UYUYAN YILAN 
Bir yılancı, karda kışta dağlara yılan aramaya gitti. Dağı
taşı gezdi, dolaştı.
Ölü gibi duran, kocaman bir yılan buldu. Ejderhaya benzeyen,
böyle büyük yılanı kendisi bile görmemişti.
Halkın ilgisini çekip, para kazanırım düşüncesiyle o yılanı
sürükleyerek Bağdat'a getirdi. Görenlere,
''Bayağı boğuştum. Zahmetli oldu ama sonunda ölü olarak ele
geçirebildim'' diyerek gururlandı.
Dicle nehrinin kenarında, bir peykenin üzerine yılanı
yerleştirdi. İnsanları toplayarak büyük gösteri yapmak istedi.
Bağdat şehri, bu büyük yılanın haberiyle çalkalandı. Yavaş
yavaş halk toplanmaya başladı.
Yılancı her ihtimale karşı tedbiri elden bırakmamış, kalın
iplerle yılanı bağlamış ve üzerine bir çul örtmüştü.
İnsanların merakını kamçılamak için, çulun ucundan kenarından
kaldırıp yılanı gösteriyordu. Binlerce meraklı ahmak
toplanmıştı. Daha fazla insanın gelmesi için acele etmiyordu.
Bu arada, Bağdat'ın güneşi yılanın üzerine vurdu. Sıcak
güneşin etkisiyle buzları çözülen yılan, yavaş yavaş
kımıldanmaya başladı. Halkın şaşkınlığı ve merakı daha çok
arttı. İyice ısınan yılan kendine geldi. Bağlı olduğu iplerden
kurtuldu.
Bunu gören halk bağrışarak kaçmaya başladı. Bu sırada birçok
insan ezilerek can verdi.
Yılancı ise, korkusundan kıpırdayamadı. Olduğu yerde kaskatı
kesildi. Ejderha büyüklüğündeki yılan, yılancıyı bir lokmada
yuttu. Sonra peykenin direğine sarılarak yuttuğu yılancının
kemiklerini sıkarak kırdı.
***
Ey insanoğlu! Senin nefs-i emmâren de, ejderha büyüklüğünde
bir yılan gibidir. Onun ölmüş, uyumuş görüntüsüne aldanma.
Günah işlemek için, eline fırsat geçtiğinde aniden canlanır.
Firavunluğa başlar. Yüzlerce Musa'nın ve Harun'un yolunu
keser.
Nefsinle yiğitçe savaşa gir. Riyâzet ve mücahede karlarını
yağdır üzerine. Soğuktan donmuş bir halde kalsın.Şehvet
güneşiyle nefsini canlandırırsan, seni bir lokmada yutar.