Adamın biri, iflas etti. Elinde avucunda hiçbir şeyi kalmadı.
Dert ve sıkıntıdan âdeta can çekişir haldeydi. Çaresizlik
içerisinde rabbine yalvarmaya başladı. Namazlardan sonra
niyazda bulundu. Yıllarca ağladı, yalvardı.
''Ey kurdu kuşu besleyen rabbim! İhsanların sonsuz, sayıya
sığmaz. Ben ise bağışlarını anlatmaktan âcizim. Ne olur, benim
rızkımı da kolay yoldan lutfet'' diyerek yalvardı.
Sonunda bir gece rüyasında,
''Senin komşun olan filan kâğıtçıya git. Onun sattığı
kâğıtların arasında şu renkte, şu şekilde bir kâğıt var. Onu
alıp, gizlice ondaki bilgileri oku. Gereğini yap'' dediler.
Rüyadaki müjdeci şöyle tembihte de bulundu:
''Defineyi bulmakta zorlanırsan, sabırlı ol, vazgeçme.
Başkaları öğrenirse sakın üzülme. Senin hakkın olan hazineden,
kimse bir şey alamaz. Ümitsizliğe kapılma. ‘Allah'ın
rahmetinden ümit kesilmez' âyetini sıkça tekrarla.''
Adam rüyadan sevinçle uyandı. Sabah olunca doğru kâğıtçı
dükkânına gitti. Kâğıt yığınları arasında dolaşmaya başladı.
Tarif edilen kâğıdı görür görmez, alıp cebine koydu. Dükkân
sahibine hayırlı işler dileyerek ayrıldı.
Tenha bir yere geldi, kâğıdı cebinden çıkarıp okudu. Kâğıtta
bir definenin yeri tarif ediliyordu.
Öyle bir dükkânda, kâğıtların arasında definenin yerini
bildiren böyle bir kâğıdın olmasına hayret etti. Kâğıtta şöyle
yazıyordu:
''Eline bir okla yay al. İçinde bir şehidin mezarı olan,
arkası şehre, kapısı ovaya bakan türbeye git. Arkanı şehidin
mezarına yüzünü kıbleye çevir. Yayınla bir ok fırlat, okun
düştüğü yeri kaz.''
Bunu okuyan adam hemen sağlam bir yay, güzel bir ok aldı.
Kazmasını küreğini de yüklenerek, denilen türbenin yolunu
tuttu. Türbeye vardığında arkasını mezara aldı. Yönünü kıbleye
çevirdi. Yayını sıkıca gerip, okunu fırlattı. Heyecanla gidip
düştüğü yeri kazdı, ancak bir şey çıkmadı. Azıcık sağı, azıcık
solu derken, kazması küreği körleşene kadar kazdı. İyice
yoruldu, fakat defineyi bulamadı.
Herhalde oku yanlış tarafa attım diyerek tekrar oku fırlattı.
Düştüğü yeri kazdı, yine bir şey bulamadı. Akşam oldu, evine
gitti. Ertesi gün tekrar denemeye devam etti. Adam artık her
gün bir ok fırlatıyor, düştüğü yeri kazıyordu. Üşenmeden
günlerce kazmasına rağmen, defineyi bulamadı.
Bu arada adamın yaptığı bu iş, halkın dikkatini çekti. Çeşitli
dedikodular aldı başını yürüdü. Sonunda söylentiler padişahın
kulağına kadar gitti.
Adam durumunun padişah tarafından öğrenildiğini duyunca, hiç
direnmeden elindeki kâğıdı padişaha takdim etti. Başından
geçenleri açıkça anlattı.
''Padişahım, bir aydır bu kâğıtta tarif edildiği şekilde
defineyi arıyorum. Hiçbir şey bulamadım. Çektiğim eziyet ve
sıkıntılar yanıma kâr kaldı. Savaşlar kazanan, kaleler
fetheden padişahımın bahtı, gücü kuvveti, bu defineyi ortaya
çıkartır'' dedi.
Padişah, belki altı ay, belki de daha fazla, seçme askerlerine
kuvvetli yaylarla ok attırdı. Yerleri kazdırdı. Defineyi
bulamadı. Definenin âdeta ismi var, cismi yok. Zümrüdüanka
kuşu gibiydi.
Ovada kazılmadık yer kalmamıştı. Padişah defineyi aramaktan
usandı. Adamı yanına çağırarak öfkeyle, ''Al haritanı, başına
çal. Bizi işimizden, gücümüzden ettin. Zamanımızı çaldın.
Zahmet verdin. Senin işin gücün olmadığına göre, istediğin
kadar defineyi arayabilirsin. Bulursan da senin olsun, helâl
ettim'' dedi.
Adam haritayı aldı. Kendi kendine, nerede hata yaptığını
düşündü. Çünkü bu harita ona, yıllardır yaptığı dualardan
sonra rabbinden gelmişti. Tekrar rabbine yöneldi. Niyazda
bulundu.
''Yâ rabbi! Hırs ve tamah şeytanı beni azdırdı. Bu uğraşmadan,
sıkıntılardan tövbe ediyorum. Sana sığınıyorum. Kapımı sen
kapadın, yine sen aç Allahım'' dedi. Adamın bu yakarışından
sonra yine Hak'tan ilham geldi.
''Biz sana, yaya bir ok koy, at dedik. Kuvvetli yaylarla ok
atma denemesi yap demedik. Sen boş yere kuvvet harcayarak ok
atmadaki hünerini gösteriyorsun. Şimdi git, rastgele bir yay
al, oku koyup at, uzaklara göndermeye çalışma. Okun düştüğü
yeri kazınca, hazinenin sana ne kadar yakın olduğunu
anlayacaksın.''
Adam denileni yaparak sonunda defineyi buldu.