Hikâyecinin biri, ballandıra ballandıra terzilerin hilelerini,
kumaşları nasıl çaldıklarını anlatıyordu. Dinleyenlerin
arasında bulunan biri,
''Ey hikâyeci! Tanıdığın hilede en usta terzi kim?'' diye
sordu. Hikâyeci,
''Bu şehrin en usta hırsız terzisi, Ciğeroğlu'dur. El
çabukluğu ve hırsızlıkta herkesi geride bırakır'' dedi. Adam,
''Yarın evdeki atlas kumaşı alıp, Ciğeroğlu'na gideceğim. Eğer
beni aldatır, kumaşımdan çalabilirse, şu gördüğünüz Arap atı
sizin olsun. Çaldırmazsam, siz bana bir at alacaksınız''
diyerek iddialı olduğunu belirtti. Oradakiler iddiayı kabul
ettiler.
Ertesi gün bir top atlas kumaşı koltukladığı gibi
Ciğeroğlu'nun terzi dükkânına girip selâm verdi. Usta hemen
yerinden kalkarak güler yüzle karşıladı.
''Buyurunuz, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz efendim''
diyerek yer gösterip hal hatır sordu. Saygının bini bir
paraydı. Ciğeroğlu, bülbül gibi şakıyordu.
Adam terzinin bu tatlı dili karşısında yumuşadı. Elindeki
kumaşı terzinin önüne atarak,
''Şu İstanbul atlasından bana bir kaftan biçiver. Belden
aşağısı bol, üst tarafı dar olsun. Dikişi de güzel olsun''
dedi.
Nabza göre şerbet vermekte usta olan terzi,
''Efendim, sizin gibi sevimli ve kibar müşterilerimizin
emirleri başımız üstüne, hizmetinizde bulunmaktan şeref
duyarız'' diyerek iltifatlarda bulundu.
Terzi önce kumaşı ölçtü. Adamın ölçüsünü aldı. Sıra biçmeye
gelmişti. Bu arada hiç durmadan konuşuyor, tatlı hikâyeler
anlatıyordu. Yüksek makam sahibi müşterilerinin ihsanlarından,
cimriliklerinden bahsederek adamın dikkatini dağıtıyordu.
Terzi kumaşı biçmek için makasını eline aldığında, komik
fıkralar anlatarak adamı güldürmeye başladı. Terzinin birbiri
peşine anlattığı fıkralarla, adam katıla katıla gülüyordu.
Gülmekten gözünü açamaz oldu.
O gülerken, terzi kumaştan bir parça çalarak dizinin altına
koydu. Adam kendine gelince,
''Allah aşkına, bir fıkra daha anlat'' dedi. Terzide fıkra
çoktu. Bir tane daha anlattı. Adam gülerken, bir parça daha
kesip koynuna soktu.
Adamın aklı başından gitmişti. Girdiği iddiayı unuttu. Terziye
''bir daha, bir daha anlat'' diyordu.
Terzi bir fıkra daha anlattı. Adam kahkaha atarken sırt üstü
yere düştü. Terzi rahatça kumaştan çalacağını çaldı. Adam
yerden kalkıp kendine geldiğinde,
''Ağzını öpeyim, bir tane daha anlat'' diye terziye yalvardı.
Fakat terzinin gönlüne merhamet geldi. Çaldığını yeterli
buldu. Adama şöyle dedi:
''Ey kahkahaların esiri olan, akılsız adam! Bir fıkra daha
söylersem, kaftanın sırtına dar gelecek. Kendine kötülük etme.
Gerçeği bilseydin, güleceğine kan ağlardın.''
***
Boş gezenler, bir işle meşgul olmayanlar, masal ve hikâye
peşinde koşanlar, bu hikâyedeki iddiacı adama benzerler.
Bizi aldatan, üzen ve oyalayan fâni dünya, terzi gibidir.
Her türlü şehvet ve kadınlar terzinin anlattığı fıkralardır.
Ömrümüz ise dikilmek için terziye verilen kumaştır.
Ebedî saadetin kaftanını giymek isteyenler, ömrün atlas
kumaşından takvâ elbisesi diktirirler.
Ey şüpheyle bocalayan, cehalet çukuruna baş aşağı düşen insan!
Ne zamana kadar masal dinleyeceksin?
Ne zamana kadar şu dünyanın işvesine kanacaksın?
Ne başında akıl, ne de ruhunda huzur var.
Gaflet terzisi, ömrünün kıymetli kumaşını ayların makasıyla
parça parça etti.
Sen hâlâ hayat pahalılığı, geçim zorluğuyla meşgulsün.
Gel, dünyanın bu yönünü görme.
Hayatın zorluklarını, Allah'ın bir rahmeti ve ihsanı kabul et.