Güzel Kokulardan Bayılan Adam
Bir adam çarşıda gezerken güzel kokular satılan sokağa girdi.
Dükkânlardan gül, menekşe gibi türlü türlü güzel kokular dalga
dalga ortalığa yayılıyordu. Adam birkaç adım attıktan sonra
duyduğu kokulardan başı döndü. Fazla dayanamadı, düşüp
bayıldı.
Halk düşüp bayılan adamın başına toplandı. Ayıltmak için
çareler aramaya başladılar.
Biri elini kalbine götürerek atıp atmadığını kontrol etti. Bir
diğeri ise yüzüne, gözüne gül suyu serpti. Gül suyu serpen
bilmiyordu ki, adamın başına ne geldiyse gül suyundan
gelmişti.
Biri elleriyle başını ovalarken, diğeri ateşi düşsün diye
ıslak samanı getirip göğsüne sürüyordu. Bir tanesi de öd ağacı
ile şekeri karıştırıp zavallının başı ucunda tütsü yapıyordu.
Bir başkası ise hafifleyip ferahlaması için elbiselerini
soydu. Öte yandan da biri elini tutmuş nabzını kontrol
ediyordu.
İçlerinden biri; ''Acaba şarap içmiş, esrar çekmiş veya afyon
yutmuş olmasın'' dedi. Hemen eğilip ağzını kokladılar. Öyle
bir alâmet yoktu. Adamın durumuna halk şaşırıp kaldı.
Itır çarşısında, yığılıp kalan adamın durumu ağızdan ağıza
yayıldı. Tanıyanlardan kim olduğu öğrenildi. Akrabalarına
haber salındı.
Adamcağız deri ustasıydı. Gürbüz ve akıllı bir erkek kardeşi
vardı. Haberi alır almaz koştu geldi.
Yanında bir parça köpek pisliği de getirmişti.
Ben onun neden bayıldığını biliyorum. Sebebi bilinince çare
bulmak kolaylaşır dedi.
Kendi kendine, ''Ağabeyim rızkını elde etmek için yıllardır
pis kokuların içinde deri tabaklayarak çalışır. Pisliğin
kokusu onun beynine, damarlarına kadar sinmiştir. Hayatında
ilk kez böyle bir ıtır çarşısından geçtiğinden güzel kokular
onu kendinden geçirmiştir'' diye düşündü.
Dericinin kardeşi vereği ilâcı kimseler görmesin diye halkı
uzaklaştırdı. Gizli bir şey söylüyormuş gibi başını ağabeyinin
kulağına yaklaştırdı. Farkettirmeden elindeki ezilmiş pisliği
de ağabeyinin burnuna sürdü.
Az sonra adam ayıldı ve kendine geldi. Seyredenler hayretler
içinde kalarak, ''Bu adam hastaya bir efsun okudu, kulağına
üfledi. Âdeta ölmüş adamı kurtardı dediler.
***
Öğüt veren kimseler, pisliğe batmış kişinin iyileşmesi ve ona
bir kapı açılması için; amber ve gül suyu ile tedavi etmek
isterler. Ancak, pislik içindeki insanlara temiz nimetler hoş
gelmez. Temiz nimetlerin, güzelliklerin tadına varmak için
önce pislikten uzakta yaşamak gerekir. Oysa, onlar bok böceği
gibi pislik taşır dururlar. Bu yüzden de gül suyundan
bayılırlar.
Kime öğüt miski, nasihatçinin sözlerinden yayılan güzel koku
fayda vermezse, muhakkak o kötü kokulara alışmıştır.
Burnunu pislikten çıkarmıyorsan sen de o nurdan nasibini
alamazsın.