Bir kuş çayırlığa uçtu. Orada bir avcı tuzak kurmuştu. Tuzağın
içine buğday taneleri serpen avcı, otların arasında pusudaydı.
Kuşcağız avcıyı tanıyamadı. Etrafında dolaşmaya başladı. Kuş,
''Sen kimsin? Böyle yeşiller giyip vahşi hayatın içinde ne
yapıyorsun?''
Avcı,
''Bu dünyadan elini eteğini çekmiş bir zâhidim. Otlarla,
yapraklarla besleniyorum. Komşumun ölümü bana ders oldu. Ben
de ölüm gelmeden, âhiretim için hazırlık yapmaya karar
verdim.''
Kuş,
''Muhammed aleyhisselâmın dininde rahiplik yoktur. İnsanlara
faydalı olmak esastır. Cuma namazı kılmak, cemaatle namaza
devam etmek, insanların eziyetlerine katlanmak özellikle
tavsiye edilmiştir. Sana düşen dinin emirlerine uymak,
bidattan uzaklaşmaktır. Gel sen bu yanlıştan vazgeç. Allah'ın
rahmetine ermiş ümmetin arasına karış.''
Avcı,
''Sadece ekmek derdiyle yaşayan, eşekten farksızdır. Ekmek
peşinde koşmaktan başka gayesi olmayan insanlarla bir arada
olmak rahipliğin ta kendisidir.''
Kuş,
''Allah yolunda önüne böyle yol kesiciler çıktı mı mücadele
etmek gerekir. Bizim dinimizde, İsâ aleyhisselâmın dininde
olduğu gibi mağaraya gizlenme yoktur. Dinimiz bize, ileri
atılıp savaşmayı emreder.''
Avcı,
''Kötülüklere karşı koymak için güç, kuvvet ve yardımcı
gerekir. Gücünün yetmediği ve yardımcının olmadığı yerde
kaçmak daha uygun olur.''
Kuş,
''Sen candan dost olursan, sayısız dost bulursun. Dost olmayı
beceremezsen, yardım göremezsin. Kurt, sürüden ayrılan kuzuyu
kapar. Yalnız kalanı şeytan aldatır. Peygamberler bile, hak
yolunda kendine arkadaşlar aramıştır.''
Avcıyla kuş arasındaki konuşmalar bu şekilde uzayıp gitti. Bir
ara kuşun gözü buğday tanelerine ilişti. Avcıya sordu:
''Bu buğdaylar kimindir?''
Avcı,
''Kimsesi olmayan bir yetimin emanetidir.''
Kuş,
''Çok açım. İzin verirsen bunları yiyip karnımı doyurayım.
Zaruri hallerde, leş bile yemeye izin verilmiştir.''
Avcı,
''Kendi fetvanı kendin verdin. Zaruretin yoksa suçlu
sayılırsın. Zaruretin olsa bile, yemeni tavsiye ederim.
Buğdayların emanet olduğunu söyledim. Yemek istiyorsan
parasını vermelisin.''
Kuşun açlıktan takati kalmamıştı. Düşünüp doğru karar verecek
iradesini de kaybetmişti. Büyük bir iştahla buğdaylara
saldırdı. Buğdayları yedi yemesine ama tuzağa da yakalandı.
Tuzaktan kurtulmak için Yâsîn ve En‘âm sûrelerini okudu, ama
fayda vermedi.
Kuş tuzağın içinde,
''Zâhidlerin büyüleyici sözlerine kananların hali böyle olur''
dedi.
Bunu duyan avcı şöyle seslendi:
''Hayır, öyle değil. Haksız yere yetim malını yiyenlerin sonu
bu olur.''
Tedbirini Önceden Al
Bir kervan, geceyi geçirmek için yolda konakladı.
Kervandakiler uyuyunca, kervanı korumakla görevli bekçi de
uyudu.
Bu durumu fırsat bilen pusudaki hırsızlar, kervanı soyup
soğana çevirdiler.
Sabahleyin uyanan kervan halkı, mallarının yerinde yeller
estiğini gördü. Hemen kervanı korumakla görevlendirdikleri
muhafızı arayıp buldular.
''Mallarımıza, develerimize ne oldu? Hesap ver.'' Muhafız,
''Gece hırsızlar geldi, ne var ne yok hepsini alıp
götürdüler'' dedi. Kervandakiler,
''Boynu kopasıca sersem adam! Sen ne yaptın?'' dediler.
Muhafız,
''Ben ne yapabilirdim ki? Onlar hem kalabalık hem de
silâhlıydılar'' dedi. Kervandakiler,
''Madem onlar çoktu, başa çıkamayacağını anlayınca, bari
bağırıp çağırıp bizi uyandırsaydın'' dediler. Muhafız,
''Bağırmak istedim ama bıçak gösterip acımadan seni öldürürüz
diye tehdit ettiler. Korkumdan nefes bile alamadım. Ama
istiyorsanız, şimdi istediğiniz kadar bağırabilirim'' dedi.
***
Ölüm gelmeden önce feryat et. Ölümden sonra ağlama, fayda
getirmez. Felâket başına gelmeden ağla ki, geldikten sonra
ağlamak işe yaramaz. Yâsîn'i, şeytan yolunu kesmeden önce
okursan, şeytanın gücü sana yetişmez.