Zeyd B. Suvhan El-Abdî: 3

Cemel Harbinde Ölenlerin Sayısı 13

Hicri Otuzyedinci Yıl Olayları Sıffeyn Savaşı: 14

Muhammed b. İshak, Muhammed b. Ömer (el-Vakidî)'den nakleder: 14

Hz. Ali'nin Kays B. Sa'd B. Ubade'yi Mısır'a Tayini Ve Görevden Alması 17

Amr B. El-Âs'ın Muaviye'ye Biati 19

1- Mezopotamya Müslümanları 20

2- Velid B. Ukbe'nin Hz. Ali Düşmanlığı 20

3- Erbed El-Fizarî Olayı 20

4- Ubeydullah B. Ömer'in Şam'a Gelişi 21

5- Muaviye'nin Medine'ye Mektubu. 21

6- Muaviye'nin   Hz.   Ömer'in   Oğlu   Abdullah   İbni Ömer'e Mektubu. 21

7- Muaviye’nin, Sa'd b. Ebi Vakkas ile Muhammed b. Mesleme'ye Mektup Yazması 21

Muaviye'nin Hareketi 22

Hz. Ali'nin Hazırlığı 22

Hz. Ali'nin Muaviye'yi İtaata Ve Cemaata Çağrısı 24

Ubeydullah İbni Ömer'in Öldürülüşü. 28

Zü'l-Kula'ın Öldürülüşü. 28

Harpten Bazı Safhalar Ve Esas Harp. 28

Hakemlerin Tayini 33

Hüküm Vesikası 33

Hakem Olayının İhtilafı 34

Hakemler Dûmetu'l-Cendel'de. 35

Hükmün İlanı 36

Muaviye'ye Biat Edilmesi 37

Bu Yıl Cereyan Eden Bazı Olaylar 38

37. Yılda Ölenler Üveys El-Karanî 38

Cündüb B. Züheyr 40

Cahcah B. Kays. 40

Habis B. Sa'd Et-Tâî 41

Habbab B. El-Eratt 41

Huzeyme B. Sabit 42

Zü'l-Kelâ' El-Hımyerî 43

Abdulla B. Büdeyl B. Verkâ. 43

Abdullah B. Ka'b. 44

Ubeydullah B. Ömer B. El-Hattab. 44

Ammar B. Yasir (R.A.) 44

Bu Yıl Olayları 49

Kays B. Mekşûh. 49

Haşim B. Utbe. 50

(Ubeydullah b. Ka'b) Ebu Fudale El-Ensarî: 50

Ebu Amra El-Ensarî 51

Hicri 38.Yıl Olayları Şam Hücumlarının Başlaması 51

Haricilerin İsyanı 51

Bu Yıl Ölenler El-Eşter En-Nehâî 54

Sehl B. Huneyf 54

Hz. Ali'nin Ölümü. 55

Savfan B. Beydâ. 56

Suheyb B. Sinan. 56

Muhammed B. Ebi Bekr Es-Sıddıyk. 57

Muhammed B. Ebi Huzeyfe. 58

Ebu Katâde El-Ensarî (R.A.) 59

Hicri Otuz Dokuzuncu Yıl Olayları 59

Muaviye'nin Hücumları 59

Muaviye'nin Hücumları Arttırması 61

Abdurrahman B. Eşyem'in Seferi 61

Nu'man B. Beşir'in Seferi 61

Abdullah B. Mes'ade'nin Seferi 61

Dahhak B. Kays' İn Seferi 62

Muaviye'nin Seferi 62

Hz. Ali'nin Ziyad'ı Farslılara Gönderişi 62

Hicri Kırkıncı Yıl Olayları 62

(Büsr B. Erta'nın Yemen Çıkarması) 62

Hz. Ali'nin Müdahelesi 64

Vefat Olayları El-Eş'as B. Kays. 65

Temim-İ Dârî 66

Haris B. Hazeme. 69

Harice B. Huzafe. 69

Havvat B. Cübeyr (R.A.) 69

Şurahbil B. Es-Sımt 70

Hz. Ali B. Ebi Talib (R.A.): 70

İslam Oluşu. 72

Hilafet Dini Bir Ta'yin Mi Seçim Mi 78

Haricilerle Mücadelesi 79

Zühd Ve Takvası 80

Ölümü. 81

Hz. Ali'nin Cenaze Namazı Ve Defni 82

Hz. Ali'nin Katili Abdurrahman B. Mülcim El-Muradî 83

Muaykıb1. 84

Ebu Üseyd Es-Saîdî 84

Ebu Mes'ud El-Bedrî 85

Hz. Ali Dönemindeki Diğer Vefat Olayları Takriben Harf Sırasına Göre Rifâa B. Malik B. Aclan. 86

Sıjrâka b. Malık. 86

Safvanb.Assal 86

Karazab. Ka'b. 87

Ka'ka'a B. Amr Et-Temimî 87

Hişam B. Hakim.. 87

Velid B. Ukbe. 88

Ebu Rafî' El-Kıbtî 89

Ebu Lübâbe B. Abdülmünzir 89

Suhaym (Abdı Benfl-Hashas) 90


Zeyd B. Suvhan El-Abdî:[599]

 

-Zeyd meşhur Sa'sa'a'nın kardeşidir. Rivayete göre 1'eygambfF (s.a.v.)'e kavmini temsilen elçi olarak gelmiştir.[600]

Ömer (r.a.) ile Ali (r.a.)'tan rivayeti vardır. Kendisinden de Ebu Vnil ve el-Ayzâr b. Hureys rivayette bulundular.[601]

Gündüzü oruçlu, gecesi namazlı, son derece ibadete düşkün bir 2it idi. Bu aşırılığı sebebiyle Selman-ı Farisî ona: "Vücudunun sende hukkl var. Hanımının senin üzerinde hakkı var. Yaptığın bu ibadetleri birn azalt." demişti.[602] O da Cemel savaşı günü öldürüldü.[603]

Selman-I Farisî (R.A.):[604] Ebu Abdillah, Ramehürmüz'lü... İsfahan'lı olduğu da söylenir iranlılardan İslam'a ilk giren zat. Peygamber (s.a.v.) ile sohbette bu­lunmuş, Ona hizmette bulunmuştur.

Kendisinden, Abdullah b. Abbas, Enes b. Malik, Ebu't-Tufeyl, Ebu Osman en-Nehdî, Ebu Ömer Zâzân ve bunlardan başka nice kimseler hadis rivayetinde bulundular.[605]

Sükbân der ki: Bize Ya'kub b. Süfyan el-Fesevî, Zekeriyya b. Nafi el-ErsÛfî es-Sırrî b. Yahya, -Süleyman et-Teymî isnadıyla Ebu Osman en-Nehdı'den şöyle dediğini haber verdi:

-Selman-ı Farisî (r.a.) (İrandaki) Ramehürmüz halkından biri idi. (O /.umanlar korkudan şehirlerde ibadet edemeyen Hıristiyan) bir rahip Ramehürmüz dağlarından birine ibadet etmeye gelmişti. Köyün muhtarının oğlu ona gelip gidiyordu. Selman (r.a.) anlattı ki:

-Ben onu nereye gidip geldiğini anladım ve ona: "Beni de beraber götür!" dedim. "Hayır, ta ki rahibe danışırım öyle." dedi ve ona danıştı. Rahip ona "Sen onu beraberinde getir." dedi. Artık biz ona gelip gitmeye başladık. Sonunda köy halkı bu durumun farkına vardı. Köy­lüler toplanıp gittiler ve ona: "Ya Rahip! Sen bize gelip komşu oldun, biz de sana iyi komşuluk ettik. Şimdi görüyoruz ki, sen çocuklarımızın

bize karşı ahlakını bozuyorsun, artık sen bizim topraklarımızdan çek git." dediler. Rahib de orayı terk etti, ben de beraber terk ettim. Yer­yüzünde giderken azıklanmayı bir ihtiyaç değil, sadece marifet ve kerameten yapıyordu. Nihayet Musul şehrine geldik. Musul dağlarından birine çıktı. Bir de baktık ki, orada yedi tane ruhban daha var. Her birinin ibadet edebileceği bir mağara vardı. Altı gün geceleriyle beraber oruç tutuyorlar. Yedinci gün olunca hepsi toplanıp yemek yiyor ve sohbet ediyorlardı.

Ben yanında geldiğim rahibe: "Dilersen beni bunların yanında bı­rak." dedim. O yoluna yürüyerek "Sen bunların dayandığı şeye daya­namazsın." dedi. Duyduğuma göre gideceğimiz Şam'da insanları öl­düren zalim bir kral varmış. Fakat rahip benim talebimi reddedip be­raberce gidelim, diye direndi. Ben de "Seninle geleceğim!" dedim ve beraberce yola çıktım. Beytu'l-Makdis'in (Kudüs'ün) kapısına vardı­ğımda oturak olmuş (felçli) bir adam bize: "Ey Allah kulu, Bana bir sadaka!" dedi. Lakin rahibin yanında ona verebileceği hiçbir şeyi yoktu. Rahip mescidi Aksa'ya girip üç gün üç gece namaz kıldı. Sonra dışarı çıktı, eliyle yere bir şey çizerek "Gölgenin şu çizgiye geldiğini görürsen beni uyandır!" deyip uykuya daldı. Ben ona uzun süredir uykusuz kaldığı için acıyıp, gölge çizdiği hattı geçmesine rağmen uyandırmadım. O uyandı ve "ben sana beni uyandır diye tenbih etmemiş miydim." dedi. Ben de "Uzun süredir uykusuz kaldığın için sana acıdım!" dedim. O da "Vay sana!, ben bir gecenin veya gündüzün içindeki saatlerin birini, Allah'ı zikretmeden kaçırmaktan Allah'tan utanırım!" dedi, sonra dışarı çıktı. Yine aynı kötürüm kişi "Sen salih bir adamsın buna rağmen bana ne girerken bir sadaka verdin ne de giderken." dedi. Rahip sağına soluna kimse var mı diye bakındı. Kimseyi göremeyince kötürüme "Bana elini göster!" dedi. O da çıkarıp gösterince rahip "Allah'ın izniyle kalk!" dedi. Kötürüm yerinden kalktı, ne kötürümlük ne bir dert var. Bu adama şaşkın şaşkın bakarken meşgul olmuşum, arkadaşım rahip yürüyüp Kudüs sokaklarından birine girdi. Ben onun gittiği tarafa dönüp baktımsa da onu göremeyip onu aramaya çıktım.

Onu ararken Irak'tan gelen bir arkadaş grubuna rastladım. Onlar alıp beni Medine'ye getirdiler.

Nebi (s.a.v.) Medine'ye hicret edince ben "O yol arkadaşlarımın daha

önce Peygamber hakkında söyledikleri "O asla sadaka malı yemez, ancak hediye alır!" dediklerini hatırladım. Hemen ilk fırsatta ona bir yemek götürdüm. Bana "bu ne" diye sordu. "Sadakadır" dedim. Hemen ashabına "siz yiyin" buyurup kendisi tatmadı. Sonra ben geri dönüp biraz yiyecek toplayıp yine getirdim. Bana "Bu ne Ya Selman?' diye sordu. "Hediye" dedim. O da onu yedi.

Ben: "Ya Rasulallah! Bana Hıristiyanlar hakkında bilgi ver." dedim. O da "Onlarda hayır yok." buyurdu. Ben oradan bu sözden dolayı ağırlaşmış hoşnut olmayarak kalktım gittim.

Sonra Nebi (s.a.v.)'e bir kerre daha geldim ve: "Ya Rasulallah! Bana Hıristiyanlar hakkında bilgi ver." dedim. Nebi (s.a.v.) yine "onlarda hayır yoktur. Onları sevende de hayır yoktur" buyurdu. Ben yine sevinemeden yanından kalkıp gittim. Allah.cc.

"(Ya Habibim) İman edenlere karşı insanların en amansız düşmanca davrananları, Yahudiler ve müşrikler olarak bulacaksın. Onların (iman edenlere) dostlukça en yakın olanlarını da "biz Hıristiyanlarız" diyenler olarak bulacaksın." (Maide ayet 82) ayetini indirdi. Rasulullah da bana haber saldı. Yanına geldiğimde "Ya Selman! Senin arkadaşın veya arkadaşların işte Allah'ın Kur1 an'da bahsettiği (dost) insanlardandır." buyurdu.[606]

Bu hadisin isnadı "Ceyyif'dir. Zekeriyya el-Ersufî, inşaallah "Sadûk" mertebesinde bir ravidir.[607]

Biz Selman (r.a.)'ın hikayesini, hidayet aramak için ülke ülke nasıl dolaştığını, Medine'ye esir olarak gelişini, Medine'de sahibi ile hürri­yeti için nasıl yazılı bir anlaşma yaptığını daha önce -Sîre'de- anlat-

mıştık.[608]

Ebu Abdirrahman lakaplı Kasım (b. Abdirrahman) der ki: Sel mim (r.a.) Şam'ı ziyaret etti. İmam öğle namazını kıldırdı. Sonra Selm«n (r.a.) mescitten çıktı. İnsanlar onu görebilmek için tıpkı hal ile karşılar gibi peşinden çıktılar.

Biz ona rastladığımız zaman Selman arkadaşlarına ikindi namazını kıldırmış çıkmış yürüyordu. Ona selam vermek üzere durduk. Onu evine davet etmeyen hiçbir zengin şerif kimse kalmamıştı. O da "Ben bu kere Beşîr b. Sa'd'ın yanına ineceğim." diyerek Beşîr'i yani libu'd-Derdâ'yı sordu. Ona "o şimdi hudutta nöbet bekliyor" dediler. Sclmıın "nöbet yeriniz nere" diye sordu. Onlar da "Beyrut" dediler. Selmun (r.a.) da hiç eğleşmeden Beyrut'a hareket etti.[609]

Buharî'nin nakledişine göre; Ebu Osman en-Nehdî, bizzat Selmnn (r.a.)'tan "Beni bir sahipten öbürüne -ta Medine'ye gelene kadar- on yedi tane insan elden ele alıp sattılar." diye nakleder.[610]

Ebu Hüreyre, Peygamber (s.a.v.)'in

"Cennet, Selman'ın ona olan arzusundan, Selman'a kavuşmaya çok daha fazla arzuludur." buyurduğunu söyler.

Hz. Ali (r.a.)'ın da: "Selman önceki ve sonraki ilme ermiştir." de­miştir.[611] Yine onun "Selman derinliği anlaşılamayacak bir ilim denizi­dir. O bizden, ehli Beyt'tendir." dediği nakledilmiştir.[612]

El-Alâ b. Abdirrahman, babası Abdurrahman, Ebu Hüreyre (r.a.)'tan naklediyor: Rasulullah (s.a.v.):

"Eğer yüz çevirecek olursanız -Allah dinini temsil işinde- sizden başka bir toplumu bu işe değiştirip getirir. Artık bir daha onlar gibi olamazsınız." (Muhammed suresi ayet 38) ayetini okumuştu. Ashab-ı kiram "Ya Rasulallah! Bunlar kimlerdir?" diye sordu. Peygamber (s.a.v.) de elini Selman-ı Farisi'nin uyluğuna koydu sonra da:

"Eğer din Süreyya yıldızının yanında bile olsa İran halkından bazı kimseler kesinlikle ona ulaşıp alacaklardır." buyurdu.[613]

El-A'meş (Ebu Hüreyre'nin talebesi olan) Ebu Salih'ten nakleder: -Selman-ı  Farisî'nin  (Peygamberimiz  onları  ahiret kardeşi  yapıp Selman onun evinde gecelediğinde) Ebu'd-Derdâ'ya söylediği: "Aileyin senin üzerinde hakkı var..." sözünü Peygamber (s.a.v.) işitince:

"Anası Selman'ı yitirsin, ilimde çok genişlemiştir." buyurmuştur.[614] Katade:

Bu hadisin cereyan ettiği aslı buradaki gibi mevkuf değil, merfu bir hadis olup onu sahabeden doğrudan rivayet ederler. Haberin aslını Buhari ve diğerleri nakleder.

Hz. Ali Dönemi

"Ve yanında kitab bilgisi bulunan" ayetindeki kimsenin Selman-i Farisî ve Abdullah b. Selam olduğu şeklinde yorumlar.[615]

Selman-ı Farisî bahsedilince Hz. Ali: "O Lokman hekim gibidir, suyu çekmekle bitmez tükenmez bir deniz." dedi.[616]

Ebu İdris el-Havlanî, Yezid b. Humeyr'den rivayet ediyor: Bi/, Mim/ b. Cebel (r.a.)'a: "Bize bazı öğütlerde bulunsan." dedik. O da "ilini şu dört kimsenin yanında, Selman-j Farisî, Abdullah b. Mesud, libu'd-Derdâ ve Abdullah b. Selam'ın yanında arayın!" diye tavsiye etti.[617]

Rivayete göre Selman-ı Farisî bir keresinde: Size her bildiğim an­latacak olsaydım -birileri beni öldürür- sonra da Allah Selnıaıı'i öldü­renlere rahmet etsin." derlerdi.[618]

-Nesâî tarafından zayıf sayılan Haccac Ferruh el-Vasitî der ki: BİM İbnu Cüreyc Ata'dan, o da İbnu Abbas (r.a.)'tan şöyle dediğini nakletti;

Selman-Farisî bir yere gidip geri dönmüştü. Ömer (r.a.) onu karşıladı ve Selman'a "Allah için bir köle vererek seni razı edeyim!" dedi. O d»! "Öyleyse beni evlendir" dedi. Ömer ona cevap vermedi. Butum üzerine Selman Ömer'e: "Beni Allah için bir köle ile razı edeceksin. Ama kendi nefsin için beni razı etmeyeceksin." dedi.

Sabahleyin Ömer (r.a.)'ın akrabaları Ömer'e düğür olmaktan vuz geçirmek için Selman'a geldiler. Selman onlara: "Vallahi beni bu düğürlüğe Ömer'in ne idareciliği ne de saltanatı itti. Ama ben kendi kendime: "Ömer salih bir adam. Belki Allah benimle onun neslinden salih bir evlat dünyaya getirir." diye düşündüm." dedi.[619]

İbni Abbas (r.a.) devamla şöyle anlattı: Sonra Selman Kinde'deki evinde evlendi. Eşinin yanına zifafa girmek için geldiğinde gördü ki ev gayet güzel süslenmiş, içinde bir sürü kadın doluydu. Selman, "Ka'be Kinde (Selman'ın evlendiği yer)'ye mi taşındı? Yoksa eviniw yaklaştırıldı mı? Dostum Ebu'l-Kasım Muhammed (s.a.v.) "Birimi/

evlendiği zaman eşya olarak edinmemiz gereken miktarın sadece yol­cunun eşyası gibi -az ve pratik- olmasını, nikahlanılmadan kadın edi-nilmemesini" bana emretmişti." dedi.

Kadınlar kalkıp evin süslerini bozarak gittiler. Selman eşinin yanına girdi ve "beni dinler misin?" diye sordu. "Evet." Deyince, Selman ona: "Dostum (s.a.v.) "Birimiz hanımının yanına zifaf gecesi girince, kalkıp namaz kılmasını, hanımının da arkasında namaz kılmasını söylemesi, erkeğin dua edip hanımının da bu duaya amin demesini" bize emretmişti.

Selman ve eşi sonra bu dediklerini yaptılar. Sabah olunca Selman Kinde'de arkadaşlarıyla .oturdu. Birisi ona: "Ya Eba Abdillah! Nasıl sabahladın (gecen nasıl geçti)" dedi. Selman cevap vermedi. Adam so­rusunu tekrarladı. Selman ona yine seslenmedi. Daha sonra Selman (r.a.)'ı "Yahu ne oluyor? biriniz kalkıp bana, kapıların ve duvarların gizlemiş olduğu şeyler hakkında soruyor. Size bir şey hakkında sadece sormanız yeterlidir. Ya cevap verilir, yahut cevap verilmez." dedi.[620]

Ukbe b. Ebi's-Sohbâ' der ki: Bize İbni Şîrîn, Ubeyde'nin kendilerine şöyle dediğini anlattı:

-Selman-ı Farisî gazaya giderken Medain köprüsüne uğradı. Selman, ordu komutanı olup, Kinde kabilesinden birinin, sırtı çullanmış katırının terekesinde binili idi. Arkadaşları ona "Ey emir, sancağı ver de biz taşıyalım." diyor. O da bunu reddederek "Onu taşımak benim hakkım." diyordu. Böylece harbini bitirip yine aynı adamın terekesinde binili olarak harpten gelip bu şekilde Kûfe'ye kadar geldi.[621]

Adamın birisi şöyle anlattı: Ben Selman'ı semersiz bir eşek üzerinde gördüm. Bacakları uzun bir adamdı. Üzerinde sünbülân işi (ya da uzun) bir elbise vardı. Ben çocuklara "Emirin yanından uzaklasın!" dedim. O da "Çocuklara dokunma! Zira hayır da şer de bu günden sonra olacaktır." dedi.[622]

Ata b. Es-Saib, Meysera'dan naklediyor: Acemler kendine secde edince, Selman-ı Farisî (r.a.) başını önüne eğip: "Allah için huşu ederim, Allah için korkarım." demişti.[623]

Cerîr b. Hazim anlatıyor: Ben Abs oğullarından bir adamı babasın» dan naklen şunları söylediğini duydum:. Çarşıya gidip bir dirhem verip hayvan yemi aldım. Orada bir adam görüp, para vermeden onun sırtım yükledim. Eve giderken birkaç adamın yanından geçince adamlar kalkıp "Ya Eba Abdillah! Müsaade et de biz taşıyalım!" dediler. Ben adamlara "bu kim" dedim. Onlar da "Bu zat Rasulullah (s.a.v.)'in arkadaşı Selman-ı Farisî'dir" dediler. Ben de özür dileyerek, "Seni tanıyamadım. Lütfen yükü bırak Allah sana afiyetler versin! Dedimse de o bunu kabul ? etmeyip yem çuvalını evime kadar götürüverdi.[624]

Hasan-ı Basrî anlatıyor: Selman-ı Farisî'nin aylığı beş bin dirhemdi, O zaman otuz bin kişinin emiri bulunuyordu. Maaşı gelince onu imzalar ama öylece bırakıp kendi elinin ürettiği hurma yaprağı çıkarma işi ile geçinirdi.[625]

Nu'man b. Humeyd anlatıyor: Ben Selman (r.a.)'ı gördüm. Kendisi hurma yaprağı işlerdi. Onu şöyle derken duymuştum:

-Ben hurma yaprağını bir dirheme alıp işliyor ve üç dirheme satıyordum. Bir dirhemi tekrar yaprağa verip, bir dirhemiyle de ailemin geçimini temin ediyordum. Kalan bir dirhemi de sadaka veriyordum, Eğer Ömer (r.a.), emir tayin olduğum için beni bu işi yapmaktan inen etmeseydi, işime asla son vermezdim.

Aynı haberi ravilerden biri bu şekilde nakledip şu ilaveyi yaptı: -Ben Selman'a "Öyleyse ne için emir olarak görevlenmeyi kabul ettin?" dedim. Bana "Ömer beni bu işi kabul etmem için iki kere zor­ladı. Ben ona kabul etmiyorum, diye iki defa yazdım. Ben yine kendi­sine beni affet, diye yazdımsa da bu kere de beni tehdit etti." dedi.[626]

Abdulaziz b. Rafi', Ebu Zabyan aracılığıyla Cerir b. Abdillah'tan rivayet ediyor: Sıcağın ortalığı kavurduğu bir gün (Mekke ile Huney) arasındaki es-Sıfâh'a konakladım. Ağacın gölgesinde uyuyan bir adam

gördüm. Yanında başının altına koyduğu azık kabında biraz yemeği vardı. Bir abaya bürünmüş idi. Üzerine gölge yapın diye emrettim. Biz de eşyalarımızı indirdik. Gürültümüzden uyandı. Baktım ki Selman'mış. Ona: "Yahu seni tanıyamadık!" dedim. Bana "Ya Cerîr! Dünyada mütevazı ol! Zira dünyada tevazu göstereni Allah kıyamet günü yüceltir. Dünyada kendini ululayanı da Allah kıyamet günü kıymetini indirir. Ya Cerîr, sen cennette yaş bir dal araşan bulamayacaksın. Çünkü cennet ağaçlarının kökleri altın ve gümüş, yukarıları da hep meyve olacak. Ya Cerîr! Cehennem karanlığının ne olduğunu bilir misin?" dedi. "Hayır" dedim. O da "İnsanların bir birine zulmetmesidir." dedi.[627]

Abdullah b. Bürayde anlatıyor: Selman el sanatçılığı yapardı. Eline biraz para geçince et ya da balık alır, sonra Cüzzam hastalarını davet edip kendi de onlarla beraber yerdi.[628]

İmam Malik, Muvatta adlı eserinde Yahya b. Said'den naklediyor: Ebu'-Derdâ (r.a.) Selman-ı Farisî'ye "Sen de mukaddes topraklara (Kudüs civarına) cihada gel diye yazmıştı. Selman da ona: "Kesinlikle yeryüzünün toprağı adamı kutsileştirmez. İnsanı sadece kendi ameli kutsileştirir. Senin orada doktorluk görevine (kadılığı kast ediyor) gel­diğini duydum. Eğer insanları iyileştirebiliyorsan ne mutlu! Ama doktor değil de doktorluk taslıyorsan, insan öldürmekten sakın! Zira Cehennem'e girersin." diye yazdı. Artık Ebu'd-Derdâ iki kişi arasında bir yargıda bulunup adamlar gidince, arakalarından bakar kendi kendine "Vallahi işte bu doktorluk satmadır." deyip adamlara "Geri gelin de aranızdaki meseleyi bana bir daha anlatın." derdi.[629]

Süleyman b. Karm, A'meş aracılığıyla Ebu Vail'den şöyle dediğini anlatıyor:

-Bir arkadaşımla beraber Selman (r.a.)'ın yanına ziyarete gittiğimde Selman (r.a.): Rasulullah (s.a.v.) ikramda külfeti bize yasaklamamış olsaydı, size ikram için külfete katlanırdım." dedi. Sonra bize ekmekle tuz getirdi. Arkadaşım ona "Tuzumuzda Za'ter (Yabani kekik) tle karışık olsaydı ne iyi olacaktı." dedi.

Selman (r.a.) hemen matarasını baharatçıya rehin olarak yollayıp kekik getirtti. Ekmeği yediğimizde arkadaşım: "Bize verdiği rızkımı/a, kanaat etmemizi mümkün kılan Allah'a hamd olsun! Deyince Selman (r.a.): Sen sana sunulana kanaat etseydin, şimdi benim mataram -baharatçıda- rehin olmayacaktı, dedi.[630]

Habib b. Şehid, Abdullah b. Bürayde'den naklediyor:

-Selman-ı Farisî (r.a.), cüzzam hastalarına yemek yapar, sonra da oturup bu hastalarla beraber aynı yemekten yerdi.[631]

Ebu Osman en-Nehdî der ki: Selman (r.a.)'ın konuşmasındaki çok yanılması sebebiyle söylediği söz -neredeyse- anlaşılamazdı. "Haşeb (ağaç, kütük) diyeceğine huşbân derdi.[632]

Sabit el-Bünanî -Enes'ten naklettiği Sa'd'ın Selman (r.a.)'ı ziyareti ile ilgili haberin sonunda "Bana ulaşan bilgilere göre Hz. Selman dünyı malı olarak -öldüğünde- geriye yirmi küsur dirhem kadar bir şey bırakmıştı ki, bu onun nafakacağızı idi." demektedir.[633]

Ebu Ubeyde Kasım b. Sellam ile İbnu Zenceveyh: "Selman hicri otuz altıncı yılı Medayin'de öldü." derler. Ibnu Zenceveyh "Cemel harbinden önce" ilavesini de yapar.[634]

Vakidi: Selman (r.a.) Hz. Osman'ın hilafeti döneminde öldü, der.[635] Vakidi'nin de belirttiği gibi onun, Hz. Osman döneminde ölmüş oldu­ğuna şu gelecek haberde delalet etmektedir:

Cafer b. Süleyman, Sabit el-Bünanî aracılığıyla Enes (r.a.)'tan naklediyor ki: "Sa'd b. Malik ile Abdullah b. Mesud (r.a.) ölmek üzere olan Selman-ı Farisi (r.a.)'ı ziyarete giderler. Onları gören Selman ağlar. Kendisine ne sebeple ağladığı sorulunca: "Rasulullah'ın bizden aldığı bir sözü yapamadığımıza ağlıyorum. Peygamberim (s.a.v.):

"Sizden birinizin malı, yolcu azığı kadar olsun!" buyurmuştu" dedi.[636] Halife b. Hayyat da: "Selman otuz yedinci yılında öldü!" der.[637]

Denilir ki: Hz. Selman iki yüz elli yıl yaşamıştır. Onun yaşı hakkında söylenenlerin en fazlası "üç yüz elli yıl" yaşadığıdır. Lakin ilki (250) daha doğrudur.[638]

Talha B. Ubeydullah : Nesebi: Talha b. Ubeydullah b. Osman b. Amr b. Ka'b b. Sa'd b, Teym b. Mürra et-Teymî olup künyesi Ebu Muhammed'dir. İslam'a ilk girenlerden, aynı zamanda kendilerine cennet müjdesi verilen on kişiden biridir.[639]

Kendisinden oğulları; Yahya, Musa ve İsa ile Kays b. Ebi Hâ/.iın, Rl-Ahnef b. Kays, Es-Saib b. Yezid, Ebu Osman en-Nehdî ve Ebu Selemi* b. Abdurrahman rivayette bulunmuşlardır.[640]

Şam'da ticaretle meşgul olduğundan Bedir savaşında bulunmamış, buna rağmen Rasulullah onu, hem Bedir ganimet hissesine, hem de sevabına ortak etti. Ömer (r.a.)'ın meşhur Şam seferinde onunla Cabiye'ye kadar gitti. O vakit Muhacirlerin komutanlığını yapıyordu.[641]

O esmer tenli, gür saçlı, saçları ne kıvırcık ne düz, hafif dalgalı, güzel yüzlü, yürüdüğünde süratli yürüyen -kına ve benzeri şeylerle saç ve sakalının aklıklarını değiştirmeyen biri idi.[642]

Tirmizi, Hasen bir isnad ile yaptığı rivayetinde Uhut harbi j'.ilnü Rasul-u Ekrem (s.a.v.)'in: "Talha cenneti hak etti!" buyurduğunu anlatır.[643]

Es-Salt b. Dînar, Ebu Nadra aracılığıyla Cabir (r.a.)'tan Nebi (s.a.v.)'in

"Kim ayağı üzerinde yürüyen (daha öldürülmemiş ama ölecek) olan bir şehidi görmek isterse Talha'ya baksın!" buyurduğunu nakleder.[644]

Abdulaziz b. İmran anlatıyor: Bana İshak b. Yahya, Talha'nın oğlu Musa'nın, babası Talha'yı tarif ederek şöyle söylediğini anlattı:

-Talha kırmızıya hafifçe çalan beyaz renkli, kısaya daha yakın olan orta boylu, geniş göğüslü, iki omuz arası gayet enli, iri ayaklı, bir tarafa dönüp bakınca bütün vücuduyla dönerek bakan biri idi.[645]

Talha (r.a.)'ın kızları Aişe ve Ümmü İshak anlatıyor:

-Babamız Talha Uhut harbinde tam yirmi dört yerinden yara almış; bunlardan biri başında kafatasını dörde parçalamış, başka bir darbe ile kalça kemiğinden ayak ucuna inen sinirler kesilmiş, eline aldığı bir darbe ile sakat kalmıştı. Diğer yaralar vücudunun diğer yerlerinde idi. Etrafını bir grup çevirmişti. O sırada Rasullah (s.a.v.)'in azı dişi kırılmış, yüzü yaralanmış ve etrafı sarılmış idi. Talha onu yüklenmiş geri geri çarpışarak gidiyor, müşriklerden biri yetişince hemen Efendimizin önüne   geçip   çarpışarak   onları   püskürtüyordu.   Böylece   Efendimiz (s.a.v.)'i oradaki kayanın yanındaki koyuğa kadar götürdü.[646] Muaviye anlatıyor: Rasulullah (s.a.v.):

"Talha sözünü yerine getiren erlerden idi." buyurdu. Bu hadisi Ebu )avud-u Tayalisî "Müsned"inde naklediyor.[647]

Müslim'in Sahih'indeki Ebu Hüreyre hadisinde geçtiğine göre; "Rasulullah (s.a.v.), Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha ve Zübeyr ile beraber Hıra dağına çıkmıştı. Oradaki bir kaya yerinden oynuyınrn Rasulullah (s.a.v.): "

Kıpırdama ya Hira! Senin üzerinde sadece Peygamber, ya da Siddık ya da şehit var." buyurdu. [648]

Hz. Ali'den "Rasulullah (s.a.v.)'i şöyle derken işittim." dediği anla­tılır:

"Talha ve Zübeyr cennetteki komşularımdır."[649] Bu hadisi Tirmiz! naklediyor.

Seleme b. el-Ekva'dan şöyle dediği anlatılır: Talha (r.a.), El-Cebel tarafında bir kuyu satın alıp, sonra bir deve kesip insanlara yedirdi, Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz

"Sen Talha-i Feyyaz (cömert)'sin." buyurdu.[650]

Mücalid, Şa'bi yoluyla Kubeysa b. Cabir'den nakleder: Ben Talha ile arkadaşlık yaptım. Kendisinden istenilmeden onun kadar çok mal bağışlayan birini görmedim.[651]

Ebu İsmail et-Tirmizî anlatıyor:

-Bana Süleyman b. Eyyub b. Süleyman b. İsa b. Musa b. Talha et-Teymî anlattı: Bana babam Eyyub, dedem Süleyman aracılığıyla Musa b. Talha'dan nakletti ki: "Babası Talha b. Ubeydullah'a Hadramut'tan yedi yüz bin dinar tutarında bir mal gelmişti. O gece yatağında bir o yana bir bu yana dönerek hiç uyuyamadı. Hanımı Ümmü Gülsüm "Ya Eba Muhammed! Ne oluyor, bakıyorum gece yatalı beri dönüp duruyorsun! Bizden şüphelendiğin bir şey varsa söyle de senin razı olacağını yapıp gönlünü alalım." dedi. O da "Hayır öyle bir şey yok ama sen ne iyi bir eşsin! Sadece geceden beri düşünüyorum, kendi kendime "Şu kadar para evinde olduğu halde onu dağıtmadan rahatça uyuyan adam Rabbini nasıl biliyor acaba!" dedim. Ümmü Gülsüm de: "Sen dostlarının kimini unuttun mu?" deyince "O ne demek?" dedi. Ümmü Gülsüm de: "Sabah olunca bir takım kaseler ve taslar iste, bu paralan bunlarla Muhacirlerle Ensarlıların hanelerine, kendi değer derecelerine göre dağıtırsın!" dedi. Bunun üzerine Talha ona: "Allah sana rahmetiyle muamele etsin, sen muvaffak zatın Muvaffak kızısın!" dedi. Hanımı "Hz. Ebu Bekr'in kızı Ümmü Gülsüm idi." Sabahleyin o da bu ölçek olacak olan kase ve tasları isteyip paraları Ensarla Muhacirler arasında bölüştürdü. Bu paradan bir kasesini de Hz. Ali'ye yolladı. Hanımı Talha'ya "Ebu Muhammed, bu paradan bize bir nasip yok mu?" deyince ona: "Sen para geldiği günden beri nerdeydin? Kalan parayı da sen dilediğin gibi kullan!" dedi. Musa b. Talha der ki: "Bu kalan içinde bin dirhem kadar para olan bir kese idi."[652]

Bize Abdurrahman b. Ebi Amr ve bir grup ravi kitabet yolu ile haber verdiler ki, onlara Ömer b. Taberzed[653] haber vermiş: Bize Hibetullah b, Husayn -Ebu Talib b. Ğaylan- Ebu Bekr eş-Şafiî -İbrahim b. İshak ol-Harbî -Abdullah b. Ömer -Muhammed b. Ya'lâ, Hasen b. Dinar isimdi ile Ali b. Zeyd b. Cüd'â'nın şöyle dediğini anlattı:

-Bir bedevi Talha'ya geldi ve ona akraba yaklaşımını bahsederek bir şeyler istedi. Talha (r.a.) da: "Bu senin dediğin gerçek akrabalıktır. Şimdiye kadar kimse benden bunu öne sürerek bir şey istemedi. Benim bir arazim var ki, Osman b. Affan (r.a.) onu almak için bana üç yüz bin dinar teklif etmiş idi. İstersen git ve onu al, istersen onu Osmun'i satayım parasını al." dedi. Adam da "Hayır oraya gitmem ama parasını alırım." deyince Talha da Hz. Osman'a satıp parasını verdi.[654]

Yine rivayet olunur ki, Talha (r.a.) Bedir'de esir oltın müslümanlardan on tanesini kendi malından fidyelerini vererek hürri­yetine kavuşturmuş idi.[655] Hz. Talha'nın cömertlik hususunda bundun başka bir çok hikayeleri vardır.

Muhammed b. İbrahim et-Teymî der ki:

Talha'nın Irak arazilerinden geliri yılda dört yüz ile beş yüz bin dinar, Serât dağlarındaki arazisinden on bin dinar, Medine vadilerindeki arazilerinde gelirleri vardı. Teym oğullarından hiç kimseyi muhtaçlı bırakmaz onun ihtiyacını görür, borcunu öderdi. Her yıl gelirleri ken­disine ulaşınca Hz. Aişe (r.a.)'ya on bin dinar yollardı. Subeyha et-Teymî'nin on bin dirhemlik borcunu ödemiş idi.[656]

Amr b. Dinar der ki: Bana Talha'nın kölelerinden biri Talha'nın günlük gelirinin bin dinar olduğunu haber verdi.[657]

Vakidi der ki: Bana İshak b. Yahya, Musa b. Talha'dan nakletti ki: Muaviye ona: "Allah rahmet etsin baban Ebu Muhammed ne kadar mal tereke olarak bıraktı." diye sordu. O da: "Bir milyon dirhem iki yüz bin dinar." dedi. Talha'nın ölümü üzerine malları yağmalanmıştı. Her yıl Irak'tan yüz bin dirhem geliri vardı ki, Serat ve diğer arazilerinin geliri bunun dışındadır. Ailesinin yıllık geçim ihtiyacını Medine'deki Kanat denen yerden yirmi devenin suyunu taşıdığı bir araziden elde ederdi. Kanal sulama yolu ile Arabistan'da ilk buğday ürünü elde eden o idi. Muaviye "Çok şerefli, cömert ve saygın olarak yaşadı, boşluğu doldurulmaz biri olarak öldürüldü. Allah rahmet eylesin." dedi.[658]

Daha önce Cemel harbi anlatılırken de bahsetmiştik ki, Cemel savaşı günü Mervan b. Hakem, Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvam'ın ordusunda bulunuyordu. Harp kızıştığı bir sırada Mervan "Bu günkü fırsatı kaçırırsam bir daha Osman'ın intikamını alamam." diyerek bir ok çekip Talha'ya attı. Ok Talha'nın dizine saplandı. Kanı durduramadılar o da orada öldü.[659]

Mücalid Şa'bî'den naklediyor:

-Hz. Ali (r.a.), Talha b. Ubeydillah'ı savaş meydanındaki vadilerden birinde, oraya atılmış olarak buldu. Hemen atından indi onu oturumuna getirtip yüzündeki tozları sildi. Sonra da: "Ya Eba Muhammed! Seni gökteki yıldızların altına bu halde vadiye atılmış olarak görmek bana pek ağır geldi." diye yakınıp sonra da "içimde ve dışımdaki dertlerden Allah'a şikayet ederim!" dedi.

El-Esmaî der ki "Buradaki Uçur ve Bücur'un manası "İçimde dal-gulanan üzüntüler, anlatılamayan elemler." demektir.[660]

Leys, Talha b. Musarriften naklediyor:

•Hz. Ali, Talha b. Ubeydillah'ın yanına ölmüş olarak vardığında bi­neğinden indi. Onu oturtup yüzünde ve sakalındaki tozları sildi. Ona Itthmetler dileyerek: "Keşke bu hadiseden yirmi yıl önce ölüp gitsey-diın!"diye hüzünlendi.[661]

Ebu Üsame anlatıyor: Bize İsmail b. Halid: "Bize Kays şöyle diyerek tınlattı ki:

-Cemel savaşı sırası Mervan, Talha'nın dizine bir ok attı. Dizinden jüin boşalmaya başladı. Bacağını bir şeyle sıkınca kan duruyor, ama OCdsı şişiyor, bıraktıklarında akmaya başlıyor bir türlü durmuyordu. Hz. Tıılhu: "Bırakın durdurmaya çalışmayın. O gelen Allah'ın gönderdiği bir •I okudur." dedi. Sonra öldü. Biz onu kayıkların yanaştığı iskele /ısında bir yere defnettik. Ailesinden biri rüyasında üç kere Talha'nın udisine gelip "Şu sudan beni kurtarıp rahatlasan ya! Zira ben suda gülüyorum." dediğini görmüş. Bunun üzerine gidip kabrini kazdılar, klılur ki kabir sanki su yatağı gibi yemyeşil (yosun tutmuş). Hemen suyu boşalttılar ve Talha'nın cesedini çıkardılar. Sakalı ve u/ünün toprağa gelen tarafını toprak çürütmüş. Hemen Ebu Bekre ı mahallesinden bir arsayı on bin dirheme alıp oraya defnettiler.[662]

Metinde geçen “El-Kelleü”” Gemilerin durak yeri olup ona Arapça el Minâ (Liman) denir.

Ebu Muaviye ve diğerleri Ebu Malil el-Eşcaî aracılığıyla Talha (r.a.)'ın kölesi Ebu Habibe'den şöyle naklettiğini anlatır:

Cemel savaşı sonrası Talha (r.a.)'ın oğlu İmran'la beraber Hz. Ali'nin yanına girmiştim. Hz. Ali İmran'a "Merhaba" diyerek, ona yanında yer gösterdi. Sonra da: "Ben Allah'ımdan beni ve babanı kendi haklarında:

"Onların göğüslerinde kin namına ne varsa söküp çıkarttık. Kardeşler olarak koltuklar üzerinde karşı karşıyadırlar." (Hicr suresi ayet 47) buyurduğu kimselerden yapmasını ümid ederim." dedi. Orada halının bir tarafında oturmakta bulunan iki adam ki, birisi Haris el-A'ver idi, "Allah bundan daha adildir. Dün onları öldür, sonra da git cennette onlarla koltuklarda karşı karşıya oturan kardeşler olun? dediler. Hz. Ali onlara: "En uzak, en, en öte yerlere def olun! Ben ve Talha kardeş olmayacak da kimler olacak!" diye azarlayıp sonra Talha'nın oğlu İmran'a: "Ailen nasıl, babanın çocuklarının analarından kimler sağ kaldı? Biz geçen yıllarda sizin arazinizden, hiç bir şeyi -hükümet olarak- onlara el koymak istiyor olduğumuz için almadık. Onları insanların yağma edeceği korkusuyla korumak için almış idik." deyip sonra adamına "Ya Fulan, İbnu Karaza'ya git ve ona benim Talha'nın arazilerini ve bu yıllar içindeki gelirlerini İmran'a vermesini emrettiğimi söyle. Sen de ey kardeşimin oğlu! Bir ihtiyacın olunca kesinlikle bize gel!" dedi.[663]

Ümmü Yahya lakablı, Talha'nın hanımı Su'dâ binti Avf el-Müriyye anlatıyor: Talha öldürüldüğünde haznedarının elinde bir milyon iki yüz bin dirhem parası bulunuyordu. Onun gayrimenkulları ve diğer varlıkları da kıymete tabi tutulup, otuz milyon dirhem olarak belir-

lendi.[664]

Hz. Talha'ya ait bir takım kıssalar Cemel savaşı bölümünde tılmış idi. Allah bizi kıyamette Talha ile hasretsin.[665]

Abdullah B. Sa'd B. Ebî Şerh (R.A.):[666] Nesebi: Abdullah b. Sa'd b. Ebi Şerh b. Haris b. Habib b. Malik b. Hısl b. Amir b. Lüey... Kureyşli olup Amir oğullarındandır.

Hz. Osman'ın süt kardeşi olup, Efendimizle sohbete erişmiştir.

Hz. Osman onu Mısır valisi yaptı. Hz. Osman'ın vefatıyla fitneden çekinip Mısır'dan Remle'ye göç edip orada öldü. Daha önceleri Amr b. el-Âs'ın yaptığı harplerde ordunun sağ kanat komutanlığını yapardı.[667]

Adı dillerde anılan yiğit bir kahramandı. Kaç kere batıya (Kuzey Afrika) orduyla savaşa gitti. Bizans topraklarındaki Zati es-Savarî denen yerde yapılan harbin baş komutanı idi. Oraya denizden gitmişlerdi.[668]

Önce Müslüman olmuş ve Peygamberimizin katipliğini yapmıştı. Her nedense daha sonra dinden dönerek tekrar müşriklere katıldı. Mekke fethi günü onun da kanı akıtılması gerekenler arasında adı ilan edildi. Hz. Osman onu koruma altına aldı ve canını kurtardı. Sonra iyi bir Müslüman olup iyi bir imtihan verdi.[669]

Leys b. Sa'd der ki: Abdullah övülmeye değer karakterde biriydi. Kuzey Afrika'ya sefere gitmiş, oranın kralı Cüfcir'i öldürmüş idi. Sonra zat-ı Savarî denen yere savaşa gitti. Orada bin gemiden mürekkep Rum donanmasıyla karşılaşıp onlarla o güne kadar görmedikleri muazzam bir çarpışma yaptı.[670]

Ölüm gelip çattığı zaman Abdullah b. Sa'd: "Allah'ım dünyadaki son amelini sabah namazı yap!" diye dua etmiş idi. Şafak sökünce abdestini aldı ve sabah namazına başladı. Son rekatta soluna selam verir vermez ruhunu teslim etti.[671]

Onun Muaviye safında Sıffeyn harbine katıldığı da söylenir.[672]

Ebu Said b. Yunus el-Mısrî: "O Askalan şehrinde öldü." der.[673]

Abdurrahman B. Attab:[674] Nesebi: Abdurrahman b. Attab b. Üseyd b. Ebi'1-Iys el-Emevî. Do­ğumu bir hayli eski. Annesi Cüveyriye binti Ebi Cehl b. Hişam'dır ki, Hz. Ali (r.a.)'ın Hz. Fatıma'nın üzerine evlenmek için düğür olduğu bu kadın idi. Daha sonra onunla (Efendimizin Mekke fethi sonrası tayin ettiği) Mekke valisi Attâb Üseyd (r.a.) evlendi.[675]

Abdurrahman b. Attab, Cemel harbinde Hz. Aişe tarafında olup onlara namaz kıldırıyordu. Attab bu savaş esnasında öldürüldü. Hz. Ali'nin onu ölüler arasında görünce "İşte bu toplumun lideri bu idi!" dediği anlatılır.[676]

Rivayete göre, Abdurrahman'ın parmağı Cemel harbinde kesilip kopmuştu. Bir kuş onu alıp götürmüş ve parmağı Medine'ye atmış. İnsanlar onun eli olduğunu parmağındaki yüzükten tanıdılar ve üzerine cenaze namazını gıyaben kıldılar.[677]

Abdurrahman B. Udeys:[678] Nesebi: Abdurrahman b. Udeys (b. Amr b. Ubeyd b. Kilab b. Duhman b. Ganm b. Hümeym b. Zühl b. Hânî b. Belîy). Künyesi "Ebu Muhammed el-Belevi'dir.[679]

Sahabeden olup o da ağaç altında biat edenlerdendir.

Onun Peygamber Efendimizden bir tek rivayeti vardır. Mısır'da yerleşmişti.[680]

Bu zat Hz. Osman'a karşı ayaklanıp onu öldürmeye gelenlerden bi­ridir. Allah'ım fitnelerden senden afiyet dileriz. Daha sonra Muaviye onu yakalatıp Filistin'de bir grupla beraber hapsettirmişti. Sonra ha­pishaneden kaçtı. Arkasından bir atlı gidip ona Lübnan dağında yetişti, ve onu vurdu. Okunu doğrultunca atlıya: "Yazıklar olsun, benim kanım hususunda Allah'tan kork, zira ben Peygambere o ağacın altında biat edenlerdenim." demişse de adam "Dağda ağaç çok deyip onu öldürdü." Yunus "O, Mısır'dan Hz. Osman'ın üzerine yürüyen anarşistlerin başı idi." der.[681]

Muhammed b. Yahya ez-Zühlî der ki: Abdurrahman b. Udeys fit­nenin başıdır. Ondan hadis olarak bir şey rivayet edilmesi asla helal değildir.[682]

Amrb.Ebîamr Yahut Haris B. Şeddad Veya Haris B. Züheyr: Kureyşli ve Fihr oğullarından. Vakidi ve İbnu Ukbe'nin görüşüne göre Bedir harbine katılanlardan birisidir.[683]

Kudame B. Maz'un: Cümah kabilesinden olup, lakabı Ebu Ömer'dir. O da bu yıl idinde altmış sekiz yaşındayken öldü. Bedir harbine katıldı. Hz. Ömer onu Bahreyn valisi olarak atadı. Kendisi Hz. Ömer'in kayını -Abdullah b, Ömer ve Hafsa (r.a.)'lann dayısıdır. Aynı zamanda Abdullah'la Hafsa'nın halaları olan Safiyye binti el-Hattab'ın kocasıdır. Kendisi Habeşistan'a hicret edenlerdendir.[684]

Sonra Ömer (r.a.), onu içki içtiğinden dolayı Bahreyn valiliğinden azletti. O, "İman edip de salih amel yapanlar var ya, onların, Klikti edip, iman ettikleri sürece, tatmış oldukları şeyden dolayı bir güıııılt yoktur." (Maide ayet 93) ayetini, içki tadılabilir, diye yorumlamıştı, Ömer de ona had cezası uyguladı.

(Mesele'nin esası Abdurrezzak ve diğerlerinin Abdullah b. Amir b. Rabî'a'dan naklettiği şu olaydır:

-Hz. Ömer, Kudame'yi Bahreyn'e vali yapmıştı. Sonra Abdul-Kftys oğullan lideri Carûd, Hz. Ömer'e gelip: Kudame içki içip sarhoş oldu. Ben ona Allah'ın verdiği Had cezası uygulansın diye sana geldim, dedi,

Şahit isteyince Ebu Hüreyre'yi söyledi. Ebu Hüreyre geldi ve: "Ben içerken görmedim, ama sarhoş olarak gördüm! Deyince, Ömer (r.a.) Carud'a "Sen Kudame hakkında şahit misin, düşman mı?" dedi. Ömer: "Haydi git şahitliğini yaptın!" dedi. Carut seslenmeyip gitti ama ertesi gün gelip "Bu herife had cezası ver." diye ısrar etti. Hz. Ömer "Anlıyorum ki sen ona düşmansın. Senin tek şahidin var." dedi. Carut Allah adıyla yemin verince, Ömer onu azarladı. O da: "Vallahi bu hak değil, amca oğlun içecek ben azarlanacağım ha!" dedi. Ebu Hüreyre de, bizden şüphe ediyorsan Kudame'nin hanımına sor." dedi. Ömer onun hanımı Hind bt. Velid'i çağırtıp yemin verdi. Kadın da "Evet" diye aleyhte şahitlik etti. Hz. Ömer Kudame'ye sana had sopası vuracağım." Deyince, Kudame: "Onların dediği gibi içmiş olsam bile, sen beni cezalandıramazsın." deyince Ömer "Niye" diye sordu. Kudame de: "Allahu Teala

"İman edip de salih amel edenlere Allah'tan sakınıp iman et­tikleri sürece tattıkları şeylerde bir günah yoktur." buyuruyor dedi. Hz. Ömer "Sen bu ayetin yorumunda yanıldın. Sen eğer "Allah'tan sa­kınmış olsaydın, Allah'ın haram ettiği şeyden kaçardın." deyip insanlara döndü ve "Kudame'nin haddini danıştı. Onlar da "Adam hasta, böyle iken onu sopalayamazsın." dediler. Günlerce böyle geçti. Yine ashaba danıştı. Onlar "Adam zayıf iken ona sopa vuramazsın." dediler. Ömer arkadaşlarına: "Allah'ın beni sopa altına atması, bu adamın cezası benim üstümde verilmeden dururken, Allah'a kavuşmamdan daha iyidir, bana sağlam bir sopa getirin!" deyip Kudame'ye sopayla had yaptı. Ömer ona öfkelenip küstü. Küs olarak hacca beraber gittiler. Hac dönüşü Ömer Sukyâ'da konaklayıp uyudu. Sonra uyanıp "Bana acele Kudame'yi getirin. Zira ben rüyada, bana birinin geldiğini gördüm." dedi. Kudame'yi çağırdılar, ama o gelmem diye direndi. Ömer de "Direnirse sürüye sürüye getirin." dedi. Gelince, Ömer onunla konuşup ona istiğfar ediverdi. Böylece onların bu ilk sulhu oldu.)[685]

Ka'bb. Sûr El-Ezdî:[686] Hz. Ömer'in Basra kadısıdır. Cemel harbi günü (Hz. Aişe'nin tun­unda olmasına rağmen yine Hz. Aişe'nin arzusuyla) her iki tarafın ara­sında sulh için konuşup onlara nasihat ederken, nereden atıldığı belli olmayan bir ok Ka'b'a isabet edip onu öldürdü.[687]

Kinane B. Bişr Et-Tücîbî:[688] Hz. Osman (r.a.)'ı kuşatmak için gelen Mısır eşkıyalarının liderle­rinden biridir. O da daha sonra korkup kaçtı, ve bu yıl içinde yakalanıp öldürüldü.[689]

Mücaşî B. Mes'ut B. Sa'lebe[690]: Es-Sülem kabilesinden olup Efendimizle sohbet şerefine erenler­dendir. Ebu Osman en-Nehdî -Küleyb b. Vail ve diğerleri ondan hadis rivayet ederler. Daha önce de bahsedildiği gibi o da bu yıl öldürüldü.[691]

Mücalid B. Mes'ud B. Sa'lebe:[692] Üstte geçen Mücâşî'in kardeşi. Onun kardeşinden rivayeti vardır, Kendisinden Ebu Osman en-Nehdî hadis rivayet etmiştir. O da kardeşi ile birlikte şehit düştü.

Muhammed B. Talha B. Ubeydullah Et-Tey Mi:[693] Rasulullah (s.a.v.)'in sağlığında doğdu. Ona bizzat Rasulullah (s.tt.v.)

Muhammed adını verdi ve Eba Süleyman diye künyeledi.[694]

Çok ibadet edip, çok namaz kıldığı için kendine "Es-Seccâd" de­nilmiştir. (Kendisi asla bu Cemel harbine katılmak istemezdi) Babası Talha (r.a.) onun yakasını bırakmayıp ikna olup Ali'ye karşı beraber çıkmaya razı edene kadar uğraştı.[695] Annesi Cahş kızı Hamne'dir. Cemel savaşında şehit oldu.

Müslim B. Abdillah El-Cühenî : Hz. Ali ona Cemel savaşı günü sulh için yanına bir Kur'an alıp git­mesini emretmiş, o da harp meydanındaki bulunanların yanlarına gidip Kur'an hakkkı için insanları halifeye itaate davet etmiştir. Orada öldürüldü.[696]

Hind B. Ebî Hâle Et-Teymî:[697] Rasulullah'ın oğulluğu ve Rasulullah'ın, anneleri Hatice olan ço­cuklarının, anadan kardeşidir. Babasının adı karışıktır. Kimi Nebbaş b. Zürâra, kimi Malik b Zürara, kimi Malik b. Nebbaş b. Zürara demiş­lerdir ki, ilki daha güçlüdür. Uhut harbine katıldı. Bedre katıldığı da söylenir. Rasulullah'ın hilyesi ve şemailini çok iyi anlatırdı.[698]

Ondan bacısı oğlu Hasen b. Ali'nin rivayeti vardır. Cemel harbinde Ali ile beraber savaşırken öldürüldü. Oğlu Hind b. Hind de, Mus'ab b. Zübeyr'le Uhut'ta öldürülmüştü.[699]

 

Cemel Harbinde Ölenlerin Sayısı

 

Cemel vakası, on üç bin ölü verdikten sonra sona erdiği söylenir. Katade'den ise: "Cemel günü yirmi bin kişi öldürülmüştür." dediği sa­bittir.[700]

O gün öldürülenlerden kimileri:

1- Abdurrahman b. Abdillah b. Âmir b. Kurayz

2- Abdullah b, Musâfi'i b. Talha el-Abderî

3- Abdullah b. Hukeym b. Hizam el-Esedî

4- Ma'bed b. Mikdad b. el-Esved el-Kindî

Allah daha iyi bilir.

 

Hicri Otuzyedinci Yıl Olayları Sıffeyn Savaşı:[701]

 

Muhammed b. İshak, Muhammed b. Ömer (el-Vakidî)'den nakleder:

-Hz. Osman şehid edilince eşi Naile, Şam'da bulunan Muaviye'ye bir mektup yazarak; Hz. Osman'ın -mahsur kaldığı evde- yanına nasıl girilip öldürüldüğünü tasvir eden bu mektupla, kanıyla duran gömleğini de ona yolladı. Muaviye de bu mektubu Şam halkına okuyup bu gömleği Şam diyarındaki ordular arasında dolaşdırttı. Böylece onları Hz. Osman'ın kan davasını gütmeye teşvik etti. Ordular da Muaviye'ye bu "Hz. Osman'ın kanını isteme" hususunda biat etti.[702]

Hz. Ali halife olarak kendine biat edildiği zaman oğlu Hz. Hasan ile Abdullah b. Abbas ona: "Sen Muaviye'ye bir mektup yollayıp, onu Şam valiliğinde bırak ve onu biraz tamahlandır. Zira o yakında vali kalmayu tamah edecek, sana ve kendi civarlarına bizzat kafi gelecek güçtedir. Diğer insanlar sana biat işini tamamladımı, onu istersen vali olarak bırakırsın istemezsen görevden alırsın." dediler. Hz. Ali de onlara:

-Muaviye buna, kendisini asla azletmeyeceğine dair Allahu tcttl» adına ahit ve vesika vermediğim sürece asla razı olmayacaktır, dedi. Onlar:

-Sen böyle bir şeyi ona sakın verme! dediler.

Bu durum Muaviye'ye ulaştırıldı, o da öfkelenip "Vallahi Ali'ye bağlı olarak hiçbir idareyi kabul etmeyeceğim ve ona biat etmiyorum!" dedi,

Şam halkına da "Ziibeyr b. Avvam'ın Şam'a gelmekte olduğunu, ve kendisinin Zübeyr'e biat edeceğini" açıkladı.

Lakin Cemel savaşı hadisesinin vuku bulduğu haberi kendisine ula­şınca, bu ilanı durdurdu. Zübeyr'in öldürüldüğü haberini duyunca da ona rahmetler dileyerek "Eğer Zübeyr bize gelmiş olsaydı kesinlikle ona biat edecek idik ve o buna layık, ehliyetli biri idi." dedi.

Hz. Ali'nin Basra'dan Medine'ye geri gelişinde, Cerîr b. Abdillah el-Becelî'yi Muaviye'ye yolladı. O da varıp Muaviye ile konuşup Hz. Ali'nin halifeliğini övüp ona biat etmenin önemini, bütün insanların onun halifeliği etrafında nasıl toplandıklarını anlattı ise de, Muaviye direnip biati kabul etmedi. Muaviye ile Cerîr arasında bu konuda pek çok konuşma geçti. Sonunda Cerîr b. Abdullah, Hz. Ali'nin yanına dö­nüp görüp duyduğu şeyleri haber verdi. Bunun üzerine Hz. Ali (r.a.) Şam üzerine yürümeye karar verdi.[703]

Muaviye de Eb Müslim el-Havlanî'yi Hz. Ali'ye yollayıp ondan biat etmeden önce istediği bir çok şeyleri bildirdi. Bu isteklerden birisi de "Hz. Osman'ın katillerinin kendine verilmesi" idi. Hz. Ali buna asla yanaşmadı. Bu yüzden ikisi arasında bir kaç kere yazışma cereyan etti.

Sonra her ikisi bir biriyle çarpışmak için harekete geçip, Muharrem ayının bitmesine yedi gün kala Sıffeyn denen yerde karşı karşıya gel­diler. Aralarındaki harp Safer ayının başında patlak verdi. Böylece günlerce savaştılar.

Bana İbni Ebî Sebra, Abdülmecid b. Süheyl -Ubeydullah b. Abdillah isnadıyla İbni Abbas'tan şöyle dediğini haber verdi: "Hz. Osman beni hac emiri tayin etmişti. İnsanlara hac işini yaptırdım. Sonra Medine'ye geldim ki, Hz. Osman öldürülmüş, yerine Ali'ye biat edilmiş. Ali bana "Durma Şam'a git. Zira seni oraya vali tayin ettim." dedi. Ben ona "Bu iyi bir görüş değil. Muaviye, Osman'ın amca oğlu, hem de onun Şam valisi. Osman'ın kanına karşılık boynumu vurmayacağından emin değilim. En azından beni hapsedecektir." dedi. Ali de "Sana niye böyle yapsın ki?" deyince "Senin akrabanım diye. Zira sana saldıran herkes bana da saldırıyor. Ama sen Muaviye'ye bir mektup yaz ve ona bir takım hediyeler yollayarak bazı şeyler vaad et!" dedim. Ama o "Vallahi bu dediğin asla olmayacak." dedi.[704]

Ebu Ubeyde el-Kasım b. Sellam, birisinin kendisine Ebu Sinan el Iclî'nin şöyle dediğini anlattı: İbni Abbas, Hz. Ali'ye "Sen beni Muaviye'ye gönder. Vallahi ona öyle bir ip dolarım ki, asla ortası kopmaz." dedi. Ali de "Ben senin de onun da hilelerinizle bir alakum yok. Benim ona kılıçtan başka verecek bir şeyim yok. Ta ki hak batıla galip gelsin." deyince İbni Abbas: "Yahut bundan başka bir şey olamaz mı?" dedi. Hz. Ali "Nasıl bir şey?" deyince İbni Abbas: "Muaviye bu kadar çok adamına rağmen sözüne karşı gelinmeden itaat ediliyor. Sen ise azıcık bir şeyden dolayı bile karşı gelinip sözün dinlenilmiyor." dedi.

Daha sonra Iraklılar Hz. Ali'ye karşı gelmeye başlayınca: "Allah Allah İbni Abbas'ın firasetine bak, sanki ince bir örtüden gayba bakarak konuşuyor." dedi.

Mücalid Şa'bi'den naklediyor: "Hz. Osman öldürüldüğünde Ünımü'l-Mu'minin Ebu Süfyan kızı Ümmü Habibe Osman'ın ailesine "Bana Osman'ın öldürüldüğü elbiseyi gönderin!" diye haber saldı. Onlar da elbisesini kanla bulanmış halde ve Hz. Osman'ın sakalından yolunan tüylerle beraber yolladılar. Sonra Ümmü Habibe, Nu'man b. Beşir'i çağırtıp onları Muaviye'ye yolladı. Nu'man bu eşyaları Ümmü Habibe'nin mektubuyla beraber Muaviye'ye verdi. Muaviye hutbeye çıktı. İnsanlar toplandı. O da kanlı gömleği açıp onlara göstererek Osman'a yapılan zulümleri anlattı. Ve insanları Hz. Osman'ın kan da­vasını istemeye çağırdı.[705]

Şamlılar "O senin amca oğlundur. Sen de onun velisi sayılırsın. W\t de seninle birlikte onun kanını istiyoruz!" dediler ve Muaviye'ye bitil ettiler.[706]

Yunus, Zühri'den naklediyor: Muaviye'ye Talha ve Zübeyr'in öldü­rüldüğü, Hz. Ali'nin de Sıffeyn'de galib geldiği haberi ulaşınca, Şam halkını kendiyle berbaber savaşmaya, bu meselenin halli için Şura kurulmasına ve Osman'ın kanının taleb edilmesine yardıma çağırdı. Şam halkı da ona sırf bu konu için lider olarak biat ettiler, ama halife olarak biat etmediler.[707]

Yahya el-Cu'fî "Sıffeyn" adlı eserinde, haberin isnadını da vererek anlatır ki, Muaviye-kendisi ile görüşmeye gelen- Cerir b. Abdullah'a "Sen Ali'ye bir mektup yaz da Şam valiliğini bende bıraksın, ben de ona biat edeyim." dedi. Yine Yahya der ki, Velid b. Abdullah'a da "Ali'ye bir mektup yaz da, Şam idaresini bana bıraksın, ben de ona biat edeyim!" diye haber saldı. Velid b. Ukbe de ona şu beyitler bulunan bir cevap yazdı.

Muaviye! Şam, senin Şam'ındır, iyi sarıl Şam'ına, yılanlar girmesin yanına

Onu kabilelerle ve mızraklarla koru! Kolları kesik aciz biri olma!

Zira Ali vereceğin cevabı bekliyor. Sen ona alın saçını ağartan bir harp yolla![708]

Bize Ya'la b. Ubeyd, babasınn Ebu Müslim el-Havlanî ve bir grup insan Muaviye'ye: "Sen Ali'yle çekişmeye girdin (Onunla hangi iddia ile savaşacaksın) sen onun gibi (ilk müslüman, Peygambere akrabalık ve hicret etme hususunda) biri misin ki?" dediler. Muaviye de:

-Hayır! Vallahi kesinlikle biliyorum ki, Ali benden daha faziletli ve bu liderliğe daha fazla hak sahibi... Lakin siz bilmiyor musunuz ki, Hz. Osman mazlum olarak öldürülmüştür. Ben onun amca oğluyum. Ben Osman'ın kanını (kısas) istiyorum. Ali'ye gidip söyleyin de, Osman'ın katillerini bana versinler, ben de onun isteklerini yerine getireyim!" dedi. Onlar bu konuyu Hz. Ali'ye getirdiler ama o (katil bizzat belli değil, hem elimde değil, üstelik cezayı ancak halife uygular, uygulatır mülahazasıyla) bu isteği reddetti.[709]

(Belazurî ve İbni Asakir, El-Cufî'den naklen burada Muaviye'nin H?,, Ali'ye, Hz. Ali'nin ona yazdığı cevabı şöylece naklediyor: Ebu Ravk el-Hemedanî anlatıyor:

Bismillahirrahmanirrahim:

Ebu Süfyan oğlu Muaviye'den, Ebu Talib oğlu Ali'ye... Emma ba'du:

-Allah ilmiyle Muhammed (s.a.v.)'i seçip çıkardı, onu kendi vahyine emin yaptı, kullarına Peygamber seçti. Sonra Müslümanlardan bir kısmını onun avanesi yapıp, Muhammed'ini bunlarla güçlendirdi. On­ların Peygamber katındaki dereceleri, kendilerinin İslamdaki faziletine göre idi. Bunların Allah ve Rasulü için en iyi yol göstereni, ona halife olan, sonra da halifeye halife olan (Ömer), üçüncü olarak zulmedilerek öldürülen Osman olmuştur. Her biri kıskanıldı, her birine asi gelindi. Tabi biz bu konunun senin nazarında şüpheli olduğunu, sözünde Os­man'ı yalnız bıraktığını, teneffüs edişindeki derin derin soluma ifadeni, halifelere -biat ve destekte- ağır alışını biliyoruz. Bunların her birinde sen -burnuna- itaat etmesi için burunsalık geçirilen devenin teslimiyeti gibi istemeyerek teslim oldun.

Hiç kimse halayın oğluna seninki kadar kıskançlık yapmadı. Onun sana akrabalığı ve zatının fazileti senin ona böyle davranmamanı ge­rektiriyordu. Akrabalık bağını kestin, iyiliklerini çirkin saydın, ona açıkça düşmanlık ettin, içnde ona karşı kötülük besledin. Her turaftan ona insanlar saldırıya geçecek kadar aleyhine insanları kışkırttın. Her ufuktan süvariler çıkıp geldi.

Peygamberin Hareminde ona silahla saldırıp seninle beraber aynı mahallede öldürdüler, sen bu bağırıp çağrışmayı duyduğun halde onlara ne sözle, ne de elinle engel oldun. Ömrüme yemin olsun ki, ey Ebu Talib oğlu, eğer sen onun için üstüne düşen görevi hakkıyla yapsaydın insanları ona ilişmekten men etsen, yaptıklarının ne çirkin olduğunu bildirseydin, bizden önceki insanlardan hiç biri seni kimseyle denk tutmayacaktı.    Hatta    böyle    yapman    insanların    senin    hakkında besledikleri "Osman'dan uzak durdu, onun aleyhine çalıştı" gibi fikirleri de silip atacaktı. Bir başka husus da, senin Osman'ın katillerini ba­rındırman senin Osman'ın velileri katında zanlı olmandır. Zira onlar senin, destekçilerin, ellerin ve yardımcılarındır.

Hem bana ulaşan haberlere göre sen, Hz. Osman'ın kanından yakanı kurtarmak ve kendini suçsuz yapmaya uğraşıyormuşsun. Eğer sözünde doğruysan, Osman'ın katillerini bize teslim et, onları kısasen öldürelim. Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki, biz Osman'ın kan davasını dağların başında, çöllerde, karada ve denizde her yerde güdeceğiz. Onları öldürmeden veya bizim canımız çıkmadan bundan vazgeçmeyeceğiz!

Vesselam...

Muaviye bu mektubu, Ebu Müslim el-Havlanî'ye verip, Ali'ye gö­türmesini emretti. O da Kûfe'ye geldi ve Ali (r.a.)'a ulaştırdı. İnsanlar mescitte Ali ile oturuyorlardı. Mektup onlara okununca Kûfeliler: "Hepimiz Osman'ın yaptıklarını hoş görmüyorduk, öyleyse hepimiz Osman'ın katiliyiz!" dediler. Ali, Ebu Müslim'e bir şey söylemedi. Du­rumu gören Ebu Müslim "İşte şimdi -çirkin sayılan- dişi hayvanı döl-lettirmek hoş sayıldı demektir." dedi. Hz. Ali cevaben şöyle yazdı:

Bismillahirrahmanirrahim

Allah kulu, müminlerin emiri Ali'den Muaviye'ye:

Havlanlı Ebu Müslim, senin, içinde Hz. Muhammed'i ve Allah'ın ona bahşettiği, hidayet vahyi bahseden mektubun bana geldi. Hz. Mu-hammed'e vaadini gerçekleştiren, yeryüzünde ona sapasağlam geniş­leme imkanı veren bütün dinlere ona galib getiren kendi kavminden kendisini yalanlayan, karalayan, aleyhine olanları destekleyerek asha­bını Mekke'den kovan, istemeseler de Allah'ın emri galib gelene kadar ona karşı işleri karman çorman eden, kin ve düşmanlık taşıyanları onunla zabt-u rabt altına alan Allah'a hamd olsun.

İnsanlardan ona en düşman olanı kendi kavminden ona en yakın olanı idi. Sonra ona yakın olanlar takib etti. Ancak Allah'ın kurtardığı az bir grup düşman olmadı.

Diyorsun ki, "Allah (cc) müminlerden yardımcılar seçip bunlarla onu destekledi. Onların Hz. Muhammed katındaki yeri İslamdaki kı­demliliklerine ve faziletlerine göre olmuştu." Ömrüme yemin olsun ki,

Ebu Bekir'le Ömer'in İslamdaki yeri çok muazzamdır. Onlara dil uza-tunlar büyük bir kayıptadır. Osman'ın fazilette üçüncü olduğunu ha­tırlatıyorsun. Eğer Osman iyi biriyse, yakında kesinlikle iyiliklere kut kat karşılık veren, Şekûr bir Rabbe kavuşacaktır. Yok eğer kötü amel yaptı ise, öyle esirgeyen, bağışlayan bir Rabbe kavuşacak ki, onun ba­ğışlayamayacak kadar gözde büyütülen bir günahı olamaz. Ben umarım ki, Allah müminlere yaptıkları amellerin miktarı kadar bir karşılık verdiği zaman, bize düşecek hissenin Müslümanlardan ehli Beyt'e ve* rilecek en geniş hisse olur.

Allah, Hz. Muhammed'i gönderdi. O da Allah'a iman etmeye onu tek tunımaya davet etti. Ehli Beyt olarak biz ilk önce inanıp teslim olanlar İdik. Biz böylece imanımızda sebat ettik. Arap evlerinden içinde insan Oturduğu bizim dışımızda hiçbir evde Allah'a ibadet eden yoktu. Kavmimiz başımıza bu gaileleri açtılar, nice tasalara düşürdüler. Bize kutılanlarsa az sayıda (kabileden olan değil de hizmetçi, köle vb.) İnsanlar oldu. Bizi dar bir koyakta yaşamaya zorlayıp, üzerimize gözetleyiciler koydular. Yemekten ve tatlı su içmekten men ettiler, Aralarında bizimle yemeyeceklerine, içmeyeceklerine, alış veriş yap­mayacaklarına, bizimle evlenmeyeceklerine, bizlerle konuşmayacakla" rina, ya da Peygamberimizi onlara teslim edip öldürmelerine organla­rının paramparça edilmesine razı olmamızı şart koşan bir anlaşma metni yazdılar.

Ama Allah bize Efendimizi koruma ve savunma azmi verdi. Kureyş'ten diğer müslüman olanlar ise, ya aynı aşiretten olmaları veya dokunulmazlık elde etmiş bir antlaşmalısı bulunması sebebiyle bizim içinde bulunduğumuz durumdan kurtulmuş, bize kendi kavmimizin yaptığı azgınlık gibi bir şey, onlara ulaşmamıştı. Onlar telef olmayacak güvenli bir yerde idi.

Sonra Allah, Peygamberine hicreti ve müşriklerle savaşma emrini verdi. Harp patladığı zaman Peygamber ehli beytini en ön safa geçirti­yor ve ashabını onlarla koruyordu. Bedir harbinde Ebu Ubeydc, ühut'tıı Hamza, Mute'de Cafer şehit oldu. Onların şehit olmaya kendini sundukları gibi diğer sunan ehli beyti istesem isim isim sayardım. Lukin onların ecelleri gelmiş ama ölümleri gecikmiş idi.

Sen benim halifelere biatta ağırdan alıp onları kıskandığımı hatırlatıyorsun. Hasedin gizlisinden de açığından da Allah'a sığınırım. Biatta geç kalışımdan insanlara dileyecek özrüm yok. Rasulullah öldüğü ve Ebu Bekr'e biat edildiğinde baban Ebu Süfyan geldi ve "Bu işe en layık insan sensin! Uzat elini sana biat edeceğim." demişti. Bu sözün babana ait olduğunu sen de biliyorsun. Tefrika olur korkusuyla bunu reddeden ben idim. Zira insanlar küfür ve Cahiliye döneminden yeni kurtulmuş oldukları için o dönemin adetlerini unutmayacak kadar yakın idiler. Eğer sen, babanın bildiği gibi benim hakkımı bilirsen doğru yolu bulursun. Yoksa ne yapacaksan yap, Allah senden kurtulacak bir şey verecektir.

Sen bana Osman'ı ve benim insanları ona kışkırttığımı söylüyorsun. Osman senin de gördüğün gibi bir takım işler yaptı. İnsanları hücumuna uğradığını, bu işlere benim karışmadığımı biliyorsun. Ancak sana da belli olduğu gibi, sen birini bir şeyle suçlarsan suçlanıyorsun.

İddiana göre onun öldürülüşünü hatırlatıp, katilleri sana vermemi istiyorsun. Ben onu öldürenin bizzat hangisi olduğunu bilmiyorum. Bir kere olay burnuna ve gözüne darbesini vurmuştu (şaşkınlaşmıştı). Senin itham ve töhmet altına soktuğun insanlardan kimini böylece delilsiz sana teslim etmemin mümkün olmadığı kanaatindeyim. Sen şimdi bu batıllarından ve eşkıyalığından vazgeçmiyorsan, kesinlikle onu öldürdüğünü iddia ettiğin adamlar da seni arayacak senin onları dağda ovada aramanı beklemeyeceklerdir.

Vesselam.

Böylece Hz. Ali mektubu Muaviye'ye teslim etmek üzere Ebu Müslim el-Havlanî'ye verdi. Ravilerden birisi "Ebu Hüreyre'nin bu se­ferde Ebu Müslim el-Havlanî ile beraber olduğunu söyler.)[710]

Bana Hallad b. Yezid el-Cu'fî, Amr b. Şemir -Cabiri- Cu'fî isnadıyla Şa'bî veya Ebu Cafer el-Bakır'dan -buradaki şüphe Hallad'indir- şöyle naklediyor: Muaviye'nin tutumu ortaya çıkınca Hz. Ali (r.a.) bir adam çağırdı ve ona "Şam'a gidip hayvanını Mescid'in kapısına bağlayıp bir yolcu edasıyla mescide girmesini, hiçbir eşyayı bineğinden indirmemesini, sefer elbisesini çıkarmamasını tenbih edip "böyle ya­parsan üzerinde yolculuk alametini görüp sana "nereden geldin" diye soracaklar. Sen de "Irak'tan" dedin mi, hepsi üzerine üşüşüp "orda ne

haber var?" diyecekler. Sen de: "Ben yola çıktığımda Ali size gelmek için Iraklılar arasında kıyam etmiş yakında size saldırıya geçecekler," dersin. Sonra durumun ne olacağını beklersin." dedi. Adam yolu çıkıp Şam'a geldi ve aynen denileni yaptı. Mescide girince bir garip olduğu anlaşıldı da, nereden geldiğini sordular. Onlar "geldiğin yerlerde ne var ne yok" dediler. O da "Ben Ali'den ayrıldığımda size saldırmak için Iraklıları toplamıştı." dedi. Daha bir çok sorular sordular. Haber hemen Muaviye'ye ulaştırıldı. O da Ebu'l-A'ver es-Sülemi'yi bu gelen adamı ve dediğini araştır, diye ona yolladı. Ebu'l-A'ver gelip ona soracaklarını sorup cevabını aldı. Sonra gelip Muaviye'ye durumu anlattı. Muaviye ona "derhal mescide gelin" diye ilan yaptırdı. İnsanlar mescide üşüşüp doldurdular. Muaviye yürüyerek gelip minbere çıktı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra:

-Ey insanlar! Ali Iraklılarla beraber size saldırmaya karar vermiş ne dersiniz?" dedi. İnsanlar çenelerini göğüslerine indirdi, kimse Muaviye'ye göz ucuyla bile bakmadı. Onlardan cevap veren olmadı, Derken Himyerli Zu'1-Kulâ kalkıp "Ya Emira'l-Mu'minin, emretmek size, emri tutmak da bize düşer." deyince Muaviye hutbeden inip "Derhal askeri kamplara gidin. Kim üç gün içinde kampa kal il mum canını helal etmiştir." diye ilan ettirdi.

Hz. Ali'nin adamı, hemen geri dönüp durumu Ali'ye bildirdi. 11/. Ali de Kunbur'a emrederek "camide toplanın" diye ilan ettirdi, insanlar camide toplandı. Hz. Ali hutbeye çıktı, Allah'a hamd ve sena edip sonra:

-Ey insanlar! Şam'a gönderdiğim elçim yanıma gelmiş bulunuyor, Bana Muaviye'nin Şamlılarla beraber bize saldırmaya karar verdiğini haber verdi. Bu konudaki fikriniz ne?" dedi. İnsanlar peş peşe "Yi Emira'l-Mu'minin, "benim görüşüm şu", bir diğeri "benim kanaatim şu" demeye başladılar. Konuşanların çokluğundan Hz. Ali onların ne dediğini anlayamıyordu. Gürültü iyice artınca Hz. Ali (r.a.): "İnna lilluhi ve innâ ileyhi râci'ûn, bu işi Ciğer yiyicinin (Hind'in) oğlu götürdü." dedi.[711]

A'meş der ki: Bana "Sıffeyn günü Hz. Ali'yi gören bir adam, onun ellerini vurup parmaklarını ısırarak "Hayret doğrusu ben isyan OİUnicağım da, Muaviye itaat olunacak." dediğini haber verdi.[712]

 

Hz. Ali'nin Kays B. Sa'd B. Ubade'yi Mısır'a Tayini Ve Görevden Alması[713]

 

36'ncı yılında (Hişam b. Muhammed el-Kelbî'nin anlatmasına göre) Muhammed b. Ebi Huzeyfe öldürüldü. Sebebi şu idi: Mısır çapulcuları Muhammed b. Ebi Bekr ile beraber Hz. Osman'ı muhasaraya çıktıklarında, Muhammed b. Ebi Huzeyfe Mısır'da kalmıştı. Abdullah b. Sa'd b. Ebi Sarh gelip onu oradan kovdu. Kendisi Hz. Osman öldürülene kadar Mısır valiliğine devam etti. Hz. Ali'ye biat edilince, Muaviye ihtilaf çıkardı. Yanına Amr b. El-Âs'ı da alarak Muhammed b. Ebi Huzeyfe üzerine yürüdü. Henüz Hz. Ali'nin vali tayin ettiği Kays gelmemişti. Onu bir kaleye sıkıştırıp mancınıkla taşlayıp yakaladılar, sonra öldürdüler.

Hişam b. Muhammed burada, Abbas b. Sehl es-Sâîdî'den bu hadiseyi şöyle anlatır: Muhammed b. Huzeyme, Hz. Osman'a saldırmaya gidenleri bizzat kışkırtan kimsenin onlar gidince Ebu Huzeyfe oğlu Muhammed, Hz. Osman'ın Mısır görevlisi olan Abdullah b. Sa'd b. Ebi's-Sarh'a saldırıp onu Mısır'dan çıkarmış yerine zorla kendi geç­mişti. Abdullah da yola çıkıp Filistin'e yakın Tohum şehrine gelip Hz. Osman meselesinin sonucunu beklemeye başlamıştı. Medine'den gelen bir adamdan durumu öğrendi. Gelen adam onu tanıyınca "Eğer canına ihtiyacın varsa kaç kurtul" Zira Emiru'1-Mu'minin Ali seni ele geçirirse ya öldürecek ya da İslam diyarından sürecek. İşte yeni vali de arkam sıra geliyor, dedi. "Abdullah yeni valinin Sa'd b. Ubade'nin oğlu Kays olduğunu duyunca, "Allah Muhammed b. Ebi Huzeyfe'yi kahretsin, zira o, amcası oğluna isyan edip aleyhine çalıştı. Halbuki o ona kefil olmuş bir çok iyilikte bulunmuştu. O ise buna ters cevap verdi, valilerine saldırdı, bir takım adamları silahlandırıp ona yollayıp öldürttü, diye hayıflandı. Sonra da kaçarak gidip Şam'da Muaviye'ye katıldı.

Hz. Ali Medine'de biat edilince, Kays'ı çağırttı ve "Haydi Mısır'a seni vali tayin ettim!" dedi. Yola çıkarken yanına asker alıp güçlü görünmesini tenbihleyip, iyilere iyi, hilebazlara sert davran. Herkese de iyi davran, zira iyilik uğur getirir!" dedi. Kays da: "Sen ordunu yanına al ben oraya ailemle giderim, iyi davranmaya Allah yardım eder." dedi.

Sonra arkadaşlarından yedi kişiyle Mısır'a varıp hutbeye çıktı ve Hz. Ali'nin kendisine verdiği mektubu okudu. Sonra kendisi konuşup Hz. Ali'ye biat etmelerini istedi. Hırbıta denen köy hariç bütün Mısır biat etti. Bu köy halkı da Kays'a haber salıp "Sen idarecilerini yolla, arazi senindir. Seninle çarpışmayacağız, yalnız biat için bize şimdilik biraz süre tanı, insanların bu hır gürü bir geçsin." dediler.

Kays çok ihtiyadı, iyi görüşlü idi. Hırbıtalılar'a "Sizi biata zorla­mam, sizi halinize bırakıyorum." diye haber salıp sulh yaptı. Yine Hz. Osman'ın kanını talep etmeye kalkan Mesleme b. Mahled'i de yatıştırıp onunla da sulh yaptı. Böylece Mısır'da hiçbir engele takılmadan idareyi yürütüp vergileri toplamayı başardı.

Hz. Ali Cemel harbini bitirip Kûfe'ye geri döndüğünde o yine Mısır valisiydi. Muaviye'ye en ağır gelen onun orada oluşu idi. Zira Hz. Ali Kûfe'den, Kays da Mısır'dan Muaviye'ye saldıracak olsa Muaviye iki ateş arasında kalacaktı.

İşte bunları hesap eden Muaviye, Hz. Ali Sıffeyn'e gelmeden önce Kays'a bir mektup yazıp "Eğer siz Osman b. Affan'a karşı kendi ka­naatinize göre yaptığı akraba tercihi, veya ashabtan kimilerini sopala­dığı veya darıldığı, belki sürgün ettiği, yada gençleri görevlendirdiği sebebiyle kinleniyorsanız da kesinlikle kanının sizce akıtılmasının da haram olduğunu biliyorsunuz. Siz onu öldürmekle büyük bir suç işle­diniz. Yâ Kays! Allah'a tevbe et! Zira sen Hz. Osman üzerine kışkır­tanlardan idin. Senin emirin ise (Yani Ali) yakinen biliyoruz ki, in­sanları Osman'a kışkırtanın ta kendisi idi. Artık senin kavminden Os» man'in kanıyla mesul olmayacak insan çok az çıkar. Yâ Kays! yapa» bilirsen Osman'ın kan davasını güdenlere katıl, bu konudaki başlattı­ğımız harekete katıl!, Galib gelirsem ben ölene kadar sen Iraklıların sultanısın. Hicaz valiliğini de ailenden istediğine vereyim. Bunun dı­şında isteklerini de bildir. Bana bu konudaki görüşünü yaz." dedi.

Mektubu alınca ona karşı koyup fikrini bildirmemek istedi. Ona karşı

I harpte de acele etmeyerek ona şunları yazdı: "Mektubun geldi,  dediklerini  anladım.  Osman'ın ölümünde ben

hiçbir suç işlemedim, hatta o taraflara ayak da basmadım. Hz. Ali'nin hakkında dediğin kışkırtmayı hiç görmedim. Kavmim ise onu savunmak için ilk kıyam eden topluluktur. Tekliflerine gelince bunlar üzerinde düşünülüp taşınılmak gereken ve aceleye gelmeyen şeyler. Ben sana karşı gelmiyorum. Benden hoşlanmayacağın bir şey sana ulaşmayacak ikimiz de göreceğiz."

Muaviye onun bu ifadesine karşı "Yaklaşmıyorsun ki sana sulh su­nayım, uzaklaşmıyorsun ki sana harp edeyim, sen bu hususta tıpkı deve damağı gibisin, benim gibi biri tuzakçının gülümsemesine kanmaz." diye yazınca Kays da ona:

"Senin benim hakkımdaki yanılıp beni yanına çekebileceğini san­mana şaştım. Sen beni emirliğe en layık adamın itaatinden çıkararak kötülemek mi istiyorsun ve bana senin itaatine boyun eğmemi mi istiyorsun. Bu işe en uzak insan sensin. İblisin tağutlarından birinin oğlusun." diye sert bir mektup yazdı. Muaviye buna çok üzüldü.

Zühri'nin nakline göre Muaviye adamlarına: "Kays bana katılmam dediği zaman ona yaptığım hile kadar hiçbir hile hoşuma gitmemiştir. Ben Şamlılara "Sakın Kays'a sövmeyin ona saldırmaya çağırmayın. Zira o bizim taraftarımızdır. O gizlice bize nasihatler gönderiyor. Görmüyor musunuz Hırbata köyündeki kardeşlerimize nasıl iyi davra­nıyor, onlara devlet gelirinden hediyeler ve erzaklar veriyor, sizden ona varanlara çok iyi davranıyor." dedi.

Muaviye der ki, hatta ben bu fikrimi Irak'taki taraftarlarımıza da yazmaya karar vermiştim ki "Ali'nin bizim içimizdeki casusları ile Irak'taki casusları bul Ali'ye ulaştırır." diyordum. Haber Ali'ye ulaşınca hemen Kays'a bir mektup yazarak Hırbıta halkı ile savaşması emrini yazar. Kays buna razı olmayıp, Hz. Ali'ye "Onlar Mısırlıların ileri gelenleridir. Ben onlara güvence verdim. Biliyorum onların arzuları Muaviye ile. Ama onlara tuzak kuramam. Onlara sefer yapacak olsam onlar güçte bize denk durumdalar. Onlar arabın aslanlarıdır. İçlerinde Büsr b. Erta, Mesleme b. Muhalled ve Muaviye b. Hudeyc gibi yiğitler var. Beni bırak, ben onları nasıl idare edeceğimi gayet iyi biliyorum." diye yazdı. Ama Hz. Ali illa harp diye direndi. O da sulh diye direndi.

Kays da: "Benden şüphen varsa beni görevden al!" deyince Hz. Ali Mısır genel valisi olarak el-Eşter'i yola çıkardı. Ester Kulzum denen yere gelince bir bal şerbeti içip orada öldü. Hz. Ali de yerine Mu-hammed b. Ebi Bekr'i yolladı. Eşter'in ölümü Muaviye ve Amr tara­fından duyulunca Amr b. El-Âs: "Allah'ın baldan da ordusu var." di­yerek sevindi. Zira Ester, Muaviye'nin ordusunu Cezire yarım adasında, kısa bir süre önce iki üç defa hezimete uğratmıştı.

Muaviye Kays'tan ümidini kesince kendi taraftan insanlara "Kays b. Sa'd size uymuştur. Ona dua edin diyerek, Kays'tan kendisine yazılmış gibi bir mektup uydurup bunu Şam halkına okudu. Mektup şöyle idi:

"-Bismillahirrahmanirrahim

İyice düşününce gördüm ki, müslüman, takva ehli iyi bir insan olarak başkanlarını öldüren bir gruba benim yardımcı olmam uygun değildir. Allah'a tevbe ediyor, dinimizin ismetini korumasını niyaz ederim. Daha önce size sulhumu bildirmiş idim. Şimdi Hz. Osman'ın kati İleriyle savaşmaya evet diyorum."

Bu haber Şam'da yayılınca casuslar olayı Hz. Ali'ye ulaştırdı. Hz. Ali buna çok hayret edip, oğullan Hasen ve Hüseyin ile Abdullah b. Ca'fer'i çağırıp danıştı. Abdullah "Yâ Emir, şüphelendiğini bırak kesin olana bak. Kays'ı Mısır'dan al!" dedi. Hz. Ali de: "Vallahi ben bu haberin doğruluğuna Kays hakkında inanamıyorum." dedi.

Tam bu sırada Kays'ın mektubu ulaştı. Kays "Mısır'da her iki tarafa karışmayan bir grup olduğunu bunların kendisine gelip "Bize ilişmeyin bu fitne bitene kadar biz hiçbir tarafa karışmayız." dediler ben de uygun gördüm. Onlara ilişmeyelim, onlarla çarpışmakta acele etmeyip gönüllerini ısındırmaya çalışalım. Belki Allah onları yanlışlarından geri çevirir." diyordu. Hz. Ali de ona "Derhal onlara git, emrimize kanlıyorlarsa ne ala yoksa savaş et!" diye yazdı.

Kays bu mektubu okuyunca Hz. Ali'ye şunları yazmaktan kendini alamadı: "Ya Emira'1-Mu'minin, işine şaştım doğrusu! Sen bana seninle çarpışmayacak bir kavimle savaş diyorsun. Bunlar senin düş­manlarından da uzak duruyor. Sen bana bunlarla harp ettirirsen işte o zaman senin düşmanına yardım edecekler. Allah aşkına sözümü dinle onlara ilişme, zira ilişmemek en doğru olanıdır."

Mektup gelince Abdullah b. Ca'fer "Sen bunu görevden alıp yerine Muhammed. B. Ebi Bekr'i tayin et. Hem Kays'ın "Bu idare Mesleıne b, Muhammed öldürülmedikçe gücünü ispat edemez." dediği kulağıma geldi. Vallahi Şam diyarının bütün mülkü onun katline karşı bana verilmesi hiç de hoşuma gitmez." diyerek anneden kardeşi olduğu Hz. Ebu Bekr'in oğlu Muhammed'i teşvik etti. Hz. Ali de Muhammed'i yollayıp Kays'ı görevden aldı.

Muhammed gelip Kays'la görüştü. Kays sebebini sorunca Mu-hammed "Mülk senindir kal!" dediyse de Kays "Vallahi burada seninle bir saat bile olsa kalamam" deyip yola çıktı ve Medine'ye geldi. O sıra Hz. Osman'ın kan davasını güden Hassan b. Sabit (r.a.) onu tenkit için geldi ve "İşte şimdi Ali seni görevden attı. Sen de Osman'ı öldürenlerden birisin. Şimdi suç üstünde kaldı. Ali sana teşekkür bile etmedi." deyince "Bire hem kalbi hem basireti kör adam! Senin kavmin ile benimkilerin arasına bir harp sokacağım korkusu olmasaydı vallahi boynunu vururdum, çık dışarı!" dedi.

Sonra Kays gelip Hz. Ali ile konuşunca Hz. Ali onun doğru olduğuna inandı. Zaten Kays sonra Sıffeyn harbine Hz. Ali'nin safında katıldı.

Muhammed b. Ebi Bekr gelip Mısırlılara Hz. Ali'nin mektubunu okuyup biati aldı. Sonra kendisi halka hitaben bir konuşma yaptı.

Hişam b. Muhammed b. Kelbî, Ebu Mihref aracılığıyla devamını Yezîd b. Zabyan'dan naklediyor: Muhammed göreve başlayınca Muaviye'ye o da ona yazıştılar. Ben bu mektuplardakini halkın ta­hammül edemeyeceği için burada anlatmayı uygun görmedim. Bu gö­reve başlayışından tam bir ay sonra Muhammed, Kays'ın ilişmediği o Hırbıtalılara: "Ya biat edin ya bu diyarı terk edin." diye haber saldı. Onlar "Olmaz" dedi. Muhammed sıkıştırdı. Onlar önce Muhammed'den çekmiyorlardı. Vakit, Sıffeyn harbi vakti idi. Fakat Muaviye ve Şamlıların Hz. Ali'ye karşı sabırla direndikleri haberi kendilerine ulaşınca, işte o zaman Muahmmed b. Ebi Bekr'e karşı cüretlendiler. Ona karşı savaş için ortaya çıktılar. Muhammed durumu görünce Haris b. Cümhan el-Cu'fî'yi onlara yolladı. Orada Kinane oğullarından Yezid b. El-Haris vardı. Onlarla çarpıştı ama onu Hırbıtalılar öldürdü. Sonra onlara Küleyb b. Muzahim denen birini yolladı, onu da öldürdüler.[714]

 

Amr B. El-Âs'ın Muaviye'ye Biati

 

(Abdu'l-Varis b. Muharrir anlatıyor: Bana ulaştığına göre; Hz. Os­man, Amr b. As'ı Mısır valiliğimden alınca Medine'ye gelmişti. Yeni vali Amr'in göndermediği kadar bir malı Hz. Osman'a yolladı, Bunun üzerine Hz. Osman Amr'a "Ebâ Abdullah! Görüyorum ki Mısır develeri sen ayrıldıktan sonra iyi süt vermeye başlamış!" dedi. Amr b. Hl-Âs da; "Tabi, çünkü siz yavrularını sütsüzlükten bir deri bir kemik bıraktınız." dedi. Tabi bu halifeye karşı çok ağır bir sözdü.

Daha sonra Hz. Osman hakkında dedi kodu çıkınca Aınr gelip Hx, Osman'a: "Sen insanları tehlikeye attın, samimi bir tevbe et ve hak yol* dön!" deyince Hz. Osman da "Sen de ey Nüveybiğa'nın çocuğu sen insanları aleyhime kışkırtıyordun. Çünkü seni Mısır valiliğinden atmıştım, gözüme gözükme!" dedi. O da ayrılıp Filistin'e geldi, Orada Aclan denilen yerde bir çiftliği vardı. Orada insanları hatta çobanlını bile Hz. osman aleyhine teşvik ediyordu. Hz. Osman'ın isyancılar ta­rafından kuşatıldığı haberi gelince "Kervan yellemeye başladı, dağlama demiri ateşe kondu." dedi. Sonra ölüm haberi gelince "Ben Ebu Abdullah Amr'im, bir yarayı kaşıdımmı onu kanatırım." dedi.

Sonra oğulları Abdullah ile Muhammed'i çağırdı olanları anlatıp "N§ yapalım dersiniz? Ali'den olsak onun yanında hayır yok, İlk müslümanım diye küstahlaşır durur, bize idareden bir şey verme/,!" dedi. Oğlu Abdullah b. Amr, "Bu güne kadar dinin de ırzın da selametle geldi. Yerinde otur bekle, belki insanların hepsi tek liderde birleşir," dedi. Diğer oğlu Muhammed ise "Sen kendini unutturdun, yadını yitirttin. İnsanlarla bu konuda beraber ol. Araplar içinde aşağılanmayı razı olma. Sen arapların azı dişlerinden birisin. İdare senin seçimin olmadan biraraya gelmez." dedi.

Amr da kölesi Verdan'ı çağırıp ona yol ihtiyacı için gerekli maly.e* meleri hazırlamasını söyleyip Muaviye'nin yanına gitti. Mıınviye'r in yanındaydı ama Amr'ı hiçbir işe karıştırmıyordu. "Ben sana geldim. Ben hakkın nerede olduğunu biliyorum. Maksadına ulaştığında bani idarende bir hisse vermelisin hem de tedbir ve danışma kurulunda bani yer vermelisin." dedi. Muaviye de "Evet göz nimeti için, sana Mısır valiliğini verdim." dedi. Muaviye'nin yanından çıkınca oğluna "Muaviye bana Mısır genel valiliğini verdi." Deyince, oğlu Muhummed "Mısır arap sultanlığı için hiçbir şey sayılmaz!" deyince, "Mısır'ın karnını doyuramadığı kişinin Allah da karnını doyurmasın." dedi.

Hasan-ı Basrî anlatıyor: Ali, Muaviye kavgası çıkınca Muaviye, Attır

b. El-Âs'ı Ali'ye karşı çarpışmaya davet etti. O da: "Vallahi sen Mısır'ı bana ikram etmedikçe yardım edemem." dedi. Muaviye olmaz diye diretince Amr öfkelenip çıktı. Sonra Muaviye pişman olup istediğini geri verip anlaştı.

Medainî İsa b. Yezid el-Kinânî'den nakleder:

"Hz. Ali Cerir b. Abdullah'ı Muaviye'ye biat alması için gönderdi­ğinde Muaviye Cerir'e "Bana biraz nefes alma fırsatı ver." deyip o gece Amr'a bir mektup yazıp "Mervan'ın Ali'yi sevmeyen bir cemaatle gelip biat ettiğini, Hz. Ali'nin de Cerir'i biat almaya yolladığını anlatıp "Kendimi sana kilitledim çabuk gel!" diye yazdı. O da oğullarını istişareye çağırdı. Abdullah babasına "Ey ihtiyar. Rasulullah (s.a.v.) senden razı olarak öldü. Ebu Bekir de öyle, Ömer de öyle öldü. Şimdi dinini Muaviye'den gelecek az bir dünyalık için ifsad etme. Yoksa cehenneme yuvarlanırsın." dedi. Muhammed ise "Derhal bu işe giriş, kuyruk olmadan önce baş olmaya bak." dedi. Ve arkasından Amr b. As, Muaviye'ye meyilli olduğunu ifade eden bir şiir okuyunca Abdullah b. Amr "İhtiyar ökçesine işedi, dinini sattı." dedi. Amr da kölesine "Haydi yâ Verdân yükü sar gidelim dedi. Yürü dedi yürüdüler. Az sonra "dur indir" dedi. İndirdi. Bunu defalarca tekrarladı. Köle ona "Sana senin durumunu anlatayım. Gönlünde hem Ahiret, hem de dünya var, hangisini seçeceğini bilemiyorsun?" dedi. Amr da: "Aklınla bin yaşa, doğrusu ne?" dedi. Köle de "Evinde otur. Eğer din ehli galip gelirse, dinleri içinde yaşar gidersin. Eğer dünya ehli galip gelirse zaten sensiz olamazlar!" dedi. Amr da "Sür öyleyse Muaviye'ye." dedi.

Sonra Muaviye'ye gelip durumu müzakere etti. Amr: "Ali'ye ge­lince, "Araplar seninle onu hiçbir şeyde eşit tutmaz. Kureyş'ten kimsede olmayan bir harp nasibi var!" deyince Muaviye "doğru ama biz onunla fazilet yarışı değil, elimizde bulunan malzeme ile çarpışacağız. Hz. Osman'ın kanı meselesine tutunacağız!" dedi. Amr da:

-Vallahi Osman'ın adını ağzına almamaya seninle benden daha layık hiçkimse yok, ben onu açıktan açığa terk edip Filistin'e kaçtım. Sen ise yanında Şam halkı varken Osman'ı yalnız bırakıp Yezid b. Esed el-Becelî'den yardım istemeye mecbur koydun!" deyince, Muaviye: "Bırak bu laflan da gel biat et." dedi. Amr ise "Hayır vallahi dünyalığından bir şey almadan sana dinimi vermem!" dedi. Muaviye

"İste öyleyse" deyince "Mısır'ı vereceksin!" dedi. Bunu duyan Mervun kızıp "Ne oluyor, niye bana danışılmıyor?" deyince, Muaviye ona "Sen sus, senden başka müsteşar yok." dedi. Amr öfkeyle yerinden kalkınca Muaviye ona "Ya Eba Abdillah! Bu gece bizde yatacaksın diye sana ant vermiştim!" dedi. O da o gece orada kaldı. Çünkü Muaviye, Amr'ın çıkıp giderek dışarıda insanların etkisiyle fikir değiştirir diye korkmuştu. Sabahleyin Muaviye ona isteklerini yazılı olarak verdi.)[715]

(İbnu'l-A'sem'in nakillerine göre Muaviye insanları kendi yanıım çekebilmek ve Ali'ye karşı savaş için gayret edip, civara pek çok ya­zışmalar yaptı. Bunlardan azami istifade etti. Bunları uzatmadan sıra­larsak:[716]

 

1- Mezopotamya Müslümanları

 

Muaviye'ye biat ettiler. Hz. Ali de duyar duymaz, Eşter'i oraya vali olarak atayıp oraya sevk etti. Muaviye'nin valisi Dahhak onu duyunca Rikka halkından yardım isteyip ordusunu hazırladı. İki ordu I larvan şehrine yakın bir yerde karşılaştılar. Ester Dahhak'ı yendi. Dahhak kaçarak Harvan'a gelip kaleye kapandı. Ester de kaleyi kuşattı. Muaviye duyar duymaz Halid b. Velid'in oğlu Abdurrahman'ı bir süvari gücüyle oraya takviyeye yolladı. Ester bunu haber alınca onları Rikka civarında karşıladı. Onları da bozguna uğrattı. Bu kerre Dahhak güçlerini alarak Eşter'e saldırmaya geldi. Muaviye de ikinci bir ordu göndermişti. Her taraftan Ester'in ordusunu sardılarsa da Ester hepsini yenerek bütün cezireyi ele geçirdi.

Hz. Ali (r.a.) bu zafer haberini alınca bir hutbe okuyup Muaviye'nin isyanını, insanlara Osman'ı Ali öldürttü dediğini hatırlayıp "Yakında o benim halifelik hakkımı da çekişme konusu yapıp, Şam ordusu ile hilafeti elimden almaya kalkacak, ben onu kitabullaha davete karar verdim. Sizin görüşünüz nedir?" dedi. Mescittekiler hep bir ağızdan "Dilediğini yap. Senin işin bizim işimizdir. Sen emret biz dinler ve itaat ederiz. Biz sana itaati Peygambere itaat gibi görüyoruz." dediler.

Bunun üzerine Hz. Ali Muaviye'ye, O da Hz. Ali'ye bir kaç defi yazışma yaptılar.[717]

 

2- Velid B. Ukbe'nin Hz. Ali Düşmanlığı

 

 Peygamberimizin sağlığında bir kere Velid, Hz. Ali'ye "Ben mızrağı

senden daha iyi kullanırım. Dilim seninkinden daha etkili, katıldığı birlikteki yerini senden daha iyi doldururum." diye laflar edince Hz. Ali "Sen sus! Sen sadece fasığın birisin demiş. O da öfkelenip Peygamberimize şikayet etmişti. Bunun üzerine Kuran'daki "Hiç mümin olan fasık olan gibi mi?" ayeti indi. (Kur'an 33/18) Bu yüzden Velid, Hz. Ali'ye kin besliyordu.

Hz. Osman, Velid'i Küfe valisi tayin etmişti. Bir gün Velid sabah namazını dört rekat kıldırdı. Sonra cemaate dönüp "Daha da artırayım mı? dedi. Halk baktılar ki sarhoş, durumu Hz. Osman'a bildirdiler. O da Velid'i Medine'ye getirtti. Hz. Ali de Velid'e had cezası uygulaması için Osman'a baskı yapıp Velid'i döğdürttü. Velid'in kini iyice arttı. Hz. Ali'nin mektubu Muaviye'ye ulaşınca Velid de Muaviye'ye bir mektup yazarak "Sakın Ali'ye biat etme!" diye harbe teşvik eden bir şeyler söyledi. Muaviye onun kendi tarafına geçmesine çok sevindi.[718]

 

3- Erbed El-Fizarî Olayı

 

Hz. Ali Şamlılara karşı insanları teşvik ederken, Erbed adında biri kalkıp "Sen daha önce bizi götürüp Basra'lı kardeşlerimizle çarpıştır­dığın gibi şimdi de Şamlı kardeşlerimize karşı savaşa mı götüreceksin? Hayır! vallahi bunu yapmayacağız." dedi. Bunu duyan Ester "Bu cahil kim?" diye bağırıp bir kaç kişi fırlayınca, adam kaçtı. Arkasından koşup yakaladılar, tekme tokat vura vura öldürdüler. Öldüren belli olmadı diye kısas yapılmadı. Hz. Ali diyeti hazineden ödedi. Bu Hz. Ali'ye karşı ilk itiraz idi.[719]

 

4- Ubeydullah B. Ömer'in Şam'a Gelişi

 

Hz. Ömer'in hançerlenmesinde Hürmüzan'ı sorumlu tutan Ubeydullah Hürmüzan'ı, öbür köleyi ve Ebu Lü'lü'e'nin cariyesini öldürmüştü. Hz. Ali halife olunca, Hürmüzan'a karşı kendisine kısas yapacağını anlayınca kalkıp Şam'a geldi ve Muaviye'nin yanına girdi. O da Amr b. El-Âs'ı çağırttı. Ona "Ben Ubeydullah'ı hutbeye çıkarıp "Ali'nin Osman'ı öldürttüğüne şahadet ettireceğim böylece bu yönden maksada ulaşacağız, ne dersiniz?" dedi. Amr da "Vallahi o sana sadece Ali beni yakalar korkusuyla geldi. Sakın ona böyle bir hutbe okıUnnıt" dedi.

Muaviye Ubeydullah'ı çağırttı. "Kardeşimin oğlu! Senin adın hurudu baban Ömer'in adıyla anılır. Ağzına ne gelirse söyle sen güvenilen doğru birisin. Biz senden benim için Ali'yi kötülemeni ve Osman'ı öldürdüğüne şahitlik etmeni istiyoruz!" dedi. Ubeydullah da "Kölüle-ıneye gelince, o Ebu Talib b. Haşim oğlu Ali'dir. Anası Esed b. Haşim kızı Fatıma'dır. Nesebi hakkında ne diyebilirim ki, Haseb (asil ve şe­refliliği)'ine gelince vallahi darbeleri olan bir yiğit. Onun zaferlerine gelince, yâ Muaviye sen onu daha iyi bilirsin. Ben sadece Osman'ın kan davasını söyleyebilirim!" dedi. Amr b. El-Âs ise: "Kardeşim oğlu yarayı deştin, senden bundan başka bir isteğimiz olamaz." dedi. Ubeydullah ayrılınca, Muaviye: "Vallahi dediğin gibi Ali'nin kendini öldüreceği korkusu olmasa onu asla Şam'da görmezdik. Görmüyor musun Ali'yi, babası şuşu, anası şuşu, kahramanlığı şöyle şöyle diye nasıl övüyor," dedi. Amr da: "Ya Muaviye sen Ali'nin tıpkı onun dediği gibi olduğunu inkar mı ediyorsun. Vallahi Ali onun dediğinden de üstte, ancak bi* dünyalığa meylettik, ne kazandık ne kaybettik aklımıza bile geliniyor," dedi.

Ubeydullah hutbeye çıkıp hamd ve sena etti, kendi durumunu söy» leyip söz Ali-Osman meselesine gelince, hutbesini kesip indi. Muaviye sebebini sorunca: "Osman'ı öldürmeyen birine kesin şahitlik yapamam, Kesin bilirim ki, o zaman insanlar bunu benim ağzımdan aktaracaklardır." dedi.[720]

 

5- Muaviye'nin Medine'ye Mektubu

 

Muaviye Medinelilere bir mektup yazıp kendi yanlarında yer nU masını istedi. Ama onlar buna çok ters bir cevap verdiler.

 

6- Muaviye'nin   Hz.   Ömer'in   Oğlu   Abdullah   İbni Ömer'e Mektubu

 

Muaviye mektubunda "Hz. Osman'ın öldürülüşünden sonra insan* ların liderliği altında birleşeceği Kureyş'ten biri olarak benim için

senden daha uygunu yoktu. Sonra senin onu yalnız bırakman ve ona yardım edenlere sert çıkışmandan dolayı sana karşı muhabbetim de­ğişmişti. Seni Ali'ye muhalif görünce çok sevindim. Bize mazlum ha­lifenin kan davası hususunda yardım et. Ben senin aleyhine olarak ida­recilik isteğinde değilim, ben idarenin sende olmasını arzuluyorum. Kabul etmezsen şura müslümanlar arasında kurulsun, ve's-selam." demişti.

Abdullah b. Ömer (r.a.) ona şu cevabı yazdı:

-İşte seni şu duruma sokan şey, benim hakkımda da tamaha düştüğün kanaatindir. YaMuaviye! Nefsin sana diyor ki: "Ben Ali'yi, Muhacirîn-i kiramı, Ensar'ı bırakıp da sana uyayım!" Benim Ali'ye muhalif olduğumu onu tenkit ettiğimi söylemene gelince: Belki de ben imanda, hicret etmede, müşriklerle olan münasebetinde onlara zarar vermede ve Rasulullah'ın katındaki değerinde onun derecesinde değilim. Ama bir olay oldu. Bu hususta ben de Peygamber tarafından verilmiş bir talimat yoktu. Bu yüzden korkup bu konuda durakladım ve "eğer böylesi bir hidayet ve fazilet ise, ben bunu terk etmiş olayım, yok şer ise, dalalet ise kurtulmuş olurum." dedim. Kendi kendini şaşırtma, vesselam."

 

7- Muaviye’nin, Sa'd b. Ebi Vakkas ile Muhammed b. Mesleme'ye Mektup Yazması

 

Muaviye, Sa'd b. Ebi Vakkas ile Muhammed b. Mesleme'ye de birer mektup yazıp, sert bir tavırla karşılaştı.

Sonra Muaviye hutbeye çıkıp kendilerinin doğru, Ali'nin yanlış ol­duğunu anlatan, harbe teşvik eden bir hutbe okudu.

İbnu A'sem der ki: Bundan sonra Muaviye arkadaşlarına: "Peki halife olmaya Ali neden benden daha layık olsun, vallahi ben Pey­gamberin katibiyim. Bacım da Peygamberin hanımı. Hem ben Ömer ve Osman'ın valisiyim. Annem Hind binti Utbe, babam Ebu Süfyan b. Harb'dir. Eğer Ali'ye Hicaz ve Iraklılar biat etmiş ise, bana da Şam beldesi biat etmiştir. Bunlar bu konuda eşittir. Kim bir şeye galib gelirse o onun olur." dedi ve evine gitti. Sonra Hz. Ali'ye bir mektup yazarak "Hicazlılar, hak kendilerinde iken idare de onların idi. Ama onlar hakkı terk edeli idarecilik Şamlıların oldu. Yemin ederim ki, senin beni kendine biata çağırırkenki elindeki delilin, tıpkı Talha ile Zübeyr'e getirdiğin kadardır. Talha'yla Zübeyr sana biat da etmişlerdi. Ben ise sana biat etmedim. Şam halkı da biat etmedi. Senin İslam dinindeki faziletini, Peygambere olan yakınlığını ve Haşimoğulları arasındaki yerini zaten inkar eden yok, vesselam." dedi.

Hz. Ali de ona şöyle yazdı: "Bana, kendini hidayete ulaştıracak bir rehberi olmayan, yol gösterini bulunmayan hevesinin her isteğine cevap veren, hevesinin kendini sapıklığa götüren birinin mektubu geldi. Bunu biat etmemenin gerekçesini, benim Osman hakkındaki hntnına bağlıyorsun. Yemin olsun ki, ben sadece muhacirlerden biriyim onların geldiği yere gelir, çıktığı yerden çıkarım. Allah onları dalalet il/.cıe hiç birleştirmemiştir. Şamlıların Hicazlıların hakimi olduğu iddiana gelinco, haydi Kureyş'ten şurayı kabul eden iki kişiyi bulabilecek misin, ya da onlara halifeliği sunsan seni Muhacirler de Ensar da yalanlayacaklardır. Senin kendinle, Talha ve Zübeyr arasında fark görmemene gelelim. Bu konuda bence birdir. Çünkü umumun biatında birinin aykırı gorüşll itibar görmez, işe yeniden başlanmaz. Benim fazlım hakkındaki sözüne gelince, sen istersen onu da red edersin."

Bundan sonra Muaviye Ali'ye, Ali Muaviye'ye dörder defa daha yazıştılar. Sonunda Amr b. el-Âs: "Yahu Muaviye! Ali'ye daha kaç mektup yazacaksın! Vallahi Şam'daki bütün katiplerini toplasan Ali'ye cevap yetiştiremezler. Yazışmayı bırak harbe bak, ya da sulh yap," dedi![721]

 

Muaviye'nin Hareketi

 

İşte Muaviye insanları topladı. Sağ kanada Halid b. Velid'in oğlu Abdurrahman'ı, sol kanada Amr b. el-Âs'ı, öncü kuvvetlere Ebu'l-A'ver es-Sülemî'yi, artçı güçlere Büsr b. Ebi Erfa'yı tayin ederek Şam ordusunun başına geçip hareket etti. Önünde Mervan vardı. Üzerine Hz, Osman'ın kılıcını kuşanmıştı. Dımşık'ın önündeki düzlükte ordugahı kurup geleceklerin katılmasını bekledi. Sonra süvari ve piyadi birlikleriyle hareket edip 83 bin kişilik bir ordu ile Sıffeyn'e geldi, Muharrem ayı girmişti, geniş bir düzlükte Fırat nehri kıyısına gelip ordugahı kurdu. Kendisi için bir bina yaptırdı. Çadırlar ve otağlar, at» ların yemleme yerleri kuruldu. Orada Şam civarından gelecek asker» lerde geldi ve ordu 120 bin kişiyi buldu.[722]

                                                                        

Hz. Ali'nin Hazırlığı

 

Hz. Ali haberi alınca insanları mescide toplayıp "Muaviye'nin Rum kralıyla saldırmazlık anlaşması yaparak kendileriyle harbetmek için yola çıktığını, siz onları yenerseniz size karşı Rumlardan yardım iste­yecekler. Yenilirseniz ne Hicaz ne Irak kalır." diyerek onların fikirlerini sordu.

Sırayla Ammar b. Yasir, Kays b. Sa'd, Sehl b. Huneyf, konuşup fi­kirlerinin Ali ile olduğunu söylediler.

Hanzala b. Rabî "Bu işte acele etmeyelim şimdilik bekleyelim." dedi.

Abdullah b. Mu'temir: Kullar da ülkeler de Allah'ın. Dilediğine verir, dilediğinden alır, dilediğini şerefli, dilediğini alçak yapar. Fakat kazansalar da kaybetseler de felaket sonunda zalim, asi mücrimlerin olur." dedi. Bunu duyan Abbas b. Şerik fırlayıp "Bu Abdullah, Muaviye ile yazışma yapıyormuş. Bunu burada harpten dönene kadar hapset, yahut bize bırak öldürelim." dedi. Malik el-Eşter de kalkıp "Hanzala b. er-Rabî' de öyle onu da öyle yap, ya da bize bırak." dedi.

Hz. Ali onlara "Siz hürsünüz, dilediğiniz yere gidin!" dedi. Abdullah b. Mu'temir, Muaviye tarafına kaçtı. Hanzala ise iki tarafa da katılmadı.

Adiy b. Hatem de "Kalkıp harpte acele etmeyip yazışalım" tezini savundu. Zeyd b. Suhan Adiyye karşı bize karşı gelenlerin durumundan şüphe edersek onlarla çarpışmamız doğru olmaz. Şu katı kalpli İslamdan az nasipli zulüm yardakçılarına nasıl ağırdan alırız. Cevabını verdi. Tay kabilesinden biri ona "Sen seyyidimiz olan Adiyy'e karşı böyle konuşma, ona itiraz etme!" deyince Zeyd de: "Biz onun hakkını senden iyi biliriz ama nasihati bırakamam." dedi. Bunun üzerine Adiy (r.a.): "Ya Zeyd insanlar hakta eşittir. Nasihat eden görevini yapmıştır." dedi.

Ebu Zeyneb b. Avf ise: "Biz gerçi onlara harp ilan ettik, ama bizim hak ehli olduğumuz, onların da tam sapık oldukları açıkça belli değil" tarzında konşunca Ammar ona "Yerinde kal insanlara şüphe tohumu saçma!" dedi.

Sonra Yezid b. Kays: "Harpte bu günün işini yarına bırakamayız, hemen Nuhayle'deki ordugahta toplanalım Allah'a dayanıp düşmanlara saldıralım." dedi.

Ardından Abdullah b. Büdeyl "Şamlılar Allah için değil dünyalık için çarpışmaya geliyor." deyip sonra da: "Ey insanlar! Muaviye Ali'ye nasıl biat edebilir, Ali onun kardeşini, dayısını, dedesini, anasının amcasını Bedir harbinde öldürdü." Sanmam ki, o biat etsin boyunları kılıçlanmadan olmaz." dedi.

Tam bu sırada Hucr b. Adiy ile Amr b. Hamık çıkıp Şamlılardan kendilerini teberri ederek onları lanetlediler. Hz. Ali onlara sesinizi kesin!" diye haber saldı. Onlar "Yâ Ali biz haklı değil miyiz?" dediler, Ali (r.a.) "Tabi" dedi. Onlar "Öyleyse onlara sövüp lanetlememizi niyd yasaklıyorsunuz?" deyince Hz. Ali:

-Sizlerin lanetçiler, sövücüler olması iyi değil. Onları yaptıkları şeylerle kınarsanız mesela "Allah'ım onların kanlarını koru, aramızı barıştır, onlara hidayet et." derseniz daha iyi olur, daha etkili olur, dedi.

Hz. Ali civarındaki vali ve komutanlarına yazarak hepsine gelmele­rini emretti, İbni Abbas, Basra'dan, Mihnef ile Said b. Vehb Hemedan'dan geldiler. Diğerleri de peş peşe geldi. En son gelen Rabî' b, Haysem oldu.

Sonra Hz. Ali bir hitabede bulunup Şam'a doğru hareket enirini verdi. Bir kısım gruplar acele ederken kimi gitmeyi istemedi. Hz. Ali de "Nuhayle'deki ordugahınıza!" diye ilan etti. İnsanlar Nuheyle'ye toplandı. Tam doksan bin kişi idiler. Bunlardan sekiz yüzü, bizzat Peygamberimize biat eden sahabelerdi. Said b. Cübeyr'in dediğine göre o gün sekiz yüz tane Ensar'dan sahabe Hz. Ali ile beraber idi. Orada Tabiîn'in en ulularından biri olan Üveys el-Karenî de Hz. Ali ile birlikte idi. Savaş esnasında Hz. Ali'nin önünde çarpışırken şehit oldu.[723]

Ebu Hanife ed-Dimevrî el-Ahbar et-Tıval adlı eserinde Hz. Ali'nin harbe gidişini şöyle anlatır:

-Civarında bulunan birliklerin gelmesiyle Hz. Ali Nuhayle'den yolu çıkma hazırlığını yaptı. Ziya b. Nadr ve Şüreyh el-Haniye altışar bin kişilik bir kuvvet verdi ve ayrı ayrı yola çıkmalarını, Sıffeynde harpti birleşirlerse Ziyad'ın komutan olmasını, gözcülerin ve ileri birliklerin fikrini alarak hareket etmelerini, konaklama yerlerinin çevre halkının dost ya da düşman olma durumuna göre seçilmesi, gece nöbetinin iyi (utulmasını okçuların, iyi yerleştirilmesini, gaflete düşmemelerini, kendi ile haberleşmeyi kesmemelerini, kendi emri olmadan harbe başlamamalarını tenbih etti.

Üçüncü günü ordusuna bir hutbe irad edip: "Onları geri kalmaktan sakındırdı ve, ben Malik b. Habib'i geride kalanları bize katmak için bıraktım." dedi.

Ertesi sabah Babil şehri harabelerinden geçerken yanındakilere: "İşte şu şehir defalarca zelzelede yere battı. Atlarınızı çabuk sürün bir an önce bu harabeyi geçelim, belki ikindiyi bu şehrin dışında kılarız." dedi. Harabe şehri geçince ikindi namazını kılıp yola devamla Dîr-i Ka'b şehrini geçti ve Medayin önlerinde konakladılar.

Sabahleyin hareket edip El-Enbâr şehrine geldi. Medayin'i çıkarken Ma'kıl b. Kays'ın emrine üç bin asker verip "Musul ve Nusaybin yolu ile Rıkka'da kendisine katılmasını" emretti.

Sonra Hz. Ali Fırat'ın kollarından el-Belîh yanında üç gün konakladı. Orada bir askerî köprü kurdurup nehrin öte yakasına geçtiler. Öncü kuvvet olan Ziyad ve Şüreyh'in birlikleri "Sûr-u Rum" denen yere vardıklarında Muaviye'nin öncü ordusunu Ebu'l-A'ver es-Sülemî komutasında orada buldular. Durumu Hz. Ali'ye bildirdiler. Hz. Ali de oraya el-Eşter'i destek kıtasıyla yolladı. Oraya varınca Ester komutayı ele alıp çok çetin bir savaşa başladılar. İki taraf da gece bastırana kadar sabırla çarpıştı. Gece yarısı olunca Ebu'l-A'ver ordusunu alıp Muaviye'nin yanına geldi.

Muaviye süvari birlikleriyle Sıffeyn'e doğru harekete geçti. Öncü kuvvetlere Süfyan b. Amr, artçılara Büsr b. Ebi Erta komuta ediyordu. Ordular Sıffeyn'de buluştu. Sıffeyn Rumlardan kalma harap bir köy olup Fırat nehrine bir ok atımlık mesafede idi. Fırat kenarı insan ge­çemeyecek derecede sık ağaçlık ve fundalıktı. Sadece içinden Fırat'a kadar uzanan taş döşeli bir yol vardı. Muaviye de bütün kuvvetleriyle oraya gelip harabe köyün yanında kamp kurup sonra Ebu'l-A'ver'e "Şam ordusundan on bin kişiyi alıp su yolunun başında durması." emrini verdi. Böylece Hz. Ali ordusunun su almasını engelleyecek idi.

Hz. Ali de biraz sonra gelip Sıffeyn harabesine yakın bir yerde kampını kurdurdu. Sucular ve hizmetçiler su almaya gidince Ebu'l-A'ver onlara engel oldu.

Durum kendisine iletilen Hz. Ali, Sa'saa b. Sûhân'a:

-Muaviye'ye git ve: "Biz harp başlamadan önce size adil davranmak için geldik. Kabul ederseniz bu bizim için daha iyi bir afiyet olur. Görüyorum ki sen su ile aramıza engel olmaktasın. Eğer asıl fcliş maksadımızı bırakıp insanları bu suyu ele geçirmek için savaşmaya lerk ederek galip gelen su içme hakkını elde etsin, şeklinde bir karar senin daha çok hoşuna giderse öyle yapalım."

(Sen ise adamlarını üzerimize salarak harbi bizzat başlatıyorsun. Biz ise seni hak yola çağırıp senin aleyhine delilleri ortaya koymadan sana kılıç kaldırmama kararındaydık. Adamlarına söyle de su yolundan çekilsinler. Biz de bizi buraya getiren konuyu aramızda görüşelim.) de!" dedi.

Muaviye bu haberi alınca "Ne diyorsunuz?" diye danıştı.[724]

Velid b. Ukbe: "Onlar Hz. Osman'a nasıl su vermedilerse biz de onlara vermeyelim. Onları susuzlukla öldür!" dedi.

Amr b. el-Âs ise: "Ben, suya engel olma diyorum. Zira sen suya kanmışsın da onlar susamış değil. Mekat başka!" dedi.

Abdullah b. Ebi's-Serh de: "Onlara geceye kadar su içirtmeyelim. Belki susuzluktan kıyıdaki ormanın içine çekilirler ve bu çekiliş onların bozulması olur." dedi.

Netice bekleyen Sa'saa, Muaviye'ye: "Sen ne diyorsun?" deyince u "Şimdi sen geri dön, benim görüşüm size bildirilecek." dedi. O da Hz, Ali'nin yanına döndü.

O gün ve gecesi Irak ordusu susuz kaldı. Hz. Ali çok üzüldü. Eş'as b, Kays gelip: "Ya Mü'minlerin emiri! Onlar sen aramızdayken, kılıç­larımız elimizdeyken mi suya yasak koyacaklar. Ben onlara ölümüne saldıracağım. Sen Eşter'e bana katılmasını emret yeter!" deyince Hl, Ali: "Dilediğini yap!" dedi.

Sabahleyin saldırıp Ebu'l-A'ver ve ordusunu oradan kovdular. Su kendilerine geçti. Amr b. el-Âs, Muaviye'ye "Ne dersin, dün sizin onlara engel olduğunuz gibi bu günde onlar size su vermezse!" deyince "Geçeni bırak da Ali ne yapar sen onu söyle!" dedi. Amr da: "Sanıyo­rum o senin ona karşı yaptığını sana yapmaz. Zira o buraya su kavga­sına gelmedi." dedi. Hz. Ali ordusuna "Şamlıların su almasına engel olmayın!" emrini verdi. İki taraf da anlaşıp birbirine silah çekmekten vaz geçtiler. Hep beraber suya geliyor birbirlerinin kamplarına giri­yorlar, birbirlerine asla kötü söylemiyorlardı. Hepsi de sulh ümidi içindeydiler.

Bu arada Hz. Ömer'in oğlu Ubeydullah gelip, Hz. Ali'nin yanına girdi. Hz. Ali ona: "Amcam Abbas'ın elinde müslüman olduğu, baban Ömer'in de kendisine hazineden iki bin dinar maaş bağladığı halde, demek Hürmüzan'ı zulmen öldürecek ve benden kurtulacağını sanı­yorsun öyle mi?" dedi.

Ubeydullah da: "Seni, benden Hürmüzan'ın kanını isteyen, beni de senden Hz. Osman'ın kanını isteyen biri yapan Allah'a hamd olsun." dedi.

Hz. Ali ona: "Bil ki harp bizi bir araya getirecek." dedi.[725]

 

Hz. Ali'nin Muaviye'yi İtaata Ve Cemaata Çağrısı

 

(Bu su zaferinden sonra Hz. Ali iki gün Muaviye'ye hiçbir haber göndermedi. Üçüncü gün Beşir b. Amr, Said b. Kays ve Şebes b. Rıbeî'yi Muaviye'ye davete yolladı. Zilhicce ayının başı idi. Muaviye'ye geldiler. Beşir b. Amr söz alıp:

"Ya Muaviye artık dünya seni terk ediyor, sen Ahirete doğru yakla­şıyorsun. Allah amelinle yargılayacak. Elinle gönderdiğin iyiliğin varsa ona mükafat verecek. Allah için bu ümmetin birliğini bozma, ümmetin kanını akıttırma." diye devam ederken Muaviye sözünü kesip:

-Bunu sana Efendin mi belletti? deyince

O: "Efendim senin gibi değil. O insanlar arasında

1- Faziletten

2- Dindarlıktan

3- İslamdaki kıdemliliğinden

4- Peygambere akrabalığından dolayı Halifeliğe en layık olan kimsedir." deyince "Ne istiyor?" dedi. Beşir de: "Allah'tan korkmanı, amca oğlunun bu hak davetine katılmanı istiyor. Böylesi senin dünyan için de kendi işleriyin selameti için de daha hayırlıdır." dedi.

Muaviye: Osman'ın kanını heder edelim öyle mi! Hayır vallahi bunu asla yapamam! dedi.

Sonra Şebas b. Rıb'î dedi ki: "Ya Muaviye! Senin İbnu Muhsin'in sözünü red edişindeki kastı anladım. Senin "Halifeniz mazlum olarak öldürüldü, biz onun kanını istiyoruz!" sözün dışında insanları aldatacak, onların iradelerini çelecek ve itaatlerini sağlattıracak bir şeyin yok. Bil de kesin olarak biliyoruz ki, sen Hz. Osman kuşatıldığında onun ölümünü istedin ve ona yardıma gelmedin. Şimdi mi onun kanını bunıdi istiyorsun. Nice kimseler bir şeyi arzular ama Allah kudreti ile onu ulaşmasını engeller. Bazen de bu arzuladıklarından fazlası da kendine verilir. Eğer bu arzuna nail olamayacak olursan, Arapların arasında udin en şerli olarak anılacak. İstediğine, Rabbinden verilmiş bir hak olmayarak, zorla ulaşacaksan ateşe atılacaksın. Allah'tan kork ve bu iddiaları bırak. Hilafetin layık olanına verilmesi konusunda ikilik çıkarma." dedi.

Muaviye söz alıp "Ben, senin aklının kıt, ahlakının zayıf olduğunu zaten şu kavminin efendisi Said b. Kays'ın sözünü kestiğinde anlamış­tım. Çıkın dışarı! benimle sizin aranızı ancak kılıç halleder." dedi. Bunlarda kalkıp Hz. Ali'ye durumu bildirdiler.)[726]

Bundan sonra Şam ve Irak halkı arasında meydana gelebilecek bir harbin korkunç bir helak ve yok olmaya sebep olacağı endişesiyle Hz, Ali de, Muaviye de Muharrem ayını (37'nci yılın) birbirine yazışmalarla geçirdiler.

36'ncı yılın son ayı Zilhicce'de de birbirlerine ileri gelenleri alarak çıkmışlar, bazen çarpışmalar da vuku bulmuş ise de, her seferinde iç­lerindeki Kurralar ve salih kimseler aralarına girdiği için, üç ay içindi seksen beş saldırıda harbe sebep teşkil etmedi.[727]

Cemadiyel Ûla ayı bitince, iki taraf da birbirine harp haberi verip hazırlığa başladılar.

Ebu'd-Derdâ ve Ebu Ümame el-Bahilî Muaviye'ye gidip:

-Ali'ye karşı ne için harbe kalktın. O hilafete senden daha layık değil mi?" deyince Muaviye:

-Onunla Osman (r.a.)'ın kanı için savaşıyorum, dedi.

-Hz. Osman'ı öldüren Ali mi? dediler. O da:

-Değil ama onun katillerini barındırıyor. Onun katillerini bize teslim etmesini söyleyin. Kabul ederse ona ilk biat eden Şamlı ben olayım, dedi. Onlar gelip bu teklifi Hz. Ali'ye bildirince, Hz. Ali'nin ordusundan yirmi bin kadar asker ayrılarak hep bir ağızdan "Osman'ı biz birlikte öldürdük." dediler.

Bunun üzerine Ebu'd-Derda ile Ümame oradan ayrılıp Fırat sahilinde bir yere çekilerek bu savaşa katılmadılar.

Muaviye, Habib b. Mesleme, Ma'n b. Yezid ve Şurahbil b. Es-Samit'ı Hz. Ali'ye yolladı. Bunlar gelip yanına girdiler. Habib söze Hamd ile başlayıp: "Hz. Osman Allah'ın kitabını uygulayan, Allah'ın emrini tutan hidayet sahibi bir halife idi. Hayatını dar ettiniz. Ölümüne aldırmadınız. Ona saldırıp öldürdünüz. Eğer sen onu öldürmediğini iddia ediyorsan katilleri bize teslim et, biz onları öldürelim. Sonra sen kendini bu halifelikten azlet ve bu iş insanlar arasında şûra ile halledilsin. İnsanlar beğenip razı oldukları birini kendileri seçsin." dedi. Hz. Ali ona:

-Bira anasız kalasıca sen kimsin ki, bu azil meselesini ve hilafeti diline alıyorsun. Bir kere bu işi konuşmaya layık değilsin, çeneni kapa! dedi. Habib öfkeyle kalktı ve: "Vallahi sen beni kovduğun yerde -karşında- göreceksin." dedi. Hz. Ali de sen askerlerini süvarilerini alsan ne olur, sen nesin ki, hadi git nasıl istersen öyle yap." dedi. Şurahbil, Hz. Ali'ye "Yani sen Hz. Osman'ın katillerini bize vermiyor musun?" diye sorunca, Hz. Ali "Buna gücüm yetmez onlar yirmi bin kişidir." dedi. Bunun üzerine Şurahbil Hz. Ali'ye:

-Yâ Ali senin bize vereceğin ayrı bir cevabın yok mu? dedi. Hz. Ali de: "Evet var" diyerek hamd ve sena ile dedi ki:

-Allah Hz. Muhammed'i hak ile gönderdi. Onunla insanları dalalet ve helaktan kurtardı. Onunla insanları birleştirdi. Peygamberlik görevi bitince onu yanına aldı. Sonra insanlar Hz. Ebu Bekr'i seçti. O da ölürken Ömer'i tavsiye etti, her ikisi de çok iyi yönettiler, ümmete adaleti uyguladılar. Biz Peygamberin ocağı olarak bu işi bizim üstle­neceğimizi ümid ediyorduk. Ama bu işi onlara bağışladık. Sonra bu işi Osman (r.a.) üstlendi. İnsanların kınadığı bazı şeyler yaptı. İnsanlar isyan edip onu öldürdü. Ben bu işlerden el etek çekmiş olmama rağmen, insanlar yanıma gelip "Bana biat etmek istediler. Ben reddettim onlar "Kabul et, elini uzat zira ümmet senden başkasına razı olmayacak, hem sen kabul etmezsen insanlar tefrikaya düşecek." dediler, ben de onların biatim aldım. Beni sadece bana Basra'da biat eden iki kişinin düşmanlığı ve Allah'ın İslama girmede ilkler arsında olmayı nasip etmediği, dinde sadık bir geçmişi vermediği, Mekke fethinde canlarını Peygamberin affıyla zor elde eden bir babanın, aynı afla affedilen oğlu Muaviye'nin muhalefetinden korkuyordum.

O ve babası, Mekke fethinden sonra İslama kerhen -isteksiz- olarak girene kadar Allah'a, Peygamberine ve müslümanlara baş düşman idiler. Şimdi sizin onunla beraber muhalefetiniz, ona teslimiyetiniz tanı bir şaşkınlıktır. Siz şimdi ihtilaf ve aykırı düşmenizin size hiç layık plmadığı, onlardan hiç birini, insanlardan hiç biriyle denk saymanızın sla uygun olmayacağı, bu Peygamber neslini bir de terk mi edi­yorsunuz. Aklınızı başınıza alın, ben sizi Allah'ın kitabına, Peygamberin İünnetine, batılın yok edilip dinin diriltilmesine davet ediyorum, |özümü böyle söylüyor, bana ve size Allah'tan mağfiret diliyorum." dedi.

Onlar da: "Osman'ın mazlum olarak öldürüldüğünü ilan et!" dediler. Hz. Ali de: "Ne mazlum, ne zalim diyemem." dedi. Onlar da "Biz de Osman mazlum olarak öldürüldü diyemeyen birinden uzağız." deyip kalkıp gittiler.

Hz. Ali bunun üzerine:

"Sen ölülere duyuramazsın, sırtını dönerek giderlerken daveti sağırlara duyuramazsın. Sen düştükleri sapıklıklardan, körlerin doğru yol göstereni de değilsin. Sen ancak ayetlerimize iman edenlere  duyurabilirsin.   Zira  onlar   (gerçek)   müslümanlardır." (Nemi suresi 80, 81) ayetlerini okudu.[728]

Muharrem ayı çıkınca Hz. Ali, Muaviye'nin ordugahına bir del I al gönderip haram ayların çıktığını artık harbe hazır olmalarını ilan ettirdi. İki taraf da alayları düzenlemekle o geceyi geçirdiler. Her iki ordu da ateşler yaktılar.[729]

Vakidî der ki: Günlerce çarpışıp binlerce adam öldü, ordu iyice bıktı. Nihayet Şamlılar Kur'anları kaldırdı, ve "Sizi Allah'ın kitabına ve ondaki hükme razı olmaya davet ediyoruz." dediler. Bu Kuran'a davet, Amr b. el-Âs'ın bir hilesi idi. Zira Hz. Ali ordusunun galibiyetini anlamıştı. Aşağıda anlatılacağı gibi iki ordu sulh için durdular.

Zühri anlatıyor:

-Öyle bir savaştılar ki, bu ümmet şimdiye kadar böyle bir savaş yapmamış idi. Iraklılar Hımış ordusuna, Şamlılar da Âliye ordusuna galip gelmişlerdi.

Hz. Ali'nin sağ cenah komutasında Eş'as b. Kays el-Kindî sol kanat komutasında Abdullah b. Abbas (r.a.), piyadelerin komutasında Ab­dullah b. Büdeyl b. Verkâ' el-Huzaî vardı ki, bu zat o gün orada öldü­rüldü.

O gün Hz. Ali'nin orudusunda komutan olarak el-Ahnef b. Kays et-Teymî, Ammar b. Yasir el-Ansî, Süleyman b. Surad el-Huzaî, Adiyy b. Hatem et-Taî, el-Eşter en-Nehaî, Amr b. el-Hamık el-Huzaî, Şebes b. Rıb'î el-Rıyahî, Said b. Kays el-Hemedanî var idi.

Hemedan'dan gelen ordunun komutanı Halid b. Velid'in oğlu el-Muhacir b. Halid el-Mahzumî idi. Kays b. Mekşuh el-Muradî, Huzeyme b. Sabit el-Ensari ve diğerleri de komutan olarak bulunuyorlardı.[730]

Hz. Ali'nin ordusu elli bin kişi idi. Bir rivayette ise doksan bin, bir diğerinde ise yüz bin kişi olarak söyleniyor.[731]

Muaviye'nin ordusu ise; yetmiş bin kişi idi. Sancağını Abdurrahman b. Halid b. Velid el-Mahzumî taşıyordu. Sağ kanatta Amr b. el-Âs -bir rivayette oğlu Ubeydullah komutan idi. Sağ kanatta komutan habib b. Mesleme el-Fihrî, Süvarilerin başında Hz. Ömer'in oğlu Ubeydullah, komutan idiler. O gün komutanlarından bazıları şunlar idi: Ebu'l-A'ver es-Sülemî -Züfer b. el-Haris -Zü'1-Kulâ el-Hımyerî -Mesleme b. Mahled -Büsr b. Ertâ el-Âmirî -Habis b. Sa'd et-Tâî 1-Yezid b. Hubeyra es-Sekûnî ve diğerleri.[732]

Amr b. Mürra, Abdullah b. Selime'nin şöyle dediğini anlatır:

Sıffeyn savaşı esnasında Ammar b. Yasir'i esmer uzun boylu olarak gördüm elinde mızrağı vardı. Yaşlılıktan eli titriyordu. Amr b. Âs'ı, elinde bayrakla görünce, işte ben bu bayrağın altında Peygamberle be­raber üç defa savaştım. Bu dördüncüsü. Vallahi bize saldırıp da Heeer hurmalıklarına ulaştırsalar bile kesinlikle bildim ki biz hak üzereyiz onlar batıl üzeredir. Vallahi ben bu bayrak altında Efendimiz (s.a.v.) ile beraber çarpıştım bu dördüncüsüdür. Sonra şehit olana kadar çarpıştı.[733]

Bir başka ravi der ki: Hz. Ali ordusundan iki bin kişi Eş'as b. Ktty,s komutasında meydana çıktı. Onlara karşı Ebu'l-A'ver de beş bin kişi ile savaşmaya geldi. Çarpışma başladı, sonra Eş'as oradaki su yolunu ele geçirerek Ebu'l-A'ver'in ordusunu oradan çıkarttı.[734]

(Ebu Hanife, et-Tıval adlı eserinde harbin cereyanını daha düzgün ele almış biz özetleyerek buraya alıyoruz.)

Hz. Ali, süvarilere Ammar'ı, Piyadelere Abdullah b. Büdeyl'i tayin etmiş büyük sancağı da Haşim b. Utbe el-Mirkâl'e vermişti. Sağ kanat komutasında Eş'as b. Kays'ı, sol kanada da Abdullah b. Mesudu, sağ kanat piyadelerine Süleyman b. Sürâd'ı, sol kanat piyadelerine Haris b, Mürra el-Abdi'yi komutan yaptı. Kalp kısmına Mudar kabilesi savaş­çılarını sağ kanada Rabîa kabilesini, sol kanada, Yemenlileri yerleştirdi, Kureyş Esed ve Kinâne kabilelerini İbni Abbas'a, Kindelileri de Kş'us'it takviye gücü yaptı. Basra'nın Bekr oğullarını Hudayn b. Mün/.iı'c ilave etti. Basra'nın Teymoğullarını Ahnef b. Kays emrine verdi, lluznft kabilesini Amr b. Hamık'ın emrine, Bekr el-Kûfe oğullarını Nııaym b, Hubeyra'nın emrine verdi. Sa'd-ı Rubabi'l Basra oğullarına Harice b, Kudame'yi Becile kabilesine Rifâa b. Şeddad'ı, Zühlu'1-Kûfe oğulliiıınn, Ruveym eş-Şeybanî'yi Hanzala oğullarına, A'yen b. Dubey'a'yı Kuzââ oğullarına, Adiyy b. Hatem'i Kûfe'nin Lehazim oğullarına, Abdullah b, Büdeyl'i, Temim oğullarına, Umeyr b. Ukarid'i, El-Ezd kabilesine Cündüb b. Züheyr'i, Basra'nın Zühl oğullarına Halid b. el-Ma'ıner'i, Küfe Hanzahlara Şebes b. Rıbî'yi, Hemedanlılara Sa'd b. Kays'ı. Uasrıt Lehazimlilere Huzeyme b. Hazim'i, Sa'd-ı Rubabi'l- Kûfelilere Ebu Sırma'yı (adı Tufeyl'dir) Mezhic oğularına el-Eşter'i, Abdıı'l-KayN'i Kûfelilere Abdullah b. Tufeyl'i, Abdu Kays-ı Basralılara Amr b, Hanzala'yı, Kays-ı Basralılara Şeddad el-Hilâli'yi, Kavasîlerin Leflf koluna da Kasım b. Hanzala el-Cühenî'yi komutan yapmıştı.

Muaviye de, Süvarilere Abdullah b. Amr b. el-Âs'ı, Piyadelere Müslim b. Ukbe'yi, sağ kanada Ubeydullah b. Ömer'i, sol kanada Habib b. Mesleme'yi, sancaktarlığa Abdurrahman b. Halid b. Velid'i, Şamlılara Dahhak b. Kays'ı, Hımıslılara Zu'1-Kulâ'yı, Kınnesrinlilere Züfer b. Haris'i, Ürdünlülere Süfyan b. Amr'ı, Filistinlilere Mesleme b. Halid'i, Şam piyadelerine Büsr b. Erta'yı, Hımış piyadelerine Havşeb zû Zalim'i, Kınnesrin piyadelerine Tarif b. Habis'i, Ürdün piyadelerine Abdurahman el-Kaynî'yi, Filistin piyadelerine Haris b. Halid el-Ezdî'yi, Şam'ın Kays oğullarına Hemmam b. Kabîsa'yı, Hımıs'ın Kayslılarına Hilal b. Ebi Hubeyre'yi, sağ kanat piyadelerine Habis b. Rabîa'yı Dımışk Kuzaalılarına Hassan b. Becdel'i, Hımış Kuzaalılarına Abbad b. Zeyd'i, Dımışk Kindelilerine Abdullah b. Cevn es-Seksekî'yi, Hımış Kindelilerine Yezid b. Hubeyre'yi, Nemir b. Kasit oğullarına Yezid b. Esed el-Iclî'yi, Hımyer kabilesine Hânî b. Umeyr'i, Ürdün Kuzaalılarına Muharik b. el-Haris'i, Filistin Lahm oğullarına Nabil b. Kays'ı, Ürdün Hamdan oğullarına Hamze b. Malik'i, Ürdün Gassanoğullarına Zeyd b. el-Haris'i, Kavası halkına Ka'ka' b. Ebrehe'yi, süvarilerin genel komutanlığına Amr b. el-Âs'ı, piyade genel komutanlığına da Dahhak b. Kays'ı tayin etti.[735]

İki taraf da yedişer saf tuttular. İki sağ iki sol kanatta üç tane de kalp (orta) yerinde. İki taraf on dört saf idi. Herkes kendi bayrağı altında durdu. Kimse tek kelime söylemiyordu. Irak ordusundan Hacl b. Üsad adında arap süvarilerinden bir kahraman iki tarafın ortasına çıkıp "Benimle düello edecek kim var?" diye bağırdı. Ona karşı Şam ordula­rının en iyi süvarilerinden olan babası Üsâl meydana çıktı, ikisi de pür zırhlı olduğu için birbirini tanımadılar. Bir kaç hamle yaptılar. İnsanlar gözlerini onlara dikmişlerdi. Birbirlerine bir kaç mızrakla vurdularsa da zırhlarının sağlamlığından bir şey olmadı. Baba oğluna saldırıp onu kucaklayıp atının eğerinden kaldırıp yere attı, kendi de üzerine düştü. Düşünce her ikisinin yüzleri açıldı. Birbirini tanıyınca her biri çarpışmayı bırakıp kamplarına döndüler. O gün başka bir çatışma ol­madan kamplarına döndüler.

Ertesi sabah yerlerine döndüler. Utbe b. Ebi Süfyan meydana çıktı ve Ca'de b. Hübeyra'yı düelloya çağırdı. Ca'de de kabul edip ortaya çıktı, Önce yarış yaptılar, sonra söz yarışına girdiler. Ca'de Ukbe'yi kızdırdı. Utbe ona ağır bir laf söyledi. Her ikisi de öfkeyle geri gelip birbirlerine adamlar hazırlayıp sonra düelloya başladılar. Ca'de hücum edip Ulbe'yl bozguna uğrattı. Gelen iki grup da birbirleriyle çarpışmadan geri döndü. O gün başka saldırı olmadı.

Eş'as bir gün Irak kahramanlarından bir bölükle meydana çıktı. Ona karşı Habib b. Mesleme Şamlılarla birlikte gelip iki ordu arasında uzun süre çarpıştılar. Öyle ki gündüzün çoğu geçmişti. Sonra birbirlerine insaf ederek ayrıldılar.

Bir başka gün el-Mirkal denen Haşim b. Utbe b. Ebi Vakkas bir grup süvari ile çarpışmaya çıktı. Ona karşı Ebu'l-A'ver de aynı kuvvetle bir grupla meydana geldi. O gün ikindiye kadar birbirlerindefı kaçmadan savaştılar.

Bir gün Ammar b. Yasir bir grup Iraklı süvari ile oraya geldi. Ona karşı Amr b. el-Âs elinde siyah bir bez parçasıyla meydana çıktı. Bez bir kargıya takılmış idi. İnsanlar "İşte bu bez Peygamberimizin bağla­dığı bayraktır!" dediler. Hz. Ali "Bu bayrağın hikayesini size anlatacak benim. Rasulullah (s.a.v.) bu bayrağı hazırladı ve "

Bu bayrağın hakkını kim verecek?" buyurdu. Amr da "Bunun hakkı ne Yâ Rasulullah" dedi. Nebi (s.a.v.) de

"Kafirden kaçmayacaksın" buyurmuştu. Amr o gün, Rasulullah'm sağlığında, bu bayrakla kafirden kaçmıştı, ama bu gün aynı bayrakla Müslümanlarla çarpışıyor." dedi.[736]

O gün sabahtan akşama kadar Ammar ile Amr çarpışmaya devam ettiler ikisi de karşısındakini kaçırtmaya muvaffak olamadı.

Bir gün Muhammed b. el-Hanefiyye komutasında bir grup düello istedi. Onlara karşı aynı sayıda bir grup Ubeydullah b. Ömer'le çıktılar, Ubeydullah ona "Haydi düelloya" dedi. Muhammed de "atından in" dedi. İkisi de attan indi. Durumu gören Hz. Ali atını sürüp oraya vardı, attan inip oğlu Muhammed'e "atımı tut" dedi. Sonra da Ubeydullah'ın üzerine yürüdü. O da "Benim seninle çarpışma ihtiyacım yok, ben senin oğlunu istemiştim." diyerek kaçtı. Muhammed "Babacığım beni bıraksaydın ya onu öldüreceğimi umuyordum." dedi. Hz. Ali de "Düelloyu kazanacağına ben de inanıyordum. Seni öldürebileceğine kanî değildim." dedi. Sonra süvariler gün ortasına kadar çarpışıp birbirini yenemeden ayrıldılar.

Bir gün İbni Abbas (r.a.) bir bölük süvariyle çıktı. Velid b. Utbe de o kadar bir güçle ona karşı çıktı ve "Ya İbni Abbas, akrabalığı kestiniz devlet başkanınızı öldürdünüz emelinize de ulaşamadınız!" deyince o da "Bana masal okuma da düello edelim dediyse de Velid yanaşmadı. O gün öğleye kadar İbni Abbas bizzat çarpıştı, sonra ayrıldılar.

Bir gün Amr b. el-Âs Şam süvarileriyle meydana geldi. Ona karşı Irak süvarilerinden onlar kadar bir grupla karşılarına dikildi. Şamlılar­dan Şer Hucr dedikleri biri düello istedi. Ona karşı Hucr b. Adiy çıktı. Şer Hucr ona bir mızrak darbesi vurup atından düşürdü. Arkadaşları onu korudular. Sonra Küfe eşrafından Hakem b. Ezher çıktı. İkişer defa hamle ettiler. Şer Hucr onu da öldürdü. Sonra "Çarpışacak var mı?" dedi. Ona ölen Hakem'in amca oğlu Rifâa b. Talîk çıktı. Hucr onu da öldürdü.

Başka bir gün Ali ordusunun faziletlilerinden Abdullah b. Büdeyl Irak süvari grubuyla geldi. Ona aynı sayıda süvariyle Ebu'l-A'ver es-Sülemî çıktı bir müddet çarpıştılar. Abdullah bir süre arkadaşlarını meydanda çarpışmaya bıraktı. Sonra atını mahmuzlayıp şaha kaldırdı. Sonra hızla Şamlıların üzerine sürüp topluluklarını dağıttı. Kendine yaklaşanları kılıçla biçerek Muaviye'nin bulunduğu tepeye kadar geldi. Muaviye'nin adamları önüne gerildiler. Muaviye adamlarına "Yazıkları olsun size, şu anda demirden size fayda yok taşa sarılın!" dedi. Ona kaya atmaya başladılar ve onu şehit ettiler. Muaviye gelip başucunda durdu ve "İşte kavminin koçu budur." dedi.

Muaviye'nin kendiyle iftihar ettiği cengaver, bir kölesi olup adı Hureys idi. Muaviye gibi giyinir, onun silahını kuşanıp atına binerdi. İnsanlar onu öyle görünce Muaviye sanırdı. Muaviye ona "Sakın Ali'yle karşılaşma" derdi. Bir gün Amr b. el-Âs ona "Sen Ali'yle düello etsene, sen onun dengisin!" dedi. O da "Efendim razı olmuyor" deyince Amr "Vallahi sen onunla çarpışsan kesin olarak onu yeneceksin, artık Ali'yi yenme şerefi senin olacak" diyerek onun kalbini çeldi. Ertesi sabah Hureys meydana çıkıp Hz. Ali'ye meydan okudu. Hz. Ali de çıkıp onu öldürdü.

Bir gün Hz. Ali, Muaviye'ye haber salıp "Aramızdaki bir mesele için insanlara neye kıyıyoruz. Çarpışalım kim yenerse Halife o olsun" dedi. Muaviye Amr'a "Ne diyorsun" dedi. O da "Adam sana insaf ediyor onunla çarpış" dedi. Muaviye sen beni kandırıyorsun, onunla niye düello yapayım? Eş'ariler ve Aklılar önümde duruyorken!" deyip sonra da:

"Kralların düello ile ne alakası var. Düellocunun nasibi ancak Şa­hinin avdan kaptığı parça kadardır." şiirini okudu.

Bu yüzden Amr'a küsüp günlerce konuşmadı. Amr da Muaviye'ye "Yarın ben Ali'yle çarpışacağım." dedi. Ertesi gün Amr meydana çıkıp recezler okudu sonra da bağırarak "Ey Ebu'l-Hasen haydi gel. Ben Amr b. el-Âs'ım." dedi.

Hz. Ali hemen meydana çıktı. Önce birbirlerine hamle çarpışması yaptılar. Sonra Hz. Ali kılıcını sıyırıp Amr'ın üzerine atıldı. Amr'ı tam yakalayacaktı ki, Amr kendini atından aşağı atıp bir ayağını havaya kaldırdı. O zaman avret mahalli açılıverdi. Hz. Ali onu avret yerini görmemek için yüzünü öte tarafa dönüp Amr'a ilişmedi. Amr da kaçarak Muaviye'nin yanına döndü. Muaviye ona: "Allah'a ve kıçıyın karalığına bereket (Yani Ali utancından bakmadığından canını kıçınla kurlardın demek istiyor) yâ Amr!" dedi.

Bir keresinde de Ubeydullah b. Ömer b. el-Hattab Şam süvarilerin­den bir bölükle çarpışmaya geldi. Kendisi Arapların en iyi süvarilerin­den biriydi. Ester de yanına onunki kadar süvari alıp karşılaşmaya çıktı, Aralarında çetin bir çarpışma oldu. Ubeydullah'la Ester bizzat çarpıştı. Ubeydullah ona saldırınca Ester ise daha çabuk davranıp ona Mızrağım fırlattı ama isabet ettiremedi. Ama süratle Ubeydullah'ın askeri içine daldı. Sonra iki grup birbirinden ayrılmış ama üstünlük Eşteı'in olmuştur.

Yine bir gün Halid b. Velid (r.a.)'ın oğlu ve Muaviye'nin yakın adamlarından olan Abdurrahman ve Adiy b. Hatem yanlarında adam* larıyla çarpıştı. Akşama kadar süren çarpışmanın galibi olmadı.

Bir defasında da Zü'1-Küla' dört bin atlısı ile ölümüne yemin ederek çarpışmaya çıktı. Hz. Ali ordusundan Rabia oğulları grubuna saldırdılar. Rabiahlar Hz. Ali'nin sol kanat ordusu olup komutanları Abdullah b. Abbas (r.a.) idi. Rabia oğulları birliği bozulup kaçmaya başlamıştı ki, Halid b. el-Muammer: "Ey Rabiahlar. Allah'ın gazabını üstünüze çekiyorsunuz." diye bağırınca hepsi onun etrafına koştu. İşte bundan sonra müthiş bir çarpışma başladı pek çok can alındı. Ubeydullah b. Ömer "Ben iyi oğlu iyiyim!" diye bağırınca onu işiten Ammar b. Yasir (r.a.) "Aksine, sen ancak iyi oğlu alçağın birisin!" diye bağırdı. Ubeydullah şiir söyleyerek saldırdı ve Rabia oğullarından iyi bir süvari olan Şimr b. Peyyan'ı öldürdü.[737]

 

Ubeydullah İbni Ömer'in Öldürülüşü

 

Ertesi gün Ubeydullah yine aynı adamlarıyla geldi. Onlara Rabiahlar karşılık verip çarpışmaya başladılar. Hureys b. Cabir el-Hanefi ona saldırdı ve mızrağını gerdanına saplayıp onu öldürdü.

Kimileri onu Hânî b. Hattab, kimileri de Malilk b. Amr öldürdü, der.[738]

 

Zü'l-Kula'ın Öldürülüşü

 

Zü'1-Küla' Şamlılardan .bir grupla meydana gelip çarpışma istedi. Onlara karşı Abdullah b. Abbas yanında Rabialılarla çıktı. Çarpışmaya başladılar. Hındıf adlı biri Zü'1-Kula'ın omuzuna öyle vurdu ki zırh bile yarıldı. O da ölü olarak yere serildi. O gün akşama kadar çarpıştılar.[739]

 

Harpten Bazı Safhalar Ve Esas Harp

 

Sıffeyn'de akşam olup iki taraf birbirinden ayrılınca her iki grup birbirine gider gelir kimse birbirine çatmazdı. Gelip birbirinden ölüle­rini alır defnederlerdi.

Bir ara Hz. Ali, Şamlılara karşı artık bu düello ve müfreze kavgasını bırakıp ordunun tümüyle savaşacağını ilan edince insanlar müthiş telaş ve üzüntüye kapılıp: "Bu güne kadar bölükler birbirleriyle çarpışıyordu. Eğer iki ordu tamamıyla birbirine girecek olursa bu arapların sonu olur!" dediler.

Hz. Ali geceleyin: "Ey insanlar, yarın bütün güçlerimizle savaşaca­ğız, bu gece kıyam-ı leyi namazı kılın, Kur'an okuyup Allah'tan sabır ve af ve karşınızdakilere karşı sebat isteyiniz!" dedi.

Muaviye de geceleyin ordusuyla konuşup teşvik etti.

Hz. Ali sabahı erken kıldırıp hemen harp meydanına geldiler. Oradi karşı grubu seyredip kimlerin nereye yerleştirildiğini anladı ve ordusunu ona göre yerleştirip hücuma hepsinin aynı anda başlayacağı cimini verdi.

Hz. Ali Hicaz halkından on iki bin kişinin bizzat başına geçerek öyle bir tekbir aldılar ki dağlar taşlar inledi ve Muaviye'nin bulunduğu orduya saldırdılar. Şam ordusu bozguna uğradı. Hz. Ali'nin ordusu Muaviye'nin yanına kadar geldi. Muaviye, Amr b. el-Âs ile beraber minberinde oturup çarpışmaya bakıyordu. Durumu görünce kaçmak için atını hazırlattı. Ama Şamlılar bu çekilişten sonra birbirlerini yardıma çağırıp toparlandılar ve Iraklılara saldırdılar. Gece bastırana kadar müthiş bir çarpışma oldu. İki taraf da bozulmadı.

Sabahleyin insanlar ölülerini alıp defnettiler.

Kuşluk vakti Hz. Ali ordusuna: "Haydi saflarınıza gidin, düşmana saldırın, gözlerinizi işinize çevirin, sebat edip Allah'ı çok anın. Sakın birbirinizle çekişmeyin, yoksa dağılırsınız da gücünüz yok olur. Sab­redin, Allah sabredenlerle beraberdir." dedi.

Muaviye de bir hutbe okuyup: "Sabredin sabır yarışı yapın. Ccnkten kaçmayın, birbirinize iş havale etmeyin. Zira siz hak yoldasınız Deliliniz güçlüdür. Siz haram kan akıtan birine karşı savaşıyorsunuz, Onu gökte mazur sayacak biri yok." dedi.

Sabahleyin tekrar savaş başladı. Muaviye'nin sol cenah komutum Habib b. Mesleme Hz. Ali'nin sağ kanadına saldırdı, ve onları püskürttü. Hz. Ali, Sehl b. Huneyfi oraya takviyeye yolladı. Fakat onları Şamlıların alayı birden karşılayıp onları dağıtarak da Hz. Ali'nin yunma kadar geldiler. Hz. Ali'nin yanındakilerden çoğu geriledi. Öyle ki yanında ancak yiğitler ve kahramanlar kaldı.

Bu olayı gören Zeyd b. Vehb şöyle anlatıyor:

-Hz. Ali Rabialıların tarafına yürüyordu. Yanında oğulları Hasan, Hüseyin ve Muhammed vardı. Atılan oklar kulağı ile omuzu arasından geçiyor, oğulları bizzat ona canlarını siper ederek onu koruyorlardı. Ht, Ali sol kanada yaklaştığında ordusu Şamlılara karşı çarpışıyordu, El-Ester de komutanlık yapıyordu. Hz. Ali ona seslenip "Şu kaçanlara var da "Nereye kaçıyorsunuz, kaçınılması imkansız olan ölümden kaçıp devamı olmayan hayata mı gidiyorsunuz!" de." dedi.       

Ester Hz. Ali'nin atına binip kaçışanların önünü kesti ve "Ey insanlar ben Eşter'im! Yanıma gelin!" diye bağırınca hemen etrafında toplandılar. O da onları Şam ordusunun sol kanadı üzerine sürdü. Şamlılar gerileyip eski saflarına çekildi.

Akşamla yatsı arası Hz. Ali gelip insanları harbe teşvik eden bir konuşma yaptı.

Sonra Şamlılar sağ kanatta bulunan Temimoğullarına saldırdı. Onlar da gerilediler. Zahr b. Nehşel: "Ey Temimoğulları nereye!" diye seslendi. Onlar da: "Şu başımıza gelen belaları görmüyor musun?" dedi. O da "Size yazıklar olsun, firar mı ediyorsunuz? Din için çar-pışmayacaksanız, şerefiniz için çarpışın bari!" deyince hep birden sal­dırıya geçtiler. Zahr şehit oldu. îki taraf birbirine girip mızraklar kırılıp kılıçlar parçalanana kadar çarpıştılar. Sonra birbirlerini dişleyip toprak saçtılar. Sonra her iki grubun dellalları "Ey arap topluluğu kadınlara ve çocuklara dikkat edin, mahremiyet hususunda Allah'tan korkun!" diye bağırdılar.

Hz. Ali kılıcıyla topluluğun içine dalıyor kılıcı eğilinceye kadar çarpışıyor sonra kanlara bulanmış olarak topluluktan çıkıp kılıcını doğrultup tekrar geri dönüp ordunun içine dalıyordu. Rabialılar o gün ellerinden gelen sabır ve sebatı gösterdi. Güneş battığında Muaviye'nin çadırına çok yaklaşmışlardı. Muaviye "Ne dersin?" diye sorunca Amr "Çadırını boşalt" tavsiyesinde bulundu. Muaviye de harbi seyrettiği minberinden inip çadırı boşalttı. Rabialılar başlarında Hz. Ali ile gelip çadırı sararak parçaladılar, sonra geri döndüler.

Haşim B. Utbe'nin Ölümü: Ertesi sabah Hz. Ali sancağı Haşim b. Utbe b. Ebi Vakkas'a vererek saldırıya geçti. Akşam olup Hz. Ali'nin ordusu geri çekilince, Haşim bir kaç yiğitle meydanda idi. Haris b. Münzir et-Tenûhî üzerine saldırıp ona öldürücü bir darbe vurdu. Sancağın gelmediğini gören Hz. Ali birini yollayıp sancakların öne geçmesi emrini ulaştırdı. Haşim bu adama yarasını göstedi, baktı ki ikiye yarılmış. Adam geri dönüp Hz. Ali'ye durumu söyledi. Çok geçmeden Haşim öldü. Gece kararınca iki taraf çekildi.

Ertesi sabah Hz. Ali sancağı Haşim'in oğlu Abdullah'a verip savaşa başladı. Ka'ka' ez-Zaferî "O gün kılıç seslerinin gök gürültüsünü geçilgini duyuyordum." diyor. Hz. Ali duruma bakarak: "Lâ havle ve 11 Ituvvete illa billah. Vallahul müste'ân, Ey Rabbimiz bizimle kavmimizin ifasını hak ile fetih nasip eyle. Zira fatihlerin hayırlısı sensin." diye dua »diyordu.

Hz. Ali o gün yine bizzat çarpışıyor kanlara bulanıyordu. O gün gecenin üçte biri geçene kadar çarpışıp sonra ayrıldılar. Hz. Ali üçü başından, ikisi de yüzünden olmak üzere beş yara aldı.

Zül Cenaheyn lakaplı Abdullah b. Ca'fer, Amr b. el-Âs komutasın­daki orduya saldırdı. Ensardan iki kardeş köle, Muaviye'nin çadırın» varıp çadır kapısında çarpıştılar. Harp değirmeni gecenin üçte birine k ııılııı sürdü. Ertesi gün ölülerin çokluğundan çarpışma yapmayıp meydandan ölülerini alıp defin etmekle meşgul oldular.

Muaviye Hz. Ali'ye şu mektubu yazıp yolladı:

-Ben seninle Hz. Osman'ın kanı için çarpışıyorum. Yoksa onun ha-lifillği konusunda iki yüzlülük yapmıyorum. Eğer intikamıma ulaşa-iıillısem aradığım bu. Yoksa zulüm üzerine yaşamaktansa hak savu­nurken ölmek bana daha güzeldir.

Hz. Ali de şu cevabı verdi:

•"Ben sana, Muharik'in Benî Fâliçlilere yaptığı teklifi sunuyorum, Vfuhurik şiirinde der ki:

'Ey atlı! yerlerine yerleştiklerinde Benî Fâliçlilere rastladığında ı 'hidra tebliğ et ki

•Bize gelin de, tozu uçmuş tenha araziye dönmeyin!

•Süleym b. Mansur oğullan şerefli insanlar, arazileri de çok ağaç-lniır."

Muaviye de ona bir mektup yazıp cevap verdi.

Sonra harbe başladılar. Muaviye'nin sancağını Halid b. Velid'in oğlu Abdurrahman aldı. Arapların meşhur süvarilerindendi. Önüne gelenleri savarak ilerledi. Iraklılar El-Eşter'e "Bak sana sancakları nereye kadar vurdı!" dediler. O da Iraklıların sancağını alıp recezler söyleyerek «aldırdı ve Şamlıları geldikleri yere geri kovaladı.

Havşeb Zû Zalimin Öldürülüşü: İraklıların sancağını Cündüb b. Züheyr almış, ona karşı da I lavşeb ZÛ Zalim çıkmıştı. Kendisi Şam ulularından ve kahramanlarından bi« ılydi. Sancaklarını alıp Iraklıları yaralayarak ilerliyordu. Ona karşı Süleyman b. Surad çıktı. İki taraf çarpışmaya başladı ve Havşeb öldü­rüldü. Iraklılar geri çekilip tekrar saldırma taktiği uygulayınca safları bozuldu. Hz. Ali yanına muhafız birliğini alıp diğer taraftaki çarpı­şanların yanına geçti. Geri dönen Adiy b. Hatem Hz. Ali'yi yerinde bulamayınca telaşlandı. Ona Hz. Ali'nin yerini söylediler. O da geldi ve:

-"Ey Emira'l-Mü'minin, sen sağ isen mesele kolay. Bil ki ben senin yanına ölülerin üstlerine basarak geldim. Bu gün öyle bir gün ki, ne bizde ne de onlarda sağ lider kalacak." dedi. O gün en iyi dayanan Rabia kabilesiydi. Hz. Ali onlara "Siz benim zırhım ve kılıcımsınız." deyip Efendimiz (s.a.v.)'in "Rîh" adlı atına bindi. Yine Peygamberimizin katırını önüne alıp başına siyah bir sarık sardı. Sonra "Canını Allah'a satacak kim var!" diye ilan ettirdi. İnsanlar hemen kabul ettiler. O da onlarla Şamlılara saldırdı. Şamlılar geri çekilme hareketini çok kötü yapınca "Muaviye korkup kaçmak için atını istedi. Sonra dellal: "Ey insanlar nereye! Harp işi nöbetleşe olur" diye bağırınca geri gelip Iraklılara saldırdılar.

Muaviye Amr'a: "Akk ve Eşarî kabilelerini öne geçir zira bu geri çekilip saldırma taktiğinde ilk bozulan onlar oldu." dedi. Amr da varıp emri tebliğ edince Akklıların lideri Mesruk Muaviye'ye geldi ve "Sen benim askerlerime ikişer bin ulufe ver. Onlardan ölenler olursa amca oğlu yerine geçsin." teklifini yaptı. Muaviye bunu kabul edince gelip adamlarına bildirdi. Onlar da öne geçtiler. Onlarla Hemdanlılar arasında çetin bir kılıç savaşı oldu. Akklılar "Hemdanlılar dönmedikçe dönmeyeceklerine, Hemdanlılar da onlar dönmedikçe dönmeyeceklerine yemin ettiler.

Amr, Muaviye 'ye "İşte aslanlar aslanlarla karşılaştı. Bu günkü gibi asla bir gün görmedim." dedi. Muaviye de ona:

-Eğer senin saflarında Akk gibi, Ali'nin tarafında da Hemdanlılar gibi bir kabile olsaydı, bu ik tarafın da sonu olurdu." dedi.

Sonra Hz. Ali'ye Muaviye şöyle bir mektup yolladı:

-Sanıyorum benim bildiğim gibi sen de biliyorsun ki harp bize de size de vereceği zararı verdi. Her ne kadar aklımıza yenilsek de halâ elimizde, geçenlere pişman olacak, geleceğe sulh yapabilecek kadar bir imkanımız var. Zira sende hayatta kalma ümidi ancak bendeki kadardır. Ben de harpten senin korktuğun kadar korkuyorum. Vallahi ordular zayıfladı, pek çok rical yok oldu. Biz Abdi Menaf oğullan olarik birbirimize karşı bir üstünlüğümüz yok. Ancak şereflinin horlanmutu v§ hürrün köle yapılması kadar bir şey var vesselam.

Hz. Ali de ona şu cevabı verdi:

-Bismillahirrahmanirrahim! Bana içinde "şöyle şöyle dediğin" mektubun ulaştı. Bil ki, sen ve biz bu hususta bir daha varamayacağımı! bir noktaya ulaştık. "Korku ve ümitte aynı durumda olmamıza" gelince. Sen kesin olan bir hususu yerine getirme hususundaki kararlılığındım, şüphe içinde olduğun şeyi işlemek hususunda daha kararlı olmadığın gibi, Şam halkı da Iraklıların ahirete olan isteklerinden daha arzulu bir dünya isteğine sahip değildirler.

"Birbirimizden bir üstün tarafımız yok." demene gelince, bu hiç d§ öyle değil. Zira Ümeyye oğulları Haşimoğulları gibi, Harpte Abdülmuttalip gibi, Ebu Süfyan da Ebu Talib gibi olmadığı gibi, can­larını Mekke fethi sonrası afla kurtaranlar da Allah yolundu hicret edenler gibi olamaz. Acizleri öldürüp zelilleri itaat altına aklığımız nübüvvet fazileti bizdedir.

Sonra Hz. Ali sabahı alaca karanlık kıldırıp, ordularıyla saldırıyu geçti. El-Eşter kuyruğu dönülmüş bir atın üstünde zırhlara bürünerek meydana çıktı ve Şam ordusuna saldırdı, orada elinde üç tane mmak kırdı. İnsanlar kılıç ve demir sopalarla çarpıştı. Şamlı biri Hz. Ali'ye seslenip "Yaklaş da konuşalım!" dedi. Hz. Ali gelip karşısına durunca

-Ey Ali senin islam dinindeki kıdemliliğin kimsede yok. Peygam» berle hicretin ve cihadın var. Şu akan kanları durutamaz mısın, Iruk'i dönerek bu harbi geriye atsan, biz de Şam'a dönerek vaz.iyetim.il! kontrol etsek, sen de durumu gözden bir daha geçirsen olmaz mı?" dedi,

Hz. Ali de: "Ey adam! Ben bu meselenin burnuna ve gözlerine darbi vurdum. Ama savaşmak ya da Allah'ın Hz. Muhammed'e indirdiğini inkara razı olmaktan başka bir çıkar yol bulamadım. Allah (cc) 'kendisine yer yüzünde isyan edilirken dostlarının iyiliği emretmeden kötülüğe karşı çıkmadan susup oturmalarına asla razı olmaz. Ben e§e hennem zencirlerine razı olmak yerine harbi daha hafif görüyorum." dedi.

Şamlı "İnna lillah... diyerek geri döndü. Sonra mızrakları parçalayan kılıçları kıran bir çarpışma başladı. Tozdan hava karardı, nefeileri kesildi, soluksuz birbirlerine bakakaldılar. Sonra gece aralarına girip ayrıldılar. Bu geceye "Herir" gecesi dendi. Sabah olunca iki taraf da beraberce meydana girip ölülerini alıp defnettiler.

Sonra Hz. Ali ordusuna hitabede bulunup: "Ey insanlar çarpışma sizde ve düşmanınızda gördüğünüz noktaya geldi. Allah'ın rahmetiyle kalın, yarın düşmanınızla, Allah aranızdaki hükmü verene kadar çar­pışmaya çıkın." dedi.

Bu durum Muaviye'ye ulaşınca Amr b. el-Âs'a "Ne yapalım bu gün ve bu gece olanları biliyorsun!" dedi. O da "Benim bir tuzağım vardı onu bu güne bırakmıştım. Eğer o hilemi kabul ederlerse ihtilafa düşe­cekler. Kabul etmezlerse dağılacaklar." dedi. Muaviye "O nasıl şey?" deyince Amr:

-"Sen, seninle onların arasında hükmü vermesi için onları Allah'ın kitabı Kur'an'a davet edeceksin. Böylece sen bununla arzuna kavuşur­sun!" deyince, Muaviye anladı ki, vaziyet aynen Amr'ın dediği gibidir.

Eş'as b. Kays yanında toplananlara: "Dün tozlu harbin ne yaptığını gördünüz. Vallahi bir de yarın böyle karşılaşacak olursak arabın sonu harimlerimizin zayiatı (yabancı ellere geçmesi) demektir." dedi. Muaviye bunu duyunca: "Eş'as doğru söylüyor: Yarın da böyle çarpı­şacak olursak Rumlar gelip Şam halkının çoluk çocuğunu, İranlılar Iraklıların çoluk çocuğunu esir almaya kalkacak. Bu işi çok iyi düşünen kafalar anlar. Kur'an'ları mızrakların ucuna bağlayın!" dedi.

Kur'an'lar mızraklara bağlandı. Dımışk Kur'an'ı denen büyük mushaf beş mızrağa bağlanıp beş kişiye taşıtıldı. Alaca karanlıkta hareket edildi. Iraklılar Şamlıların geliş tarzına bakıp bir şey anlayamadılar. Sabah ağarınca baktılar ki bayrak değil kur'an.

Sonra bir kısmı çıkıp: "Ey Araplar. Yok oldunuz, hanımlarınızın ve çocuklarınızın yarın Rumların ve İranlıların eline geçeceğini düşünüp Allah'tan korkun! İşte Allah'ın Kitabı bizimle sizin arasında Hakem olacak!" dediler. Hz. Ali "Bunların arzusu Kur'an değil, hile yapmaya çalışıyorlar." dedi.

Ebu'l-A'ver başında bir mushafla gelip "İraklıları Kuran'm hakem­liğine çağırdı. Bunu duyan Kurdûs b. Hânî "Ey Iraklılar, bunlara sakın aldanmayın bu tuzaktır." dedi. Sonra Süfyan b. Sevr el-Nükrî konuşup: "Ey  Iraklılar!  Şamlıları  Kur'an'a ilk önce biz davet ettik.  Kabul etmediler. Biz de onlarla çarpışmayı helal saydık. Şimdi biz Kur'in'in hukemliğini reddedersek onların da bizimle savaşması helal olur. Bizim Allah'ın ve Rasulünün bize zulmedeceği gibi bir korkumuz yok ki,,, " dedi.

Sonra Halid b. el-Muammer kalktı ve "Ey müminlerin cnıiril Eğer knbul edersen hayatta kalmak bu teklife bağlı. Ama bu teklifi redd ediyorsan bizce senin kararın daha iyi!" dedi.

Hz. Ali onlara: "Allah'ın kulları! Allah'ın kitabına yapılan davete uyanların en layığı biz ve sizsiniz. Ancak karşımızdakilerin maksadı üudece hile. Zira harp onları dişledi. Vallahi onlar onu kaldıımııkltt onunla ameli kast etmiyorlar. Buna rağmen ben bile Kur'an'la hükme çağrılınca, hayır deme imkanı bulamıyorum. Nasıl bulayım ki. bi/ onlarla bu Kur'an'ın hükmü icra edilsin diye savaştık." dedi.

El-Eş'as b. Kays da "Ya Emiral-Mü'minin! Biz dün sana nasıl buğlıysak bu günde aynıyız. Ancak doğrusu Şamlıların teklifini kabul etmektir." dedi.

Hz. Ali bu daveti kabul edince, Hz. Ali Yezid b. el-Hâni'ye "Git df şu anda sağ tarafta çarpışmakta olan el-Eşter'e derhal harbi bırakmalını ve gelmesini söyle." dedi. Ester de: "Sen emiril-mü'mininin yanına dön ve aramızdaki harbin tam kaynamış olduğunu, benim geri dönmemin yanlış olacağını söyle." dedi. Yezid gelip durumu Hz. Ali'ye bildirdi, O esnada El-Eşter'in oluduğu taraftan tekbir sesleri yükseldi. Oradakiler Hz. Ali'ye, "Vallahi herhalde ona harp etmesini emrettin." dediler. Hz, Ali de: "Ben onunla konuşmadan nasıl söylemiş olabilirim ki." diyerek Yczid'e "Git de Eşter'e söyle hemen gelsin. Zira fitne başladı," dedi, Eşter'e varıp durumu söyleyince o "Şu Kur'an'larının mızrftki» kaldırılması mı, vallahi o aramıza ihtilaf ve ayrılık sokacak bir meseli," dedi.

Ester gelip "Ey gevşekler ey zeliller! düşmana galip geldiğiniz şu dakikada mı korkuya kapıldınız. Kur'an kaldırılınca mı böyle oldunul bana biraz müsaade verin!" dedi. Onlar "Biz senin yanlışına katılumn* yız." dediler. O da "Vay be, iyileriniz öldürüldü geriye zayıflıırinii kaldı. Size ne oldu, ne zaman hakkı gerçekleştireceksiniz çarpışırken tHİ vaz geçerken mi?" sizin şehitlerinizin durumu ne öyleyse, Cennetti itil cehennemdeler mi?" dedi. Onlar: "Biz onlarla Allah yolunda nvitştık,

Allah yolunda vaz geçtik." deyince o öfkelenip "Sanıyorduk ki sizin namazınız ibadet ve cennet arzusudur. Görüyorum ki şimdi dünyaya doğru firar ediyorsunuz." dedi. Epeyce çekiştiler, birbirilerinin atlarının yüzüne vurdular.

Daha sonra Haricî saflarına katılacak olan Mis'ar b. Fedekî, İbnu'l-Kevvâ ve Kurraların onlar tabakasında olanlar, bu Kur'an hakemliğine en arzulu olanlardı.

Sonra Muaviye, Hz. Ali'ye "Bu çarpışmadan dolayı kıyamet günü ilk hesaba çekilecek olan ben ve sensin." diye başlayan bir mektup gönderip Hz. Ali'yi Kur'an'a ve insanların kanlarının boşa akmasına engel olmaya çağırdı.

Hz. Ali de ona "Biz Kur'an'ın hükmüne razı olduğumuz için kabul ediyoruz, yoksa senin teklifine değil. Zira Kur'an'ın hükmüne razı ol­maya çok uzak bir sapıklığa saplanır." diye yazdı.

Sonra Hz. Ali Amr'a, Amr da ona birer mektup yolladı.

Sonra Iraklıların ve Şamlıların Kurraları toplanıp iki saf arasında oturup Kur'an'ı müzakere edip, hep birden iki Hakem tayinine karar verip ayrıldılar.)[740]

Sonra iki ordu Safer ayının yedinci Çarşamba günü, sonra Perşembe, Cuma ve Cumartesi gecesi çarpıştılar. Yenileceğini anlayan Şam ordusu Amr b. Âs'ın tavsiyesiyle Kur'anları mızrakla havaya kaldırıp, sulh ve Hakem tayinine davet ettiler. Hz. Ali iki Hakem tayinine muvafakat edince, kendi ordusu Hz. Ali aleyhine ihtilafa düştü, içlerinden bir grubu: "Hükmetmek sadece Allah'a aittir." diyerek Hz. Ali aleyhine kalkıp oradan çıktılar. İşte bunlar Haricîlerdir.[741]

Süveybir b. Ebî Fahıta babasının: Sıffeyn harbinde Hz. Ali tarafında çarpışan yirmi beş tane Bedir sahabesi şehit edilmiştir, dediğini anlatır. Lakin Süveyr "metruk" bir ravidir.[742]

Şa'bî anlatıyor: Abdullah b. Büdeyl Sıffeyn savaşındayken üzerinde iki kat zırh ve elinde iki kılıç vardı. Bir yandan Şam ordusuna dttfb© vururken bir yandan da şu şiiri söylüyordu:

Ancak sabır ve tevekkül sonra da su kaynağındaki havuzda yürüyen deve yürüyüşüyle ilk atlılarla beraber hücuma geçmek kalmıştır. Dile diği gibi hükmedip dilediği gibi yapmak Allah'ındır.

Vuruşa Vuruşa Muaviye'nin yanına kadar varıp onu yerinden kaçırttı. Muaviye'nin adamları ona taş atarak saldırıp onu takatsiz bıraktılar, sonra öldürdüler. Muaviye ona doğru yürüdü. Abdullah b. Âmir onun üzerine sarığını çözüp örttü ve "Allah rahmet etsin" dedi. Muaviye Abdullah'a "Biz onu sana bağışladık. Ka'be'nin Rabbine and olsun ki, kavminin koçu o idi. Allah'ım Ester ve Eş'as'a karşı zafer ver. Vallahi bu tür yiğitler tıpkı şairin haklarında:

Adeta Harb'in kardeşi, eğer harp onu dişlese o da harbi dişler. Bir gün harp ona çıkagelirse o da derhal paçasını sıvar.

Tıpkı ırzını koruyan yiğit bir aslan da ölüm ona mızrağını fırlatmış o da onunla oyalanmakta...

dediği tipten kimselerdir. Huzâa kabilesinin değil erkekleri, kadınları bile benimle çarpışma imkanı bulsalar çarpışırlardı." dedi.[743]

İbnu Sa'd'ın Tabakat'ında Amr b. Şurahbil, Haneş b. Abdullah es-San'ânî yoluyla Abdullah b. Zürayr el-Ğâfikî'den şöyle nakleder: Sıffeyn harbini hatırlıyorum, biz ve Şamlılar öylesine çarpışmıştık ki, ben hiç kimsenin sağ kalmayacağını sandım. Birisinin devamlı "İlanım ve çocukların Rumların ve Türklerin eline geçeceğini düşünüp Allah'tan korkun, Allah'tan korkun!" dediğini duyuyordum. İki taraf birbirimize girmiştik. Ben arkamdan bir ses duyuyordum. Baktım ki Hz. Ali, elinde bayrakla ileri doğru atılıp bayrağı dikti. Kendisine oğlu Muhammal b, el-Hanefiyye babasının yanına kadar geldi. Hz. Ali'nin ona: "Yavrum bayrağından ayrılma, zira ben ordunun önüne geçeceğim." dediğini

duydum. Ben Hz. Ali'ye bakıyordum, kılıcıyla vurarak önünü açıyor, sonra yerine dönüyordu.[744]

Halife b. Hayyat Tarih'inde şöyle anlatıyor:

Bedir harbine katılan sahabelerden Hz. Ali'yle bulunanlar şunlardır:

1- Ammar b. Yasir

2- Sehl b. Huneyf

3- Havvât b. Cübeyr

4- Ebu Sa'd es-Saîdî

5- Ebu'1-Yüsr

6- Rifâa b. Râfi' el-Ensarî

7- Ebu Eyyûb el-Ensarî (Bunda ihtilaf vardır. Kimi oğlunun katıldığını söyler ki bu doğrudur.)

Bedre katılmayan sahabelerden Hz. Ali ile Sıffeyn'e gelen bazı sa­habeler şunlardır:

1- Zu'ş-Şehadeteyn lakaplı Huzeyme b. Sabit

2- Kays b. Sa'd b. Ubade

3- Ebu Katade

4- Sehl b. Sa'd es-Sâidî

5- Karaza b. Ka'b

6- Cabir b. Abdullah

7- Abdullah b. Abbas

8- Hz. Hasen b. Ali

9- Hz. Hüseyin b. Ali

10- Abdullah b. Cafer b. Ebi Talib

11- Ebu Mes'ud lakaplı Ukbe b. Âmir

12- Ebu Ayyaş ez-Zürakî

13- Adiyb. Hatem

14- El-Eş'as b. Kays

15- Süleyman b. Surad

16- Cündüb b. Abdullah  

17- Cariye b. Kudâme es-Sa'dî.[745]

İbni Sirîn'in: "Sıffeyn savaşında tek tek kamış değnekle sayılan yetmiş bin kişi öldürüldü." dediği nakledilir.[746]

Halife b. Hayyat ve diğerleri derler ki: İki taraf altmış bin ölü bir rivayette yetmiş bin ölü bırakarak birbirinden ayrılabildi. Bunlardan kırkbeş bini Şam ordusundan, yirmi beş bini de Irak ordusundan idi.[747]

(Yine Halife der ki) Abdüsselam b. Harb, Yezid b. Abdurrahman aracılığıyla Ca'fer'in (sanıyorum Ebu'l-Muğira'nın oğlu Cafer'in) Ab­dullah b. Abdurrahman b. Ebza'dan babası Abdurrahman'ın bu hususta: "Hz. Ali saflarında Sıffeyn harbine Rıdvan biatında bulunan sekiz yüz sahabe ile katılmıştık. Onlardan aralarında Ammâr b. Yasir'in de bulunduğu altmış üç kişi öldürüldü." dediğini nakletti.[748]

Ebu Ubeyde ve diğerlerinin dediğine göre, o gün Hz. Ali ordusunun sancağı Utbe b. Ebi Vakkas'ın oğlu Haşim'de idi. Süvarilerin başındaki komutan da Ammar b. Yasir idi.[749]

Başkası ise (Yani Abdurrahman b. Ebzâ değil de bir başkası olan acer b. Anbeş) der ki: "Muaviye ve ordusu önceden gelip Hz. Ali ile Fırat nehri arasına engel olmuşlardı. Onlar da Eş'as b. Kays'ı ordu ile oraya yolladılar. Eş'as da onları suyun olduğu yerden uzaklaştırdı.[750]

Derim ki: Sonra iki taraf bir birinden ayrılıp iki hakem tayin gününü kararlaştırmak üzere ayrıldılar.

Sıffeyn'de Hz. Ali saflarında ölenlerden bazıları:

-Huzeyme b. Sabit, Ammar b. Yasir, Haşim b. Utbe, Abdullah b, Büdeyl, Abdullah b. Ka'b el-Murâdî, Abdurrahman b. Kilde el-Cumahî, Kays b. Mekşûh el-Muradî, Übey b. Kays el-Nehâî, (Alkame b. Kays'ın kardeşi), Sa'd b. el-Haris b. es-Samm el-Ensarî, Cündüb b. Züheyr el-Gamidî ve Ebu Leyla el-Ensarî.[751]

Muaviye tarafında öldürülenler şunlardır:

-Zü'1-Küla', Havşeb Zû Zuleym, Habis b. Sa'd et-Tâî (Hımış kadısı) Amr b. el-Hadramî, Ubeydullah b. Ömer b. el-Hattab, Urve b. Davııd, Kürayb b. es-Sabbâh el-Hİmyerî kahramanlardan biri olup orda bir çok kişiyi öldürmüş, sonra karşısına Hz. Ali (r.a.) çıkarak onu öldürmüş idi.

Nasr b. Müzahim el-lCofî er-Rafizî anlatıyor: Bize Ömer b. Sa'd, Haris b. Hasîra'nın şöyle arılattığını haber verdi:

-Sıffeyn harbi sırasında "Zü'1-Külâ'ın oğlu Hz. Ali'nin komutanı El-Eş'as b. Kays'a birisini yollayıp şöyle dedi: "Zü'l Külâ öldürüldü. O sol kanatta idi. Bize defni için müsaade eder misiniz?" Eş'as b. Kays, gelen adama "Ona selam, söyle ve de ki: Ben emiru'l-Mü'minin Hz. Ali'nin beni itham etmesinden korkuyorum. Siz bu talebinizi bana değil bizim sağ kanat komutanımız Said b. Kays el-Hemedânî'ye söyleyin. Zira babası onların karşısında idi, dedi. Zü'1-Külâ'ın oğlu da Muaviye'ye gidip durumu arz etti. Muaviye ona: "Sana böyle bir izin vereceğimi sanmıyorum!" dedi. Şam askerinin Hz. Ali askerinin yanına gitmesi yasaklanmıştı. Çünkü ask&rin orada fikri çalınacağından korkuyorlardı. Muaviye onun ölümünü duyunca:

de orada bu bilgiler yoktur.

-Zü'1-Küla'ın öldürülmesine, Mısır'ı fethetmiş olsam bu kadar se-vinmezdim, dedi. Çünkü Zü'1-Külâ' Muaviye'nin verdiği bir çok emre karşı gelmiş idi.

Zü'1-Külâ'ın oğlu da Saîd b. Kays'a varıp babasının cenazesini defne izin vermesini istedi. Saîd de ona izin verdi. Onlar cenazeyi bir katıra yükleyip götürdüler ki cenaze şişmiş idi.

Muaviye tarafında Sıffeyn'de çarpışan sahabeler şunlardır:

-Amr b. el-Âs es-Sehmî, oğlu Abdullah b. Amr, Fudale b. Ubeyd el-Ensarî, Mesleme b. Mahled, Nu'man b. Beşîr, Muaviye b. Hudeyc el-Kindî, Ebu Ğadiye el-Cühenî (Ammar'ı öldüren) Habib b. Mesleme el-Fihrî, Ebu'l-A'ver es-Sülemî ve Büsr b. Ertâ el-Amirî.

 

Hakemlerin Tayini

 

İkrime anlatıyor:

Muaviye Amr b. El-Âs'ı kendi hakemi ilan etti. Ahnef b. Kays Hz. Ali'ye "Sen de Abdullah b. Abbas'ı hakem tayin et, zira o tecrübeli bir adamdır!" dedi. Hz. Ali de: "Peki öyle yapayım!" dedi. Ama Yemen­liler, Eş'as b. Kays ve Kurralar "Hayır, bizden bir adam olmazsa olmaz -biz Ebu Musa'nın olmasını istiyoruz- dediler."

Hz. Ali'nin -istemeyerek- Ebu Musa'yı hakem yapmaya razı oldu­ğunu gören Abdullah b. Abbas (r.a.) Hz. Ali'nin yanına gelerek ona:

-"Sen hangi sebeple Ebu Musa'yı hakem yapacaksın, vallahi o bize destek olmayacak. O bizi bu halde görmek arzusundaydı. Şimdi sen onu işimizin sözleşme vekili kılıyorsun. Üstelik o bunun ehli de değil. Eğer beni Amr ile bu işi halletmeye tayin edemeyeceksen o zaman Ahnef b. Kays'ı tayin et, zira o arapların tecrübelilerinden biri ve zekada Amr'ın dengidir!" dedi. Hz. Ali "Tamam öyle yapalım." demişse de Yemenliler bunu da kabul etmedi. Hz. Ali söz dinletemeyince Ebu Musa'yı görevlendirdi.

İkrime der ki: Ben İbni Abbas'ın şöyle dediğini duydum: "Hakem olayı günü Ali'ye: "Ebu Musa'yı hakem yapma zira uyanık, firasetli, işini bilen bir adam (Amr b. Âs) var. Beni de onunla beraber yolla. Zira onun yapacağı anlaşma düğümünü ben çözerim, oun çözdüğünü de ancak ben bağlarım!" diye söyledim, ama bana "Yâ İbni Abbas! Ne yapayım, ben aralarında zayıf kaldım, onlar da harpte iyice yoruldu. Şu Eş'as b. Kays'a bak sana; "Hakem konusunda asla iki tane Mudurli olmaz illa birisi yemenli olacak" diye tutturdu." dedi. Ben de Ali'yi mazur gördüm, anladım ki o zulmediliyor, ashabın da bu konuda bir niyet yok.[752]

Ebu Salih s-Semmâm anlatıyor: Hz. Ali Ebu Musa'ya: "Boynum kesilecek bile olsa artık hüküm ver!" dedi.[753]

Bir başkası der ki: Muaviye Amr'ı, Ali de Ebu Musa'yı hakem yaptı, Buna göre, her iki Hakem'in seçecekleri kimse Halife tayin edilecek, görevden ittifakla azlettikleri de alınmış sayılacaktır.

Her ikisi gelecek Ramazan ayında buluşmak üzere sözleşip, buluş­maya şahit olmak üzere her birinin yanında arapların itibarlı bir top­lulukta gelmesine karar verildi.[754]

 

Hüküm Vesikası[755]

 

Ebu Musa bu Sıffeyn'e katılmamış, Şam tarafında bir kenara çekip gitmişti. Kölesi yanına geldi ve iki tarafın sulh yaptıklarını haber ve­rince "Elhamdülillah" dedi. "Seni hakem yapmışlar deyince "inna lillahi ve inna ileyhi raciûn" dedi. Sonra kalkıp Hz. Ali'nin yanına girip işi devraldı. Sonra anlaşma metni yazılmaya başladı.

"Bismillahirrahmanirrahim.

Bu vesika üzerinde Emiri'l-Mü'minin Ali ile... deyince Muaviye iti­niz edip "Eğer Ali müminlerin emiri ise ben ne fena birisiyim, hem adamın halifeliğini ikrar edeceğim, sonra da onunla savaşacağım!" dedi, Amr da "Sen onun adını baba adıyla -Yani Ali b. Ebi Talib olarak yaz. Zira o sizin emiriniz olabilir ama bizim asla." dedi. Ahnef b. Kays Hz, Ali'ye "Sakın 'müminlerin emirliği' kelimesini sildirme, korkarım onu oradan silmeye razı olursan emirlik bir daha sana geri dönmez!" dedi.

Hz. Ali de bir süre silinmeyi kabul etmedi. Sonra Eş'as b. Kays silinmesini rica edince silindi. Hz. Ali o zaman "Allahu Ekber, sünnet sünnete örnek örneğe, vallahi Hudeybiye günü aynısı benim elimde cereyan etmişti. Kureyş Hz. Muhammed adını "Sen peygamber değilsin!" diye itiraz edip adını ve babayın adını yaz, dediklerinde Efendimiz (s.a.v.) "Muhammed b. Abdillah diye yaz!" buyurmuştu" dedi. Amr bizi kafir yerine mi koyuyorsun diye homurdandı. Hz. Ali de "Sen ne zaman fasıkların velisi müminlerin düşmanı olmadın ki" deyince Amr "Seninle ebediyyen bir araya gelemem" diye kalkıp gitti. Sonra şöyle yazdılar:

"Bismillahirrahmanirrahim

Şu vesika Ali b. Ebi Talib ile Muaviye b. Süfyan'ın üzerinde anlaştığı bir vesikadır. Ali Kûfeliler adına Muaviye de Şamlılar adına karar aldılar ki "Bizler Allah'ın hükmüne ve onun kitabının hükmüne teslim olduk. Aramıza başkası girmeyecek. Kitabın öldürdüğüne de dirilttiğine de razı olduk. İki hakemin Kur'an'da buldukları ile amel edecekler. Onda bulamazlarsa o zaman Rasulullah'ın camı ve şamil sünnetine müracaat edecekler."

Hakemler Ali (r.a.) ile Muaviye'den ve iki ordudan kendileri için can ve aile güvenliği, işlerine karışmama garantisi aldılar. Onların vereceği hükme her ikisi razı olacak, itiraz edemeyecekti. İkisinden birisi ölürse henüz hüküm karara da bağlanmamış ise, onların taraftarları yerine yenisini seçecekler. Bu süre Hz. Ali ve Muaviye'den biri ölürse onun yerine de taraftarları birini seçebilecekti. Hakemler her iki tarafa uygun bir yerde buluşacak ve oraya gelecek olan heyetler her iki tarafın rızasıyla belirlenecek. Düşünme süresi Ramazan ayına kadar olacak. İki hakem uygun görürse daha önce de bir araya gelecek, isterlerse daha sonraya koyacaklar. Eğer bir karara varamazlarsa savaş tekrar devam edecek. Bu konuda ümmet birlik içinde olacak."

Sonra imzaya geçildi. Hz. Ali tarafından; İbni Abbas, Eş'as b. Kays, Said b. Kays, Verka b. Sümeyy, Abdullah b. Muhil, Hucr b. Adiy, Abdullah b. Tufeyl, Ukbe b. Ziyad, Yezid b. Huciyye, Malik b. Ka'b, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Ester, Husayn b. Haris, Tufeyl b. Haris, Ebu Said b. Rabia, Abdullah b. Habbab, Sehl b. Huneyf, Ebu Bişr b. Amr, Avf b. Haris, Yezid b. Abdullah, Ukbe Amir, Rafi b. Hadic, Amr b.

Hamık, Nu'man b. Aclan, Yezid b. Huceyye, Malik b. Ka'b, Rabîa b, Şurahbil, Hucr b. Yezid, Ulbe b. Huceyye vesikayı imzaladı.

Şamlılardan imzaya şunlar katıldı: Habib b. Mesleme Ebu'l-A'ver, Büsr b. Erta', Muaviye b. Hudeyc, Muharik b. Haris, Müslim b. Amr, Abdurrahman b. Halid b. Velid, Hamza b. Malik, Sübey'a b. Yezid, Abdullah b. Amr b. Âs, Alkame b. Yezid, Halid b. Husayn, Alkame b. Yezid el-Hadramî, Yezid b. Ebcer, Mesruk b. Cebele, Büsr b. Yezid, Abdullah b. Âmir, Utbe b. Ebi Süfyan, Muhammed b. Ebi Süfyan, Muhammed b. Amr b. El-Âs, Ammar b. Ahvas, Mes'ade b. Amr, Sabbah b. Cülhüme, Abdurrahman b. Zu'1-Kulâ', Sümame b. Havşeb, Alkame b. Hakem.                                                                           

Bu vesika otuz yedinci yılın Safer ayının on yedinci günü yazıldı.[756]   

 

Hakem Olayının İhtilafı

 

Eş'as b. Kays bu vesikayı alıp her iki taraftaki bütün müfreze ve kabilelere gidip okudu. Anze kabilesine varıp okuyunca adı Ca'de ve Ma'dân olan iki kardeş fırlayıp "Hükmü insanlar değil, ancak Allah verir." deyip Şamlılara saldırdılar, çarpışmada ikisi de öldü.

Sonra Eş'as Muradlılara geldi. Onların saygınlarından olan salih l>. Şakik "Müşrikler hoşlanmasa da hüküm Allah'ındır!" dedi. Oradan Rasib oğullarına geldi. Onlar da: "Allah'ın dininde hükmü insanlar veremez!" dediler. Sonra Temim oğullarına uğradı onlar da aynısını söyledi. Urve b. Üdeyye: "Siz Allah'ın dininde hükmü insanlara mı veriyorsunuz. Bizim ölüler şimdi nereye gidecek ya Eş'as" deyip kılıçla saldırıp vurdu. Kılıç Eş'as'ın atının kuyruğunu kesti. Eş'as da geri döndü.

Süleyman b. Surad yüzünde kılıç yarasıyla gelip Hz. Ali'ye "Her halde senin yardımcın olmadı yoksa bunu yazmazdın." dedi. Muhriz b. Huneys de "Bu anlaşmadan dönme imkanı yok mu, ben bunun bizi zelil edeceğinden korkuyorum." dediyse de Hz. Ali "Yazdıktan sonra bozmamız caiz olmaz!" dedi.

Sonra Dumetu'l-Cendel'de Ramazan'da buluşmak üzere ayrıldılar. Hz. Ali Kûfe'ye Muaviye de Şam'a döndü.[757]

Belazurî'nin nakline göre Ebu Mihnef şöyle naklediyor:

"İnsanlar Kûfe'den Sıffeyn'e yola çıktığında birbirinin ahbabı idi. Döndüklerinde birbirine düşman olmuşlardı. Hariciler: "Siz Allah'ın dininde gevşediniz, onun kitabına insanı hakem yaptınız. Cemaatten ayrıldınız." dediler. Diğerleri ise siz bizim imamımızdan cematimizden ayrıldınız." diyorlardı. Hz. Ali onların bu buğz ve ihtilaflarına çok üzülüyordu.

Kûfe'ye geldiğinde bu itirazcılar Kûfe'ye gelmeyip Harura denen yerde toplandı. On iki bin kişi idiler, aralarında görev taksimi yaptılar. Şebes b. Rıb'î harp komutanı, Abdullah b. Kevvâ da namaz imamlığına getirildi. Diğer hususlar şûraya bağlandı. İyiliği emredip, kötülükten men etme üzere biatlarını Allah'a yaptılar.

Haruriyye denilmesi Harûra'da toplandıkları içindir. Bu Şebes sonra vaz geçip Hz. Ali'ye katıldı.

Salih b. Keysan der ki: Hz. Ali bu vesikayı yazdırınca insanlar bundan ürktü. Kimisi de bu hükme katıldı. Sonra bu hariciler üçe bö­lündü. Birinciler, ilk önceki yerlerine döndüler. Zira bunlara Hz. Ali ant vererek "Eğer benim alçaklığı kabul ettiğimi görürseniz o zaman benden ayrılın!" demişti.

İkinciler Sıffeyn'de kalıp "Neticeyi bekleyelim." demişlerdi.

Üçüncü grup ise Hz. Ali ve ona katılanları müşrik olmakla suçla­yanlardır. Bunlar Nehrevan savaşında Hz. Ali'ye karşı savaş yapan ha­riciler idi.)[758]

 

Hakemler Dûmetu'l-Cendel'de

 

Buluşma zamanı gelince, biri Şam'dan diğeri Irak'tan yola çıkıp Dumetu'l-Cendel denen Şam mıntıkasının güney doğu ucundaki yerde buluştular. (Hz. Ali Kûfe'de, Muaviye de Şam'da kalıp neticeyi bek­lemeye başladılar.

Amr b. El-Hakem anlatıyor:

-Abdullah b. Abbas (r.a.), Ebu Musa el-Eş'arî'ye "Amr'dan sakın. Zira o önce senin konuşmaya başlamanı ister ve sana, sen Peygamberin arkadaşısın, üstelik yaşça benden daha büyüksün. Önce sen konuş sonra

B|n konuşayım, der. Onun seni önce konuşturma maksadı Hz. Ali'yi Ellettiğini söyletmek içindir." diye uyardı.

(Burada Ahbaru't-Tıval'den şu ilaveyi yapmak faydalı olur:

Hz. Ali, İbni Abbas'a bir mektup yolladı mı hemen arkadaşları gelip Ali ne yazdı, ne dedi diye ısrarla sorarlardı. Muaviye Amr'a yazınca onunkiler bir şey sormazdı.

Muaviye bu esnadı Sıffeyn'e katılmayan Abdullah b. Ömer'e, Ab­dullah b. Zübeyr'e, Ebu Cehm b. Huzeyfe'ye ve Abdurrahman b. Abcliyeğus'a birer mektup yollayıp harbin bittiğini ve iki hakem tayin •ılildiğini anlatıp onların da orada şahit olarak bulunmalarını rica etti. unlar da Dumetu'l-Cendel'e geldiler. Sa'd b. Ebi vakkas da onlarla geldi. .Sonra müzakerenin uzamasından bıkan Muğira Şam'a Muaviye'nin yanına geldi. Muaviye ona "Bana kendi gözlemlediğin kanaatini söyle!" dedi. O da "Sana böyle bir şey söyleyecek olsam seninle harbe katılırdım. Ancak iki hakemin hakkında konuşmaya geldim." dedi. "Anlat" deyince şöyle devam etti.

-Ben Ebu Musa'yla baş başa kalıp, Sıffeyn harbine katılmayanları »ordum. O da "Onlar insanların en iyileridir. Sırtlarında kardeşlerinin kanları karınlarında da malları yok!" dedi. Amr b. El-Âs'a aynı soruyu sordum "Onlar en kötü adamlardır, ne hakkı bilirler, ne de batılı tanırlar. Hcııim anladığım kadar Ebu Musa Hz. Ali'yi halifelikten azledip yerine lııırbc katılmayan birini atamak isteyecek, herhalde aklındaki Ömer'in oğlu Abdullah'tır. Amr'a gelince, o senin arkadaşın onu iyi bilirsin. O da Ali'nin yerine ya kendini ya da oğlu Abdullah'ı atayacak. Sanmam ki halifeliğe seni kendinden daha layık görsün." dedi. Muaviye buna epey üzüldü.)[759]

İki Hakem emirliği konuşmak üzere biraraya geldiler. Amr, Ebu Musa'yı iknaya çalıştı, ona Muaviye'yi anlattı. Ebu Musa da "Hayır o olmaz ama Abdullah b. Ömer olsun!" dedi. O zaman Amr b. El-Âs "Ya Kbfı Musa nasıl yapacaksak onu söyle" dedi. Ebu Musa da, önce bu iki adamı da görevden uzaklaştıralım. Yeni birini tayin işini Müslümanların .iûrasına bırakalım, onlar da kendilerine lider olarak kimi arzuluyorlarsa

onu seçsinler!" dedi.748

Amr da "Tamam doğru olan senin görüşün." deyip her ikisi de Du'metu'l-Cendel'e gelen gruba geldiler. Hepsi birarada idi. Amr "Ya Ebu Musa! Bunlara ikimizin görüşünün birleştiğini sen söylesen." dedi. O da "Evet bizim görüşümüz öyle bir şeyde birleşti ki, biz bununla Allah'ın bu ümmetin başına gelen şu kötü vaziyeti düzelteceğini umuyoruz!" dedi. Amr da "Evet dosdoğru ve çok hayırlı söylüyor. İslam ve müslümanlar için ne iyi bir gözcü! Haydi yâ Eba Musa önce sen konuş!" dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Abbas onun yanına geldi. Başbaşa kalınca ona "Sen aldatılıyorsun, ben sana önce söze sen başlama, o başlasın sen onu takiben konuş, dememiş miydim. Korkuyorum siz baş başa konuştuğunuzda o senin dediğini kabul etmiş görünecek, sonra insanların huzurunda ondan vaz geçecek." dedi. Amr da: "Sen emin ol! Biz toplanıp aramızda sulh ettik." Dedi[760]

 

Hükmün İlanı

 

Sonra Ebu Musa (r.a.) hutbeye çıkıp Allah'a hamd ve sena edip ar­dından şöyle dedi:

-Biz ümetin bu işini gözden geçirdik. Bu ümmetin emrine uygun­lukta, onların dağınıklığını bir araya toplamada, onların işlerinin ta­mamını ya da bir kısmını değiştirmemekten daha uygun olan bir şey -göremedik. Bu iş insanların kendi rızalarıyla ve bir birlerine danışmakla iolacaktır. Ben ve arkadaşım bir meselede ittifak ettik. O da, Ali vş »Muaviye'yi görevden almaktır. Ümmet bu işi üstlenecek, aralarında blf şûra yapılarak istediklerini kendileri seçecek. İşte ben Ali'yi ve Muaviye'yi görevden azlettim. Kimi dilerseniz onu seçmek için işinİKİ size bırakıyorum." dedi. Sonra hutbeden inip geri çekildi.

Amr kürsüye gelip Allah'a hamd ve sena edip dedi ki:

"Şu adam duyduğunuz gibi sözünü söyledi. Kendi adamını görevden aldı. Ben de onun adamını görevden aldım. Ama kendi temsil ettiğim adamım Muaviye'yi görevinde bıraktım. Zira o Hz. Osman'ın velisi vt kanını dava edendir. Onun yerine en haklı olan odur." dedi. Bunun üzerine Sa'd İbni Ebi Vakkas "Yazık olsun sana ya Eba Musa! Sen Amr'ın hilesine karşı ne kadar zayıfmışsın!" deyince "Ben onu ne yapayım, benimle bir konuda ittifak edip sonra ondan vaz geçti!" dedi, Abdullah b. Abbas (r.a.):

-Senin suçun yok, suç seni görevlendirende, dedi. Ebu Musa: "Allnh sana merhamet versin, beni aldattı ne yapayım!" dedi. Sonra Ebu Musa; "Yâ Amr sen tıpkı üzerine yürüsen de, bıraksan da, susuzluktan dilini çıkarıp soluyan köpek gibisin!" dedi. Amr da "Sen de tıpkı sırtına kitapları yüklenen -içindekini bilmeyen- eşek gibisin." dedi.

Bunu duyan Abdullah b. Ömer (r.a.): "Bu ümmetin idaresi nereye bırakılmış, biri ne yaptığına -helal mi haram mı- aldırmayan, diğeri df fikren zayıf birine!" dedi.[761]

Mesudî "Murucu'z-Zeheb" adlı eserinde anlatıyor:

İki Hakem'in Dumetu'l-Cendel'de buluşması hicri otuz sekizinci yılın Ramazan ayında idi. Amr Ebu Musa'ya "Haydi konuş!" dedi. O da "Önce sen konuş!" deyince Amr "Yapamam zira senin her konuda öncelik hakkın var!" dedi. Ebu Musa, Allah'a hamd ile sözüne başlayıp: "Ya Amr! Allah'ın bu ümmeti birleştireceği bir meseleyi gel kabul et" dedi. Amr da bir beyaz sayfa isteyip kendi kölesine yaz! dedi. Sonra katibe "Sözün bir başı bir sonu vardır. Bir cümle sonuna gelmeden çekişirsek onun başı da unutulacak, sen biz ne dersek onu yazacaksın. Birimizin diğerine danışmadan söylediği şeyleri de yazma. Danışılıp emredilince yaz." dedi. Sonra şöyle yazdı:

"Şu satırlar falan ile falanın beraberce verdiği kararlardır. Söz sırası Amr'ın "Osman (r.a.) mümin idi!" kısmına gelince Ebu Musa "Buraya bunu tartışmaya gelmedik." dedi. Amr da "Ama ya müslüman ya kafir olması gerek!" dedi. Ebu Musa da "Tabi mümin idi." dedi. Amr da söyle öyleyse bunu da yazsın." dedi. O da emredince katip bunu zapta geçti. Amr "Zalim mi mazlum mu öldürüldü?" dedi. Ebu Musa "Mazlum olarak" deyince Amr: "Öyleyse Allah onun velisine onun kanını talep edecek kuvveti (hakkı) vermedi mi?" dedi. Ebu Musa da "Evet" deyince Amr da: "Onun katilini öldürmek gerek değil mi?" dedi. O da "Evet" dedi. Amr da "Öyleyse Muaviye'nin onun kanını sonuna kadar isteme hakkı yok mu?" deyince Ebu Musa "Tabi var!" dedi. Amr da "İşte biz delil getiriyoruz ki onu Ali öldürmüştür!" deyiverdi.

Ebu Musa ona "Biz Allah için bir araya geldik. Gel de Allah'ın bu ümmeti sulh edeceği bir şey bulalım!" dedi. Amr "O ne?" dedi. Ebu Musa da "Bilirsin ki Iraklılar Muaviye'yi ebediyyen sevmezler. Şamlılar da Ali'yi sevmez. Gel ikisini de görevden alalım, Abdullah b. Ömer'i Halife yapalım!" dedi. Abdullah ibni Ömer Ebu Musa'nın damadıydı. Amr da "Peki Abdullah bunu kabul eder mi?" deyince Ebu Musa "Evet insanlar ona bu teklifi yapınca kabul eder." dedi. Amr onu doğrulayıp yine de Sa'd b. Ebi Vakkas ve bir kısım insanların adlarını sayıp kanaatini sorduysa da, Ebu Musa Abdullah b. Ömer'de direndi. Sonra Amr "kalk da beraberce adamlarımızı görevden aldığımızı ilan edelim sonra sen kimi seçeceksen adını ilan et." dedi. Önce Ebu Musa kalkıp konuştu ve: "Biz bu konuyu iyice araştırıp düşündük. Kanlarımızı korumak ve dağınıklığımızı toplamaya en uygun işin Ali ve Muaviye'yi görevden aldık. Ben onları şu sarığı başımdan çıkarttığım gibi görevden çıkarttım.   Halife  olarak  bizzat  Peygambere  arkadaşlık  yapan,   ilk

Müslümanlardan olan Abdullah b. Ömer'i seçtim." dedi. Onu övdü. İnsanlar da ona karşı bir arzu ve meyil başladı.

Sonra Amr kalkıp "Ey insanlar! Ebu Musa, Ali'yi azletti. O Ali'yi daha iyi bilir. Ben de Ali'yi onunla beraber azlettim. Ama Muaviye'yi kendim ve sizin üzerinize emir olarak yerinde bıraktım. Hem Hluı Musa şu -elimdeki- sayfaya "Osman mazlum olarak öldürülmüştür, velisinin kanını isteme hakkı vardır, diye yazdı." dedi. Ebu Musa fırlayıp: "Amr yalan söylüyor, biz Muaviye'yi emir tayin etmedik. Ancak Ali vş Muaviye'nin ikisini de görevden aldık." diyerek itiraz etti.

Mes'udî devamla der ki:

-Bir rivayette gördüm ki: "İkisi ittifak edip Ali'yi de Muaviye'yi de görevden almışlar ve işi danışmaya bırakmışlar. Sonra Amr kalkıp "Ebu Musa'nın Ali'yi alışma muvafakat edip Muaviye'yi yerinde bıraktığını" söylemiş. Bunun üzerine Ebu Musa ona "Allah seni muvaffak kılmaıin, sen hile yapıyorsun." dedi. Bunu gören Şüreyh b. Hâni Aınr'a bil* değnek vurdu. (İnsanlar ayırdılar. Sonra Şüreyh "Hayatta hiç bir şeye, Amr'a değnek yerine kılıç vurmadığıma pişman olduğum gibi pişman olmadım." derdi.)[762]

Ebu Musa yapayalnız kalkıp Mekke'ye geldi ve Kûfe'ye gitmedi, "Sağ kaldıkça Hz. Ali'nin yüzüne bakamayacağına" yemin etti.

Sa'd b. Ebi Vakkas ile Abdullah da kalkıp Kudüs'e gidip onulun ihramlanıp hacca hareket ettiler. Amr da geri döndü. Önce Muaviye'nin yanına gelmedi. Sonra Muaviye'ye geldi ve muazzam bir ziyafet verdi, İkisi arasında uzun konuşma oldu. Yemekler geldi önce Amr'ın köleleri yedi. Sonra onlar Muaviye'nin köleleri yemesi için kalkıp çekildiler, Onlar yerken kapıcıya kapıyı kilitlemesini emretti. Amr, kapıyı niye kilitlettirdiğini sorunca Muaviye: "Ey vallah, şimdi derhal bana biat et yoksa seni öldürürüm!" dedi. Amr da "Öyleyse Mısır'ı ban» vereceksin!" diye teklif etti. Muaviye de: Yaşadığım sürece Mısır senindir!" dedi.[763]

Vakidi der ki: Şamlılar mızrakların ucunda Kur'an'ları havaya kal­dırıp "Sizi Allah'ın kitabına ve ondakilerle hükme çağırıyoruz." dediler. Böylece anlaşma yapıldı. Aralarında bir de anlaşma vesikası yazıp gelecek yılın başında Şam topraklarının Belka civarına düşen el-Ezruh'ta buluşup iki hakemin hükmüne razı olmaya karar verildi. Bu karar alınmasına rağmen birlik ve beraberlik sağlanmadı. Hz. Ali ih­tilaflar içinde kendi ashabının fesadından korkarak geri döndü. Onların içinden Harici -denilecek- olanlar ayrılıp, Hz. Ali'nin hakem kabulünü inkar edip "Hüküm vermek sadece Allah'a aittir." dediler. Muaviye ise kalpler birleşmiş ve herkesin sözleri kendi liderliğinde birleşmiş olarak geri döndü.[764]

 

Muaviye'ye Biat Edilmesi

 

Hicretin otuz sekizinci yılının Zu'1-Ka'de ayında (Amr b. Âs ve) Şamlılar Muaviye'ye halife olarak biat ettiler.[765]

Halife b. Hayyat ve bir başka tarihçi Şamlıların Muaviye'ye hicri otuz yedinci yılın Zu'1-Ka'de ayında biat ettiklerini söyler.754

Bu daha doğruya benzer. Zira bu biat hadisesi Amr b. El-Âs'ın ha­kemlik işinden dönüşünün ardında yapılmıştır.

Muhammed b. Ed-Dahhak el-Hızâmî babasından naklediyor:

-İki hakem hükümde ihtilafa düştükleri zaman bu haberi alan Hz. Ali (r.a.) Küfe mescidinde -insanları toplayıp- minbere çıktı ve şöyle söyledi:

-"Ben sizi bu tür hakem olayına karışmayın diye uyarmış idim. Ama siz bana karşı geldiniz."

Bunun üzerine esmer bir genç kalkıp ona: "Vallahi sen bizi böyle bir şeyden men etmedin, fakat, buna girmemizi emredip bizi helak ettin. Ama durum senin hoşuna gitmeyen bir hale gelince şimdi kendini suçluluktan kurtarıp kendi günahını bize yüklüyorsun!" dedi. Hz. Ali:

-Allah belam versin, sen neyin nesisin bu laf ne! Vallahi Müslü­manlar cemaat iken senin daha adın şanın yoktu. Ama fitne ortaya çı­kınca, Mağira (denen yerin) yıldızları gibi fitnenin ortasına doğuveri-yorsun! Diye azarladı, sonra da "Allah'ın konaklayacak (fitneden sa­kındıracak) yerleri vardır. Sa'd b. Malik ve Abdullah b. Ömer oraya

754 Tarihi Halife s. 192

konakladılar. Vallahi bu bir günah ise kesinlikle küçük günahlardın olup af edilecektir. Ama sevap ise kesin kez muazzam bir şükürdür," dedi.

Derimki, bu haberin senedi "munkatı" olmasaydı ne kadar güzel bir haberdi.

Zühri, Salim aracılığıyla babası Abdullah b. Ömer'den naklediyor:

-Bir gün -fitneler döneminde- bacım Hafsa (r.a.)'m yanına girdim ve saç beliklerinden sular damlıyordu. Ona: "İnsanların ne yaptıklarını görüyorsun. Emirlikten bana hiçbir görev verilmedi." dedim. IIalsa da; "Derhal onların yanına git. Zira onlar senin gelmeni bekliyor. Senin onlardan kendini ayrı bir yerde tutman korkarım ki bir tefrika olur." diyerek beni ikaz etti. Hafsanın ısrarı karşısında İbni Ömer de gidip onlara katıldı.

İnsanlar -ve iki hakem- dağılınca yatsı vakti Muaviye bir hitabede bulunup "Kim bu halifelik meselesinde konuşmak arzu ediyorsa suk-lamasın bize boynuzlarını (başım) göstersin. Biz kesinlikle bu hilafete İbni Ömer'den de, babası Ömer'den de daha fazla hak sahibiyiz." dedi,

Habib b. Mesleme daha sonra İbni Ömer'in evine geldi ve otut, "Muaviye'ye cevap versen olmaz mıydı?" deyince Abdullah:

-"Ben o söz üzerine kuşağımı çözdüm ve ona: "Halifeliğe senden daha layık olan kimse seninle ve babanla, İslam dinini savunmak için savaş eden kimsedir. (Yani Ali'dir). Sonra bir laf ederim de cemnati tefrikaya ve aralarında kan akmaya sebep olurum, söylediğim söz başka şeye çekilir diye korktum. Hem de Allah'ın cennette -sabredenlere* hazırladığı nimetler aklıma geldi." dedi.[766]

Cerîr b. Hazim, Ya'la yoluyla Nafi'den naklediyor:

-Ebu Musa el-Eş'arî (r.a.) Amr'a "Ben bu işe Abdullah b. Ömer'den daha layık kimse görmüyorum." dedi. Amr da İbni Ömer'e gelip, "San» halife olarak biat edelim, ister misin, yoksa sana muazzam bir mal verilmesi karşılığında, halifeliğe senden daha hırslı birine bu işi terk eder misin!" diye teklifte bulundu. Bunun üzerine Abdullah b. Ömer öfkelenip kalkıp gitti.[767]

Bu haberi Ma'mer b. Raşid Zühri'den naklediyor.[768]

  

Bu Yıl Cereyan Eden Bazı Olaylar

 

Bu yıl Hz. Ali (r.a.) Sehl b. Huneyf i -isyan eden- İranlılar üzerine yolladı. İranlılar ona engel oldular. Bunun üzerine Hz. Ali, Ziyad'ı bir orduyla İran'a yolladı. Ziyad onlarla sulh yapıp İranlıları tekrar haraç vermeye ikna etti.[769]

Ebu Ubeyde der ki: Bu yıl Harûra'da kamp kuran hariciler isyana başladı. Yirmi bin kişiydiler. Başlarında Şebes b. Rıbî vardı. Hz. Ali onlarla konuşup delillerini dinledi ve cevaplarını vererek ikna etti. Onlar da kapışma olmadan geri döndü.[770]

Süleyman et-Teymî, Enes (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatır:

-Şebes b. Rıb'î övünerek "Harurî'ye fırkasını hürriyete ilk kavuşturan (zulümden kurtaran) benim!" dedi. Adamın biri de ona "Bunda hiç de övünülecek bir şey yok." dedi.[771]

Muğira'nın şöyle dediği anlatır:

-İlk hüküm veren kişi İbnu'l-Kevvâ ve Şebes'tir.[772]

Derim ki: Buradaki "Hakem" kelimesinin ayrı bir anlamı vardır. Bu kelime Haricilerin alamet-i farikası olmuştu. Çünkü Harici ortaya çıkıp "Hüküm Allah'ındır. Başka hüküm yok, dedi mi (Hakeme hüküm verdi) derlerdi.[773]

 

37. Yılda Ölenler Üveys El-Karanî[774]

 

Adı, nesebi: Üveys b. Cez' b. Malik el-Muradî el-Karanî. Nesebinde ihtilaf vardır. Kimine göre: Üveys b. Usvân b. Karan b. Radmân b. Naciye b. Murâd şeklinde, kimine göre: Üveys b. Sa'd b. Usvân şeklinde, bir diğer nesebciye göre de Üveys b. Abdullah şeklindedir. Künyesi Ebu Amr'dır.

Peygamberimiz dönemine yetiştiği halde onu göremeyen, Yemin halkının Tabiîn'lerinden ve Tabiînin seyyidi, zahit bir zat.[775]

İbnu'l-Kelbî, Uveys Sıffeyn harbine Hz. Ali ile beraber katılıp omdu şehit oldu, der.[776]

Yezid b. Ebi Ziyad, Abdurrahman b. Ebi Leyla'dan nakleder:

-Üveys, Hz. Ali (r.a.)'la beraber Sıffeyn harbine katılmıştır.

Sonra Abdurrahman b. Ebi Leyla adını vermediği bir adamdan,  Rasulullah (s.a.v.):

"Üveys ihsan bakımından tabîinin en hayırlısıdır." buyurduğunu duyduğunu nakleder.[777]

Diğerleri ise şöyle der: Üveys el-Karanî Yemen'den -Hz. Ömer'e gelen destek kıtalarıyla beraber geldi. Hz. Ömer'den ve Hz. Ali'den ıi= vayeti vardır.[778]

Kendisinden Yüseyr b. Amr, Abudurrahman b. Ebi Leyla Abdu Rabih ed-Dımışkî ve Musab b. Yezid rivayette bulunmuştur.[779]

Üveys, Kûfe'ye yerleşip orada yaşadı. Onun naklettiği müsncd bir hadis yoktur. Ancak ondan hikayeler nakledilmiştir.

Üseyr b. Cabir, Hz. Ömer (r.a.)'ın: "Rasulullah (s.a.v.)'i şöyle buyu­rurken işittim." dediğini nakleder:

"Tabiînin en hayırlısı Üveys b. Âmir denen adamdır. Kendisinde baras (akça) hastalığı vardı. Onu iyileştirmesi için Allah'a dua etti. Allah da onun, göbeğindeki bir dirhem büyüklüğündeki bir yer hariç o hastalığı ondan aldı. Yemen'de anası dışında hiç bir şey bırakmayacak • gelecek- Sizden ona rastlayan olursa, ona söylesin de, o da size -bağışlanmanız için- istiğfar ediversin.[780]

Ebu Nadra Üseyr (Yüseyr de denir) b. Cabir'den naklediyor: -Küfe şehrinde bize hadis dersi veren bir muhaddis vardı. Hadis dersi bitince talebeler dağılır ama bir grup kalır -müzakereye- devam ederdi. İçlerinde biri vardı ki, öyle güzel sözler söylerdi ki, onun sözlerini hiç başka kimselerden duymamıştım. Onu çok sevmiştim. Fakat bir süre sonra onu kaybettim. Arkadaşlarıma "Şu bizimle meclis arkadaşlığı yapan, şu şu sıfattaki adamı tanıyor musunuz?" dedim. İçlerinden biri: "Evet onu tanıyorum. O Üveys el-Karanî'dir." dedi. Ben "Onun evini biliyor musun?" dedim. "Evet!" dedi. Ben de onunla beraber gidip evinin kapısını çaldım. Kapıya çıktı. Ben "Kardeş niye bizimle derse geliniyorsun engelin ne?" dedim. O da "Çıplaklık, elbisesizlik!" dedi. Arkadaşları onu alaya alıp incitiyorlardı. Ben ona bir elbise verip "Al, bunu giy!" dedim. Üveys de bana "Yapma bunu üzerimde görürlerse beni yine incitirler." diye kabul etmek istemedi ama ben ısrarımı sürdürünce onu giyindi. Sonra adamların bulunduğu yere çıktı. Adamlar hemen ona "Bu elbiseyle kim kanacak diyorsunuz!" diye alaya başladılar. O da gelip elbiseyi geri verdi ve "Gördün mü?" dedi.

Üseyr der ki: Ben adamların yanına vardım ve onlara "Bu adamdan ne istiyorsunuz! Onu incittiniz. Adam kah giyecek elbise bulabiliyor, kah çıplak kalıyor." diyerek onları dilimle iyice azarladım. Daha sonra Küfe halkından bir grubun Hz. Ömer'e elçi olarak gitmesi kararlaştı­rılmıştı. Üveys'i alaya alanlardan biri de o delegelerle Hz. Ömer'in hu­zuruna gitti. Hz. Ömer onlara "İçinizde Karanîlerden kimse var mı?" deyince bu adam geldi. Hz. Ömer (r.a.) dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Yemen'den size adı Üveys denen bir adam gelecek. Yemen'de anası dışında hiç birşey bırakmayacak. Kendisinde baras hastalığı vardı. Allah'a yalvardı o da onu giderdi. Sadece dinar veya dirhem bü­yüklüğünde bir şey kaldı. Sizden ona rastlayanlar olursa, ona size is-

Hz. Ömer der ki: Bir gün bu vasıfta bir adam geldi "Sen nereden geldin?" dedim. "Yemen'den" dedi. Ben "Adın ne?" deyince "Üveyi" dedi. Ben "Yemen'de kimi bıraktın!" deyince "annemi" dedi. Ben "Peki senin, Allah'tan şifasını isteyip onun iyileştirdiği bir baras hastalığın var mıydı?" dedim. "Evet" dedi. Ben "Benim için istiğfar ediversene" deyince o "Benim gibi b'ir adam senin gibi Peygamber arkadaşı birine istiğfar ediverebilir mi ey müminlerin emiri" dedi. Sonra (Ömer hadisi haber verince) Üveys, Hz. Ömer'e istiğfar ediverdi. Hz. Ömer der ki' Ben ona "Sen benim kardeşimsin, benden ayrılma!" dedim.. Ama o bir süre sonra gizlenip bana görünmedi. Sonra duydum ki Jtûfe'ye size gelmiş. Üveys'i alaya alan adam: "Yâ emiral-müminin, bu dediğin adum bizde yok, biz böyle birini bilmiyoruz." dedi. Hz. Ömer de "Tabi sizde, o şöyle bir adam!" diyerek onu biraz daha düşük mertebeyle tarif edince adam: "Ey müminlerin emiri! Bizde Üveys denen biri var, herhalde o!" dedi. Bunun üzerine Ömer (r.a.):

-Çabuk ona ulaş, ulaşacağını sanmam ya!, dedi. Adam da derhal Medine'den hareket edip Kûfe'ye geldi, evine ve ailesine uğramadan doğruca gidip Üveys'in huzuruna gitti. Onun bu hürmetli tavrını gören Üveys "Ne oldu da böyle oldun, bu muamele senin muamelen değildi!" dedi. Adam da "Ben Ömer (r.a.)'ı senin hakkında şöyle şöyle derken duydum, benim için de istiğfar ediver ya Üveys!" dedi. Üveys de ona:

-Bunu yapamam, yaparım ama, bir daha beni alaya almaman vg Ömer (r.a.)'tan hakkımda duyduklarını kimseye anlatmayacağına söz vermen şartıyla, dedi. O da kabul edince, ona istiğfar ediverdi.

Üseyr der ki: Çok geçmeden onun şöhreti Kûfe'de her yere yayıldı. Ben bir kere yanına girdim ve "Kardeş, biz farkına varmadığımız halde sende şaşacak bir çok haller zuhur etmiş!" dedim. Üveys de "Bunda insanlar arasında benim onlara ulaştırabileceğim bir şey yok. Her kul ancak kendi ameliyle karşılık bulur." dedi. Sonra bir daha göze görünmedi. Bu haberi Müslim de rivayet ediyor.[781]

Bu kıssanın bir benzerine Osman b. Atâ el-Horasanî babası Ata'dan nakleder. O rivayette şu ilave vardır.

-Sonra Üveys Azerbaycan tarafına gazaya gitti ve orada öldü. Ar­kadaşları kabrini kazma yarışına girdi. Kazarken bir kaya içi oyulmuş lahdi de hazırlanmış olarak buldular. "Bir de çantasına baktılar ki orada kefenlik bir kumaş buldular ki sanki insan eliyle dokunmuş değil. Onunla Üveys'i kefenleyip o kayadaki mezara defnettik.)[782]

Alkame b. Mersed munkatı bir sened ile Hz. Ömer'den Rasullullah (s.a.v.)'in

Üveys'in şefaati ile cennete Rabîa ve Mudar oğullan sayısınca insan girecektir." buyurduğunu rivayet eder.[783]

Fudayl b. Iyaz anlatıyor: Bize Kurra es-Sedûsî, Said b. Müseyyeb'in şöyle dediğini anlattı:

-Hz. Ömer hac zamanı Mina'da, minberde kalktı ve "Ey Karanlılar! diye seslendi. Bir grup insan kalktı ve "Bizler Karanlıyız, ey müminle­rin emiri!" dediler. Hz. Ömer de, Peki Karanlılar içinde adı Üveys olan biri var mı deyince içlerinden yaşlı bir adam "Ya müminlerin emiri bizde öyle biri yok. Ancak bu adda çöllerde kumlarda oturan kimseye alışmayan kimseye kendine dostluk kurdurmayan bir Üveys var!" dedi. Hz. Ömer "Benim dediğim de o. Siz geri döndüğünüzde onu arayıp benim ve Peygamberimizin selamını ona ulaştırın, ve ona "Rasulullah senin müjdeni bana verdi, ve sana selamını söylememi emretti." deyin, Adamlar Karan'a dönüp onu çölde buldular, Ömer'in ve \\t, Peygamberin selamını tebliğ ettiler. Bunu duyan Üveys "Müminlerin emiri beni tarif etti ve ismimi açıkça söyledi ha! Peygamberimize vg ailesine selamlar olsun." deyip başım alıp çekip gitti. Ondan sonra uzun bir süre izine rastlanmadı. Sonra Hz. Ali döneminde ortaya çıktı. Hz. Ali'nin önünde çarpışıp Sıffeyn harbinde şehit düştü. Cesedini bulup baktıklarında vücudunda kırk kadar kılıç mızrak ve ok yarası vardı.[784]

Hişam b. Hassan, Hasen-i Basrî'den "Üveys'in şefaatiyle Rabîa Vi Mudar kabilelerinden fazla insan ateşten kurtulur." diye bir. hadis riva­yet eder.[785]

Halid el-Hazzâ, Abdullah b. Şakîk'ten naklediyor: Bana îbni Ebu'I* Ced'â Rasulullah (s.a.v.)'den şöyle işittiğini söyledi:

Ümmetimden bir adamın şefaatiyle Temimoğullarından daha kala­balık bir grup cennete girecektir."[786]

Yezid b. Ebi Ziyad, Abdurrahman b. Ebi Leyla'nın şunları anlattığını rivayet eder:

-Sıffeyn savaşı günü Muaviye ordusundan birisi Hz. Ali tarafına "Aranızda Üveys el-Karanî var mı?" diye bağırdı. "Evet" dediler. Adam da atını mahmuzlayıp o da Ali saflarına katıldı, ve "Ben, Rasulullah (s.a.v.)'i

"Tabiînin en hayırlısı Üveys el-Karan'i'dir." buyururken işittim, ibnu Ebi Leyla der ki: Üveys el-Karanî Sıffeyn meydanındaki ölüler arasında bulundu.[787]

İbni Adiye "du'afâ'sında" der ki: "Üveys, sika ve sadûk biridir, gerçi İmam Malik Üveys diye birinin varlığını inkar ederse de onun bu kadar yaygın şöhrete sahip olmasıyla Üveys'in varlığında şüphe caiz olmaz"

demektedir.[788]

(Zehebi olarak) derim ki: Üveys'in kıssalarını Mübarek b. Fudale, Mervan el-Esğar yoluyla Sa'saa b. Muaviye'den, Hüdbe'de, Mübarek aracılğıyla Ebu'l-Esfar'dan naklediyor. İbni Hibban Ebu'l-Esfar'ı Ez-Zuafa adlı eserinde alarak bu haberi baştan sona kadar nakleder.[789]

Üveys'in haberleri "Tarih-i Dımışk"ta genişçe ele alınmıştır. Tabiîn arasında ondan daha faziletli biri yoktur. Ama fazilette o seviyede olan biri bulunması mümkündür. Said b. Müseyyeb gibi. Zaten bunlar birkaç kişidir.

 

Cündüb B. Züheyr[790]

 

Nesebi: Cündüb b. Züheyr b. el-Haris b. (Kebîr b. Cüşem b. Sübey'a b. Malik b. Zühel b. Mazin b. Zübyân b. Sa'lebe b. ed-Düvel b. Sa'd) el-Ğamidî el-Ezdî.[791]

Kûfe'ye yerleşenlerden olup söylendiğine göre sahabedir.[792]

Ondan Sırrı b. İsmail bir hadis rivayet etmiş (bu hadisi başka rivayet eden olmadığı için de bu hadis tenkide uğramıştır.) Zira es-Sırrî zayıf bir ravidir.[793]

Cündüb Sıffeyn savaşına Hz. Ali'nin piyadelerinin başında katıldı ve orada öldürüldü.[794]

 

Cahcah B. Kays[795]

 

Baba adının Said olduğu da söylenir. Medineli olup Ğifar oğulla-rındandır. Kendisi Rıdvan bey'atinde bulunan sahabelerdendir. Pey­gamberimizin el-Müraysî gazasında kendisi Hz. Ömer'in paralı işçisi olarak bulundu. Orada kendisiyle Sinan el-Cühenî arasında kavgi çıkmış ve o da "Yetişin ey muhacirler!" diye bağırmış, Sinan da "Yeti­şin ey Ensar!" diye bağırmıştı.[796]

Ata b. Yesâr, Cahcah'tan naklediyor:

-İslam'a girmek için kavminden bir kaç kişiyle Peygamberimizi geldi. Rasulullah (s.a.v.)'le beraber akşamı kıldılar. Efendimiz selam verdi ve:

"Herkes yanında oturanın elinden tutsun- evine götürsün." buyurdu. Herkes birini aldı gitti. Mescidde Efendimizle ikimizden başka kimse kalmadı. Ben iri kıyım öyle herkesin evine götüremeyeceği uzun bir adam idim. Rasulullah beni evine götürdü. Bana bir keçiden sili suğıp verdiler. Hemen içtiğimi görünce peş peşe yedi keçi sağdılar, ben de hepsini içtim. Bir toprak tencerede yemek getirdiler onun da hakkından geldim. Bunu gören Efendimizin hanımı Ümmü Eymen: "Hu gect Peygamberi aç koyanın karnını doyurmasın!" dedi. Peygamber (s.r.v.) de:

Sus ya Ümmü Eymen! O kendi rızkını yedi. Bizim rızkımı/m kefili Allah'tır." buyurdu.

Sabah namazı mescide gidildi. Ashabıyla bir araya geldi. Bizim kabileden gelenler, birbirlerine kendilerine yapılan ikramı anlattı. Ben de "Bana yedi keçiden süt sağdılar hepsini içtim, bir tencere yemek geldi onu da yedim." dedim. Akşam namazını müslümanlığı kabul etmiş olarak Peygamberle kıldık. Peygamberimiz yine "Herkes yanııulıtkinin elinden tutsun" deyince yine mescidde Peygamberle ikimi/, kuldık. Peygamberimiz beni yine evine götürdü. Bana bir keçiden süt Sttğip verdiler. Ben onu içince doydum. Benim doyduğumu gören Ümmü Eymen "Ya Rasulallah! Bu adam bizim dünkü misafirimiz değil mi?" dedi. Efendimiz "Evet" deyip sonra

"Bu gece o mümin midesiyle yedi. Dün ise kafir midesiyle yemiş idi, Kafir yedi mide ile yer. Mümin ise bir mide ile yer." buyurdu.

İbnu Abdi'1-Berr der ki: Hz. Osman hutbe okurken, elindeki asayı çekip alarak onu Hz. Osman'ın dizine vura vura kıran kişi işte bu Cahcâh idi. Hz. Osman'ın dizinde kangıren yarası meydana geldi. Bu baston Peygamberimizin bastonuydu.

Cahcah, Hz. Osman'dan bir yıl sonra öldü.[797]

 

Habis B. Sa'd Et-Tâî

 

Nesebi: (Habis b. Sa'd b. Rabia b. Münzir b. Sa'd b. Yesribî b. Abd b. Kusay b. Kumran b. Sa'lebe b. Amr b. Hayyan b. Cerm et-Tâî el-Yemânî)[798]

Denildiğine göre sahabidir.[799] Ebu Bekr es-Sıddîk'in Şam fethine gönderdiklerinden biridir. Sonra Mısır'a gitti. Daha sonra Hz. Ömer onu Hımış kadılığına atadı. Kendisi âbid bir zat idi.

Ebu Bekr es-Sıddîk ve Efendimizin kızı Fatıma (r.a.)'tan rivayeti vardır. Kendisinden Cübeyr b. Nüfeyr (Sa'd b. ibrahim ve Abdullah b. Gabir'in) hadis rivayetleri vardır.[800]

Şam'a geldi. Muaviye ile Sıffeyn harbine katılıp onun piyade bir­liklerini komut ediyordu. Orada öldü.[801]

 

Habbab B. El-Eratt[802]

 

Nesebi: Habbab b. Cendele b. Sa'd b. Huzeyme b. Ka'b. Temim ka-bilesindendir. (Yani Sa'd b. Zeyd b. Menat b. Temim oğullarından) O, Enmar kızı Ümmü Sibâ'nın kölesi idi.

(Alkame'nin dediğine göre) Künyesi Ebu Abdullah idi. (Habbab (r.a.) Efendimizin Daru'l-Erkam'a girişinden önce müslüman olmuş idi.) Urve b. Zübeyr'in dediğine göre Habbab da Mekke'deki müslüman mustez'aflardan  olduğundan  dininden  dönmesi  için  kendisine  çok işkence edilmişti.)

Bedir harbine ve ondan sonraki İslamî vakalarının hepsine katıldı. Bir çok hadis rivayet etti.

Kendisinden de Ebu Vail, Mesruk, Alkame, Kays b. Ebi Hazim ve çok sayıda tabiîn hadis rivayet etti.

Rivayete göre, kendisi esir tüccarlarının eline düşüp Mekke'de küle olarak satıldı. Onu Zühre oğullarının anlaşmalılarından olan Enmar kızı Ümmü Sibâ el-Huzâiyye satın aldı. Yine denildiğine göre bu kadın Mekke'de kadın sünnetçiliği yaparmış. Habbab (r.a.) Müslümanların Daru'l-Erkam'a girmelerinden önce Müslüman olmuştu.

Kendisi Mekke'deki kabilelerden olmadığından, mustez'aflardan olup İAllah yolunda işkenceye uğrayanlardan idi.[803]

i    Ebu İshak es-Sübey'î, Ebu Leyla el-Kindî'nin şöyle dediğini haber veriyor:

-Habbab (r.a.), Hz. Ömer'in yanına gelmişti. Ömer ona: "Yaklaş! Bu meclise Ammar b. Yasir dışında senden daha layık birisi yok!" dedi. Bunun üzerine Habbab da, Hz. Ömer'e sırtındaki müşrik işkencelerinin izlerini göstermeye başladı. (Yani işkenceyi sadece o görmedi.)[804]

Mücalid, Şa'bî'den naklediyor:

-Habbab b. el-Eratt, Hz. Ömer'in yanına gelmişti. Ömer onu oturduğu koltuğuna oturtup "Yeryüzünde bu oturağa oturmaya bir kişi hariç bu adamdan daha layık kimse yoktur." dedi. Habbab da "o kimdir?" deyince Hz. Ömer "Bilal'dır" dedi. Habbab "Ya Emiral-müminin, o (Ih benden daha layık değildir. Zira Bilal'in müşrikler arasında kendini savunacak kimsesi vardı. Ben halâ öyle bir günü gözümün önüne getiriyorum ki, müşrikler beni yakalayıp bir ateş yaktılar, sonra beni içinde ütelediler. Sonra birisi ayağıyla göksüme bastı. Ben yerden kendimi ancak sırtımla koruyabiliyordum." dedi, arkasından sırtını açıp gösterdi ki sanki baras hastalığı geçirmiş gibi ala bula idi.[805]

Harise b. Mudarrıb der ki: Habbab'ı ziyarete gitmiştim, yedi yerinden ateşle dağlattırmış idi. Onu şöyle söylerken duydum: "Eğer Peygamber (s.a.v.)'in

"Ölüm temenni etmek kimseye yakışmaz." buyurduğunu duyma-saydım kesin ölümü istemiştim." Mısır işi ketenden dokunma olan ke­feni getirildi. Ağlayarak: "Ama Peygamberin amcası Hamza! Bir bürde ile kefenlendi, ayağına çeksen başı açılır, başına çeksen ayaklarına yetmezdi de ayaklarının üzerine ızhır denen ottan örttüler. Bir de Rasulullah (s.a.v.)'le beraber bir dinar, bir dirhem bir şeyim olmadığı günler gözümün önüne geliyor. Bir de şimdi görüyorum ki, evimin bir köşesinde duran tabutumun içinde bile kırk bin vafî (bir vafî bir dirhem ve dört danik eder) olan malım var. Ben ahirette bize verilecek olan bu güzel nimetlerin dünyadayken verilivermiş olacağından korkuyorum." dedi.[806]

Vakidî der ki: Ben şöyle diyen bir adam duydum:

-Habbab (r.a.), Hz. Ali'nin Kûfe'de ilk defnettiği kimsedir. Sıffeyn savaşı dönüşü onun cenaze namazını kılmış idi.[807]

(İkrime b. Kays, Habbab (r.a.)'ın oğlundan naklediyor.

-Kûfe'de halk, cenazelerini evlerindeki kabirlere koyardı. Babamın hastalığı ağırlaşınca bana: "Oğlum ben öldüğümde beni Küfe dışındaki falan yere defnet. Sen beni oraya defnedecek olursan, insanlar "Şuraya Peygamberin arkadaşlarından biri defnedildi!" diyerek orayı kabristan yaparlar." dedi. Habbab (r.a.) ölünce oraya defnedildi. Böylece Küfe dışında defnedilen ilk insan o oldu.)[808]

A'meş, İbrahim Nehâî aracılığıyla Alkame'den naklediyor:

-Habbab b, el-Eratt (r.a.) altın bir yüzük takınmış olarak Abdullah b. Mesu'd (r.a.)'un yanına girmiş idi. Ona "Şu altın yüzüğü parmağından çıkarıp atmanın zamanı gelmedi mi?" dedi. O da "Sen onu bu günden sonra üzerimde görmeyeceksin." dedi.[809]

 

Huzeyme B. Sabit[810]

 

Nesebi: Huzeyme b. Sabit b. Fakihe b. Sa'lebe b. Saide b. Amiı b. Gayyan b. Amir b. Hatme. Ensar'dan olup Hatme oğullarındaıulır. (Annesi, Kübeyşe binti Evs b. Adiyy el-Hatmiyye'dir. Huzeymc'ııin Abdullah ve Abdurrahman adlı iki oğlu olup bunlar Zeyd b. Halid kızı Cemile'dendir. Diğer oğlu Umara, Amir b. Tu'me b. Zeyd el-Hatmî kızı İSafiyye'dendir. Huzeyme ile Umeyr b. Adiyy, Hatme oğullarının putlarını kırarlardı) Huzeyme b. Sabit, Peygamber tarafından şahitliği iki kişinin şahitliğine denk sayılan "Zu şehadeteyn" ilan edilen kişidir.[811]

Bir rivayette onun Bedir harbine katıldığı söylenir. Doğru olan ise Huzeyme'nin Uhut ve Uhut'tan sonraki harplere katıldığıdır.[812] Ondun nakledilen hadisler vardır.

Kendisinden, İbrahim b. Sa'd b. Ebi Vakkas, Amr b. Meymûn el-Evdî, oğlu Umara b. Huzeyme, Ebu Abdullah el-Cedelî ve çok kimse hadis rivayet etmiştir.[813]

Sıffeyn harbine Hz. Ali'nin safında katılmış (Ammar şehit olan» kadar silaha sarılmış, o öldürülünce o da silaha sarılıp) şehit olana kadftr çarpışmış idi.[814]

          

Zü'l-Kelâ' El-Hımyerî[815]

 

Adı es-Semeyfa'dır. Semeyfa' b. Nâkûr denilir. Bir rivayette adının Eyfah olup künyesinin Ebu Şurahbil olduğu söylenir. Peygamberimizin sağlığı döneminde müslüman oldu.

Onun Efendimizi görüp sahabeler arasına girdiği söylenir. İbnu Lehîa, Ka'b b. Alkame aracılığıyla Hassan b. Küleyb'in Zu'1-Kelâ'ı, Rasulullah (s.a.v.)'i

"Size ilişmedikleri sürece siz de Türk'lere dokunmayın." buyurdu-ğunu işittim, dediğini söyler.[816]

Zül Külâ' Yemen'de kavminin seyyidi idi. Yermuk savaşına katılmış, Şam'ın fethinde çarpışmış idi. Sıffeyn savaşında Muaviye'nin sağ kanat komutanlarından idi.

Hz. Ömer ve çok sahabeden rivayeti vardır. Kendisinden Ebu Ezher b. Said, Zâmil b. Amr ve Ebu Nuh el-Hımyerî rivayette bulunmuşlardır.

Onun Peygamberimizi görmediğine (sahabe sayılmayacağına) İsmail b. Ebi Halid'in Kays yoluyla Cerir b. Abdullah el-Becelî (r.a.)'tan yaptığı şu rivayete şahittir. Cerir (r.a.) der ki:

"Ben Yemen'de idim. (Rasulullah beni oraya göndermişti. İşimi bi­tirip geriye dönerken) Yemen halkından iki kişiye Zu'1-Kelâ' ve Zû Amr'a rastladım. Onlara Rasulullah (s.a.v.) hakkında konuştum." Onlar da "Eğer senin bu Peygamberiniz hakkında söylediğin doğru ise (gerçek Peygamberse) o üç gün önce eceliyle dünyadan göç etti." dedi. Ben yoluma devam edince ikisi de benimle yola koyuldu. Yolun bir kısmını kat etmiştik ki, Medine tarafından gelen bir kervan göründü. Biz onlara (Medine'den) sorduk. Onlar da "Peygamber (s.a.v.) öldü. Hz. Ebu Bekir halife seçildi. İnsanlar da iyiler." dediler. Bu kere ikisi bana "Şimdi siz adamınıza (Ebu Bekr'e) bizim buraya kadar Peyg^beri görmek için I geldiğimizi söyle, herhalde Allah izin verirse döi\eceğjz " deyip geri I döndüler. Ben de Hz. Ebu Bekr'e onların hadisesini battım "Onları ila I getirsen olmaz mıydı?" dedi. Daha sonra Ömer (r a) zamanında Medine'ye geldiklerinde Zû Amr bana "Ya Cerir se^n benim üzerimde bir keremin var. Ben de sana bir şey anlatacağım. §z ^rap topluluğu olarak ölen bir emirin yerine diğer birini hepir\jzjn rızasıyla emir i seçtiğiniz süre hayır üzere kalacaksınız. Ama emir ^eçimj k^ç zoruyla I oldu mu kralların öfkesi ve kralların razı olacağı şe\,[ere rıza gösterilen J krallığa dönecektir." dedi.[817] Hadisi Müslim nakledip I Alvan b. Davud ismini vermediği bir zattan şunu ^kileden ! -Cahiliye döneminde ailem beni bir hediye ile Zii|.j^eıa'a yollamıştı, i Bir yıl kapısında bekledim ona bir türlü ulaşamaqını Sonra bir gün ! sarayından görününce kendisine secde etmeye^, kimse kalmadı, : Hediyelerimi almalarını emretti. Daha sonra ben onu isıami dönemdi I yine gördüm. Bir dirheme bir et satın almış. Onu atınm sağrısına m-; mıştı. Şu şiirleri söylüyordu.

"Of dünyaya böyle olduktan sonra, ben orada \ir gU-n cefadayım, Halbuki yaşayışça insanların en müreffehi kim den\nce bana "şu" denirdi.[818]

Rivayete göre, Zü'1-Kelâ' Mekke'ye geldiği z^man güzelliğinden ! bazılarını fitneye düşürürüm korkusuyla yüzüne yaşmak bağlarmış.[819]

Abdulla B. Büdeyl B. Verkâ[820]

 

Nesebi: Abdullah b. Büdeyl b. Verka b. Abdül-Uzzâ, Huzâa kabile­sinden olup künyesi Ebu Amr'dır. Buhari Tarihi Kebir'inde "Onun Hz. Osman'ı öldürmek için yanına girenlerden biri olup Hz. Osman'ın şah damarına hançer sapladığını, et-Tenûhî denen adamın da kılıçla yaka­layıp öldürdüğünü" söyler.[821]

Mekke fethinden önce babasıyla beraber müslüman oldu. Mekke fethine ve sonraki fetihlere katıldı. Kendisi şerif ve ayan ehli biriydi. Sıffeyn savaşında Hz. Ali tarafında çarpışırken kardeşi Abdurrahman'la beraber şehit oldu. Hz. Ali'nin piyade birliği komutanı idi.[822]

Şa'bî anlatıyor: Sıffeyn savaşında üzerinde iki kat zırh vardı. Şam­lılara öyle bir saldırıp darbe indirdi ki yara yara tâ Muaviye'nin yanına kadar vardı. Orada Şamlılar hep birden üzerine çullanıp sonunda öl­dürdüler. Muaviye onu yere serilmiş ölü olarak görünce -yiğitliğini takdir ederek "Huzaa kabilesinin bırak erkeklerini kadınları bile iste­seler bizimle çarpışmaya güçleri yetecek." dedi.[823]

 

Abdullah B. Ka'b

 

Abdullah b. Ka'b el-Muradî. Hz. Ali ordusunun Sıffeyn'de en ileri gelenlerinden biri idi. Sıffeyn savaşında öldürüldü. Söylendiğine göre Efendimizi görüp sahabe olanlardandır.[824]

 

Ubeydullah B. Ömer B. El-Hattab[825]

 

Nesebi: Ubeydullah b. Ömer b. el-Hattab b. Nüfeyl b. Abdu'1-Uzzâ el-Kuraşî el-Adevî el-Medenî.

Peygamberimizin sağlığında doğdu. Babası Ömer, Hz. Osman Ebu Musa ve diğer sahabelerden hadis dinledi.[826] Künyesi Ebu İsa'dır.

Babasının hilafetinde gazaya katıldı. Annesi Ümmü Gülsüm el-Huzaiyye'dir.

Eşlem (Hz. Ömer'in kölesi) anlatıyor: Hz. Ömer, oğlu Ubeydullah'ı kırbaçla dövdü ve ona "Demek Ebu İsa diye künye alıyorsun, İsa (as)'ın babası mı vardı." dedi.[827]

Daha önce de anlatmıştık ki, Hz.' Ömer hançerlenip öldürüldüğünde Ubeydullah kılıcını alıp Hürmüzan'a saldırıp onu öldürdü. Soma Cüfeyne'yi ve Ebu Lü'lüe'nin kızı Lü'lüe'yi de öldürdü. Bu ki/, müslüman olduğunu söylermiş.

Hz. Osman halife olup biati alınca, Ubeydullah'a kısas yapmak isledi, Hz. Ali de, Hz. Osman Ubeydullah'a kısas yapmasını tavsiye etmişi i. (Onunla beraber Ensar ve muhacirlerin çoğu da kısastan yana idi. Mir kısmı ise, babası daha dün şehit edildi. Bugün de oğlunu onun yanına mı göndereceksiniz! Allah Hürmüzan ve Cüfeyne'yi kahretsin!" dediler, Amr b. el-As da gelip Hz. Osman'a "Ya Müminlerin emiri, Allah bu işten seni af edip sorumlu tutmadı. Yoksa senin insanlara emir olduğun dönemde olurdu. Bu olay ise sen halife olmadan oldu. Sen de onu bağışla." dedi.) Hz. Osman da onu bırakıp Hürmüzan, Cüfeyne ve Lü'lüe'nin diyetini ödedi. Hz. Ali halife olunca, Ubeydullah da onun en kısas yapacağından korkarak kaçıp Şam'a gitti.[828]

Sıffeyn savaşında Muaviye'nin öncü kuvvetlerine komuta ediyordu. Orada öldürüldü. Rivayete göre onu Ammar b. Yasir öldürmüş. Bir başka rivayette de onu Hemedanlılardan biri öldürmüş.[829]

Onun ölümüne şair (Ka'b b. Cüayl) güzel bir kaside yazmıştır.[830]

 

Ammar B. Yasir (R.A.)[831]

 

Nesebi: Ammar b. Yasir b. Malik b. Kinâne b. Kays b. el-Husayn el-Mezhacî el-Ansî. Lakaplı Ebu'l-Yakazan'dır. Mahzum oğullarının kölesi. Doksan üç yıl yaşadı. İslam'a ilk girenlerdendir. Allah yolunda İslam'ın ilk döneminde müthiş işkence gördü.

Annesi İslam'ın ilk şehidesi Sümeyye (r.a.). Ebu Cehil elindeki mızrağı onun kalbine saplayarak şehit etti.[832]

Ammar (r.a.)'ın naklettiği otuz civarında hadis vardır.[833]

Kendisinden şunlar rivayette bulunmuşlardır: Ali b. Ebi Talib, Ab­dullah b. Abbas, Ebu Musa el-Eş'arî, Ebu Ümame el-Bahilî, Cabir b. Abdullah, Abdullah b. Cafer b. Ebi Talib, Abdurrahman b. Ebzâ, Ebu Lâs el-Huzâî, Ebu Tufefyl el-Leys. Bunlar ashaptan olanlar. Tabiînden de, oğlu Muhammed b. Ammar, Said. b. Müseyyeb, Ebu Bekr b. Abdirrahman Muhammed b. el-Hanefiyye, Ebu Vail Şakiyk b. Seleme, Alkame b. Kays, Zirr b. Hubeyş, Hemmam b. el-Haris, Meymun b. Ebi Şebib ve Nuaym b. Hanzala rivayet etmişlerdir.[834]

Yasir b. Amir ve kardeşleri kaybolan kardeşlerini aramak için Ye-men'den Mekke'ye gelmişlerdi. Kardeşleri Yemen'e geriye döndülerse de, Yasir, Mekke'de Ebu Huzeyfe b. Muğira b. Abdullah b. Ömer b. Mahzum ile o güne ait bir nevi dostluk ve yerleşme için geçerli olan bir anlaşma yapıp orada kaldı. Ebu Huzeyfe de bu Yasir'i adı Sümeyye olan bir cariye ile evlendirdi. Yasir'in ondan Ammar adlı oğlu dünyaya geldi. Peygamber (s.a.v.) peygamberliğini ilan edince Ammar, annesi babası ve kardeşi Abdullah hep birden Müslüman oldu. Diğer kardeşleri

Hureys ise Cahiliye döneminde öldürülmüş idi.[835]

Ammar (r.a.) der ki: Suheybe, Daru'l-Erkam'ın kapısında rastladım. Rasulullah içerdeydi. (Suheyb bana "sen ne istiyorsun?" dedi) "Muhammed'in yanına girip bir dinlemek istiyorum." dedim. "Ben de öyle" dedi.) İçeri girdik. (Efendimiz bize İslamı teklif etti, biz de Müslüman olduk. Çıkarken gizlenerek çıktık.[836]

Amr b. El-Hakem anlatıyor: Ammar b. Yasir öyle bir işkenceye tabi tutuluyordu ki, ne söylediğini bilemez hale geliyordu. Suheyb ile Amir b. Füheyre de ne dediğini bilemeyecek kadar işkence gördüler. İşte:

"Allah yolunda, zulmedildikten sonra hicret edenler var ya, işte onları kesinlikle dünyada -iyi bir yere- yerleştireceğiz, Ahiret se­vabı ise daha büyüktür." (Nahl suresi ayet 41) ayeti onlar hakkında nazil olmuştur.[837]

Ebu Belec el-Fezârî, Amr b. Meymun'dan naklediyor: Müşrikler Ammar b. Yasir'e ateşle işkence yapıyorlardı. Rasulullah (s.a.v.) ona uğrayıp elini Ammar'in başında gezdirip

"Ey ateş, İbrahim (as)'a olduğun gibi Ammar'a da serinlik ve sc* lamet ol." diye dua ediyor ve "Seni bunlar değil, âsî bir grup öldüır cek." buyuruyordu. Bu haberi İbni Sa'd, Yahya b. Hammad -lihıı Avane isnadıyla Ebu Belc'den nakleder.[838]

Kasım b. El-Fadl, Amr b. Mürra -Salim b. Ebi'1-Ca'd isnadıyla Hz. Osman b. Affan'dan naklediyor: Rasulullah (s.a.v.) elimden tutmuş Batha'da yürüyorduk. Ammar'a babası ve annesine işkence yapılırken uğradık. Yasir işkencenin şiddetinden "Ya Rasulallah! Bütün bir ömür böyle mi olacak!" dedi. Nebi (s.a.v.):

"Allah'ım Yasir ailesini bağışla, zaten sen onları bağışladın." bu­yurdu.

Bu hadisi Müslim b. İbrahim ile Musa b. İsmail, Ebu Katan Arar b. El-Heysem -Haddanî denen Kasım isnadıyla naklettiği gibi, Mutemir b. Süleyman da Kasım el-Haddanî -Amr b. Mürra -Ebu'l-Buhterî is­nadıyla Selman-ı Farisi (r.a.)'tan nakleder.[839]

Hişam ed-Düstuvanî, Ebu'z-Zübeyr'den nakleder: Nebi (s.a.v.) iş­kence adilmekte olan Yasir ailesine uğradı, ve

Ammar ailesine 'Varacağınız yer kesinlikle cennettir!' diye müjde verin." buyurdu. Bu Mürseldir.[840]

İbni Sirîn anlatıyor: Nebi (s.a.v.) Ammar'a ağlıyorken rastladı, bir yandan onun gözlerinden yaşları siliyor ve:

"Kafirler seni yakalayıp dinden döndüğünü söylemen için, seni ateşe sokuyorlardı. Sen de "şöyle şöyle diyordun. Sana tekrar işkenceye gelecek olurlarsa, sen onlara "Onların senden söylemeni istedikleri -küfür gibi olan- sözleri söyle." buyurdu.[841]

Derim ki: Yani "Kafir olduğunu söyle." diyor. Bu konuda zorlama olduğundan, onlara bu ruhsat verilmiş idi.

Mes'udî, Kasım b. Abdurrahman'ın "İçinde namaz kılınmak için ilk mescidi yapan Ammar olmuştur." dediğini söyler.[842]

İbni Sa'd "Ammar'ın Habeşistan'a ikinci hicrette gittiğini" nakle­der.[843]

Fıtr b. Halife ve diğerleri Kesîr en-Nevvâ'ın Abdülmelik b. Müleyk; "Hz. Ali'yi şöyle derken" duyduğunu söyler, Rasulullah (s.a.v.):

"Kendisine necib, vezir ve arkadaş olarak yedi tane insan verilmeyen hiçbir peygamber yoktur. Bana ise on dört tane verilmiştir:

1- Hamza,

2- Ebu Bekir,

3- Ömer,

4- A1İ,

5- Cafer,

6- Hasan,

7- Hüseyin,

8- Ibni Mes'ud,

9- Ebu Zer,

10- Mikdad,

11- Ammar,

12- Bilal,

13- Selman,

14- Huzeyfe.[844]

Ebu İshak es-Sübey'î, Hânî b. Hanî aracılığıyla Hz. Ali'den şunu nakleder:

Ammar, Efendimiz (s.a.v.)'in huzuruna gelmek için izin istediğinde Nebi (s.a.v.):

"Merhaba ey temiz yaratılışlı." buyurdu. Bu haberi Tirmizi sahih sayıyor.[845]

El-A'meş, Ebu Amr el-Hemdânî isnadıyla Amr b. Şurahbil'den Rasulullah (s.a.v.)'in

Ammar kıkırdağına kadar iman dolu biri." buyurduğunu rivayet eder.[846]

Abdülmelik Umeyr, kölesi aracılığıyla Rıb'î'den Huzeyfe (r.a.)'in Efendimiz (s.a.v.)'in

"Benden sonra Ebu Bekir'le Ömer'e uyun, Ammar'ın gösterdiği yol» gidin, Abdullah b. Mesud'un da bilgisine   sarılın."  buyurduğunu söyler.[847]

İbnu A\*iı Hasen-ı Basri yoluyla Artır b. El-As'tan naklediyor: "Biz Peygamberin içimizden bir kimseyi çok sevdiğini anlıyorduk." Kendi­sine "o kimdi" denildi, o da "Ammar idi!" demesine karşılık oradaki­lerin "Sıffeyn harbinde sizin öldürdüğünüz kişi o" dediler. "Peygamber öldüğünde bir kişiyi severek ölmüş ise Allah'ın onu cehenneme atacağını sanmam." dedi. "Biz seni sevdiğini sanıyoruz. Zira seni devlet işinde görevlendirmiş idi. "dediler. Amr da: "Orasını Allah bilir beni severmiydi yoksa gönlümü İslama ısıtmak için mi yapardı. Ama Sıffeyn harbinde sizin öldürdüğünüz kişi o" dediler. O da "Evet vallahi onu biz öldürdük." dedi. [848] Yine bu haberi Cerir b. Hazim de Hasan-ı Basri'den naklediyor.

Seleme b. Küheyl, Alkame'nin Halid b. Velid (r.a.)'ın şöyle anlat­tığına söyler:

-Benimle Ammar arasında bir münakaşa olmuş, ben de ona çok sert sözler sarf etmiştim. Ammar da varıp Peygamberimize beni şikayette bulundu. (Halid kendini anlatarak) Halid de gelip Ammar'ı Peygambere şikayet edip Efendimizin huzurunda bile lafın tonunu iyice şid­detlendirdi. Peygamber (s.a.v.) hiç konuşmuyordu. Bunun üzerine Ammar ağlamaya başladı ve "Ya Rasulallah Halid'i görmüyor musun!" dedi. Nebi (s.a.v.) de başını kaldırıp "Ammar'a düşmanlık edene Allah düşman olur, Ammar'a buğz edeni de Allah buğuzlandırır." buyurdu.[849]Ben de Ammar'in gönlünü aldım.

Bu hadisi ayrıca İmam Ahmed Müsned'inde Yezid b. Harun -El-Avvam b. Havşeb yoluyla Seleme b. Küheyl'den böyle naklediyor.

Yine Nesaî'de, rivayetinde illet bulunan bir isnatla Amr b. Merzuk, Şu'be, Seleme b. Küheyl-Muhammed b. Abdürraham b. Yezid babası Abdurrahman isnadıyla El-Esved'den "Halid'le Ammar arasında bir

münakaşa vardı." diye nakleder.[850]

Ebu Rabîa el-Iyâdî, Hasen-ı Basri yoluyla Enes (r.a.)'tan naklediyor:

-Rasulullah (s.a.v.): "Cennet üç kişiyi, Ali, Ammar ve Selmun'i ir-zular." buyurdu. Tirmizi bu hadisi hasen sayıyor.[851]

Hz. Ali'den Peygamberimizin "Ammar'in kanı ve eti cehennemi haram kılınmıştır." buyurduğu nakledilir.[852]

Ammar ed-Dühnî, Salim Ebu'l-Ca'd'dan nakleder: Adamın biri Abdullah b. Mesud'a geldi ve "Ben fitne dönemini görecek olursam ne yapayım dersin?" dedi. O da "Allah'ın kitabına sarıl!" dedi. Adam "Y« herkes, Allah'ın kitabına gel, diyorsa ne yapayım?" dedi. İbni Mesut dtt, ben Peygamberimizin

"İnsanlar ihtilaf ettiklerinde Sümeyye'nin oğlu hak ile beraber olur," buyurduğunu duydum, dedi.[853] Munkatıdır.

Hz. Aişe, Peygamberimizin "Ammar, kendisine bir konuda iki ayrı şey sorulunca kesin en doğrusunu seçer." buyurduğunu söyler. Hadisi Nesaî ve Tirmizî naklederler. Hadisin isnadı sahihtir.[854]

Ebu Nuaym der ki: Bize Sa'd b. Evs, Bilal b. Yahya isnadıylu Huzeyfe (r.a.)'ın "Peygamberimiz (s.a.v.)'i "Ebu'l-Yakazan (Ammar) hep fıtrar üzere olur. Ölünceye kadar ya da ihtiyarlık ona unuttuıuııcaytt kadar asla Fıtratı terk etmez. Buyururken duydum." dediğini anlattı.

Bu münker bir hadistir. Sa'd b. Evs zayıf bir ravidir.[855]

Hz. Aişe ve Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.)'lardan da Peygamberimizin "Ammar ölene kadar hep fıtrat üzere kalır. Ancak yaşlılıktan dolayı dilinde sürçme yanılma hali olabilir." dediğini anlatırlar.[856]

Alkame anlatıyor:

(Şam'a gelip mescitte iki rekat namaz kılıp "Allah'ım bana ilim ve­recek salih bir meclis arkadaşı ver!" diye dua ettim. Baktım yaşlı bir zat geliyor. İçimden "umarım duan kabul oldu" dedim. Bana nereli ol­duğumu sordu. "Kûfeliyim!" dedim. Bana "Buraya niye geldin. Kûfe'de Peygamberin mısvağı, ayakkabısı ve yastığı kendinde bulunan zat yok muydu (İbni Mesud'u kast ediyor). Allah'ın kendini Peygamberinin diliyle muhafaza edip şeytandan koruduğu Ammar b. Yasir denen zat sizde değil mi? Kendinden başka kimsenin bilmediği sırları bilen Huzeyfe sizde değil mi?" dedi. Bu haberi Buhari rivayet ediyor.[857]

Davud b. Ebi Hind, Ebu Nadra yoluyla Ebu Said el-Hudri'den naklediyor:

-Rasulullah (s.a.v.) bize mescid yapmayı emretmişti. Ammar ker­piçleri ikişer ikişer taşıyordu. Başı toz toprak içinde kalmıştı. Ben Efendimizden duymadım ama bana arkadaşlarım anlattı ki, Rasulullah (s.a.v.) onun başındaki tozları üfleyerek silmiş ve:

"Sümeyye'nin oğlu vay sana! Seni isyankar bir grup öldürecek." buyurdu.[858] Hadisin ikinci bir rivayetini Şu'be, Ebu Mesleme -Ebu Nadr isnadıyla Ebu Said el-Hudrî'den "Bana benden daha hayırlı olan Ebu Katâde bunu Peygamber (s.a.v.) böyle buyurdu... " diyerek hadisi nakleder.[859]

Şu'be der ki: Bana Amr b. Dinar dedi ki, ben Ebu Haşim'i Ebu Said el-Hudrî'den naklederek, Rasulullah (s.a.v.)'in Ammar'a "Seni isyancı bir grup öldürecek" buyurdu dediğini duydum.[860]

Ahmed b. Mikdâm el-Iclî, Abdullah b. Ca'fer -El-Alâ isnadıyla Ebu Hüreyre (r.a.)'tan aynı haberi nakleder.[861]

Abdülaziz ed-Deraverdî, el-Alâ b. Abdürrahman, Abdurrahman isnadıyla Ebu Hüreyre (r.a.)'tan Peygamber (s.a.v.)'ltı "Müjde Ammar, seni isyancı bir grup öldürecek!" buyurduğunu anlutır. Tirmizi "Bu hadis El-Alâ hadisi olarak sahih, garib bir isnaddır." der.[862]

Halid el-Hazzâ İkrime aracılığıyla Abdullah b. Abbas (r.a.)'tnn naklediyor: İkrime der ki: Abdullah b. Abbas bana ve oğlu Ali'ye "Ebu Said el-Hudrî'ye gidin ve onun anlattığı hadisleri dinleyin!" dedi. Biz de ona gittik ki o, kendine ait bahçede oturuyordu. Bizi görünce elbisesini alıp giyindi. Sonra bize anlatmaya başladı. Söz sırası sonunda Meseid-İ Nebevî'nin yapılışına geldi. Ebu Said dedi ki: Biz kerpiçleri teker teker taşıyorduk ammar da ikişer ikişer kerpiç taşıyordu. Peygamber (s.a.v,) onu gördü. Üzerinden tozlarını silip "Vay Ammar onu isyancı bir grup öldürecek, onları cennete davet ederken, onlar Ammar'ı cehenneme çağıracak." buyuruyordu. Ebu Said der ki, Ammar "Fitneden Allah'» sığınırım!" derdi. Hadisi Buhari naklediyor:[863]

Verkâ, Amr b. Dinar -Amr b. El-Âs'ın kölesi Ziyad isnadıyla efen­disi Amr b. El-As'ın Nebi (s.a.v.)'i: "Ammar'ı isyancı bir grup öldü­recek!" buyururken duyduğunu anlatır.[864] Aynı haberi Şu'be de Amr b, Dînar bir adam isnadıyla Amr b. El-Âs'tan nakleder.[865]

A'meş, Abdurrahman b. Ziyad aracılığıyla Abdullah b. El-Haris'ten naklediyor: Sıffeyn savaşı dönüşünde ben, Amr b. El-Âs ile Mıuıviye arasında yürüyordum. Abdullah b. Amr, "Babacığım sen Rasulullah (s.a.v.)'in Ammar'a "Sana yazık oldu Ey Sümeyye'nin oğlu. Seni anarşistler öldürecek." buyurduğunu duymadın mı?" dedi. Amr dtt Muaviye'ye "Bunun ne söylediğini duymadın mı?" dedi. Muaviye de "Sen durmadan başımıza musibet açıyorsun, onu biz öldürmedik. Onu bu yaşta buraya çarpışmaya getirenler öldürdü." dedi.[866]

Birçok ravi Hasen-i Basrî'nin annesi aracılığıyla, Ümmü Seleme (r.a.)   annemizden   Nebi   (s.a.v.)'in   Ammar'a  Hendek   savaşı   günü  Ammar'ı "Allah'ım hayır ahiret hayrıdır. Ensar'a ve Muhacirin'e mağ­firet et!" diyerek taş taşıdığını görünce "Vay Sümeyye'nin oğlu, onu anarşistler öldürecek." buyurduğunu anlatır.[867]

Abdullah b. Tavus, Ebu Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm isna-dıyla babası Muhammed b. Amr'dan şöyle dediğini haber veriyor: Ammar b. Yasir şehit olunca Amr b. Hazm, Amr b. El-Âs'ın yanına girdi ve "Ammar öldürüldü! Halbuki Peygamberimiz "Onu anarşistler öldürecek." buyurmuş idi." Amr da kalkıp doğru Muaviye'nin yanına geldi ve "Ammar öldürüldü!" dedi. Muaviye "Ammar öldürüldü ne demek, harp bu, ya ne olacaktı?" dedi. Amr da "Ben Rasulullah (s.a.v.)'in: "Onu asiler öldürecek!" dediğini duydum! Deyince Muaviye de "Sen yine sidiğinde kayıyorsun (delilini çürütüyorsun) onu biz mi öldürdük? Onu Ali ve arkadaşları öldürdü." dedi.[868]

Osman b. Affan (r.a.)'tan da nakledildiğine göre Nebi (s.a.v.): "Ammar'ı anarşist bir grup öldürecek." buyurduğunu söylediği rivayet edilir. Bu hadisi Ebu Avane Müsned'inde rivayet ediyor.[869]

Abdullah b. Ebi'l-Hüzeyl ve diğerleri Ammar (r.a.)'tan naklederler: Rasulullah (s.a.v.) bana: "Seni anarşist bir grup öldürecek!" buyurdu. Bu hadisin Ammar'dan çok yönlü rivayeti var.[870]

Bu hadis (yani Efendimizin Ammar'ın ölümü hakkında haber verdiği hadis) Abdullah b. Abbas, Abdullah ibni Mesud, Huzeyfe, Ebu Râfi', Yezid ibni Ebi'1-Evfâ, Cabir b. Senıura, Ebu'1-Yüsr es-Sülemî, Ka'b b. Malik, Enes b. Malik, Cabir b. Abdullah ve diğer çok sahabeden nakledilmiş olup Peygamberimizden mütevatir derecesinde nakledilen hadislerden biridir.[871]

Ahmed b. Hanbel'e bu hadis sorulunca "Evet Ammar tıpkı Efendi­mizin buyurduğu gibi "Anarşistlerce öldürüldü." Bu konuda IVygnm* berimizden sahih olmayan hadislerde nakledildi." deyip bu konuda lufı daha fazla uzatmak istemedi.[872]

Ebu İshak es-Sübey'î Ebu Leyla el-Kindî'den naklediyor: Hubbab b, El-Erat (r.a.) Hz. Ömer'e gelmişti. Ömer (r.a.) ona "Yaklaş, şuraya oturmaya senden daha fazla hak sahibi Ammar'dan başka kimse yok." dedi. Habbab da ona sırtındaki müşriklerin işkence izlerini gösterdi, (Yani ben de işkence gördüm dedi).[873]

Harise b. Mudarrıb anlatıyor: Biz Kûfe'de iken bize Hz. Ömer'in yolladığı şu mektup okundu:

"Ben size Ammar b. Yasir'i Küfe valisi olarak, Abdullah b. Mesud'u da öğretmen ve vali yardımcısı olarak gönderiyorum. İbni Mesud hazine eminidir. Bu ikisi Hz. Peygamberimizin Bedir savaşına katılmış olan soyu pak insanlardır. Onların emirlerini dinleyip sözlerini tutun ve onlara uyun. Ben onları sizin için kendime tercih ettim. Irak Sevadınn (Fırat ve Dicle kıyılarında oturanlara) da Osman b. Huncyfi tayin ettim."[874]

Salim b. Ebi'1-Ca'd "Hz. Ömer, Ammar'ın maaşını altı bin dirhem olarak belirledi." der.[875]

Abdullah b. Ömer anlatıyor: Ben Yemame günü Ammar'ı bir kuyıının üzerinde gördüm. İnsanlara dönmüş olanca sesiyle: "Ey Müslünuınluil Cennetten mi kaçıyorsunuz. Ben Ammar b. Yasir'im, haydi bana doğru gelin!" diye bağırıyordu. Daha sonra onun kulağına baktım ki, kulngı kesilmiş sallanıp duruyor o ise alabildiğine çarpışmaya devam ediyordu.[876]

Abdullah b. Ebu'l-Hüzeyl anlatıyor: Ammar b. Yasir bir dirheme yonca satın almış idi. Ammar ip yetmediği için adamdan bira/, dtthtt fazla ip istedi, o da vermedi. Her ikisi de ipi asılıyorlardı. Derken ip ortadan koptu. Ammar yoncayı sırtına yükleyip evine götürdü, o Küfe Valisi idi.[877]

Rivayet olunduğuna göre Kûfeliler "Ammar siyaset bilmiyor!" diye Hz. Ömer'e şikayette bulundu. O da Ammar'ı görevden aldı.[878]

Şa'bî anlatıyor: Hz. Ömer, Arnmar'a "Seni görevden almamız sana bir kötülük oldu mu?" dedi. Ammar da "Madem sen böyle diyorsan bil ki, asıl sen beni görevlendirdiğin zaman sevinmemiş üzülmüş idim. Beni azlettiğinde de üzüldüm." dedi.[879]

Nevfel b. Ebi Akrab der ki: Ammar (r.a.) az konuşan uzun süre susan bir kişi idi. Çok kere "Fitneden Rahmana sığınırım, fitneden Rahmana sığınırım." derdi. Oysa kendisine ne müthiş fitneler geldi.[880] (Zehebî der ki) Bu sözüyle, Ammar'ın Hz. Osman'a karşı ayaklanması ve sonraki ashab arsındaki hadiselere taraf olarak katılmasını kast ediyor.

Abdullah b. Ömer (r.a.) der ki: "Fitne içinde yola çıkıp da bununla sadece Allah rızasını kazanmayı hedefleyen Ammar b. Yasir haricinde hiç kimse tanımadım. Onun da ne yaptığını hiç anlayamadım."[881]

(Abdurrahman b. Ebi Ebzâ) Ammar (r.a.)'tan Sıffeyn savaşına gi­derken Fırat kıyısında şöyle dua ettiğini söyler: "Allah'ım! Şu dağdan kendimi atmamın seni razı edeceğini bilsem hemen atarım. Ya Rab seni razı edeceğini bilsem büyük bir ateş yakıp içine kendimi atar yakardım. Şu nehre kendimi atıp boğulmamın seni razı edeceğini bilsem hemen atardım. Ya Rab şimdi sadece rızan için savaşmaya gidiyorum, beni pişman etme, ben sadece rızanı istiyorum."[882]

Habib b. Ebi Sabit, Ebu'l-Buhterî'den naklediyor: Hz. Ammar Sıffeyn savaşında yanındakilere "Bana bir içimlik bir süt getirin!" dedi. Sonra da "Rasulullah (s.a.v.)

Senin dünyadaki son içeceğin bir içim süt olacaktır." Buyurmuştu deyip ardından çarpışmaya gidip şehit oldu.[883]

Sa'd b. İbrahim, Sıffeyn'de, adamın birinden Ammar'ın insanların "Cennet bahçeleri yaklaştı. Hurilerle evlendim. Bu gün sevgili Muhammed'imize kavuşacağız. Allah'ın Rasulü bana "Senin dünyadaki son azığın su katılmış süt olacak." buyurmuştu." diye seslendiğini anlatır.[884]

Hammad b. Seleme, Ebu Hafs Külsüm b. Cebr aracılığıyla Ebu öadiye el-Cühenî'den naklediyor. Ammar b. Yasir'i Medine'de Hi, Osman'a sövüp, aşağılayıcı şeyler söylerken işitmiştim. Eğer Allah bina bir imkan verirse sana ne yapacağımı biliyorum diyerek onu öldürmeyi ant içmiştim. Sıffeyn savaşı başlayınca Ammar insanlara saldırıyordu, Bana "İşte şu Ammar'dır." denildi. Ben ciğerleri ile incikleri arasında (zırhın içinden) bir açıklık gördüm. Üzerine saldırıp dizine bir darbe indirdim. Yere yıkıldı ben de onu öldürdüm. İnsanlar "Ammar öldürüldü." diye bağırıştı. Amr b. Âs'a durum haber verildi. O da "B§n Rasulullah (s.a.v.)'in "Ammar'ın katili ve üzerindeki silahların soyftfl cehennemdedir." buyurduğunu işittim." dedi. Ona "O zaman sen dö onun katili sayılmaz mısın." denilince Amr "Efendimiz sadece öldüreni ve soyanı" belirtti." dedi.[885]

Eyyub, Mücahid yoluyla Abdullah b. Amr'dan Rasulullah (s.a,v,)'!n "Ammar'ın katili ve üzerindeki silahını soyan cehennemdedir." buyur* duğunu nakleder.

Vakidî ve diğer tarihçiler anlatıyor: Sıffeyn'de harp iyice kızışmış neredeyse iki taraf da yok olacaklardı. Muaviye "Şu kölemin hafifliği onlara da uğramazsa bu gün Araplar yok olacaklar!" diyerek köle diye Ammar'ı kast etti. Çarpışmanın en şiddetlisi üç gün üç gece süren Vi sonuna Herîr gecesi denen sıra idi. Üçüncü olunca Ammar (r.a.), Haşim b. Utbe b. Ebi Vakkas'a "Şu sancağı biraz taşı anam babam sana fedft olsun!" dedi. Haşim de "Ya Ammar Allah sana merhametle muamels etsin. Harp seni hafifletti (güçlendirip canlandırdı). Ben bu sancakla onlara    saldırırken    bununla    arzularımdan    birine    ulaşmak    için saldırıyorum. Senin gibi hafife aldı mı helak olmayacağıma emin ola­mam." dedi. (Onunla epey uğraşıp sonunda birliklerini alıp hücuma geçti. Zu'1-Kulâ'da birlikleriyle onu karşıladı. Öyle çarpıştılar ki iki ta­rafın kıtaları da yok oldu. Ammar'a Huvey es-Seksekî ve Ebu'l-Gadiye el-Müzenî saldırıp onu öldürdüler. Daha sonra Ebu'l-öadiye'ye onu nasıl öldürdün diye sorulunca dedi ki: "Karşı karşıya gelince düelloya adam istedi. Seksekili biri çıktı. Ammar onu öldürdü. Sonra Himyeli biri çıktı, onu da öldürdü. Sonra ben çıktım eli zayıflamış yorulmuştu. Ben ona vurup yıktım öldürdüm." İnsanlar sen Ammar'ı öldürdün!" diye bağırdı. Ben "Vallahi o gün onu tanımıyordum.")[886]

Kays b. Ebi Hazim der ki: Ammar "Beni elbisemle gömün zira ben hak iddia edecek biriyim." dedi.[887]

Ebu Asım en-Nebîl der ki: Ammar doksan üç yaşındayken öldü. At eğerine binmezdi. Bineğe bile ihtiyarlayınca binmiş idi.[888]

 

Bu Yıl Olayları

 

Bu Sene el-Hâris b. Mürra el-Abdî, Hindistan topraklarına gazaya gidip Mükran şehrine geçip Sind topraklarındaki Kandabil şehrine vardı. Taberistan yakınındaki Kıykân dağlarındakilere saldırıp bir sürü esir ve ganimetler alarak geri döndü. Dönüşte onu ve ordusunu dar bir geçitte kıstırdılar. Haris ve yanındakilerin hepsi Allah yolunda şehit oldular.[889]

 

Kays B. Mekşûh[890]

 

Nesebi: Kays b. Mekşuh (adı Hübeyre) b. Abdi Yeğus b. El-Ğuzeyyel b. Seleme b. Bida b. Âmir b. Avbesan b. Zahir b. Murad el-Muradî. Lakabı Ebu Şeddad olup arap kahramanlarından birisidir. (Babasına boş böğrüne dağlama yapıldığı için Mekşuh denmiştir.) Kays b. Mekşuh Yemen'de iken Peygamber (s.a.v.)'in zamanında olmasına rağmen onu göremedi. (Amr b. Ma'di Kerîb ona: "Peygambere gidip bir konuşalım. Eğer duyduğumuz gibi Peygamberse iman ederiz, eğer senden önce birisi gider de iman ederse sana kuyruk olmak düşer." dediyse de Kays gitmeyi kabul etmedi. Fakat onlardan Ferve gidip müslüman olup gelince ona uymamak için kaçtı. Daha sonra Müslüman oldu.)

(Esved el-Ansî peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkınca Kays korkup ona tabi olur gibi yaptı. Denildiğine göre irtidad etmiş gibi yaptı. Esved'e gidip selam veriyor ve bir fırsat kolluyordu. Sırrını kimseye söylemiyordu. Nihayet Esved'in yanına girdi. Firuz ed-Deylemî onun boynunu vurdu. Kays da kafasını kesip başı arkadaşlarına attı. Daha sonra Esed'in adamlarından korkmaya başladı.) Peygamberimizin ölümünden sonra Esved el-Ansî'nin adamlarını hoşnut etmek için onun öldürülmesine katılan Dâzaveyh el-Ebnâvî'yi öldürdü.

Hz. Ebu Bekir de Muhacir b. Ebî Ümeyye'ye onu yakalama emri gönderdi. Muhacir de onu yakalayıp Hz. Ebu Bekr'e yolladı. Ebu Bekir onu öldürmek için sorgulayıp "Sen salih bir kimseyi öldürdün demek!" deyince Kays da inkar etti. Hz. Ebu Bekir ona yemin verdi. O da Peygamberimizin minberinin yanında elli kere "Ne öldürdüm ne de öldüreni biliyorum!" diye yemin etti. (Hz. Ömer ona "Eğer Ebu Bekir seni af etmeseydi seni Dâzaveyh'in kısasıyla öldürecektim!" dedi. Kays da ona "Ya Ömer sen beni hedef gösterdin. Senden bu lafı duyan herkes bana saldırma cesareti bulacak. Oysa ben onun ölümünden suçsuzum." dedi. Ömer bundan sonra bu konuya hiç girmedi.) Kays Hz. Ebu Bekir'e: "Ey Peygamberin halifesi sen beni yapacağın harplerde bulunmam için yanında bırak. Zira bende harp sanatı bilgisi ve düşmana karşı tuzak kurma bilgisi var." dedi. Hz. Ebu Bekir de onu orada bıraktı. Daha sonra o Hz. Ali'nin adamlarından oldu ve Sıffeyn harbinde öldürüldü. (Hz. Ömer onu harbe gönderdi mi "Onunla müşavere edin ama emir yapmayın. Harp bilgisi var ama güvenli biri değildir." derdi.[891] Allah rahmet eylesin.)[892]

 

Haşim B. Utbe[893]

 

Nesebi: Haşim b. Utbe b. Ebi Vakkas (Bu Utbe Hz. Sa'd'ın kardeşi) b. Uheyb b. Abdi Menaf b. Zühre (Zührî) Zühre oğullarındandır. Hz. Sa'd b. Ebi Vakkas'ın yeğeni. Harpte çok hızlı gittiğinden bu anlamda kendisine Mirkâl denirdi.

Peygamberimizin sağlığında doğmuş ama sahabi olup olmadığı tesbit edilememiştir. Yermuk savaşına katılmış ve orada bir gözünü kaybetmiştir. Şam'ın fethinde savaştı. Kendisi ileri gelen Eşraftan biri idi. Habib b. Ebi Sabit'in dediğine göre Sıffeyn savaşında Hz. Ali'nin sancaktarlığını yapmış idi.[894]

Bir gözü kör olduğundan Hz. Ali Sıffeyn savaşı sırasında ona "İleri geç ya A'ver (Kör Deccal, zira Deccale A'ver deniyor) gerçi A'ver de hayır olmaz onlardan ferahlık gelmez." diye takılır o da utanarak ileri geçerdi.[895]

Amr b. El-Âs Sıffeyn harbinde "Ben siyah sancağı taşıyan adamın pek çetin olduğunu görüyorum. Eğer gördüğüm şekilde devam edecek olursa bu gün araplar hep öldürülecektir." demişti.

Şa'bî'nin dediğine göre Hz. Ali (r.a.) Ammar b. Yasir ile Haşim b. Utbe'nin cenaze namazlarını beraber kıldırdı. Ammar'ı Haşim'i takiben önüne koymuştu. Kabirlere defnederken ise Ammar'ı Haşim'in önüne koydu.[896]

 

(Ubeydullah b. Ka'b) Ebu Fudale El-Ensarî:[897]

 

 Nesebi: Ubeydullah b. Ka'b b. Malik b. Ebi Kayn b. Ka'b b. Sevâd b. Ğanm b. Ka'b b. Selime: Künyesi Ebu Fedale'dir. Annesi de Beni Selime'den Cübeyr b. Sahr kızı Umeyra'dır. Bedre katıldığı ve Hz. Ali safında Sıffeyn'de öldürüldüğü söylenir. Bu görüş Muhammed b. Raşid'in Abdullah b. Muhammed b. Akil'den başkalarının iltifat et« mediği tek başına kaldığı bir rivayettir. Muhammed b. Raşid de hudlıtl hüccet değildir.[898]

 

Ebu Amra El-Ensarî[899]

 

Nesebi: Ebu Amra Beşir b. Amr b. Muhsin b. Amr b. Atik b. Amr b, ,E1-Haris b. Malik b. En-Neccar. Ebu Amra'nın adının Beşir, Su'lcbe» zeya Amr olarak da söylenir.

Onun naklettiği bir hadisi Nesâî rivayet eder.[900]

Kendisinden oğlu Abdurrahman ile Muhammed b. Hanefiyye'nin rivayeti vardır. Sıffeyn harbinde Hz. Ali saflarında çarpışırken öldü­rüldü.[901]

Ebu Amra'nın hadisini Nesai tahric etmiştir.[902]

 

Hicri 38.Yıl Olayları Şam Hücumlarının Başlaması

 

Bu yıl Muaviye Şam'dan (art arda Hz. Ali'nin elinde bulunan yerlere asker yolladı.) O sırada Hz. Abdullah b. Abbas (r.a.) bazı şikayetçilerin sözüne inandı diye Hz. Ali'nin kendisine bu şikayetleri sormasına üzülmüş. Basra valiliğini bırakıp Küfe'ye çekilmiş, Hz. Ali de yerine Ziyad b. Ebihi (babasının oğlu Ziyad)'yi tayin etmişti. Muaviye Abdullah b. El-Hadrami'yi yanına bir bölük vererek Basra'ya yolladı ve orayı ele geçirmesini istedi. İbnu'l-Hadramî gelip Temim oğullarına varıp orada konakladı. Bunu gören Ziyad onlara haber salıp bu gelenleri kendi yurtlarında barındırmalarını söyledi. Onların buna yanaşmadığını görünce Sabira b. Şeyman el-Haddâni'ye haber salıp kendinin ve beytulmalın korunmasını istedi. O da kendilerine gelme şartıyla "Evet." deyince Ziyad hazinedekileri alıp El-Ezd kabilesindeki Huddan'a gitti. Sabira'nın evine yerleşti. Yanında a'yandan elli kadar kimse vardı. Cuma namazından sonra Ziyad "İbnu'l-Hadrami ve Temimoğullarının saldırmadan kendilerini bırakmayacağını bu durumda kendisini koruyup korumayacaklarını sordu. Sabir da "bir kahraman olarak falan gelirse ben varım, gençleri varsa bizim de var" dedi. Sonra Ziyad Hz. Ali'ye mektup yazıp İbnu'l-Hadramî'nin gelip Temim oğullarına konakladığını, Hz. Osman'ın ölümündeki zulmü yaydığını ve Temim kabilesiyle Basralılardan büyük bir bölümünün onlara biat ettiğini bildirdi. Hz. Ali de hemen Temim oğullarının ileri gelenlerinden biri olan A'yen b. Dubey'a'yı İbnu'l-Hadrami'nin etrafından dağıtmaya yolladı. Ona "Onun etrafındakileri ikna edersen ne alâ. İsyanda ısrar, ederlerse onlarla çarpış. Yanındaki adamlarda gevşeklik olur da maksada ulaşamama korkusu olursa işi idare et!" diye nasihat etti.

A'yen gelip Temimlilerden bir grupla İbnu'l-Hadramî'nin yanına girip konuştular ve birbirlerine hakaretler ettiler. Sonra ayrıldılar. tbnu'l-Hadramî'nin adamları geceleyin A'yen'in evine girip tuzak ku­rarak öldürdüler. Ziyad da durumu bir mektupla Hz. Ali'ye bildirdi. Hz. Ali'ye yazdı.

Hz. Ali mektubu okuyunca Cariye b. Kudame es-Sa'di'yi yanında Temim'den elli kişiyle oraya yolladı, yanına Şerik b. El-A'ver'i de verdi. Ziyad'a bir mektup yazıp kanaatinin doğru olduğunu, Cariye b. Kudame'ye yardım etmesini bildirdi. Cariye Ziyad'a gelip "Dikkat et, bunlara güvenme kendini koru yoksa A'yen'in başına gelenler sana da gelir!" dedi. Sonra Cariye kavmi olan Temimoğullanna varıp Hz. Ali'nin mektubunu okuyup onları ikaz etti. Çoğu onun davetini kabul etti. Sonra Abdullah b. El-Hadramî'nin kaldığı evi kuşatıp içerdekilerin üstüne evi ateşe verip yaktı. İçerde kırk ya da yetmiş kişi vardı. İnsanlar etrafından dağıldı. Ziyad Basra'ya dönüp Hz. Ali'ye bir mektup yazıp: "Cariye'nin gelip onları itaata çağırdığını, onları isyana devam edince yakmaya mecbur kaldığını" bildirdiler.[903]

 

Haricilerin İsyanı

 

Bu yılın Şa'ban ayında Hariciler ayaklanıp Hz. Ali'ye karşı harekete geçtiler. Hz. Ali'nin iki hakem tayin etmesini uygun görmediler ve "Sen Allah'ın dininde hakem kabul ediyorsun, oysa Allah Kuran'da

"Hüküm yalnız Allah'a aittir." (En'am suresi ayet 57) buyuruyor. Sen de insandan hakem yapıyorsun." dediler. Hz. Ali onlarla bu konuda münazara etti.

Sonra Abdullah b. Abbas'ı onları iknaya yolladı. İbni Abbas onların şüphelerindeki yanlığı açıkladı, onlara ayeti tefsir etti ve insandan hakem olabileceği hususunda Nisa 35'inci ayeti olan

"Eğer aralarının açılmasından korkuyorsanız kocanın ailesinden bir hakem karının ailesinden de bir hakem yollayın..." ayetleriyle delil getirdi. Bunun üzerine haricilerden bir kısmı doğruyu kabul edip Kûfe'ye geri geldi. Bir kısmı kabul etmeyip oradan hareket ettiler. Yolda Habab b. El-Erat (r.a.) oğlu Abdullah'a rastladılar. Yanında hanımı da vardı. Abdullah'a "Sen kimsin?" dediler. O da "Nesebini saydı. Bunun üzerine teker teker Hz. Ebu Bekir Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali hakkındaki kanaatini sordular. O da her birini saygıyla andı. Onu yakalayıp götürdüler. (Ebu Miclez'in İbni Ebi Şeybe'nin M u san nef indeki habere göre, giderlerken içlerinden biri ağaçtan düşen bir hurmayı yerden alıp ağzına atınca diğerleri "O anlaşmalı olduğumuz bilinin hurması. Onu izinsiz yemeye nasıl bir delil buldun." dediler. O da azgından çıkarıp attı. Bir domuza rastladılar. Biri kılıcıyla hafifçe vurunca onu da "Bu anlaşmalı olduğumuz birinin domuzu, sen ona vurmayı hangi delil ile helal görüyorsun!" diye azarladılar. Bunu gören Abdullah b. Habbab "Ben size bundan daha haram bir şey s'öyleyeyim mi?" dedi. "Evet." dediler. O da "Benim kanım" dedi.) Onu dinlemeyip öldürdüler. Hanımını da öldürüp hamile olduğunu anlayınca cesedin karnını deştiler. Abdullah ashabın en salih çocuklarından biri idi.

Bu yıl Hariciler Hz. Ali ile harp etmek üzere harekete geçtiler. Aralarında Nehrevan savaşı vuku buldu. Haricilerin komutanı Abdullah b. Vehb es-Sebâî idi. Hz. Ali harici ordusunu bozguna uğrattı ve çoğu kılıçtan geçirildi. Başlan Abdullah b. Vehb de öldürüldü. Bu savaşta Hz. Ali'nin askerinden sadece on iki kişi öldürülmüştü.

Bunlara Haruriye grubu da denir. Çünkü onlar Hz. Ali'ye baş kaldı­rıp Küfe'den çıkmışlar ve Kûfe'ye yakın, adı Harûra olan bir köyde kamp kurmuşlardı. Hz. Ali onlarla savaş etmeyi ancak Habbab ve ha­nımı öldürüp yağmacılığa başlayınca helal saymış idi.

Nehrevan savaşı 38'inci yılın Şa'ban ayında vuku bulmuştu. Bir ri­vayette ise Safer ayında yapıldı deniyor.

İkrime b. Ammar der ki: Bana, Ebu Zümeyl, Abdullah b. Abbas'tan bu konuda kendine şöyle dediğini anlattı:

-Hariciler yurtlarında .(Nehrevan'da) altı bin kişilik bir orduyla toplandığı zaman ben Hz. Ali'ye "Ya Emiral-Mu'minin, öğle namazını acele etmeyip de öğle sıcağı geçene kadar tehir etsen. Belki şu heriflerle bir daha konuşsam. Çünkü ben onların sana isyanından korku içindeyim." dedi.

Sonra İbni Abbas (r.a.) çok güzel iki kat elbise giydi. Zaten kendisi gayet güzel kılıklı bir zat idi. İbni Abbas der ki: Kalkıp bu adamların yanına geldim. Beni görünce "Merhaba İbni Abbas! Bu elbise ne böyle!" dediler. "Bu elbise güzel diye mi böyle alaycı şekilde soruyor­sunuz. Ben Peygamberin üzerinde elbiselerin en güzelini gördüm." deyip sonra onlara

De ki: Allah'ın kullarına çıkarttığı zinetleri kim haram yapıyor!"

(A'raf suresi ayet 32) ayetini okudum.

Onlar da "Seni buraya hangi hizmet getirdi?" dediler. Ben de: "Ben size müminlerin emiri Ali'nin ve Peygamberin arkadaşlarının yanından geliyorum. Onun ashabından aranızda hiç kimse görmüyorum. Geldim ki onların söylediklerini size aktarayım, sizin görüşlerinizi de onlara ulaştırayım. Siz Peygamberin hem amca oğlu olan hem de damadı olan bir zattan neyin intikamını alıyorsunuz?" dedim. Onlar birbirine bakıp sonra "İbni Abbas'la konuşmayın zira Allah (c.c.) Bu gibiler hakkında

"Üstelik onlar düşman bir kavimdir." buyuruyor. (Zuhruf ayet 58) dediler. İçlerinden biri "Peygamberin amca oğlu ile konuşmamıza bir engel yok." dedi. Onlar da:

-Biz ondan üç özellik sebebiyle intikam alacağız. Birincisi, Ali Al­lah'ın dininde insanın hakemliğini kabul etti. İnsanların Allah'ın hükmünde ne müdahelesi var ki. İkincisi: Ali Şamlılarla hem harp et­meyi helal sayıp çarpıştı, ama onları ne esir alıyor ne de kalan mallarını ganimet sayıyor. Eğer onlarla savaşmak helal ise esir alınıp köle yapılması da helaldir. Yoksa esareti haram olanla harp de olmaz. Üçüncüsü de: Hakem vesikasından "müminlerin emiri" kelimesini sildirdi. Ali Müminlerin emiri değilse müşriklerin emiridir." dediler. Ben de "başka itiraz noktanız var mı?" dedim. "Bu yeter!" dediler. Ben de:

-Peki, ben size Allah'ın kitabı ve Peygamberin sünnetinden bunların cevabını bulup çıkarırsam siz fikrinizden dönüp cemaate katılacakmısınız?" dedim onlar da "dönmemize ne engel olur?" dediler. Ben de onlara: I- Sizin onun "Allah'ın dininde hakem tayin ettiği" ithamınıza gelelim. Ben Allah'ın kitabında Allah'ın "Sizden adaletli iki kişi hü­küm verecek." buyurduğunu görüyorum. Buradaki hüküm hacda av­lanan bir tavşan ve benzeri irilikteki hayvanların kıymeti dört dirhemlik bir şey hakkında bile Allah bu konuda hüküm verme yetkisini insana bırakıyor. Dilese bu konuda istediği hakem gibi hekem tayin ederdi. Hem Allah "Eğer karıyla koca arasında bir ayrılık olacağından korkuyorsanız bir hakem koca tarafından bir hakem de hanım tarafından gönderin." buyuruyor. Ne dersiniz bu konuda Kuran'dan delilinizi çıkarttım mı?" dedi. "Evet" dediler. 2- Ben onlara Siz "Ali hem savaştı hem de esir alıp köle yapmadı." diyorsunuz. Evet almadı, zira sizin Anneniz olan Hz. Aişe'yle savaştı. Allah (cc) (Ahzab 6) ayetinde

"Peygamberin hanımları onların analarıdır." buyuruyor. Şimdi siz Aişe anamız değil diyorsanız kesin kafir oldunuz. Eğer o anamızdır diyorsanız onu esir almanız size asla helal olmaz. Şimdi siz bu konuda iki ayrı sapıklık içerisindesiniz. Nasıl buna da delil getirdim mi?" deyince "Evet." dediler.

Ben "Adından müminlerin emiri kısmını sildirmesi iddianıza gele­lini. Siz bilmiyor musunuz ki Hudeybiyede sulh yapıldığı gün Rasulullah ile Süheyl b. Amr arasında yapılmıştı. Rsulullah (s.a.v.): "Ya Ali, şu vesika Muhammed Rasullah'ın üzerinde anlaşmaya vardığı vesikadır." diye yaz! Buyuranca Mekkeliler "Biz senin peygamber okluğunu bilsek seninle harp etmezdik. Yazacaksan seninle babanın adını Muhammed b. Abdillah diye yaz!" diye itiraz edince Nebi (s.a.v.): "Allah'ım sen biliyorsun ki ben senin Rasulünüm!" buyurup sonra antlaşma yapılan sayfayı aldı ve "Rasulullah!" kelimesini bizzat eliyle silip ardından "Ya Ali "Bu vesika Muhammed b. Abdillah'ın üzerinde anlaşmaya vardığı vesikadır." diye yaz." buyurdu. Vallahi bu olay Peygamberi peygamberlikten çıkartmamış idi. Bu da tamam mı?" dedi. "Evet" dediler.

Ebu Zümeyl der ki: Haricilerin üçte biri fikirlerinden geri döndü, üçte biri, Küfe'ye geri gidip harbe katılmadı. Geri kalanları da bu sapık fikirleriyle savaşa katılıp öldürüldü.[904]

Avf der ki: Bize Ebu Nadra, Ebu Said el-Hudrî aracılığıyla Nebi (s.a.v.)'in

"Ümmetim iki fırkaya ayrılacak, ikisi arasından bir de dininden ok gibi fırlayıp çıkacak olan sapık bir grup çıkacak. Onları, bu iki gruptan hakka daha yakın olanlar öldürecek." buyurduğunu rivayet eder. Bu hadisi, Katade ve Süleyman et-Teymî de Ebu Nadra'dan naklediyor.[905]

İbnu Vehb anlatıyor: Bize Amr b. El-Haris, Bükeyr b. El-Eşec -Busr b. Ebi Said isnadıyla Ubeydullah b. Ebi Rafi'den naklediyor:

-Harurîler Hz. Ali'ye karşı çıktıklarında "Hüküm sadece Allah'a aittir." dediler. Hz. Ali de

"Kendisiyle batıl kast edilen bir hak söz." dür. Zira Rasulullah (s.a.v.) bir takım insanların sıfatlarını anlatmıştı. Ben onların sıfatını şimdi şu dilleriyle "hakkı" söylediği halde bu sözleri boğazlarından öte geçmeyen (Hz. Ali eliyle de boğazını göstererek) Allah'ın yarattıkları arasında ona en sevimsiz olan insanlar üzerinde görüyorum. İçlerinde kara tenli elinden biri koyun memesi (ya da meme başı) gibi olan biri vardır." dedi.

Hz. Ali onlarla savaştığında askerlerine "iyi bakın bakayım be eli ' memeli adam içlerinde var mı?" dedi. Adamları arayıp geldiler. Onun ölüsünü bulamamışlardı. Hz. Ali onlara "Dönün bir daha arayın. Vallahi ne ben yalan söyledim ne de bana (Rasullah tarafından) yalan bil­dirildi." dedi. Adamlar araştırınca onu oradaki bir harabede ölü olarak buldular, getirip Hz. Ali'nin önüne koydular. Ubeydullah dedi ki: Ben Hz. Ali'nin onlar hakkındaki bu sözüne ve o adamın bulunmasına aynen şahit oldum.[906]

Yahya b. Süleym, İbnu Huseym'den şöyle naklediyor:

Ubeydullah b. Iyaz der ki: Abdullah b. Şeddad b. El-Hâd, Hz. Ali'nin öldürüldüğü günlerden birinde Hz. Aişe, Ubeydullah'a "Ali'nin savaştığı şu adamlar hakkında bana malumat ver." dedi. Ubeydullah da şöyle anlattı:

-Hz. Ali, Muaviye ile yazışıp anlaşınca ve işi iki hakem kararına bı­rakınca, insanların o gün en abitleri sayılan sekiz bin kadar insan Hz. Ali'nin bu kabulüne karşı gelip isyan ettiler ve Kûfe'nin ilerisindeki Harûra köyü arazisine geldiler ve Hz. Ali'ye: "Sen, Allah'ın sana giy­dirdiği halifelik gömleğini kendi elinle (ismini halife olarak sildirmekle) söküp attın. Bir de Allah'ın dininde insanlardan hakem tayin ettin. Oysa hüküm verme sadece Allah'a aittir." dediler. Onların bu ithamları Hz. Ali'ye ulaşınca dellal çağırtıp Kur'an hafızı olan alimleri topladı, sonra büyük imam olarak Kuran istedi. Kur'an'ı önüne koydu. Eliyle Kuran'ı hareket ettiriyor bir yandan da "Ey Kuran hadi insanlara kimin haklı olduğunu söyle!" diyordu. İnsanlar hep bir ağızdan "Sen ne soruyorsun?" o sadece kağıt yaprağı ve mürekkepten ibaret. Okuyup öğrendiğimizle ancak biz konuşuruz, sen ne istiyorsun" dediler. Hz. Ali işte isyan edip çıkan arkadaşlarınız var ya, işte benimle onların arasına Kur'an hakemdir. Allah kitabında koca ile eşi hakkında "Eğer aralarında bir ayrılıktan korkuyorsanız kocanın ailesinden bir hakem, hanımın ailesinden de bir hakem yollayın. Bu ikisi sulh istiyorlarsa Allah onların arasını birleşmeye muvaffak eder." buyuruyor. Böyle olunca Muhammed ümmetinin hakkı ve hürmeti elbette bir tek kadın ve kocanınkinden daha büyüktür. (Bunlar Muaviye ile yazıştın ve adını "Ebu Talib oğlu Ali" diye yazdın diye benden intikam alıyorlar. Halbuki Hudeybiye sulhunda Süheyl b. Amr -müşrikleri temsilen bize gelmişti. Rasulullah besmeleyi yazdırmıştı. Amr öyle değil "bismike Allahumme" diye müşriklerin söylediği tarzda yazılmasını istedi. Peygamberimiz: Yaz! "Allah'ın peygamberi Muhammed ile." deyince Süheyl "Ben senin Peygamber olduğunu bilsem sana niye karşı çıkayım." diye itiraz etti. Efendimiz de "Bu Abdullah oğlu Muhammed'in Kureyşle üzerinde anlaştığı..." diye yazdırdı.

Allah kitabında "Allah'ı ve Ahireti ümid edenlere Allah'ın Pey­gamberinde alınacak en güzel örnekler vardır." (Ahzab 21) buyuruyor. Hz. Ali onlara İbni Abbas'ı aracı yolladı. Ben de beraber İdim, Ordugahlarının ortasına vardık. İbnu Kevvâ kalktı ve adamlarına "Ey Kuran hafızları! İşte bu zat Abdullah b. Abbas'tır. Bilmeyenlere şimdi ben onu Allah'ın kitabının tanıttığı gibi tanıtacağım. Bu zat kendini vt kavmi hakkında Allah'ın "Onlar düşman bir topluluktur." buyurduğu kimselerdendir. (Zuhruf suresi ayet 58) Onunla Allah'ın kitabında münazara etmeyin, onu adamı Ali'ye geri yollayın!" dedi. Fakat hatipleri kalkıp, "Vallahi onunla Allah'ın kitabında münazara ederiz, Bize bizim de tanıyabileceğimiz hak bir delil getirirse ona uyarız, Batıl bir şey söylerse biz de onu ayıplar arkadaşına göndeririz. Üç gün İbni Mesud ile Kuran'da münakaşa ettiler. Onlardan dört bini tevbe edip fikirlerinden vaz geçti. Bunlar arasında liderleri İbnu Kevva' da vardı, Bunlar Hz. Ali'ye gelip Kûfe'de gelip katıldılar.

Geri kalanlara Hz. Ali haber salıp "Sizin de bildiğiniz gibi Muaviy§ ile aramızda olan oldu. "Haram kan akıtmamak, yol kesicilik etmeden Zımmilere zulmetmeden, Muhammed ümmeti bizimle sizi hirlcştirln-ceye kadar istediğiniz yerde oturun. Ama bunları yapacak olursanıi harbe aynen devam ederiz. Allah hainleri sevmez." dedi. Hz. Aişe "Yâ İbnu Şeddad! Ama Ali onları öldürdü." deyince o "Vallahi onlar yol kesmeye, kan dökmeye, zimmetten verilenleri helal sayıncaya kadar Ali onlara asla savaş açmadı." dedi. Hz. Aişe ona "Allah adına ant ve­riyorum." deyince "Kendinden başka ilah olmayan Allah adına aynen böyle oldu." dedi. Hz. Aişe ona:

-Peki bana Irak halkından ulaştığına göre Zu's-Sudiyye, Zu Sudiyyg diye bir şey bahsediyor, bu ne?" dedi. Abdullah b. Şeddad da: "Evet bgn onu gördüm. Ali ile ölüler arasında onun cenazesinin başında durdum, Hz. Ali insanları çağırıp "Bunu bilen var mı?" dedi. Onun hakkında m çok söyledikleri "Her halde falancaların mescidinde namaz kılarken gördüm." demek olabildi. Hiç biri onun kim olduğunu ispat edecek bir delil getiremedi. Hz. Aişe:

-Peki Ali onun başında ne dedi, Iraklıların iddia ettiği şeyleri mi dedi, deyince o "Ben onun "Allah ve Rasulü doğru söylemiştir." dediğini duydum, dedi. Hz. Aişe de "Peki başka birşey dediğini duymadın mı?" deyince "Evet Allah için duymadım!" dedi. Bunun üzerine Hz. Aişe (r.a.):

-Evet Allah ve Rasulü doğru söylemiştir. Allah Ali'ye rahmet etsin. O hayret edilecek bir şey gördü mü kesinlikle "Allah ve Rasulü doğru söylemiştir!" derdi. Irak halkı da bu doğrulan alıp Ali adına yalanlar uyduruyor ve onun naklettiği hadislere bu yalanları ekliyorlardı." dedi)[907]

 

Bu Yıl Ölenler El-Eşter En-Nehâî[908]

 

Nesebi: Malik b. Haris b. Abdi Yeğus b. Mesleme b. Rabia b. El-Haris b. Cezîme b. Sa'd b. Malik b. Nehâ b. Amr b. Aile b. Celd b. Malik b. Üded b. Zeyd b. Yeşceb. Meşhur lakaplı el-Eşter en-Nehâî.

Nehâ oğullan araısnda çok kadri bilinen bir lider.

Hz. Ömer, Halid b. Velid, Hz. Ali ve Ümmü Zer'den rivayeti var.

Kendisinden, El-A'rac Abdurrahman b. Yezid, Alkame ve oğlu İb­rahim b. El-Eşter'in rivayeti vardır.

Ester Yermuk savaşına katıldı ve orada gözünün birini kaybetti.

Ester Hz. Osman aleyhine kışkırtan ve onu öldürmek üzere Me­dine'ye gelip şerre bulaşanlardan biri oldu. Kendisi çok iyi bir hatip ve iyi bir süvari idi. Sıffeyn savaşına katılmış ve orada kahramanlığını ispat etti. Neredeyse Muaviye ordusunu yenmişti ki Hz. Ali'nin ya­nındakiler Şamlıların mızraklarının ucunda Kuran'ları görünce Eşter'i harbi durdurmaya zorladılar. Ester de onları "Bre korkaklar, bre yıl­gınlar! Tam galip geldiğimiz zaman mı bana harbi bıraktırıyorsunuz. İki su içim arası kadar müsaade edin ben zaferi hissediyorum." dediyse de Hz. Ali sulhu kabul ettiği için bu direnmesi ona bu imkanı vermedi. O da ordusu ile çarpışmadan çekildi.[909]

Abdullah b. Seleme el-Muradî anlatıyor:

-(Müzhic elçileri olarak Hz. Ömer'in yanına girmiştik. Yanımızda el-Eşter de vardı.) Hz. Ömer el-Eşter'e bakıp sonra gözünü yukarılara çevirdi tekrar gözünü ona dönderip "Bu adamın yüzünden müslümanların başına çok çetin bir gün gelecek." dedi.[910]

Sonra Hz. Ali Sıffeyn'den dönüşünde veya biraz daha sonra el-Eşter'i Mısır'a vali olarak gönderdi. Akdeniz sahilindeki Kalzum (veya Ariş) şehrine kadar geldi. Orada içtiği bir bal şerbeti ile zehirlenip öldü.

Hz. Ali ondan bıkmış idi ve onu sevmiyordu. Çünkü Ester çok ha­reketli olduğundan idaresi zordu. Ölüm haberi Hz. Ali'ye ulaşınca "Yüzü ve burnu sürtsün." dedi. Rivayet olunur ki, Hz. Osman'ın köle­sinden biri orada El-Eşter'e rastlamış, bal şerbetine zehir katıp ona içirmişti. O da öldü. Ölüm haberi Amr b. El-Âs'a ulaşınca "Allah'ın baldan meydana getirdiği askerleri vardır." diye sevindi.[911]

Avane b. El-Hakem ve diğer bir tarihçi şöyle anlatır:

-El-Eşter'in ölüm haberi Hz. Ali'ye gelince "innalillah ve inna ileyhi raciun, Allahiçin o gerçekten Malik idi. Onun gibisi mevcut mu acaba. O demir olsaydı mutlaka kelepçe olurdu, taş olarak yaratılsaydı kesinlikle -granit gibi- sert kaya olurdu. Ağıtçılar ağlayacaksa Malik gibi birine ağlasın." dedi. (Ölüm haberi Muaviye'ye gelince "elham­dülillah Allah'ın baldan da askerleri var!" dedi.)[912]

 

Sehl B. Huneyf[913]

 

Nesebi: Sehl b. Huneyf b. Vehb b. El-Ukeym b. Sa'lebe b. Haris b. Mecdaa b. Amr b. Haneş b. Avf b. Amr b. Avf .

Ebu Ümame'nin babası ve Osman b. Huneyf in kardeşidir. Bedir dahil Efendimizin bütün gazalarına katılmıştır.

Kendisi Efendimizden hadis nakletmiştir.

Ondan da, oğulları Ebu Ümame ile Abdullah, Ebu Vail, Ubeyd b. Es-

Sebbak, Abdurrahman b. Ebi Leyla, Yüseyr b. Amr ve çok kimse hadis nakletmişlerdir.

İbni Sa'd, Peygamberimizin Sehl b. Huneyf ile Hz. Ali'yi ahiret kardeşi yaptığını yazar.[914]

Uhut günü kaçmayıp Peygamberimizle düşmana karşı sebat edip orada Efendimize "ölümüne" diyerek biat etti. O gün Peygamberi ok atarak savunuyordu. Efendimiz orada onun için

"Sehl'e atması için ok verin. Zira iş kolaylaştı." buyurdu.[915]

Zühri der ki: Rasulullah (s.a.v.) Yahudi Beni Nadr (lılan sürdükten sonra onların kalan) mallarını Ensardan Sehl b. Huneyf ve Ebu Dücane dışında kimseye vermedi. Bu ikisi fakir idi.[916]

Ebu yail anlatıyor: Sıffeyn savaşında Sehl b. Huneyf "Ey insanlar, tenkid edecekseniz önce kendi görüşünüzü tenkid edin! Biz Ebu Cendel'in hadisesi olayını (Hudeybiye sulhunu).da gördük. Onun Ha­disesi günü müşriklerin isteklerini reddetme gücümüz olsaydı kesin reddederdik. Vallahi İslama girdiğimiz günden beri bizi müşkil durumda bıraktığını sandığımız bir şey sebebiyle kılıçlarımızı ne zaman omuzlarımızdan indirsek sonunda keisnlikle bizim daha hoşumuza gi­den bir iş kolaylaştırıldı. Ancak şu başımızdaki iş hariç. Bu kere has­mımızın birini yola getirmeye görelim bir başka hasım karşımıza di­kiliyor." dedi.[917]

Ebu Ümame b. Sehl anlatıyor: Babam hicri otuz sekizinci yılda Kûfe'de öldü. Cenaza namazını Ali (r.a.) kıldırdı.[918]

Şa'bi ise Abdullah b. Ma'kil'in "Ben Hz. Ali'nin imamlığında Sehl'in cenaze namazını kıldım. Ona altı defa cenaze tekbiri aldı." dediğini söyler.[919]

Bu haberin aynısını Haneş b. El-Mutemir de ilavelerle şöyle verir: Sehl b. Huneyf (r.a.) öldüğünde Hz. Ali musallaya geldi ve cenaze namazını altı tekbirle kıldırdı. Cemaatten kimileri bu tekbirlerin fazla oluşunu yadırgadılar da Hz. Ali onlara "O Bedir'de savaşanlardan Allah'ın kendilerinden razı olduğunu Kuran'da bildirdiği kimselerden biridir." dedi.[920]

 

Hz. Ali'nin Ölümü

 

İbni Sa'd anlatıyor: Raviler derler ki:

-Hariciler aralarında üç kişi seçtiler:

1- Abdurrahman b. Mülcim el-Muradî

2- Burak b. Abdullah et-Temimî

3- Amr b. Bekr et-Temimî. Mekke'de bir araya gelerek, şu üçünü Ali b. Ebi Talib (r.a.), Muaviye b. Süfyan ve Amr b. El-Âs'ı öldürmeye ant içip karar aldılar böylece Allah'ın kullarını bunlarla uğraşıp bıkmaktan kurtaracaklardı.

Abdurrahman b. Mülcim "Ben Ali'yi öldüreyim!" dedi. Burak da "Ben Muaviye'yi öldüreyim." dedi. Diğeri de "Ben de Amr b. El-As'a yeterim!" dedi. Vaz geçmeyeceklerine anlaşma yapıp kendi aralarında bu olayı Ramazan ayının on yedinci gecesi yapmaya karar aldılar. Sonra her biri öldüreceği adamın olduğu yere doğru gitti.

İbnu Mülcim Kûfe'ye geldi. Oradaki Harici dostlarıyla buluşup onlara sırrını saklamalarını söyledi. İbnu Mülcim onları, onlar da onu ziyaret ediyordu. Bir gün onu Teym er-Rubâb oğullarından bir grup ziyarete gelmişti. Aralarında Şicne b. Adiy kızı Katâmi'yi gördü. Ka­dının güzelliği onu etkilemişti. Ona evlenme teklif etti. Hz. Ali bu ka­dının babası ve kardeşini Nehrevan'da öldürmüş idi. Kadın ona "Sen Ali b. Ebi Talib'i öldürüp ve üç bin dinar vermeden seninle evlenmem." dedi. İbnu Mülcim "Vallahi ben burayı zaten bunun için geldim istediğin oldu." dedi.

Abdurarahman b. Mülcim, Şebîb b. Becera ile buluşup planını an­latıp kendisiyle beraber olmasını istedi. O da ona katıldı. İbn Mülcim

I İz. Ali'yi öldürmeye karar verdiği geceyi Eş'as b. Kays ile onun mescidinde konuşarak geçirdi. Şafak sökmek üzereyken Eş'as ona sa­bah gülümsemeye başladı haydi kalk! dedi. O da Şebîb ile beraber kı­lıçlarını alıp Küfe camiine geldiler. Orada Hz. Ali'nin camiye girdiği kapının karşısına oturdular.

Hz. Hasan der ki: Ben seher vakti babamın yanına girdim. Bana "Bu gece ailemi de uyandırayım diye niyetlendim ama gözlerim bana galib geldi. Ben oturuyordum. Sanki hayalime Rasulullah geldi. Ben ona ümmetiyin bana yaptığına bak hele." dedim. O da "Onların aleyhine Allah'a dua et." dedi de ben de "Allah'ım! Bana onlardan hayırlı yoldaş onlara da benim yerime şerli birini ver!" dedim." diye anlattı.

O sıra müezzini İbnu en-Nebbah gelip "namazaaa!" diye seslendi. Ben babamın elinden tutup yürümeye başladım. İbnu Nebbah önünde, ben de arkasında yürüyordum. Kapıdan girince mescitte yatanlara "haydin cemaat namaza namazaaa!" Diye seslendi. Zaten her gün elinde kamçısı ile aynı şekilde insanları uyandırarak içeri girerdi. Birden iki adam önünü kestiler. Mescitte olan biri "Ben o anda kılıç parıltısını gördüm ve birisinin "Ya Ali hüküm senin değil Allah'ın hakkıdır!" dediğini işittim." dedi. Hasen der ki: Sonra ben ikinci bir kılıç gördüm. İkisi birden kılıç vurdular. İbnu Mülcim'in kılıcı tam alnının boynuzu denen kısma değip tâ beynine kadar geldi. Şebib'in kılıcı da kapının kemerine isabet etti. Babam o anda "Adam elinizden kaçmasın!" diye bağırdı. Her taraftan onlara saldırdılar. Şebîb kaçıp kurtuldu. İbnü Mülcim yakalanıp Hz. Ali'nin huzuruna çıkarıldı. Hz. Ali "Ona güze yemek verip yatağını da yumuşak serin. Yaşayacak olursam onun hakkındaki kısas ve af hakkı bana ait. Ölecek olursam onu da benim yanıma gönderin. Onunla huzur-u ilahi'de hesaplaşacağım!" dedi.

Hz. Ali'nin kızı Ümmü Gülsüm İbni Mülcim'e "Allah düşmanı! Müminlerin emirini öldürdün!" deyince o "Ben müminlerin emirini değil sadece babam öldürdüm!" dedi. Ümmü Gülsüm "Umuyorum ki müminlerin emirine pek kötü sonuç vermeyecek." dedi. İbni Mülcim "Öyleyse niye ağlıyorsun, vallahi ben bu kılıcı bir ay boyunca zehirle­dim. Eğer Ali'yi öldürmeyip de benden sonraya koyacaksa, bu kılıcı Allah kahretsin!" dedi.

Hz. Ali Cuma günü ve Cumartesi gecesi yaşayıp sonra vefat etti.[921]

Haccac b. Ebi Münî, dedesi Zühri isnadıyla Hz. Enes'ten nakleder. "Iraklılardan üç kişi Muaviye, Amr b. El-Âs ve Habib b. Mesleme'yi öldürmeye karar verdiler... Enes gerisini yukarıdaki gibi anlattı.[922]

 

Savfan B. Beydâ[923]

 

Nesebi: Safvan b. Vehb b. Rabîa b. Hilal b. Malik b. Dabbe b. El-Haris b. Fihr. Künyesi Ebu Amr. Beyda annesidir. Peygamberimizin mescidine arsalarını veren -Sehl ile Süheyl kardeşlerinin üçüncüsüdür. Kureyşli olup Fihroğullarındandır.

İbnu Sa'd üstadlarından naklen "Rasulullah (s.a.v.) Safvan b. Beyda ile Rafi b. El-Mualla'yı kardeş ilan etti. Her ikisi de Bedir'de şehit oldular." der.[924]

(Yine İbni Sa'd der ki: Bana Vakidi Muhriz b. Ca'fer aracılığıyla Ca'fer b. Amr'dan şöyle nakletti. Safvan b. Beyda'yı Tuayma b. Adiy (Bedir'de) öldürdü.[925] Bu bir rivayette "Yine bize Rivayet olunduğuna göre "Safvan b. Beyz Bedir'de öldürülmedi. O Peygamberle beraber bütün savaşlarda bulunup hicri otuz sekizinci yılın Ramazan ayında öldü." der.[926]

 

Suheyb B. Sinan[927]

 

Nesebi: Suheyb b. Sinan b. Malik b. Abdi Ömer b. AIîl b. Âmir b. Cendele b. Sa'd b. Huzeyme b. Ka'b b. Munkiz b. El-Uryan b. Cübeyr b. Zeyd Menât.

Efendimizin arkadaşı, Bedr'e katılanlardan. "Suheyb-i Rumî" denir.

Zira Rumlar ona küçüklüğünde Musul yakınındaki Ninova şehrinden kaçırıp esir etmişlerdi. En-Nemr b. Kasıt oğullarındandır. Babası ya da amcası Kisra'nın Ninova valisi idi. Rumlar onu köle ettikten sonra Mekke'ye getirildi. Abdullah b. Ced'ân et-Teymî onu satın aldı.[928]

Bir rivayette onun rumların elinden kurtulup kaçtığını Mekke'ye gelerek Abdullah b. Ced'ân ile anlaşmalı olarak oraya yerleştiği söy-lenir.[929]

Suheyb, ilk müslümanlardan Bedir ve diğerlerinde bulunan biridir.

Kendisinden üç oğlu Habib, Ziyad ve Hamze ile, Said b. Müseyyeb, Abdurrahman b. Ebi Leyla, Ka'bu'l-Ahbar, Ab. B. Amr, Cabir, Ubeyd b. Umeyr, Ebu's-Selil ve Abdurrahman b. Hatib'in rivayetleri vardır.[930]

Künyesi Ebu Yahya'dır. Bu yılın Şevval ayında Medine'de öldü. Suheyb Rum diyarında yetişti. Bu yüzden konuşmasında biraz zorluk kaldı. Kıp kırmızı renkli, ne uzun ne kısa orta boylu, gür saçlı biri olup saç ve sakalını kına ile boyardı.[931]

Hasen-i Basri'nin isnadı sahih olan mürsel bir rivayetinde Peygam­ber (s.a.v.)

"Suheyb Rumlardan ilk müslüman olan kişidir." buyuruyor.[932]

Yine Efendimiz (sva)'in ona "Ebu Yahya" künyesi verdiği de riva­yetlerde geçmektedir.[933]

Suheyb'in oğlu Sayfi babasının "Ben Rasulullah (s.a.v.) ile kendisine daha vahiy gelmeden arkadaş olmuştum!" dediğini söyler.[934]

Mansur, Mücahid'in İslama girdiğini ilk açıklayanlar, Rasulullah (s.a.v.), Ebu Bekir, Bilal, Habbab ve Suheyb'dir.[935]

Amr b. El-Hakem de "Bilal'e ne dediğini bilemeyecek hale gelene

kadar işkence ediliyordu. Suheyb'e ne dediğini bilemeyecek hale gelene kadar azap ediliyordu. Ebu Fekihe'ye ne dediğini bilemeyinceye kadar azap ediliyordu. "İmtihanlara uğratıldıktan sonra Allah yolunda hicret edenler var ya..." ayeti bu işkenceye uğrayan müslümanlar hakkında indi." der.[936]

Avf el-A'rabî, Ebu Osman en-Nehdî'den naklediyor: Suheyb Me­dine'ye hicret kararını verince, Mekke halkı kendisine "Sen bize ek­meğe muhtaç hor bir adam olarak gelmiştin. Şimdi malınla beraber göçeceksin ha. Vallahi bu asla olamayacak." dediler. O da "Malımı bı­rakırsam yolumdan çekilecek misiniz?" dedi. "Evet" deyince Suheyb malının hepsini bıraktı. Efendimiz bunu duyunca "Suheyb kazandı Suheyb kazandı." buyurdu.[937]

Yine bu konuda Said b. Müseyyeb'den şöyle naklolunur:

-Suheyb (r.a.) Mekke'den ayrıldıktan sonra müşrikler peşinden gelip yetiştiler.

Beni geri getirmeye uğraştılar. Ben onlara "Ben size altınlarımı vermesem beni bırakır mısınız?" dedim. Onlara Mekke'deki altının yerini tarif edip "Kapının eşiğinin altını kazın zira altınlar orada. Fa­lancaya varıp ondan da iki elbise alın." dedim. Yola çıkıp henüz Küba'dan ayrılmamış bulunan Peygamberimize kavuştum. Beni gö­rünce "Ya Eba Yahya ticaretin kâr etti." diye üç kere söyledi. Ben de "Ya Rasulullah sana gelirken beni hiç kimse geçmedi. Bu söylediğin kafirlerle olan malım hususundaki durumu da sana Cebrail'den başka kimse haber vermedi." dedim.[938]

Muhammed b. İbrahim et-Teymî der ki: Rasulullah (s.a.v.) Suheyb ile Haris b. Es-Samme'yi ahiret kardeşi ilan etti.[939]

Daha önce "Hz. Ömer'in hançerlendiğinde Hz. Ömer'in Suheyb'i cemaata namaz kıldırması için kendi yerine vekil tayin ettiğini (ve "Namazınızı Suheyb kıldırsın" dediğini, Ömer ölünce şura heyetinin de

aynen halifenin görüşüne uyarak Hz. Ömer'in cenazesini de onun kıldırmasına karar verdiklerini" bahsetmiştik.[940]

Vakidi der ki: Suheyb (r.a.) kırmızı, altı kırmızı üstü beyaza çalan renkte biri olup yetmiş yıl yaşamıştır.[941]

El-Medâinî ise onun yetmiş üç yıl yaşadığını söyler.[942]

 

Muhammed B. Ebi Bekr Es-Sıddıyk[943]

 

Nesebi: Muhammed b. Abdullah b. Osman Ebu Bekr es-Sıddıyk b. Ebu Kuhafe Osman b. Amir el-Kuraşî et-Teymî el-Medenî. Ümmetin Sıddık'ı, Pegamber (s.a.v.)'in halifesi, veziri ve Mağaradaki can yol­daşının oğlu.

Annesi Esma binti Umeys onu Veda haccına giderken Zulhuleyfe'de dünyaya getirmişti.[944] Daha önce de anlattığımız gibi Hz Osman'ı evinde muhasara etmeye giden grubun liderlerinden biri idi. Daha sonra Hz. Ali'ye katıldı, ve onun komutanlarının ileri gelenlerinden oldu. Hz. Ali onu otuz yedinci yılın Ramazan ayında Mısır valiliğine atadı. Hem namaz kıldırma hem de haraç toplamayı da ona verdi. Muhammed de Irak'tan bir ordu alarak Mısır'a hareket etti.

Muaviye de Mısır'a Muaviye b. Hudeyc komutasında bir orduyu Muhammed'e harp için Şam'dan yola çıkardı.

(Belazurî der ki: Muaviye hakem olayından sonra halife olarak biat edilince, ve Hz. Ali'nin çevresi isyan çıkarınca Muaviye için yegane hedef Mısır'ı almaktı. Zira Mısır Şam'a hem yakın, hem kalabalık hem de kendi fikrinde değillerdi. Bunun için daha önce verdiği söz üzerine Amr b. El-Âs'ı Mısır genel valisi yaptı.

Ne yazık ki Hz Ebu Bekr'in bu cesur oğlunun hayatına dair elimizde hiçbir bilgi yok. Fitneler küçük yaşta karışıp gencecik iken öldürüldüğünden ve idarenin onun ölümüyle eş zamanlı Emevilerin eline geçişinden midir, her nedense ondan tarihçierimiz kolay kolay bir şey yazmamışlar. Onun hakkında bildiklerimiz sadece olaylar sebebiyle mecburen yazılanlardır. Yoksa o hacca yedi günlük bebek olarak giden, adını Peygamberin koyduğu, ilk yediği dünya nimetini peygamberin ağzından yiyen, Hz Ali'nin (babalığı) evinde büyüyen biri idi.

Bir rivayete göre, Muaviye Amr b. El-Âs, Habib b. Meslem©, Dahhak b. Kays, Büsr b. Ertâ, Abdurrahman b. Halid b. Velid, lîbu'l-A'ver, Mürra b. Malik ve Şurahbil b. Es-Sımat'ı, toplayıp onlara Mısır valiliğini Muhammed b. Ebi Bekir'le harp edip almak şartıyla teklif elli. Diğerleri çarpışmayı hoş karşılamadı. Amma Amr bu işe hevesle atıldı.

Mısır'a harekete geçilince Muaviye b. Hudeyc harbe talib oldu. Muhammed durumu mektupla Hz. Ali'ye bildirip "Mısır'a ihtiyacın varsa acele yardım gönder!" dedi.

Hz. Ali de ona yazıp Hz. Osman'ın kafasına sopayla vuran Kinaııc h. Bişr'i düşmanlara karşı göndermeyi teklif etmesini, kendisinin de ona her halükarda yardım göndereceğini bildirdi.

Hz. Ali Küfe halkını imdada çağırdıysa da gelmediler. Az bir askeri Ka'b b. Malik'le sonradan yolladı ise de onlar varamadan Muhammed öldürülmüştü.

Muaviye, Muhammed'e mektup yazıp "Mısır'ı terk et" diye yazdı. Amr da altı bin kişiyle gelip Muaviye b. Hudeyc'in ordusuna katıldı. Amr yine Muhammed'e yazıp "Kanını benden koru. Zaten duydum ki gerçekten Mısır halkı sana kızgını olup senin görüşüne katılmaktan vay. geçmişler, sana uyduklarına pişman olmuşlar." dedi. Muhammed de bunun yalan olduğunu yazıp savaşacağını bildirdi.

Kinane b. Bişr gelip bin kişilik bir güçle Muhammed'e katıldı. Bir o kadar daha gelenler oldu. Amr ordusundaki alayları peş peşe aralıklarla saf tutturdu. Kinane bunlarla tek tek çarpıştı. Fakat Muaviye b. Hudeyc gelip onları her taraftan kuşattı. Çarpışmada Kinane öldü. Şam ordusu Muhammed b. Ebi Bekr'in üzerine yürüdü. Bunu gören adamları can korkusuyla kaçışınca Muhammed yapayalnız kaldı. Durumu görünce o da acele meydandan kılıcını da atarak kaçtı ve bir yola düşerek sonunda bir harabeye sığındı. Amr gidip saraya yerleşirken Muaviye b. Hudeyc de Muhammed b. Ebi Bekr'i aramaya çıktı. Gide gide yolun ortasında iri kıyım Kıbtilere ulaşıp onlara "tanımadıkları, şüphe çekici birini görüp görmediklerini" sordu. Birisi, vallahi buradan böyle biri geçmedi, ama şu ilerdeki harabeye gitmiştim. Orada oturan biri vardı." dedi. İbni Hudeyc "Vallahi o" dedi. Atlarını mahmuzlayıp vardılar ve Muıhammed'i yakaladılar ki susuzluktan ölmek üzere. Onu Fuatat'a doğru alıp götürdüler. Hz. Ebu Bekr'in diğer oğlu Abdurrahmun olayı duyunca fırlayıp Amr b. El-Âs'ın yanına geldi. Abdurrahman o vakit Amr'ın tarafındaydı. "Kardeşimi asarak öldürecek mi? İbni Hudeyc'e haber sal da onu öldürmesine engel ol!" dedi. Amr b. El-Âs da birini yollayıp Muhammed'i kendisine göndermelerini söyledi. Muaviye b. Hudeyc de "Siz Kinane b. Bişr'i öldürünüz. O benim amca oğlumdu. Ben Muhammed'i bırakacağım ha, heyhat heyhat." dedi.

Muhammed su istedi. İbni Hudeyc de "Siz Hz. Osman'ı su içmekten men edip oruçlu olarak öldürdünüz. Allah da onu mühürlü bir cennet şerbetiyle karşıladı. Vallahi seni susuz öldüreceğim ta ki Allah seni cehennemin pis kokulu kaynar sularıyla karşılasın." deyince Mu­hammed "Anasız kalasıca bu senin elinde değil ki. Ama vallahi kılıcım elimde olsaydı bana böyle ulaşamazdınız." dedi. Muaviye de "Ben seni mazlum halife Osman'a kısasen öldüreceğim." dedi. O da "Osman zulümle muamele etti. Kitabın hükmünü bıraktı. Biz de buna karşılık cezalandırdık." dedi. Muaviye de onu öldürüp cesedini ölü bir eşeğin karnına koyup yaktırdı.)[945]

Muhammed, ordusunun yenildiğini görünce Mısır'da bir kadının evine gizlenmişti. Kadın onlara yerini söyledi. Yakalanınca Muhammed onlara "Beni Ebu Bekr'e bağışlayın!" diye yalvarınca Muaviye b. Hudeyc "Sen Hz. Osman'ın kanı meselesiyle başlayan kavgada benim kabilemden seksen kişi öldürdün. Ben şimdi seni Hz. Osman'ın katili olarak nasıl bırakırım." deyip Muhammed'i öldürdü. Sonra cesedini bir eşek leşinin içine sarıp ateşle yaktırdı.[946]

Amr b. Dinar der ki: Muhammed b. Ebi Bekr esir alınıp Amr b. El-Âs'a getirilince Amr "Senin herhangi bir kimseyle yaptığın bir anlaş­man falan var mı?" dedi. Muhammed de "hayır" dedi. Amr da emir verip öldürttü.[947] Muhammed b. Ebi Bekr'in babasından rivayeti varsa da babası öldüğünde henüz üç yaşlarında olduğu için bu haberi Mürseldir. Muhammed'den de oğlu Kasım'in rivayeti varsa da o da babasından bizzat duymuş değildir.[948]

 

Muhammed B. Ebi Huzeyfe[949]

 

Nesebi: Muhammed b. Ebi Huzeyfe b. Utbe b. Rabîa b. Abıhı Şems Kureşî el-Abşemî. Künyesi Ebu'l-Kasım. Babası Ebu Huzeyfe İslam'a ilk giren ashabdandır. Habeşistan'a hicret etmiş ve bu oğlu Mııhamcmd orada doğmuştur.[950] Ebu Huzeyfe Yemame savaşında şehit oklu. Küçük kalan Muhammed Hz. Osman'ın bakımında büyüdü. Daha sonra kendisine valilik vermediğinden mi yoksa başka bir sebepten mi Hz. Osman'a öfkelendi ve Osman (r.a.)'a karşı düşmanlık edenlerin safına geçti. Mısır emiri Abdullah b. Sa'd b. Ebi Sarh, Hz. Osman'a elçi olaruk geldiğinde bu Muahmmed Mısır'da bulunuyordu. Abdullah'ın yoklu­ğunu fırsat bilip haksız yere Mısır'ı istila edip İbni Ebi Şerh'in yerine koyduğu vekil Ukbe b. Malik'i Mısır'dan çıkarttı. Hz. Osman'a olan biatini bozup Mısır idaresini ele geçirdi.

Kendisine sevmeyenleri "Kuryeş'in uğursuzu" derlerdi.[951]

Denildiğine göre: Muhammed b. Ebi Huzeyfe Hz. Ali ile beraberdi. Hz. Ali onu Mısır'a yollamış idi. Orada onu Hz. Osman'ın taraftarları Filistin'de öldürdü.[952] Bir rivayette de onun otuz altıncı yılda öldürüldüğü[953] söylenirken bir başka rivayette, daha sonra öldürüldü, deniyor. (Taberi 3/133, 134 ve Belazurî, Ensab 3/171 ve devamında Ebu Huzeyfe'nin ölümünü şöyle anlatırlar:

-Sıffeyn harbinden önce Cemel hadisesinden sonra Amr ile Muaviye anlaşınca Amr bu orduyla Mısır'a gitti. Oraya yaklaşınca kendisini Muhammed b. Ebi Huzeyfe ordu ile karşıladı. Amr onun yanındaki gücün azametini görünce "ayrıca bir görüşelim" diye haber saldı. Bir araya gelince Amr "Sen de biliyorsun ben bu Muaviye'ye biat ettim ve ona uydum. Oysa yaptığı bir sürü şeye razı değilim. Biliyorum ki Ali, Muaviye'den hem kıdem hem de insan olarak çok daha faziletli, halifeliğe daha layık. Sen bana bir randevu ver de ikimiz bir araya gelelim, ama ordu olmasın. Sen yanına harp aleti olmayan, sadece kılıcı olan yüz kişi ile yakınıma gel, ben de o kadar sayıyla geleyim." dedi. İkisi anlaştı ve El-Arîş'te buluşmak üzere bir vakit belirlediler. Muaviye b. Hudeyc'in yanına varınca durumu anlattı. Buluşma vakti gelince her biri yüz süvari ile hareket ettiler. Oysa Amr arkasına orduyu almış idi. El-Arîş'e gelince peşlerinden Amr'ın ordusu da çıka geldi. O zaman Muhammed aldatıldığını anlayıp derhal oradaki bir saraya girip siper aldı. Amr bu kere mancınık kurdurup oraları yıkarak Muhammed'i yakaladı ve onu Muaviye b. Ebi Süfyan'a yolladı. O da onu Şam'da hapsetti. Muaviye'nin hanımı Muhammed'in halası olduğu için ona hapiste baktı. Muaviye Sıffeyn'e gidince ona çelikten bir eğe yolladı. O da hapishane demirlerini keserek kaçtı. Sonra Filistin'deki Zîb dağındaki bir mağarada saklandı. Yerini gören bir Nafî haber verdi, ve onu yakaladılar. Muhammed ona "Allah aşkına yolumdan çekil de gideyim." diye yalvardı ise de Amr "Yolunda çekileyim de Ali'ye git, sonra da gelip Ali'yle beraber halayın ve amcayın oğlu Muaviye'yle savaşasın, öyle mi!" deyip öldürdü. Bir rivayette Muaviye'nin onu öldürmeyeceği korkusuyla öldürdü, der.)[954]

 

Ebu Katâde El-Ensarî (R.A.)[955]

 

Rasulullah (s.a.v.)'in meşhur süvarisi.[956] Çok kahraman bir süvari idi. Onun ölümüne dair hicri elli dört yılında da haber vardır. (T. Dımışk 67/153) Küfe alimleri ise "Ebu Katade Kûfe'de bu yıl öldüğünü ve Hz. Ali'nin cenazesini kıldığını." Söylerler.[957]

Gassan b. Er-Rabî "O hicri otuz sekizde öldü." der.[958]

 

Hicri Otuz Dokuzuncu Yıl Olayları

 

Bu yıl en-Nuheylâ denilen kampta toplanan Hz. Ali ordusu ile Harûra'da toplanan hariciler arsında savaş cereyan etti. Hz. Ali onlarla çarpışarak onların belini kırdı ve başlarını öldürdü. Eksik yaratılışlı Zu's-Sediyye ölü olarak kendisine getirilince Allah'a şükür secdesine kapandı. Haricilerin başları Zeyd b. Hısn et-Tâî ile Şüreyh b. Evfa el-Absî idi. Bunlar ordularının sağ ve sol kanat komutanları idi. Başkanları da Abdullah b. Vehb b. Es-Sebeî idi. Piyadelerinin komutanlığını da Hurkus b. Züheyr yapıyordu.[959]

 

Muaviye'nin Hücumları

 

1- Yezid B. Şecera'nın Seferi:

Bu yıl Muaviye, Yezid b. Şecera er-Rahavî'yi insanlara hac görevini ifa ettirmek için Mekke'ye yolladı. Kuşem varıp Hz. Ali'nin Mekke emiri olan Kuşem b. Abbas'tan vazifeyi istedi. Kuşem onunla çekişerek ona engel oldu. İki tarafın arasına Ebu Said el-Hudrî ve diğer ileri gelenler girip "O yıl hac yaptırma ve namaz kıldırma işini Ka'be hacibliğini yapan Şeybe b. Osman'ın ifa etmesi şartıyla sulh oldular.[960]

(Muaviye Yezid b. Şecera'ya "Seni Mekke'ye hac emiri olarak gönderiyorum. Orada insanlardan bana "Dinlemek itaat etmek ve Ali'den ayrılmak üzere" biat al. Senin huyun ve görüşlerin hoşuma gitti. Seni oraya harbe göndermiyorum. Ali'nin valisi harp etmeden çıkarabil irsen ne âla" dedi. O da Allah'ın "Oraya giren güvencededir." buyurduğu bir haram beldeye saldıracak değilim." dedi.

Sonra yanına üç bin kişilik Şam'ın ileri gelenlerinden bir kuvvet vererek "Yâ Yezid, sen Mekke'ye varacaksın. Orası Allah'ın haremi ve emin  beldesidir.  Mekkeliler benim kavmim  ve  soyumdur.   Onlara

Allah'tan korkarak muamele et. Ben onların ıslahını ve sağ kalmalarını istiyorum, harp istemiyorum, lafımı unutma, Allah'ın bereketiyle yürü!" dedi.

Yezid Mekke'ye geldi.  Mekke emiri olan Kuşem b. Abbas b. Abdulmuttalib, bir hutbe irad edip "Şam zalimlerinin ordusu geldi. Allah'ın evinde ifsadcıhk yapacaklar. Siz onlarla harp mi yoksa sulh mu yapacaksınız?" dedi. Halk hiç sesini çıkarmadı. O da "Siz, benim sizin hakkınızdaki kanaatimi biliyorsunuz. Ben şu Mekke'deki koyaklardan birine gidip Allah dilediğini yapana kadar orada kalacağım. Durumu: Müminlerin emiri Hz. Ali'ye yazacağım. Bir imdad gönderirse Şam* ordusuyla çarpışırım, gelmezse Allah'ın hükmünü     sabırla, bekleyeceğim." dedi. Ebu Said el-Hudrî (r.a.):

-Yâ emir! Mekke'nin büyük bir hürmeti vardır. Şamlılar gelip acele! silaha sarılmazlarsa sen Mekke'den ayrılma, yanına konuşmaya gel­diklerinde onları def edecek bir güç görüyorsan, o zaman onların ara­sından çekilip dediğin koyağa git. O zaman mazeretini ortaya koymuş ve sana düşen görevi yapmış olursun." dedi.

Kuşem böylece Mekke'de kaldı. Hz. Ali'ye vaziyet bildirilince, bir hutbe okuyup "Muaviye bu hac mevsimine kalpleri mühürlü, kulakları tıkalı, yüzleri kör, hakkı batıl ile karıştıran, yaratığa isyanda itaat eden, şeytan dostları olan bir ordu göndermiş. Haydi onlarla cihada koşun, hayra ancak onu işleyen ulaşır. Kötülüğe de onu yapan bulaşır." dedi. O gün bin yedi yüz kişi evet dedi.

Bunlar Zilhicce ayının başında Kûfe'den hareket etti. Vakit geçmiş bulunuyordu. Muaviye'nin ordusu ise Arafat'a gitme günü (olan Terviye gününden) iki gün önce Mekke'ye gelmiş ve "Hepiniz güven­cedesiniz. Biz hacca geldik. Bizimle savaşmaya kalkanlar dışında he­piniz güvencedesiniz!" dediler. Yezid, ashabından biriyle görüşmek istedi. Ebu Said el-Hudrî'yi getirdiler. Yezid ona "Ya Eba Said! Ben bölücülüğe değil birleştiriciliğe geldim. İsteseydim darma dağın eder­dim. Çünkü ne emirinizin ne Mekke halkının koruyacak ordusu var. Dilersem emirinizi esir alıp Şam'a götürebilirim. Fakat Harem'de bundan hoşlanmam. Emire söylesin, imamlıktan çekilsin, ben de çe­kileyim. İnsanlar imamını kendi seçsin. Bunları ben sırf afiyet ve se­lamet olsun diye teklif ediyorum!" dedi. Sonra Ebu Said gelip Kuşem ile bu imamlık meselesini konuştu. Kuşem de teklifi kabul etti. İnsanlar da o yılki hac emirliğini Şeybe b. Osman'a verdiler.

Şam ordusu Mekke'den ayrılıp Şam'a doğru yol alırken, Hz. Ali'nin ordusu çarpışmaya gelirken bedevilerden onların gittikleri haberini aldılar. Şamlıların Vadi'l-Kura'da olduklarını duyup oraya geldilerse de onlar da orada sadece on kişi kalmıştı. Bunları esir edip Hz. Ali'ye götürdüler. Yezid bunu haber alınca "Geri dönmeyelim ne olur ne olmaz bilemeyiz, deyip gizlenerek Şam'a gittiler.

Hz. Ali "Esirleri hapsedin, zira Muaviye'nin yanında da bizim adamlarımız esir. Onları bırakırlarsa biz de bunları bırakırız." dedi.

Bu esir edilenlerin akrabaları Muaviye'ye gelip "Eğer akrabalarımız öldürülmüş ya da ölmüş olsalar "Allah yolunda oldu" deyip geçecek idik. Ama onlar Ali'nin elinde çare ne? dediler. Muaviye de "Sesinizi kesin! Onları kurtarmaya siz benim kadar hırslı değilsiniz bekleyin!" dedi.

Muaviye hemen bin kişilik bir alayı Hamalı Haris b. Nümeyr ko­mutasında Cezire'deki Hz. Ali'ye biatlı köylere hücuma yolladı. Onlar da Tohum ve Dara denen şehirlere saldırıp sekiz kişiyi esir alıp Şam'a doğru yola çıktılar. Utbe b. Vaal denilen Cezire halkından biri kabilesini toplayıp Fırat nehrini geçti ve bu Şam alayının öncülerine saldırıp ellerindeki ganimetleri aldı.

Hz. Ali de Muaviye'ye bir mektup yazarak esirlerini istedi. O da esirleri salınca Hz. Ali de esirlerini salıverdi.)[961]

Bu yıl, Müminlerin annesi Meymune (r.a.) ile Hassan b. Sabit vefat elliler ki vefeyat kısmında anlatacağız.

Hz. Ali, Muaviye ile yeniden harp etmek için hazırlığını yapıp yola çıktı ise de Cezire'deki Rikka ile Hiyt şehirleri arasındaki Ânât'tan geri dönmeye mecbur kaldı. Zira Haruriyye havarilerinin isyanıyla uğraşmak lorunda kaldı. Bu Hariciler, o dönemin en âbit en zahitleri ve Hz. Ali'ye biat edenlerin adı (devamlı Kuran'la meşgul olup yegane delil onu kabul ittikleri için) Kurrâ'ya çıkan kimselerdi ki, hadiste geçtiği gibi, illamdan, okun fırladığı gibi çıkmışlar idi. Dinde çok aşırı gitmeleri sonunda kendilerini günah işleyerek Allah'a asi gelenleri kafir saymaya kadar götürdü. Kadın erkek bu Hakem olayına katılanları öldürmeyi helal saydılar. Ancak "biz böyle yapınca kafir olmuştuk. Sonradan imanımızı tazeledik." diyenleri bırakıyorlardı.

İbni Sa'd, Muhammed b. Ömer Vakidi- Abdurrahman b. Ebi'l-Mevâlî -Abdullah b. Muhammed b. Akîyl isnadıyla Muhammed b. El-Hanefiyye'yi şöyle derken işittiğini nakleder:

-Babam Ali Muaviye ve Şamlılarla savaşmak istiyordu. Bunun için sancağı göndere bağlattırıyor ve "Şam üzerini yürümeden sancağı çözdürmeyeceğine yemin ediyordu. Fakat askerin çoğu ona karşı gelip görüşleri dağılıyor ve korkuya kapılıyorlardı. Babam da sancağı çöz­meye mecbur kalıp yemininin keffaretini ödüyordu. Bu yeminini dört kere tekrarladı. Ben babamın vaziyetini anlıyor ve beni sevindirmeye­cek şeyler olduğunu seziyordum. Bir gün Misver b. Mahreme ile ko­nuştum ve ona: "Babamla konuşmayacak mısın, vallahi yanında ken­dine hiçbir faydası olmayan (gayesiz) bir toplulukla nereye gidiyor?" dedim. Misver de ona: "Ya Ebe'l-Kasım! Baban iyice ısınmış bir iş için gidiyor. Ben onunla konuştum. Anladım ki mutlaka gitmeye direniyor." dedi. Muhammed b. Hanefiyye devamla der ki:

-Babam o adamlarda gördüğü b muameleyi görünce "Allah'ım ben bunlardan bıktım, beni usandırdılar. Ben onlara onlar da bana buğz et­tiler. Ya Rab! Bana onları alıp yerlerine onlardan daha hayırlı yanlar ver. Onlara da benden daha şerli birini benim yerime onlara reis et!" diye beddua etti.[962]

 

Muaviye'nin Hücumları Arttırması

 

Süfyan b. Avf'ın seferi: Ebu Mihnef b. Yahya anlatıyor: Hz. Ali (r.a.) bundan sonra Muaviye'nin bir daha saldırmayacağını sanıyordu. Aradan bir ay geçince Muaviye Süfyan b. Avf komutasındaki birliği Irak üzerine baskına gönderip orada Ali taraftarlarından gücüyün ye-tebildiğini öldür!" emrini verdi. O da Hiyt şehrine gelip Hz. Ali'nin valisi Kümeyl'in orada olmaması üzerine etrafa baskınlar düzenledi. Sonra Enbar'a gelip oradaki Hz. Ali'nin adamı Eşras'ı ve adamlarını öldürdü. Sonra Enbar'a saldırıp aldığı ganimetlerle Şam'a döndü.

Hz. Ali olayı duyunca Said b. Kays'ı Süfyan'ı yakalamaya gönderdi. Bunlar Şamlılara yetişemeden geri döndü. Hz. Ali de adamı Kümeyi'e yazıp tedbirsizliğinden dolayı onu azarladı.[963]

 

Abdurrahman B. Eşyem'in Seferi

 

Bir kaç gün sonra Muaviye Abdurrahman b. Eşyem komutasındaki bir birliği Cezire'ye yolladı. O vakit oranın valisi Şebib b. Âmir idi. Şebib Nusaybin'de oturuyordu. Şebib, Kümeyi b. Ziyad'a bir mektupla Şam ordusunun geldiğini hazırlıklı olması gerektiğini yazdı. O da yerine Abdullah b. Vehb el-Rasibî'yi vekil bırakıp birliğiyle Nusaybin'e vardı. Şebib'le birleşip Kefertuşa denen şehirde bulunan Şam ordusuna saldırdılar. Müthiş bir çarpışma oldu. Sonunda Şam ordusu yenilip bir çok ölü bırakarak kaçtı.[964]

 

Nu'man B. Beşir'in Seferi

 

Muaviye bu yıl Nu'man'ı bin adamları Aynu't-Temr'e yolladı. Aynu't-Temr valisi Malik b. Ka'b Hz. Ali'ye durumu yazdı. Hz. Ali derhal bir hutbe ile oraya cihada çağırdıysa da aldıran olmadı. Çaresiz Malik yanında yüz kişi ile bin kişilik Nu'man birliğiyle karşılaştı. Kendine yakın bir yerde bulunan Mihnef b. Süleym'den imdad istedi. Adamlarına "Köyün dış duvarlarınızı arkanıza alın ki arkadan geleme-sinler." dedi. Sonra tam bir kahraman olarak çarpıştı. Bu sırada Mihnefin oğlu ona yardıma geldi. Malik ve arkadaşlarının çarpış­maktan kılıçları parçalanmıştı. Vakit yatsı idi. Şam birlikleri imdatçıları görünce bozulup kaçtılar.[965]

 

Abdullah B. Mes'ade'nin Seferi

 

Muaviye Abdullah b. Mes'ade el-Fezârî'yi Teyma'ya yollayıp: "Rastladığın her bedeviye sadaka ver, uğradığın diğerlerinden malının rekatını sana vermeyen herkesi öldür." diye tenbih etti. O da böyle yaparak Mekke'ye, Medine'ye kadar geldi. Etrafında çok kişi toplandı. Hz. Ali Müseyyeb b. Neceb el-Fezârî'yi ona yolladı. Müseyyeb'in birliği ile Teyma'da karşılaşıp akşama kadar çarpıştılar. Müseyyeb hemşehrisi olan Abdullah b. Mes'ade'ye kılıçla üç kere darbe attı. Her darbede ona "kaç kurtul" diyordu. O da yanındakilerle oradaki kaleye sığındı,   diğerleri   Şam'a   doğru   kaçtı.   Bedeviler   de   Abdullah   b. Mes'ade'nin yanındaki Zekat develerini yağma ettiler. Müseyyeb onları üç gün kuşattı. Sonra kapı önüne odun yığıp yaktı. Yok olacaklarını i anlayınca dama çıkıp: "Ya Müseyyeb! Bunlar kendi kavmin insaf et." \ diye yalvarınca o da onlara acıdı ve ateşi söndürttü. Yandakilere "Bana \ Şam'daki casuslarım Şam'dan bir ordunun bize doğru geldiğini haber \ verdiler. Hepiniz bir mekanda toplanın." diyerek askeri çekti. Abdullah b. Mes'ade ve arkadaşları geceleyin kaçtılar.[966]

 

Dahhak B. Kays' İn Seferi

 

Bu yıl Muaviye Dahhak'a üç bin asker verip "Vakis' in aşağısına kadar gidip bedevilerden Hz. Ali yanlılarına saldırmasını" emretti. O da bedevileri öldürerek Sa'lebiyye'deki Hz. Ali'ye ait bir silah deposunu ele geçirip yağmaladı. Sonra Kutkutâne'ye kadar varıp Hz. Ali . ordusunda savaşmış olan Amr b. Umeys b. Mes'ud'a rastladı. Ailesiyle beraber hacca gidiyordu. Ona saldırıp hacdan alakoydular. Olayı duyan Hz. Ali, Hucr b. Adiyye dört bin asker verip yola çıkardı. Hucr Dahhak'a Tedmur şehri civarında yetişti. Gün boyu çarpışma devam edip gece olunca bıraktılar. Şamlılardan on dokuz kişi öldürüldü. Dahhak geceleyin adamlarını alıp kaçtı.[967]

 

Muaviye'nin Seferi

 

Bu yıl Muaviye bizzat birliğinin başına geçip Dicle'ye doğru yola çıkıp oraya yaklaşınca geri döndü.[968]

 

Hz. Ali'nin Ziyad'ı Farslılara Gönderişi

 

İbnu'l-Hadramî öldürülüp insanlar Hz. Ali'ye baş kaldırmaya baş­layınca Farislilerle Kirman halkı, haraç vermeyi reddedip valilerini kovup çevrelerindeki yerleri ele geçirdiler. Hz. Ali de konuyu istişare etti. Cariye b. Kudame: "Ya Emira'1-Mu'minin sana sert görüşlü, si­yasetçi, velisi olduğuna kafi gelen birini göstereyim mi, işte Ziyad.'*^ dedi. O da dört bin kişiyle Faris ve Kirman'a gitti.                             

Şa'bi'nin demesine göre, Farslılar haraçtan vaz geçip valileri Sehl bir Huneyf'i kovunca Abdullah b. Abbas bu işi bastırmak için Basra'ya gelip Ziyad'ı oraya yollamış.

Eyyub b. Musa Istahar şehrinden yaşlı birinin babasından şunları anlattığını söyler:

-Farislilerin fitne ateşini yaktıklarında oraya emir olan Ziyad'a ye­tiştim. Öyle idare etti ki az bir süre sonra insanlar itaata gelip düzeldi. Ziyad hiç harp yapacak bir durumda olmadı. Farisliler onun hakkında "Kisra Enuşirvan'ın siyasetine bu arap kadar benzeyen birini görmedik, yumuşaklığı, insanları idare edişi ve olacakları önceden fark etmesi tıpkı o idi.

Ziyad gelir gelmez insanların idareci olanlarını toplayıp, kendine yardım edeceklere yardım ve minnettar olacağını bildirdi. Bir kısmını tehdid etti. Kimini birbiriyle çarpıştırdı. Kimilerine düşmanlarının ku­surlarını gösterdi. Kimi ondan kaçtı. Bir kısmı yerinde kaldı. Kimi birbirini öldürdü. Böylece Faris arındı. Orada ne harbe ne de isyancılara rastladı. Aynısını Kirman'da da uyguladı. Etrafa gitti, böylece insanlar sükunete kavuştu ülke gidişatını düzeltti. Sonra Istahar şehrine gidip oradaki bir kaleye yerleşti.[969]

 

Hicri Kırkıncı Yıl Olayları

 

Bu yıl Muaviye, Büsr b. Ertâ el-Kuraşî el-Âmirî'yi Yemen'e bir orduyla gönderdi. Hz. Ali'nin Yemen valisi Hz. Abbas'ın oğlu Ubeydullah onların gelişi üzerine oradan uzaklaşıp bir kenara çekildi. Durumdan haberdan olan Hz. Ali, oraya Cariye b. Kudame es-Sa'di'yi emrine birlikler vererek yolladı. Büsr b. Erta derhal Ubeydullah b. Abbas'ın iki küçük bebeğini kapıp onları bıçakla kesip öldürdü. Sonra Yemen'den kaçtı. Ubeydullah da daha sonra Yemen'e (San'a) geldi.[970]

 

(Büsr B. Erta'nın Yemen Çıkarması)[971]

 

Bu yıl Hz. Osman'ın Yemen'deki taraftarları harekete geçip Hz. Ali'ye karşı isyana başladılar ve Hz. Ali'den Matlarını geri aldılar.

(Bunun sebebi şu idi.) O gün Hz. Ali'nin Yemen Emiri Ubeydullah b. Abbas idi ve merkezi San'a şehriydi. San'a halkına görevleri husu­sunda çok sert davranıyordu. Hz. Osman taraftarlarını çağırıp, "Bana bakın! Sizin bu fitne fesatta koşuşturmanız neye siz kim oluyorsunuz da Hz. Osman'ın kanını talep ediyorsunuz? Sizler idareci olarak güden değil halk olarak güdülenlersiniz. Bundan önce evinizde usluca oturu-yorken Muaviye'nin saldırılarını duyunca başlarınızı kaldırıp bize karşı gelmeye başladınız". Onlar da "Ya Emir! Biz halâ Hz. Osman aleyhine çalışanlarla mücahede etmek gerektiği kanaatindeyiz!" dediler. Ubeydullah da onlardan bir kısmını hapsedip bir kısmını da oradan kovdu. Bunu duyan bazı Hz. Ali muhalifi Yemenliler, Ubeydullah'a "Ya hapisteki kardeşlerimizi bırakır ya da ne sana ne de liderin Ali'ye itaat ederiz." diye yazdılar. O da hapistekileri saldı. Yemen halkı valiye isyan edip zekatlarını valiye vermediler. Ubeydullah vaziyeti Hz. Ali'ye yazdı. Hz. Ali de Yezid b. Kays el-Erhabi'yi çağırıp "Bak senin vatandaşlar bana ne yaptı!" diye isyanı anlattı. O da "Ya Emira'l-Müminin. Benim kanaatime göre onlar sana itaatkardır. Dilersen oraya gideyim dilersen bir mektup yazayım. Cevabını görelim!" dedi. Hz. Ali de onlara Hemedanlı biriyle itaata dönmelerini içeren bir mektup yazdı. Bu Hemedanlı Yemen'in Cened şehrine gelip onlara Hz. Ali'nin mektubunu okudu. Sonra da "Hz. Ali aslında size Yezid b. Kays'ı bir orduyla göndermek istiyordu. Ama size karşı acele etmek istemedi. Allah'tan korkun, ülkenizde fesat ve bozgunculuk çıkarmayın, devlet başkanınıza karşı savaşa kalkmayın!" dedi. Cenedliler Hz. Osman taraftarı olup bir süre önce Muaviye'den kendilerine yardım etmesini ve kendilerine bir vali yollamasın istemişlerdi.

Cenedli biri bu Hemedanlıya "Bana bak adam ne dediğini duyduk, sen Hz. Ali'ye git de bize kimi diliyorsa onu göndersin, hiç korkumuz yok. Bilsin ki biz Emira'l-Mü'minin Hz. Osman'ın biati üzerindeyiz." dedi.

Sonra Cened halkı Muaviye'ye "Ya bize çabuk birini yolla onun eliyle sana biat edelim, yoksa Ali'ye mektup yollayıp yaptıklarımızdan özür dileyeceğiz, dediler.

Muaviye de hemen Büsr b. Ebi Ertâ'y çağırıp yanına Şam'dan seçkin dört bin savaşçı kattı ve "Derhal süratle Yemen'e var ve bana biat al. Zira şu  anda Ali'ye karşı  çıkmış  durumdalar.  Medine  ve Mekke

üzerinden git. Ali'ye bağlı olan yerlerdeki halka önce çok sert dil kul­lan. Öyle ki, senin onları kuşattığını ve senden yakalarını kurtarama­yacaklarını sansınlar. Sonra da onları af etmiş gibi davran, onları bana biata çağır. Kabul etmeyenlere kılıcını kullan, sana karşı gelmeye kal­kanları öldür. Yemen'e varana kadar bu uygulamayı yap." dedi.

Büsr ordusuyla Medine'ye geldi. O zaman oradaki Hz. Ali'nin valisi Hz. Ebu Eyyub el-Ensârî idi. Büsr'ün ordusunun Medine'ye yaklaştığını duyunca can korkusuyla kaçıp Hz. Ali'nin yanına gitti. Büsr Medine'ye girdi. Medine halkı korkudan çıkıp onu karşıladılar. Büsr onlara baktı. Sonra kürsüye çıkıp bağırarak azarlayarak:

-"Yüzler çirkinleşti. Allah cc. (Nahl suresi ayet 112) size şu ayetteki

"Allah gayet güven ve hu­zurlu olan rızkı her yerden kendine bolca ulaşırken Allah'ın ni­metlerine nankörlük edip de yaptıklarından dolayı Allah'ın ken­dilerine açlık ve korkaklık elbisesi tattırdığı bir köyü size örnek olarak verdi." Ayeti ne kadar güzel bir örnek. İşte siz de aynı bu köy halkı gibi yaptınız, ve bu aşağılık fecaatini tattınız. Zira şu şehriniz Hz. Muhammed'in hicret yurdu, ondan sonraki halifelerinin diyarı idi. Siz Allah'ın bu nimetine teşekkür etmediniz. Başkanınızın hakkına riayet etmediniz üstelik aranızda halifeniz öldürüldü. Siz katilin, onu sövüp sayanların fırsat gözetenlerin arasında idiniz. Vallahi size öyle şeyler yapacağım ki bizden evvelki milletler gibi yok olup sadece lafı edilenler gibi yapacağım. Bre Ensar'n şerlileri, ulan Yahudi dostları, ey köle adlı herifler. Siz Neccaroğulları, Aclanoğullarısınız. Vallahi size öyle şeyler yaparım ki müminlerin ciğeri sevinçten soğur. Vallahi Muaviye bana tavsiye etmeseydi erkeklik çağına gelen hiçbirinizi bırakmaz öldürürdüm." dedi. Medineliler öyle korktular ki bu dediklerini yapacak sandılar. Huveytib b. Abdül Uzza, "Ya Emir bunlar senin soyun sopun, Peygamberiyin Ensar'ı, bunlar Hz. Osman'ın katilleri değil. Allah için onlara iyi muamele et." dedi.

Büsr hiçbir şey söylemedi. Sonra Ensar'dan Hz. Ali taraftarı olan­ların evlerini yıktırdı, yaktırdı. Sonra halkı Muaviye'ye biata çağırdı. Onlar da zorla biat ettiler.

Sonra Seleme oğullarına "Cabir b. Abdullah (r.a.)'ı getirmedikçe size ne can güvenliği var ne de biatinizi alırım!" dedi. Cabir (r.a.) çok yaşlı idi. Ona gelmedi. Efendimizin eşi Ümmü Seleme'ye vardı "Ne tavsiye edersin? Öldüreceğimden korkuyorum ama bu istediği dalalete (sapıklığa) biat etme sayılır!" dedi. Ümmü Seleme de "Sen biat et. Ben oğlum Amr'a, damadım Abdullah b. Zem'a'ya da biat etmelerini söyledim." dedi. Ümmü Seleme Büsr'a haber salıp Cabir'e can gü­venliği istedi. Büsr kabul etmedi. Cabir de gelip kerhen Muaviye'ye biat etti. Büsr günlerce Medine'de kalıp biat aldı. Sonra halkı toplayıp:

-Ey Medineliler, siz buna layık değilsiniz ama ben sizi bağışladım. Zira halifeleri önlerinde öldürülürken onu savunmayanlar, af edilmeyi hak etmezler. Dünyada bu yüzden bir cezaya çarptırılmış iseniz de, ahirette de Allah'ın rahmetine ulaşacağınızı sanmam. Size ben Ebu Hüreyre'yi vali yapıyorum ona itaat edeceksiniz, aykırılıktan da sakının. Vallahi siz sözünüzden dönüp isyan ederseniz ben de size, helak etmek, sülalenizi yok etmek üzere geri gelirim, dedi.

Büsr oradan Mekke'ye geçti. Hz. Ali'nin valisi Kuşem onun gelişini duyunca şehirden kaçtı. Halk Büsr'ü karşılamaya geldi. O da onlara sövüp sayıp azarladı ve "Emiri'l-Mü'min Muaviye men etmeseydi sizden yeryüzünde yürüyen canlı koymazdım." deyip lafı kesti.

Sonra Büsr hareket edip Bi'r-i Meymun denen yere kadar geldi. İn­sanlar can korkusuyla kaçışıyordu. Büsr orada kaçanlara arasında iki küçük çocuk gördü. İkisi de gerek yüz gerekse vücuk dünya güzeli. Bunları tutup getirin, dedi. Onları getirip önüne koydular. Büsr "Siz kimsiniz" dedi. Büyüğü "Ben Kusem'im bu da kardeşim. Biz Abbas b. Abdul-Muttalib'in olu Ubeydullah'ın çocuklarıyız!" dedi. Büsr sevinçle "Allahu ekber, demek sizler de kanını akıtmakla Allah'a yakla-şabileceklerimdensiniz." dedi. (Belazurî der ki, Ubeydullah b. Abbas oğlu Kusem'le Abdurraman'ı anneleri Cüveyriye ile beraber Ye­men'den kaçan bir gruba katıp annelerinin yurduna göndermiş idi. Büsr b. Ertâ da bunu duymuş çocukları arıyordu.) Sonra onları öldürmelerini söyledi. Kinâne oğullarından oradaki kadınlar feryad koparıp "Haydi adamları öldürüyorsunuz bebeklerin suçu ne! Vallah islamdan önceki Cahiliye döneminde bile bebekler öldürülmezdi. Bebekleri öldürerek gerçekleştirilen bir idare saltanatı kesinlikle en vahşi idaredir." dediler. Büsr onlara da bir şeyler yapmak isteyip sonra sustu.

Babaları belki çocukları aramaya gelir diye bir kaç gün onları sakladı sonra onların kesilmesini emredip -koyun gibi kestirdi.

Anneleri Cüveyriyye duyunca feryatlar koparıp çocuklarına şu ağıtı yaptı:

Ey sedefini (kabuğu) yeni parçalayı çıkan inci gibi iki yavrucuklarımı öldüren (yahut onlardan haberi olan)

Ey kalbim, kulağım olan iki oğulcuğumu yok eden, bu gün artık kalbim sökülmüş.

Ey, kemiklerimin iliği olan çocuklarımı katleden, bu gün artık ilik­lerim alınmış.

Büsr'ün yaptıkları haber verildi. Onların iftiracılıkları ve günah kazandıkları laflardan dolayı onların bu iddialarına inanamadım.

Bebeciklerimin şah damarları bileğilenmiş keskin bıçakla vurdular. İşte günah böyle kazanılırmış.[972]

Büsr sonra dönüp tekrar Mekke'ye gelip Ka'be'yi tavaf etti. Sonra hutbe okuyup: Allah'a hamd olsun, hilafet işini bize topladı, davetimizi kuvvetlendirdi. Düşmanlarımızı ölümle sürgünle perişan etti. İşte Ali Irak'ta bir kaç kişiyle zillet içinde kaldı. Bir de Muaviye'ye bakın. İdarenin yuları elinde, ona biat edeceksiniz. Kendinize sakın yol bul­maya kalkmayın, dedi. Halk istemeyerek Muaviye'ye biat etti. Ama Büsr'ün Hz. Ali'ye sövüp saymasını çok yadırgadılar. Büsr bir müddet orada kalıp sonra Şeybe b. Osman el-Abderî'yi Mekke emiri yapıp "Ey Mekkeliler, bana kalsa kökünüzü kazıyacaktım. Sakın aykırılık yapmaya kalkmayın. Vallahi o zaman erkeklerinizi öldürür, malınızı alır evlerinizi yıkar ve çocuklarınızı yok ederim." diye tehdit etti.

Sonra Taife yürüdü. Muğira b. Şu'be orada idi. Hemen Taifin dı­şında Büsr'ü karşıladı ve onu ikaz ederek: "Ey komutan! Senin Şam'dan çıkışından beri düşmanlarına karşı sertliğin (dostlara iyiliğin) hakkında bana haberlerin ulaştı. Sen bizim katımızda bu sebeple iyi bir mevkii edinmiştin. Ama ne zaman dostunla düşmanını bir tutmaya başlarsan Rabbine karşı günah işlersin insanları kendinden uzaklaştırırsın." dedi. Büsr bu nasihati tutup kimseye ilişmedi.

Sonra Kubale'ye bir müfreze gönderip Hz. Ali'nin oradaki bağlılarını baştan sona öldürttü.

Sonra Büsr Necran'a gitti. Orada adı önceleri Abdul-Medân iken Peygamberimizin adını Abdullah'a çevirdiği ashabından biri yaşıyordu. O da Hz. Ali'ye bağlı idi. Büsr onu ve oğlu Malik'i öldürdü. Sonra halkı tehdit edip: "Sizi yahudi kardeşleri sizi, vallahi sizden bana Ali'ye bağlılık gibi bir haber gelirse geri gelip adam nasıl öldürülür size göstereceğim." dedi. Korkanlar gelip özür diledi.

Sonra Büsr, Hemedan tarafındaki Hz. Ali'ye bağlı Erhab oğullan aşiretine varıp baştan sona herkesi öldürdü.

Sonra San'a üzerine yürüdü. O vakit orada Hz. Ali adına valiliği Ubeydullah b. Abbas yürütüyordu. Ubeydullah onun bu kanlı gelişini görünce yerine Amr b. Eraka'yı vekil yapıp kendisi San'â'dan kaçıp Hz. Ali'ye gitti. Büsr gelip Amr b. Eraka'yı astı. Tek tek Hz. Ali ta­raftarlarının peşine adam salıp ulaştığı herkesi öldürttü.

Oradan Hadramut'a geçip Hz. Ali bağlılarını araştırıp yakalayabil­diğim öldürttü. Sonra Hadramut idarecilerinden Abdullah b. Sevâbe'nin saklandığı kaleye geldi. Onu af edeceği yeminlerini ederek kandırıp yakaladı ve öldürülmesini emretti. O da "Benim öldürülmemi gerektiren hiçbir suç işlemedim, sen beni hangi suçla itham edip öldüreceksin?" deyince Büsr "Ali'yi üstün sayıp, Muaviye'ye biat etmekten kaçınman suç olarak yetmiyor mu?" dedi. O da: "Bırak da iki rekat namaz kılayım!" dedi. Büsr de "Dilediğin kadar kıl nasılsa seni öldüreceğim!" dedi. Namazını bitirince lime lime doğrayıp öldürdüler.[973]

 

Hz. Ali'nin Müdahelesi

 

Vaziyet Hz. Ali'ye ulaşınca çok tasalandı. Sonra Kûfelileri topladı ve onlara: "Ey insanlar! Bilin ki kulların gece gündüz yaptığı bütün ameller ! Allah tarafında biliniyor. Allah'ın kulları, öyleyese onun emrinde ve

yasaklarında Allah'tan korkun. Şimdi size haber veriyorum ki, Allah iüşmanı Büsr b. Ertâ, Muaviye adına Yemen'e gelmiş. Büyük bir zulüm ordusuyla Hicaz yolunda yaka yıka, öldüre öldüre gitmiş. Allah ona gazab etsin, dünyalıkla ahiretini sattı. İçinizden sırf cennet isteyen cihad ehli, sevab ehli insanlar ona karşı harbe hazırlansın. Zira cihadın gerekli olduğu yerde cihad etmemek, dini hayatta noksanlık yaptığının yanında

insanları alçak ve maskara eder." dedi.

Hiç kimse sesini çıkarmamıştı. Hz. Ali onlara: "Sizlere ne oluyor cihadı unuttunuz. Ben sizi gizli açık cihada çağırırım, sizin cevabınız firar olur." diye nasihat etse de yine ses çıkaran olmadı. O zaman Hz. Ali "Şaşacak şey! Muaviye emredince derhal itaat ediyorlar, çağırınca geliyorlar, ben emrediyorum aksini yapıyorsunuz, çağırıyorum cevap vermiyorsunuz. Vallahi görüyorum ki içinizde "söylediğini icra eden, davete icabet edip düşmanla karşılaşınca sabreden akıl ve fazilet sa­hipleri hep ölmüş de yerine şu nasihattan faydalanmayı bilmez, akibetini düşünmez bir çer çöp takımı kalmış. Vallahi size ne yakıştığını biliyorum. Öyle sanıyorum ki, ben öldükten sonra başınıza öyle birini seçeceksiniz ki, sizi bağışlarınızdan mahrum ettiği gibi sizlere en kötü işkence edecek." Cevap vermediklerini görünce evine gitti.

Ertesi gün aynı minval bir hutbe daha okudu ise de yine ona uyan olmadı. Hz. Ali de: "Allah'ım bana bunların yerine daha hayırlı olan bir leba ver, bunlara da daha şerli birini emir yap. Ya Rab, suyun karı erittiği gibi bunların katı kalplerini erit!" dedi.

Sonra Cariye b. Kudame es-Sa'dî gelip "Ey müminlerin emiri ben emrindeyim." dedi. Hz. Ali de ona dua ederek iki bin kişilik bir süvari birliğini emrine verip: "Ya Cariye! Önce Allah'tan kork. Yemen'e va­rınca sakın hiçbir müslümana hakaret etme. Anlaşmalı olan Zımmi yurttaşlara kötü davranma, kimsenin malını yağmalama. Namazları kıl ve Allah'ı çok an." deyip yola çıkardı.

Büsr onun gelişini duyunca Yemen'den kaçtı ve Yemame'ye geldi. Orada da Muaviye'ye biat aldı. Yemen ve diğer yerlerde Hz. Ali ta­raftarlarından otuz küsur bin kişi öldürdü. Onun Yemen'den ayrılıp Şam'a doğru gittiğini haber alan Ubeydullah b. Abbas bin kişilik seçme bir askerle peşine düştü. Şam'a varmadan onlara yetişti. Muazzam bir çarpışmayla Büsr'ün adamlarından çoğunu öldürüp bir kısmını yaktı. Hezimete uğrayan Büsr kaçarak Muaviye'ye vardı.

Cariye b. Kudame Yemen'e doğru öyle hızlı gitti ki pek çok at çatlayıp öldü. Yemen'e varmadan yolda Ubeydullah'ın Büsr'e yaptığını duyup Allah'a hamd etti. Oradan Mekke'ye varıp halka darılıp tekrar Hz. Ali'ye biat aldı. Sonra Taife varıp onları yatıştırıp biatlarını yeniledi. Sonra Medine'ye geldi. Orada da biati alıp sonra Kûfe'ye Hz. Ali'nin yanma döndü.)[974]

 

Vefat Olayları El-Eş'as B. Kays[975]

 

Nesebi: Eş'as b. Kays b. Ma'dikerib b. Muaviye b. Cebele b. Adiy b. Rabia b. Muaviye b. Sevr b. Murta' b. Sevr. Annesi: Kebşe binti Yezid. Künyesi Ebu Muhammed. Kindeli olup Küfe'de (ki Kinde ma­hallesinde) yerleşti.[976]

Kendisi Peygamberimizle görüşüp sahabe olmuştur. Ondan az miktarda hadis rivayeti de vardır.

(İbni Sa'd isnadıyla Zühri'den naklediyor: "Eş'as b. Kays on kişi ile Kinde'den Peygamberimize geldi. Saçları taranmış altın ibrişimlerle süslenmiş  elbiseler giyip  huzuruna çıktılar.  Efendimiz  onların  kıyafetlerini beğenmedi. Onla da bunları çıkardılar. Haris kızı Remle'nin evinde ağırlandılar. Geri dönerken Rasulullah onlara bir çok hediye verdi."

İbni Sa'd, Züra b. Abdullah'tan naklediyor: Rasulullah (s.a.v.) (el­çiler senesinde) Ziyad b. Lebid'i Hadramut valisi yapmış ve ona: "Haydi şu Kinde delegesiyle sen de yola çık!" zira seni onlara vali yaptım." buyurup eline bir de belge yazıp zekat gelirlerini nasıl alaca­ğını belirtti. Efendimiz vefat edince Hz. Ebu Bekir Ziyad'ı görevde bı­raktı.

Ziyad Efendimizin ölümünü duyurup Hz. Ebu Bekr'e biat isteyince bir kısmı vermekten kaçındı. Bu Eş'as da: "Madem ki insanlar zekat vermemekte fikir birliğinde, ben de onlardan biriyim." deyip biata ya­naşmadı. (Meşhur şair) İmru'l-Kays'ın torunu olan İmru'1-Kays ona "Yâ Eş'as sen bizzat Peygambere gitmiş onun yanında kalmış birisi iken bu sözünü bugün bozma! Yerine gelen halife bu işin peşini bırakmaz!" diye nasihat etse de, o "Ne yani, biz Ebu Bekr'e evi en uzak olan araplarız, bize Ebu Bekir ordu mu gönderecek? Madem araplar babalarının taptığına geri döndü, ben de dönerim!" deyince İmru'1-Kays "Sakın bunu yapma, Peygamberin buradaki adamı senin yakanı bırakmaz." deyince o "Kim, Ziyad mı...?" deyince güldü.

Sonra Eş'as da dinden döndü ve zekatı reddetti. Diğerleri de redde­dince Ziyad adamlarını alıp akşama kadar onlarla çarpıştı. Halkın çoğu Ziyad'ın etrafında toplandı. O da onlarla beraber Hadramut yakınında Necîr'deki kaleye kapandılar. Ziyad da onları kuşattı. Sonra korktular. Eş'as güvenlik verilirse kabilesinden yetmiş kişiyle teslim olacağını söyledi. O da kabul edince inip teslim oldu. Eş'as Ziyad'a "Hz. Ebu Bekir "Bizim gibi halkın idareci sayılanlarının öldürülmesini istemezdi." Sen şimdi beni Muhacir b. Ümeyye'ye verirsen beni öldürür." dedi. Ziyad onu elleri bağlı olarak Hz. Ebu Bekr es-Sıddik'a yolladı.

Bir rivayette onun kendi için can güvencesi almadığı almadığı söylenir: (İbni Sa'd, Mus'ab b. Abdillah'tan nakleder ki: Kale'den inince Ziyad onlara ölüm emri vermiş. Onlar "Allah Eş'as'a lanet etsin sen doğru söylüyorsun. Eş'as güvenceyi kendi can ve malı için aldı, ama bizim için almadı." dediler.)

Eş'as Hz. Ebu Bekr'e getirilince ona "Ya halife ben dinimden dönmedim, sadece malda cimrilik ettim!" diye yalvarsa da Hz. Ebu Bekir "Sen öleceksin sana güvenli yok!" Sen İmru'l-Kays'a şöyle şöyle demedin mi?" dedi. O da yalvarıp yapacağın harpler için beni bırak hem müslüman olayım." dedi. Hz. Ebu Bekir onu bağışladı. Sonra Hz. Ebu Bekr'in bacısı Ferve binti Ebu Kuhafe'ye düğür oldu. Hz. Ebu Bekir de muvafakat edip onları evlendirdi.[977]

Eş'as Kinde halkının lideri idi. Daha sonra gözü Yermuk savaşında kör olmuştu.[978]

Kendisinden Kays b. Ebi Hazim, Ebu Vail ve bir çok alim rivayette bulundu. Sıffeyn savaşında Hz. Ali'nin ağ kanat komutanı idi. Muaviye onu Azerbaycan'a vali yaptı.[979] Çok cömert, lider biri idi. Müslümanlar arasında hizmetçileri yaya kendisi binekli ilk yürüyen o idi.[980] Hz. Ali'den kırk gün sonra öldü. Cenazesini Hz. Hasan kıldırdı.[981]

 

Temim-İ Dârî[982]

 

Nesebi: Temim b. Evs b. Harice b. Sûd b. Cüzeyme b. Dirâ b. Adiy b. Ed-Dâr b. Hânî b. Habîb b. Nümârâ b. Lahm. Lakabı Ebu Rukayye ed-Dârî. Lahmoğullarından.

Rasulullah (s.a.v.)'in mümtaz sahabelerinden neseb alimleri onun soyunu sayarken Lahm oğullarından biri olan ed-Dâr b. Hânî'ye va­rıncaya kadar rivayeterinde çelişki içindedirler. Lahm Ya'rub b. Kahtan soyundandır.[983]

Temim-i Dârî hicri dokuzuncu yıldaki gelen delegelerle beraber Rasulullah'a geldi ve müslüman oldu.[984]

Temim (r.a.)'ın Efendimizden naklettiği çok hadis vardır. Kendi­sinden: Enes b. Malik, Abdullah b. Abbas, Ebu Hüreyre, Kesir b. Mürra, Ata b. Yezid el-Leysî, Abdullah b. Mevheb, Zürara b. Evfa, Şehr b. Havşeb, Kabîsa b. Züeyb (Bunda şüphe var), Süleym b. Âmir, Şurahbil b. Müslim, Abdurrahman b. Ğanm, Ravh b. Zinbâ, Vebra b. Abdurrhaman ve Ezher b. Abdullah hadis rivayet ederler.

İbni Sa'd der ki: Temim (r.a.) Hz. Osman'ın öldürülmesinden sonra Şam'a göçünceye kadar Medine'de kalmıştı.[985]

Buhari "Temim (r.a.), Ebu Hind ed-Dârî'nin kardeşidir." der.[986]

İbni Sa'd iki ayrı senedle nakleder ki: Peygamberimiz Tebuk sefe­rinden dönüşünde Dâr oğullarından delegeler geldi. On kişiydiler.

1- Hânî b. Habîb

2- Fakihe b. Nu'man

3- Cebele b. Malik

4- Ebu Hind b. Bir

5- Kardeşi Et-Tayyib b. Bir

6- Temim b. Evs

7- Kardeşi Nuaym b. Evs

8- Yezid b. Kays

9- İzzet b. Malik

10- Kardeşi Mürra b. Malik[987]

İbnu Cüreyc, İkrime'den naklediyor: Tamîmî Darî müslüman olunca "Ya Rasulullah! Allah seni yer yüzü topraklarının hepsinde gelip kılacak. Bana Beytu'l-Lahm'daki köyümü hibe et!" dedim. Pey­gamberimiz "O senin oldu." buyurdu ve ona bunun vesikasını verdi.

Daha sonra Hz. Ömer halife olup da Şam topraklarını fethedince Temim bu mektubu (vesikayı) Hz. Ömer'e getirip gösterdi. Hz. Ömer de "Ben bu mektubun zaten yazılırken şahidi idim!" deyip o köyü Temim'e verdi. ("Beytu Lahm" Hz. İsa (as)'m doğduğu yerdir.)[988] (Bu tapu mektubuna Peygamberimiz şunları yazdı:

Bismillahirrahmanirrahim

Bu, Alah Rasulü Muhammed'in Temim-i Dâriye mektubudur: (Filistindeki) Habra ve Beyt-i Aynûn köyleri ona aittir. Ovası dağları, suları, verimli toprakları, ziraat alanları ve hayvanları Temine ve on­dan sonra da varislerine aittir. Orada kimse ondan hak istemeyecektir. Kimse onlara zulümle girmeye kalkmayacak. Kim onlara zulmeder ve onlardan bir şeyler alırsa Allah'ın, Meleklerin ve büütn insanların laneti onların olsun.

Bunu Ali yazdı.[989]

Leys b. Sa'd anlatıyor: Hz. Ömer bu köyleri Temim ve kardeşine verdikten sonra "Senin bunu satma hakkın yok!" dedi. Bu gün (o vakit) orası halâ onun sülalesinin elindedir.[990]

Vakidî de: Temim ve kardeşi Nuaym'e verilen Habrâ ve Beyt-i Aynıın arazileri dışında Peygamberimizin Şam'da (İktâ usulüyle) ba­ğışladığı bir arazi yoktur." der.[991]

Buhari de geçtiğine göre Abdullah b. Abbas (r.a.) şöyle anlatır:

-Sehm oğullarından bir adam (daha müslüman olmadan önce Te­mim-i Dârî ve Adiy b. Beddâ ile yola çıkmıştı. Bu sehm oğlu giderken hiç müslüman yaşamadığı bir arazide öldü. Bu ikisi onun malların alıp ailesine getirdiler ki, süslemeleri altınla yapılmış gümüş bir bardağı kaybetmişlerdi.

Sonra bu bardağı Mekke'de buldular. Onlara "Biz bunu Temîm ile Adiy'den aldık." dediler. Bunun üzerine durum Efendimizin hu/urundu mahkeme edildi de bu ölen Sehm oğullarından adamın iki velisi kalkıp bu bardak bizim akrabamızındır." diye "İkimizin şahitliği onun ikisinin şahitliğinden daha haklıdır." (ayetine göre) yemin ettiler. Bunun üzerine Allah cc. Maide 106 ayetini indirdi.

"Ey iman edenler! Birinize ölüm gelip de vasiyyet etme esnasında sizden adalet sahibi iki kişi aranızda şahittir. Veyu, oftor *l/ yeryüzünde dolaşırken ölüm belası gelip çetmış ise sizden olmayan iki kişi şahit olsun. Eğer şüpheleniyorsanız namazdan sonra onları gitmekten alakoyarsımz. Akrabalık bağı olsa bile bunu asla paruyln stamayacağız, Allah'ın şahitliğini gizlemeyeceğiz, yoksa bil kesinlikle günahkarlardan oluruz." diye yemin ederler."[992]

Katade Ve yanında Kitab bilgisi olan" (Ra'd suresi ayeti 43) ayetindekl kimselerin "Selman, Abdullah b. Selam ve Temîm Dârî olduğunu söylüyor.[993]

Kurra b. Halid, Muhammed b. Sirin'den nakleder: Rasulullah hayuttft iken Kuran'ı ezberleyen hafızlar "Osman b. Affan, Zeyd ve Temim-İ Dârî idiler."[994]

Eyyub-u Sahtiyânî, Ebu Kilabeyolu ile Ebu'l-Mühelleb'den nnkle* der:

-Temîm-i Darî Kur'an'ı yedi günde hatmederdi.[995]

Âsim b. Süleyman da İbni Sirin'in "Temim-i Dârî Kuran'ın tümünü bir rekatta okurdu." dediğini söyler.[996]

Amr b. Mürra, Ebu'd-Duha yoluyla Mesruk'tan nakleder:

-Mekke halkından biri bana "İşte kardeşiniz Temîm ed-D&rî'nlll makamı burası idi. Geceleyin başlayıp sabaha kadar veya sabaha yakın bir vakte kadar namaz kılar "Yoksa kötülükleri yapanlar, onları iman edip salih amel edenleri koyduğunuz yere koyacağımızı mı sanıyorlar, hayatları ve ölümleri aynen eşit olarak, öyle mi. Ne kötü hüküm veriyorlar." (Casiye ayet 21) ayetini tekrar tekrar okuyarak ağlardı.[997]

Ebu Nübâte Yunus b. Yahya, Münkedir b. Muhammed yoluyla ba­bası Muhammed b. Münkedir'den rivayet ediyor: Temîm-i Dârî bir gece uyuya kalıp teheccüd namazına kalkamadı. Ondan sonra bu yaptığına ceza olsun diye bir yıl geceleyin hiç uyumadı.[998]

Cürayrî Ebu'1-Alâ yoluyla adamın birinden şöyle anlattığını söyler:

-Temime geldim. Bize hadiseyi anlattırdı. Ona iyice alıştım. Bir ke­resinde ona "bir gecede kaç cüz Kur'an okuyorsun?" dedim. Bana öf­kelendi, "Her halde sen şu "Bir gece Kuran okuyup sabah olunca da insanlar, "Ben bu gece Kuran'ı hatmetim" diye öğünenlerdensin. Te­mim'in canı elinde olan zata yemin olsun ki, nafile olarak kıldığım üç rekat, bir gecede Kuran'ı okuyup sabahleyin de "Kuran'ı bir gecede hatim yaptım." diye oğünmekten daha hayırlıdır." dedi. Beni kızdır­mıştı. Ben de "Vallahi şu peygamberimizin ashadından geriye hayatta kalmış olanlarınız var ya! Sizlerin susup (ya da evinde oturup) bir şey öğretmemeniz daha uygun. Size bir şey öğrenmek için soruldu mu hemen öfkelenip sorana damlıyorsunuz." dedim. Benim kızdığımı gö­rünce yumuşadı ve: "Kardeş sana biraz bir şeyler konuşabilir miyim." dedim.

Ben de "Tabi ben zaten sen bana bir şeyler anlatasın diye geldim." deyince dedi ki: "Ne diyorsun! Ben kuvvetli bir müslüman, sen de zayıf bir müslüman olsak. Sen benim kuvvetimi (ağırlığımı) zayıf bedenine yüklesen senin gücün yetmeyecek ben dikili kalacağım. Veya sen kuvvetli bir müslüman ben de zayıf bir müslüman olsak da, ben sana olanca gücüm ve enerjimle gelip seni zayıf vücuduma koymaya kalk­sam yine gücüm yetmeyecek. Senin yapacağın nefsinden dinin için dininden de nefsin içn biraz pay ayır ki güç yetirebileceğin bir ibadete doğru yaklaşımın olsun." Bu haberi Abdullah b. Mübarek "Zühd" adlı eserinde rivayet ediyor.[999]

Hammad b. Seleme, Cürayrî -Ebu'1-Alâ isnadıyla Muaviye b. Harmel'den şökyle naklediyor:

-Medine'ye geldim ve Peygamberin mescidine yerleştim. Orada üç gün bir şey yemeden vakit geçirdim. Sonra Hz. Ömer'e geldim, ve "Ey müminlerin Emiri! Bir daha bana bir şey belirlenmeden bir daha böyle misafir gelmeye tevbeler olsun!" dedim. Bana, "Sen kimsin?" dedi. "Muaviye b. Harmel'im" dedim. "Haydi git de müminlerin en hayırlısının evine misafir ol!" dedi.

Harmele devamla der ki: Temîm-i Darı mescitte namazını kıldığında sağına soluna selam verdi mi eliyle sağındaki ve solundaki namaz kılmış olan adamların omuzlarına dokunur ve bu iki kişiyi alır evine götürürdü. Ben de onun yanıbaşında namaz kıldım. Bana da eliyle dokunup elimden tuttu evine götürdü. Bize bir yemek getirildi. Müthiş yedim ama açlığın fazlalığında doymadım. Bir gece Harra mahallinde bir yangın oldu. Hz. Ömer Temim'e geldi ve "Haydi şu ateşi söndürmeye!" dedi. O da "Ben kimim, ben neyim!" dediyse de Ömer ısrar edince beraber kalktılar. Peşlerine gittim. Ateşe vardılar. Temim ateşi eliyle süpürerek oradaki koyağa sokup kendi de girdi. Hz. Ömer üç kere "Hiç gören görmeyen gibi olur mu!" dedi.

Bu haber Affan, Hammad'dan nakleder. Buradaki Muaviye de bilinmeyen biridir.[1000]

Katade, İbni Sirin'den nakleder: Temim-i Dârî bin dirheme bir elbise almış onu giyerek sadece namaza gelirdi.[1001]

Bu isnadın en sahihi (İbni Sirin'den değil) Katade'nin Enes b. Malik

yoluyla olan rivayetidir.[1002]

Hammad b. Seleme, Sabit'ten nakleder: Temim-i Dârî bindinara bir elbise alıp leyle-i Kadir'in rast geleceği kanaatinde olan gecede gi­yerdi.[1003]

Zübeydî -Zühri isnadıyla Es-Sâib b. Yezid'den nakleder:

-İslam'da ilk vaaz veren Temim-i Dârî'dir. Hz. Ömer'den bu konuda izin istedi. O da (Cuma'dan öncesine) izin verdi. Ayakta konuşurdu.[1004]

Süheyl b. Malik babasından nakleder: Temim (r.a.) Hz. Ömer'den vaaz için izin istedi. Sonraları yanına gelip kamçısıyla Temim'e vurdu ve "Sabah akşam!" dedi.983

Abdullah b. Nafi, Üsame, Zühri isnadıyla Humeyd b. Abdurrahman'dan rivayet eder: Temim yıllarca Hz. Ömer'den vaaz için izin istedi. O da vermedi. Israrı artınca Hz. Ömer "Vaazda ne di­yeceksin!" dedi. O da "Onlara Kuran'dan okuyup hayırları emredecek, serleri men edeceğim!" dedi. Hz. Ömer işte bu boğazlama demektir, deyip sonra da ben Cuma hutbesine çıkmadan öcne vaaz et dedi. O da bunu devam ettirdi. Hz. Osman halife olunca bunu artırmasını istedi. O da bir gün daha ilave etti.[1005]

Abdulaziz b. Ebi Ravad, Nafi'den: "Temim (r.a.) vaaz için Hz. Ömer'den izin istedi. O da "tıpkı boğazlanmaya izin ister gibi." dedi. Temim de "Ben afiyet ümit ederim." dedi. O da izin verdi. (Bir gün onu dinlemeye Hz. Ömer de geldi. Temim "Alimin zellesinden sakının!" dedi. Hz. Ömer bunu orada sormayı uygun bulmadı. Daha sonra sorunca o, "Alim insanlara bir şeyi yanlış yapar, insanlar da onunla amel eder. Bakarsın alim yanlışını anlar tevbe eder ama insanlar ötekine devam eder." dedi.)[1006]

Halid b. Abdullah, Beyan aracılığıyla Vebra'dan nakleder:

-Hz. Ömer (r.a.) bir keresinde ikindiden sonra Temîm-i Dari'yi nafile namaz kılarken görmüş ve başına değneğiyle vurmuştu. Temim "Sen bana Peygamberle beraber kıldığım bir namazı kılıyorsun diye mi vuruyorsun. Onları senin hatırına bırakamam." dedi. Hz. Ömer de: "Ya Temim! Her insan senin bildiğini bilmiyor ki." dedi.[1007]

Hadiste çok zayıf biri olan Halid b. İyas, Yahya b. Abdurrahman aracılığıyla Ebu Said el-Hudri (r.a.)'in "Mescitte ilk kandil yakma adetini Temim-i Dar'i koydu." dediğini anlatır.[1008] İbni Mace nakleder.

Denildiğine göre Temim-i Darî'nin kabir taşının üzerinde "Temim kırkıncı yılda öldü." diye yazı bulmuşlar.[1009]

 

Haris B. Hazeme[1010]

 

Nesebi: Haris b. Adiy b. Übey b. öanm b. Salim b. Avn b. Amr b. Avf b. El-Hazrec. Hazrecî, Abdul-Eşhed oğullarının anlaşmalısı. Ensardan

Künyesi Ebu Beşir. Bedir ve sonraki bütün gazalara katıldı. Rasulullah onunla Iyas b. Ebu'l-Bükeyr'i kardeş ilan etti. Medine'de hicri kırkıncı yılını doldurduğunda Haris altmış yedi yaşında bulunuyordu.[1011]

İbni Mâkula babasının adını Hazerae olarak belirtiyor.[1012]

 

Harice B. Huzafe[1013]

 

Nesebi: Harice b. Huzafe b. Ganim b. Amir b. Abdullah b. Ubeyd b. Uveyc b. Adiy b. Ka'b.

İbni Mâkula (ve İbn Sa'd) onun peygamberimizin ashabından ol­duğunu söyler. (İslam'a girişi epey eski)

Hz. Ömer'in Mısır fethi için Amr b. Âs komutasında yolladığı tak­viye güçlerinde dört birliğin birinin komutanı idi. Hz. Ömer döneminde Mısır polis güçleri genel amiri idi. Mısır Muaviye'nin eline geçtiğinde Amr b. Âs'ın kadısı olacak görev yaptı.

(Haricilerin Muaviye Amr ve Ali'yi öldürmek için ittifak ettikleri Ramazan'ın on yedinci gecesi) Harici Amr b. Bükeyr Amr b. El-Âs'ı

öldürmek için mescide geldi. O gün Amr namaza gelmemiş ve Ha­rice'ye namazı kıldırmasını söylemişti. Harici Amr gelip kılıçla Ha-rice'ye Amr zannederek vurup öldürdü. Yakalanıp Amr'ın huzuruna götürüldü ve "Vallahi sen Amr'ı değil Harice'yi öldürdün." dediler. O da "Ben Amr'ı öldürmeyi Allah da Harice'yi öldürmeyi diledi!" dedi.)[1014]

Kendisinden Abdullah b. Ebi Murra bir hadis nakletmiştir.[1015]

 

Havvat B. Cübeyr (R.A.)[1016]

 

Nesebi: Havvat b. Cübeyr b. Nu'man b. Ümeyye b. El-Bürak (Îmru'1-Kays) b. Sa'lebe. (Annesi Abdullah b. Gatafan oğullarından) Künyesi Vakidi'ye göre Ebu Salih. Diğerlerine göre Ebu Abdullah.

Bedir ve diğer harplerin hepsine katıldı.

(Faide): Aslında Havvat b. Cübeyr Bedir harbinde bulunmadı. Abdurrahman İbni Ebi Leyla ve diğer raviler "Bedr'e giderken Safra denen yere varınca inciğine taş isabet edip sakatlandı ve oradan geri döndü. Rasulullah (s.a.v.) de ona harbe katılmış gibi harp hissesi verdi." derler.[1017]

Yunus b. Muhamemd, Füleyh b. Süleyman -Damra b. Said -Kays b. Ebi Huzeyfe isnadıyla Havvat b. Cübeyr'den şöyle dediğini nakleder:

-Hz. Ömer'le beraber hac yoluna çıktık. İçlerinde Ebu Ubeyde b. Cerrah, Abdurrahman b. Avf in da olduğu bir kafileye katılmıştık. Yol arkadaşları bana haydi şair Dırar'ın şiirlerinden biriyle şarkı söyle." dediler. Hz. Ömer de "Ebu Abdullah'ı rahat bırakın da gönlünün mey­velerinden kendi şiirlerinden şarkı okusun!" dedi. Ben seher vakti girene kadar onlara şarkı okudum. Hz. Ömer de "Ya Havvat artık dilini tut zira seher vaktine girdik. (Ezan vaktine girdik) dedi.[1018]

Havvat (r.a.) meşhur kahramanlardan biriydi. Kendisinden rivayet edilen hadisler vardır.

Kendisinden de oğlu Salih b. Havvat, Abdurrahman b. Ebi Leyla, Ata b. Yesar ve Büsr b. Said'in rivayeti vardır.

Buhari onun hadisini Sahih'ine almamış ama "El-Edebu'1-Müfred" adlı eserinde nakletmiştir.

Rivayete göre arap darbı meselindeki Zatu'n-Nihyeyn denen kadın ile münasebet yapan odur.[1019]

Zeyd b. Eşlem, Havvat'tan nakleder: Peygamberimizle beraber Merri Zahrân denen yerde konakladık. Çadırımdan çıkınca baktım kadınlar oturmuş konuşuyorlar. Çok hoşuma gittiler. Hemen geri dönüp elbisemi değiştirip geldim ve kadınların yanına oturdum. Rasulullah da çadırından çıkıp geldi ve bana "Ya Eba Abdillah hanımlarla niye oturdun?" dedi. Ben korkup "Ya Rasulullah devem ürküp kaçtı da onu bağlayacak bir ayak bağı arıyorum." diye yalan söyledim. Abdest bozmaya gidip geldi. Dönüşünde bana "Deveyin ürkmesi nasıl oldu?" buyurdu sonra yol boyunca beni her görüşünde bana bu sözleri tek­rarladı. Dönüşte mescitte namaz kılıyordu. Peygamberimiz geldi iki hafif rekat kıldı. Ben de o gitsin diye namazı uzatıyordum. Bana: "Ya Eba Abdullah uzatabildiğin kadar uzat ben ayakta değilim" buyurup ayrıldı. Ben de özür dileyeyim diye yanına vardım bana yine aynı şeyi söyeyince ben doğruyu söyledim. Efendimiz de "Allah sana merhamet etsin." buyurup bundan sonra bana bu konuda hiçbir şey söylemedi.[1020]

Havvat b. Cübeyr hicri 470 yılında öldü. Bir rivayette de gözü kör olduktan sonra kırk iki yılında öldü der.998

Buhari el-Edebu'1-Müfred adlı eserinde mevkuf olarak onun "Gün­düzün başına uyunan uyku cahillik. Gündüz ortasındaki uyku güzel huy, sonundaki ahmaklıktır." Hadisini rivayet eder. [1021]

 

Şurahbil B. Es-Sımt[1022]

 

Nesebi: Şurahbil b. Es-Sımt el-Esved b. Cebele b. Adiy b. Rabîa b. Muaviye b. Haris b. Muaviye b. Sevr b. Mürta' b. Kinde. El-Kindî. Künyesi Ebu Yezîd veya Ebu's-Sımt.[1023]

Kendisinden Peygamberimizle (bir rivayete göre) sohbeti olduğun­dan sahabeden sayılmıştır.[1024]

Hz. Ömer, Selman-ı Farisî, Ka'b b. Mürra ve Ubade b. Es-Samit'ten rivayeti vardır. Kendisinden de Cübeyr b. Nüfeyr, Kesir b. Mürra, Halid b. Ma'dân, Yezid b. Mersed, Mekhul, Salim b. Ebi'1-Ca'd, Bekr b. Sevâde el-Cüzâmî, Ebu Misbah, Mürra b. Ukbe ve Süleym b. Amir'in rivayetleri vardır.[1025]

Buhari der ki: Şurahbil Hımış valisi idi.[1026] Zaten orayı fetheden de o idi. Şurahbil çok kahraman yiğit bir süvari idi. Denildiğine göre o Kadisiye savaşına da katılmış idi.[1027]

Şurahbil -Kindeli bir genç olarak Ridde harbinde gelip Ziyad'a ka­tılmış ve Eş'as b. Kays'a galib gelmişti.[1028]

Muaviye onu Sıffeyn savaşından önce Hımıs'tan yanına müsteşar olarak çağırmış idi.[1029]

Şa'bi diyor ki: Hz. Ömer, Şurahbil b. Es-Sımt'ı Medayin'e görev­lendirmişti. Babsı Sımt da Şam'da görevdeydi. Babası Hz. Ömer'e bir mektup yazıp "Sen bize, esirleri çocuklarından ayırmayacaksın, diye emrediyorsun. Kendin ise benimle oğlumu ayırıyorsun." dedi. Hz. Ömer de babasını oğlunun yanına gönderdi.[1030]

Yezid b. Adirrabih el-Hımsî "Şurahbil kırkıncı yılda öldü." diyor. [1031]

 

Hz. Ali B. Ebi Talib (R.A.):[1032]

 

Nesebi: Ali b. Ebi Talib (Abdu-Menaf) b. Abdu'l-Muttalib b. Haşim b. Abdi Menaf b. Kusay Annesi Fatıma binti Esed b. Haşim b. Abdi Menaf... Ebu Talib'in amca kızı. Muhacir kadınlardan olup Peygamberimizin sağlığında Medine'de vefat etti.

Amr b. Mürra'nın Ebu'l-Buhterî aracılığıyla Hz. Ali'den naklettiği

-Annem Fatıma'ya "Sen Rasulullah'ın kızı (gelinin) Fatıma'nın su taşıma ve dışarı işlerine gitmeye yardım et, o da senin un öğütme ve hamur yoğurma işine yardım etsin."[1033] sözü annesi Fatıma'nın Me­dine'de öldüğünü göstermektedir.

Hz. Ali Peygamberimizden çok hadis rivayet etmiş, Kuran'ı ona arz edip ona Kuran'ı okutturmuştur.

Kendisine de Ebu Abdurrahman es-Sülemî, Ebu'l-Esved ed-Düelî ve Abdurrahman b. Ebi Leyla Kuran'ı arz etmişler (o da dinlemiş)'tir.

Hz. Ali'den rivayette bulunanlar şunlardır:[1034]

l- Ebu Bekir

2- Ömer

3- Oğulları Hasan

4- Hüseyin b. Ali

5- Muhammed b. Ali

6- Ömer b. Ali

7- Abdullah b. Mes'ut

8- Abdullah b. Ömer

9- İbni Abbs

10- Abdullah b. Ca'fer

11- Abdullah b. Zübeyr

12- Ebu Musa

13- Ebu Said el-Hudrî

14- Ebu Rafi'

15- Suheyb

16- Eyd b. Erkam

17- Cabir

18- Ebu Ümame

19- Cerir b. Abdullah

20- Ebu Süreyha

21- Huzeyfe b. Esed

22- Ebu Hüreyre

23- Sefine

24- Ebu Cuheyfe

25- Cabir b. Semura

26- Amr b. Hureys

27- Ebu Leyla

28- Berâe b. Âzib

29- Umara b. Rûbiye

30- Bişr b. Suhaym

31- Ebu't-Tufeyl

32- Abdullah b. Sa'lebe

33- Tarik b. Şihab

34- Tarık b. Eşyem

35- Abdurrahman b. Ebzâ

36- Mervan b. Hakem

37- Bişr b. Suheym el-Ğifarî

38- Şeddad b. El-Had

39- Abdullah b. Haris

40- Said b. Müseyyeb

41- Mes'ud ez-Zürakî

42- Kays b. Ebi Hazim

43- Ubeyde es-Selmanî

44- Alkame b. Kays

45- Esved b. Yezid

46- Mesruk b. El-Ecda'

47- İbni Ebi Leyla

48- Haris b. Süveyd

49- Ebu Abdurrahman es-Sülemî

50- Ahnef b. Kays

51- Kays b. İbâd

52- Ebu'l-Esved ed-Deylî

53- EbuRacâ el-Utaridî

54- Haris b. Abdullah el-A'ver

55- Abdullah b. Huneyn

56- Esbağ b. Nebate

57- Cüray b. Küleyb

58- Huceyye b. Adiy

59- Ebu Zebyan Husayn b. Cündüb

60- Husayn b. Kabisa

61- Husayn b. Münzir er-Rakkaşî

62- Rıbî b. Hıraş

63- Ebu Meryem Zir b. Hubeyş

64- Ebu Süleyman Zeyd b. Vehb

65- Ebu Ubeyd Sa'd

66- Said b. İlâka

67- Şüreyh b. Nu'man

68- Şüteyr b. Şekel

68- Şüreyh b. Hâni

69- Sakîk b. Seleme

70- Asım b. Damra

71- Amir b. Şürahîl

72- Abis b. Rabîa

73- Ebu Ma'mer Abdullah b. Sahbera

74- Abdullah b. Seleme

75- Ebu'l-Buhteri ve daha pek çok tabiin.

Hz. Ali ilk müslümanlardan Bedir başta olmak üzere bütün savaş­larda bulundu. Künyesi (Ebu'l-Hasen'den başka Peygamberin taktığı) Ebu Turab'dır.

Abdulaziz b. Ebi Hazim babası Ebi Hazim yoluyla Sehl b. Sa'd'dan naklediyor: Mervan ailesinden bir adam Medine'ye vali atanmıştı. Beni çağırıp Hz. Ali'ye sövmemi emretti, kabul etmedim. O da "Madem sövmeyi kabul etmiyorsun[1035] o zaman Allah Ebu Turâb'a (tozluğa) la'net etsin." de!" dedi. Sehl der ki: Hz. Ali'nin bu "Ebu Turab"dan daha hoşuna giden bir isim yoktu. Bununla çağırılmaya sevinirdi. Bu vali Sehl'e: "O zaman bize onun hikayesini anlatı. Peygamber ona niye "Ebu Turab" demişti." dedi. Sehl de şöyle anlattı:

-Rasulullah (s.a.v.) Fatıma'nın evine gelmişti. Ali'yi göremeyince "Amcaoğlun nerede?" dedi. "O benim yanımda öyle uykusu uyumayıp çıktı gitti." dedi. Aralarında bir mesele olmuş ve birbirine öfke­lenmişlerdi. Peygamber (s.a.v.) adamın birine "Git de onun nerede ol­duğuna bir bak!" dedi. Adam gidip geldi ve "Ya Rasulullah o mescitte ve Ali tozlanmıştı. Rasulullah (s.a.v.) bir yandan ondaki toprağı siliyor, bir yandan da "Kalk! Ya Eba Turâb! Kalk yâ Ebâ Turab!" diyordu.[1036] Bu hadisi Müslim rivayet ediyor.

Ebu Raca el-Utaridî der ki: Ben Hz. Ali'yi yaşlılığında başının tüyler dökük, çok sık kıllı sanki keçi derisi giymiş gibi, geniş karınlı orta boylu gür sakallaı biri olarak gördüm.[1037]

Sevade b. Hanzala da "Ben Hz. Ali'yi sakalını kınayla sarıyla bo­yamış halde gördüm." der.[1038]

Muhammed b. El-Hanefiyye der ki: Hz. Ali bir defa kına yaktı sonra onu terk etti.[1039]

Şa'bî'den de "Hz. Ali'yi gördüm. Saçı ve sakalı bembeyaz sanki pamuk idi." dediği nakledilir.[1040]

Yine Şa'bi "Hz. Ali'yi ak sakallı biri olarak gördüm. Ondan daha gür sakallı birini görmedim. Başının saçları ise aklı karalı ve incelmiş haldeydi.[1041]

Ebu İshak eş-Şirazi der ki: Hz. Ali'yi hutbe okurken gördüm. Üze­rinde bir don bir gömlek vardı. Şakakları ve alın üstü dazlak, iri karınlı, saç ve sakalı ağarmış biri idi.[1042]

Ebu Ca'fer el-Bâkır anlatıyor: Hz. Ali Esmer ama koyu esmer koyu iri gözlü orta boylunun kısaya yakın görüntüde olan biri idi. (İnce incikli, güreştiği herkesi yenmiş biri idi.)[1043]

 

İslam Oluşu

 

Urve "Hz. Ali (r.a.) henüz sekiz yaşındayken müslüman oldu!" der.[1044]

Hasen b. Zeyd b. El-Hasen ise "Hz. Ali dokuz yaşlarında müslüman oldu." diyor.[1045]

El-Muğira der ki: "Hz. Ali müslüman olduğunda on dört yaşında idi."[1046] Bu rivayeti Muğira'dan Cerir nakleder.

İbni Abbas (r.a.)'tan "İlk müslüman olan kişi Ali (r.a.)'tır." dediği kesindir.[1047]

Muhammed el-Karazî'den şöyle dediği anlatılır: İlk İslama giren kişi Hatice (r.a.)'tır. Erkeklerden ilk müslüman olan Ebu Bekir (r.a.) ile Hz. Ali'dir. Ebu Bekir müslüman olduğunu ilk ilan eden kişidir. Hz. Ali ise babasından çekindiği için müslüman olduğunu saklıyordu. Nihayet Ebu Talib ona rastlamış ve "Müslüman oldun mu?" diye sormuş. O da "Evet" deyince Ebu Talib ona "Amcayın oğlunu destekle ona yardım et!" demiştir. Yoksa Hz. Ali Ebu Bekir'den önce iman etmiş idi.[1048]

 

Sancaktar

 

Katâde der ki: Bedir savaşında diğer savaşlarda Peygamberin san­caktarı daima Ali idi.[1049]

Ebu Hüreyre ve diğerleri anlatıyor: Hayber savaşında Peygamber (s.a.v.) ashabına "Sancağı Allah ve Rasulünün kendisini sevdiği, kendi de Allah'ı ve Rasulünü seven birine vereceğim. Allah fethi onun eliyle nasip edecek." buyurdu. Hz. Ömer der ki: O gün bu hadisi duyana kadar idareciliği sevmemiştim. Sonra Peygamber (s.a.v.) Ali'yi çağırıp ona verdi. Hadisin gerisini Ebu Hüreyre anlattı. Bu haber Hayber savaşı ile ilgili bölümde çeşitli rivayetleri ile bahsedilmiştir.[1050]

Muhammed b. Abdurrahman b. Ebi Leyla -Minhal isnadıyla Abdurrahman[1051] b. Ebi Leyla'dan nakleder: Babam Abdurrahman b. Ebi leyla geceleri Hz. Ali ile sohbet ederdi. Hz. Ali yazlık elbiseyi kışın, kışlık elbiseyi yazın giyebilen biriydi. Babama "Bunu Ali'den bir sor sana" demişler. O da sormuş. Hz. Ali de: "Ben Hayber savaşında göz ağrısına tutulmuştum. Rasulullah beni çağırtmıştı. Ya Rasulallah, ben göz ağrısına yakalandım, dedim. Rasulullah gözlerime "tuh" deyip ardından

Allah'ım ondan üşümeyi de sıcaklamayı da kaldır!" diye dua etti. O günden beri bir daha ne soğuktan ne de sıcaktan etkileniyorum." dedi.[1052]

Cürayr, Muğira isnadıyla Ümmü Musa'dan nakleder: Ben Hz. Ali'yi "Rasulullah (s.a.v.)'in başımı mesh edip gözlerime tükürmesinden sonra bir daha göz ağrısı ve baş ağrısına uğramadım." derken duydum.[1053]

Muttalib b. Ziyad, Leys- Ebu Ca'fer isnadıyla Cabir b. Abdillah'tan naklediyor:

-Hayber savaşında Hz. Ali kale kapısını söküp sırtına aldı kenara bıraktı. Müslümanlar da kapının üzerinden merdiven gibi üzerine çıkıp Hayber'in bu kalesini fethettiler. Daha sonra kapıyı yerine koymak için uğraştılarsa da kaldıramadılar. Ancak kırk kişi gelip yerine koya­bildi.[1054] Bu rivayeti Süddi'nin kızının oğlu olan İsmail (b. Musa) Muttalib'den rivayet eden tek kişidir.

İbni İshak "el-Meğazi" adlı eserinde Abdullah b. El-Hasen, ailesin­den biri aracılığıyla Rasulullah (s.a.v.)'in hizmetçisi Ebu Rafi'den bu konuda şunu nakleder: Rasulullah (sava), Hz. Ali'ye Hayber günü bayrağı verip savaşa yolladığında ben de Ali ile gitmiştim. Kaleye yaklaştığımızda kale halkı onunla savaşa çıktı. Yahudilerden biri kılı­cıyla ona vurunca Hz. Ali'nin kalkanının bağı kopup elinden fırlayıp çıktı. Hz. Ali kaledeki kapılardan birini söküp onu kalkan gibi kendine siper edip korundu. Kalenin fethini rabbimiz bize nasib edinceye kadar kapı elinde kaldı. Fetih olunca elinden attı. Biz gördüğüm kadarıyla sekiz kişiydik. Bu kapıyı yerinden çevirmek istedik ama çevirmeye gücümüz yetmedi.[1055]

Ğunder, Avf -Meymun (Ebu Abdillah) isnadıyla hem Berâe b. Âzib hem de Zeyd b. El-Erkam (r.a.)'tan, Rasulullah (s.a.v.)'in Hz. Ali'ye "Sen bana göre, Harun (as)'in Musa (as)'a göre durumu gibisin. Şu kadar ki sen Peygamber değilsin." buyurdu.[1056] Ebu Abdullah Meymun "Sadûk" dereceli biridir.

Bükeyr b. Mismâr, Amir b. Sa'd yoluyla babası Sa'd b. Ebi Vakkas'tan naklediyor: Muaviye b. Ebi Süfyan Sa'd'a (Hz. Ali'ye sövmesin söylemiş o da reddetmişti)

-Ebu Turab'a seni sövmekten alakoyacak ne oldu? dedi. Sa'd da: "Rasulullah (s.a.v.)'in onun hakkında söylediği üç şey var ki ben onları hatırladıkça asla ona sövmeyeceğim. O şeylerden bir tanesinin benim olması deve sürülerim olmasından daha iyi olurdu.

1-  Bir keresinde bir gazaya giderken Rasulullah onu kendi yerine vekil bırakmış idi. Ali de "Yâ Rasulullah beni (cihaddan   alakoyup) kadın ve bebeklerle beraber harpten geri mi koyuyorsun?" dedi de Nebi (s.a.v.)   de   ona   "Benim   yanımda   Musa'nın   yanındaki   Harun'un yerindeki bir mevkide olmaya razı değil misin. Ne var ki benden sonra peygamber yoktur." buyurdu.

2-  Ben Hayber günü Peygamberimizi "Bu sancağı Allah'ı ve Pey­gamberini seven, Allah ve Peygamberi de onu seven birine vereceğim." buyururken duydum. Hepimiz onu alma yarışına girdik. Nebi (s.a.v.) ise: "Ali'yi çağırın!" buyurdu. Ali gözleri ağrıyarak getirildi. Rasulullah  (s.a.v.) onun gözüne tükürdü ve sancağı ona verdi. Allah da fethi onun elinde nasib etti.

3- "Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı ça­ğıralım... Sonra Allah'a yalvararak Allah'ın lanetini yalancılara dileyelim." (Nisa 61) ayeti nazil olduğu zaman, Ali'yi, Fatıma'yı, Hasen'i ve Hüseyin'i çağırıp "Allah'ım işte bunlar ailemdir." buyurmuştu.[1057]

Hadis'in ravisi Bükeyr b. Mismâr'ı İmam Müslim "Hüccet" kabul ediyor. Tirmizi sahih garib der.

İbrahim b. Münzir el-Cizamî der ki: Bize İbrahim b. Muhacir b. Mismar, babası Mismar -Amir b. Sa'd isnadıyla babası Sa'd (r.a.)'tan şöyle nakleder: Sa'd der ki: Ama Vallahi ben -Mekke ile Medine ara­sındaki -Gadir Hum vadisinde Rasulullah (s.a.v.)'in pazu altlarından tutarak Hz. Ali'ye "Ey insanlar veliniz kim?" deyince onların "Allah ve Rasulu!" dediklerini, onun da "Ben kimin velisi isem Ali de onun velisidir. Allah'ım onu veli kabul edene sen veli ol, ona düşman olana da düşman ol!" dediğini duydum.[1058] (Sa'd gerisini üstteki gibi anlattı.)

Ravi İbrahim'e Nesai (zuafasında) zayıf bir ravidir der.

Enes b. Malik (r.a.)'tan naklolunduğuna göre, Nebi (s.a.v.) kızı Fatıma (r.a.)'ya (Ali'ye verdiği zaman Hz. Fatıma biraz isteksiz görü­nüp "Beni geniş karınlı gözü suluya mı vereceksin!" deyince) Nebi (s.a.v.) "Ben seni ashabın huyu en yumuşağı, islam olmada en kıdemli, ilimce en ileri olan biriyle evlendiriyorum." buyurdu. Bu haberin benzerini  Câbir'i  Cu'fî'de  İbnu  Bürayde  aracılığıyla  Bürayde'den rivayet eder. Cabir-i Cufî "metruk" bir ravidir.[1059]

El-Eclah el-Kindî Abdullah b. Bürayda aracılığıyla babası Bürayde'den naklediyor:[1060] Rasulullah (s.a.v.) Hz. Ali ve Hz. Halit b. Velid'e birer müfreze vererek Yemen'e yollamıştı. Onlara "Bir araya gelirseniz komutan Ali'dir. Yoksa herkes birliğinin komutanıdır." bu­yurmuştu. Düşmanla karşılaşıp müşrikleri yendik. Onlardan esirler al­dık. Ali bunlardan bir kadını kendine almıştı. Halid b. Velid de bir mektup yazıp benimle Peygambere gönderdi. İçinde Ali'ye hakaret yapıp şikayette bulunuyor ve bana da Nebi (s.a.v.)'e Ali hakkınnda fırsat eline geçmişken yapacağını yap, demişti. Ben Nebi (s.a.v.)'e ge­lince mektubu okudum ve Ali'ye verip veriştirdim. Baktım ki Pey­gamberin yüzü değişmiş. "Burası sığınılıp af istenecek bir makam. Beni bir adamın (Halid'in) emrine verip gönderdin. Ona itaat etmemi de emrettim. Bu yüzden onun bana verdiği görevi itaat olsun diye size tebliğ ettim." dedim. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) de: "Ya Bürayde "Ali'yi kötüleyip durma! Zira o benden, ben de ondanım. O benden sonra sizin velinizdir." buyurdu.[1061]

A'meş, Sa'd b. Ubeyde -Abdullah b. Bürayde isnadıyla Bürayde'den Nebi (s.a.v.) Efendimizin "Ben kimin velisi isem Ali de onun velisidir." buyurduğunu nakleder.[1062]

Ğunder der ki: Bize Şu'be -Meymun Ebu Abdullah'tan Zeyd b. Erkam (r.a.)'ın şöyle dediğini haber verdi: Nebi (s.a.v.): "Ben kimin velisi isem Ali de onun velisidir." buyurdu.[1063]

Bu sahih bir hadistir.[1064]

Ebu'l-Cevvâb,  Yunus  b.  Ebi  İshak babası  aracılığıyla Berâe b.

PrAzib'ten naklediyor: Rasulullah biri sağ yoldan diğeri sol yoldan giden iki müfrezeyi gazaya gönderdi. Birinde Ali (r.a.) diğerinde Halit b. Velid (r.a.) komutandı. Nebi (s.a.v.) onlara, "Savaş olacak olursa komuta Ali'dedir." buyurdu. Hz. Ali harp olunca oradaki bir kaleyi fethedip esirlerden cariyenin birini kendisine aldı. Halid b. Velid bu olayı bir mektupla Rasulullah (s.a.v.)'e bildirdi. Rasulullah (s.a.v.) mektubu okuyunca "Sen, Allah ve Rasulünü seven Allah ve Rasulünün kendisini sevdiği bir zata ne diyorsun?" dedi. Berae der ki: Ben de "Allah'ın gazabından Allah'a sığınırım." dedim. Ravi Ebu'l-Cevvab pika bir ravidir. Hadisi Tirmizi rivayet edip: "Bu hadis hasen derecelidir." diyor.[1065]

Ben Ebu'l-Meâlî Ahmed b. İshak'tan kıraeten size Feth b. Abdullah b. Muhammed haber verdi ki (ravi tahvili), ve bize Yahya b. Ebi Mansur ve bir grup alim icazeten haber verdiler ki, bize Ebu'l-Futuh Muhammed b. Ali b. El-Celacilî (öbür senetteki ile beraber) haber verdiler ki: Bize Ebu'l-Kasım Hibetullah b. Hüseyn el-Hasib -Ebu'l-Hüseyin Ahmed b. Muhammed b. En-Nakûr -İsa b. Ali b. El-Cerrah imla yoluyla üç yüz seksen yılında Ebu'l-Kasım Abdullah b. Mu-hammed'den, o da Süveyd b. Said -Şerik -Ebu İshak yoluyla Hubsîy b. Cenâde'den Rasulullah (s.a.v.)'i şöyle duydum dediğini naklederler: "Ali benden ben Ali'denim. Benim yerime ben yahut Ali öder." Bu hadisi İbni Mace'de Süveyd'den nakleder. Tirmizi ise onu, İsmail b. Musa -Şerik silsilesiyle nakledip "Sahih, ğarib" bir hadistir, der. Yine

bu hadisi Yahya b. Adem İsrail yolu ile İsrail'in dedesinden rivayet eder. Nesai de bu hadisi "Hasais"inde nakleder.[1066]

Ca'fer b. Süleyman ed-Dubaîy, Yezid er-Raşek -Mutarrif b. Ab­dullah yoluyla İmrân b. Husayn (r.a.)'tan şöyle rivayet eder: Rasulullah (s.a.v.) bir müfrezeyi cihada yolladı ve başlarına Hz. Ali'yi tayin etti. Müslümanlar bir seferden veya bir gazadan gelirlerse evlerine gitmeden önce doğruca Rasulullah'a gelip ziyaret ederler ve yolculukta geçen olayılar anlatırlardı. Hz. Ali bu seferde bir cariyeyi kendine almıştı. Arkadaşlarından dört kişi bu cariye olayını Peygambere haber vereceğiz diye kesin sözleştiler. Müfreze cihaddan gelip Nebi (s.a.v.)'in huzuruna gidip yolculuklarını anlattılar. Bu dörtten biri kalkıp "Ya Rasulullah! Ali bir cariye ile cinsi temasta bulundu." dedi. Rasulullah yüzünü öte çevirdi. Sonra üçüncüde aynı şeyi tekrarladı. Ardından dördüncü şikayetini yaptı. Peygamber (s.a.v.) onlara öfkeyle dönüp "Siz Ali'den ne istiyorsunuz. Ali benden, ben ondanım. O benden sonraki müminlerin hepsinin velisidir." buyurdu.

Bu hadisi İmam Ahmed Müsned'inde, Tirmizi Cami'inde, Nesaî de Sünen'inde rivayet ediyorlar. Tirmizi "Bu hadis hasen dereceli bir ha­distir." diyor.[1067]

Ka'b b. Ücra (r.a.)'ı kızı Zeyneb (kocası) Ebu Said el-Hudrî'den naklediyor: Bir sefer dönüşü insanlar Hz. Ali'nin sertliğinden şikayetlenmişlerdi. Rasulullah (s.a.v.) aramızda ayağa hitabet için kal­kıp "Ali'yi şikayet etmeyin. O Allah'ın zatı veya Allah yolunda sertçedir." buyurdu. Hadisi Sa'd. İshak ile amcasının oğlu Ebu Ka'b künyeli Süleyman b. Muhammed halaları olan Zeyneb'ten rivayet edi­yorlar.[1068]                                                                                        

Amr b. Şâs el-Eslemî'den şöyle anlatılır: Hz. Ali'yle Yemen'e gitmistim bana bazı cefa çektirdi. Gelişimde bunu sağda solda anlattım…

Efendimize ulaşmış. Mescide girince bana keskince baktı ve "Bana eza ettin." buyurdu. Ben "Sana ezadan Allah'a sığınırım." deyince "Ali'ye eziyet eden bana eziyet eder." buyurdu.[1069]

Fıtr b. Halife, Ebu't-Tufeyl'den rivayet eder: Hz. Ali insanları geniş meydanda topladı. Sonra nlara "Allah adına, Peygamber (s.a.v.)'i Gadir Hum'da kalkıp irad ettiği hutbeyi duyup belleyenlere yemin veriyorum şahitlik yapsınlar!" dedi. Pek çok sahabe ayağa kalkıp Peygamberimizin Ali'nin elinden tutarak söylediği şu hutbeyi duyduğuna şahitlik etti: Nebi (s.a.v.) ashabına "Benim müminlere canlarından daha önemli olduğumu biliyor musunuz?" dedi. "Evet ya Rasulallah!" dediler, (s.a.v.) de: "Ben kimin velisi isem işte şu da onun velisidir. Allah'ım onu veli edinene veli ol, düşman olana düşman ol." buyurdu. Sonra Zeyd b. Erkam (r.a.) bana "Ben Peygamberi ona böyle söylerken duydum." dedi.[1070]

Şu'be Seleme b. Küyeyl'den nakleder: Ebu't-Tufeyl'den nakleder: Ebu't-Tufeyl'i Sürayha ya da Zeyd b. Erkam'dan (şüphe ravi Şu'be'nindir.) Nebi (s.a.v.)'in "Ben kimin velisi isem Ali de onun ve­lisidir." buyurduğunu duyduğunu nakleder. Tirmizi buna "hasen" deyip "sahih" demez. Zira Şu'be bu hadis Meymûn Ebâ Abdullah isnadıyla Zeyd b. Erkam'dan aynen bu tarz bir hadis nakleder. Anlaşılan o ki bu hadisin Şu'be'de iki ayrı tariki var. Öbür birincisi Bündar onu Gunder aracılığıyla Zeyd b. Erkam'dan nakleder.[1071]

Kamil Ebu'1-Ulâ, Habib b. Ebi Sabit -Yahya b. Ca'de isnadıyla Zeyd b. Erkam'dan: "Rasulullah (s.a.v.)'in hac dönüşü Gadir Hum'a geldiklerinde Hz. Ali'ye "Ben kimin velisi isem Ali de onun velisidir." buyurduğunu anlatır.1050

Buna benzer bir rivayeti de Yezid b. Ebi Ziyad, Abdurrahman b. Ebi Leyla isnadıyla onun meydanda Hz. Ali'nin insanlara ant vererek bu hadisi sorduğunu nakleder. Yine buna benzer bir haberi Abdullah b. Ahmed babası Ahmet b. Hanbel'in Müsned'inde Simâk b. Ubeyd, İbni

Ebi Leyla isandıyla rivayet eder. Bu haberin bir başka yolları daha var ki onu da Hafız İbni Asakir "Tarih-i Dımışk" adlı eserinde Hz. Ali'nin terceme-i Hâlinde uzun uzun verir. Bunlar bir birini doğrultacak cinsten rivayetlerdir.[1072]

Hammad b. Seleme, Ali b. Zeyd b. Ced'ân ve Ebu Harun ikilisi Adiyy b. Sabit yoluyla Berâe b. Azib (r.a.)'tan nakleder: (Veda haccı dönüşü) Rasulullah (s.a.v.)'le beraber Gadir Hum'da iki ağacın altına yayılıp oturmuş idik. İnsanlara "Toplanın!" diye dellal çağırtıldı. Rasulullah (s.a.v.)'i Hz. Ali'nin elinden tutarak onu sağ tarafında dur­durup "Ben her mümine canından daha aziz değil miyim?" buyurdu. "Tabi!" dediler. O da "İşte şu Ali de benim velisi olduğum insanların velisidir. Allah'ım onu veli edinene sen veli ol, ona düşman olana sen düşman ol." buyurdu. Hz. Ali'ye rast gelen Hz. Ömer "Mübarek olsun yâ Ali sen her vakit erkek olsun kadın olsun her insanın velisi oldun." dedi. Bu hadisi Abdurrezzak, Ma'mer yoluyla Ali b. Zeyd'den nakleder.[1073]

Ubeydullah b. Musa ve diğer bir ravi, İsa b. Ömer el-Kârî -Es-Süddî isnadıyla Enes b. Malik (r.a.)'tan şöyle rivayet ediyor: Rasulullah (s.a.v.)'e (avlanılmış kuşlar hediye edilmişti. Onları ashabına bölüştürüp bir tanesini ayırdı ve "Allah'ım şu anda yanıma en sevdiğin kulunu getir de benimle beraber yesin." diye dua etti. Ali de çıka geldi ve kuşu yediler.[1074]

Bu kuş hadisinin Enes (r.a.)'tan rivayet edilen pek çok kolları var ama çoğunun isnadında hadis otoriteleri isnadı tenkit ettiler. Bunlardan kimileri de Sünen kitaplarına girecek seviyededir.  Bunlar arasında senetçe en tatmin edici olanı Müslim'in üstadı olan Katun b. Nüseyr'in^ şu rivayetidir:                                                                                     

-Bize Ca'fer b. Süleyman, Abdullah b. El-Müsennâ -Abdullah bi Enes b. Malik isnadıyla Hz. Enes'in: "Rasulullah (s.a.v.)'e şişte kebap!

yapılmış bir keklik getirilmişti. Nebi (s.a.v.): "Allah'ım Yanıma senin en sevdiğin kulu gönder de benimle beraber yesin." buyurdu." dediğini anlattı. (Hadisin gerisi şudur: Hz. Aişe bunu duyunca keşke babam olsa dedi. Hafsa da "babam olsa bari" dedi. Enes de "Sa'd olsa bari" dedi. Kapı çalındı çıktım Ali "Peygamberin işi var." dedim döndü. Sonra yine geldi tekrar gelip selam verdi. Peygamber sesini duyup Ali olduğunu öğrenince "gelsin" dedi. Girince "Allah'ım ona veli ol." diye dua etti.[1075]

Ca'fer el-Ahmer, Abdullah b. Atâ -İbnu Burayde isnadıyla Babası Bürayde'nin: "Rasulullah'a (ailesi içinde) en sevgili kadın kızı Fatıma, erkeklerden de Hz. Ali idi." dediğini anlatır. Haberi Tirmizi nakledip: "Hasen garib" bir hadistir der.[1076]

Ebu İshak es-Süleyî, Ebu Abdullah el-Cedelî'den nakleder: Bir ke­resinde Ümmü Seleme annemizin yanına ziyarete gitmiştim. Bana "Sizde Rasulullah'a küfredilir mi?" dedi. Ben de "Allah korusun!" de­dim. Ümmü Seleme de "Ben Rasulullah (s.a.v.)'i "Ali'ye söven bana sövmüştür." buyurduğunu duydum." dedi. Hadisi İmam Ahmed Müsned'inde rivayet eder.[1077]

A'meş, Adiy b. Saibt -Zir b. Hubeyş yoluyla Hz. Ali'nin "Nebi (s.a.v.) bana "Seni ancak mümin sever, sana ancak münafık buğz eder." diye bildirdi." dediğini anlatır.[1078] Tirmizi "sahih" der.

Ebu Salih es-Semmân ve başka biri, Ebu Said el-Hudri'nin: "Biz münafıkları Hz. Ali olan öfkelerinden tanırdık" dediğini haber veriyor.[1079]

Zayıf ravilerden biri olan Muhtar b. Nafi der ki: Bize Ebu Hayyan et-Teymî, babası aracılığıyla Hz. Ali'den Peygamber (s.a.v.)'in "Allah Ebu Bekr'e rahmetle muamele etsin. Beni kızıyla evlendirdi. Beni hicret yurduna götürdü. Bilal'i azat etti. Allah Ömer'e rahmet eylesin. Hakkı söyler hak acı olsa da aldırmaz. Hak onu arkadaşsız bıraktı. Allah Osman'a rahmet etsin, melekler bile ondan utanırlar. Allah Ali'ye de rahmet eylesin. Allah'ım hakkı Ali ile beraber onun gittiği yere götür." buyurduğunu anlattı.[1080]

Bu hadisi İmam Tirmizi naklediyor ve "Garib, biz bunu sadece bu rivayetle biliyoruz." der.

A'meş, Amr b. Mürra -Haris isnadıyla Hz. Ali'nin "Benim hak­kımda iki sınıf insan helak olacaktır. Birisi bana buğz eden iftiracı, öteki de sevgide aşırı." dediğini söyler.[1081]

Yahya el-Hummanî, Ebu Avâne -Ebu Bişr -Said b. Cübeyr isnadı ile Hz. Aişe'nin şöyle dediğini anlatır: Ben Peygamber (s.a.v.)'le birlikte oturuyordum. O sırada Ali çıka geldi. Peygamber (s.a.v.): "Yâ Aişe işte Arab'ın seyyidi budur." buyurdu. Ben: "Ya Rasulullah! "Arab'ın seyyidi sen değil misin?" dedim de: Ben Adem oğullarının seyyidiyim bu da Arapların seyyidi." buyurdu. Bu hadisin bu tariktan ayrı iki isnadla rivayeti daha var ki ikisi de Hz. Aişe'dendir.[1082] Bu ğarib bir haberdir.

Ebu'l-Hicâf, Cumeyyi' b. Umeyr et-Teymî'den nakleder: Halamla beraber Hz. Aişe'yi ziyarete gittik. "Rasulullah katında en sevgili insan kimdir?" diye soruldu. O da "Fatıma" dedi. "Ya erkeklerden kim" denilince "kocası, ben onu gündüzleri oruçlu geceleri kıyamı leyle kalkan biri olarak bilmesem de!" dedi. Bu hadisi Tirmizi rivayet edip "Bu hasen ğarib" dereceli bir hadistir, diyor.[1083] Derim ki seneddeki Ravî Cümeyyi'i pek çok otorite yalancılıkla suçlamıştır.

Abdullah b. Muhammed b. Ukayl, Cabir (r.a.)'tan naklediyor: Rasulullah (s.a.v.)'le beraber Ensar'dan bir hanımın bahçesine gitmiştik. Rasulullah (s.a.v.) "Cennetlik bir adam şimdi yanınıza gelecek." buyurdu. Bir de baktık ki Hz. Ebu Bekir geldi. Biz kendisine bu müj­deyi verip tebrik ettik. Sonra "Yanınıza cennetlik bir kişi gelecek." buyurdu. Hz. Ömer göründü. Biz ona da aynı müjdeyi verdik. Sonra

Nebi (s.a.v.) "Yanınıza cennetlik bir kimse gelecek." buyurup Hur­maların arasına bakmaya başlayıp "Allah'ım sen dilersen geleni Ali yaparsın." buyurdu. Baktık Hz. Ali göründü. Bu, hasen dereceli bir hadistir.[1084]

Said b. Zeyd de Rasulullah (s.a.v.)'in " Hıra dağı yerinde dur. Zira üzerinde bir Peygamber, ya Sıddık ya da şehit var." buyurduğunu, dağın üzerinde Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali ile diğer cennetle müjdelenenler olduğunu söyler.[1085]

Muhammed b. Ka'b el-Kurazî Hz. Ali'nin şöyle dediğini bildirir: -Ben Rasulullah (s.a.v.)'le beraber olduğumuz o günleri gözümün önüne getiriyorum: Açlıktan midemin üstüne taş bağladığım günleri hatırlıyorum. Bu gün ise mallarımın zekatı kırk bin dinarı buluyor. Bu haberi Şerik, Asım b. Küleyb aracılığıyla Muhammed b. Ka'b'dan ri­vayet ediyor. Haberi İmam Ahmed "Müsned" adlı eserinde rivayet etmiştir.[1086]

Şa'bî, Hz. Ali'nin ilk önceki hayatları hakkında şöyle dediğini an­latır: Bizim evde sergi olarak sadece bir koç derisinden postumuz vardı. Biz onun bir tarafında (yüzünde) yatardık. Fatıma da öbür tarafında hamur yoğururdu. Şa'bi der ki: Yani bir yüzünde (tüylü yüzünde) uyur, arka yüzünde hamur yoğururdu, demektir.[1087]

Amr b. Mürra, Ebu'l-Buhterî aracılığıyla Hz. Ali'den rivayet ediyor: -Peygamber (s.a.v.) beni Yemen'e yollamıştı. Yaşım daha küçüktü. Yargı ilmine dair bir bilgim yoktu. Rasulullah eliyle göksüme vurdu ve "Haydi git, Allah kalbine doğruyu gösterecek diline isabet verecektir." buyurdu. Bundan sonra iki ikisi arasında hüküm verirken asla tereddüt etmedim.[1088]

A'meş, İbrahim et-Teymî -babası isnadıyla nakleder: Hz. Ali bir gün bize evinin sofasında bir hitabede bulunup, "Her kim bizde Allah'ın kitabı ve şu içinde diyet verilmesi için develerin yaşını ve diyet için yara hadisesini bahseden (fıkha dair) sahife haricinde Peygamberden kalan bir vasiyyet kitabı olup onu okuduğumuzu iddia ediyorsa kesin yalan söylüyor. (Bir de bu kitapta şu hadis vardı. Rasulullah (s.a.v.): "Medine'nin Iyr ile Sevr (dağları) arası Harem kılınmıştır. Kim orada bir bid'at ortaya atar, yahut bidatçıyı barındırırsa Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların laneti ona olsun. Allah böyle bir bidatçının kıyamet günü ne tevbesini ne de suçuna karşılık vereceği fidyesini kabul eder. Müslümanların bir kafire zimmet (güvenlik) vermesi hepsi arasında birdir. Onların en alt rütbedeki olanı bile bu emanı verebilir." buyurdu.)[1089]

Süleyman el-Ahmeşî babası yoluyla Hz. Ali'nin "Vallahi bir ayet indi mi onun nerede, ne için indiğini, kim hakkında indiğini öğrendim. Zira Rabbim bana öğrendiğini koruyan bir kalp, öğrendiğini iyi ifade eden bir dil verdi." dediğini söyler.[1090]

Muhammed b. Sirîn der ki: Rasulullah (s.a.v.) vefat ettiği zaman Hz. Ali, Hz. Ebu Bekr'e biat hususunda biraz gecikmiş idi. Ebu Bekir ona rastladığında "Yâ Ali benim başkan olmamdan hoşlanmadın mı?" diye sordu. O da "Hayır mesele öyle değil. Ancak ben, namaz haricinde Kuran'ı cem etmedikçe (ezberleyip hafız olmadıkça) dışarıya çıkmayacağım diye yemin etmiştim." diye cevap verdi.

İnsanlar o zaman Hz. Ali'nin Kuran'ı geliş sırasına göre tertipledi­ğini sandılar. Ravi Muhammed ibni Sirîn "Keşke böyle bir kitap olsa da elime geçseydi ne muazzam bir ilim olurdu?" dedi.[1091]

Said b. Müseyyeb "sahabe içinde "bana sorularınızı sorun" diyen Hz. Ali haricinde hiç bir kimse yoktu." diyor.[1092]

Abdullah b. Abbas (r.a.) Hz. Ömer'in "En iyi yargıcımız (hukuk­çumuz) Ali, en iyi kıraat bilenimiz Übey'dir." dediğini anlatır.[1093]

Abdullah b. Mesud (r.a.) da der ki: "Biz ashabla aramızda "Me­dine'nin en iyi yargıcı Ali'dir, diye konuşurduk.[1094]

Said b. Müseyyeb Hz. Ömer'in "Ebu'l-Hasen Ali'nin bulamadığı zor fetvalardan Allah'a sığınırım." dediğini rivayet eder.[1095]

İbni Abbas (r.a.) "Güvenilen bu kişi bize Hz. Ali'den fetva nakle­derse o fetvayı bırakıp başkasını aramazdık." der.[1096]

Süfyan-ı Sevrî, Füleyt ez-Zühlî[1097] aracılığıyla Decâce el-Amirî'nin kızı Cesra'nın şöyle anlattığını bahseder: Hz. Aişe'nin huzurunda Âşura orucundan bahsedilmişti. Hz. Aişe "Size bu orucun tutulabileceği emrini kim verdi?" dedi. Onlar "Ali" dediler. Hz. Aişe de "O şu anda hayatta kalan ashab içinde Peygamberin sünnetini en iyi bilen kimsedir." dedi.[1098]

Mesruk der ki: Rasulullah'in ashabındaki bilgi kaynak olarak üç ki­şiye dayanır.

1- Hz. Ömer'e

2- Hz. Ali'ye

3- Hz. Abdullah b. Mes'ud'a[1099]

Muhammed b. Mansur et-Tusî der ki: Ben İmam Ahmed b. Hanbel'i: "Fazilet meselesinde Hz. Ali hakkında bize ulaşan rivayetlerin çokluğu kadar Peygamber (s.a.v.)'in diğer ashabları hakkında bize bilgi ulaşmamıştır." der.[1100]

 

Hilafet Dini Bir Ta'yin Mi Seçim Mi

 

Ebu İshak eş-Şirazî Amr b. Meymun'dan naklediyor: Hançerle vu­rulduğu gün Hz. Ömer (r.a.)'ı gördüm. "Bana Ali, Osman, Talha, Zübeyr, Abdurrahman b. Avf ve Sa'd b. Ebi Vakkas'ı çağırın!" dedi. Onlar geldiklerinde içlerinden sadece Ali ve Osman ile konuştu. "Ya Ali! Şu Şûra üyeleri senin hukukunu gayet iyi bilirler, senin Peygam­berin akrabası ve damadı olduğuyun farkındalar. Allah'ın sana verdiği fıkıh bilgisini ve ilmini takdir ederler. Eğer bu idareciliğe getirilecek olursan bu hususta Allah'tan kork!" dedi. Sonra Osman'ı çağırıp ona "Ya Osman her halde şura üyeleri senin peygamber damadı olduğunu yaşını ve şerefini bilip tanıyorlar. Halife seçilecek olursan bu konuda Allah'tan kork!" dedi. Sonra "Bana Suheyb'i çağırın." dedi. Suheyb çağrılıp gelince "Üç gün cemaate namazı sen kıldır, şura üyeleri bu sı­rada bir evde kalıp bu konuyu görüşsün. Biri hakkında ittifak olur da biri ona muhalefet edecek olursa onun boynunu vurun!" dedi. Şura heyeti yanından çıkınca "Eğer heyet dazlağı (Hz. Ali) seçerlerse halkı doğru yola götürür!" dedi. Oğlu Abdullah da "Senin onu aday göster­mene ne mani vardı da işi onlara havale ettin!" deyince Hz. Ömer: "İdareciliğin sorumluluğunu hem sağlığımda hem de öldükten sonra yüklenmek istemiyorum." dedi.[1101]

Süfyan-ı Sevrî, Esved b. Kays yolu ile Said b. Amr'dan nakleder: Hz. Ali bize hitap ederek dedi ki:

-Rasulullah (s.a.v.) halife tayini hususunda tutacağımız bir tavsiye yapmadı. Fakat bu seçim tarzı bizim kendi görüşümüz idi. Ebu Bekir halife seçildi, idareyi çok güzel yaptı. İdarede yerine oturdu. Sonra Ömer seçildi. O da iyi idarecilik yaptı, idare düzeldi. Böylece din boynunu yere yasladı. (Yani deve (vs)'nin dinleneceğinde boynunu yere koyunca tam dinlendiği gibi din de halk arasında ayağı yere tam basıp tatbik edildi emniyet geldi). Derken bir kısım insanlar din işinde dünya menfaati aramaya başladı. Allah onlara dilerse azap eder. Dilerse acır merhamet eder.[1102]

Ali b. Zeyd b. Cüd'ân Hasen-i Basrî aracılığıyla Kays b. Abbad'dan nakleder: Hz. Ali'yi şöyle derken işittim:

-Vallahi Rasulullah insanlara yaptığı genel tavsiye dışında hilafet konusunda kimseye özel bir tavsiyede bulunmadı. Fakat insanlar Hz. Osman hakkında haksızlık edip onu öldürdüler. Hilafet hakkında ben­den başkası hem halce hem de icraatça benden daha kötü idi. Hem sonra ben halifeliğe ashab içinde en layık kişi olduğumu anladım ve bu işe onun için atıldım. Doğru mu yaptık yanlış mı orasını Allah bilir.[1103]

(Zehebi) Ben Ebu'1-Fehm Ahmed es-Sülemî'den kıraat yolu ile Ebu Muhammed Abdullah b. Ahmed'in ona al ti yüz on yedi yılında şöyle diyerek naklettiğini haber aldım: Bize Ebu'1-Feth Muhammed b. Abdu'1-Bakî -Malik b. Ahmed (480'inci yılda) ali b. Muhammed b. Abdullah el-Muaddel (imlaen 406'da) Ebu Ali Ahmed b. Fazl b. Huzeyme -Abdullah b. Ravh -Şubâbe -Ebu Bekr el-Huzelî -Hasen-i Basrî isnadıyla şöyle haber verdi. Hasen der ki:

-Hz. Ali Basra'ya geldiğinde İbnu'l-Kevvâ ile Kays b. Abbad ken­disine gelip: "Ya Ali! Sen şu Sıffeyn'dekiler üzerine ümmeti Mu­hammed'in idareciliğini üstlenerek yürüyüşüm hakkında bize haber verebilir misin? Bu hilafeti üstlenmek sana Peygamber (s.a.v.)'in yüklediği bir vazife mi idi. Bu konuyu bize anlat, zira sen duyduğun şeyi hıfz edip öğrenme hususunda çok güvenli çok emin birisin!" de­diler. Hz. Ali de:

-Bu konuda ben de Peygamberin yüklediği bir vazife olması mese­lesine gelelim, kesinlikle böyle bir şey yok. Vallahi onu ilk tasdik eden ben isem kesinlikle onun ağzından yalan uyduran ilk kimse de olamam. Bu konuda ben de Peygamberin bir tavsiyesi olsaydı, Teym b. Mürra oğullarının kardeşi (Ebu Bekir) ile Ömer'i Peygamberin minberi yanında kalkıp da hilafet konusunu görüşmelerine müsaade etmezdim. Onlarla elimle mücadele ederdim. Elimde şu aba kumaştan başka dövüşecek bir şey bulamasam bile bunu yapardım. Fakat, Peygamber katledilerek öldürülmedi, ansızın ölüvermedi. Ölümünden önce günler geceler boyu hasta kaldı. Müezzin gelip ona namaz vakti oldu." diyor. O da Ebu Bekr'e emrederdi de cemaate namaz kıldırırdı. Halbuki o benim yanında duruşumu gördüğü halde Ebu Bekr'e emrediyor, cemaate namazı o kıldırıyordu. Hanımlarından biri bu görevin Ebu Bekir'den alınıp başka birine verilmesini arzu edince Nebi (sav) öfkelenip: "Siz Hz. Yusuf la uğraşan kadınlar değil misiniz. Ebu Bekr'e söyleyin namazı o kıldıracak." buyurdu.

Allah Peygamberinin ruhunu alınca biz bu idare meselesini nasıl yapacağımızı düşündük. Namaz islamın temel esası idi. Din emrinin en büyüğü, dinin direği idi. Böylece biz de onu peygamberin kendi yerine İmam yapmasını temel alarak Hz. Ebu Bekr'e halife olarak biat ettik. O buna gerçekten layıktı. Bizden onu reddeden iki kişi bile olmadı. Birbirimizin aleyhine şahitlik etmedik. Onu ikaz etmeden vazgeçmedik. Ben Ebu Bekr'in hakkını ödedim. Ona itaati ma'rufta yaptım. Onun ordusunda savaştım. Bana ihsan edince kabul ettim. Gazaya gönderince gittim. Onun idaresinde kadı olarak had cezasını sopamlar bizzat uyguladım. Ebu Bekir ölünce idareyi Ömer devraldı. Arkadaşım sünnetini esas aldı. Onun ma'ruf işlerine sarıldı. Biz de hiç birimiz aykırılık yapmadan Ömer'e biat ettik. Birbirimiz aleyhine şahit olmadık. Ona hakkı tavsiyeden vazgeçmedik. Ömer'e de hakkını ödedim. Ona ma'ruf olan konuda itaat ettim. Onun ordusunda savaştım. Bana bir bağışta bulunursa onu aldım. Gazaya gönderince gaza ettim.

Hz. Ömer ölünce ben Peygambere yakınlığımı ilk müslüman olan kişi olduğumu, bir çok işte diğerlerinden önde olduğumu ve peygam­berin ifadeleriyle kesinleşmemiş olan -faziletli taraflarımı hatırladım ki, bu konuda bana denk bir kişi olmadığı kanaatine vardım. Fakat Ömer kendisinden sonra gelecek olan halifenin yapacağı bir günahın kabirde kendisini bulacağı endişesine kapılıp bu korkudan kendisini ve oğlu Abdullah'ı mesul olmaktan kurtarmak için ne Ebu Bekir gibi tavsiye etti ne oğlunu şuraya koydu. Eğer bu konuda haktan saparak bir karar verecek olsaydı kesinlikle emarete oğlunu tercih ederdi. O bundan kendini soyutlayarak bu danışma ve seçme işini içlerinde ben de olduğum Kureyşli altı delegeye verdi.

Delege toplandığı zaman yine ben Peygambere olan yakınlığımı, ilk müslümanhğımı faziletimi göz önüne getirerek onların benden başka kimseyi seçmeyeceğini sanıyordum. Abdurrahman b. Avf bizden "Al­lah'ın ne getirerek onların benden başka kimseyi seçmeyeceğini sanı­yordum. Abdurrahman b. Avf bizden "Allah'ın içimizden halifeliği na­sip edeceği kimseye itaat edip sözünü dinleyeceğimize dair." Söz aldık.

onra da Osman b. Affan'ın elinden tuttu, eliyle onun eline yapışıp biat tti. Ben o zaman düşündüm ki, benim itaat etmek için verdiğim söz, iatımdan önce olmuştu. Sözümde başkası için alınmıştı. Ben de Os­man'a biat ettim. Onun üzerimdeki halifelik hakkını ödedim. Marufta ona itaat ettim. Ordusunda savaştım. Verdi ise aldım. Gazaya gönde­rince gittim. Onun huzurunda da kadı olarak Allah'ın had cezalarını uy­guladım. Hz. Osman vurulunca kendi halimi düşündüm. Bu işi namaz kıldırma emriyle Rasulullah'ta işaret yoluyla alarak halife olan ikisi ge­çip gitmiş, kendisine itaat sözü verilerek halife yapılan bu zat da şehit edilmişti. Mekke ve Medine halkı ile şu iki şehrin Küfe ve Basra'nın halkı bana biat etti.[1104] İshak b. Rahaveyh de Abde b. Süleyman -Ebu'l-Ulâ b. Salim el-Muradî isnadıyla Hasen-i Basrî'den bu haberi bu tarzda nakledip şu ilaveyi yapar: Böyle olunca ne benim ayarım, ne akrabalığı Peygambere benim gibi yakın ne ilmi benim ilmime denk, ne de İslam'a benim gibi giriş öncülüğü olan bir kimse halife olmaya kalktı. Ben hali­feliğe her bakımdan ondan daha layıktım, dedi. İbnu'l-Kevva ile Kays "Peki Talha ve Zübeyr senin hicret arkadaşın, biatu Rıdvan'da beraber olduğun dostların Şura heyetinde de beraber olduğumuz halde onlarla nasıl savaştım." deyince Hz. Ali: Medine'de bana biat edip Basra'ya va­rınca bozdular. Ebu Bekir ve Ömer'e biat eden biri biatim atsaydı ke­sinlikle onunla da savaşırdık." dedi.[1105] Bu haberin aynısını el-Cürayrî de Ebu Nadra'dan nakleder.[1106] Ebu Attâb ed-Dellal, Muhtar b. Nafi' et-Teymî -Ebu Hayyan et-Teymî babası isnadıyla Hz. Ali'den Rasulullah (s.a.v.)'in: "Allah Ebu Bekr'e rahmet etsin, beni kızıyla evlendirdi. Hicret yurduna göçerken beni bineğiyle taşıdı. Bilal'i azat etti. Allah Ömer'e rahmetle muamele etsin. Acı da olsa hakkı söyler. Hak onu arkadaşsız yapayalnız bıraktı. Allah Osman'a rahmet eylesin. Melekler ondan utanır. Allah Ali'ye rahmet etsin. Allah'ım hakkı Ali ile nereye giderse beraber sevk et." buyurduğunu anlatır.[1107]

 

Haricilerle Mücadelesi

 

İsmail b. Raca, babası Raca aracılığıyla Ebu Said el-Hudrî'nin, Rasulullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken işittiğini anlatır: " Benim Kuran'in gelişi üzerine müşriklerle verdiğim çarpışma gibi içinizden kimi de Kuran'ın tevile kalkışılması üzerine savaşacaktır."

Bunu duyan Ebu Bekir (r.a.) "Onlardan biri ben miyim?" diye so­runca "Hayır" buyurdu. Ömer (r.a.) "Ben miyim!" dedi. Efendimiz "Hayır! Ama o şu ayakkabı dikicisidir." buyurdu. Peygamberimiz Hz. Ali'ye ayakkabısını diksin diye vermişti.[1108]

Derim ki: Hz. Ali (r.a.), Kuran'ı kendi görüşlerine uydurmak için cahilce tevil yapan haricilerle çarpıştı.

Harice b. Mus'ab, Sellam b. Ebi'l-Kasım yoluyla Osman b. Ebi Osman'dan naklediyor:

-Bir kısım adamlar Hz. Ali'ye gelip "Sen osun" dediler. Ali (r.a.) "Ben kimim yani" dedi. Yine "sen osun" dediler. Hz. Ali "Vay size, ben kimim açık söyleyin" dedi. Onlar "Sen bizim Rabbimizsin" dediler. Hz. Ali "Yanımdan def olup gidin." dediler. Onlar kabul etmeyip sen Allah'sın diye direndiler. Hz. Ali onların boynunu vurdurdu. Sonra onlar için bir hendek kazdırıp "Yâ Kunbur bana bir çeki odun getir." dedi. Odun gelince onların cesetlerini ateşte yaktırdı sonra da:

"Ben bu işi çık Münker bir iş görünce ateşimi yaktım ve Kunbur 'u çağırdım. " diye bir beyit okudu.[1109]

Ebu Hayyan et-Teymî anlatıyor: Bana Mücemmi' anlattı ki, Hz. Ali (r.a.) Hazineyi bizzat eliyle süpürüp temizler ve orada namaz kılardı. Böyle  yapmakla   oradaki   müslümanlara   dağıtılacak   olan   malları hapsetmediğini görmelerini ümit ederdi.[1110]

Amr b. El-Alâ babasından nakleder: Hz. Ali bir hutbe irad edip: "Ey insanlar! Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki size ait Hazine malınızdan ne az ne çok, hiç bir şey almadım. Sadece şu "deyip gömleğinin yeninin içinden içinde esans bulunan bir şişecik çıkardı ve "Bunu da bana bu bölgenin İran valisi (Dikkan) hediye etmiş idi." dedi.[1111]

İbnu Lehîa, Abdullah b. Hübeyra aracılığıyla, Abdullah b. Zürayr el-Ğafikî'den nakleder:

-Bir kurban bayram günü Hz. Ali'nin yanına girdim. Bize kıymalı bulamaç çorbası ikram etti. Ben "Bize şu kazdan ikram etseydin ya (Allah nasıl olsa hayrı arttırıyor." dedim. Hz. Ali de: "Ben Rasulullah (s.a.v.)'in  Allah'ın malından halifeye helal olanı sadece iki çanak ye­mektir. Birisini kendi ailesiyle yiyecek, diğerini de gelen misafirlerine koyacaktır." buyururken duydum." dedi.[1112]

Süfyan-ı Sevrî der ki: Sana Hz. Ali'den bir şey gelirse al! Hz. Ali ne. kerpici kerpiç üzerine koyup ev yaptı ne de kamışı kamış üstüne koyup kulübe yapabildi. Onun hububatı deri bir tulum içinde Medine'den getirilirdi.[1113]

Abbad b. Avvam, Harun b. Antera aracılığıyla babası Antera'dan naklediyor:

-Havernak'ta Hz. Ali'nin yanına girmiştim. Üzerinde eski bir kadife vardı. "Ya Emiral-mü'minin! Allah şu devlet malından sana ve ailene bir nasib vermiş iken sen kendine bu eskiyi layık görüyorsun." dedim. Hz. Ali de: "Vallahi ben size ait bu maldan bir şey alamam. Bu kadife benim evimden alıp giymiş yenlerinin parmaklarından uzun gelen kısmını kesmiş idi.[1114]

Curmuz anlatıyor: Hz. Ali'yi (Küfe) kasrından çıkarken gördüm[1115]

üzerinde inciğinin yarısına kadar gelen bir don bir de kollan sıvanmış bir gömleği vardı. Elinde de çarşıda gezerken taşıdığı bastonu vardı. İnsanlara Allah'tan korkmayı, satışta güzel muamele etmeyi emredip "ölçüyü ve tartıyı tam doğru yapın sakın eti şişirmeyin!" diyordu.[1116]

 

Zühd Ve Takvası

 

Hasen b. Salih b. Hay der ki: Zahitlerden bir grup Ömer b. Abdulaziz'in huzurunda züht konusunu müzakere ettiler. Ömer b. Abdulaziz: "Dünyada en zahit insan Hz. Ali b. Ebi Talib'dir." dedi.[1117]

Adamın birisinden rivayet edilir ki o, Hz. Ali'yi bir eşeğe yan binmiş her iki ayağını da aynı tarafa sarkıtmış olarak görmüş. Sonra Hz. Ali (r.a.) "Ben dünyayı önemsenmez hale getirdim." demiş.[1118]

Hüşeym, İsmail b. Salim -Ammar el-Hadramî isnadıyla Ebu Ömer Zazân'dan şöyle anlatır:

-Adamın birisi Hz. Ali'ye bir şey anlattı. Hz. Ali ona "Görüyorum ki bana yalan söylüyorsun" dedi. Adam "Hayır söylemedim." dedi. Hz. Ali de: "Eğer yalan söyledinse sana beddua edeceğim." dedi. Adam "Beddua et öyleyse!" deyince Hz. Ali de beddua etti. Adam çok geçmeden kör oldu.[1119]

Ata b. Es-Saib, Ebu'l-Buhterî aracılığıyla Hz. Ali'nin "İnsanın ci­ğerini en iyi soğutup rahatlatan şey, bilmediğim bir şey hakkında so­rulduğunda "Allah daha iyi bilir" diyebilmemdir." dediğini söyler.[1120]

Hayseme b. Abdirrahman Hz. Ali'den nakleder: "Kim insanların kendine insaf etmesini isterse kendisi için neyi seviyorsa onlar için de aynısını sevsin."[1121]

Amr b. Murra Ebu'l-Buhterî'den naklediyor: Adamın biri Hz. Ali'yi övdü. Zira Hz. Ali'den kendi hakkında yaptığı bir şey kendine ulaşmış idi. Adama "Ben senin dediğin gibi değilim. Ben senin içinde beni

anladığından daha yukardayım." dedi.[1122]

"Saduk" dereceli bir ravi olan Muhammed b. Bişr el-Esedî, zayıf bir ravi olan Musa b. Mutayr aracılığıyla Sa'sa'a b. Sûhân'ın şöyle anlattığını söyler: Hz. Ali vurulduğu zaman biz yanına geldik ve: "Ye­rine birini halife bıraksan!" dedik. Hz. Ali de: "Allah size hayır istiyorsa içinizde en hayırlınızı başınıza reis yapar. Nitekim bizim hayrımızı arzulayıp Hz. Ebu Bekir'i halife yapmıştı." dedi.[1123]

Şa'bî -Ebu Vail -Abdulmelik b. Sela' -Abdihayr olarak başka bir isnad ile Hz. Ali'nin: "Hz. Ebu Bekir halife seçildi. Rasulullah (s.a.v.)'in ameliyle ve onun sünnetiyle amel etti." diyerek yukarıdaki gibi hadisi nakletmiştir.[1124]

Hasen b. Umara, Hakem yoluyla Eba Vâil'den Hz. Ali'ye "Bize yerine birini tavsiye etsene" denilince "Rasulullah yerine birini seçmedi ki ben de seçeyim. Ama Allah insanların hayrını arzu ediyorsa Peygamberden sonra onları içlerinde en hayırlı olanın etrafında topla­dığı gibi yakında bunları da en hayırlılarının etrafında toplayacaktır." dediğini anlatır.[1125]

A'meş, Salim b. Ebi'1-Ca'd isnadıyla Abdullah b. Seba'dan "Hz. Ali'yi şöyle derken duydum." dediğini anlatır. "Şuradan (Kafadan) akan kanla şurası (sakalı) kızıla boyanacak. Beni gözetleyen ancak eşkıya biridir." Arkadaşları "Yâ Müminlerin emiri, bize onu bildirsen de sülalesinin kökünü kazısak." dedik. Hz. Ali ise "Beni öldürenden baş­kaların öldürmeyeceğinize Allah'a ant veririm." dedi. Onlar: "Bize bir halife seçsen!" deyince "Hayır, ancak bende sizi Peygamberin sizi kendi kanaatinize bıraktığı gibi bırakıyorum." dedi. Onlar da "Peki o vakit Allah'ın huzuruna vardığında ona ne diyeceksin?" dediler. Hz. Ali de: "Allah'ım sen beni onların arasına dilediğin bir süre bıraktın. Sonra beni kendine aldın. Şimdi sen de onlarlasın. Dilersen onları ıslah, dilersen onları ifsad edersin." dedi.[1126]

 

Ölümü

 

A'meş, Habib b. Ebi Sabit yoluyla Sa'lebe b. Yezid el-Hummâni'den nakleder: Hz. Ali'yi şöyle derken duydum: Ben bunu Peygambere isnad ettiğime şahitlik ederim: "Şurası şuradan akan kana boyanacak yani kafan akan sakalı boyayacak bunu onların en eşkiyası yapacak."[1127]

Şerik, Osman b. Ebi Zur'a aracılığıyla Zeyd b. Vehb'den aktarıyor: Basra haricî mezhebinden bir grup insan Hz. Ali'nin yanına geldi. Onlardan el-Ca'd b. Na'ce denen adam: "Allah'tan kork ya Ali sen zaten ölmüşsün." dedi. Hz. Ali ona: "Aksine, öldürülmüş olmam gerek! Şuraya indirilecek bir darbe şurayı kana boyayacak. Bu böyle bildirilmiş bir sır, gerçekleşen bir ilahi kaza "iftira eden perişan olmuştur." (Taha 61) dedi.

Bu kere Haricî, Hz. Ali'ye giydiği elbiseyi başına kaktı. Hz. Ali de ona: "Benim elbisemden sana ne. Ne var bunda. O kibirden uzak, müslüman kişinin beni örnek almasını en uygun elbise!" dedi.[1128]

Fıtr, Ebu't-Tufeyl'den Hz. Ali (r.a.)'ın şu beyitle misal getirdiğini söyler:

- Nefsini ölüme hazırla zira ölüm kesin sana gelecek. 2-  Öldürülme korkusuna kapılma bir gün vahana konuk olunca.[1129] Süfyan b. Uyeyne, Abdülmelki b. A'yen -Ebu Harb b. Ebu'l-Esved ed-Düelî isnadıyla babası Ebu'l-Esved'den Hz. Ali'nin şöyle anlattığını bildiriyor: Irak'a gitmek üzere ayağımı atımın üzengisine koymuştum ki yanıma Abdullah b. Selam geldi ve bana "Irak'a gitme! Zira orada sana kılıcın ucunun değeceğinden korkuyorum." dedi.  Ben de "Allah'a yemin ederim ki zaten bunu bana Rasulullah (s.a.v.) bildirmişti." dedim. Ravî Ebu'l-Esved der ki: O günkü gibi bir muharibin öldürüleceği

haberini' bizzat kendi verdiği (yine de sütüne gidiyordu)[1130] bir gün görmedim.

Süfyan b. Uyeyne "Ravi Abdulmelik b. A'yen rafizî'dir." der.

Yunus b. Bükeyr, Ali b. Ebi Fatıma vasıtasıyla el-Esbağ el-Hanzalî'den nakleder: Hz. Ali'nin vurulduğu yere müezzini Âmir b. Nebbah şafak sökünce namaza kalkmak için yanma geldi. Hz. Ali de kalkıp yürüdü. "Babu's-Sağir'e -küçük kapıya gelince. Abdurrahman b. Mülcim ona saldırıp kılıçla vurdu. Ümmü Gülsüm bt. Ali de çıkıp "Benim bu sabah namazı vakti başıma gelenler nedir. Kocam Ömer sabah namazında öldürüldü. Babam Ali de sabah namazında öldürüldü." diye sızlandı.[1131]

Ebu Cinab el-Kelbî der ki: Bana Ebu Avn es-Sakafî, Hz. Ali'nin öldürüldüğü geceyi şöyle anlattı:

-Hz. Hasan b. Ali anlattı: Ben dün gece evimden çıktım. Emiri'l-Mü'minin namaz kılıyordu. Bana "Oğlum, ben ailemi gece ibadetine kaldırayım diye biraz erkenden uyudum. Çünkü bu gece Ramazan ayının on yedinci gecesi dolun ayın tamlandığının ertesi gecesiydi. Ama gözlerim bana galip geldi. Sanki o sırada Rasulullah'ı yanıma gelmiş gibi hayal ettim ve "Ya Rasulallah! Bu ümmetinden gördüğüm bu yamukluk bu düşmanlık neyin nesi!" dedim. Bana "Onlara beddua et!" buyurdu. Ben de "Allah'ım bana onlardan daha hayırlı cemaat ver. Onlara da yerime şerli bir emir ver!" dedim. İbnu Nebbah geldi ve namaz vaktinin girdiğini bildirdi. Babam da namaza gitmek için evinden çıktı, ben de arkasından çıktım. İki adam yolunu kesti. Birisinin kılıcı kapının kemerine çarpıp isabet etmedi. Diğerininki ise başına isabet etti.[1132]

Ca'fer b. Muhammed de babasından nakleder: Hz. Ali namaza gi­derdi. Elinde insanları ikaz edip namaza kaldırdığı bir değneği vardı. İbnu Mülcim ona kılıçla vurdu. Yakalanıp getirilince Hz. Ali hizmetçişine "Siz ona yedirin ve içirin, yaşayacak olursam onun kanının velisi (koruyucusu) ben olacağım!" dedi.[1133]

Aynı haberi bir başkası rivayet edip "...yaşarsam onu öldürürüm veya af ederim. Ama ölecek olursam bana kısas olarak onu öldürün. Fakat aşırı gitmeyin. Zira Allah aşırı gidenleri sevmez." İlavesini yapar.[1134]

Muhammed b. Sa'd (olayı) şöyle anlatır: Abdurrahman b. Mülcem Kûfe'de Şebib b. Becra el-Eşcaî'ye rastladı. Onu Hz. Ali'yi öldürme planını anlattı. O da uygun buldu. Hz. Ali'nin namaza geldiği küçük kapının karşısına oturdular. Hz. Hasan der ki: Ben seher vakti babama geldim yanına oturdum. Bana "Ben oturuyorken gözlerim bana galip geldi. Sanki hayalime Peygamber (s.a.v.) geldi de...

Hz Hasan'a yukarıdaki bahsi geçen düşünü anlattı. Hasan der ki: Babam namaz için çıktı, ben de arkasından çıktım. İbnu Nebbah önünde idi. Kapıdan çıkınca "Ey insanlar namaza, namazaaa" diye seslendi. Zaten her gün aynısını yapardı. Yanında yatan insanlara dürtüp uyandırdığı değneği vardı. İki kişi yolunu kesti. İbnu Mülcim tam beynine vurdu. Şebib'in kılıcı kapının kemerine çarptı. İnsanlar Hz. Ali'nin "Sakın adam elinizden kaçmasın!" diye bağırdığını duydular. Her taraftan bu ikisine saldırdılar. Şebib kaçıp kurtuldu. Abdurrahman b. Mülcim ise yakalandı. Kılıcını zehirlemişti.

Hz. Ali Cuma ve Cumartesi günleri yaşadı. Pazar gecesi Rama-! zan'dan geriye bir gün kalmış olduğu bir sırada öldü. Hz. Ali defnedil linçe İbnu Mülcim getirildi. İnsanlar toplanmışlar idi.

Petrol ve yontma aleti getirildi. Muhammed b. Hanefiyye, Hüseyn ve Abdullah b. Ca'fer b. Ebi Talib "bırakın da şunu biraz yontup in­celtelim! dediler. Abdullah ellerini kesti. Ne of dedi ne tek kelime ko­nuştu. Gözlerine kızartılmış mil çekildi. Yine of demedi. Sadece sen amcayın gözüne sürme çekiyorsun her halde deyip "İkra' bismi, rabbikellezî halak" suresini baştan sana okudu, gözleri kan boşaltmakta idi. Sonra dilini kesmek için ağzından çıkarmaya uğraştılar. O zaman acıyla inledi. İbnu Mücim'e "Diğer organların kesilirken hiç inleyip bağırmamış idin, şimdi bu feryad ne?" dediler. O da: "Bu bir sızlanma

değil, ancak Allah'ı anamadan dünyada az bir süre bile kalmak istemiyorum." dedi. Dilini de kestiler. Sonra ona bir hurma Küfesi içine koyup yaktılar.

Abdurrahman b. Mülcim esmer renkli, güzel yüzlü, seyrekçe dişli, saçları kulak yumuşaklarına varan biri olup, alnında çok namaz kıldı­ğından secde yerinin izleri belli idi.[1135]

Rivayet olunduğuna göre Hz. Ali onlara onu öldürdükten sonra yakmaları emrini vermiş.[1136]

 

Hz. Ali'nin Cenaze Namazı Ve Defni

 

Cafer b. Muhammed, babası Muhammed'den nakleder: Cenaze namazını Hz. Hasan kıldırdı ve başkanlık köşkünün yakınına defnedildi. Kabrini gizlediler.[1137]

Ebu Bekir b. Ayyaş "Hariciler kabri deşmesinler diye kabri belli edilmedi." der.[1138]

Şerik ve diğer bir ravi de "Hz. Ali'nin cesedini oğlu Hasen b. Ali Kûfe'den alıp Medine'ye nakletti" diye iddia eder.[1139]

Müberred de Muhammed b. Habib'in "Bir kabirden öbür kabir ilk taşınılan zat Hz. Ali'dir" dediğini rivayet ediyor.[1140]

Salih b. Ahmed en-Nahvî, Salih b. Şuayb aracılığıyla Hasen b. Şuayb el-Ferevî'den anlatıyor:

-Hz. Ali'nin cesedi bir sandığa konulup üzerine çokça Kâfur serpilip bir deveye yüklendi. Medine'ye götürmek istiyorlardı. Tay kabilesinin diyarına geldiklerinde bir gece deveyi kaybettiler. Deveyi Tay kabilesinden bazıları görüp sandıkta mal var zannederek tutup götür­düler. Açıp da cesedi görünce paniğe kapıldılar. Onu defnedip deveyi de kesip yediler.[1141]

Mutayyıın der ki: Eğer Rafizîler şu Küfe dışında (bu gün içinde) Hz. Ali'dir diye ziyaret edilen kabirdeki yatanın kim olduğunu bir bilseler kesinlikle kabri taşa tutarlardı. Zira o Muğira b. Şu'be'nin kabridir. (Eğer orası Hz. Ali'nin kabri orada olsa ben de evimi yanı başına getirir öldüğümde oraya defnedilmemi vasiyet ederdim.)[1142]

Ebu Ca'fer el-Bakır "Hz. Ali öldüğü zaman elli sekiz yaşı içindeydi." der.[1143]

Yine Ebu Ca'fer Muhammed'den Hz. Ali'nin altmış üç yıl yaşadığı da rivayet edilir. Hem bu rivayet Muhammed b. Hanefiyyeden de altmış üç olarak nakledilir. Bunu Ebu İshak es-Sübeyî ve Ebu Bekr b. Ayyaş (r.a.) altmış üç ya da altmış dört yaşında vefat etti." Sözü de bu görüşü güçlendiriyor.[1144]

Ca'fer-i Sadık babasının "Hz. Ali (r.a.) on yedi cariyesi var idi." dediğini söyler.[1145] (İbni Asakir der ki: Hz. Ali'nin cariyelerinin çok ol­ması -şehveti için değil- neslinin çoğalması arzusundan idi.)

Ebu İshak es-Sübey'î, Hubeyş b. Yerim'den nakleder: Hz. Hasan b. Ali (r.a.) bize bir hitabede bulunup, "Dün aranızdan öyle bir zat ayrıldı ki "ilimde ne kendinden öncekiler onu geçebildi ne sonrakiler ona ye­tişebildi. Rasulullah (s.a.v.) sancağı ona verirdi de o fetih gerçekleş­meden geri gelmezdi. (Cebrail sağında Mikail solunda onunla beraber çarpışıyorlardı. Öldüğünde) ne sarı (dinar) ne beyaz (dirhem) bıraktı. Sadece onun ihsan için ayırdığı paradan yedi yüz dirhem vardı. Onu ailesine bir hizmetçi edinmek için ayırmıştı.[1146]

Yine Ebu İshak, Amr el-Esam'dan naklediyor:

-Hz. Hasan b. Ali'ye: "Şia (Hz. Ali taraftarları) Hz. Ali'nin kıyamet kopmadan önce kesin dünyaya geri gönderileceğini iddia ediyorlar, ne dersin?" dedim. Hz. Hasan "Yalan söylüyorlar. Vallahi bunlar Ali'nin Şiası (taraftarları) olamaz. Biz babamın geri geleceğini bilsek onun hanımlarını evlendirmez, mirasını bölüştürmez idik." dedi. Bu haberi Şerik, Ebu İshak isnadıyla Amr el-Esam yerine Asım b. Damr isnadıyla Hz. Hasan'dan rivayet eder.[1147]

(Zehebi der ki) Biz Hz. Ali (r.a.)'a dair haberlerin hepsini yazmaya kalksak kitap çok uzardı.[1148]

 

Hz. Ali'nin Katili Abdurrahman B. Mülcim El-Muradî[1149]

 

Haricilerin ileri gelen iftiracılarından İbnu Yunus "Tarihi Mısır" adlı eserinde der ki: İbnu Mülcim Mısır'ın fethinde asker olarak bulundu. Orayı ele geçirmek için eşraf kimselerle proje yaptı. Kendisi o dönem meşhurlaşan Kuran okuyan (kurralar)'dan biri idi. Fıkıh tahsil etmişti. Tedul oğullarından olup onların Mısır'daki meshuf süvarilerinden biridir.[1150] Kuran'ı Muaz b. Cebel (r.a.)'tan öğrenmiş idi. Kendisi o dönemin tam anlamıyla abid bir sofusu idi. Rivayete göre Kuran'da acemce kelime var mı yok mu meselesini sorması için Sabiğ et-Temîmî'yi Hz. Ömer'e İbnu Mülcim yollamış idi.[1151]

Rivayet olunur ki Hz. Ömer, Amr b. El-Âs'a yazdığı mektubunda

"İnsanlara Kuran ve fıkıh öğretebilmesi için Abdurrahman b. Mülcim'in evini mescidi yakın bir yerde ayarla." demişti. O da ona geniş bir ev yeri verdi. Bu ev Abdurrahman b. Udeys el-Belevî denen herifin yani Hz. Osman'ın öldürülmesine katılan taraftarları arasında Küfe'de görüyoruz. Mısır'dan Kûfe'ye Hz. Ali'nin yanına gitti. Hz. Ali'nin saflarında Sıffeyn savaşında bulundu.

Derim ki: Sonra ona o mektup ulaştı. O da yapacağını yaptı. O ha­ricilerin en üstün imamlarından olduğu gibi Nusayri mezhebi salikleri de onu bir hayli ulularlar.

Fakih Ebu Muhammed b. Hazm der ki: Hariciler "Abdurrahman b. Mülcim yer yüzü halkının en faziletli insanıdır. Zira Hz. Ali'yi öldürüp de kendini öldürtmekle Lâhutî olan ruhunu vücudunun karanlığından ve bulanıklığından kurtarmıştır." diyorlar.[1152]

Ey müslümanlar! Şu deliliğe hayret edin.

Abdurrahman b. Mülcim hakkında İmran b. Hattan denen harici şu mersiyeyi yazdı:

1- Ey haşyet dolu (darbeyi indiren) darbesi! Bu darbe ile Arş'in sa­hibinin rızasına ulaşmaktan başka bir arzusu olmadı.

2- Ben onun mazisini şimdi hatırlıyorum ve kesin inanıyorum ki Al­lah katında terazide halkın eni iyi görevini yerine getirenin o olduğu anlaşılacak.

Rafizilerin katında ise, ahirette insanların en eşkıyası İbni Müleim'dir. Biz ehli sünnete göre ise: "Kendisinin cehenneme gide­ceğini umarız, ama Allah onun günahlarından vaz geçerse biz de vaz geçeriz. Bu konuda ne Hariciler gibi ne de Rafiziler gibi söylemeyiz. Hz. Ali'nin katilinin hükmü aynen Hz. Osman'ın katilinin hükmü gibi, Zübeyr'in katilinin Talha'nın, Said b. Cübeyr'in, Ammar'ın Harice'nin ve Hz. Hüseyin'in katilinin hükmü gibidir. Biz bunları öldürenlerden uzak durur ve Allah için onlara buğz da ederiz. Ama onların yargılamasını Allah'a havale ederiz.

 

Muaykıb1[1153]

 

Nesebi: Muaykıb b. Ebi Fatıma Devs kabilesinden Ezdî. Abdi Şems oğullarının anlaşmalısı. (Mekke döneminin başlarında müslüman oldu.) İkinci Habeşistan hicretine gidenlerden. Kendi Nebi (s.a.v.)'le sohbeti olan ashabındandır. İbnu Mende onun Bedir harbine katıldığını söyler.

(Vakidi der ki: Muaykıb İslama girdikten sonra Mekke'den ayrıldı. Kimi Habeş'e gitti kimi de yurduna gitti der. Daha sonra Hayber fet-hedilirken Ebu Musa el-Eş'ari'nin kendi kavmini getirdiğinde onunla beraber Medine'ye geldi ve Hayber'in fethine katıldı.)[1154]

Muaykıb (r.a.) Peygamberimizin yüzük işini deruhte etmişti.[1155] Hz. Ebu Bekir'le Hz. Ömer onu Hazine'nin başına getirmişlerdi.

Onun Peygamberimizden nakledip bize ulaşan iki hadisi vardır. (Birisi "Rasulullah'ın yüzüğü üzeri gümüş kaplama demirden idi." di­ğeri de "Namaz kılarken secde edeceği yeri temizlemeye çalıştığını gören Peygamberimiz ona "Namaz kılarken yeri temizleme, illa mecbur isen bir kere taşlan al!" hadisidir.)[1156]

Kendisinden torunu İyas b. El-Haris b. Muaykıb, oğlu Muhammed b. Muaykıb ve Ebu Seleme b. Abdurrahman b. Avf'ın rivayeti vardır.

(Burada İbni Sa'd'ın anlattığı Zehebi'nin atladığı önemli bir hadiseyi naklediyorum:

. -Mahmud b. Lebîd anlatıyor: Ürdün'deki Cüraş şehrine gelmiştim. Orada bana Abdullah b. Ca'fer'in Peygamber (s.a.v.)'den "Cüzzam hastalığından yırtıcı hayvandan kaçtığınız gibi kaçın." Hadisini Cüzzama tutulan Muaykıb hakkında söylediğini anlattılar. Medine'ye gelişimde bunu Abdullah'a sordum, o da "Vallahi yalan ben böyle bir hadis söylemedim. Ancak Muaykıb'in bu hastalıktan ağrısı çok artmıştı. Hz. Ömer ona su ikram eder ve içip de elinden bardağı alınca onun ağzını değdiği yere dikkat eder öyle içerdi. Anladım ki Ömer (r.a.) bunu bulaşıcı hastalıktan bir şey kapmamak için yapıyordu. Hz. Ömer ona her Inruftan ilaç ve doktor getirtirdi. Bir gün Yemen'den iki tedavici gelmişti. Hz. Ömer onlara da bunu söyleyince "Bu hastalığı tam iyileştirecek bir şey bilmiyoruz ama biz hastalığı durdurup iler-lelmeyecek birşey biliyoruz." dediler. Hz. Ömer de "Vallahi hastalığı dondurup ilerletmiyorsa bu bile muazzam bir sonuç" dedi. Adamlar da Han/ula (bizde Ebu Cehil karpuzu) denen elma büyüklüğünde kıpkır­mızı dışı aynen karpuz kokusu ve tadı çok kötü) karpuzda toplatıp or­tasından keserek Muaykıb'ın ayağının altını bunlarla ovaladılar. Biri bilince diğerini alıp ovmaya devam ettiler. Nihayet Muaykıb (in bur­nundan acı yeşil bir su gelmeye başladı. Adamlar da "Artık hastalığı ilerlemez!" dediler. Vallahi ölene kadar onun hastalığı ilerlemeden öyle knldı.) (Yine İbni Sa'd der ki:

-Ömer (r.a.) Harice b. Zeyd ve arkadaşlarını yemeğe çağırdı. Orada Muaykıb da vardı. Onlar Muaykıb'ı görünce hastalık bulaşır diye korktular. Ömer onu sen sadece önünden ye! Vallahi senden başka biri olsaydı aynı tabakta yemek yemezdik. Aramızda da en az bir mızrak boyu mesafe olurdu." dedi.)[1157]

 

Ebu Üseyd Es-Saîdî[1158]

 

Nesebi: Malik b. Rabia el-Bedin b. Âmir b. Avf b. Harise b. El-Hazrec b. Saide. Künyesi Ebu Üseyd. Ashabın büyüklerinden, başta Bedir olmak üzere bütün savaşlarda bulunmuştur. Ömrünün sonlarına doğru gözleri görmez oldu. (Fetih günü Saide oğullarının bayraktarı o idi.)

Kendisinden Efendimizden rivayet ettiği hadisler vardır. Kendisinden de oğullan Münzir, Zübeyr ve Hamza, Enes b. Malik, Abbas b. Sehl b. Sa'd es-Saidî, Ebu Seleme b. Abdurrahman, kölesi Ali b. Ubeyd es-Saidî, Abdulmelik b. Said b. Süveyd, Kurra b. Ebi Kurra, Yezid b. Zeyd el-Medenî'nin rivayetleri var.

Halife ve diğerleri Ebu Useyd'in hicri kırkıncı yılda öldüğünü söylerler ki doğru olan da budur.[1159]

El-Medâinî ise "Altmışıncı yılda öldü." der. İbni Mende "altmış beş yılında" derken Ebu Hafs el-Fellas ise otuzuncu yılda öldü." de­mektedir.

İbni Sa'd der ki: Benî Saide'nin Fetih günü bayraktarı o idi. Bana Muhammed b. Ömer el-Vakidî anlattı ki: Bana Übey b. Abbas b. Sehl, babası Abbas'tan "Ben Ebu Üseyd'i gözü kör olduktan sonra görüm. Boyu kıp kısa, ak saçlı, ak sakallı biri idi." dediğini nakletti.[1160]

İbni Aclan, Ubeydullah b. Ebi Rafi'in "Ben Ebu Useyd'i bıyığını kısaltırken gördüm. Ama tıpkı kazımanın kardeşi gibi kısaltıyordu." dediğini anlatır.[1161]

İbni Ebi Zi'b, Osman b. Ubeydullah'tan naklediyor: Ben Ebu Üseyd Ebu Katade, İbni Ömer ve Ebu Hüreyre'yi gördüm. Biz askerî birlikte iken yanımıza gelmişlerdi. Onlardan Safran (parfüm) kokusu geliyordu. Bununla onlar sakallarını boyarlardı.[1162]

Abdurrahman b. Gasil, Hamza b. Ebi Üseyd ile Zübeyr b. El-Münzir b. Ebi Üseyd'den nakleder: Onlar Üseyd öldüğü zaman parmağından altın bir yüzük çıkarmışlar. Üseyd Bedr'e katılanlardan idi.[1163]

(Vakidi'den) Rivayet olunduğuna göre Useyd'in cemaat yılı denen hicri altmışıncı yılda yetmiş sekiz yaşında Medine'de öldüğü, kendi­sinin Medine ve Bağdat'ta sülalesi olduğu söylenir.[1164]

 

Ebu Mes'ud El-Bedrî[1165]

 

El-Bedrî (Bedirli) denilmesi Bedir mıntıkasındaki bir su başında oturduğu içindir. Bedir savaşına katılmamıştır. O Akabe biatına katılan (Yetmiş kişi)'lardan o vakit yaşları en küçük olanıdır.

Nesebi: (Asıl adı) Ukbe b. Amr b. Sa'lebe b. Üseyra b. Useyra b.

Atiyye b. Cidara b. Avf b. Haris b. El-Hazrec. Ensardan. Künyesi Ebu Mesud. Kûfe'ye yerleşenlerden biri olup[1166] ashabın fakihlerindendir.

Kendisinden oğlu Beşir b. Ebi Mesûd, Evs b. Dam'ac, Rıbî b. Hırâş, Alkame, Hemmam b. Haris, Kays b. Ebi Hazini, Ebu Vail (Salim el-Berrad, Halid b. Sa'd, Sa'lebe b. Zehdem, Hakim b. Eflah, Said b. Vehb, Süleyman b. Cehm, Amir b. Sa'd el-Becelî, Abdullah b. Yezid el-Ensarî el-Hatmî, Abdurrahman b. Bişr, Abdurrahman b. Zeyd b. Hattab, Abdurrahman b. Yezid en-Nehaî, Amr b. Meymun el-Evdî, Kurdus, Muhammed .b Abdullah b. Zeyd b. Abirabbih, Yezid b. Şerik, Ebu'l-Ahvas, Ebu Bekir b. Abdurrahman b. Haris b. Hişam, Ebu Amr eş-Şeybanî, Ebu Ma'mer el-Ezdî ve Eba Mühelleb el-Cermî gibi isimler hadis nakleder.)[1167]

Şu'be Hakem b. Uteybe'den "Ebu Mesud Bedr'e katılanlardandır." diye naklederken (yine Şu'be Said b. İbrahim'den "Ebu Mesud Bedir ashabından değildir." diye nakleder.)[1168]

İbnu Ebi Zi'b anlatıyor: Hz. Ömer, Ebu Mes'ud el-Ensari'ye: "Duyduğuma göre sen insanlar emir olmadığın halde fetva veriyor-muşsun. Öyle olunca idareciliğin sıcağını (şerrini) soğuk olanı yükle­nene (hayrını yüklenene) havale et." dedi.[1169]

Halife b. Hayyat der ki: Hz. Ali, Muaviye ile Sıffeyn'e savaşmaya giderken Ebu Mesud'u Küfe valisi yapmıştı.[1170]

Hammad b. Zeyd, Mücalit yolulya Şa'bi'nin şöyle dediğini nakleder: Hz. Ali Sıffeyn'e doğru yola çıkarken Kûfe'ye Ebu Mesud el-Ensarî'yi bıraktı. Ona gelip: "Vallahi Allah onun düşmanlarını helak edip Müminlerin emirini galip getirecek." diyorlar. O da: "Vallahi ben bu iki taraftan birinin diğerine galip gelmesini zafer sayam" dedi. Halk "Peki ne olsun" dediler. O da "Sulh olsun" dedi. Hz. Ali harpten geri gelince halk onun bu sözünü Hz. Ali'ye jurnallediler. Hz. Ali de: "Sen bizim valiliğimizi bırak" dedi. Ebu Mesut "neden" diye sorunca Hz. Ali "Biz

senin aklını kullanamadığını görüyoruz." dedi. Ebu Mesut da "Ama benim aklım da diğeri şer diye kaldı." dedi.

Ubeydullah b. Amr, Zeyd b. Ebi Üneyse -Amr b. Mürra isnadıyla Hayseme b. Abdurrahman'dan naklediyor:

-Ebu Mesut Küfe Minberinde ayağa kalkıp "Kim Hz. Ali'yle git­meyip de saklandı ise ortaya çıksın! Eğer çokluğu ise bizim ashabımız pek çok, şu iki grubun çarpışması zafer değildir. Şu öbürünü, öbürü berikini öldürecek. Sonra iki tarafın iyileri ölüp yerine süprüntüleri kalacak. İki gruptan biri galip geldi. Lakin bu nasıl fetih olur Allah onların kanlarını korusun, aralarını sulh etsin." dedi.

Medâinî ve diğerleri "Ebu Mesut (r.a.) hicri kırkıncı yılda öldü der­ken Halife b. Hayyat da "kırkıncı yıldan önce öldü" diyor.[1171]

Şeyh Muhyiddin Nevevî de Buharî'ye yaptığı Şerh'inde şöyle der: Cumhur alimlerine göre Ebu Mesud (r.a.), Bedir köyünde oturmuş ama Bedir harbine katılmamış. Dört tane büyük alim bunun böyle olduğuna şahitlik ediyor:

1- Zühri

2- İbni İshak

3- Buhari

4- El-Hakem

Vakidi der ki: O Muaviye'nin hilafetinin son yıllarında Medine'de öldü.[1172]

Ondan nakledilen yüz iki tane hadis vardır. Bunların dokuz tanesini Buhari ve Müslim ittifakla rivayet ediyor. Buhari bir yerde tek başına (infirad) kalırken Müslim yedi defa ondan tek başına rivayet ediyor.[1173]

 

Hz. Ali Dönemindeki Diğer Vefat Olayları Takriben Harf Sırasına Göre Rifâa B. Malik B. Aclan[1174]

 

Nesebi: Rifaa b. Malki b. Aclan b. Amr b. Âmir b. Zürayk el-Ensarî. Künyesi Ebu Muaz. Malik ve Hallad'ın kardeşi. (Annesi Ümmü Malik binti Übey b. Malik). Kardeşi Hallad ile beraber Bedir savaşına katıldı. Babası Rafi Ensar'dan Akabe gecesine Efendimize biata gelen on iki nakib (delege)'den biridir ve Bedr'e katılanlardandır.

Kifau'mn Peygamberimizden, Ebu Bekir'den ve Ubâde b. Es-Suınil'lcn rivayeti vardır.                                                                        

Kendisinden de oğulları Ubeyd ve Muaz yeğeni Yahya b. Hallad,     f Abdullah b. Şeddad b. El-Had'ın rivayeti vardır.

Kırkıncı yılın içinde vefat etti.

İbni Sa'd ise onun Muaviye'nin hilafet döneminin başlangıcında öldüğünü soyunun Medine ve Bağdat'ta hayli genişlemiş olduğunu anlatır.[1175]  

 

Sıjrâka b. Malık[1176]

 

Suraka b. Cu'şam el-Kinanî el-Müdlicî. Künyesi Ebu Süfyan. Taif kuşatmasından sonra müslüman oldu. Kimilerince Huneyn savaşına katıldığı söylenir. Peygamberimizin hicret esnasında atının ayaklarının kuma saptanmasıyla adı geçen odur. Hacda Temettu'un yani Umre'nin de hac ile beraber mevsim içinde meşru kılındığında Peygamberimize "Bu sadece bu sene için mi yoksa ebediyyen mi?" diye soran odur.

Silraka -mal sahibi olduğu için- Mekke ile Medine arasında suyu hayli bol olan Kudey'den göçerdi.

Hz. Osman'dan iki yıl sonra öldü. Bir rivayette de yirmi dördüncü yılda öldüğü söylenir ki biz ona işaret etmiştik.[1177]

 

Safvanb.Assal[1178]

 

Riibad b. Zahir b. Amir b. Avbesân b. Zahir b. Murad. Mıııadoğullarından. Kendi ifadesine göre Peygamberimizle beraber on iki harbe katılmıştır.

Safvan'ın Peygamber (s.a.v.)'den rivayeti vardır.

"M Safvan hakkında bilgi çok azdır. Sadece islam olduğundan bahsedilir. Nerede ne manian belli değil Ama Zir b. Hubeyş'in isnadı hasen sayılan bir haberde "Safvan'a Rasulullah'ı gördün mü?" dedim. "Evet onunla on iki gazaya katıldım."demesi onun bir hayli önce müslüman olduğunu gösterir. Zira Mekke fethinden    sonra sadece

Huneyn Taif ve Tebük gazveleri yapılmıştı.

Kendisinden: Zir b. Hubeyş, Abdullah b. Mesleme el-Muradi, Ebu'l-Gurayf Ubeydullah b. Halife, Ebu Seleme b. Abdurrahman, Abdullah b. Mesud rivayette bulunmuşlardır.

(Tirmizi, Nesai ve İbni Mace'de hadisleri vardır.)[1179]

 

Karazab. Ka'b[1180]

 

Nesebi: Karaza b. Ka'b b. Sa'lebe b. Amr b. Ka'b b. El-Itnâbe. Künyesi Ebu Amr. Ensar'ın Hazrec kabilesinden. Medineli Abdul-Eşhel oğullarının anlaşmalısı.

Sahabenin fakihlerinden birisi. Hz. Ömer tarafından insanlara din öğretmek üzere Kûfe'ye gönderilen on sahabeden birisi idi. Peygam-, berimizle Uhut ve sonrası harplere katıldı. Hicri on üçüncü yılda Hz. i Ömer'in hilafeti döneminde Allah Ray (bugün Tahran) şehrinin fethini |  onun eliyle nasip etti. Çok faziletli biri idi.

Hz. Ali onu Küfe valisi yaptı. Bu görevde iken öldü. Hz. Ali ile Cemel ve Sıffeyn savaşlarına gitti.

Kûfe'de öldüğü ve cenaze namazını Hz. Ali'nin kıldırdığı haberi sahihtir. (Müslim Sahih'inde) Kûfe'de ölümüne ağıt yapılan iki kişi Karaza'dır. (Bunu duyan Muğira b. Şu'be "Ben Efendimiz (s.a.v.)'i "Ağıt yakılan azap olunur." derken duydum!" dedi.)

Bir rivayette de Hz. Ali'den sonra öldüğü anlatılır.

(Kendisinin rivayeti vardır. Ondan da, Amir b. Sa'd el-Becelî ve Amir b. Şurahbil eş-Şa'bi rivayette bulunuyor.[1181]

 

Ka'ka'a B. Amr Et-Temimî[1182]

 

Rivayetlere göre Nebi (s.a.v.)'in vefatını görmüştür. Kendisi islam tarihinde adı yiğitlikle geçmiş kahramanlardan biridir. Kadisiye ve diğer savaşlarda Farslılarla yapılan savaşlarda Ka'ka'a'nın muazzam bir katkısı olmuştur.

Rivayet edilir ki Hz. Ebu Bekir "Orduda Ka'ka'a'nın narası bin ki­şinin desteğinden daha hayırlı olmaktadır." demiştir.[1183]

Hz. Ali ile Cemel savaşına katılmış ve harp öncesi orada iki taraf arasında sulh yapılması için elçilik görevini üstlenmiş idi.

Kûfe'ye yerleşip orada kalmıştır.[1184]

 

Hişam B. Hakim[1185]

 

Nesebi: Hişam b. Hakim b. Hizam b. Huveylid b. Esed b. Abdiluzza b. Kusay b. Kilab el-Kuraşî el-Esedî. Annesi Zeyneb bt. El-Avvam (Ziibeyr (r.a.)'ın bacısıdır). Babası ve kendisi Mekke fethiyle Müslüman olanlardan. Bu konuda rivayet vardır. Kendisi Nebi (s.a.v.)'den "İnsanlara dünyada işkence edenlere Allah azap eder" hadisini rivayet ediyor.[1186] Kendisinden Cübeyr b. Nüfeyr, Urve b. Zübeyr (Katade es-Sülemî) ve diğerleri rivayet eder.

Peygamberimizin güreşip de yendiği budur.[1187]

İbni Sa'd "Hişam heybetli sağlam yapılı biri idi." der.[1188]

Abdullah ez-Zührî anlatıyor: Hişam emri bil- ma'ruf ve nehyi ani'l-Münker görevi yapardı. Hz. Ömer'e kötü bir haber gelse veya görse, "Ben ve Hişam b. Hakim sağ oldukça bu kötülük yapılamaz." derdi.[1189]

İbni Sa'd "Hişam Muaviye'nin yeni halife olduğu sırada öldü" diyor.[1190]

Onun Ecnadeyn'de öldüğü de rivayet edilirse de bu doğru değil­dir.[1191]

 

Velid B. Ukbe[1192]

 

Nesebi: Valid b. Ukbe b. Ebi Muayt (adı Ebân) b. Ebu Amr b. Ümeyye b. Abdi Şems b. Abdi Menaf. Künyesi Ebu Vehb Kureyş'in Emevî oğullarından. Kendisinin sürece sahabiliği çok azdır. Velid Hz. Osman (r.a.)'ın anneden kardeşidir.

(Annesi Kurayz b. Rabia kızı Erva'dır. Babası Ukbe Bedir harbinde kafir olarak asılarak öldürüldü).[1193]

Velid'in rivayeti vardır. Kendisinden Şa'bi ve Ebu Musa Abdullah el-Hemedâni'nin rivayeti vardır.[1194]

Hz. Ebu Bekir zamanında Şam fethine gitti. Hz. Osman döneminde Küfe valiliğine getirildi. Hz. Osman öldürülünce Ceziratu'l-Arab'da yerleşip Hz. Ali ile Muaviye arasındaki harplere katılmadı. Son derece cömert şerefli ve şair biri idi.[1195]

İbni Sa'd der ki: Velid fetih yılı müslüman oldu. Rasulullah onu Mustalık oğullarının zekatını toplamaya görevlendirdi. Hz. Ömer de, Tağleb oğullarının zekatını toplama görevini verdi. Hz. Osman da Sa'd b. Ebi Vakkas'ı Küfe valiliğinden azledip yerine Velid'i getirdi. Daha sonra Velid'i bu görevden aldı. Velid de Medine'ye geldi. Hz. Ali'ye biat edilinceye kadar Medine'de kaldı. Hz. Ali'ye biat yapıldığını görünce oradan ayrılıp Cezire'deki Rakka şehrine geldi. Ali'den de Muaviye'den de uzak durdu. Orada ölene kadar yaşadı. Kabri Rakka'dan on beş mil uzaktaki Rumiyye suyu başındadır. Orada bir çiftliği vardı.

(İbni Sa'd der ki: Velid b. Ukbe Rıkka şehrine geriden bakıp ovası­nın suyunun güzelliğini görünce "Vallahi ölümüm de sende olsun haşrim de sende olsun." demiş.)[1196]

İbnu Ebi Necih, Mücahit'ten naklediyor:

-Rasulullah (s.a.v.) Velid b. Ukbe'yi Mustalık oğullarına zekatlarını toplayıp getirmeye görevlendirmişti. Onlar Velid'in geldiğini duyunca

zekat mallarıyla onu karşılamaya çıktılar. Velid onları kalabalık görünce geriye dönüp Rasulullah (s.a.v.)'e geldi ve "Onlar her halde seninle savaşmak için bir araya gelmişler." dedi. İşte: "Ey iman edenler! Eğer size fasık (günahtan korkmayan) biri bir haber getirdi ise onu iyice araştırın..." ayeti nazil oldu. (Hucurat suresi ayet 6)[1197]

-Yine aynı haberi (Ma'mer) Katade'den, Muhammed b. İshak da Yezid b. Roman'dan nakleder.[1198]

Yezid rivayetinde şu ilaveyi yapar: "Velid korkak biri idi. Mustalıklılar onu karşılama için atlarına binince onların kendisini öl­dürmeye geleceklerini sanıp kaçtı."[1199]

Muhammed b. Abdurrahman b. Ebi Leyla, Hz. Ali'ye "Ben kılıcı senden daha iyi keskinletirim dilimi senden iyi kullanırım ordudaki yerimi senden iyi doldururum." dedi. Hz. Ali de ona "Sen sus, zira sen fasıksın!" dedi. Bunun üzerine Secde 18'inci ayeti olan "Hiç mümin olan, fasık olan gibi mi olur. Onlar aynı se­viyede olmazlar." Ayeti indi.[1200]

Tarık b. Şihab anlatıyor: Velid b. Ukbe Küfe'ye Hz. Osman tara­fından vali olarak görevlendirilip geldiğinde valilikten alınan Sa'd b. Ebi Vakkas ona gelip "Ya Eba Vehb! Yani şimdi sen benden sonra burada akıllı veya senden sonra ben ahmak mı olmuş oluyoruz!" dedi.[1201]

A'meş, İbrahim Nehaî yolu ile Alkame'den naklediyor:

-Rum diyarında bir orduyla cihadda idik. Yanımızda Huzeyfe (r.a.) da vardı. Ordu komutanımız Velid idi. Velid şarap içip sarhoş oldu. Biz de ona had cezası uygulayalım, dedik. O zaman Huzeyfe (r.a.): "Siz tam düşmanınıza yaklaşmış iken mi komutanınıza had sopası atacaksınız!" dedi. Onun bu sözü Velid'e ulaşınca:

Onu haram olsa da yine içeceğim, birilerinin burnu kıvırmasına rağmen yine içeceğim." diye bir şiir okudu.

Said b. Ebi Arabe, Abdullahed-Dânâc aracılığıya Ebu Sâsan denen Husayn b. El-Münzir'den naklediyor: Velid b. Ukbe Küfe valisiyken sabah namazında cemaate farzı dört rekat kıldırdı. Kendi sarhoştu. Selam verip cemaate döndü ve "daha fazla ilave yapayım mı?" dedi.

Bunun üzerine (cemaatten ona kızıp çakıl atanlar oldu sonra) Kûfe'den bir heyet Medine'ye Hz. Osman'a şikayete gidip konuyu onunla konuştular. (Hz. Osman Velid'i çağırttı. Gelince Hz. Osman) Hz. Ali ile konuştu. (Zira Hz. Ali Kadı idi. Had cezasını o uygulardı.) Sonra Ali'ye "İşte amca oğlun Velid al onu da cezasını ver." dedi. Hz. Ali de (bu cezayı kendi vermek istemeyip) "Kalk ya Hasan bunu sopala" dedi. Hasan da "Sen niye yapmıyorsun aranızda ne var. (Gülünü seven dikenine katlanır) dedi. Hz. Ali de "Ben artık zayıfladım gevşedim. Kalk ya Abdullah b. Ca'fer buna sopa at dedi. Abdullah sopa vuruyor Hz. Ali sayıyordu. Kırka varınca "Dur!" dedi. Bu hadisi Müslim rivayet ediyor.[1202]

Bir rivayette Küfe halkının Velid hakkında yalan söylediği anlatılır.

Zayıf bir ravi olan Ebu Mihnef künyeli Nuh, dayısı es-Saık b. Züheyr aracılığıyla Muhammed b. Mihnef ten şöyle dediğini anlatıyor: Hz. Osman'ın valileri içerisinde ilk bidat ve kötülük icad eden Velid b. Ukbe olmuştur. Velid sihirbazlarla yakınlık kurardı. İçki içer, ve bir Hıristiyan olan Ebu Zeyd et-Tâi ile meclis arkadaşlığı yapardı.

Muhammed b. Mihnef devamla şöyle dedi: Derken Babil halkından bir sihirbaz gelip mescitte uzun bir ip oyunu göstermeye başladı. İpin üzerinde yürüyen bir fil vardı. Ayaklarını tek atan basan bir deve gös­terdi. İnsanlar hayrette kalmıştı. Sonra başka bir ipi alıp zorla ağzından sokup dübüründen çıkardı. Sonra bir adamın kılıçla kellesini vurup yere yıkıyor ardından kalk diyor ölü de kalkıyordu. Bu oyunu seyreden Cündüp b. Ka'b kılıcını sıyırıp sihirbazın boğazına vurdu ve "haydi diriltebiliyorsan kendini dirilt." dedi. Velid de sihirbaza karşılık Cündüb'ün kısas yapılarak öldürülmesini emretti. Ezd kabilesinden bir adam yerlerinden fırlayıp onu korudular ve "kafir bir sihirbaza karşı mı Cündüb'ü öldüreceğiz." dediler. Bu kere Velid onu hapsetti.[1203]

Muhammed kıssanın gerisini uzun uzun nakletti.[1204]

 

Ebu Rafî' El-Kıbtî[1205]

 

Rasul-ü Ekrem (s.a.v.) Efendimizin kölesi. Adı İbrahim. Bir rivayete göre Eşlem Hz. Abbas b. Abdulmuttalib'in kölesi idi. Onu Nebi (s.a.v.)'e hediye etti. Abbas'ın müslüman olduğunu Peygambere bildi­rince nebi (s.a.v.) onu azat etti.[1206]

Kendisinden oğlu Ubeydullah, torunu Hasan b. Ali b. Eba Rafi', öteki torunu Fazl b. Ubeydullah b. Ebi Rafi', Ali b. Hüseyin ona bizzat görmediği için ondan rivayeti mürseldir. Hz. Osman'ın katlinden sonra öldü. Rivayet olunduğuna göre hicri kırkıncı senede Kûfe'de öldü.[1207]

(İbni Sa'd Ebu Rafi'in ağzından şunları nakleder:

-Ben Hz. Abbas'ın kölesiydim. İslam bizim eve girmiş ben de müslüman olmuştum. Abbas kavminden çekindiği için bunu gizledi. Çünkü tüccar olduğu için malı Mekkelilerde dağılmış durumdaydı. Ebu Lcheb mel'unu Bedir harbine gitmeyip yerine Âs b. Hişam'ı yolladı. Zaten bu onların adeti idi. Bedir'de yenildikleri haberi, Allah'ın onları perişan ettiği duyumu bize ulaşınca müthiş bir moral kazandık. Ben /.ayıf biri idim. Zemzem kuyusundaki hücrede kadeh imalatı yapardım. Bir gün yanımda Abbas'ın hanımı Ümmü Fazl vardı. Fasık Ebu Leheb ayaklarını sürüyerek belalı şekilde geldi ve hücreyi kazığa bağlayan kendir ipinin üzerine oturdu. Sırtı sırtıma sanki dayanmış gibi dal dala olduk. O sırada birisi Ebu Süfyan geldi diye bağırdı. Ebu Leheb ona "gel kardeşim oğlu gel haberler sende!" dedi. O da gelip oturdu. İnsanlar gelip önünde dikildi. Ebu Süfyan anlatmaya başladı:

-Vallahi onlarla karşılaşıp var gücümle çarpışmaya başladık. Fakat bizi istedikleri gibi öldürüp kolayca esir aldılar. Ben bizimkileri buna rağmen kınamıyorum. Zira yerle gök arasında kır atlar üzerinde bem

beyaz adamlar gördük. Vallahi onlara hiçbir kuvvet karşı koyamaz." Ben hücrenin perdesini kaldırıp "Vallahi onlar meleklerdi" dedim. Ebu Leheb bana müthiş bir tokat patlattı. Ben de üzerine atıldım ama beni kaptığı gibi yere çarptı ve dövmeye devam etti. Zaten cılız bir adamdım. Abbas'ın hanımı Ümmü Fazl da kalktığı gibi çadırın direklerinden birini kapıp Ebu Leheb'in kafasına öyle bir vurdu ki kafası çok fena parçalandı. Ebu Leheb'e "Demek onun efendisi yok diye onu zayıf buldun öyle mi." dedi. Ebu Leheb çok bozularak çekti gitti ama vallahi yedi gün yaşadı. Allah onun vücudunda mercimek şeklinde vebadan bir tür olan Adese hastalığı verdi. Bu hastalık onu öldürdü. Aralar bu hastalığın veba gibi bulaştığını bildiklerinden çocukları onu iki üç gün bıraktılar. Cesedi koktu. Sonra onu yıkayamadan gömdüler.)[1208]

 

Ebu Lübâbe B. Abdülmünzir

 

Bu daha önce anlatıldı. Bir rivayette "Hz. Ali'nin hilafetine kadar yaşadı." dendiği için burada anıldı. Bu dönem içinde ölen ileri gelen­lerden bazıları:[1209]

 

Suhaym (Abdı Benfl-Hashas)

 

Harikulade iyi bir şair. Örneği olmayan güzel sözlerin sahibi. Kendisi sahabe değildir.

Ma'mer, Said b. Abdurrahman aracılığıyla Es-Saib'den naklediyor: Hz. Ömer'e "Şu Hashasoğullarının kölesi şiir yazan biridir." dediler. Hz. Ömer de onu çağırtıp "Sen şiirinde nasıl söylüyorsun?" dedi. Suhaym da Erkenden gitmeye hazırlandınsa Süleyma'ya veda et. Zira kişiye kötülüklerden men etmeye islam ve ak saçlar yeter." diye beyti okuyunca Hz. Ömer  "Bu kadarı yeter.  

1- Ona a^îA: olduğumuzdaki delicesine apaçık sırf aşk alakası idi. Yoksa onlara cariye sevgisi içinde değildik.

2- Erkekleri simsiyah saçlarıyla anladıkları gece... Sen o saçları up uzun alabildiğine gür taze bir nebat gibi görürsün.

3- Ceylan boynu gibi ama incisiz yakutsuz olmayan o güzel gerdan simdi bomboş

4- Sanki Süreyya yıldızı gelip göksünün üstüne kandil olup asılmış, tıpkı rüzgarın parıltısını arttırdığı koz ateş gibi.

5- Çarşaflar ve örtüler içinde, başının üstüne de Yemeni bağlayıp şöyle bir yürüdü mü.

6- Ayrılık sabahı sana salladığı el ve bileklerini zenginlerin altın di­narı gibi saf ve parlak yüzünü gösterir.

7- Ah ben de gül renkli olsaydım kesin bana aşık olurdun. Ne yapa­yım Rabbim beni kara renkle gösterir.

8- Sen senin aşkınla gönül hastası olan kimsenin selamını saklıyor musun. Sizleri uzaktan selamladım.

9- Ailesi görür diye konuşmaya korktuğumdan bağırtlak kuşu gibi sessiz ve ürkek yürüyen! Dur sana!

10- Bana "Sana değil başkasına yazık olsun, zira ben ailemin ara­sında kan akıtacak laflar konuşulduğunu duydum. " dedi.

Şu da Suhaym'ın kasidesinden bir parçadır:

Eğer Rastlarsan bir gün ölüme, bil ki yarın onunla karşılaşmak için rehin alındın.

Gördüm ki ölüm ne Muhammed i ne de birini bırakmıyor, herkesi beklediği bir yeri ver.

Rivayete göre Suhaym (Subay b. Yarbu') oğulları kabilesinin ha­nımlarına şiirleriyle yaklaşıp onların güzelliklerini tasvir edince kabile onu öldürmeye karar verdi. Aşkını ilan ettiği kadın onun öldürüleceğini görünce ağlamaya başladı. Bunun üzerine Suhaym şu şiiri söyledi:

1- Sümeyye'den göz yaşları mı boşanıyor. Keşke bu sevgin bu gün­den önce bilinmiş olsaydı.

2- Mal sizin köle sizin, acaba bu gün senin hicran azabını benden gidermek mümkün mü

3- Sanki konuşmamıza yasak konulduğu gün o tıpkı UŞiın'daki cey­lan gibi nemli gözlerini açıp kapıyordu.

Sonra onu öldürdüler.[1210] Allah af etsin.[1211]

 



[599] Hz Zeyd hakkında geniş bir bilgi için bkz.İbni Sa'd 6/123, 126; Halife, TabuklU 1, 144; Buhari, T. Kebir 3/397 no 1325; İbnu Kuteybe, Mearif 402; Fesevi, Tarih .V31Î; İkdu'l-Ferid 4/317; El-İstiab 1/559-561; Cemeheretu Ensabi'1-Arab 205; Hatib, Turlhİ Bağdad 8/439 no 4549

[600] Tarihi Dımışk 19/429, 432

[601] Buhari, T. Kebir 3/397; Tarihi Dımışk 19/429, 434; Razi, El-Cerh ve't-Tt'dil 3/565; İbnu Sa'd, Tabakat 6/123                                                       

[602] Tarihi Dımışk 19/440; Öyle anlaşılıyor ki Selman (r.a.) bu sözünü bir çok kişiye söylemiş. Çünkü onun bu nasihatini Peygamberimiz takdir etmişti. İbni Sa'd'ın Nu'man Ebi Kudame'den rivayetine göre; Zeyd b. Suvhan Selman-ı Farisi komuta­sında bir orduda er olarak bulunuyordu. Bu orduya Selman (r.a.)'ın emri ile o imamlık yapıyordu. Yine Cuma günü, Selman (r.a.) ona "kalk da kavmine nasihat et" diye emrederdi. (Tarihi Dımışk 19/439. Hatib, Tarihi Bağdad 13/323) ("emel harbinde ağır şekilde yaralanınca arkadaşlarına "Ben ölünce sakın kanımı yı­kamayın, ayağımdaki meshlerim hariç elbiselerimi çıkarmayın. Beni doğrudan toprağa gömün, zira ben kıyamet günü bunu delil getireceğim" demişti. İbni Sa'd 6/125; Tarihi Bağdad 19/442

[603] İbnu Sa'd, Tabakat 6/123; Tarihi Dımışk 19/432; Hatib, Tarihi Bağdad 8/439

[604] Selman (r.a.)'ın hayatı için bkz: İbni İshak, es-Siyer 87, 91, 92, 124, 125, 287; Va-kidi, Meğazi 445-447, 450, 465, 927; Müsned 5/437-444; İmam Ahmed, Zühd 188-191; İbni Sa'd, Tabakat 4/75, 93, 6/16, 17; Buhari, T. Kebir 4/135 no 2235; Halife b. Hayyat, Tarih s. 191

[605] Tarihi Dımışk 21/373

 

[606] El-Fesevi el-Ma'rife ve't-Tarih 3/335; Buharı 3946 no ile; Taberani Mu'cemu'l-Kebir 6/249 h.no 6121'de bu isnad ile bu kısımdan "Elden ele on altı efendi değiş­tirdim." İbni Asakir Tarihi Dımışk'ta bu isnad ile aynı şeyi tekrarlar. Keza Ebu Nuaym da işaret eder. Hilye 1/195. Zehebi Siyer-i Aiamu'n-Nubela'sında Selman kıssasının bir kısmını yalanlarken bu haberi alması ve isnadına ceyyit demesini, bu rivyetin baş tarafının Buhari'nin Menakibu'l-Ensar'da 3947 nolu hadis ile geçişi de doğruluyor.

[607] Zehebi, Mizanu'l-İ'tidal ve diğer eserlerinde bu zattan bahsetmez.

[608] Bkz Tarihu'l-İslam, Sire 1/162; Hz Selman'dan bu kıssayı, gerek ashabdan gerek tabiinden olup Selman'ı gören pek çok kimse rivayet etmiştir. İbni Abbas, Meı van el* Asfar, Ebu Osman en-Nehdî, Ebu't-Tufeyl Amir b. Vasile, Ebu Kurra cl-Kindt Ihnl Ebi'l-Hadid,  Burayde,  Zeyd  b.  Suvhan,  Selman  (r.a.)'ın  oğlu Abdurrahmnn  V§ diğerleri birbirine yakın ifadelerle anlatırlar. Bkz: İbnu Asakir, Tarihi Dımışk 21/379-404

[609] Tarihi Ebu Zür'a 1/221- 222 rakam 207; İbni Asakir, Tarihi Dımnışk 21/374

Bu hadiseye İmam Ahmed b. Hanbel itiraz eder: İbnu Hacer'in Tehzibu't-Teh/.ib'indt (8/323) geçtiğine göre bu haberi nakleden Ebu Zür'a, bu hadisi İmam Ahmed'i sormuş. O da bunu red ederek "Ravi Kasım ile Selman nasıl karşılaşabilir. Zira bu Kasım Muaviye'nin oğlu Yezid'in oğlu olan Halid b. Yezid'in kölesidir" (lemistir, Yani Yezid'in imareti zamanı Selman çoktan ölmüştü" diyor.

Ebu Zür'a devamla der ki, ben bu "karşılama hadisini Abdurrahman b. İbrahim'e di sordum ve İmam Ahmed'in dediğini haber verdim. O bana şunları söyledi: "Bu Kasım, daha önce (Muaviye'nin de bacısı olan) Cüveyriyye binti Ebi Süfyan'ın köleni idi. Daha sonra Yezid'in çocukları onu miras olarak aldılar da bu yü/.den onu "Muaviye oğlu Yezid çocuklarının kölesi" dendi." Böylece bu işkal gitmiş oluyor, Yani o Selman'ın oraya geldiğinde Şam'da idi. Hem İbni Asakir de, Beşir b. Sa'd'l (Ebu'd-Derda) anlatırken, Selman'ın Dımışk'a geldiğinde ona misafir olduğunu bahseder, ve bu haberi rivayet eder. Bkz. Tarihi Dımışk 21/374

[610] Buhari, Menakibu'l-Ensar h. No 3946; Ebu Nuaym, Hilye 1/195; El-lsliab 2/57; İbnu'l-Cevzi, Sıfatu's-Safve 1/534; Tarihi Dımışk 21/404; İbnu Abdi'1-Berr, Utlib 4/221                                                                                                    

[611] İbnu Sa'd, Tabakat 4/85; Ebu Nuaym, Hilyetu'l-Evliya 1/187; Tarihi Dımışk 2/413; İbnuEbiŞeybe 12/148

[612] Tarihi Dımışk 21/413; Sıfatu's-Safve 1/535; İbnu Ebi Şeybe 12/148; İbni Sa'd 4/85,

[613] Buhari, Tefsir h.no 4897, 4898; Müslim Fazail h.no 2546; Tirmizi Tefsir Süretu'l-Cum'a 3303; Ebu Nuaym, Ahbaru İsfehan 1/2, 3; Müsned 2/217, 417; Tarihi Dımışk 21/416; Ebu Nuaym, Hilye 8/290

[614] İbni Sa'd 4/85; İbnu Ebi Şeybe, Musannef 12/148

[615] Taberi, Tefsir 13/77; Ra'd ayet 43; Tarihi Dımışk 21/418

[616] İbni Sa'd 4/86; Ebu Nuaym, Hilye 1/187; Tarihi Dımışk 21/420, 421; Istiab 2/59; İbni Esir, Üsdü'1-Ğabe 2/420

[617] İbni Sa'd 4/86; Tirmizi 3806; Hakim 3/416; Buhari, T. Sağir 1/73; El-Mu'rife vo't-Tarih 1/468; Tarihi Dımışk 21/423; Ebu Zür'a, Tarih 1/649

[618] Bu konuda Ebu Hüreyre (r.a.)'tan da aynı ifadeler nakledilir. Tarihi Dımışk 21/424

[619] Kinde: Yemen'de meşhur bir kabiledir.

[620] Taberani, M. Kebir h. No 6067; Ebu Nuaym, Hilye 1/186; Tarihi Dımışk 21/427; Sıfatu's-Safve 1/539.

[621] Tarihi Dımışk 21/429,430; Zehebi, S. A. Nübela 1/345

[622] İbni Sa'd, Tabakat 4/87; Tarihi Dımışk 21/430; Zehebi, S. A. Nübela 1/446

[623] Tabakat 4/87; Tarihi Dımışk 21/432; Ebu Nuaym, Hilye 1/199

[624] Tabkat 4/88; Tarihi Dımışk 21/433; Sıfatu's-Safve 1/542, 543; Zehebi, S, A, Nübela 1/546

[625] İbni Sa'd 4/87; hilyetu'l-Evliya 1/198; Ahmed b. Hanbel, Zühd s. 188; Tarihi Dı­mışk 21/434; Sıfatu's-Safve 1/538; Üsdü'1-Ğabe 2/420

[626] İbnu Sa'd, Tabakat 4/89; Ebu Nuaym, Hilye 1/197; Taberani, Kebir no 6110; Sıfatu's-Safve 1/41; Tarihi Dımışk 21/434,435                                                    

[627] Ebu Nuaym, Hilye 1/202; Tarihi Dımışk 21/438, 439; Zehebi, S. A. Nübela 1/202, 548

[628] İbni Sa'd, Tabkat 4/200; Sıfatu's-Safve 1/543; Tarihi Dımışk 21/440; Ebu Nuaym, Hilye 1/200

[629] Muavatta, Vasiyyet s. 480; Hilyetu'l-Evliya 1/205; Tarihi Bağdad 21/441; Sıfatu's-Safve 1/548

[630] Tarihi Dımışk 21/448; Zikru Ahbaru İsfehan 1/55; Zehebi, S. A. Nübela 1/155

[631] İbnu Sa'd 4/89; Ebu Nuaym, Hilye 1/200; Tarihi Dımışk 21/440; Zehebi, S, A, Nübela 1/548

[632] Ahbaru İsfehan 1/55; Tarihi Dımışk 21/449;. İbnu Asakir bu rivayetin altında uynı haberi el-Mübarek b. Ahmed el-Ensari -el-Mübarek b. Abdü'l-Cebbar -Bbu Mu-hammed b. Kuteybe isnadı ile de verir ve Ebu Muhammed b. Kuteybe'nin: "Ben bu haberi kabul etmiyorum. Zira Selman'ın dilinin çok hata ettiğini, neredeyse ne dedi­ğinin anlaşılamayacak hale geldiğini söylüyor. Halbuki biz onun Arap ediplerinin sözlerine benzeyen hikmetli sözlerinden bir kısmını anlattık." Dediğini ilave eder, Hafız Zehebi bu söze Siyer-i A'lamu'n-Nubela'sında 1/552'de itiraz ederek "Ebu Muhammed b. Kuteybe böyle itiraz etmekle hiçbir şey ortaya koymuş değildir, Zil'A bir kişide fasahatlı söz söyleme kabiliyetinin bulunması o kişinin dilinde Ucıne (yu« nılma) olmasına engel bir hal değildir. Nitekim bir çok alim de bulunan fasih il«d§ kabiliyeti, irabı yaparken onlara yeterli gelmeyip hata etmelerine engel teşkil etmiyor" der.

[633] İ Ahmed, Müsned 5/438; İbni Mace, Zühd no 4104; Taberani, Kebir 6/h.no 6043; Tarihi Dımışk 81/451; Ebu Nuaym, Hilye 1/196, 197; Hakim 4/317; Ibnu'l-Cevrf, Sıfatu's-Safve  1/552;  İbnu Hibban (Mevarid)  2480; Taberani,  bu  haberi  Ali  b. Buzeyme'den nakleder.

 

[634] Tarihi Dımışk 21/458; S. A. Nübela 1/334

[635] Tarihi Bağdad 21/458; İbnu Sa'd 4/93

[636] Müsned 5/438; Taberani, Kebir 6/261 no 6160; Müsned-i Şihab no 728; İbnu Hibban (Mevarid) 2480; Hakim, Müstedrek 4/317; Tarihi Dımışk 21/457; Ebu Nuaym, Hilye 1/196

[637] Halife, Tabakats. 7

[638] Zehebi burada, Selman (r.a.)'ın ömründe iki yüz elli yıl gibi, hiçbir adem oğlunda görülemeyecek uzunlukta bir yaş yaşadığını söylese de, bu onun içine sinmemiştir. Elindeki kaynakların çoğu bu uzunluğu gösteriyor. Hatta İbni Asakir, Tarih'inde (21/390) İbni İshak Sire'sinde s. 70 no 69; İbni Sa'd 4/80'de Ömer b. Abdulaziz'in adı belli olmayan birinden yaptığı Selman kıssası ile ilgili rivayetin sonunda, güya Efendimiz ona "Eğer bana doğru söyledin ise sen kesinlikle Meryem oğlu İsa'nın havarilerini gördün" buyurmuştur.

Fakat Zehebi Siyeri A'lamu'n-Nubela'sında bunları anlattıktan sonra (1/555) der ki: "Onun bütün işlerini hallerini, çalışmasını, tasarrufunu, hurma yaprağından lif çıka­rışını ve önceki başına gelenlerin hepsini göz önüne toplayınca onun çok yaşlı, ko-cayıp gitmiş biri olmadığı anlaşılır. Zira vatanından genç bir çocuk iken ayrılmıştı. Öyle görünüyor ki Hicaza geldiğinde kırk yaşlarında belki daha az idi. Çok geçmeden Peygamberin geleceğini duyup Medine'ye doğru göç etmiş idi. Belki yetmiş yıl kadar yaşamıştır. Sanma.ni ki onun yaşı yüze varsın. Kimin yanında böyle olduğuna dair bir ilim varsa getirsin biz de istifade edelim.

Ebu'l-Ferec el-İsfehanî onun uzun yaşadığına dair bir sürü rivayet toplamış İsı- ele bunların içinde güvenilecek bir şey bilmiyorum. Hem İbnu Ebi Hatem İlerinde1 Nııbil cl-Bünani'den yukarıda geçen Sa'd'ın onu ziyaretini anlatır. "Sa'd yanıma girdiğimle o ölüme giderken ağlıyordu. Sa'd onun neye ağladığını sorup "Peygamberle sohbetini hatırla katıldğın İslamî müşahedeleri hatırla!" deyince o:

-Vallahi beni bunlar ağlatmıyor. Ne dünya sevgisinden ne den Allah'a kavuşum is­teksizliğinden ağlıyorum" dedi. Sa'd da: "Öyleyse seksen yaşından sonra seni ııglutnn ne? diye sordu. O da yukarıdaki cevabı verdi. İşte bunlar sana Selman'ın seksenli yaşlarda olduğunu gösterir.

Ben Tarih kitabımda onun iki yüz elli yıl yaşadığını yazmıştım. Ama şu saatten iti­baren bu fikrime razı değilim."

[639] Talha (r.a.) için bkz: Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 10/115-141 İbnu Sa'd, TabaktU 3/214-225; Tabakalı Halife s. 18, 189; Tarihi Halife 63, 180, 186, 188, 201; Imnm Ahmed, Müsned 1/161-164  

[640] Tarihi Dımışk 25/54-58

[641] Taberani, Kebir 1/110; Hakim 3/368; Tarihi Dımışk 25/54, 60; Vakidi 1/155, 156i Tarihi Dımışk 25/68

[642] İbni Sa'd, Tabakat 3/219; Taberani, M. El-Kebir 1/111 h.nol91, Tarihi Dımışk 25/61, 63; Üsdü'1-Ğabe 2/470; Hakim, Müstedrek 3/370; Belazuri, Ensabu'l-Eşrnf 10/118, 122

[643] İbni Ebi Şyebe 12/91; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 10/122; Tirmizi, Menakib /Babu     ; Menakibi Ebu Muhammed Talha no 3739 ve Cihad 1692; İmam Ahmed, Müsned     ! 1/165; İbni Sa'd 3/218; Kıssa şudur: Zübeyr b. Avvam der ki: Uhut günü Rasulullah'ın     \ üzerinde iki kat zırh vardı. Efendimiz o gün bir kayanın başına tırmanmak istemiş ama    i boyu yetmemiş idi. Talha'yı yere çöktürüp üzerine çıkarak kayaya tırmandı. Zübeyr    \ der ki: İşte o zaman Rasulullah (s.a.v.)'in "Talha cenneti hak etti" dediğini duydum.

[644] Tirmizi 3740; İbni Mace, Mukaddime 125; Belazuri, Ensab 10/22; Ebu Davud et-Tayalisi 1793; İbni Sa'd 3/219; Hakim 3/376; Taberani, Kebir 1/117 no 215; Ebu Ya'la Müsned 3/h.n o 1874; İbni Hibban, Tertib 9/57; Ebu Nuaym, Hilye 1/88; Beğavi, Tefsir 7/528; Hadisin hemen her bir tarikinda zayıf bir ravi varsa da Cabirden yapılan ayrı ayrı rivayetler onu takviye ediyor. Nitekim Hafız İbni Hacer Fethu'l-Bari'de (8/518) bunun böyle olduğunu belirtiyor. H.no 4784. Nasuriddin Elbanî "Silsiletu Ehadisu's-Sahiha"sında 126 no ile konunun tam hakkını vermiş. Tarihi Dımışk 25/84, 96'ta İbni Asakir tüm rivayetleri veriyor.

[645] Hakim, Müstedrek 3/370; Taberani, Kebir 1/1111 h.no 191

[646] İbni Sa'd 3/218; Tarihi Dımışk 25/7981; İstiab 2/221; Metni Zehebi yarım aldığın­dan, biz İbni Sa'd'a göre terceme ettik. Belazuri, Ensab 10/122

[647] Tirmizi, Menakib 3740,3202; İbni Mace h. No 127; İbnu Ebi Asım, Süııne 2/ftlH; Taberani, Kebir 19/325; İbnu Sa'd 3/28, 219; Tayalisi, Müsned 2/146; Tarihi Dımışk 25/82, 83

[648] Müslim, Fazail 2417; Tirmizi, Menakib 3698; Ebu Davud 4648; İbni lîhi Anım, Sünne 2/618; Müsned 1/189; İbni Mace 134; İbni Sa'd; Müsned 5/346; Hakim 3/4JI; İbni Hibban, Mevarid 2198; Hatib, Tarih 6/365; Ebu Ya'la, Müsned 4/ h.no 244S ayrıca no 969, 970, 971

[649] Tirmizi, Menakib 3741; Hakim, Müstedrek 3/364; İ. Asakir, Tarihi Dımışk 25/9İ1 Ebu Ya'la, Müsned 1/h.no 551; Hakim'in bu hadise "sahihtir" demesine Zfhibi "hayır" diyor ki, burada da "Ali'den" diyerek za'fına işaret ediyor. Tirmizi de "prib" der.                                         

[650] Taberani, Kebir 1/112 no 198; Tarihi Dımışk 25/93; El-İstiab 2/219; İbni Ebi Asım, Siinne 2/614; İbni Adiye el-Kamil fi'd-Duafa 6/no 2343; Hakim, Müstedrek 3/374; Belazuri, Ensab 10/118-119

[651] İbni Sa'd Tabakat 3/221; Taberani, Kebir 1/111 no 194; Ebu Nuaym, Hilye 1/88; Tarihi Dımışk 25/97; Fesevi, El-Marife ve't-Tarih 1/457, 459; Belazuri, Ensab 10/118, 124

[652] İbni Asakir, Tarihi Dımışk 25/99; Zehebi, Siyeri A'lamu'n-Nubela 1/30, 31; İbnu Sa'd 3/220. bu hadiseyi Fadl b. Dükîn -Süfyan b. Uyeyne -Talha b. Y;    a isnadıyla Talha b. Yahya'nın nenesi Su'dâ binti Avf -el-Murriyye'den buradakinden daha olarak nakleder. Aynı haberi Ya'kub el-Fesevi "El-Ma'rife ve't-Tarih"inde 1/458. Ebu Nuyam da Hilye'sinde 1/88 nakleder. Belazuri Ensabu'l-Eşraf ta 10/117'de İbni Sa'd da 3/220, 221'de bu olayı bir de Talha'nın eşi Su'dâ binti Avf tan nakleder.

[653] Matbu nüshada Ömer b. Taberzed diye yazılmış. Oysa Zehebi S. A'lamu'n-Nubela'sında Taberzed yerine Muhammed diye almış. Sonra Zehebi'nin Mu'cemu'Ş-Şuyuh'unda Müslem b. Muhammed b. Müslim b. Allan'ı (tere. No 928) anlatırken bu zatın Ömer b. Taberzed'in talebesi olduğunu anlatır. Anlaşıldı ki, Zehebi önce hu haberi Abdurrahman b. Ebi Amr yoluyla İbni Taberzed'den almışken, her halde sunr» Müslim b. Allan'dan da almış.

 

[654] Tarihi Dımışk 25/99,  100; Ravi Ali b. Zeyd b. Cüd'an'ı bazılar zayıf »«vur, Belazuri bu haberi Ebu Bekr b. Ayyaş yolu ile Husayn'dan nakleder. Ensabu'l-işiüf 10/118

[655] Tarihi Dımışk 25/100. Zehebi Siyeri A'lamu'n-Nubela 1/31; Zehebi burada "riva­yet olunur ki" diyerek haberin isnadındaki za'fa işaret eder. Siyeri A'lam'da ise: "Rıvl Kudeymî'nin zayıflığı yanında üstelik "munkatı"dır da" der. Zira haber, El-Kudcymt -Esmai -İbnu İmran şeklinde bir isnada sahiptir. İbnu İmran ise Talha'ya yetişmemiştir. Burada haberin sonunda şu ilave vardır. "Bir keresinde akrabalık bağı öne sUıülor#k yardım istenmiş o da "Daha önce bu akrabalık adına hiç bir şey istenmemişti. Bin bahçemin birini yedi yüz bin dirheme satmış idim. Ben o konuda muhayyerim, İstersen bahçeyi al istesen sana parasını vereyim" demişti."                 

[656] İbni Sa'd 3/221; Tarihi Dımışk 25/101-102; Siyeri A'lamu'n-Nubela 1/32-33; Belazuri, Ensab 10/124

[657] Taberani, Kebir 1/112 no 196; İbnu Sa'd 3/220; Ebu Nuaym, Hilye 1/88; Tarihi Dı­mışk 25/102; Lakin bu kaynaklarda Talha'nın kölesi olmadan haber miirsel olarak verilir. Belazuri 10/124'te bunu Süfyan b. Uyeyne'nin şeyhlerinden diye verir.

[658] İbni Sa'd 3/221, 222; Tarihi Dımışk 25/103; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 10/125

[659] İbni Ebi  Şeybe, Musannef U/101   h.no  10627,   15/19649; İbnu Sa'd 3/213; Taberani, Kebir 1/113 no 201; İbnu'l-Cevzi, El-Muntazam 5/114; Tarihi Bağdad 25/112, 113; Tarihi Halife b. Hayyat s. 183; İbni Sa'd el-Ahmesî'den o gün Talha (r.a.)'ın: "Biz Hz Osman'ın başına gelen felakette ikiyüzlü davrandık. Bu gün ka­nımızı Osman için akıtmaktan daha uygun bir şey göremiyorum. Allah'ım bu gün Osman için sen razı olana kadar benden kanımı al" demişti, dediğini, yine İbni Sa'd Avf rivayetinde der ki: "O gün Mervan, Hz Aişe'nin yanı başında duran Talha'ya bir alıp bncıığına isabet ettirdi. Talha bir kölesine "Bana bir yer ara!" dedi. Köle "Böyle  ytf bulmaya gücüm yetmiyor" deyince, Talha "Vallahi bu öyle bir ok ki onu sanki 'Mit gftnderdi. Allah'ım Osman için benden alacağını sen razı olana kadar al!" deyip ur» bir tuşa yaslanarak öldü. Bu son rivayet için ayrıca bkz. Belazuri Enasabu'lıbI '10/126. 127

[660] Tarihi Bağdad 25/114-115;Tehzibu'l-Kemal 13/420

[661] Hakim Müstedrek 3/372; Taberani, Kebir 1/113 no 202; Tarihi Dımışk 25/115; tbnl HHI |»yb» 15/282 no 19670; Nuaym, Fiten h.no 161, Ebu Salih'ten           

[662] İbni Ebi Şeybe, Musannef 15/259 h. Nol9516; İbni Sa'd 3/223; Ayrıca İbni Ebi Şeybe 1 l/h. No 10627; Tarihi Dımışk 25/124; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 10/128

[663] İbni Ebi Şeybe 15/281 no 19667 ve Beyhaki S. Kübra 8/173; Rıb'î b. Hıraş'tan. tbni Sa'd 3/225; Taberi, Tefsir cüz 14/36; Tarihi Dımışk 25/116-117; Tehzibu'l-Kemal 13/420; Zehebi, S. A. Nübela 1/39; Zehebi'nin kısalttığı yerleri kaynaklardan ikmal ettim. Belazuri Ensabu'l-Eşraf 10/129

[664] İbni Sa'd, Tabakat 3/224; Tarihi Dımışk 25/120; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 16/125

[665] Zehebi burada Talha meselesini böyle bkiriyor. Gerçekten Hz Talha'nın ıslınım girişinden vefatına kadar bir çok menkibesi bize ulaşmıştır. İbni Asakir "Tarihi Dı­mışk" adlı eserinde onun hayatına geniş yer vermiştir. Zehebi de Siyeri A'lamu'n-Nubela'sında bir kısmını nakleder. Yine İbni Sa'd ve Belazuri de ona geniş yer ayı­rıyor. Ben burada onun yiğitliğine son bir misal olmak üzere Vakidi'nin Meğa/isiıulen 1/253-256  özetleyerek bir bölümü  aktarıyorum ki,  bunu  İbni  Asakir  de  25/76 Vakidi'den nakleder. Vakidi bunu Uhut harbini anlatırken on dört ravi ve "«Uini vermedim" dediği diğerlerinin rivayetlerini birleştirerek "derler ki" diye söze buşlıır: ("O gün Talha, Peygamber (s.a.v.)'i savunarak dehşetli bir çarpışma yaptı. Tıılhu d«l ki: Ben o gün, ashabı bozguna uğramış, müşrikler çoğalmış ve Peygamberi her UtraftAil kuşatmış oldukları bir sırada Peygamberi gördüm. Onun önünde mi, ardı nün mı, sağında mı, solunda mı duracağımı bilmiyordum. Ama kah önünde, kah ardında kılı^İR onları dağıtana kadar çarpıştım. Rasulullah o gün; Talha için "O sözünü yerlnş getirdi" buyurdu.

Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.) Hz Talha'dan bahsedip: "Allah ona rahmet etsin. Uhut günü Rasulullah (s.a.v.) hakkında en fazla hak sahibi olan odur" dedi. Kendisine "nasıl yani?" diye sorulunca da. "O Peygamberden hiç ayrılmıyor, biz ise bir ayrılıyor bir yanına geliyorduk. Peygamberin etrafında dönerek kendini ona kalkan yapıyordu, Talha'ya parmaklarına ne oldu? diye sorulmuştu. "Malik el-Cüşemî Peygıııiıbeı< bil' ok attı. Onun okları hedeften şaşmazdı. Ben Efendimizin yüzünü elimle korudum, ük da parmağıma geldi" dedi. Ok parmağına saplanınca Talha "Off" demişti de Nibi (s.a.v.) de:  "O eğer bismillah deseydi, ııımuiihi onu seyrederken cennete girecekti. Kendisi, dünyada yürüyorken bile, cennet rmlkinÜH olan bir kimseyi görmek arzu ederse Talha'ya baksın. Zira Talha sözünü ysriıii getirmiştir" buyurdu.

Talha der ki: Uhut'ta müslümanlar önce saldırıp sonra gerilediklerinde Amir b, Lü#y oğullarından biri mızrağını sürüyerek, alnı ak sakarlı zırhlı bir ata binmiş, pür olarak geldi ve "Ben şöyle bir adamım gösterin Muhammed'i de atının ökçeıin§ bir darbe atıp onu atına teptireyim! Sonra ben mızrağımı aldım. Vallahi onun gtt* bebeğine saplamakta hata emedim. O da öküz gibi böğürdü. Sonra ayağımı yunağına basarak onu mahvedene kadar bırakmadım.

Talha başından haç şeklinde bir yara aldı. Müşrikler ona bir ilerlerken bir de çekiltrkin iki darbe vurmuşlardı. Bu yara kanıyordu.

Hz Ebu Bekir der ki: Uhut günü Peygambere geldim. Bana "Amca oğlunu kül'Uİ" emrini verdi. Talha'ya vardım kanı akmakta olduğundan bayılmıştı. Yüzünden kanları temizledim. Ayıhnca bana "Rasulullah ne yaptı?" dedi. "iyidir" dedim. Ondan sonraki her musibet bir şey sayılmaz" dedi.

Dirar b. El-Hattab el-Fihri anlatıyor: Ömre haccı yaparken Merve'de traş olmuşken Talha'ya baktım. Başındaki haç gibi yarayı gördüm. Dırar sözün burasında dedi ki: Inna lillah ve inna ileyhi raciun. Vallahi bu yaralamayı ben yapmıştım. Karşıma geçti ona vurdum. Sonra ona bir daha saldırdım. Yine önüme gerildi bir daha vurdum. Aynı raviler derler ki: Cemel harbi olup, Hz Ali galib geldikten sonra Basra'ya girdi. Yanına bir arap girip konuşmaya başladı ve Hz Talha'ya dil uzattı. Hz Ali onu azarladı ve: "Sen Uhut'ta bulunmadın ve onun Peygamber katındaki derecesi yanında İslam için ne muazzam bir yeterlilik olduğunu görmedin tabi!" deyince adam sustu. Oradakilerden biri "Allah rahmet eylesin Uhut günü onun bu yeterliliği ve katlandığı bela ne idi?" deyince, Hz Ali: "Evet ona Allah rahmet eylesin! Ben onu orada kendini Peygambere kalkan yaptığını, her taraftan kendine kılıç sallanıp ok yağdığını gördüm. O ise canı ile Peygambere kalkan oluyordu. Birisi de: Eğer o gün Peygamberin ashabı öldürülse, Rasulullah da yaralansa ne olurdu?" deyince, Hz Ali (r.a.): Ben Peygamberin "Keşke ben de o gün dağın yamacına çekilenlerle çekilseydim" dediğini duydum.

Hz Ali Devamla der ki: O gün ben bir tarafta, Ebu Dücane bir tarafta onlardan bir grubu savmaya çalışıyordum. Sonra Allah onları defetti. Bir ara tek başıma, aralarında İkrime b. Ebi Cehl'in de bulunduğu çetin bir grubun arasına kılıçla saldırıp girdim. Benim etrafımı çevirdiler. Ama öbür yandan çıktım. Tekrar saldırıp önceki gibi öbür yandan çıktım. Ama ölmedim. Ecel beni sonraya bıraktı. Allah böyle hükmetmişti, o hüküm olacaktır."

Vakidi'nin Haberi bu tarz şevki, bir çok hadisçi tarafından tenkid edilir ve Vakidi'nin zayıflığı ileri sürülür. Sanıyorum bu o türlerden değildir. Zira Nesar, Sünen-i Kübra 4357 no ile Mücteba 6/29'da Cabir'den bu hadiseyi kısa olsa da baştaki besmele söyleme ile ilgili kısmı alır. Hakim de 3/369'da uzun bir hadisin içinde bu olayı ve hadis metnini verir. Ayn Haber İbni Sa'd'dadır. 3/217

[666] Vakidi, Fihrist; İbni Sa'd 7/496; Nesebi Kurayş 433; Halife, Tabakat 291; Ebu Zür'a, Tarih 1/185; Buhari, T. Kebir 5/29 no 49; Fesevi, El-Ma'rife 1/253; Ensabu'l-Eşraf 1/160, 226; Taberi, Tarih (fihrist)

[667] İbnu Sa'd, Tabakat 7/496; İbni Sa'd dördüncü tabaka 2/48, tere. No 88; Tarihi Dı­mışk 29/19-23; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 11/19, 20

[668] Tarihi Dımışk 29/26; Vulat-ı Mısr 36; Belazuri, Futuh s. 181, 262; Taberi, Tarih 4/291; Futuhu Mısr s.183; Ebu Zür'a, Tarih 1/185, 190; İbnu Ma'kulâ, El-İkmal 4/286

[669] Tarihi Dımışk 29727, 28, 29, 30, 31; İbni Sa'd 2/141; İbni Hişam 4/52; Beyhaki, Delail 5/60, 62, 63; Belazuri, Esnabu'l-Eşraf 11/19; İbni Sa'd, dördüncü Tabaka 2/448; Bu, meşhur bir hadise olup, hemen her hadis kitabında bundan bir bölüm vardır. Özeti şudur:

-Abdullah İslama ilk girenlerden olmuştu, sonra Peygamberin vahiy katibi oldu. Ama bazen Efendimizin söylediği kelimeleri değiştirerek yazmaya başladı. Sonra da "Muhammed ne dediğini bilmiyor. Ben onun dediğini değil istediğimi yazıyorum. İşte şu gördüğünüz bana vahyedilenlerdendir." İddiasını atıp Medine'den Mekke'ye kaçıp dinden döndü.

Mekke fethi günü Efendimiz bütün müşriklere can güvenliği verirken dört kişiyi hariç tutup: "Onları Ka'be örtüsüne sarılmış olarak bulsanız bile öldürün" buyurdu. Abdullah, Hz Osman'a gelip pişmanlığını ve tevbe ettiğini anlattı. Osman (r.a.)da onu alıp Efendimize getirdi. Onun anasının kendini nasıl emzirdiğini, nasıl baktığını anlattı. Efendimiz yüzünü çeviriyor, Hz Osman "Ya Rasulallah biatini kabul et" diye yalvardı. Sonunda Efendimiz "peki" diye onu af edip arkadaşlarına "Biriniz bu sıra kalkıp, bu fasığı öldürseniz olmaz mıydı?" buyurunca, Abbad b. Bişr: Ya Rasulallah bir işaret etseydin, gözüne baktık" deyince, Nebi (s.a.v.) "Ben işaretle adam öldürtmem  "Peygamber hain gözlü olmaz" buyurdu. Efendimiz onun biatini kabul etti. Abdullah Efendimizi görünce utancından hep kaçar olmuştu. Hz Osman bunu Peygamber (s.a.v.)'e anlatınca: "İslam önceki günahları kesip atar" buyurdu. O da diğerleri gibi gelip selam vermeye başladı. Bkz: Ebu Davud 4/128, Nesai 7/106, 17 (Mücteba); Müsned 4/199, 204, 205; Beyhaki, Delail 4/351; Tarihi Dımışk 29/35      

[670] Tarihi Dımışk 29/36

[671] Buhari, T. Kebir 3/1/91; Tarihi Bağdad 29/43; Zehebi, S. A. Nübela 3/35

[672] Tarihi Dımışk 29/42'de Muhammed b. Ebi's-Serirî der ki: Abdullah b. Sa'd b. Ebi's-Serh, Muaviye Sıffeyn savaşına giderken Askalan'da öldü. Onunla Sıffeyn'e gitmedi.

[673] Tarihi Dımışk 29/42

[674] El-tsbe 4/212, 5/73; Zehebi, Tecrid-i Esmai's-Sahabe 2/351 no 3724; Cemheretu Ensabi'1-Arab 113

[675] Zübeyr b. Bekkar Neseb-i Kureyş; Zehebi, Tecrid-i Esmai's-Sahabe 1/351; Burada Zehebi'nin "Doğumu eski" demekle neyi kast ettiğini anlamadım. Ama bir yanlışlık var. Zira Hz Ali bu Cüveyriye ile evlenmeye kalkınca, Efendimiz (s.a.v  "Vallah'i Allah Rasulünün kızı ile Allah düşmanı­nın kızı bir adamın nikahı altında bir araya gelmeyecek" buyurdu. Hz Ali de vaz geçti. Bu çok meşhur bir haberdir. Bakz. Buhari, Humus 5 h. No 31, 10, Fazailu's-Sahabe 16 h.no 3729; Müslim no 2449; Hakim 4/158; Buna göre Attab onunla hicretten sonra evlenmiş oluyor ki, Hz Hüseyin'den bile küçük olması muhtemeldir.

[676] Cemhereti Nesebi Kurayş 2/694; Zehebi, Tecrid-i Esmai's-Sahabe 2/351 no 3724

[677] Zehebi, Tecridi Esmai's-Sahabe 2/351, 3724; El-İsabe 4/212, 5/73

[678] İbni Sa'd 7/509; Fesevi 3/358; Tarihi Dımışk 35/107; Üsdü'1-Ğabe 3/370; İstiab 3/413; Taberi (fihris);

[679] Tarihi Dımışk 35/107;

[680] İbnu Sa'd 7/509; Tarihi Dımışk 35/107

[681] Tarihi Dımışk 35/108, 114; Üsdü'1-Ğabe 3/370; El-İsabe 2/411; Tarihi Halife 168

[682] Tarihi Dımışk 35/115; İbni Asakir bunu, Beyhaki'den "Bana ulaştığına göre Mu­hammed b. Yahya ez-Zühlî der ki!.... diyerek nakletmektedir.

[683] İbni Hİşam (Tedmurî baskısı) 2/328; Tabakatı Halife 266; Tarihi Halife 248; İstiab 2/503; el-İsabe 2/530 no 5799

İşte Zehebi merhuma hayret ettiğim ilk yer. Zira onun buraya kadar rical isminde nasıl bir deniz olduğunu gördüm. İlk defa burada yanılmış veya o da şüpheli. Zira bu "Amr b. Ebi Amr" kesinlikle sahabeden değil ve Bedir'de falanda bulunmamıştır. Bu zat yine Zehebi'nin Mizan'ında 2/281'de 6413 no ile bahsettiği, yine onun Kaşifinde 2/337'dc 4265 no ile ve Siyeri A'lam'mda 6/118'de 32 no ile bahsettiği Amr olsa gerek. Buhari de onu T. Kebir'inde 6/359. Mizzi, Tehzib'inde 1049 no ile bahseder. Zehebi ona Saduk diye bahseder.

Zehebi'nin onu böyle tanırken yanılması, sanırım Vakidi'den kaynaklanmıyor. Zira Zehebi metnin hemen girişinde "Vakidi ve İbnu Ukbe'nin görüşüne göre, bu zat Bedr'e katılanlardan biridir" demektedir. Oysa Vakidi bu zatı sadece haberin ravisi olarak verir. Hem Vakidi ondan 22, 144, 153, 157, 576, 645, 1111, 1113'üncü say­falarda olayları ravi olarak nakleder. Ekserisini de bu zat İkrime'den nakleder. Zaten Zehebi onun Enes b. Malik, Ebu Said el-Makburî, Said Cübeyr, İkrime ve El-A'rac'dan haber naklettiğini söyler. Buna rağmen Vakidi'nin Meğazisinde 1/22'den Bedir'le ilgili bir haberi "Bana Abdulaziz b. Muhammed, Amr b. Ebi Amr'dan "Bedir kuyusundan ilk suyu içen Nebi (s.a.v.) oldu." Demesine bakarak, onu da sahabe sırasına alsa gerek. Oysa Vakidi hemen altında bu haberi yine Abdulaziz b. Mu­hammed yoluyla Hişam b. Urve'den, o da babası Urve aracılığıyla Hz Aişe'den "Ayn su ile ilgili bir haberi verir. Yine Vakidi Bedir esirleri olayını 144'üncü sayfada "Hamza b. Abdulvahit Amr b. Ebi Amr-İkrime isnadıyla İbni Abbas'tan nakleder. Bu da bu zatın Tabiinden biri olduğunu gösterir.

Tarihu'l-İslam'ın arapça tahkikini yapan üstad Tedmurî de, Vakidi'yi kaynak göste­rirken, buna hiç dikkat etmediğinden verdiği kaynakların bununla alakası olmadı­ğından farkına varmaz. Zehebi merhum ise, Tecrid-i Esmai's-Sahabe'de de 4475 nolu tercemede yine bu ismi Vakidi'ye dayanarak Bedrî'dir der. Sonra da Belki de bu zat hicri 36'da ölen Amr b el-Haris olsa gerek der. Burada da adındaki ihtilafa girer ama Tecrid'inde Amr b. El-Haris diye birinden bahsetmez. Zaten Halife b. Hayyat Tarih 248'inci Sayfasında, onu hicri 63'üncü yılda Harra harbinde ölenler arasında bahseder. Sözü Hulasa edersek: Bir kere bu zat 1-Amr b. Ebi Amr mıdır 2- Amr b. El-Haris midir 3-Amir b. Haris midir. Bunun üçü de sonuçta aynı adam olmuş oluyor. Vakidi ve Ebu Ma'şer bu zatı Amr b. Ebi Amr olarak alıyor. Bkz Vakidi Meğazi 1/157, ondan naklen İbni Sa'd 3/418. yine İbni Sa'd Musa b. Ukbe'nin de bu zatı Amr b. Haris diye aldığını söyleyip "Ama bu adla Muhammed b. İshak Sire'sinde almıyor. Aynı zamanda ben Hişam b. Muhammed b. Sail el-Kelbî'den yazdıklarım arasında bu isme rastlamadım" der.

İbni İshak (İbni Hişam'ın kendisinden nakline göre) bu zatı, Haris b. Fihr oğullarından Bedir savaşına katılanlar arasında "Amr b. El-Haris b. Züher b. Ebi Şeddad" diye bahseder.

Daha sonra gelen İbni Kesir gibi İslam Tarihi yazarları bu ihtilaflı isilmleri olduğu gibi aldığından, Bedir'e katılanların sayısı biraz kabarır.

Buhari Sahih'inde, Meğazi bölümünün Bedir'le ilgili kısmında Bedr'e katıldığı kesin bilinenlerin bir listesini verir ve bu bahsedilen zatı söylemez. Bedir'e katılan insanım daha halifeler döneminde ganimet dağıtımı ve fazilet bakımından ashab arasında çok iyi tanınırlardı.

Hem Zehebi bizzat ashaba tahsis ettiği eserinde, bu adı vermediği gibi özel olııııık ilk dönem sahabe hayatını kaleme alanlar da bu isme yer vermiyor. Benim aklıma yatan "Amr b. Ebi Amr" Bedir'deki haberi kendinden öncekileri atlayarak mtııki Peygamberden duymuş gibi naklettiği haberini gören Vakidi ve mesali ikinci dert» ceden kaynak olanlar bir vehm olarak bu raviyi sahabe sansalar gerek. İbni Hacer ve emsali zatların eserlerinde de bu isimleri ayrı ayrı yerlerde zikretmeleri de onun varlığını göstermiyor. Aksine her geniş çaplı eser yazan zatların kendinden önceki her rivayeti araştırma ve isbat etme konusunun yoruculuğu ve bitmez Ülkeıımei bir iş oluşundan dolayı, onları öylece eserlerine almalarından kaynaklanıyor. Zehebi de Tecrid'inde bu isimleri 2996 nolu Amir b. El-Haris el-Fihrî diye alır ve hu şeklin Yunus b. Bükeyr'in okuması ile yanlış olduğunu doğrusunu "Amr" okluğunu söyer 4357 no ile Amr b. Haris b. Züheyr diye alır. 4475 nolu tercemede de Amr b, Ebi Amr b. Şeddad el-Fihrî olarak Vakidi'den nakledip "her halde Amr b. Haris olsu gerek" der. Tabi Zehebi'nin bu eseri de İbnu'l-Esir'in Üsdü'1-Gabe adlı eserinin hulasası olduğu için geniş bir izah bulamıyorum. Doğrusunu Allah bilir.

[684] İbni Sa'd 3/401

[685] Abdurrezzak, Musannef 9/244 h. No 17076; Beyhaki, Sünen-i Kübra 7/316

[686] R2 Ka'b için bkz: İbni Sa'd 7/91-93; Halife, Tabakat 201; Tarih 154- 17'), 185, IH9; Ibni Kuteybe, El-Mearif 558; Buhari, Kebir 7/223; Fesevi el-Ma'rilc 3/312; Tnheıi. Tarih 2/500, 501, 510, 588, 654, 3/17-33, 35-40, 43, 49,52, 57; El-Kaınil fi'l-Tarlh 3/245-247

[687] Tarihi Halife 185; Fesevi, El-Ma'rife 3/312; Taberi 3/52; İbni Sa'd 7/92; Ibnu Kuteybe et-Tıval 144; Taberi 3/52

[688] Kinane için bkz: Tarihi Halife 175; Taberi 2/648-677, 3/131; İkdu'l-Ferid 4/292; İbni Sa'd, Tabakat 3/71, 73, 74

[689] Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 3/34, 35; İbni Sa'd 3/74'te; Kinane'nin Hz. Osmun'ı |ehlt ettikleri anda, Hz Osman'ın zenci kölesi tarafından öldürüldüğünü söyler.

[690] Mucaşi için bkz: Tarihi Halife 127, 129, 142, 154, 164, 181, 183; Meurif 330', Fesevi, Marife 3/53; Taberi, Tarih 2/390-441, 505, 525, 551, 617, 625, 663, 672, 3/1H

[691] Futuhu'l-Buldan 378, 420; İstiab 3/520; Üsdü'1-Ğabe 4/300; Dincvri, El-Ahtmru't-Tıval 147

[692] İbni Sa'd 7/30; el-Mearif 331, 583, Cahız el-Bürsan 131, 132; İstiab 3/521, 522

[693] Vakidi, Meğazi 292; İbni İshak 270; İbni Sa'd 5/52-55; Nesebi Kureyş 281 i Tabakat-ı Halife 233; Ahbaru'l-Kudat 2/402, 3/19

[694] Zübeyr b. Bekkar C. Neseb-i Kureyş 2/622; İbni Sa'd 5/57

[695] Hz Ali onun cenazesini görünce, oğlu Hasan'a "Ya Hasan! Kabe'nin Rabbine ye­min olsun ki, bu "Es-Seccad"dır. Onu bu ölüm meydanına babasına olan saygısı ve babasının ısrarı attı, yoksa gelmezdi" dedi. İbni Sa'd 5/55

[696] Müslim b. Abdillah'ın hayatı hakkında bilgi azdır. Kitaplarda geçen Vakidi'de (750'nci sayfada onun bir seriyyede bulunduğunu anlatır. Taberi ise onu Müslim b. Abdillah el-İclî diye alır. 3/43-51; Belazuri, Ensab 3/36

[697] Buhari, T. Kebir 8/240; Fesevi, Tarih 3/284, 288; Halife, Tabakat 43, 179; Belazuri, Ensab 1/390

[698] İbni Sa'd 1/422; Bu haber Siyer bölümünde geçti.

[699] Uhut'ta anlatıldı.

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 215-244

[700] Tarihi Halife sayfa 186; Taberi, Tarih 3/58’de tafsilatıyla verir.

[701] Sıffeyn, kuzey Suriye'de er-Rikka'ya yakın Fırat kıyısında bugün, Ebu Hürcyr» köyü denen yerdedir.

[702] Belazuri, Ensab 3/76; Biraz daha kısaca. İ. Asakir Tarihi Dımışk 59/117

[703] Belazuri, Ensabu'l-Eşıaf 3/72'de Medaini -İsa b. Yezid el-Kinani isnadıylaCeriı'in konuşmasını Muaviye'nin cevabını nakleder. S. 65'te de konunun bir başka yönünü isnadsız verir. Taberi 3/70; İbni Asakir, Tarihi Dımışk 59/117, 118; İbnu '1-A'sem el-Futuh 2/379;

[704] T. Dımışk 69/121, 122

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 244-245

 

[705] Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 3/76; İ. A'sem el-Futuh 2/392; İbni Asakir, T. Dımışk 59/117 ve 122

[706] T. Dımışk 59/130                                                                                 

[707] T. Dımışk 69/126

[708] Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 3/75'te bu şiiri 5 beyit olarak verir. T. Dımışk 59/127, 131; Yahya b. Süleyman el-Cu'fi Vak'atu Sıffeyn 59/127

[709] Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 3/66; Tarihi Dımışk 69/132; Buradaki Parontei ttrttNI konunun açıklığı için eklenmesi gereken bir yeri idi. ( ) bu şekil arası Belazuri VI T. Dımışk'tan ilavedir.

[710] Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 3/67-70

[711] T. Dımışk 59/136

[712] T. Dımışk 59/137

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 245-254

[713] Her ne hikmetse Zehebi harpleri anlatmıyor. Bundan sonra harbin bitişi geliyor. Halbuki bu önemli bir hadise. Ben harp öncesi hazırlık ve harbi kaynaklardan veri­yorum.

[714] Taberi 3/61-68

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 254-258

[715] Belazuri, Enabu'l-Eşraf 3/72-76

[716] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 258-261

[717] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 261

 

[718] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 262

[719] Ahmed b. A'sem, Kitabu'l-Futuh 2/350-362; Ahbaru't-Tıval 164

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 262

[720] İbnu'l-A'sem, Kitabu'l-Futuh 2/412; Belazuri, Ensab 3/78, 79

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 262-263

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 263

[721] İbni A'sem, Kitabu'l-Futuh 2/428-437; Ahbaru't-Tıval s. 160; Müberred, Kamil 1, 184 ve devamı    

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 263-265

[722] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 265

 

[723] Kitabu'l-Futuh 2/437, 450; Ahbaru't-Tıval s. 164-165 (Metin Futuh'undur.)

 

[724] Parantez arası Taberi rivayetindekidir.

[725] Ahbaru’t-Tıval 167-168; Taberi 3/75-76; El-Futuh 3/1-5

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 266-270

[726] Bu kısım Taberi'dendir. 3/76; Futuh 3/23, 24

[727] Taberi 3/77, 78; El-Ahber et-Tıval 169, 170; El-Futuh 3/3031; Belazuri, Enınb 3/İ4

[728] Taberi 3/80; El-Futuh 3/28, 29

[729] Ahbaru't-Tıval 171; Taberi 3/8.2; El-Futuh 3/31; Buraya kadarki metin Zehebi'nin değildir. Belazuri, Ensab 3/84

[730] Tafsilatı için bkz: H. Hayyat, Tarih 193, 194; Taberi 3/82; Belazuri, Ensab 3/85; El-Futuh3/31,32;

[731] Halife b. Hayyat, Tarih s. 194

[732] T. Hlife s. 195, 196; Ahbaru't-Tıval 172; Taberi 3/82; El-Muntazam 5/118; K. El-Futuh3/31,32

[733] Terceme İbni Sa'd'a göredir. 3/256, 257; İbni Ebi Şeybe 15/299; Belazuri, Enııb 3/95; Muntazam 5/119; A. Tıval 174

[734] Tarihi Halife 193; Murucu'z-Zeheb 3/386                                   

[735] Komutan isimlerindeki farklar için bkz. Taberi 3/82, Kitabu'l-Futuh 3/31-35

[736] Bu olay 4 dipnot önceki belirtilen hadisedir.

[737] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 270-280

[738] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 280

[739] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 280

[740] Ebu Hanife ed-Dineveri, el-Ahbaru't-Tıval sayfa 172-192; Aynı konu için bkz. Taberi 3/82-105; K. El-Futuh 3/93- 321; Belazuri Ensabu'l-Eşraf 3/78-108; Ancak bu haberin İbnu'l-Cevzi'de desteği var. Muntazam 5/120

[741] Tarihi Halife 194; Bu daha önce anlatıldı.

[742] Zehebi Mizan'ında onun rafizi olduğunu ve bütün otoritelerce yalancı sayıldığını, babası Ebu Fahita'nın (Said b. Ilaka) büyük bir tabiin olduğunu söyler.

[743] Belazuri,  Ensabu'l-Eşraf  3/89,   90;   İstiab   2/268;  Ahbaru't-Tıval   176;   Ibnu Müzahim, Vak'atu Sıffeyn s. 276; El-Kamil 3/302; Taberi 88, 89

[744] Ahbaru't-Tıval s. 719

[745] Tarihi Halife s. 194

[746] T. Halife 194; İbnu Ebi Şeybe 15/295; Burada "ölülerin her birinin üzerine bir ka­mış koydular, toplayıp öyle saydılar." Muntazam 5/120

[747] Page 194; Muntazam 5/120

[748] age 196

[749] age 194; İbni Ebi Şeybe 15/288

[750] Tarihi Halife s. 193

[751] Arapça orijinal dip notunda Dr. Tedmurî bu haberi Tarihi Halife s. 194 diye verirse

[752] Taberi 3/102; Ahbaru't-Tıval 193; Belazuri, Enab 3/107, 108; İbnu'l-Cevzi, Munt;,nm 5/122; İbnu'l-A'sem Kitabu'l-Futuh 4/2, 3

[753] Ibnu Ebi Şeybe, Musannef 15/293 no 19699; Belazuri, Ensab 3/107

[754] Taberi 3/103

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 280-292

[755] Zehebi atladığı için bu kısım Taberi A. Tıval.ve Futuh'tandır. Bkz Futuh 4/8-17; Taberi 3/103, 104; Tıval 194-196; Belazuri, Ensab 3/207, 208    

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 292-293

[756] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 293-295

[757] Ahbaru't-Tıval 196, 197; Belazuri Ensab 3/110; Taberi 3/105; Futuh 4/18, 19 vi

[758] Belazuri Ensabu'I-Eşraf 3/114; Taberi 3/108

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 295-296

[759] Ebu Hanife et-Tıval s. 198                                                                     

[760] Ebu Hanife burada şu konuşmayı ekler: Sonra Amr, Ebu Musa'yı överek iknaya ça­lıştı. "Sen benden önce Peygamberle sohbet ettin, ....yaşındasın" diye şişirmeye çalışıyordu. Ebu Musa Abdullah b. Ömer'i teklif edince Amr, Muaviye'ye ne dersin?" dedi. Ebu Musa "Onun Halifelikte hiç bir hakkı yok" deyince Amr: Ama Muaviye Hz Osman'ın velisidir. Kureyş arasındaki şerefini tanırsın. İnsanlar sana "O ilk müslümanlardan değildi. " diye itiraz ederlerse sen de "O Osman'ın velisidir Allah Kuran'da "Kim mazlum olarak öldürülürse biz onun velisine sultanlığı veririz." buyurdu dersin. Hem o, efendimizin eşi Ümmii Habibe'nin de kardeşidir." Dedi. Ebu Musa da: Ya Amr Allah'tan kork. Muaviye'nin şerefi onun halife olmasını gerektirmez. Eğer şereflilik bunu gerektiriyorsa, insanlar içinde en haklısı Ebrehe olurdu. Zira o doğudan batıya hüküm süren Yemen'deki Tubba'lıların krallarından biridir. Hem Ali'nin şerefi yanında onunkinin lafı bile olmaz. Veliliğe gelince Hz Osman'ın oğlu Amr esasen babasının velisidir. Bana katılırsan Hz Ömer'in adını diriltiriz. Oğlu Abdullah'a ne dersin?" dedi. Amr da "Ya oğlum Abdullah!" deyince "O çok iyi biri ah şu Sıffeyn harbine girmeseydi. Gel Ömer'in oğlunu tayin edelim." Dedi. Amr ise "Halife olacak adamın iki dişi olup biriyle yemeli öbürüyle yedirmeli. " deyince Ebu Musa "Ya Amr insanlar bir harpten sonra bizi bu işe görevlendirdi. Onları tekrar fitneye atamayız. Ama Ali'yi de Muaviye'yi de görevden azledelim ve birini seçme işini insanlara bırakalım" deyince Amr "İşte doğru olan, insanların yararına olan budur" dedi."

Mehmet Akif merhuma: "Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi" dediği için sal­dıranların, Şan kelimesini fazilet sanmasının ne gaflet olduğunu Ebu Musa (r.a.)'ın sözünden anlıyoruz.

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 296-298

[761] Taberi 3/106; Ahbaru't-Tıval 201; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 3/118, 120; Futuh 4/24 32

[762] İlave Ahbaru't-Tıval 201'den

[763] Murucu'z-Zeheb 2/410-412; Taberi 3/113

[764] İbni Sa'd, Tabakat 3/32

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 299-302

[765] Ahbaru't-Tıval 202; Taberi 3/113; Belazuri, Ensab 3/122-126

[766] Buhari, Meğazi 64/29 h.no 4108; Abdurrezzak, Musannef 5/465 h. No 9770

[767] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 302-303

[768] Ebu Nuaym, Hilye 1/293, 294   

[769] Ebu Nuaym, Hilye 1/293, 294

[770] Halife Tarih 192; Taberi 3/109; Belazuri, Ensab 3/127

[771] Halife Tarih 192

[772] Halife Tarih 192

[773] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 303

[774] Siyer-i A'lamu'n-Nubela 4/19-33; İbni Sa'd 6/161; Buhari T. Kebir 2/55 no 1666; İbnu Mübarek, Zühd 2/293; A. B. Hanbel, Zühd 411;

[775] Tarihi Dımışk 9/408; İbnu Asakir onun neseb ihtilaflarını ayrı ayrı rivayetleri! nakleder. 9/411,412;

[776] Tarihi Dımışk 9/452, 463; İbni Ebi Leyla ve Osman b. Ebi Şeybe'den

[777] Hakim 3/402; İmam Ahmed Müsned 3/480; Ebu Nuaym, Hilye 2/86; Tarihi Dımışk 9/442; Beyhaki, Delail 6/378

[778] Bu rivayetlerde şüphe vardır. Ez cümle onun Hz Ömer ve Hz Ali'den rivyetini İbni Asakir nakleder. Tarihi Dımışk 9/409; Hilyetu'l-Evliya 8/56

[779] Tarihi Dımışk 9/408

[780] Zehebi merhum burada bu habei İbni Sa'd ve İbni Asakir'den nakletmesine rağ­men, takdim ve tehir ile almış. Herhalde notlarını düzeltirken gözden kaçmış. Onun için ben buraya İbni Sa'd ve diğerlerindeki tertiple terceme ediyorum. (M. Can.) tiğfar edivermesini söyleyin."

[781] îbni Sa'd 6/161-163; Ebu Nuaym, Hilye 2/79; Beyhaki, Delail (kısa) 6/370' Hakim 3/404; Tarihi Dımışk 9/418, 419; İbni Ebi Şeybe 12/154 Müslim ise bu haberi 2542 no ile Haşim b. Kasım -Katade -Ztirara b. Evfa i Üseyr'den biraz daha kısa olarak verir.                                         

[782] Ebu Nuaym, Hilye 2/83; Tarihi Dımışk 9/430

[783] Tarihi Dımışk 9/432, 433; Hilyetu'l-Evliya 2/87; amir b. Abdi Kays'ı anlatırken. Bu zayıf, belki uydurma veya yanılma bir hadis olsa gerek. Bir kere Ravi Ebu Utbe, Ahmed b. El-Ferec hadisi ile ihticac edilmeyen biri, onun şeyhi Yahya b. Said ve bunun şeyhi Yezid b. Ata el-Vasitî hep zayıf raviler. Alkame şüphesiz büyük bir alim ve sika, ancak Tabiin'in küçüklerinden olduğu için Hz Ömer'e yetişmiş değildir. Zaten Zehebi onun için habere munkatı' diyor. Sanıyorum hurafeciler bu hadisi Üveys üzerinden   harcasalar   gerek.   Tirmizi'nin   rivayet   ettiği   Ebu'1-Cezâ   hadisinde "Ümmetimden bir kişinin şefaatiyle Temim kabilesinden fazla adam cennete girecek." Deniyor. H.no 2438. İbni Ebi Şeybe ve diğerleri bunu Hasen-i Basri'den naklen: "Bu zat Üveys'tir" dediğini söylerler, öyle olsa bile "Tirmizi bu rivayetine kendisi "Hasen, sahih, ğarib bir hadistir. Ebu'1-Cezâ, adı Abdullah olup ondan sadece nakledilen tek hadis budur" der.

Sanırım uydurucular önce buna Üveys adını eklediler.  Sonra da Alkame'yi Hz Ömer'in ve İbni Mesud'un talebesi olan Alkame b. Kays'la karıştırdılar.

[784] Tarihi Dımışk 9/434, 435

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 304-310

[785] TarihiDımışk 9/438, 439; Tirmizi'de 2440 no ile Sıfatu'l-Kıyame/şefaat uynen Hasen-i Basri Mürsel olarak, Üveys yerine Osman b. Affan diye de alır.

[786] Tirmizi 2440; Darami 2/328; İbni Mace 4316; Müsned 5/366; Tarihi Dımışk 9/439-441; Beyhaki, Delail 6/378

[787] Ebu Nuaym, Hilye 2/86; Tarihi Dımışk 9/442; Beyhaki, Delail 6/378; Hakim 3/4Ü2; Derim ki, Yezid b. Ebi Ziyad zayıftır.                                         

[788] İbnu Adiy, El-Kamil fi'd-Dua'afa 1/404

[789] İbni Hibban ed-Duafa ve'1-Metrukîn 3/151; Tarihi Dımışk 9/419, 420

[790] Buhari, T. Kebir 2/222; Nesebi Kureyş 193; El-Mearif 405; Tarihi Halife 195; Taberani, Kebir 2/17; Ahbaru't-Tıval 146, 172, 185

[791] T. Dımışk 11/303

[792] T. Dımışk 11/303; Zehebi, Tecrid 1/92 no 851

[793] Sırrî için bkz El-Kamil 3/1295

[794] Tarihi Dımışk 11/30 Cündüb'den fazla bahsedilmiyor. Oysa çok yaman bir savaşçı­dır. Cemel harbinde Abdullah b. Zübeyr (r.a.)'ı altına almış ve ona: "Seni halana yani Hz Aişe'ye bağışlıyorum" demişti. Cündüb Hz Osman'a karşı gelenlerden olduğu için Hz Osman onu Kûfe'den sürdürmüştü. Bazıları onun Cündüb el-Hayr olduğunu söyler.

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 310

[795] Tabakat-ı Halife 33; Buhari, T. Kebir 2/249; El-Mearif 323; Müsned-i Bakî 153; İstiab 1/252; Razi Cerh 2/543

[796] İstiab 2/252; Üsdü'1-öabe 1/309. bu konu Hz Osman devrinde gcçmijti,

[797] Buhari Kebir 2/294

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 310-312

[798] İstiab 1/360; İsabe 1/272; Üsdü-Ğabe 1/375; El-Vafî 11/232; İbni Sa'd 7/431, 432; Buhari, Kebir 3/108

[799] Buhari (İbnu asakir ondan yaptığı rivayette) Habis Nebi (s.a.v.)'e yetişmiştir dedi­ğini nakleder 11/349; Yine İbnu Ebi Hatem -Razi'de onun efendimize yetiştiğini belirtir. Cerh ve Ta'dil 3/292; Yine İbni Sa'd'da 7/43l'de bunu kesin ifade eder.

[800] Tarihi Dımışk 11/347, 348

[801] Tarihi Dımışk 11/351; Tarihi Halife s.196; İbnu'l-A'sem, el-Futuh 3/23; Nasr b. Müzahim, Vak'atu Sıffeyn s. 202

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 312

[802] İbnu Sa'd, Tabakat 3/164-167; Tabakat-ı Halife 17, 126; Tarihi 192; Buhari, Kebir 3/215 no 730

[803] İbni Sa'd 3/164, 165; Hakim 3/381; Taberani 4/55 vı

[804] ibni Sa'd 3/165; Hakim 3/381; Taberani 4/55                   

[805] İbni Sa'd 3/165

[806] İbni Sa'd 3/166; Hilye 1/144; Humeydi, Müsned 1/86; Abdullah b. Mübarek, Zühd 183, 184; Üsdü'1-Ğabe 2/99; Hakim (kısa) 3/383; Taberani, Kebir 4/62 no 3632; Buhari bu haberi Ebu Hazim yoluyla bir çok yerde nakleder. H. No 1276, 3897, 3913, 3914, 4047, 4082, 6432, 6448

[807] İbnu Sa'd 3/167

[808] Bu bölümü İbni Sa'd'dan ekledim 3/167; Taberani 4/56 h.no 3617; Taberani bunu Zeyd b. Vehb'den zayıf bir senedle verir. Ama öncekini destekler.

[809] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 312-314

[810] İbni Sa'd, Tabakat 4/378; Tabakatı Halife 83, 135, 190; Buhari, Tarih 3/205; II-Muhabber 291, 240; Vakidi, Megazi 1052; Müsned 5/213

[811] Paranetz arası İbni Sa'd'dan ilavedir. 4/378; Zu'ş-Şehadeteyn denilmesinin nılı |Udur. Rasulullah (s.a.v.) Sevâ b. Kays el-Muhabiri denen bir bedeviden at aldı. Efindimiz parasını getirmek için hızla gidince Seva geri kaldı. Bu sırada Efendimizin aldığını bilmeden ata daha fazla para teklif edenler oldu. Efendimiz parayı getirinfi dam "alacaksan şu fiyat yoksa başkasına satarım." Dedi. Efendimiz "Ben onu sendin satın aldım ya." Dese de adam inkar edip şahit istedi. Müslümanlar şaşıp bakukuldlİHt*.

O sıra Huzeyme geldi olayı dinledi ve "Ben senin atı sattığına şahidim." Dedi, Nlbl (sav) ona "Sen o sırada yanımzda değil iken neye dayanarak şahitlik ediyorsun?11 buyurunca "Ya Rasulallah ben sana gökten gelen haberi tasdik ederim de senin söylediğin bir sözü nasıl tasdik etmeyeceğim." Dedi. Nebi (sav) de onun şahitliğini iki kişinin şahitliği saydı. Bkz. İbni Sa'd   4/379; Tarihi Dımışk 16/366, 367; Musm«i«i Ahmed 5/215; Nesai, Sünen-i Kübra 4/48 h. No: 6243, Mücteba 7/300 h.no: 4647; Ebu Davud 3607; Beyhaki, S. Kübra 7/66, 10/146; Tahavi, Şerhu Meâniu'1-Asur 4/144}.Taberani, Kebir 4/87 no 3730

[812] İbni Sa'd 4/381; Tarihi Bağdad 16/371

[813] Bur rivayetler için bkz: Müsned 5/213; Taberani, Kebir 4/94 ve devamı

[814] Tarihi Dımışk 16/369; Müsned 5/214; İbni Ebi Şeye 15/302     

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 315

[815] İbni Sa'd 1/266, 3/261, 4/59, 5/18; Tarihi Dımışk 17/382-397; İstiab 1/485; Üsdü'l-Ğabe 2/24; El-İsabe 1/492

[816] Bu hadis metnen sahih olsa da isnadı sahih olamaz. Zira zu'1-Külâ Peygamberimize gelirken efendimizin ölüm haberini alıp geri döndü. Zaten Zehebi onu açıklayacak. Metin için bkz: Ebu Davud 4302; Beyhaki, Kübra 9/176; Taberani 7/224, 19/375; Hatib, Tarih  12/403; Zehebi'nin isnadında Zü'1-Küla'dan sonra Muaviye atlansa gerek. Taberani 19/375'te 882 no ile araya Muaviye'yi katarak nakleder. Bu İbni Lehia isnadıdır. Böyleyse insad hasen sayılır.

[817] İbni Ebi Şeybe 124/54 no 18869; Buhari, Meğazi 64/64 no 4359- Müsncd 4/Sft< h No 19246; Taberani, Kebir 2/301 h.no 2259 ve Tarihi Dımışk I7/383; Zehebi merhum hadisi Müslim'e nisbet ediyor. Sanırım onu Tarihi Dımışk'a ycarak yazıma. Yokun haberin esas kaynağı İbni Ebi Şeybe'dir. Buhari ve diğerleri QnCjan nakleder, Ben il» tercemeye İ. Ebi Şeybe metnini esas aldım. 804 Tarihi Dımışk 17/388; El-Vafi bi'1-Vefeyat 14/47

[818] Tarihi Dımışk 17/388; EL-Vafi bi’l-Vefeyat 14/47

[819] Tarihi Dımışk  17/389; Zehebi'nin şüpheli konuşması (^u rivayetin Hİi«nî h Muhammed el-Kelbî'nin rivayeti olmasındandır.

Zu'l-Kela'ın öldürüldüğünde Muaviye'nin nasıl sevindiğini ^ffeyn savuşındn brth» setmiştik.[819]

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 316-317

[820] Buhari, Kebir 5/56, 57; Hakim 3/395; İstiab 2/268; El-Cerh 3/14, 15; El-Muhabber 184; Ahbaru't-Tıval 150, 171, 172, 175

[821] İbni Sa'd 4/294

[822] İstiab 2/268, 269; Bu konu Sıffeyn harbi anlatılırken bahsedilir.

[823] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 318

[824] Bu Abdullah b. Ka'b hakkında bilinen pek azdır. Neredeyse hepsi bu kadar. Bkz: Tarihi Halife 194; İstiab 2/315; Taberi 3/100; El-Kamil fi't-Tarih 3/314;

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 318

[825] Ubeydullah için bkz: İbni Sa'd 5/15-20; Nesebi Kureyş 355; Uyunu'l-Ahbar 1/29, 2/362; El-Mearif 180; Tarihi Halife 164, 194, 195

[826] Tarihi Dımışk 38/57

[827] Zübeyr b. Bekkar, onun bu lakabı hakkında şu bilgiyi verir: Ubeydullah'ın hanimi Hz Ömer'e gelip "Ey emirimiz, beni Ebu İsa'ya karşı mazeretimi kabul etsen!" de» yince "Ebu İsa da kim?" dedi. O "Oğlunuz Ubeydullah" deyince, "Demek kendine künye bunu mu seçti?" dedi. Sonra kölesi Eslem'e "Git Ubeydullah'ı çağır ama niye çağırdığımı söyleme!" dedi. Ama Ubeydullah bana tavuk yumurtasını ü/.crimc vu­racağı tehdidiyle söyledim. Hz Ömer "Onu söyledin mi?" dedi. "Evet" deyince buni tokat vurdu. Oğluna da "Yazıklar olasıca Hz İsa'nın babası mı vardı da sen kendine Ebu İsa diye ad aldın!" dedi. Salim der ki: "O zaman araplar Ebu Şecere, Ebu Seleme, Ebu Katade türü künye alırlardı. T. Dımışk 38/59

[828] Tarih Dımışk 38/61, 62; Metin T. Dımışk'tandır. Konu önce tafsilatıyla anlatılmi?. tır. Belazuri, Ensab 10/433

[829] İbni Sa'd 5/19; Belazuri 3/101; Et-Tıval 178

[830] Şiir şudur: Arapça

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 318-319

[831] İbni Asakir T. Dımışk 43/348-483; Vakidi (bkz. Fihristi); İbni Sa'd 3/246-264; İbni İshak, Siyre 144, 177, 228, 292; Ezdi, Futuhu'ş-Şam 254; İmam Ahmed, Müsned 4/262-265; Ebu Ya'la, Müsned 3/178-214

[832] Bu olay önce geçmişti. Ancak rivayetler "hançeri ön tarafına sapladı" şeklindedir.

[833] Zehebi'nin bu sayısını beilemiyorum. Zira benim tespitimde bile yüzden fazla riva­yet var. Ama sırf Efendimize olan isnadları sayıyor, ya da tekrarları almıyor olabilir. Gerçi Tarihi Dımışk'ta İbnu'l-Burkî 43/356 "ondan bize yirmi küsur hadis ulaştı" der.

[834] Tarihi Dımışk 43/348, 349

[835] tbni Sa'd 3/246, 247; Tarihi Dımışk 43/354, 356; Tehzibui-Kemal 13/444; S. A, Nübela 1/407

[836] ibni Sa'd 3/247; Tarihi Dımışk 43/365

[837] İbni Sa'd 3/248; Tarihi Dımışk 43/367

[838] İbni Sa'd 3/248; Tarihi Dımışk 43/372

[839] İbni Sa'd 3/248; Müsned 1/62; Sıfatu's-Safve 1/443; Tarihi Bağdad 43/369, 370; Hatib, Tarih 3/314; İbni Asakir aynı yerde bu Müslilm b. İbrahim ve Mutemir riva­yetini nakleder.

[840] İbni Sa'd 3/249; Tarihi Dımışk 43/371. Zehebi'nin söylediği İbni Sa'd rivayetidir. Yoksa İbni Asakir Ebu'z-Zübeyr haberini Cabir'den nakleder. Keza Hakim'de de böyledir 3/388

[841] İbni Sad 3/249; Tarihi Dımışk 43/373

[842] İbnu Sa'd 3/250; hakim 3/385; Tarihi Dımışk 43/379, 380; İbni Ebi Şeybe 12/121 no 12303. (Bunun Küba olduğunu Hakim 3/385'te belirtir. Ancak İbni Sa'd'ın Kasım b. Abdurrahman'dan rivayetinde "Ammar'ın evi" diye belirtir.

[843] İbni Sa'd 3/250

[844] İmam Ahmed Müsned 1/88, 142, 149; Tirmizi 3787, 3791; Bezzar 3/109 no 897; ibni Ebi Asım, Sünne 2/617 no 1421; Taberani, Kebir 6/265 no 6049; İbni Adiy 2087; Darakutni, İlel Sual no 395; Müsned-i Ali 85/1; İ. Asakir, Tarihi Dımışk 43/384; İbnu'l-Cevzî, İlel 1/281, 282; Ravi İbni Müheyl orijinal baskıda İbni Müleyk diye yazılmış ki yanlıştır. Ravi Kesir en-Nevvâ' zayıf üstelik katı bir şia propagandaeınıdir, Bezzar "Peygamberimizin bu sözü, Kesir-Abdülmelik b. Müleyh isnadı dışında yok." der.

[845] Tirmizi 3799; İbni Mace 146; Hakim 3/388; Ebu Nuaym, Hilye 1/140; Tuııhi Dı­mışk 43/386; Taberanî, Sağir 1/78; Hatib, Tarih 1/151, 6/155, 13/315; Müsned 1/212, 275

[846] İbni Ebi Şeybe 12/118, 120, 121; Hakim 3/392; Nesai 8/111; İbni Asukir, T, Di-mışk 43/391 -393; Ebu Nuaym, Hilye 1/ söyler.832

[847] Tirmiz, Menakıb 3663, 3805; MÜsned 5/382, 385, 399, 401, 402; Hakim 3/75; Beyhaki S. K. 5/12, 8/153; Ebu Nuaym 9/109; Beğavi, Snne 1/556, 6/216; İbni Hibban 2193; TAhavi, Müşkil no 1224; Hatib, T. Bağdad 4/337, 7/403, 12/20; Buhari, Tarihi Kebir 8/209, 9/50; İbnu Ad7iy 2/666; Humeydi no 949; Taberani, Kebir 8/68; İbni Sa’d 2/334; Nesaî, Kübra 5/74 no 8274

[848] Tarihi Dımışk 43/398; İbni Sa'd 3/263; Hakim 3/392; Nesai, Kübra 5/75 no 8274

[849] İbni Ebi Şeybe 12/120; Müsned 4/110; Hakim 3/390; İbni Asakir 43/398; Üsdül-Ğabe 3/629

[850] Nesai, Sünen-i Kübra 5/73 no 8269; Nesai 8271 nolu haberinde şu bilgiyi verir: "Rasulullah onları bir seriyeye göndermiş onlar da bir aileyi ele geçirmiş. O aile biz tevhid ehliyiz."deyince Ammar öyleyse bunlar kurtuldu!" dediyse de Halit onu din­lemeyip münakaşa etmişler. Ammar da geri dönünce onu Peygambere şikayet etti.

[851] Tirmizi 3798; Hakim 3/137; Ebu Nuaym 1/19; Tarihi Dımışk 43/385

[852] Bezzar Müsned 3/14 h. No 760; Darakutni, İlel Sual no 479; Tarihi Dımışk 43/401                                                                                      

[853] Hakim, Müstedrek 3/391; Taberani, Kebir 10/118; Beyaki Delail 6/422; Munkatı olmasına rağmen Hakim Sahih der. Zehebi de onaylar. İbni Asakir Tarihi Dımışk 43/403

[854] Nesai, Kübra 5/75 no 8276; Tirmizi 3800; İbni Mace 148; Müsned 1/389; Hakim *3/388; İ. Asakir, T. Dımışk 43/407. (Aynı İbare ile İ. Asakir bunu İbni Mesud'dan da akleder 43/405; Ahmed b. Hanbel, Müsned 1/389, 445   

[855] İbni Sa'd, Tabakat 3/263; İbni Asakir 43/408; Buhari, Tarihi Kebir 3/96

[856] Hakim Müstedrek 3/393, 394; İ. Asakir, Tarihi Dımışk 43/409; Ukaylî, Duafâ 4/236

[857] Buhari, Fezailu's-Sahabe h. No 3742, 3761; Taberi, Tefsir 30/217; Müslim no 824; İbnu Asakir, Tarihi Dımışk 43/409, 410

[858] Müsned 3/5; İbni Sa'd, Tabakat 3/252; Tarihi Dımışk 43/412

[859] Müslim, Fiten 2915 (70)

[860] Tabakat 3/252

[861] Tarihi Dımışk 43/428; Ebu Ya'la, Müsned İl/h. No 6524; Tirmizi, Menakıb 3802

[862] Tirmizi 3888

[863] Buhari, Salat no 447; Cihad 2812; Tarihi Dımşık 43/413; Müsned 3/91; Beytmkl, Delail 3/491; Hatip, Tarih 11/429

[864] Tarihi Dımşık 43/423

[865] Tarihi Dımışk 43/423; Müsned 4/197                                                                   

[866] Müsned 2/161, 6/315; Tarihi Dımışk 43/425; İbni Sa'd 3/253                             

[867] Müsned 6/289, 300, 311, 315; Müslim, Fiten 2916; Tarihi Dımışk 43/435, 436; Ebu Ya'la, Müsned 3/ 209 no 1645; Tayalisî, Müsned 2/152 no 2570

[868] Müsned 14/199; Abdürrezzak, Musannef h. No 20427; Tarihi Dımışk 43/430, 431

[869] Tarihi Dımışk 43/421

[870] Tarihi Dımışk 43/419; İbnu Kesir Cami'i-1 Mesanid 9/355 h.no 6894 (Bezzar'dan naklen). Mecme'uz-Zevaid 9/290; İbni Asakir Tarih'inde bu hadisi Ammar'dan on dört ayrı ravi ile nakleder.

[871] Diğerlerinden bir kısmı: Osman b. Affan, Muaviye b. Ebi Süfyan, Amr b. El-Âs, Abdullah b. Amr, Ebu Hüreyre, Ebu Katâde, Amr b. Hazm, Huzeyme b. Sabit, Ka'b b. Amr, Ziyad b. El-Kurad, Ebu Ümame, Hz Aişe, Hz Ümmü Seleme. İbnu Asakir Tarih'inde 3/412-436 sayfalan arasında tek tek nakleder.

[872] Tarihi Dımışk 43/436

[873] Tarihi Dımışk 43/437; İ. Ebi Şeybe 12/118; İbnu Mace, Sünen 153

[874] İbni Sa'd, Tabakat 3/255; Tarihi Dımışk 43/437; Hakim, Müstedrek 3/388

[875] Tarihi Dımışk 43/438

[876] İbni Sa'd 3/254; Hakim, Müstedrek 3/385; Taberi, El-Muntehab mine'z-Eeyl 301 valisi idi.862

[877] İbni Sa'd 3/255; Tarihi Dımışk 43/446

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 320-332

[878] Tarihi Dımışk 43/448-450; Orada bu kıssa gayet uzun anlatılır. Taberi 2/544; Bu hadise hicri 22'nci yılda anlatılmıştı.

[879] Taberi 3/544; İbni Sa'd 3/256; Tarihi Dımışk 43/451

[880] İbni Sa'd 3/256; Ebu Nuaym, Sıfatu's-Safve 1/144; Tarihi Dımışk 43/456

[881] Ebu Nuaym 1/142; Tarihi Dımışk 43/457

[882] İbni Sa'd 3/257, 358; Ebu Nuaym 1/143; İbnu'l-Cevzî, S. Safve 1/445; İbni Asakir, Tarihi Dımışk 43/457

[883] Müsned 4/319; İbni Sa'd 3/257; Hakim 3/389; Tarihi Dımışk 43/466, 467; Hatib #1-Bağdad 1/152; Ebu Ya'la, Musannef 3/1613; Ebu Davud, Merasil s. 74, 76; İbni Ibi Şcybe 15/302, Beyhaki, Delail 2/553, 6/421                          

[884] T. Dımışk 43/468, 469

[885] Müsned 4/198; ibni Sa'd 3/360, 361; T. Dımışk 43/473; Hakim 3/377

[886] İbni Sa'd 3/261; Tarihi Dımışk 43/475, 476; Parantez arası İbni Sa'd'dandır.

[887] İbni Sa'd 3/262; Tarihi Dımışk 43/477

[888] Tarihi Dımışk 4/481

[889] Tarihi Halife 191; Futuhu'l-Buldan s. 531; El-Kamil fi't-Tarih 3/343, 381

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 332

[890] Kays için bkz: Ensabu'l-Eşraf 1/456; Taberi (fihrist); Üsdü'1-Ğabe 4/227, 228; Vefeyatu'1-Ayân 6/38; El-İsabe 3/20; İbni Sa'd, Tabakat 5/525

[891] İbni Sa'd, Dördüncü Tabaka 2/739, 740; Taberi 3/89; İbni Hişam, Sire 3/584; Belazurî, Kısa Futuh 127; Tarihi Dımışk 49/480-481; İstiab 3/246; İbni Asakir geniş olarak ele alır. Parantez araları İbni Sa'd'dandır.

[892] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 332-333

[893] İbni Sa'd, dördüncü Tabaka 1/287; Halife, Tabakat 126; Tarihi 137, 170, 193; Belazurî, Futuh 160, 324, 325; Nesebi Kureyş 263; İ. Kuteybe, Mearif s. 241

[894] El-İstiab, Nesebi Kureyş 264; Hakim 3/395; İkdu'l-Ferid 5/85; İbni Sa'd 4. tabaka 1/288; El-İsabe 10/216; İbni Kuteybe, el-Mearif 241; Belazuri, Futuh 160

[895] Cahız, El-Bursan 353

[896] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 334

[897] Zehebi, Tecrid 2/193, 1/363; İstiab 4/153; Üsdü'1-Ğabe 5/273; El-İsabe 4/155 no 904; İbni Sa'd 5/273; El-Muntehab min Zeylil Muzeyyel 512; Halife, Tabakat 252; İmam Ahmed, el-İlel 1/166; Buhari, T. Kebir 5/397 no 1281; İ. E. Hakem el-Cerh 5/331 no 1567, 9/no 2096; Ricali Müslim no 1036; Zehebi, Kaşif 2/no 2631; Mizzi, T. Kemal 19/140 t. No: 3676

[898] Bu zat hakkında eski alimlerimiz çok kere yanılsalar gerek. Kimisi udi olun Ubeydullah b. Ka'b b. Malik'i ayrı Ebu Fudale'yi ayrı biri olarak almıştır. Meadi Ibnu Ebi Hatem onu her iki kısımda alır. Bedir'de bulunduğunu "Ebu Fudıılc" kil-mında yer verip bir de onun oğlu Fudale'nin babasından hadis naklettiğini" iddia edir, "Ubeydullah" olarak aldığı yerde ise (terceme no 1567) onun ensarlı olduğunu babanı 'Ka'b b. Malik (r.a.)'tan rivayet ettiğini söyleyip lakabından bahsetmez. Bu ikin) aynı zat olup doğru olan bu isim kısmıdır. Buhari de Tarih'inde onu 1282 nolu lercemtdt "Ensarlı  olup  babası  sahabe  Ka'b  b.  Malik'ten  ondan  da  kardeşi   Ma'bed   II» jAbdurrahman b. Abdullah b. Ka'b rivayet eder diye alır. Ebu Zur'a ile İbni Su'ıl onu sika der. İbni Hibban da "sika" der. Müslim 2769 (55) nolu hadisinde ve Mukim il-Künâ adlı eserinde "Ka'b (r.a.)'ın gözü kör olunca Ubeydullah onun elinden tutup kılavuzluk ederdi. Kavminin en bilgini Peygamber ashabının hadislerini en illtıltıil bilen insandı." der. Zühri, Abdurrahman b. Abdullah b. Ka'b -babası Abdullah b, Ka'b ve amcası Ubeydullah b. Ka'b b. Malik aracılığıyla Ka'b b. Malik (r.o.J'tan "Nebi (s.a.v.) yolculuktan dönerken gece gelmeyip gündüzleyin kuşluk vaktindf geldiğini, gelir gelmez doğru mescide gidip iki rekat namaz kılıp sonra oturduğunu" nakleder. Buhari Sahih Salah 5/59 h. No 443; Talikan 4418'de müsned olarak. Müilim h. No 716    (74). Ebu Davu 2781; Müsned 3/455, 6/386; İbni Ebi Scybe 2/21; Abdurrezzak, Musannef 4864; Ebu Avane 1/417; Beyhaki; S. Kübra 5/261; HiUİb, Tarih 8/205; Babası Ka'b Malik'in Tebük seferinde Peygamberimizden geri kttlif haberini  de  veren   yine  bu   Ubeydullah'tır.   Bunlara  göre,   onun   "siku"   olduğu söyleyenlere göre o sahabe değil kesinlikle tabiinin ileri gelenlerindendir ve Bedir İli de alakası yoktur.

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 334-335

[899] Buhari, Kebir 6/61 no 535; Taberi 2/697, 3/76, 77; İ. Ebi Hatem, El-Cerh 9/418 110 2027; El-İstiab 4/132; El-Kamil fi't-Tarih 3/285; Üsdü'1-Ğabe 5/264; El-tsube 4/141 no 814; İbni Sa'd 5/83, 8/49; Zehebi, Tecrid 2/190 no 2204; Mizzi, T. Kemal 34/137 no 7541, 17/314 (oğlunun tercemesinde)

[900] Nesaî, S. Kübra 6/280 no 10979; Amelul yevm velleyle 1140; Müsned 3/411. Hu, bir seferde açlık baş göstermesi üzerine Efendimiz (s.a.v.)'in kalan azıkları biriktirip onların bereketlenmesine dua ettiği, ve orduya yettiği gibi o miktarda arttığını btUllrtn ve   sonunda  Mü'min   kul   Allah'a  eşhedu   enla  ilahe   illallah   ve   eşhedu Muhammeden Abduhu ve rasuluhu itikadı ile kavuşunca cehennem ona gösterilmez." Hadisidir.

[901] İbni Sa'd 5/83

[902] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 335-336

[903] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 336-337

 

[904] Kitabu'l-Futuh 4/90-95-125 (bütün teferruatıyla); Taberi 3/109; Belazurî, Ensab 3/127; İbni Sa'd kısaca 3/32; Ya'kubi, Tarih 2/292; İ. Ebi Şeybe 15/300, 301; İbnu'l-Cevzî, Muntazam 5/128 aynı metin.

[905] Müslim 1064 (151-153); Ebu Davud 4764; Müsned 3/32, 48; Beyh. Süneni Kübra 3/178; E. Nuaym, Hilye 3/98; İbni Ebi Şeybe bu Ebu Said hadisini 15/316, 322 ve 329'da daha geniş verir.

[906] Müsned 1/139, 140; Tabei 3/114; İ. Ebi Şeybe 15/311, 326; ayrı ravilerle Belazurî, Ensab 3/150; Muntazam 5/136; Taberi 3/123, 125

[907] Ebu Ya'la, Müsned 1/367 h. No 474; Müsned 1/86-87; Parantez arası Müsned ve Ebu Ya'la'dan ilavedir, (mütercim)

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 337-344

[908] Bkz. Tarihi Dımışk 56/373-392; Hatib, Tarih 7/119-120; İbni Sa'd 6/213; Vakidi Meğazi (fihrist); Halife, Tabakat 148; El-Cerh 8/207; Buhari, Kebir 7/313; Taberi, Tarih (fihriste bkz); Yahya b. Main, Tarih 2/546; Ahbaru't-Tıval (fihrist); Fesevi (fihrist); İkdu'l-Ferid (fihrist); El-Kamil 3/315-319, 352, 354; Mizzi, T. Kemal 3/1299; Zehebi, S. A. Nübela 4/34; El-İsabe 3/482

[909] Tarihi Dımışk 56/287, 288

[910] Tarihi Dımışk 56/378, 388; Hatib, Tarihi Bağdad 7/120; T. Halife 200

[911] T. Dımışk 56/390; Burada şu izah var: El-Eşter Medine'ye varınca Hz Osman'ın Nafi diye bir kölesi onunla geldi. Çok iyi hizmet edip kendini sevdirdi. Ester "Sen kimsin?" deyince yalan söyleyip "Ben Hz Ömer'in kölesi Nafî'yim."dedi. Ester de Hz Ömer hürmetine bütün işleri ona bıraktı. Ayn-ı Şems'e varınca Mısırlılar kral gibi karşılayıp balık ikram ettiler. Bu Nafî' de gidip bal aldı. İçine zehir koyup ona içirdi.

[912] Tarihi Dımışk 56/391; Vulat-ı Mısr s. 24

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 344-345

[913] Sehl (r.a.) için bkz: İbni Sa'd 3/471-474, 6/15; Buhari, Kebir 4/97; Halife, Tabakat 85, 135; Tarih 197; El-Mearif 291; T. Kemal 2/557

[914] Tabakat 3/471; Hakim 3/409

[915] İbni Sa'd 3/471; Hakim, Müstedrek 3/409

[916] Tabakat, İbni Sa'd 3/472

[917] Buhari 58/18 h. No 3181, 3182, 4189, 4844, 7208; Müslim 1785; Müsned-i İmam Ahmed 3/485; İbni Sa'd 3/472 Bu rivayet bu   kadar ise de aynı hadiseyi Ebu Vail hadisi daha geniş anlatır. Bkz Buhari 3182; Müsned 3/485; Müslim 1785; Beyhaki 9/222; Taberani, Kebir 6/90; Taberi, Tefsir 26/44

[918] İbni Sa'd 3/472; Taberani 6/72, 5549

[919] İbni Sa'd 3/472; Taberani 6/71 no 5540; Abdurrezzak 6403; Buhari, Sahih 4004; T. Kebir 2/2/97; Tahavi 1/496; Hakim 3/409

[920] İbni Sa'd 3/472; Taberani 6/72

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 345-347

[921] İbni Sa'd 3/35, 36, 37; Taberi 3/155, 156; Ahbaru't-Tıval 213, 214; El-Futuh 4/133-142; Belazurî, Ensab 2/255, 256

[922] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 347-349

[923] Bkz İbni Sa'd 3/416; Vakidi 1/146, 157; Halife, Tarih 60; Muhabber, 75; El-Mearif 157; El-Cerh ve't-Ta'dil 4/421; el-İstiab 2/182; Hilyetu'l-Evliya 1/373; Üsdü'1-Ğabe 3/31; Tarihi Dımışk 24/177-181; El-İsabe 2/191; S. A. Nubela 1/384; El-Vafi bi'lVcfeyat 16/321

[924] İbni Sa'd 3/416; Tarihi Dımışk 24/178; Vakidi, Meğazi 1/146

[925] İbni Sa'd 3/416; İ. Ebi Hatem el-Cerh 4/421; Tarihi Dımışk 24/179

[926] İbni Sa'd 3/416. Tarihi Dımışk 24/180, 181; Burada bir şüphem var. Acaba "bu bir Rivayette"den sonraki söz yoksa İbni Sa'd'a mı ait. Zira Vakidi Meğazi'de böyle bir şeye hiç ilişmiyor. Oysa İbni Sa'd'dan İbnu Ebi'd-Dünya'nın nakline göre bu söz İbni Sa'd'a ait görünüyor. Bkz. Tarihi Dımışk 24/181

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 349

[927] Suheyb için bkz: İbni Sa'd 3/226-230; T. Dımışk 24/209-245; Vakidi, Meğazi 149, 155, 379, 770; İ. İshak 144, 287; El-Muhabber 14, 73, 103, 288;

[928] İbni Sa'd 3/226; T. Dımışk 24/213-215; Taberani, Kebir 8/33; Hakim 3/397

[929] Tarihi Dımışk 24/215; Hakim 3/397; Yine T. Dımışk'ta 24/230 "Suheyb yanında büyük bir servetle Rumlardan kaçıp Mekke'ye geldi" der.

[930] Tarihi Dımışk 24/209

[931] İbni Sa'd 3/226; T. Dımışk 24/214, 215

[932] İbni  Sa'd  3/226; T.  Dımışk 24/221; Taberi, Tefsir 22/66;  İ.  Adiy 7/2624; Abdurrezzak 20432; Taberani 8/131; Taberani Sağir 1/104; Tarihi İsfehan 1/49

[933] İbni Sa'd 3/227; Hakim 3/398; Taberani 8/37 no 7296, 7297

[934] Hakim 3/400; Taberani 8/41 (7303); T. Dımışk 24/235

[935] İbni Sa'd 3/227; T. Dımışk 24/221; Üsdü'1-Ğabe 2/420

[936] İ. Sa'd 3/227; T. Dımışk 24/221

[937] İ. Sa'd 3/228; T. Dımışk 24/226; İbni Hacer el-Metalib'inde (4063) İshak b. Rahaveyh'e isnad eder.

[938] İbni Sa'd 3/228; Taberani, Kebir 8/37; T. Dımışk 24/227; Hakim 3/400; Ebu Nuaym, Hilye 1/152

[939] İbni Sa'd 3/229

[940] İbni Sa'd 3/230; T. Dımışk 24/243; Taberani 8/33

[941] Tabakalı İbni Sa'd 3/230; Tarihi Dımışk 24/243, 244

[942] Tarihi Dımışk 24/24

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 349-352

[943] Buhari Kebir 1/124; Zehebi, S. A. Nübela 3/481; Nesebi Kurayş 277; El-Muhabber 275, 295, 437; el-Cerh 1/301; El-İstiab 3/348;

[944] Cabir (r.a.)'ın meşhur uzun hac hadisinde anlatılır.

[945] Belazurî, Ensabu'l-Eşraf 3/170, 171, 172; Taberi 3/128-132

[946] Kindi, El-Vulat ve'1-Kudât s. 28, 29

[947] Kindi, el-Vulât s. 2930

[948] İbni Sa'd 5/194'te Vakidi'den naklen onun yetmiş iki yaşında olduğunu söyler. Ölüm yılı ihtilaflara rağmen hicri 100 ile 109 arasıdır. Babası hicri 38'de öldüğüne goıe o zaman Kasım en fazla beş altı yaşında olabilir ve babasından rivayeti zorİMfir. Muhammed b. Ebi Bekir ölünce Hz Aişe (r.a.) çok üzüldü. Her namazın arkacındı Muaviye ve Amr b. El-Âs'a kunut okuyarak beddua ederdi. Onun çocuklarının bnkımını üstlendi, ölünceye kadar kızartılmış et yemedi. Taberi 3/132; Belazurt, Bnsabu'l-Eşraf 3/172

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 352-354

[949] Taberi (fihresetu'l-A'lam); Muhabber 104, 274; Halife, Tarih 201, 250; Buhari, Sağir 1/81; A. Tıval 157; İbni İshak 176, 223; Futuhu'l-Buldan 269

[950] Tarihi Dımışk 52/268-269; İ. İshak 205; 1. Sa'd 3/84

[951] T. Dımışk52/276                                     

[952] T. Dımışk 52/271       

[953] Buhari, T. Sağir 1/81                                            

[954] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 355-356

[955] Ebu Katade için bkz. İ. Sa'd 6/14; Halife, Tarih 99, 105, 201, 223; Fesevî 1/214; Halife, Tabakat 13; Futuhul-Buldan 117

[956] Müslim 1808; Müsned 4/52, 53; Taberani 7/22 no 3770; T. Sağir 2/151, 152, Buhari, T. Kebir 2/258

[957] İbni Ebi Şeybe 3/304; Hakim 3/480

[958] Ebu Katae (r.a.)'ın çok menkibesi vardır. Sanırım bunların çoğu Efendimizin Meğazisi ile ilgili kısımlarda geçtiği için Zehebi merhum buraya çok kısa alsa gerek

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 356

[959] Zehebi neyi kast ediyor anlamadım. Zira bu söylediği hadise hicri otuz sekizinci yılda oldu ve orada anlatıldı. Belki de sonucu otuz dokuzuncu yılda olmuş olabilir.

 İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 357

[960] Halife, Tarih s. 198

[961] Taberi (kısa) 3/151; Belazurî, Ensabu'l-Eşraf 3/219-221-227, 228; İbnu'l-A'sem, Kllııbu'l-Futuh 4/39-45; Burası Zehebi'de yok. Zehebi bu yıl olaylarına değinmediği İçin kaynaklardan veriyoruz.

 

[962] İbni Sa'd 5/93

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 357-360

[963] Taberi 3/149, 150; K. Futuh 4/47-49; Belazuri, Ensab 3/201.

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 360-361

[964] Kilabu'l-Futuh 4/50-52; Belazurî, Ensab 3/231-233 .

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 361

[965] Taberi 3/149; Belazuri, Ensab 3/205

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 361

[966] Taberi 3/150; Belazurî, Ensab 3/209

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 361-362

[967] Taberi 3/150; Belazurî, Ensabu'l-Eşraf 3/197-199

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 362

[968] Taberi 3/150

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 362

[969] Taberi Tarih 3/151, 152

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 362-363

[970] Tarihi Halife s. 198; Taberi, 3/153; Belazurî 3/211

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 363

[971] Bu bölüm Tarihu'l-İslam'da bu kadar. Önemine binaen kaynaklardan veriyoruz.

[972] Kıssa ve şiir için bkz: El-Futuh 4/60; Tarihi Dımışk 10/153; İstiab 1/56; İ. Esir, El-Kamil 3/384; Müberred, el-Kamil 3/1386; El-Eğanî 15/45 Et-Teâzî, El-Mürasî 75; Belazuri, Ensab 3/214

[973] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 363-368

[974] Kitabu'l-Futuh 4/53-72; Belazurî, Ensab 3/211-218; Taberi 3/153; Tarihi Dımışk 10/152; İ. Esir, El-Kamil 3/383

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 369-370

[975] Bkz. 1. Sa'd, Tabakat 6/22 (kısaca) Geniş olarak yeni baskı Dördüncü Tabaka 2/669 tere. No 200; İbni Hişam 3/585; Müsned 5/211; Halife, Tabakat 71, 133, Tarih 166, 99; El-Muhabber 291, 302; İbnu Şebbe, Tarihi Medine 2/547

[976] Halife b. Hayyat, Tabakat 1/162; Buğyetu't-Taleb 4/1892; Tarihi Dımışk 9/118; İbni Sa'd 4'üncü Tabaka 2/669; İbni Hazm, Cemhere 425; el-İstiab 1/247; Ona Eş'as (dağınık saçlı) denmiş, çünkü saçları darma dağnık imiş. Adı, El-Eşec olarak da geçerse de bu da (alnı yarık) anlamından alınsa gerek. Asıl adı Ma'dî Kerib'dir.

 

[977] İbni Sa'd, Dördüncü Tabaka 2/679, 680; T. Dımışk 9/127,  128; İbni Hubeyş, Ğazevât 1/131

[978] Üsdu'1-Ğabe 1/118; Tarihi Dımışk 9/116

[979] İ. Sa'd, dördüncü Tabaka 2/83 no 321'de İbni Asakir de ondan naklen Tarih'in de 9/140. Bunu Hz Osman'ın vali yaptığını söyler. Sanırım buradaki bir kalem hatasıdır. Zaten o Muaviye daha halife olmadan ölmüştü. Hem Zehebi S. A. Nübela'sında 2/41 'de "Osman'ın valisi" der.                                                                                  

[980] Tarihi Dımışk 9/142; İbni Sa'd, dördüncü abaka 2/684 no 322

[981] Hz Hasan onun damadı idi. İmam Ebu Yusuf "İşte alimler Hz Hasan'ı zehirleyenin bu kadın olduğunu söylüyorlar." der. Tarihi Dımışk 9/145

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 370-372

[982] Buhari, Kebir 2/150 no 2016; Taberi, Tarih (fihrist); İ. Sa'd 1/344, 7/408, dördüncü Tabaka 2/717 no 243; Müsned 4/102; Müsned-i Ebu Ya'la 13/10; Taberani Kebir 2/49 no 129; Hakim, Müstedrek 1/262, 2/219, 4/430

[983] İ. Sa'd, dördüncü Tabaka 2/717; Halife, Tabakat 305; Taberanî, Kebir 2/49; Tarihi Dımışk 11/59

[984] Bu haberi özetleyerek veriyorum: Rasulullah (s.a.v.) ashabını topladı ve: "Bana Te­mim-i Dârî bir şey anlattı: Lahm ve Cüzam oğullarından otuz kişiyle bir gemiye binmiş. Rüzgar onları uzakta bir adaya sevk etmiş. Orada karayaçıkınca bir de kar­şılarına iri uzun saçlı çok kıllı bir hayvan çıkmış. Kılın sıklığından önü arkası erkekliği dişiliği) belli olmamış. Sen kimsin deyince, o "Ben Cessâse'yim."demi. Bize "Bunlar ne demek anlat sana" deyince "Ben size haber veremem. Ama şu Manastıra varın orada sizin haberinize hasret bir adam var."dedi. Biz de manastıra vardık. Orada gördüğümüz yaratıkların en büyüğü bir adam, sıkıca bağlanmış. Bize "Siz kimsiniz?" dedi. "Arabız" dedik. "Aranızda Peygamber çıktım mı?" dedi. "Mekke'de çıktı, sonra Medine'ye gitti."dedik. "Siz ne yaptınız?" dedi. "Araplar ona uydular."dediler. "Bu onlara iyi oldu, ya İran ve Rumlar!" dedi. "Araplar onlara sefer yapıp Nuldırıyor."dediler. Taberiye gölü ne halde?" dedi. "Dolu" dediler. "Ürdünlü Filistin nrusındaki (Beysan) Harmanlığı meyve veriyor mu?" dedi. "Evet" dediler. "Zuğar pınarı ne halde?" deyince "Hem işiyorlar hem suluyorlar."dediler. O da "Ben Decalim Tııybe (Medine) dışnda yeryüzünde her yanına geleceğim."dedi. Bkz. Müslim 2942; Müsned 6/373, 374; Taberani, Kebir 2/54; T. Dımışk 11/53; Ebu Davud 4326; Tirmizi 2253; İ. Ebi Şeybe 15/189, 154

[985] Sa'd, Tabakat 7/409; İ. Sa'd, dördüncü Tabaka 2/722 h. No 330; T. Dımışk 11/59

[986] Tarihi Kebir 2/151; Fesevî el-Ma'rife 2/162; T. Dımışk 11/61

[987] İbni Sa'd bu iki rivayeti birleştirerek 1/343'te ayrı ayrı da dördüncü Tabaka 2/718 h. No 328'de verir. İbni Asakir de bunu ondan nakleder 11/63. bunlardan birisi Vakidi Muhammed b. Abdullah -Ziihri senedidir. Diğeri Hişam b. Muhammed el-Kelbî -Abdullah b. Yezid b. Ravh -Yezid b. Ravh isnadıdır.

[988] Tarihi Dımışk  11/66; Ebu Ubeyd el-Emval 349; Ebu Yusuf, K. Haraç 414; Belazurî, Futuhu'l-Buldan 153; 1. Zenceveyh, El-Emval 2/617

[989] Bu vesika için bkz: T. Dımışk 11/64, 65, 66, 67

[990] El-Emval 350; Tarihi Dımışk 11/67

[991] İbni Sa'd 1/367, 7/408, dördüncü Tabaka 2/722; Tarihi Dımışk 11/68

[992] Buhari, Vesayâ h. No 2780; Taberi, Tefsir (Maide 107)'de bunun bütün tariklerini anlatır. Tirmizi 3062; Ebu Davud 3606; T. Dımışk 11/69

[993] Taberi, Tefsir 13/177 (Ra'd suresi); T. Dımışk 11/73, 74

[994] İ. Sa'd 2/355; 1. Sa'd dördüncü tabaka 2/724; Sıfatu's-Safve 1/737; T. Dımışk 11/74

[995] İ. Sa'd 3/500, dördüncü Tabaka 2/725; Tarihi Dımışk 11/74

[996] İ. Sa'd dördüncü Tabaka 2/724; T. Dımışk 11/75; Sıfatu's-Safve 1/737   = 

[997] lbni Ebi Şeybe, Musannef 2/477; İ. Sa'd dördüncü Tabaka 2/725; Taberani, Kebir 1250; İ. Mübarek, Zühd 31 h. No 94; İ. Ahmed, Zühd 182; T. Dımışk 11/76; Ahbaru Mekke 1/463; Sıfatu's-Safve 1/738

[998] Tarihi Dımşk 11/77; Sıfatu's-Safve 1/739; Bu hadis zayftır. Her ne kadar bunu Ha-dis İmamı Muhammed b. Münkedir'den oğul Münkedir naklediyorsa da hadis oto-riteleri Münkedirin çok âbit çok zahit olduğunu kendin ibadete verdiği için babsının hadislerini bilmediğini ve hadis ehliyeti olmadığını söylüyor. Bkz M zi, Tehzibu'l-Kemal (Münkedir b. Muhammed) 28/562 no 6208

[999] İ. Mübarek, Zühd 471 no 1339; T. Dımışk 11/77, 78

[1000] Tarihi Dımışk 11/78; İbni Sa'd dördüncü tabaka 2/727 no 338

[1001] Sa'd dördüncü Tabaka 2/723; T. Dımışk 11/79; Taberani Kebir 2/49

[1002] T. Dımışk 11/79

[1003] Tarihi Dımşık 11/79; İbni Sa'd dördüncü Tabaka 2/723 no 334 m2 Tarihi Dımışk 11/80; Orada (Peygamber ve Ebu Bekir döneminde vaaz yoktu) ila­vesi var.

[1004] Tarihi Dımışk U/81

[1005] Taberani, Kebir 2/49 no 1249; Ebu Zür'a, Tarih 1915; T. Dımışk 11/81

[1006] Tarihi Dımışk 11/81

[1007] Taberani, Kebir 2/58, 59 no 1281; Tarihi Dımışık 11/82

[1008] İbni Mace no 76; Taberani, Kebir 2/49; Tarihi Dımışk 11/82

[1009] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 372-379

[1010] Haris için bkz: İbni Sa'd 3/447; Vakidi 24, 158, 405, 432, 534, 1010; Halife, Tabakat 99; El-Muhabber 74; Taberani, Kebir 3/312; El-İstiab 1/293;

[1011] İbni Sa'd 3/447

[1012] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 379

[1013] Harice için bkz: Nesebi Kurayş, İbni Sa'd 7/496; Halife, Tabakat 23, 291; El-Muhabber 294; Futuhu'l-Buldan 114, 116; Taberi, Tarih (fihris); tstiab 1/420; Tub, Kebir, 4/237

[1014] İbni Sa'd 7/496; İlaveler İbni Sa'd'dandır.

[1015] Bu hadis vitir namazının meşruiyetine dair olan hadistir. Bkz: E. Davud 1418; Tirmizi 452; İbni Mace 1168

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 379-380

[1016] Havvat için bkz: Vakidi, Meğazi 101, 131, 160, 232, 284, 303, 459, 561, 554; İbni Sa'd, Tabakat 3/477; Buhari', Kebir 3/216, 217 no 736; Ensab 1/241, 289, 317, 331

[1017] İbni Sa'd 3/477; Taberani, Kebir 4/203 tere. 392

[1018] İbni Hacer, El-İsabe'de bu haberi es-Serrac'ın Tarih'inden aynı isnadla verir 1/457

[1019] En-Nihyu: Yağ tulumudur. Cahiliye döneminde Ukaz panayırına gitmiş ve orada yağ satan adı Hidayet olan bir kadın görmüş yağ tuluğunun bir ucunu açıp tadına bakmış sonra bu ucu kadının eline vermiş. Öbür ucunu da açıp güya yağın tadına bakmış ama yine bu ucu da kadının öbür eline verip tut demiş. Sonra da kadının eteğini açmış. Kadın bıraksa   yağ akar korkusu ile sıkıca yağı tutarken o da kadına ilişmiş. İşte bu olay araplar arasında darbı mesel olmuş. Böyle biri için "Havvat'tan daha şehvetli, Zatı Nihyeyn'den daha cimri daha meşgul."derler.

[1020] Taberani, Kebir 4/203, 204 h. No 4146 yg8 İbni Sa'd 7/477

[1021] Buhari Edebu'l-Müfred h. No 1242; Hakim 3/294

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 380-381

[1022] Şurahbil için bkz: İ. Sa'd 7/445; Buhari, Kebir 4/248 no 2691; Fesevî, El-Ma'rife 2/311, 312; İ. Ebi Hatem, el-Cerh 4/338 no 1484; Halife, Tabakat 307; El-İstiab 2/141-143; Dineverî, Et-Tıval 121, 12, 159, 160, 170, 171

[1023] İ. Sa'd dördüncü tabaka 2/687; T. Dımışk 22/457

[1024] Buhari T. Kebir 4/249'da Cübeyr b. Nüfeyr'den nakleder: Şurahbil'i Hz Ömer'le Zul-Huleyfe'de mekke'ye giderken gördüm. İk rekat kıldı. Bu ne namazı diye sordum. O da "Ben Peygamberden nasıl gördümse öyle kılarım."dedi (İhram namazı) Bu onun sahabe olduğunu gösterir.

[1025] Tarihi Dımışk 22/455

[1026] Tarihi Kebir 4/248

[1027] İ. Sa'd dördüncü tabaka 2/687; T. Dımışk 22/457, 458                                         

[1028] T. Dımışk 22/460                                                                                                  

[1029] Tarihi Dımışk 22/462; Üsdü'1-Ğabe 2/362                                                                      

[1030] T. Dımışk 22/461                                                                                                                  

[1031] T. Dımışk 22/463

[1032] İbni Sa'd 2/337, 3/19, 6/12; İ. Ebi Şeybe 13/15724,   15731,  15781,  15788; Müsned-i İmamı Ahmed 1/75, İlel 79, 180, 187, 293, 337; Darami tere. 233, 568, 828; Buhari T. Kebir 6/no 2343, T. Sağir (fihris); Fesevî, el-Ma'rife (fihris)

Hz Ali hakkında kaynaklar buraya alınamayacak kadar çoktur. Ona dair bilgiler ve­rilirken zaten kaynaklarına işaret edilecektir.

[1033] Üsdü'1-Ğabe 5/517; Belazuri, Esnabul Eşraf. Bu haberin isnadında kopukluk var­dır. Zira Ebu'l-Buhteri kesinlikle Hz Ali'ye yetişmemiştir.

[1034] Zehebi pek azını aldığı için isim listesini İbni Asakir'den veriyorum.

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 382-383

 

 

[1035] Matbu nüshada bu kelime (Eteyte) olarak dizilmiş. Biz kaynaklardakine göre terceme ettik.

[1036] Buhari, Menakıb 3703, 441, 6204, 6280; Müslim Fazailu's-Sahabe 2409; Beyhaki, S. Kübra 2/446; Tarihi Dımışk 42/17; Hakim Ulumu'l-Hadis 261; El-İstiab 3/54; Belazuri 2/346

[1037] İbni Sa'd 3/26; Tarihi Dımışk 42/17; Hakim, Ulumu'l-Hadis 261; El-îstiab 3/54; Belazurî 2/346

[1038] İbni Sa'd 3/26; Belazuri, Ensab 2/361

[1039] Belazuri, Ensab 2/361; İbni Sa'd 3/26; Sıfatu's-Safve 1/308

[1040] İbni Sa'd 3/27; T. Dımışk 432/20

[1041] İbni Sa'd 3/25; Tarihi Dımışk 42/20; Tab. Kebir 1/94 no 157

[1042] T. Dımışk 42/21; Fesevi el-Ma'rife 2/261; Tab. Kebir 1/95; İbni Sa'd 3/25; Taberani Kebir 1/93; Belazurî, Ensab 2/360, 361

[1043] İbni Sa'd 3/27; İstiab 357; T. Bağdad 1/135; T. Dımışk 42/24, 25; Sıfatu's-Safve 1/308; Taberi 3/161; Taberani Kebir 1/94; Belazuri Ensab 2/366

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 383-385

[1044] Taberani,, Kebir 1/95 h. No 162; Buharı, Kebir 2/259; T. Dımışk 42/25

[1045] İbni Sa'd 3/21; T. Dımışk 42/26

[1046] Tarihi Dımışk 42/26

[1047] Abdurrezzak Musannef 5/325, 11/227 h. No 20392; İstiab, Nesaik 8409, 3/31; T. Dımışk 42/36; Tirmizi, Zeyd b. Erkam'dan 3734; İ. Ebi Şeybe 14/314; Nesai, Kübra 5/106 no 8392

[1048] İstiab 3/29; Tarihi Dımışk 42/44

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 386

[1049] İbni Sa'd 3/23; Belazuri Ensab 2/348

[1050] Buhari, Meğazi 4210, 2942-3701; Müslim 2405 (33); Ensab 2/347; Müslim 2406; T. Dımışk 42/82; Nesai Sünen-i Kübra 5/111 no 8402; Nesai hadisi Sa'd, Hz Ali, Bürayde el-Eslemî, Sehl b. Sa'd, İmran b. Husayn Hz Hasan b. Ali'den de nakleder. İbni Asakir ise bütün varyantlarını da rivayet eder.

[1051] Metinde Abdullah yazılı ki yanlıştır. Doğrusu İmam Ahmed'in ve diğer kaynakla­rın dediği gibi Abdurrahman'dır.

[1052] Müsned-i Ahmed 1/99133; Tarihi Dımışk 42/105, 106; Nesai S. Kübra 8401

[1053] Müsned 1/78, 99, 133; T. Dımışk 42/109

[1054] İ. E. Şeybe 12/85; Vakidi, Meğazi 2/655; Tarihi Dımışk 42/111; Rivayetin ifrad ol­duğunu Zehebi söylüyor. Zaten mübalağasından belli.

[1055] Beyhaki Delail 4/212; İbni Hişam 3/290; Tarihi Dımışk 42/110; Vakidi, Meğazi 2/655

[1056] İbni Sa'd 3/24, 25; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 2/349 (Esma bt. Umeys'ten); Nesai, Kübra 5/120; İ. Ebi Şeybe 12/61

[1057] Müslim 2404 (32); Tirmizi 3808; Nesai, S. Kübra 5/107, 122 Tarihi Dımışk 42/111, 112, 113; Müsned 1/173, 175, 182, 184. Ebu Ya'la Müsned 2/698, 809, 718; İbni Ebi Şeybe 12/60

[1058] Belazuri, Ensab 2/356; Tarihi D42/114. Çeşitli isnadlarla Tirmizi 3718; Müsned 1/84, 118, 119, 152; İbni Hibban (Mevarid) 2262; Taberani, Kebir 3/199, 4/207, 208, 5/185, 191, 192, 217, 221, 231, 12/99, 19291; Hakim 3/110, 134, 371; İ. Mace 121; İ. Ebi Asım 2/604, 605, 606, 607; İ. Ebi Şeybe 12/57, 59, 60, 61, 68; Tahavi, Müşkil h.no 1768; Ebu Nuaym Hilye 4/23, 5/27; Hasais 44, 48, 51; Nesai Kübra 5/107 h. No: 8397'de bunu Muhammed b. Halid -Musa b. Ya'kub -Muhacir b. Mismar -Aişe bt. Sa'd b. Ebi Vakkas yolu ile nakleder. Zehebi'nin bahsettiği ravi burada yoktur. Buradaki Musa b. Ya'kub zayıftır. Ama bu za'fın metne etkisi yoktur.

[1059] Müsned 5/26; Adurrezzak 5/490 h. No 9783; Taberani, Kebir 1/94 h. No 156; Belazuri, Ensab 2/354, 362; T. Dımık 42/131, 132; Cabir-i Cu'fî'nin rivayeti de bu­radadır. İ. Ebi Şeybe 12/83

[1060] Parantez arası mananın iyi anlaşılması için kaynaklardandır.

[1061] Müsned 5/356, 359; Tarihi Dımışk 42/490; Tirmizi (kısaca) 3796

[1062] Müsned 5/561; Tarihi Dımışk 42/182; İbni Ebi Şeybe 12/57; Taberani 5/185, 2127; İ. Ebi Asım 2/603, 644; Hasais 44; Belazuri Ensab 2/357

[1063] Nesai, Kübra 5/130 no 8464; İ. Ebi Şeybe 12/78; Müsned 1/84, 118, 152, 331, 4/281, 268, 270, 272, 5/347, 366, 419; Hakim 3/110; Tahavi, Müşkil 1765; Tarihi Dımışk 42/218

[1064] Bunların hepsi tek rivayettir. Bu hadise hadis ehli arasında öadir-i Hum hadisi de­nir. Rasulu Ekram (s.a.v.) Veda haccı dönüşü Cuhfe'ye yakın bir vadi olan Gadir Hum'a gelip orada ikamet etmiş, sonra ashabına orada bir hitabede bul    jp: "Sanki! ben da'vet edildim de daveti kabul ettim. Ben size önemli iki şey bırakıyorum. Biri diğerinden daha büyük: Allah'ın kitabı ve neslim ailem. Benden sonra, bana nasıl halef olacağınıza iyi dikkat edin. Zira bu ikisi (kıyamette) havuzun başına gelene kadar bir birinden ayrılmayacak. Allah benim velim ben de bütün müminlerin velisiyim." buyurup Ali (r.a.)'ın elini tuttu ve "ben kimin velisi ..." hadisini söyledi. Bu hadis pek çok sahabe tarafından nakledilir. Ve Şia'nın siyasi liderlik için en çok kullandığı hadislerdendir. Bu yüzden kimileri "Bu hadis uydurmadı. Zira Ali veda haccına giderken Yemen'de idi, oradan geldi" derlerse bu işe yaramaz bir laftır. Zira olay hac dönüşündedir. Ancak velilik tam anlamıyla bildiğimiz "veli" olmadır. Her mümin müminin velisidir.

[1065] Tirmizi, Menakıb 3809. Bu üstteki haberin değişik ravilisidir. Tarihi Dımışk 42/196; İbni Ebi Şeybe 12/79

[1066] Rivayet Zehebi'nindir. Tirmizi 3719; Nesai, Hasais 61 no 23; S. Kübra 5/128; Miisned 4/164, 165; İ. Mace 119; Taberani, Kebir 4/19, 20; İbni Ebi Şeybe 12/59; İbni Ebi Asım 2/564, 598

[1067] Müsned 1/331, 4/438, 5/356; Tirmizi 3796; Hakim 3/110, 111; Nesai, S. Kübra 5/132 no 8474; Tarihi Dımışk 42/197, 198; İbni Ebi Şeybe 12/79, 80; İbni Hibban, Mevarid 2203; Tarihi Dımışk 42/197; İbni Mace no 119

[1068] Müsned 3/86; Hakim 3/134; Ebu Nuaym Hilye 1/68; Tarihi Dımışk 42/199, 200; Beyhaki, Delail 5/398

[1069] Müsned 3/483; Beyhaki, Delail 5/394, 395; T. Dımışk 42/201, 202, 203

[1070] Neai, S. Kübra 5/134 no 8478. Bu 11 dipnot öncesinde geçen hadis olduğu için tekrara lüzum görmedim.

[1071] Tirmizi 3797; Nesai, S. Kübra 5/131 no 8469; Tarihi Dımışk 42/215, 218 1050 Tarihi Dımışk 42/211

[1072] Tarihi Dımışk 42/206; İbni Ebi Şeybe 12/57

[1073] T. Dımışk 42/221, 222; İbni Mace 116; Müsned 4/281; İ. Ebi Asım, Sünne 2/206 h. No 1363; Belazuri, Ensab 2/356; î. Ebi Şeybe 12/59

[1074] Tirmizi, Menakıb 3805; Tarihi Dımışk 42/254; Taberani, Kebir  1/226, 7/97, 10/343; Hatib, Tarihi Bağdad 9/269; Hakim 3/130; Buhari, Tarih-i Kebir 1/358, 2/3; Tarihi Cürcan 176; Tarihi İsfehan 1/205, 232; Belazuri, Ensab 2/378                           '

[1075] Hakim 3/130, 131; Tarihi Dımışk 42/247

[1076] Menakıb 3960; Tarihi Dımışk 42/260; Nesai, Kübra 5/140 no 8498

[1077] Müsned 6/323; Tirmizi 3801; Hakim 3/121; Nesai, Kübra 5/133 no 8476; Tarihi Dımışk 42/266

[1078] Belazurî, Ensab 2/350; İ. Ebi Şeybe 12/57; Müslim, İman 76; Tirmizi 3737; Nesai, Mücteba 8/117; İbni Mace 114; Nesai, Kübra

[1079] T. Dımışk 42/286, 287; İstiab 3/46, 47; Belazurî, Ensab 2/350

[1080] Tirmizi 3798; İ. Ebi Asım 2/577; Hakim 3/124, 125; T. Dımışk 42/446

[1081] İstiab 3/37; Tarihi Dımışk 42/297; Belazuri, Ensab 2/362; İ. Ebi Şeybe 12/84, 85; Abdurrezzak 11/318

[1082] Hakim 3/124; Ebu Nuaym, Hilye 1/65; Tarihi Dımşık 42/304, 305; Buharî, Tarihi Kebir 7/400; T. İsfehan 1/308

[1083] Tirmizi 3965

[1084] Hakim 3/136; Tarihi Dımışk 42/320, 321, 322; Tirmizi 3694; Müsned 3/166, 356, 380; Abdurrezzak, Musannef 20559; Taberani, Kebir 10/206; Ebu Nuaym, Hilye 10/393

[1085] Tirmizi 3758; İbni Mace 134; Müsned 1/189, 5/346; İbni Ebi Şeybe 12/14; İbni Ebi Asım 2/621; Ebu Davud 4648; Beyhaki, Kübra 2/268; Hakim 3/451; İbni Hibban 2918, 2198; Hatib, T. Bağdad 5/365; Beyhaki, Delail 6/350

[1086] Müsned 1/159; İ. Ahmed, Zühd 166; T. Dımışk 42/375

[1087] Tarihi Dımışk 42/376

[1088] Tarihi Dımışk 42/389; İ. E. Şeybe 12/58; Müsned 1/88, 136; Hakim 3/135; İbni Sa'd 2/337; Nesai, S. Kübra 5/116 no 8417. Bazıları Ebui-Buhterî'nin Hz Ali'yi görmemesine bakarak bu haberi munkatı sayar. Bu bir za'f sebebi değildir. Zira bu haberi Neai ve diğerleri 1-Şerik -Simak -Haneş -Ali 2-Ebu İshak -Harise b. Mudarrib -Ali 3-Ebu İshak Amr b. Hubşî -Hz Ali şeklindeki isnadlarla da verirler.

[1089] Buhari Feraiz 85/21 no 6755, İlim 3/39 no 11. ayrıca hadis nol870, 3047,3172, 3176, 6755, 6903, 6915, 7300; Müslim 1370 (467); Ebu Davud 2034; Tirmizi 2127; Bcyhaki S. Kübra 5/196; Tahavî, Ş. M. Asar 4/318; Müsned 2/526,  1/126, 81; Beyhaki, Delail 7/227; T. Dımışk 42/396; Buradaki "Sevr" dağı konusunda İbni Esir  ve diğer alimler acele ile "yanlış" demişlerse de yanlış olan kendileridir. Zira Sevr Uhud'un kuzeyindeki ufak bir dağdır. Iyr da tam güneydeki dağdır.

[1090] İbni Sa'd 2/338; Ebu Nuaym 1/67, 68; Tarihi Dımışk 42/398; Belazurî, Ensab 2/351

[1091] İbni Sa'd 2/338; Ebu Nuaym 1/67; İstiab 3/36; Tarihi Dımışk 42/399

[1092] İstiab 3/40,41; Tarihi Dımışk 42/399

[1093] Belazuri, Ensab 2/350; İbni Sa'd 2/339; Ebu Nuaym, Hilye 1/65; İstiab 3/39, 41; Tarihi Dımışk 42/402, 403

[1094] İbni Sa'd 2/338; Hakim 3/135; Tarihi Dımışk 42/404; Belazuri, Ensab 2/350

[1095] Belazuri, Ensab 2/251; T. Dımışk 42/403, İbni Sa'd 2/339; İstiab 3/39

[1096] Matbu nüshada bu isim Küleyb olarak dizilmiş. Doğrusu bizim yazdığımızdır.

[1097] İ. Sa'd 2/338; İstiab 3/40; T. Dımışk 42/407; Belazurî 2/352

[1098] Belazuri, Ensab 2/365; İstiab 3/40; Tarihi Dımışk 42/407, 408

[1099] Tarihi Dımışk 42/410; Yine Mesruk'tan "altı kişiye..." diye de geçe*.

[1100] Hakim 3/107; Tarihi Dımışk 42/418

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 386-389

[1101] İbni Sa'd 3/342; Tarihi Dımışk 42/429; Taberi, Tarih 2/560'(üçüncü yıl)

[1102] Müsed 1/114; İsnadda Said yerine "bir adam" ifadesi var. T. Dımışk 42/438;  Said'den sonra "babası" ifadesi ile.

[1103] Tarihi Dımışk 42/439; îmam Ahmed, Müsned 1/142 h. No 1220

[1104] Tarihi Bağdad 42/442, 443

[1105] Tarih-i Dımışk 42/443

[1106] T. Dımışk 42/440

[1107] Tirmizi, Menakıb 3798; Hakim 3/124, 125; İbni Ebi Asım 2/577; T. Dımışk 42/448. Bu hadis orijinal 634'üncü sayfada da geçmiş ve müellif ravi Muhtar'ın za­yıflığını belirtmiş idi. Zaten burası el yazmasının her nüshasında yok.

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 400-403

[1108] Tirmizi 3799; Müsned 3/33, 82, 6/6, 121, 167, 242, 260; Hakim 3/122, 123; Ebu" Nuaym, Hilye 1/68; T. Bağdad 1/134; Nesaî, Sünen-i Kübra 5/154 h. No 8541; İ.r Dımışk 42/451; Beyhaki, Delail 6/435

[1109] Tarihi Dımışk 42/470                                                                                            [

[1110] Ebu Nuaym, Hilye 1/81; İmam Ahmed, Zühd 163; El-İstiab 3/49; T. Dımışk 42/478

[1111] Hilye 1/81; T. Dımışk 42/480; El-İstiab 3/49

[1112] Müsned 1/78; T. Dımışk 42/481

[1113] T. Dımışk 42/482

[1114] İbni Sa'd 3/28; Hilye 1/83; S. Safve 1/318; T. Dımışk 42/483

[1115] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 404-406

[1116] İbni Sa'd 3/28; Istiab 3/48, 49; Tarihi Dımışk 42/484

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/

[1117] Tarihi Dımışk 42/489

[1118] Tarihi Dımışk 42/489

[1119] İ. Ahmed, Zühd 164; Tarihi Dımışk 42/491, 492; Ebu Nuaym, Ahbaru Isfehan 1/210

[1120] Tarihi Dımışk 42/310

[1121] T. Dımışk 42/517

[1122] T. Dımışk 42/518

[1123] Hakim 3/145; Tarihi Dımışk 42/561'de Şakîk b. Selem'den. Ayrıca 42/539, 538-540 arasında rivayetin diğer şekillerini verir.

[1124] Müsned 1/128

[1125] T. Dımışk 42/537

[1126] İbni Sa'd 3/38; Tarihi Dımışk 42/538                                                               

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 406-407

[1127] Bunun çeşitli Tarikları için bkz Tarihi Dımışk 4/442

[1128] T. Dımışk 42/544; 1. Ahmed, Zühd 165; E. Nuaym, Hilye 82, 83; Hakim 3/147; Sıfatu's-Safve 1/331; Müsned 1/91 no 706

[1129] İbni Sa'd 3/33; Taberani, Kebir 1/105; Ensabu'l-Eşraf 2/259; Müberred, el-Kamil 3/932; Sıfatu's-Safve 1/333; Tarihi Dımışk 42/545, 555

[1130] Tarihi Dımışk 42/545; Fesevii, el-Ma'rife ve't-Tarih 2/260; Hakim 3/140; Ebu Ya'la, Müsned 1/381 no 491; Humeydî h. No 58; İbni Hibban, Mevarid 2210

[1131] Tarihi Dımışk 42/555; Bu konudaki Rivayet bu 40'ıncı yıl olayları anlatılırken Hz Hasan rivayeti olarak uzunca nakledildi. Birazı bundan sonraki rivayette tekrarlan­maktadır.

[1132] İ. Sa'd 3/36; İstiab 3/61; Belazurî, Ensabu'l-Eşraf 2/255-256

[1133] Hakim 3/144; Tarihi Dımışk 42/556; Belazurî 2/256 1 İbni Sa'd en-Nevvâ'dır.

[1134] İbni Sa'd, Tabakat 3/35; Tarihi Dımışk 42/555; Zehebi'nin başkası dediği Kesir

[1135] Taberi, Tarih 3/156; İbni Sa'd, Tabakat 3/39; El-Ahbaru't-Tıval 215; Orijinal 6O8'de bu haberin kaynaklarını geçmiş idik. El-Futuh 4/133-142; Belazurî 2/255, 256; Tarihi Dımışk 42/556, 557, 558, 559; Taberi 3/158'de "Hz Ali oğlu Hasan'a "Sakın katilime müsle (organ kesme) yapmayın" dediği geçer.

[1136] T. Dımışk 42/561; Müsned 1/93

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 408-411

[1137] Tarihi Bağdad 1/135; Tarihi Dımışk 42/536, 565; Belazuri, Ensab 2/257

[1138] Belazuri, Ensab 2/265; Tarihi Dımışk 42/566

[1139] T. Bağdad 1/137; T. Dımışk 42/566; Belazurî, Ensab 2/258

[1140] Tarihi Dımışk 42/566kesip yediler.1119

[1141] Tarihi Dımışk 42/567. Bu haber kesin uydurma olsa gerek. Zira hiç bir kaynakta Hz Hasan, Hz Hüseyin "Babasının cenazesini kaybetmekle itham edilmiyor. Emeviler için bu olay tam bir fırsatken onlar da bunu söylemiyor.

[1142] T. Dımışk42/567; Tarihi Bağdad 1/138

[1143] Hakim 3/144; Tabeani, Kebir 1/96; Tarihi Dımışk 42/568

[1144] Hakim 3/145; İbni Sa'd 3/38; Taberani, Kebir 1/96; Hatib, Tarih 1/135; Belazuri, Ensab 3/258; Tarihi Dımışk 42/571, 572, 573; İbnu Asakir bu konudaki bütün riva­yetleri toplamıştır. El-İstiab 3/57; Taberi 3/160, 161

[1145] Tarihi Dımışk 42/578 aynı isnadla 19 olarak

[1146] el-Futuh 4/146; İbni Sa'd 3/38; Tarihi Dımışk 42/580; Müsned-i Ahmed 1/257 no 1724, 1725, Zühd 166; Ebu Nuaym, Hilye 1/65; Belazuri 3/209; Zehebi metninde-fazladan bir "illa" kelimesi var.

[1147] Hakim 3/145; Tarihi Dımışk 42/588; Müsned 1/148 no 1269; Taberi 3/164; İbni Sa'd 3/39

[1148] İbni Asakir "Tarih-i Dımışk adlı eserinde 42'nci cildi sırf Hz Ali'ye tahsis etmiş. Onun hakkındaki rivayet farklılıklarını bile bahse konu etmişti. Zehebi merhumun en güzel yanı onun hakkındaki uydurmalara yer vermediği gibi bir çok kolda gelen rivayetlerin içindenen güvenilirini almış. Allah mükafatını bol versin.

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 411-413

[1149] Bkz. K. Futuh 4/133 ve devamı. Belazurî 3/249 ve devamı Taberi (Fihrist); El-Muhabber 17; Ahbaru't-Tıval 23, 24; İ. Kuteybe, Mearif 209; El-Vulat ve'1-Kudat 31; Vefeyatu'l-A'yan 2/65, 7/218

[1150] "Süvari şu andaki nesilimizce nalmaı kaybolan öncekilerce bile anlamı değişen bir kelime. O zaman ise ata binip at üstünde harp aletleriyle cambaz gibi hareket eden idi.”

[1151] El-İsabe 2/198 no 4123                                                                                 

[1152] Şehrisani, el-Milel ve'n-Nihal(2/159)'in kenarına basılan"El-Fısal fîl-milel ve'L-Ehvâl ve'n-Nihal"

[1153] Muaykıb için bkz: İ. Sa'd 47116-118; Vakidi s. 721; İbni İshak, es-Siyer 227; Ha­life, Tabakat 13, 123; El-Muhabber 127; Buhari, Kebir 8/52, 53; Tarihi İbni Maih 2/578

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 413-414

[1154] İ. Sa'd 4/117

[1155] Ebu Davud 4228, Nesai, Müctebâ 8/175

[1156] Buhari, Salat 21/8 no 1207; Müslim, Mesacid no 546, 47, 49; Ebu Davud 946; îTirmizi 380; Nesai 3/7; İbni Mace  1026; Taberani, Kebir 20/351; Abdurrezzak,  Musannef 2406; Beyhaki, Süneni Kübra 2/284; İbni Huzeyme 895, 915; İ. Ebi Şeye 2/411; Müsned 3/426, 5/425

[1157] I. Sa'd 4/117, 118

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 415-416

[1158] Ebu Üseyd: Vakidi, Meğazi (fihrist); İbni Sa'd 3/557, 558; Tabakalı Halife 97; Muhabbar 95, 298; Müsned 3/496; Y. B. Main Tarih 2/347; Fesevî 1/344, 442, 2/467, 3/25; Ebu Zür'a, Tarih 1/491

[1159] Halife b. Hayyat, Tabakat s. 97; İbni Sa'd 3/558

[1160] İbni Sa'd 3/558

[1161] İbni Sa'd 3/558

[1162] İbni Sa'd, Tabakat 4/558

[1163] İbni Sa'd, Tabakat 4/558

[1164] İbni Sa'd, Tabakat 4/552

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 416-417

[1165] Ebu Mesud için bkz: Vakidi (fihrist); İbni Sa'd 6/16; Halife, Tabakat 96, 136, Ta­rih 202; Yahya b. Main, Tarih 2/410; Buhari, Kebir 6/429; Ebu Zür'a, Tarih 1/576; İ. Ebi Hatem Razi el-Cerh 6/313

[1166] İbni Sa'd 4/16; Ebu Zür'a, Tarih 576

[1167] Tehzibu'l-Kemal 20/217. Parantez arası Mizzi'den ilavedir.

[1168] İstiab 4/1757

[1169] Bu meşhur arap atasöziidür. "Yani devletten menfaatlananlar yükünü de katlansın-sen neye fetva veriyorsun."demek istiyor.

[1170] Tarihi Halife s. 202; İbni Sa'd 4/16                                                                  

[1171] Halife b. Hayyat, Tabakat s. 96

[1172] İbni Sa'd 4/18; Bu yanlış olsa gerek. Çok kere katipler "başı" diyecek yerde "sonu" diyor.

[1173] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 417-419

[1174] İbni Sa'd 3/596; Vakidi, Meğazi 54, 142, 151, 171; Halife, Tabakat 100, Tarih 205; Buhari, Kebir 3/319; Müsned 4/340; Fesevî 1/317-329; Taberi 2/671, 3/24; Taberani, Kebir 5/25, 41 Û2SL

[1175] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 419-420

[1176] Bkz Süraka'nın Tercemesi orijinal 308'inci sayfada 15'inci yılda vefat edenler kısmında geçti.

[1177] İbni Sa'd 3/597

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 420

[1178] M Savlan- İbni Sa'd 6/27, dördüncü tabaka 2/742 tere. No 256; Halife, Tabakat 74, 134;  Buhari, Kebir 4/304 no 2921; Müsned 47299; Fesevi, Tarih 3/400; 1. Ebi Hatem el-Cerh 4/420 no 1845; Taberani, Kebir 3/63 no 723

[1179] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 420-421

[1180] Kuraza: İbni Sa'd 6/17; Muhabber 242; Halife, Tarih 157, 202, Tabakat 94, 136; Buhari, Kebir 7/193 no 855; Yahya b. Main, Tarih 2/487

[1181] Parantez araları Tehzibu'l-Kemal'den

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 421

[1182] Taberani Kebir 19/40; İstiab 3/263; İ. Ebi Hatem, el-Cerh 7/136; Taberi (fihrist); el-Kamil (fihrist); Üsdü'1-Ğabe 4/207; el-İsabe 3/239 no 7127; Zehebi, Tecrid 2/16 no 169

[1183] Üsdü'1-Ğabe 4/207

[1184] Her nedense Ashab ve Tabiin içerisinde nice yiğitler var. Cihad zamanı cihad, sulh zamanı sulh için uğraşır, fitneden son derece sakınır,sonra da hayatına hiç önem verilmez. İşte Ka'ka'aa da bu talihsizlerden biri. Allah rahmet eylesin.

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 421-422

[1185] Hişam: Buhari, Kebir 8/191 no 2664; Müsned 3/403, 44, 467; Halife, Tabakat 14; Fesevî 2/356; El-Cerh 9/53 no 226; İstiab 3/593; Üsdü'1-Ğabe 5/61, 62; Zehebi, Siyeri A'lamu'n-Nubelâ3/51

[1186] Müslim 2017; eEbu Davud 3045; Münsed 3/468, 404; Beyhaki, Sünen 9/205; İbni Hibban 1567

[1187] Bunu bulamadım.

[1188] İbni Sa'd ne eski ne yeni kısımda Hişam'ı almıyor. Saddece dördüncü tabakada babası Hakim'i bahsederken "Çocuklarının hepsi de Peygambere gelip müslüman oldu" diyor. Dördüncü tabaka 1/216 no 89. Hafız Mizzi Tehzib'inde 3/195 bu sözü tbni Sa'd'a izafe ediyor ve Kebir'in dördüncü tabakasında" diyor. Ama dördüncü tabakada ben bu ismi bulamadım.

[1189] Cemheretu Nesebi Kurayş 378; T. Kemal 3/195

[1190] Bu da İbni Sa'd'da yok.

[1191] Bu söz Ebu Nuaym'a aittir. Bkz. T. Kemal 3/196

İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 422

[1192] İbni Sa'd 6/24, 25, 7/476, 477; Müsned 4/32; Vakidi (fihrist); el-Muhabber 126, 342, 379, 407; Nesebi Kureyş 105, 110, 138-140, 145, 156, 166; Halife, Tabakat 11, 126, 140, 189, 318;Et-Tıval 139

[1193] İbni Sa'd dördüncü Takbaka 1/168

[1194] T. Dımışk 63/218, 219; Nesebi Kurayş 138

[1195] T. Dımışk 63/218

[1196] İ. Sa'd dördüncü tabaka 1/171 h. No 76; T. Dımışk 63/250

[1197] Tarihi Dımışk 63/232; Beyhaki S. Kübra 9/55; Beyh. Delail 6/398

[1198] Tarihi Dımışk 63/232

[1199] Velid'in bu olayı çok meşhur olup Zehebi buraya en kısasını almış . konuya Haris b. Dırar el-Huzaî anlatır. Haberi İmam Ahmed Müsned'inde 4/27; Taberani, Kebir no 3395; Beyhaki, S. Kübra 9/54; İbni Asakir T. Dımışk'ta 63/227, 228 nakleder.

[1200] T. Dımışk 63/235; Bu hadise bu haliye pek cılız. Hem aynı İbni Abbas bu ayeti onun babası Ukbe b. Ebi Muayt için nazil olduğunu da rivayet eder. T. Dımışk 63/235

[1201] Tarihi Dımşk 63/236, 237; Üsdü'1-Ğabe 5/676; T. Kemal 19/438

 

[1202] Müslim 1707 T. Dımışk 63/241, 245; Bu ata sözünü gülünü seven dikenine katla­nır diye terceme ettim. Bu "Serinliğinden nimetlenen sicağınn da katlanacak."demektir. Daha önce bu sözü Hz Ömer de kullanmıştı.

[1203] El-Eğanî 5/143

[1204] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 423-426

[1205] Müsned 6/8-10; Vakidi Meğazi (fihrist); İbni Sa'd 4/73-75; El-Muhabber 92, 128, 406; El-Mearif 145, 146; İstiab 4/68; Üsdü'1-Ğabe 5/191; Hakim 3/597; Taban (fih­rist); Taberani Kebir 1/286; Fesevî 1/511, 512; Yahya b. Main, Tarih 2/704

[1206] ibni Sa'd 4/73

[1207] İbni Sa'd 4/75'te Vakidi'den naklen onun Medine'de Hz Osman'ın öldürülüşün­den bir süre sonra öldüğünü söyler.                                                                         

[1208] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 426-427

[1209] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 427

[1210] El-Eğani 22/310-312'de onun öldürülmesini etraflıca anlatır.

[1211] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 427