Hicri Yirmi Dördüncü Yıl Hz. Osman (R.A)'In Halifeliği
Hicri Yirmi Altıncı Yıl Olaylar
Hicri Yirmi Yedinci Yıl Olayları
Hicretin Yirmi Sekizinci Yıl Olayları
Hicretin Yirmi Dokuzuncu Yıl Olayları
Mescid-İ Nebevinin Genişletilmesi
Hicretin Otuzuncu Yıl Olayları
Hz. Osman'ın Hilafeti Döneminde Ölenler
Dokuzuncu Tabaka Hicri Otuz Birinci Yıl Olayları Nişabur’un Fethi
El-Esavide Savaşı (Savari-Yelken Direği Savaşı)
Bu Yılda Vefat Olayları El-Hakem B. Ebi'l-Âs
Kuran'ın İlk Yazılışındaki Çabası
Hicretin Otuz Üçüncü Yıl Olayları Kıbrıs Fethi
Malatya Ve Hısnu'l-Mer'e Seferi
Hicri Otuz Dördüncü Yıl Olayları Hz. Osman'a Karşı İsyanlar
Hz. Osman'ın Başka Bir Mektubu
Taberi'deki Hz. Osman'ın Mektubu
Hicri Otuz Altıncı Yıl Olayları Hz. Ali Dönemi Cemel Savaşı
Hicri Otuz Altıncı Yıl Vefat Olayları Esved B. Avf Ez-Zührî
Hz. Ömer (r.a.) bu yıl Muharrem ayının başında defnedildi. Sonra Ashabın ileri gelenlerinden meydana gelen danışma meclisi oturum yaptı. Abdullah b. Ebi Rabî'a 'dan nakledildiğine göre, danışma meclisi toplanmadan önce "Eğer Osman (r.a.)'a halife olarak biat edecekseniz biz halk olarak bu kararınıza itaat edeceğiz, eğer Ali (r.a.)'a biat edecekseniz, biz kararınızı duyduk ama isyan ettik" diyeceğiz." demişti.
Misver b. Mahreme anlatıyor: Gecenin büyük bir bölümü geçtikten sonra Abdurrahman b. Avf yanıma gelmiş ve "Üç geceden beri gözlerim iyice bir uyku tadamadı, bana Osman, Ali, Zübeyr ve Sa'd'ı çağır!" dedi. Ben de onları çağırıp geldim. Abdurrahman b. Avf onların her biri ile tek tek görüşerek onların Osman hakkındaki kanaatlerini anladı. Sabah vakti girince Cemaate namazı Suheyb (r.a.) kıldırdı. Sonra Abdurrahman ilan yerine oturarak, Allah'a hamd edip senada bulundu ve bu konuda yaptığı konuşmasında "Ben kesinlikle insanların (ehli hal ve akd'in) halife olarak, sadece Osman'a razı olacakları kanaatini edindim." dedi.
Abdurrahman b. Avfm oğlu Humeyd anlatıyor: Bana Misver b. Mahrame haber verdi ki, Ömer (r.a.)'ın halife seçimi için görevlendirdiği kimseler (danışma meclisi üyeleri) toplanıp konuyu görüştüler. Abdurrahman onlara: "Ben danışma hususunda sizlerle yarışabilecek biri değilim ama yine de dilerseniz ben içinizden birini bu konuda seçeyim!" teklifinde bulundu. Onlar da tercih işini Abdurrahman'a havale ettiler. Humeyd devamla der ki:
-Vallahi ben onların, bu işe Abdurrahman'ı memur ettikleri zaman ortaya attığı gayretinden, daha gayretli birini hiçbir toplum içinde bu derecede gayretli görmedim. Öyle ki o gece Abdurrahman'a gelip müşavere eden ve onunla konuyu gizlice görüşenlerden akıl ve görüş sahibi olan her biri Abdurrahman'la baş başa kalınca halifelik hususunda hiç kimseyi Osman (r.a.)'a denk tutmamışlardı.
Humeyd konuyu anlatarak sözü şuraya kadar getirdi ve şöyle anlattı:
-Abdurrahman b. Avf şahadet getirip "Ya Ali! Ben insanların bu konudaki kanaatlerine baktım, onların birini Osman (r.a.)'a denk tuttuklarını görmedim. Sakın sen bu konuda kendine bir pay çıkarmaya çalışma!" deyip ardından Osman (r.a.)'ın elini tutup: "Allah'ın sünneti, Rasulünün sünneti ve ondan sonraki iki halifenin sünneti üzere sana biat ediyoruz." dedi. Sonra Abdurrahman biat edip onu Muhacirlerle Ensar takip ederek biat ettiler.[1]
Enes (r.a.)'tan, bu konuda şunları anlattığı nakledilir:
Vefatından önce Ömer (r.a.), Ebu Talha el-Ensarî'ye haber salıp ona: "Ensardan elli kişilik bir grupla birlikte şu danışma meclisi (ehli şûra) üyeleri ile beraber ol. Sandığıma göre onlar bir evde halife seçimi için toplanacaklar. Sen arkadaşlarınla beraber o evin kapı girişinde durup kimseyi içeri sokma ve üç gün için içlerinden birini halife seçene kadar onları da bir yere bırakma! Allah'ım! Onlar üzerine halifem sensin!" dedi.[2]
İmam Ahmed'in Müsned'inin Ziyadat'ındaki Ebu Vail hadisinde geçtiğine göre Ebu Vail der ki: Abdurrahman b. Avf'a; "Ali'yi bırakıp da Osman'a nasıl biat ettiniz?" deyince, Abdurrahman "Bu benim suçum değil, ben biat hususunu Ali'den başlayıp ona, "sana Allah'ın kitabı, peygamberin sünnetiyle, Ebu Bekir ve Ömer'in siyreti üzere biat edeceğim..." deyince o "gücümün yettiği hususlarda!" dedi. Sonra ben aynı sözleri Osman'a teklif edince o "Evet." dedi.[3]
Vakidi ise biat tarihini "Zilhicce ayının son gecesinde Osman'ın hilafetine karar verdiler." diye anlatır.[4]
Nakledildiğine göre Abdurrahman baş başa kaldıklarında Osman'a "Sana biat etmezsem sen bana kimi tavsiye edersin?" deyince Osman (r.a.) "Ali'yi!" dedi. Ali (r.a.)'a "Sana biat etmeyecek olursam sen bana kimi işaret edersin?" diye sorumuş o da "Osman'ı!" demişti. Sonra Abdurrahman, Zübeyr (r.a.)'ı çağırıp ona "Sana biat etmezsem sen bana kimi önereceksin?" deyince o "Ali veya Osman'ı!" diye cevap verdi.
Sonra Sa'd'ı çağırıp ona "Ben ve sen halifeliği istemeğimize göre sen bana kimi aday göstereceksin? diye sordu. Sa'd da: "Osman'ı!" dedi. Sonra Abdurrahman b. Avf (r.a.), ashabın ileri gelenleriyle görüştü ve ekserisinin arzusunun Osman'da olduğunu gördü.[5]
Sonra "Mescitte toplanın" diye dellal çağrıldı. (İnsanlar toplanınca) Abdurrahman (r.a.) başında bizzat efendimiz (s.a.v.)'in giydirdiği sarığı ile kılıcını kuşanmış olarak[6] çıkıp geldi, hutbeye çıkıp uzun süre içinden dua ederek durup sonra insanlara şöyle hitap etti:
-Ey insanlar! Ben şu hilafet emanetiniz hakkında gerek gizli, gerek aşikar hepinize sordum. Şu iki kişiye denk olacak birini göstermediğinizi gördüm. Ya Ali, ya Osman dediniz. "Yâa Ali, kalk ve yanıma gel!" dedi. Ali de kalkıp -hutbenin yanına kadar gelip orada dikildi. Abdurrahman onun elini tutarak "Sen Allah'ın kitabı, Peygamberinin sünneti, Ebu Bekir ve Ömer'in icraatı üzere benim biatimi kabul eder misin?" dedi. Hz. Ali de: "Allah'ım hayır! Ancak bu konuda gayretim ve gücümün yettiği kadar biatinizi alırım!" dedi. Abdurrahman "kalk ya Osman!" deyip, Ali'nin durduğu yerde onun da elini tutup "Peki sen Allah'ın kitabı, Peygamberin sünneti, Ebu Bekir ve Ömer'in icraatları (nı tatbik etmek) üzere benim biatimi kabul eder misin?" deyince Osman: "Allah'ım! Evet!" dedi. Bunun üzerine Abdurrahman başını mescidin damına doğru çevirip, eli Osman'ın elinde olarak "Allah'ım şahid ol! Allah'ım, ben boynumdaki bu yükü Osman'ın boynuna yıkmış bulunuyorum!" dedi.
Bunun üzerine insanlar biat etmek için müthiş bir izdiham meydana getirip hutbenin yanında onun etrafını çevirdiler ve onu hutbenin ikinci basamağına oturttular. Abdurrahman b. Avf ise minberde, Rasulü Ekrem'in oturduğu yere oturmuştu. Ali (r.a.) da olduğu yerde dura kalıp, biat etmede ağır aldı. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf ona:
"Kim ahdi bozarsa kendi aleyhine bozar. Kim de Allah'a verdiği
sözü tutarsa ona yakında Allah büyük bir ecir verecektir." (Fetih suresi 10) ayetini okudu. Ali de insanları yararak gelip Osman'a biat etti, ağzı da; "hile ama ne hile!" diyordu.[7]
Sonra Osman (r.a.), mescid-i nebevi'nin bir kenarına oturup, Ömer (r.a.)'ın oğlu Ubeydullah'ı çağırttı. O sırada Ubeyd, Sa'd'ın evinde hapis idi. Bu Sa'd, Ubeydullah'ın elinden kılıcını Cüfeyne, Hürmüzan ve Ebu Lü'lü'e'nin kızını öldürmekten sonra çekip alan kimse idi. Ubeydullah o sıra Muhacir ve Ensar'ı itham edercesine, "vallahi babamın kanına karışan kimseleri kesinlikle öldüreceğim!" diyordu. Sa'd onun üzerine varıp kılıcını elinden çekip almış, saçından çekerek yan yatırıp hapsetmişti.
Osman (r.a.) Muhacirlere; "İslam dininde, bu müslümanlar arasındaki birlik ipini söküp patlatan kişi hakkında bana ne yapmam gerektiğini siz söyleyin!" dedi. Hz. Ali; "Benim görüşüm, onu kısasan öl-dUrmendir." dedi. Muhacirlerden birisi de "Dün babası öldürülmüştü. Hu gün de o mu öldürülecek!" dedi. Amr b. el-Âs da: "Ey müminlerin cıniri! Senin müslümanlar üzerine saltanatın olmadan önce bu olay olup, Allah seni bunun sorumluluğundan muaf tuttu. Bu olay senin halife tayin olmandan önce gerçekleşmişti." dedi. Osman (r.a.) ise: "Ben onların artık velisiyim. Bu işin cezasını diyete çevirdim ve kendi malımdan ödemeyi üstlendim." dedi.[8]
Derim ki: Bu Hürmüzan Tuster (şehri ve civarının) kralı olup daha önce müslüman olmuştu. Ömer (r.a.) hançerle vurulduğunda, Ubeydullah b. Ömer onu öldürdü. Ammar b. Yasir (r.a.) gelip Ömer (r.a.)'ın yanına geldi ve: "Bu gün İslam dininde olan oldu!" dedi. Ömer "Ne oldu?" deyince Ammar: "Ubeydullah Hürmüzan'ı öldürdü." deyince Ömer (r.a.) "İnna lillah ve inna leyhi raciun" diyerek onu bana getirin emrini verdi. Oğlu getirilince, onu hapsettirdi.
Bu konuda Said b. el-Müseyyeb şu bilgileri anlatır: Ebu Lü'lü'e, Hıyrc kabilesinden biri olan Cüfeyne ve Hürmüzan bir araya gelmişlerdi. Yanlarında kabzası ortasında olan iki uçlu bir hançer vardı. Bir
yerde otururlarken hayvanlardan biri onları ürküttü de hançer düştü. Abdurrahman b. Ebi Bekr de onları gördü. Ömer -aynı tür bir hançerle-yaralandığında, bu hançerin durumunu onların üçünün bir araya gelişini anlatıp, hançeri tarif etti. Onlar da hançeri inceleyince vaziyeti söylenene uygun buldular. Ubeydullah da fırlayıp Hürmüzan, Cüfeyne ve Ebu Lü'lü'e'nin kızı Lü'lü'e'yi öldürdü.
Bu ara Hz. Osman halife olunca Hz. Ali ona "Hürmüzan'dan dolayı Ubeydullah'a kısas yap!" deyince Osman "Onun benden başka velisi yok. Ben onu bağışlıyorum ama diyetini ödeyeceğim." dedi.[9]
Rivayete göre Hürmüzan kılıç kendine isabet edince "La ilahe illallah" dedi. Cüfeyne ise Hıristiyan olup Sa'd b. Ebi Vakkas'ın süt annesinin kocası olup Sa'd onu Hıristiyanlarla aralarındaki sulh anlaşmasında insanlara yazı yazmayı öğretmesi için Medine'ye göndermişti.[10]
Bu yirmi dördüncü yılda Ebu Musa el-Eş'arî (r.a.) ez-Zeyy şehrini fethetti. Daha önce de Huzeyfe ve Süveyd b. Mukarrin tarafından fethedilmiş ise de Zeyy halkı sonradan isyan etmişti.[11]
Bu yıl halk arasında burun kanaması hastalığı yayıldı da bu yıla "burun kanaması yılı" adı verildi. Osman da bu hastalığa yakalanıp hacdan geri kalıp yerine vasî tayin etti. O yıl insanlara hac yaptırma emirliğini Abdurrahman b. Avf üstlendi.[12]
Süraka b. Malik b. Cu'şum. Lakabı Ebu Süfyan olup Müdliclidir. Bu yıl içinde vefat etti. Peygamber (s.a.v.)'i takip etmek isterken atının ayakları kuma çakıla kalan kişi budur. Bu olaydan sonra Müslüman olmuş ve iyi bir Müslüman olarak yaşamıştı.[13]
Kendisinin ömre hususunda naklettiği bir hadisi vardır.
Süraka'dan, Cabir b. Abdillah, Abdullah b. Abbas (r.a.)'lar ile (tabi iııdcn) Said b. Müseyyeb, Tavus, Mücahid ve bir kısım alimler rivayetle bıılunmuşlardır.Onun İslam'a girişi Taif gazvesinden sonra olmuştur. 11/.. Osman'ın öldürülüşünden sonra vefat ettiği de rivayetler arasındadır.[14]
Bu yıl Hz. Osman (r.a.), Muğira b. Şu'be'yi Küfe valiliğinden ayırmış ve oraya Sa'd b. Ebi Vakkas'ı vali yapmıştır.[15]
Bu yıl Velîd b. Ukbe, eski sulh anlaşmasını bozan Azerbaycan ve Ermenistan üzerine sefere gidip bir çok esir ve ganimet alarak geri döndü.[16]
Yine bu yıl Rumlar ordularını Müslümanlara karşı harekete geçirince mıntıkası emirleri Hz. Osman'dan yardım istemek mecburiyetinde kaldı. O da onlara Irak'taki ordudan sekiz bin askerle yardım gönderdi. liıııılar Şam ordusuyla birlikte harekete geçip Rum topraklarına girdiler. lı tık ordusuna Selman b. Rabîa el-Bahilî, Şam ordusuna da Habib b. Mesleme el-Fihrî komuta ediyordu. Bunlar Rumlara akınlar düzenleyerek esirler alıp pek çok kaleyi de fethettiler.[17]
Halife Abdülmelik b. Mervan da bu yıl doğdu.[18]
Bu yıl Hz. Osman Küfe valisi Sa'd b. Ebi Vakkas'ı görevden alıp yerine kendi anadan kardeşi olan Ebu Vehb künyeli Velid b. Ukbe b. Ebi Muayt b. Ebi Aınr b. Ümeyye el-Emevî'yi vali tayin etti.[19]
Velid, Efendimize yetişip sahabe olmuş ve Ondan rivayeti olan bir ki irmedir.
ibu Muift el-Hemedani ile Şa'bî ondan hadis rivayetinde bulunmuşlardır.
Tarık b. Şihab anlatıyor: Velid vali olarak Kûfe'ye geldiğinde, Sa'd yunma gelerek: Ben görmeyeli beri sen mi zeki oldun? yoksa senden sonra ben mi ahmaklaştım?" dedi. Velid de: Ne biz akıllandık, ne de sen Hİııııaklaştın. Lakin halk kendi saltanatlarını sana tercih ettiler." dedi. Bu olay, Küfe halkının Sâ'd'ı azledip yerine Velid'i tayin etmesi ile Hz. ( kıttan'a kızmalarına sebep olmuştur.
llusayn b. el-Münzir anlatır ki, Velid bir gün sabah namazını sarhoş olarak dört rekat kıldırmıştı. Sonra geriye dönüp cemaate: "Size ıi'kalları artırıyorum." demişti.[20]
Bu yıl, İskenderiye halkı Müslümanlarla yaptıkları anlaşmayı bozdular. Mısır genel valisi Amr b. el-Âs da onlara saldırıp esir etti. Osman (r.a.), onların bu esirlerini İskenderiyelilerin zımniliği kabullerini esas alarak geri verdi. Bu haber Rum kralı Kostantin'e ulaşınca, İskenderiye'yi geri almak için komutanlarından Hadım Menvil'i bir donanma ile oraya yolladı. İskenderiye halkı da anlaşmayı bozdu.[21] Mısır kralı Mukavkıs ise anlaşmaya sadık kalıp buna katılmadı.
Amr (r.a.) oraya bu yılın Rabiul Evvel ayında saldırmış ve bir tek "Aynu Şems" şehri hariç diğer yerleri zorla fethetti. Aynu Şems ise sulh yolu ile fethedildi. [22]
Bu yıl Osman (r.a.), "Amr b. el-Âs'ı Mısır valiliği görevinden alıp yerine Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'i atadı." diye bahsedilir ise de doğ-ı unu bu azil işi hicri yirmi yedinci yılda gerçekleşmişti. Abdullah b. Sa'd b. Ebi Şerh Hz. Osman 'dan Afrika seferi için izin talebinde bulundu. O da ona izin verdi.[23]
Rivayete göre Muaviye b. Ebi Süfyan oğlu Yezid bu yıl doğmuştur.
Yirmi beşinci yıl hac yaptırma işini bizzat Hz. Osman (r.a.) kendisi (İstlenmiştir.[24]
Bu sene Hz. Osman (r.a.) Mescid-i Haram'da ilaveler yapıp onu genişletti. İlave kısımları sahiplerinden satın aldı. Arsa sahiplerinden bazıları ise bu karara karşı geldiler ve arsalarını evlerini vermediler. Hz. Osman da binaları üstlerinde yıkıp bunların bedelleri olan parasını Hazineye koydu. Ev sahipleri Osman'ın yıkımına engel olmaya uğraşınca o da adamların hapsedilmeleri emrini verdi ve onlara: "Sizin bu bana karşı koyma Cüretiniz, benim yumuşak huylu olmamdan kaynaklandı. Benim bu yaptığım genişletme işinin aynısını size Hz. Ömer (r.a.) da yapmıştı. Ama siz ona karşı koymadınız idi." dedi. Daha sonra bu kimseler hakkında Abdullah b. Halid b. Esîd, Hz. Osman'la konuştu da o da onları serbest bıraktı.[25]
Bu sene Sabûr şehri fethedildi. Fetih ordusu komutanı Osman b. Hbi'l-Âs es-Sakafî idi. Sabûr halkı ile üç milyon üç yüz bin dinar vergi vermeleri şartı ile sulh anlaşması yaptı.[26]
Denildiğine göre Hz. Osman'ın, Sa'd'ı Küfe valiliğinden azletmesi şu yüzden olmuş: Sa'd b. Ebi Vakkas, Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'tan, hazineden borç istedi. İkisi bu borç yüzünden aralarında dedikodu edip çekilmişlerdi. O da ona bu parayı verdi. Vakti gelip isteyince Sa'd bunu (klcycıncdi. Abdullah bunu almak için bazı kimselerden yardım istedi. Sa'd da kendisine süre verilmesi için bazılarından yardım istedi. Bir ttruyit gelip anlaşamayınca bu taraf o tarafa, o taraf bu ta rafa laf atarak dnğıldı. Hu yii/.den Hz. Osman Sa'd'a kızıp onu görevden alarak yerine Velld b, Ukbe'yi Küfe valiliğine tayin etti. Velid daha önce Ömer (r.i.)'ın Cezirıılu'l-Arab'daki şehirlerden birinde valilik yapmış biri olup, idaresi »Itıiulnki insanlara çok yumuşak muamele ederdi.[27]
Bu yıl Muaviye Kıbrıs adasına bir sefer düzenleyip, askerlerini gemilere bindirdi. Ubade b. es-Samit (r.a.) ile Enes (r.a.)'ın halası olan eşi Ümmü Haram da beraberinde idi. Kıbrıs'a vardıklarında eşi Ümmü Haram binti Milhân el-Ensariyye bindiği katırdan düşüp şehit olarak öldü.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onun evine gelir, onun evinde kaylule uykusu uyurdu. Onu şehitlikle müjdelemiş idi.[28]
(İbnu Sa'd, Enes b. Malik (r.a.)'ın Ümmü Haram'dan şöyle anlattığını rivayet eder: Bir gün Resûlullah gelip öğle uykusu uyudu. Sonra uyanıp gülümsedi. "Ya Resûlallah Anam babam sana feda olsun neye gülüyorsun?" dedim. Efendimiz: "Ümmetimden bir kısım insanlar tahtlarına oturmuş krallar gibi şu gemilere binip denize açılacaklar!" buyurdu. Ben "Ya Resûlallah, benim de o grupla beraber deniz seferi yapmam için Allah'a dua ediver." dedim. Efendimiz de "Sen onların ilklerindensin" buyurdu.
Ümmü Haram'ın Efendimizden hadis rivayeti vardır. Enes b. Malik, Umeyr b. el-Esved el-Ansî, Ya'la b. Şeddad b. Evs ve diğer bir çok kimse ondan rivayet etmişlerdir.
Davud b. Ebi Hind der ki:
Bu yılki -seferlerde- yani yirmi yedinci senede Osman b. Ebi'l-Âs ve Ebu Musa el-Eş'arî bir milyon iki yüz bin dinar vergi karşılığında Erracân halkı ile sulh anlaşması yaptı. Yine Dârabıcırd halkı ile de bir milyon seksen bin dinar karşılığında sulh anlaşması yaptı.[29]
Halife b. Hayyat Tarih'inde der ki:
-Bu yıl Hz. Osman Mısır valiliğinden Amr b. el-Âs'ı azlederek yerine Abdullah b. Sa'd b. Ebi Sarh'ı tayin etti. O da beraberinde Abdullah b.
Ömer, Abdullah b. Amr b. el-Âs ve Abdullah b. Zübeyr'i alarak -kuzey-Afrika'ya sefere çıktı. Abdullah b. Sa'd'm ordusu ile Cürcir'in ordusu Kayıavan'dan iki günlük mesafedeki Sübeytıla şehrinde karşılaştı. Cürcîr'in komutasında iki yüz bin savaşçı vardı. (Bir rivayette bunların yüz yirmi bin olduğu söylenir.) Müslüman ordusu ise yirmi bin kişiden ibaret idi.[30]
Mus'ab b. Abdillah der ki: Bana babam ve Zübeyr b. Hubeyb, Abdullah b. Zübeyr'den şöyle naklettiler:
-Yüz yirmi bin kişilik bir ordu ile Curcîr bize hücum edip etrafımızı kuşattılar. Biz sadece yirmi bin savaşçı idik. İnsanlar Abdullah b. Ebi Sarh'ın yanına gelip gitmeye başladılar. O da kendine ait çadırına geçip yalnız başına kaldı. İşte o sırada ben Curcîr'in bir gafletini gördüm. Ben onu askeri kampının arkasında kır bir yük beygiri üzerinde kendisini tavus kuşu tüyleri ile gölgelendiren iki cariye ile beraber gördüm. Onunla askerleri arasında hiç kimse olmayan bir arazisi vardı. Hemen Abdullah b. Ebi Sarh'a geldim ve anlattım. O da insanları benim yanıma topladı. Ben onlardan otuz süvari seçtim. Diğerlerine de: "Saflarınızda durun!" deyip Cürcîr'i gördüğüm tarafa hamle edip, yanımdaki süvarilere de, siz arka taraftan gelecek bir hücumdan beni koruyun!" dedim. Vallahi safları ona doğru yarıp geçmek çok ani oldu ve önüne dikildim. O ve arkadaşları beni kendilerine gönderilen elçi sandılar. Yanına yaklaştığımda gelen belayı anlayıp beygirinin üzerine sıçrayarak arkaya doğru kaçmaya başladı. Ben de kovalayıp yetişip ona mızrağımı sapladım, atından yere yuvarlandı, sonra kılıçla üzerine saldırdım. Bubini mızrağa geçirip "Allahu Ekber" dedim. Müslümanlar da hemen »ttldırıya geçtiler. Adamları çevreye dağıldı. Bizde sırtlarına bindirdik.[31] Hftlife b. Hayyat der ki: İbnu Lehîa'dan birisi şöyle duymuş: Bana ibu'lEaved, Ebu İdris el-Havlanî'den şöyle nakletti:
Hbu İdris, Abdullah b. Sa'd ile Afrika fethine gitmiş idi. Abdullah b. d Afıiku'yi fethetti. Savaşa katılan her mücahide bin dinar düştü.[32] Hnlite b. Hnyyut dışındaki tarihçiler ise: Müslümanlar onlardan esir alıp harp ganimeti elde ettiler, her bir süvarinin hissesine üç biri dinar düştü, demekteler.[33]
(Seyf b. Ömer, Ebu Harise ile Ebu Osman'dan şöyle nakleder: -Hz. Osman halife seçilince Amr b. el-Âs'ı da Mısır valiliğinde bıraktı. Zaten bir şikayet ya da kendiliğinden istifa olmadıkça görevden almazdı. O sıra Abdullah b. Sa'd, Mısır orduları içinde bir nefer idi. Hz. Osman onu orduya komutan yapıp ileri gelenlerle ona destek vererek kuzey Afrika'ya sefere yolladı. Beraberinde Abdullah b. Nafî ile Abdullah b. Nafî b. el-Husayn'ı da verdi.
Hz. Osman, Abdullah'a "Allah sana Afrika fethini nasib ederse, ganimetin beşte birinin beşte biri senin dedi. Diğer iki Abdullah'ı da emirlerine askerler verip onları da Endülüs'e sefere yolladı.)
Asker Mısır'ı geçip kuzey Afrika'ya varıp el-Ecell ile karşılaştı. El-Ecell'in ordusu kimliği bilinmeyen derleme bir ordu idi. Harp başladı, Abdullah el-Ecell'i öldürüp kuzey Afrika'nın dağlarını ve ovalarını ele geçirdi. Sonra ora halkı toptan Müslüman oldu ve devlete bağlılıkları çok güzel oldu.
Abdullah, Allah'ın onlara nasip ettiği bu ganimeti askere bölüştürüp beşte birin, beşte birini (Hz. Osman'ın tavsiyesi ile) kendisine alıp, kalan dörtte biri Hz. Osman'a yolladı. Sonra Kayravan şehrinin olduğu yerde çadırlar kurdurup elçiler gönderdi.
Orduda bulunanlar Abdullah'ı Hz. Osman'a şikayet edip: "Beşte birini kendine aldı." dediler. Hz. Osman "Ben onu Abdullah'a bağışlamıştım, ama o şu anda sizindir. Razı iseniz caiz olur, değilseniz red olunur." dedi. "Biz razı değiliz!" demeleri üzerine o da bunların askere geri verilip aralarında anlaşma sağlaması için bir mektup yazıp Abdullah'a yolladı.
Lakin adamlar "Sen onu bizden al!" diye ısrar edince, Hz. Osman ona "Afrika'ya senin de onların da razı olacağı birini tayin et. Sana yaptığım bağışı da onlara geri ver. Zira onlar razı olmuyor." diye yazdı. Abdullah b. Ebi Şerh de öyle yapıp Mısır'a geri geldi. Allah onlara Afrika fethini nasip etmişti. O vakitten ta Hişam b. Abdulmelik zamanına kadar ora halkı insanların en iyi emir dinleyen, en gönüllü itaat eden kimseler olmaya devam etti.[34]
Seyf b. Ömer yine Ebu Harise ile Ebu Osman'dan nakleder: -Hz. Osman, Abdullah b. Nafi b. el-Husayn ile Abdullah b. Nafî' b. Abdi'l-Kays'ı Afrika ordusunun ardından Endülüs'e yolladı.
Bunlar oraya deniz yolu ile vardılar. Hz. Osman Endülüs'e gönderilenlere hitaben bir yazı gönderip "İstanbul ancak Endülüs yolu ile fethe-dilebilir. Eğer siz Endülüs'ü fethedebilirseniz İstanbul'u fethedecek olan kimsenin -Peygamberin hadisinde ona verileceğini bildirdiği- sevabına siz de ortak olmuş olacaksınız. Allah'ın selamı sizinle olsun." dedi.
Ka'bu'l-Ahbar der ki: Denizden Endülüs'e fetih için bir takım insanlar geçecek. Kıyamet günü nurları ile tanınacaklar.
Bu Endülüs fatihlerine, kuzey Afrika halkından Müslüman olan Ber-beriler de katıldılar. Hem denizden hem karadan oraya ulaştılar. Allah onlara Endülüs'ü ve Efrence'yi fethetmeyi nasip etti. Müslümanların oradaki gücü tıpkı kuzey Afrika'daki gibi arttı.[35] (Hz. Osman Abdullah b. Sa'd b. Ebi Sarh'ı görevden alınca Afrika valiliği Abdullah b. Nafi b. Abdi'l-Kays'a geçti. İbni Ebi Sarh da Mısır'a döndü. Endülüs idaresi de aynen Afrika'daki gibi Hişam dönemine kadar devam etti. Hişam halife olunca Endülüs'teki Berberi'lere kendi arazileri -olan kuzey Afrika'daki yerlerine dönmelerini emretti. Endülüs'te bulunan Müslümanlar kendi başlarına kaldılar.[36]
Vakidi isnadı ile Kurayb'dan naklediyor:
-Hz. Osman Amr b. el-Âs'ı Mısır valiliğinden alınca, Amr çok öfkelenip Hz. Osman'a kinlendi. Hz. Osman Abdullah b. Sa'd b. Ebi Sarh'ı yönlendirip Afrika'ya gitmesi emrini verdi, ve insanların da Afrika'ya gitmesini teşvik etti. Muhacir ve Ensardan oluşan on bin kişilik bir kuvvet Afrika'ya yola çıktı.[37]
Yine Vakidi, İbnu Ka'b'den şöyle nakleder: Hz. Osman, Abdullah'ı Afrika'ya yolladığında, aralarındaki sulhu her yıl bir milyon beş yüz yirmi bin dinar vermek üzere imzalayan Afrika patriği Curcîr idi. Bizans imparatoru, İstanbul'dan patriğe bir elçi gönderip üç yüz ton altın
Afrikalılardan almasını emretti.
ilckim Abdullah b. Sa'd da onlardan vergi almış idi. Patrik ayan he-etiııi toplayıp imparatorun emrini bildirdi. Onlar da: "Artık ona ve- altınımız yok, elimizde bulunanla zaten canımızı Müslümanlardan urlardık. Evet imparator bizim efendimizdir, her sene verdiğimiz gibi «mmızda bulunan hediyelerimizi kabul etsin." dediler.
Klçi bu durumu görünce onların hapsedilmesini emretti, ve hapse ıtıldılar. Onlar da kendi adamlarına haber salıp durumu bildirdiler. l'nnıltarları da gelip hapishanenin kapısını kırıp onları serbest bıraktılar.[38]
Vakidi, Yezid b. Ebi Habib'den naklediyor:
-Hz. Osman, Mısır haracı idareciliğine Amr b. el-Âs'ın elinden alıp "Huraç gelirleri" idaresine Abdullah b. Sa'd'ı tayin edince, birbirlerine hnksı/. şeyler söylediler. Abdullah bunu bir mektupla Hz. Osman'a: "Amr haraç malını parça parça satıyor." diye şikayet etti. Amr da: "Abdullah benim aleyhime harp tuzağını bozuyor!" diye şikayette InılııiKİu. Bunun üzerine Hz. Osman Amr'a "Çabuk Medine'ye geri ılfln!" diye emirname gönderdi. Abdullah b. Sa'd'ı da hem ordu ko-ınulanlığına hem de Haraç idaresine tayin etti. Amr öfkeyle gelip Hz. IJsmnn'ın yanına girdi. Üzerinde içi pamuk dolu yemen işi bir cübbelirdi. Osman: "Cübbenin içinde ne var?" diye sorunca Amr "Amr var!" Udi. Uz. Osman da "Evet içinde Amr olduğunu ben de biliyorum. Ama m\ sana kim olduğunu değil içi pamuklu mu başka bir şey mi diye Ordum." dedi. Abdullah b. Sa'd -daha sonra- Mısır'dan Hz. Osman'a epeyce mal Oİlııyıp kendi yanında bir şey koymadı. Bir ara Amr yanına gelince Hz. )«man, Amr'a "Biliyor musun develer senden sonra ne kadar çok süt eriyor!" deyince "Ama yavrusu helak oldu." dedi.[39]
Bir rivayette Kıbrıs fethinin bu yılın başında yapıldığı söylenir ki, ona dair bilgi önce verildi.[40]
Seyf b. Ömer isnadı ile, Raca, Ubade ve Halid'den şöyle anlatır:
-Muaviye daha Hz. Ömer zamanında Hz. Ömer (r.a.)'a deniz fetihlerine çıkma teklifi yapıp, Hımıs'a Rumların ne kadar yakın- olduğunu bildirmiş ve: "Hımış köylerinden birisinden Rumların köpeklerinin havlamaları, horozlarının ötmesi bile duyuluyor." diye ısrar edip, neredeyse Hz. Ömer'i ikna edecek hale geldi. Muaviye'ye şöyle bir mektup yazdı:
-"Biz duyarız ki: Şam denizi (Akdeniz) yeryüzündeki en uzun denizdir. Her gün her gece yer yüzünün bir kısmına yayılıp onu batırması için Allah'tan izin ister. Ben askerlerimi bu her şeyi yutan, her şeyi kaplayan bu denize nasıl bırakırım. Allah'a yemin ederim ki, bir tek Müslüman bana denizdeki her şeyden (Rum diyarının içindekilerden) daha iyidir. Bana böyle bir teklifte bulunmaktan sakın." Fakat Muaviye ısrarına devam etti. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Bana deniz ve denizcileri anlat zira içimde bir şüphe var!" diye Amr b. el-Âs'a mektup yazdı. Amr da: "Ben acayip bir -yaratık (gemi) gördüm ona ufak yaratıklar -insanlar- biniyordu. Dursa kalpleri yakar, hareket edince akıllar yerinden oynar, insanın bilgisi azalır, şüphesiz çoğalır. Onlar tıpkı ağaçtaki kurtlar gibidir. Gemi eğilse batar, kurtulsa dehşete düşer." diye yazdı. Hz. Ömer bunu okuyunca Muaviye'ye" Hz. Muhammed'i hak olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, oraya asla Müslüman göndermeyeceğim." dedi.[41]
Ebu Ca'fer et-Taberi, Ali b. Sehl, Velid b. Müslim isnadıyla Dımışk sahili alimlerinden Süleyman b. Ebi Kerime ile Leys b. Sa'd ve diğerlerinden, Kıbrıs fethiyle ilgili şu bilgiyi verir:
-Kıbrıs anlaşması şu maddelerle bağlanmıştı:
1- Her yıl yedi bin dinar Müslümanlara, yedi bin de Rumlara verecekler.
2- Müslümanlar, Rumlara vergi verilmesini engellemeyecek.
3- Rumlar da onlara savaş açmayacak, Müslümanları arkadan vurmak isteyenlerelestek olmayacaklar.
4- Rum tarafından gelen düşmanlara Müslümanların saldırmasına izin verecekler.
5- Müslümanların halifesi onlara kendilerinden Patrik tayin ediverecek.[42]
Vakidi der ki: Bu yıl Habib b. Mesleme bir ordu ile Bizans'a bağlı olan Suriye topraklarına gazveye çıktı.[43]
Bu yıl Hz. Osman, benî Kelb kabilesinden Ferafisa kızı Naile ile evlendi. Daha önce Hıristiyan idi. Hz. Osman'la gerdeğe girmeden kendi ibadetini terk edip Müslüman oldu.[44]
Yine bu yıl Velid b. Ukbe Azerbaycan'a sefer edip, Huzeyfe ile yaptıkları anlaşma geçerli olmak şartıyla sulh yaptı.[45]
(Taberi der ki: Bu yıl ilk İran fethi, Istahar'ın da son fethi yapıldı. Emir, Hişam b. Âmir idi. Bu yılda insanlara hac menasikini Hz. Osman yaptırdı.)[46]
Bu yıl ileri gelenlerden fazla ölüp kayda geçen pek kimse olmamıştır.[47]
Bu yıl Hz. Osman, Ebu Musa el-Eş'ari'yi Basra valiliğinden aldı. Altı yıldır bu işi üstlenmişti. Yerine henüz, o vakit yirmi beş yaşında olan Abdullah b. Âmir b. Kureyz'i tayin etti. (Bu zat Hz. Osman'ın halası oğlu idi.) Abdullah'ın Basra vilayetine İran'ı da dahil etti.[48]
11/,. Osman halife olunca, üç yıl Ebu Musa'ya dokunmayıp dördüncü yıl onu azletti. Hz. Osman'ın halifeliğinin üçüncü yılında İyzec halkı ile Kürtler tekrar eski dinlerine döndüler. Bunun üzerine Ebu Musa insanları oraya cihada davet edip cihadın faziletlerinden birinin de yaya olarak gitmek olduğunu söyledi. Bu yüzden bir kısım asker hayvanlarından inip yaya gitme kararı aldı. Diğerleri ise: "Hayır acele ©demeyiz, Ebu Musa ne yapacak bakalım, eğer sözü ameline uyarsa biz de ona uyarız!" dediler.
Savaşa çıkma günü Ebu Musa kırk katıra harp eşyasını yükleyip çıkınca, bunlar hayvanların yularını tutup onu kınadılar ve terk ederek gidip H/.. Osman'a şikayette bulunarak, onun istifasını istediler. "Bunun yerine büyük küçük kimi tayin edersen et, Ebu Musa'dan daha iyi olur." dediler. Hz. Osman da onu azledip yerine Abdullah b. Amir'i getirdi.[50]
Bu yıl içinde Abdullah b. Âmir Istahar şehrini harple zapt edip ordunun bir kısmını öldürdü bir kısmını esir etti.
tbnu Âmir daha önce Ubeydullah b. Ma'mer b. Osman et-Teymî'nin öncü güçlerinin komutanı idi. Ubeydullah yiğitlerden biri idi ki, her ikisi de Peygamber (s.a.v.)'i gören ashabdandır.[51]
(Asım b. Amr, Kirman valisi iken orada ölünce, İranlılar isyan etti. I Ibeydullah'la yaptıkları anlaşmayı bozup Istahar şehrinde toplandılar. Müslümanlarla şehrin kapısında karşı karşıya geldiler.)[52]
Istahar önünde muazzam bir savaş oldu. Ubeydullah b. Ma'mer şehit oldu. Hu zat büyük komutanlardan biri di. Sabur şehri ile Şîraz şehrini de o fethetmişti. Amir genç yaşta şehit edilmişti. Abdullah b. Âmir bunu duyunca "Vallahi orayı ele geçirirsem kanlarını şehrin kapısından akın-Cttya kadar onlarla savaşacağım." diye yemin etti. İran Kisra'sı Yezdecürd b. Şehriyar da önce orada idi. Yüz bin kişilik bir ordu ile ayrılıp, İran'ın Merv şehrinde konaklamış, Istahar'm idaresine de şehri koruyabilmesi için ordu komutanlarından birini tayin etmişti.
Müslümanlar şehri kontrol ettiler. Müslümanlar şehre geldikten sonra ancak haberleri oldu. Abdullah b. Âmir onları katliamdan geçirmede çok ileri gitti. Öyle ki, kılıçtan geçirilenlerin kanı -onun yemin ettiği gibi- şehrin kapısından akmayınca kendisine "Sen halkı yok mu edeceksin?" denilince, İbni Âmir kanların üzerine su dökülmesini emretti de akan kanlar kapıdan çıktı. İbn Amir buradan Hulvân şehrine dönüp orayı tekrar fethetti. Birinci fetihten sonra aralarındaki anlaşmayı bozdukları için orada da çok kan döktü.[53]
Azerbaycan halkı daha önceki sulhu bozdukları için Said b. el-Âs oraya sefere gidip tekrar fethetti.[54]
Yine bu yıl, Abdullah b. Âmir, Abdullah b. Büdeyl el-Huzâî'nin komutasındaki öncü kuvvetleri de yanına alarak yola çıkıp, Isfahan şehrine geldi. Bir başka rivayete göre İsfahan'ı Sariye b. Züneym, hem harp hem sulh yoluyla fethetmiştir. Ebu Ubeyde anlatıyor: Abdullah b. Âmir, Basra'ya gelince Ubeydullah b. Ma'mer de Faris'e gelmişti. Errecân şehrine gelince şehrin kapılarını kapadılar. Şehrin sağ ve solu dağlar ve ovalarlar çevriliydi. Dağlar sarp olduğundan atlar geçecek geçitler yoktu. Ovalar da orduyu almazdı. Nihayet şehir halkı ile konuşup ordunun sadece şehrin içinden geçip gitmesi şartıyla anlaştılar. Ordu buna uyarak devam edip Nevbendicân şehrine ulaşıp orayı fethettiler. Daha sonra sulhu bozdular. Sonra ayrılıp Şiraz kalesine varıp onu fethettiler. Sonra Cor üzerine saldırıp onlarla sulh anlaşması yaptılar. Temîm kabilesinden birini orada bıraktılar. Sonra tekrar Istahar şehrine gelip bir süre orayı kuşattılar. Onların kuşatması sürerken Cor halkı başlarındaki Temimli valiyi öldürdü. İbnu Âmir, Cor üzerine yürüyüp orayı çarpışarak ele geçirdi. Orada kırk bin adamın öldürüldüğü sayıldı. Sonra başlarına Mervan b. Hakem (ya da başka biri)'ni vali yapıp ardından tekrar Istahar'a geldiler ki, Ubeydullah b. Ma'mer şehid edilmişti. Şehir savaşla fethedildi. Oradan Fesâ'ya geçip onu da fethetti. Kirman'dan da fethetti. Sonra Horasan üzerine Mefaze'den yürüyerek hareket etti. Onlara kıtlık iiabet edip pek çok kişiyi öldürdü.
İbnu Cerir-i Taberi anlatıyor:
-Abdullah b. Âmir, Osman b. Affan (r.a.)'a, İran'ın fethi için müsaade isteyen bir yazı yazdı. Hz. Osman (r.a.) da ona yazdığı mektupta, İran'daki meskun bölgelere yollanacak orduların başına Herim b. Hassan el-Yeşkürî, Herim b. Hayyan el-Abdî, Hırrît b. Râşid, Mincâb b. Raşid, Tercüman el-Hüceymi'yi tayin etmesini emretti. Horasanı da altı komutanın emrinde altı bölgeye ayırdı:
1- Ahnef b. Kays'ı iki Merv'e
2- Habib b. Kurra el-Yerbuî'yi Belh'e
3- Halid b. Züheyr'i Herât'a
4- Ümeyn b. Ahmed el-Yeskurî'yi Tûs'a
5- Kays b. Hubeyra es-Sülemî'yi Nişabur'a tayin etti.[55]
Bu yıl Hz. Osman, Peygamber Efendimizin mescidine arsa ilave ederek genişletti. Genişletme çalışması Rabî'u'l-evvel ayında başladı. Kireç "Batn-ı Nahl" denen yerden getirildi. Hz. Osman onu nakışlı taşlarla ördürdü. Sütunlarını taştan, tavanını da sac denen ağaçtan yapıldı. Uzunluğu yüz altmış zira (takriben 96m) eni de yüz elli zira (90 m)'a çıkarıldı. Kapılarını ise Hz. Ömer zamanında olduğu gibi altı tane bıraktı.[56] Bu yıl hac emirliğini yine Hz. Osman üstlenip insanlara hac ettirdi. Mina'da ona çadır kuruldu.
Hz. Osman hem Mina'da hem de Arafat'ta namazı -kısaltmayarak-tam yani dört rekat olarak kıldı. (İbni Abbas der ki: İnsanların Osman aleyhine açıktan açığa ilk konuşması bu konuda oldu. Daha önceki yıl-lurdu Osman Mina'da iki rekat kılıyordu. Halifeliğinin altıncı yılı olunca unu Mina'da dört kıldı. Peygamberin ashabından pek çoğu bunu ayıp, Hu konuda ona sataşmak isteyenler lafı iyice çoğalttı.) Nihayet bir Itım kiı ile Hz. Ali ona gelip: "Vallahi böyle bir şey daha önce geçmedi, Httyli kılman bir dönem olmadı, ben Peygamberin zamanında vardım, iki kılıirdi. lonrn Ebu Bekir, sonra Ömer sonra da senin idareciliğinden bu /.tuıiHhtt kiulttl hep iki rekat değil miydi?" deyince, Hz. Osman: "Bu benim doğru olduğuna kanaat getirdiğim kendi "görüşümdür" dedi.[57] (Birisi Abdurrahman b. Avfa gelip Hz. Osman'ın iki rekat kıldırdığını haber verdi.
Abdurrahman da yanındakilere iki rekat kıldırıp Hz. Osman'a geldi ve (Sen burada Peygamberle beraber iki kılmadın mı?" dedi. "Evet" deyince "Ebu Bekir'le iki kılmadın mı?" dedi. Yine "Tabi" deyince "Ömer'le?" deyince yine "tabi" dedi. O "Senin hilafetinin başından beri de iki değil miydi?" deyince, Hz. Osman "evet öyleydi" dedi. Bunun üzerine Hz. Osman, Abdurrahman'a: "Beni iyi dinle ya Eba Muhammed (Haber aldığıma göre Yemenlilerle kaba adamlardan hacca gelenler, geçen yılki hacda): "Namaz mukim için iki rekattır, işte imamınız (başkanınız) Osman da iki rekat kılıyor" dediler.
Benim Mekke'de ehlim oldu. İnsanların bu iki rekata kafayı takacaklarından korktuğum için dört rekat kıldım. Hem sonra benim artık Mekke'de bir hanımım var, üstelik Taif'te de malım var. Belki de hac bitince oraya gidip biraz eğleşirim." dedi. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf:
-Bu dediklerinde kabul edilebilecek bir mazeretin yok. Hanımını ele alalım. Senin hanımın -bir kere- Medine'dedir. Sen dilersen o oradan çıkabilir ya sen ona gidersin, o sen nerede oturursan orada oturur. Taifteki malına gelelim: Tau'Ie senin rran üç günlük yol, üstelik sen Taif halkından değilsin. İnsanların dedikodusuna gelince: Rasulullah (s.a.v.)'e vahiy geliyordu, insanlar arasında Müslüman sayısı da az idi. Sonra Ebu Bekir, sonra da Ömer devri böyle idi. Ömer döneminde İslam kökleşti. Ömer de ölene kadar iki rekat kıldırdı." deyince Hz. Osman (r.a.) "Bu benim kendi ictihadımdır!" dedi. Abdurrahman (r.a.) oradan çıkıp Abdullah b. Mes'ud (r.a.)'a rastladı. İbni Mes'ud ona: "Ya Eba Muhammed! Aykırılık çıkarmak serdir. Bana Osman'ın dört kıldığı haberi ulaşınca ben de yanımdakilere dört kıldırdım." dedi. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf: "Bana da onun dört kıldığı haberi geldi ama ben iki kıldırmıştım. Artık şimdi senin dediğin gibi yapacağım, yani dört kılacağım" dedi.)[58]
Bu yıl Velid b. Ukbe, Küfe valiliğinden azledilip yerine Said b. el-Âs tayin edildi. (Bunun sebebi şu idi: Abdullah b. Mes'ud ile Sa'd b. Ebi Vakkas arasında cereyan eden münakaşa, Hz. Osman'a ulaşınca ikisine de kızdı. Sonra Abdullah'ı bırakıp Sa'd'ı azletti. Sa'd'ın yerine Velîd b. Ukbe'yi atadı. Velid, Hz. Ömer'in Ceziratu'1-Arab valisi idi. Osman'ın üçüncü yılında Kûfe'ye geldi. Velid insanlarca çok sevilen yumuşak biri idi. Beş yıl boyunca da böyle idi. Evinde insanların yüzüne kapanan kapısı yoktu.)[59]
Sa'd (r.a.) otuzuncu yıl Horasan niyeti ile sefere çıktı. Yanında Huzeyfe, Hasan, Hüseyin, İbni Abbas, İbni Ömer, Abdullah b. Amr, İbnu Zübeyr gibi ashabın önderleri vardı. Abdullah b. Âmir de Basra'dan Horasan'a doğru yola çıktı. Said'den önce davranıp Ebreşehr'de konakladı. Said de Kumıs'ta konakladı. Sonra Cürcan'a gelip iki yüz bin dinara sulh yaptı. Tamîse şehrine geldi. Tamise halkı müthiş bir savunma yaptı. Bunun üzerine Said, Huzeyfe'ye "Peygamberimiz korku namazını nasıl kılardı?" diye sordu, ve orduya korku namazı kıldırdı. O gün Said müşriklerden birine öyle bir darbe indirdi ki, kılıç omuzundan girip dirseğinin altından çıktı. Şehri kuşattılar. Halk "aman" dileyince -bir hileli söz kullanarak- "Sizden bir tek kişi öldürülmeyecek" diye söz verdi. Onlar da kaleyi açtılar. O da bir kişi hariç hepsini kılıçtan geçirdi.[60]
(Taberi naklediyor: İnsanlar Velid hakkında ikiye ayrılmıştı. Avam tabakası onu çok severken aristokratlar ona kızıyorlardı. Yine Ebu Kibrân'ın bir cariyesi: "Velid, insanlara hayır getirdi. Ganimetlerden ve hazineden kölelerle bebeklere bile hisse verirdi."dedi Bu yüzden hürlerle sonradan köleleştirilenler onun bu haline hiç memnun olmadılar.)
Hz. Ömer, Velid'i Cezire mıntıkası valisi yapmıştı. Bir gün ana tarafının kabilesi olan Benî Tağleb'e gitti. Ebu Zübeyd diye birisi gelip, kabileden alacağı olduğunu söyleyince, Velid onun hakkını onlardan alıverdi. Velid Kûfe'ye atanınca bu zat gelip misafir konağına gelir ihtiyacını görür giderdi. Önceleri Hıristiyan iken Velid'in idareciliğinin son yıllarında onun ısrarıyla Müslüman olmuştu. Müslüman olunca çok iyi. şiirler söyledi. Daha önce düşmanı olan Ebu Zeynep, Ebu Müverri' ve Cündüb'e biri gelip: "Velid bu Ebu Zübeyd'le içki içiyor olmasın?" deyince bunlar Kûfe'nin ileri gelenlerine gelip "Şu başınızdaki emirinizin sohbet vs. için yegane tercihi Ebu Zübeyd'dir. İkisi de şarap mübtelasıdır." dediler. Hepsi kalkıp Velid'e geldiler. Velid'in evinde kapı yoktu. Ona mescitten giren bir girizgah yapmışlardı. Velid onlardan ancak adamlar içeri girince haberi oldu ve önündeki bir şeyi acele çekip koltuğun altına sürdü. Birisi ona danışmadan elini sokup onu çıkardı. Bir de gördüler ki bir tabak, üzerinde bir iki üzüm tanesi. O, üzüm kalmadığı için ayıp olmasın diye tabağı saklamıştı. Adamlar çıkıp birbirlerini ayıpladı. Velid bu olanları Osman'dan gizleyip kimseye bir şey anlatmadı. İnsanlar arasına fitne girer korkusuyla susup sabretti.
Yine bir keresinden bazıları gelip onu İbni Mesud'a gizlice içki içiyor diye şikayet ettiler. O da: "Birisi yaptığı günahı bizden saklıyorsa biz onun gizli hallerini araştıramayız." dedi. Velid bunu duyunca İbni Mesud'u çağırıp: "Senin gibi bir zatın bana zulmedenlere böyle cevap .vermesine nasıl razı olunur. Ben neyi gizleyebilirim ki. Senin bu cevabın, hakkında şüphe edilen kimseler için geçerlidir." deyince bir-fbirlerine darılıp daha ileri gitmediler.
Sonra o adamlar Velid uyurken gelip parmağından yüzüğünü çıkarıp Hz. Osman'a gelerek Velid'in sarhoş olduğuna yemin ettiler. O da Said b. el-Âs'a ona had vurulmasını emretti. Bu had sebebiyle iki aile arasına düşmanlık girdi.) Hatta halkın Velid'e sevgisi uzun süre devam etti. Sıffeyn savaşı olup, Muaviye Osman'ın velayetini üstlendiğinde bile, Osman (r.a.), Velid'e yapmadığı bir suç ile ayıpladı, diyorlardı. Hz. Ali (r.a.) onlara: "Sizin Osman'a yaptığınız bu itham tıpkı arkasında oturan | adamı öldürmek için kendine mızrak saplayan adamın yaptığı gibidir. Kendi yaptığı şey sebebiyle yediği sopadan Osman'ın ne günahı var. O, I onu görevden aldı. Artık onun yaptığı şeyle bizim bu günkü şu harbimizde Osman'ın ne suçu var! dedi.)[61]
Bu yıl Fars topraklarından Cor, Abdullah b. Âmir tarafından fethedildi. Oradan pek çok ganimet ele geçirdi. Abdullah b. Âmir fetihlere devam ederek Kâryân, Feyşicân, Erdeşir gibi Horasan topraklarından bir çok şehir ve esir ele geçirdi.[62]
Davud b. Ebi Hind der ki: Abdullah b. Âmir Fars topraklarını hicri otuzuncu yılda fethedince İran kisrası Yezdecürd oradan kaçtı. Abdullah b. Âmir ile Mücâşi' b. Mes'ud es-Sülemî peşine düştü.[63]
Halife b. Hayyat'ın anlattığına göre, Abdullah b. âmir Ziyad b. er-Rabî el-Haris'i Sicistan'a yolladı. O da Zalik Şirvas ve Nâşiroz'u fethetti. (Diğer komutanlar da orada Sicistan köylerinden bir kısmını fethetti.) Sonra Abdullah Zernec şehrini kuşattı. Dayanamayan halk, her birinde altın birer bardak olan bin genç hizmetçi karşılığında sulh anlaşması yaptı. Sonra İbnu Amir Horasan'a hareket etti. Öncü kuvvetlerinin komutasını Ahnef b. Kays'averdi. O da Herat ordusu ile karşılaşıp onları bozguna uğrattı.
Sonra İbnu Amir Ebraşehr'i, -ki bu Nişabur şehridir,- sulh ile -bir rivayette zorla- fethetti. Burada Halife b. Hayyat hariç diğer tarihçiler, Nişabur'da Kisrâ b. Hürmüz'ün iki kızının bulunduğunu ilave ederler.
Halife devamla der ki: Abdullah b. Amir, Emir b. Ahmer el-Yeşkurî'yi Tus ve civarına yolladı. O da oraları fethetti. Daha sonra Serah halkından kendisine gelenlerle yüz elli bin dinar karşılığında sulh yaptı.
İbnu Âmir, El-Esved b. Gülsüm el-Adevî'yi Ebreşehr topraklarında bulunan Beyhak şehrine yolladı. Esved Beyhak şehrini ele geçirdi ise de kendisi orada şehit oldu. Sonra İbnu Âmir, Ebraşehr diyarından geri kalan kısmını komutanları Kenara ile bir milyon dirhem ve iki yüz bin dirhem değerinde, saklanabilen yiyeceklerden verilmek şartıyla anlaşma yaptı.
Merv halkı da Abdullah'a elçi yollayıp sulh istediler. Abdullah onlarla bir milyon iki yüz bin dirheme sulh yaptı. Mervlilerin sulh imzasını Merv lideri Maheveyh attı. Bir rivayete göre; İbnu Âmir değil, onun
komutanı olan Hatem b. Nu'man el-Bahilî bu anlaşmayı yapmıştır.
Abdullah b. Âmir, sonra dört bin kişilik bii: kuvvetle Ahnef b. Kays'ı gönderip, Tahâristân, Cüzcân, Fâryab, ve Tâlâkan askerilerini de onunla birleştirdi. Müşriklerin komutanı Tokanşah idi. Müthiş bir savaş oldu. Allah müşrikleri yenilgiye uğratıp Müslümanlara zafer verdi. On üç fersah (her fersah 31/4 mil) mesafe boyunca Müslümanlar onları katletti.
Sonra Ahnef, Merv'den Belh üzerine yürüdü. Onlar dört yüz bin dirheme sulh yaptılar. Sonra Harzem şehrine gelip onlarla savaştı ise de yenmeye imkan bulamayıp geri döndü.
Abdullah b. Âmir, Huleyd b. Abdillah b. Züheyr'i Bazeğis ve Herat'a yolladı. Huleyd Herat'ı fethetti ise de, o döner dönmez halk sulhu bozdular.[64]
Muhammed b. İshak der ki: Abdullah b. Amir, Merv'e bir ordu yol-ladı. Onlar anlaşmayı kabul edince şehir sulh yoluyla fethedilmiş oldu.[65]
Sonra Abdullah b. Amir Umre yapmak için Nişabur'dan ihram elbiselerini giyerek yola çıktı. Horasan genel valiliğine el-Ahnef b. Kays'ı vekil yaptı. Mekke'ye varıp Umresini yaptıktan sonra Medine'ye geçip Hz. Osman'la görüştü.
Sonra Horasan halkı Müslümanlarla yaptıkları anlaşmayı bozdular ve Merv şehrinde bir kamp kurup büyük bir asker topladılar. Onlarla savaşmayı El-Ahnef b. Kays üstlendi. Savaş yapıldı ve müşrikler mağlup oldu. Bu harp çok meşhurdur.[66]
Sonra Abdullah b. Âmir, Medine'den Basra'ya geçti. Hz. Osman'ın şehit edildiği zamana kadar Basra emiri olarak kaldı.
Muaviye de bunun gibi Şam'da kaldı.
Abdullah b. Amir bu yerleri fethedince, Hz. Osman'a gönderilen haraç mallan o kadar çoğaldı ki, ona^hususi bir hazine yapıldı. Geçim kaynaklan müthiş çoğaldı. Öyle ki bir kişiye verilen hisse yüz bin Bedre mikdarı idi ki bir bedre dört bin Vâfiye (yani 47 milyon dirhem) tutar.
Kadı Ebu Yusuf: "Kisra'nın hazinelerinden iki yüz bin bedre (yaklaşık 94 milyon dirhem) ele geçti, her bedre dört bindir." der. [67]
Bir rivayete göre Übey b. Ka'b, bu yıl öldü. Vakidi der ki: Onun ölüm yılları arasında en doğrusu budur.[68]
Cebbar B. Sahr: Nesebi, Cebbar b. Sahr b. Ümeyye b. Hansa olup Ebu Abdillah el-Ensarî es-Sülemî'dir. Bedir harbi ile Akabe biatinde bulunmuştur. Peygamber (s.a.v.) onu Hayber'e hurma zekatını (dalında) tahmin etmesi için görevlendirmiştir. Altmış yaşında iken Medine'de vefat etmiştir.
(Hakim Müstedrek'te, onun Peygamberimizden naklettiği: "Biz avret mahallimizi ecnebiye göstermekten men edildik." hadisini rivayet eder. İmam Ahmed 3/421, Taberani Kebir (2/270)'de; onun Efendimizle namaza durduğunu, Efendimizin onu solundan alıp sağına durdurduğunu anlatır.)[69]
Hatıb B. Ebi Belta': El-Lohamî, Benî Esed b. Abdiluzza'nın anlaşmalısı.[70]
Bedir ve diğer bütün harplere katılmıştır. Mekke müşriklerine Peygamberimizin hareketini bildirmek üzere, Mekke fethinden evvel mektup yazan odur. Bu hadise çok meşhurdur. Sonra gelip özür dilemiş, Peygamber (s.a.v.) onun özrünü kabul edip kendini bağışlamıştır.[71] Daha sonra Peygamber (s.a.v.)'in İskenderiye kralına yolladığı elçi olmuştur. Ebu Belta'ın adı Amr b. Umeyr'dir.
Tufeyl B. El-Haris: B. el-Muttalib -Muttalibî'dir ki bunu Said b. Ufeyr söyler. Bu Tufeyl, Ubeyde ile el-Husayn'ın kardeşidir. Bedir'de bulunan ilk Müslümanlardandır.[72]
Abdullah B. Ka'b B. Amr: El-Mâzinnî el-Ensarî el-Bedrî. Bedir harbinde harp ganimetlerinin başına getirilmiş idi. Künyesi Ebu Haris'tir. "Ebu Yahya" dendiği de rivayet olunur. (Uhut ve Hendek savaşlarına da katıldı.) Hz. Osman cenaze namazını kıldırdı. Ebu Leyla el-Mazinî'nin kardeşidir.[73]
Abdullah B. Maz'ûn B. Habib: El-Cumehî el-Kuraşî. Meşhur Osman b. Maz'ûn (r.a.)'ın kardeşidir. Bedir harbine katılanlardan biri, üstelik Habeşistan hicretine katılanlardan.[74]
Iyaz B. Züheyr: B. Şeddad b. Rabî'a b. Hilal b. Mâlik b. Dabbe b. el-Haris b. Fihr. Künyesi Ebu Said'dir. Annesi Amir b. Rabia kızı Selman'dır. İkinci Habeşistan hicretine gidenlerdendir. Bedir ve sonraki bütün savaşlarda bulundu. İbnu Sa'd bunu bu şekilde anlatıp, Şam emiri olup hicri yirminci yılda vefat eden, yeğeni Iyaz b. Ganm b. Züheyr el-Fihrî'den ayrı olarak zikreder.[75]
Ma'mer B. Ebî Sarh: b. Rabîa b. Hilal b. Malik b. Dabbe el-Kuraşî. Künyesi Ebu Said el-Fihrî'dir. Adının Amr olduğunu İbni İshak ve bazıları söyler. (Annesi Zeyneb binti Rabîa'dır.) İkinci Habeşistan hicretine katıldı. Bedir, Uhut, Hendek ve diğer bütün vak'alarda bulundu. En eski sahabelerdendir.[76]
Mes'ûd B. Rabî'a Veya Mes'ud B. Er-Rabî': b. Amr b. Sa'd b. Abdul Uzza. Lakabı Ebu Umeyr olup el-Kara'lı olduğu için el-Kâriyy denir. Kâra Zühre oğullarıyla anlaşmalı bir kabiledir. Rasulullah Daru'l-Erkâm'a girmeden Müslüman oldu. Bedir ve diğer harplerde bulundu. Altmış küsur sene yaşadı. Daha önce de bahsi geçmişti.[77]
Ebu Useyd: Malik b. Rabîa es-Sâidî. Doğru olan bunun kırkıncı yıla öldüğüdür. 35'inci yıl görüşü Ebu Hafs el-Fellas'a aittir. Biz onun altmışıncı yılda öldüğü rivayetini verdik. Doğrusunu Allah bilir.[78]
(Bu yıl olan olaylara Zeyl'dir.)[79]
Hz. Osman'ın Peygamberin hediye yüzüğünü düşürmesi:
İbni Abbas anlatıyor: Peygamberimiz İran'a mektup yazmak istediğinde birisi: "Ya Rasulallah! Onlar mektupta mühür olmazsa kabul etmezler." dedi. O da kendisine bir yüzük yapılması emrini verdi. Ona demirden bir yüzük yapıldı. Cebrail onu çıkarmasını söyledi. Bakırdan yapıldı, yine Cebrail çıkarmasını söyledi. Gümüşten bir yüzük yaptılar. Onu parmağına taktı. Cebrail onu beğenip kaşı üzerine "Muhammed Rasulullah" diye yazdırmasını tavsiye etti.
Artık Efendimiz mektupların mührüne bu kaştaki yazıyı vuruyordu. Yüzüğün kaşı üç satır olarak ayarlandı. Efendimizin vefatına kadar yüzük onun parmağında idi. Sonra Ömer b. Hattab alıp vefatına kadar onu takınıp onunla mühürledi. Sonra Hz. Osman onu altı yıl parmağına takınıp mühürlerini onunla bastı. Altıncı yıl Müslümanlara içme suyu kuyusu kazdırttı. kuyunun ağzına oturdu ve yüzükle oynamaya başladı. Yüzüğü parmağında çevirip dururken yüzük çıkıp kuyuya düştü. Hemen aramaya başlayıp kuyunun sularını tamamen boşalttılarsa da onu bulamadılar. Hz. Osman onu bulana büyük mükafat vaad edip çok üzüldü. Ümidini kesince yeniden yüzük yaptırdı. Bu da ilk yüzüğe benziyordu. Öldüğünde yüzük çıkmış nereye gittiğini bilen, bulan olmamıştı.[80]
Belazurî kendi isnadıyla el-Ensâb'ında der ki: Hz. Osman Mervan'a ganimetten yüklü bir pay verince, Ebu Zer: "Altın ve gümüşü biriktirip onları Allah yolunda harcamayanlara gelince -Habibim- onlara acı bir azabı müjdele. O gün cehennem ateşinde bunların üzerine alev verilip kızdırılır da bunlarla onların alınları, böğürleri ve dalları dağlanır." Tevbe 34-35 ayetlerini -okuyup onları kast ederek- "Paralan yığanlar elîm bir azabla müjdelenir." demeye başladı. Mervan da Hz. Osman'a onu şikayet etti. Hz. Osman kölesini yollayıp soruşturtunca Ebu Zerr (r.a.) "Ne o, yoksa Osman beni Kur'an'daki bir ayeti okumaktan, Allah'ın emrini terk edenleri tenkitten men mi ediyor? Vallahi Allah'ın rızasını kaybetmekten Osman'ın rızasını kaybetmek daha iyi." deyince Osman bir şey demedi ama bunu içinde tuttu.
Bir gün Hz. Osman, -meclisinde- "Halifenin ihtiyaç halinde hazineden borç alıp eli rahatlayınca ödemesi caiz olur mu?" diye bir soru arz etti. Ka'bu'l-Ahbar "Bunun bir sakıncası olamaz!" deyince, Ebu Zer öfkelenip (değneğini kaldırdı ve), "Bre Yahudi çocuğu, bize dinimizi sen mi belleteceksin (diye vurdu)." Hz. Osman da: "Sen bana ne kadar eziyet edip arkadaşlarıma ne kadar kafayı taktın. Haydi görevinin (yazıhanenin) başına dön!" dedi. Ebu Zerr o zaman Şam'da divan görevlisi olup, hac dönüşü biraz Peygamberin civarında kalmak için Hz. Osman'dan izin almıştı. Zira Ebu Zer, Medine evlerinin Sel'a dağına kadar yayıldığını görünce Hz. Osman'a gelip, Rasulullah (s.a.v.): "Binalar Sel'a dağına varınca buradan kaç!" buyurmuştu. Bana izin ver de Şam diyarında cihada çıkayım deyip çıkış izni almıştı. Fakat orada Muaviye'nin yaptığı pek çok şeyi beğenmiyordu. Muaviye ona üç yüz dinar gönderip gönlünü almak istemişse de o bunu reddetti. Muaviye meşhur "Yeşil saray"ını yaptırmaya başlayınca; "Ya Muaviye eğer bunu Allah'ın (devletin) kesesinden yaptırıyorsan bu hıyanettir. Kendi parandan ise o da israftır." diye çıkıştı. Muaviye seslenmedi.
Ebu Zer (r.a.) Şamlılara: "Vallahi bilemediğim bir çok şey ortaya çıktı. Bunlar ne Kur'an'da ne sünnette var. Hakkın söndüğü batılın diri ldiğini görüyorum. Doğrular yalanlanıyor, Allah'tan korkulmadan kayırmalar yapılıyor." diyordu. Habib b. Esleme Muaviye'ye: "Ebu Zer Şam'ı senin aleyhine çevirecek dikkat et." dedi. Muaviye de Hz. Osman'a bildirdi. Hz. Osman da ona: "En güçlü hayvana bindirip bana çabuk yolla!" diye yazdı. O da birini katarak Medine'ye yolladı. Ebu Zer gelir gelmez "Bu çocukları idareye getiriyor, halkın arazisini ellerinden alıp koruya çeviriyor. Mekke fethinden sonra kılıç korkusuyla inanmış
görünerek, Peygamberin affı ile canlarını kurtarabilenlerin çocuklarıyla işbirliği yapıyor." diye söylenmeye başlayınca, Hz. Osman ona: "Medine'den çık nereye gidersen git." dedi. Mekke ya da Kudüs'ü istedi, ama 11/,. Osman olmaz dedi. O, Küfe ya da Basra, deyince, Hz. Osman "Ben seni Rebze'ye göndereceğim" diyerek oraya zorla yolladı. Ölene kadar orada kaldı. Abdurrezzak, Ma'mer b. Raşid yoluyla Katâde'den şöyle nakleder: Ebu Zer (r.a.) bir şey söylemiş, bu söz de Hz. Osman'ın hoşuna gitmeyip Ebu Zer'i yalanlamıştı. Bunun üzerine Ebu Zer (r.a.): "Ben hiçbir kimsenin beni, Peygamber (s.a.v.)'in benim hakkımda
"Ebu Zer'den daha doğru olan bir lehçe sahibini, toprak, üzerinde barındırmamış, gök yüzü altında öyle birini gölgelememiştir." buyurmasından sonra, beni yalancı çıkarabilecek biri olduğunu sanmıyordum." dedi.[81] Sonra Osman onu Rabze'ye yolladı. Ebu Zer (r.a.): "Hak savunması beni arkadaşsız koydu." derdi. Rabze'ye vardığında da: "Mekke'den Medine'ye hicretimden sonra, Osman beni bedevi gibi bıraktı." derdi.
Hz. Ali, Ebu Zer'e destek vererek yüreklendirmek istedi. Mervan da engel olmaya kalktı. Hz. Ali de sopasını bineğinin kafasına vurdu. Bu yüzden Hz. Ali ile biraz atıştı. Hz. Osman: "Benim yanımda sen ondan daha iyi biri değilsin ki!" deyiverdi. Bu söz insanların hiç hoşuna gitmedi, uğraşıp ikisini barıştırdılar.
Rivayete göre Ebu Zer (r.a.)'ın ölüm haberi Hz. Osman'a ulaşınca "Allah rahmet eylesin!" dedi. Ammar b. Yasir de: "Evet Allah ona her birimizin yaptıklarından dolayı rahmet etmiştir." dedi. Hz. Osman öfkelenip "A babasının bilmem nesini kemiresice, görmüyor musun onun sürülmesine pişman oldum" deyip, muhafızlarına emredip kafasının arkasından itildi. Osman "Haydi sen de Ebu Zer'in olduğu yere çabuk git!" dedi. Ammar gitme hazırlığı yaparken MaHz.umoğulları Ali (r.a.) gelip Osman'la konuşmasını istediler. Hz. Ali de gelip: "Ya Osman, Allah'tan kork, sen daha önce Müslümanların en salih adamlarından birini sürgün ettin, senin sürgününde adam helak oldu. Şimdi de aynen onun gibi bir zatı sürgün etmek istiyorsun." dedi. Aralarında laf tartışması ilerleyince Hz. Osman: "Asıl sürülmeyi ondan daha fazla sen hak ettin!" dedi. Hz. Ali de: "Eğer diliyorsan onu da icra et." dedi. Bunun üzerine muhacirler toplandı ve Hz. Osman'a: "Sen sana konuşan herkesi başka yere yollamaya sürgün etmeye kalkacaksan bil ki bu senin öyle kolayca yapamayacağın bir şeydir." dediler. O da Ammar'ı bıraktı. Havşeb el-Fezarî anlatıyor: Medine'ye koyunlarını götürürken Rabze'de Ebu Zer'i gördüm. Ona: "Vallahi burası Ğifaroğullarının merası değil, dedim de "Ben Medine'den zorla çıkartıldım." dedi.
Havşeb'den bu olayı dinleyen oğlu Bişr der ki: Ben bu hadiseyi Said b. Müseyyeb'e anlatınca: Osman'ın Ebu Zer'i çıkarttığını kabul etmeyip, "Ebu Zer Rabze'ye kendi gönlü ile çıktı." dedi.[82]
Ebu Zer meselesinde bir kısım alimler, Hz. Osman tarafını tutarak olayları naklediyorlar. Taberi der ki:
(Muaviye'yi mazur sayanlar Yezid el-Fuk'asî'den nakledilen aşağıdaki anlatılacakları esas alırlar: Yezid der ki:
-Abdullah ibni Sebe, Şam'a gelince Ebu Zer'e rastlar ve "Ya Ebu Zer, Muaviye'nin: "Mal, Allah'ın malıdır. Dikkat edin her şey Allah'ındır." diyor. Sanki bu sözü ile devlet malını Müslümanlardan sakınıyor gibi..." dedi. Ebu Zer de Muaviye'ye gelip "Sen neye Müslümanların malına Allah malı diyorsun?" dedi. Muaviye: Ya Eba Zer, Allah sana merhamet etsin, hepimiz Allah'ın kulu, malda onun malı, halkta onun yarattığı, emir onun emri değil mi?" deyince "Sen öyle deme" dedi. "Ben onu Allah için değildir demiyorum, ama Müslümanların malıdır, diyeceğim." dedi.
İbnu Sebe Ebu Derdâ'ya da geldi. Ama o "Kimsin sen, sanıyorum sen yahudisin!" deyip Ubade ile onu yakalayıp Muaviye'ye getirdiler ve "İşte Ebu Zer'i kışkırtan bu!" diye şikayette bulundular. Sonra Ebu Zer zenginlere ve fakirlere hitab ederek malları toplayıp da vermeyenlerin akıbetlerini anlatmaya devam etti. Fakirlerle zenginler birbirine düştü. Zenginler gelip Muaviye'ye durumu şikayet ettiler. Muaviye de şikayet mektubunu Hz. Osman'a yazdı. Hz. Osman: "Görüyorum ki fitne dilini çıkarıp gözlerini açmış. Saldırıya geçmesi pek yakın. Sakın yara iyi olmadan kabuğunu gevşetmeyin. Sen Ebu Zer'i bana yolla, azığını verip
ona iyi davran diye yazdı. Ebu Zer Medine'ye gelip evlerin Sel'a dağına kadar geldiğini görünce "Medine yayılan bir yer olacağı ile müjdelendi." deyip Osman'ın yanına girdi. Hz. Osman ona, yapılan şikayetleri sordu. Sonra ona "Ya Eba Zer, "Ben bana ne ile hükmediliyorsa ben de onunla hüküm veririm. İnsanları zahit olmaya mecbur edemem. Ben onları gayret ve iktisada davet ederim." dedi. Ebu Zer ona: "Medine de bana yurt değil, buradan çıkıp gitmeme izin ver." dedi. Hz. Osman: "Sen buradan daha kötüsünü bulacaksın." deyince de: "Rasulu Ekrem bana "Evler Sel'a dağına varınca buradan çık git." buyurmuştur." dedi. Sonra da Rabze'ye kadar gidip orada konakladı. Hz. Osman ona bir deve iki hizmetçi köle verdi ve "Allah aşkına Medine'ye gel git de orada bedeviye dönme!" dedi. O da öyle yaptı.)[83]
(Evs B. Es-Samit) bin Kays b. Esram el-Ensarî. Hz. Ubade (r.a.)'ın kardeşidir ki her ikisi de Bedir harbine katılmışlardır. (Annesi Ubade b. Nadle kızı Kurratu'l-Ayn'dır) Hanımı Sa'lebe b. Esram'ın kızı Havle (Huveyle de denir) olup kocası hususunda yaptığı mücadeleden dolayı Allah'ın
"Allah, kocası hakkında seninle tartışıp Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü işitmiş, kabul etmiştir." (Mücadele suresi ayet 1) ayetini indirdiği kadındır. Rasulullah (s.a.v.) onunla Mersed b. Mersed el-Ğanevî'yi din kardeşi ilan etmişti.[84]
Enes B. Muaz - b. Enes b. Kays el-Ensarî en-Neccârî, Adını Uneys olduğu da söylenir. Sanırım bu Enes'in küçültmesidir. Bedir ve diğer bütün savaşlara katılmış ve Hz. Osman'ın hilafeti döneminde vefat etmiştir.[85]
Evs B. Havellî - b. Abdillah b. Haris b. Ubeyd b. Malik b. Salim el-Hubelî. Annesi Übey b. Selûl kızı Cemile'dir. Rasulullah ona Şucâ' b. Vehb ile din kardeşi ilan etti. Evs (r.a.) Bedir, Uhut, Hendek ve diğer savaşlara Rasulullah (s.a.v.) ile beraber katıldı. Peygamber Efendimiz vefat ettiği zaman, onun yıkanmasında hazır bulunup, kabrine indi. Hz. Osman'ın öldürülmesinden önce vefat etti.[86]
El-Ced B. Kays - b. Sahr b. Hansa b. Sinan b. Ubeyd (El-Ced, Rasulullah'a iman ettiğini açıklayıp bizzat Peygamber (s.a.v.)'le bir çok gazvelere katıldı. Kendisi içinden inanmıyordu. Peygamberimiz Tebük seferine çıktığında o da izin alanlar arasında idi. Allah (cc) onun hakkında:
"Onlardan kimisi "Bana izin ver, beni fitneye düşürme" diyor. Dikkat edin, onlar zaten fitne içine düşmüşlerdir." ayeti indi.)[87] (Ka'b b. Malik'in torunu Abdurrahman b. Abdillah der ki: Rasulullah (s.a.v.): "Ey Selemoğulları, seyyidiniz kim?" diye sorunca "Ced b. Kays" dediler. Efendimiz "Neden seyyidiniz oluyor?" buyurunca "Cimri olmasına rağmen malı en çok olanımızdır." dediler. Nebi (s.a.v.) de:
"Cimrilikten beter hangi dert vardır. Sizin seyyidiniz Bişr b. Berâe'dir." buyurdu.)[88]
Haris B. Nevfel - b. Haris b. Abdulmuttalib b. Haşim el-Hâşimî. Annesi Said b. Kuşeyb kızı Zarîbe'dir. Rasulullah (s.a.v.) onu Mekke'deki bazı işlerin başına getirdi. Daha sonra Basra'ya yerleşip orada ev edindi. Oğlu Abdullah, Efendimizin sağlığında doğdu. Babası onu Peygambere getirip dua ettirdi. Bu oğluna Basra halkı "Bebbe" lakabını takmıştı.[89]
Şair El-Hutay'e: Ebu Müleyke el-Absî. Adının Cevvel olduğu da söylenir.
Gerek cahiliye döneminde ve gerek İslamî dönemin başlarında uzun bir ömür sürdü. (Rasulullah'ın zamanında müslüman olmuş) Hz. Ömer'in zamanı elçilerle ona gelip şu şiiri söylemiştir:
Hayır yapanın mükafatı yok olmaz.
Allah'la insanlar arasında iyilikler kaybolmaz.
Gezgen biri olup büyük insanları över ve onlardan ihsan isterdi.
Çok cimri olup hep kendisine isterdi.
Bir gün bir krala elçi olarak gideceğinde halka:
Yola çıktığımda yokluğumu yıl olarak sayın, ayları bırakın zira aylar çok kısadır, demişti.[90]
Hubeyb B. Yesâf - b. İnebe, el-Ensârî el-Hazrecî. Annesi Mes'ud b. Şeyban kızı Selma'dır. (Müslüman olmadan Peygamberimiz bir savaşa giderken gelip harbe katılmak istediğini bildirince Peygamber (s.a.v.)'in "Sen geri dön! Biz Müşriklere karşı savaş için müşriklerden yardım alamayız." dediği bu zattır.) Bedir harbine gelirken Müslüman oldu. Bedir ve diğer savaşlara katıldı. Meşhur hadis şeyhi Hubeyb b. Abdurrahman'ın dedesidir.[91] Zeyd B. Harice (r.a.):[92] Nesebi: Zeyd b. Harice b. Zeyd b. Kbi Züheyr b. Malik b. İmru'1-Kays b. Sa'lebe b. Ka'b b. el-Hazrec. Medine Ensarının Hazrec kabilesindendir. (Babası Harice Uhut harbine katılıp şehid olmuştu. Kendisi Bedir harbine katılmıştır. Buhari ve diğerlerinin bildirdiğine göre ölümünden sonra konuşan odur.) Kendisi sahııho olduğu gibi, hadis rivayeti de vardır.[93]
(İbnu's-Sikkîn der ki: Hz. Ebu Bekir onun bacısıyla evlendi, ölü münden sonra Ebu Bekir'in kızı Ümmü Gülsüm doğdu.)
Süleyman b. Bilal, Yahya b. Said yoluyla Said b. Müseyyeb'dcıı nakleder: Zeyd b. Harice Hz. Osman zamanında öldü. Cenazesinin üzerine bir örtü örtüldü. Sonra yanında bulunanlar onun göksiinden karmakarışık bir ses duydular. Sonra cenazesi konuşmaya başlayarak: "Ahmed, Ahmed ilk kitapta, doğru dedi, doğru dedi, doğru dedi Hini Bekir, kendi nefsinde zayıf, Allah'ın emrini tatbikte güçlü Ebu Bekir, ilk kitapta böyle! Doğru dedi, doğru dedi, doğru dedi, ilk kitapta güçlü, güvenli Ömer, doğru dedi, doğru dedi. Osman, onların yolunda yürüdü, İki yıl geçti, dört yıl kaldı.[94] Fitneler geldi, güçlüler zayıfları yedi, Kıyamet yakın oldu. Erîs kuyusunun haberi size gelecek. Eriş kuyusunun ne olduğu..." Esselamu aleyke ya Abdullah b. Ravaha! Sen beni (babam) Harice ve (kardeşim) Sa'd'a bildirdin mi?" dedi.[95]
Said b. Müseyyeb der ki: Daha sonra Hatme oğullarından bir adanı öldü. Üzerine örtü örtüldü. Göksünden bir gürültü gelip arkasından konuşmaya başlayarak: "Haris b. Hazrec oğullarının kardeşi (Zeyd l>. Harice) doğru söyledi doğru söyledi." dedi.
İbnu Abdi'1-Berr der ki: Öldükten sonra konuşan zatın Zeyd b. 1 laıice olduğunda asla ihtilaf yoktur. Şöyle ki, önce bayılmış sonra ruhu çıkmış idi. Daha sonra nefesi göksüne geri gelerek Ebu Bekir, Ömer ve Osnum hakkında sözler söyleyip o anda tekrar ölmüştür.[96] Bu haberi Şam hadisçilerinin sika olanları Nu'man b. Beşîr (r.a.)'tan rivayet etmişlerdir.
Selman B. Rabîa El-Bahilî: Sahabe olduğu söylenir. Ömer
(r.a.)'tan rivayeti vardır. Kendisinden Ebu Vâil, es-Subeyy b. Ma'bed ve Amr b. Meymun'un rivayeti vardır. Yiğit, kahraman, faziletli ve ibadete düşkün idi. Hz. Osman zamanında Ermenistan seferine komutan olarak katılıp -Hazer topraklarındaki- Belencer şehrinde şehit oldu. Bir rivayette orada öldürülenin bunun kardeşi Abdurrahman olduğu söylenir. Anlatılanlara göre o havalideki Türkler yağmur kıtlığı olunca, bu Selman'ın kabrine gelip yağmur duası yaparlarmış. Selman orada metfun olup kemiklerini bir tabuta koymuşlar. Müslim'in ondan rivayeti vardır.[97]
Abdullah B. Huzafe - b. Kays el-Kuraşî es-Sehmî. Lakabı Ebu Huzafe'dir. Kendisi ilk muhacirlerdendir.
Kardeşi Kays'la beraber Habeşistan'a hicret etti. Rasulullah (s.a.v.) onu İran imparatoruna elçi olarak gönderdi. Kendisi şakacı biri idi.
Hz. Ömer zamanında Rumlar onu esir alıp kafir olmasını istedilerse de Ebu Huzafe bu isteklerini kesin reddetti. Kralları ona "Başımı öp seni de yanındakileri de serbest bırakayım." dedi. Ebu Huzafe de başını öpünce, hem kendini hem de beraberindeki seksen esiri serbest bıraktı. Medine'ye geldiğinde Hz. Ömer'in huzuruna çıktığında Ömer (r.a.) ona: "Her Müslümancın senin başını öpmesi bir vazifedir, önce ben başlıyorum" diyerek kalkıp başını öptü.[98] Onun Efendimizden hadis rivayeti vardır. Kendisinden Ebu Vail, ile ona yetişememiş olan Ebu Seleme b. Abdirrahman ve Süleyman b. Yesar'ın munkatı olarak rivayeti var.
Abdullah B. Süraka - b. el-Mu'temir el-Adevî[99] efendimizle sohbeti olan bir sahabe, aynı zamanda nebi (s.a.v.)'den rivayeti vardır. Uhut ve diğer harplerde bulundu. Zühri onun Bedir harbine katıldığını söyler.
Abdullah b. Şakîk, Ukbe b. Vesâc ve diğerleri ondan rivayette bulunmuşlardır.
Amr'ın kardeşi olan Ebu Ubeyde'den de rivayeti vardır.
Denildiğine göre, Ebu Ubeyde'den, ondan da Abdullah b. Şakik'in
deccal hakkındaki rivayetini yapan kişi bu İbnu Süraka değil, Şam halkından Ezd kabilesine mensup ileri gelen biridir. Bunu el-Ğulâbî ve diğerleri söyler.
Abdurrahman B. Sehl - b. Zeyd el-Ensârî el-Hârisî.[100] İbnu Abdi'1-Berr onun Bedir harbine katıldığını söyler.
Ebu Nuaym da "Uhut ve Hendeğe katıldığını söyler. Umara b. Hazm ona, yılan soktuğunda muska yapmış, Ömer (r.a.) onu Utbe b. Gazvân'ın ölümü üzerine Basra emiri yaptı.
Kasım b. Muhammed'den naklediliyor: İki tane büyük anne (ebe) miras meselesi için Hz. Ebu Bekir'e geldi. Hz. Ebu Bekr (r.a.) annenin annesine altıda bir hisse verirken babaanneye vermedi. Bunun üzerine (Harise oğullarından Bedir harbine katılmış bir adam olan) Abdurrahman b. Sehl ona: "Şimdi sen, bu ölmüş olsa, bu adamın kendisine varis olamayacağı bir kadına miras hissesi verip, ölmüş olsa bu adamın kendine varis olabileceği kadını mahrum ettin." diye itiraz etti. Ebu Bekir de mirası ikisine birden bölüştürdü.[101]
Bu zatın Hz. Osman döneminde cihat için sefere gittiğine dair de rivayet vardır.
Amr B. Süraka - b. el-Mu'temir b. Enes el-Kuraşî el-Adevî. Bedir harbine katılmış büyük biridir. Abdullah b. Süraka'nın kardeşidir
Amir b. Rabia der ki: Rasulullah (s.a.v.) bizi bir müfreze ile seriyyeye gönderdi. Beraberimizde Amr b. Süraka da vardı. Uzun boylu latif karınlı biri idi. Acıkmış, bundan dolayı da omurgaları iki büklüm olmuştu. Biz yassı bir taş alıp karınmın üzerine koyup bağladık. Bir gün böylece yürüdü. Nihayet bir topluluğa geldik, onlar bizi misafir ettiler. Karnımız doyunca, Amr b. Süraka: "Ben insanın karnını ayakları taşıyor sanıyordum. Meğer karın ayaklarımızı taşıyormuş." dedi.
(İbnu Sa'd der ki: Annesi Abdullah b. Umeyr b. Üheyb kızı Amine'dir. Medine'ye kardeşi ile beraber göç edip Ebu Lübabe'nin kardeşi Rifâa b. el-Münzir'e konuk oldular. Efendimizle beraber Uhut ve sonrası harplerin hepsine katıldı.)
Umeyr B. Sa'd - b. Şuheyd b. Kays. Ensar'ın Evs kolundan olup Efendimizle sohbet şerefine ve ondan rivayete erişen biri. Kendisinden Ebu Talha el-Havlanî, Habib b. Ubeyd ve diğerleri hadis almıştır. Ashabın zahitlerinden olup kendisine "Nesîc-u Vahdih- eşsiz dokunuşla- yaratılışı hiç kusursuz" denirdi.[102]
Abdurrahman b. Umeyr anlatıyor: Abdullah b. Ömer (r.a.) bana, "Şam'da oturan Müslümanlar arasındaki Hz. Peygamberin ashabı arasında, baban Umeyr'den daha üstün biri yoktur." dedi
Umeyr (r.a.), Şam diyarının fethine Ebu Ubeyde (r.a.) ile katıldı. Bir süre Hz. Ömer yönetiminin Hımış ve Dımışk idareciliğini üstlendi. Hz. Osman halife olunca onu Hımış valiliğinden azlederek, Şam genel valiliğine Muaviye'yi tayin etti.
Umeyr (r.a.)'ın Efendimizin Hilyesi hususunda rivayet ettiği bir hadisi vardır.
Urve B. Hizam - b. Muhasır (veya b. Malik). Lakabı Ebu Said. Aşk ateşinin öldürdüğü Uzra oğullarının Dınne boyundan bir genç (Hicaz'ın meşhur aşk şairi)[103]
Amcası kızı, Afra (binti Muhasır)'ya aşık olmuştu. Afrâ'nın ailesi I Iicuz'dan ayrılıp Şam tarafına göç edince Urve peşlerine düşüp yalvardı ise de, amcası fakir olduğu için kızını onunla evlendirmeye razı olmayıp, kızı zengin olan diğer amca oğlu ile evlendirmişti. İşte Urve bu aşkın derdinden kurtulamayarak vefat etmiştir.
(İbnu Asakir bu hadiseyi iki üç rivayetle anlatır. Biz onlardan bir
tanesini tasarruf ederek alıyoruz. Lakıyt b. Bükeyr anlatıyor:
Urve ile Afra aynı kabileden idiler. Urve öksüz olduğu için Afrâ'nın babası olan amcasının velayetinde büyüdü. Kıza aşık oldu. Amcasından defalarca istediyse de "yakında verebilirim" diye oyalayıp, bir kervanla ailesini de alıp Şam diyarına gitti. Orada Bıkâ şehrinde oturan amca oğluna geldi. O da kıza düğür olunca babası Afra'yı ona verdi Adam da Afra'yı kendi kervanına aldı. Urve de kendi kervanı ile peşlerinden geliyorken, Tebük yakınlarında bir grup adamın Medine tarafından geldiğini görüp, kızıl bir deve üstünde bir kadın gördü. Arkadaşlarına "bunun şekli Afra'ya benzer" dedi. Arkadaşları da "Afra'yı hiç bir şekilde ağzından düşürmüyorsun." dediler. Kervan yaklaşıp da gelenin o olduğu anlaşılınca Urve dehşete kapılıp bir kelime söyleyemedi. Kervanileri geçince şu şiirleri söyledi:
-Gönlüm Afrâ'nın mazeretini izhar edip, benim aleyhime olarak Afra'dan tarafa geçip ona yardım ediyor. Ne yapayım gönülde bana nasip yok.
-Nefsim şifasının yakında olduğunu anladı, ama bu yakına ulaşılma imkanı yok mu?
-Huşu içinde Rablerine rüku edenlerin Rabbine yemin ettim ki, -rüku edenlerin üstünde bir gözeten var.
-"Suyun serinliği, susayan ciğeri yanana anlattığı gibi bana da sevgilimin gerçekten sevgili olduğunu anlattı.
-Yemame bilginlerine beni tedavi edin, zira sen beni tedavi edebilirsen gerçek doktorsun dedim.
-Bende ne hastalık var ne de cinnet hayali geçiriyorum. Lakin amcam Himyerî çok yalancıdır.
-Yatsın Afra senden uzakta değil, artık onu unut Afra sana yakın da değil...
Sonra, Urve geri evine döndü ama ağlaya ağlaya verem oldu. İnsanlar "ona büyü yapıldı" sandılar, kimi cinnet geçiriyor, kimi de vesveseye kapıldı, deyip Yememe'de cincilikle uğraşan, o dönem tıbbini en iyi bilen Salim diye birine götürdüler. O ona delilere yapılan bir muska yaptı. Urve ona "Ey adam! Senin aşk derdine yapacak muskan var mı?" deyince, "Hayır" dedi. Dönüşte bir de (Salih (as)'ın olduğu şehir olan) Hicr'e uğrayıp oradaki bir doktora gösterdiler. O da aynı şeyleri yapınca Urve ona "Vallahi benim ilacım Belkâ şehrinde oturan biridir!" dedi. Onlar da geri döndü. Urve o zaman şu beyitleri söyledi.
-Yemame ve Hicr'daki doktorlara gittim derman olamadılar. Yapmadık muska içirmedik şifalı su koymadılar.
-Vallahi senin getirdiğin bu ağır -derdi- yükü kaldıracak el yok. Sana Allah şifa versin dediler.
-Gözlerimi yerden kaldırmaya göreyim, hemen göz pınarları yaş boşaltmaya başlıyor.
-Kalbim öyle çarpıyor ki, sanki bağırlak kuşu kanatlarıyla ciğerime asılmış da kanat çırpıp duruyor.
Urve, Afra Belka'ya gittikten sonra Afra'nın develerini sulamaya getirdiği su kıyısına gelir ve yanağını oraya dayar öyle dururdu. Kendine arkadaşları "yapma kendini öldüreceksin. Allah'tan kork." derler o bunlara aldırmaz ve Ümitsizlik ve sevda hastalığı tutmuş her yanımı, benden uzak dur! Bana olan sana da olmasın, derdi.
Muaviye onların bu hadisesini işitince "Bu şerefli iki aşığın haberini önce duysaydım kesin ikisini birleştirirdim!" demişti.
Urve ailesine "Ben Afra'nın yüzüne bakabilsem ağrım diner!" dedi. Onlar da yola çıkıp gizlice Belka'a şehrine geldiler. Afra zengin biriyle evliydi. Bir gün Urve çarşıda gezerken, yurdu Uzra'dan birini görmüş ve ona anlatmıştı. Akşam bu adam Afra'nın eşiyle yemek yedi ve ona: "Bu sizin namusunuza ayıp getiren köpek ne zaman geldi?" dedi. Afra'nın eşi de "Köpek olmak sana daha çok yakışıyor. Ben Urve'yi sadece hayırlı biri olarak bildim. Arap gençlerinde ondan daha hayalı birini görmedim. Onun geldiğini de duymamıştım. Bilseydim onu evimde misafir ederdim." dedi.
Sabahleyin çıkıp araya araya onları buldu ve "buraya geldiniz de niye bana yerinizi bildirmediniz. Haydi gelin yeriniz sadece benim yanımdadır." dedi. Onlar da "Peki peki! Bu gece geliriz." dediler. Adam gidince Urve "Olanı gördünüz, haydi başınıza bir iş gelmeden yurdunuza gidin, bana bir şey olmaz." dedi. Onlar da süratle ayrıldılar. Az sonra Urve'nin öldüğü haberi geldi.
Ebu'l-Ferece İsfahanî burada şu bilgiyi verir:
Sonra Urve ona geldi. Adam ona kendini bildirmediği için itab edip "Allah aşkına bir daha buradan ayrılma! dedi. Sonra onun Afra ile baş başa bırakıp çıktı, hizmetçisine de "Ne konuşurlarsa bana getir." diye tenbih etti.
Bir rivayette önce Afra bilemedi. Urve bu hizmetçi kıza yüzüğünü verip "Bunu hanımına ver." diye rica etti. O da "Utanmıyor musun" deyince "Vallahi o benim amca kızım, biz birbirimiz için diğer insanlardan daha değerliyiz. Sen onun sabah içtiği süte bu yüzüğü koy, sana darılacak olursa "misafir önce içmişti belki ondan düşmüştür!" dersin, dedi. Hizmetçi de öyle yaptı. Afra süt içerken yüzüğü görünce hıçkırıklara boğuldu, hizmetçi durumu anlattı. Kocası gelince ona söyledi.
Afra ile Urve baş başa kalınca ayrılığın acısından bahsedip yana yana ağlaştılar. Sonra Afra ona içecek bir şey getirdi. Urve "Vallahi benim bugüne kadar mideme haram girmemiştir. Doğalı beri günah işlemedim. Eğer haramı helal sayacak olsaydım, onu senin için yapardım. Zira dünyada haz duyduğum tek şey sensin. Sen de benden başkasına gittin. Ben senden sonra ölümden başka nere giderim ki yaşayamam. Şu senin kocan olan şerefli adam ne kerim ne iyi bir insan, bana ne iyi davrandı. Ben ondan haya duyarım. Vallahi o benim bu durumumu bilecek olursa asla burada duramam. Biliyorum ki artık ben ölüme gidiyorum." dedi. İkisi de ağlaşıp ayrıldılar.
Kocası eve gelince hizmetçi duyduklarını anlattı. O da "Ya Afra! Sen amca oğlunun gidişine engel ol." dedi. "Kabul etmez ki. Vallahi o aranızdaki bu dostluktan sonra hayasından burada durmaz." dedi. Adam Urve'ye geldi ve: "Kardeş, Allah'tan canın için kork. Ben öğrendim, sen ayrılırsan telef olacaksın. Vallahi ben onunla birleşmene engel olmayacağım. Dilersen ondan senin için ayrılacağım." dedi. O da teşekkür etti ve "Ona tamahım benim afetim oldu. Artık ümidim kesildi.
Ben kendimi ümitsizlik ve sabra alıştırdım. Artık tesellim ümitsizlik olmuştur. Benim de yapacak işlerim var. Mutlaka onun başına dönmeliyim. Tabi buna dayanabilirsem. Yoksa size gelir ziyaret ederim." dedi. Onlar da yol hazırlığı tedarik ettiler. Urve geri döndü. Daha ayrılır ayrılmaz hastalığı tekrar nüksetti. Her ne zaman bayılsa Afra'nın verdiği örtüyü yüzüne koyarlar o da ayılırdı. Kabilesine üç günlük bir yol kalmıştı ki, yolda öldü. Ölüm haberini duyan Afra da ona ağıtlar yaparak öldü.
Kutb B. Âmir:[104] Nesebi: Kutb b. Amir b. Hadîde b. Amr b. Sevad. Künyesi Ebu Zeyd. Annesi Zeyneb bn. Amr b. Sinan b. Amr b. Malik. Ensarlı olup Sülem oğulları kulundandır. Her iki Akabe biatinde Peygamberimize biat eden ilk Ensar'dandır. Ensar'dan ilk Müslüman olan altı kişiden biridir. Kendisi Ashabın meşhur okçularından olup Bedir, Uhur, Hendek ve diğer bütün harplerde bulundu. Mekke fethinde Benû Seleme'nin sancaktarı idi. Uhut'ta dokuz yerinden yaralandı.[105]
Uyeyne B. Hısn :[106] Nesebi: Uyeyne b. Hısn b. Huzeyfe b. Bedr b. Amr b. Ceviyye b. Levzân b. Sa'lebe b. Adiy b. Fezara, Fezarî'dir. Fazaralıların "Kays-ı Aylan" kolundandır. Uyeyne'nin asıl adı Huzeyfe olup yüz felci geçirdi. Bu yüzden gözleri pırtlaklaşınca ufak gözlü anlamına gelen "Uyeyne" denildi. Künyesi Ebu Malik'tir. Fezâra oğullarının lideri ve onların meşhur süvarisidir.[107]
Vakidi der ki: Bana İbrahim b. Ca'fer babası Cafer'den nakletti ki:
-Bir kere Bedr oğullan yurdunda müthiş bir kuraklık oldu. Ellerinde bir kaç kurtulabilen mal dışında bir şey kalmamıştı. Kendilerine Tağlemin denilen yer ile Batn-ı Nahle arasında bulut bulunduğu (yağmur olabileceği) haber verilince Uyeyne Bedr oğullarından yüz evi alarak Batn-ı Nahle'ye geldi. Peygamberimiz ve ashabı onların gelmesini sakınca ile karşılamış, o da Medine'ye geldi. Peygamberimizi ziyaret etti. Nebi (s.a.v.) onu İslam'a davet etti. O ne İslam'a girdi, ne de
bundan uzaklaştı. Nebi (s.a.v.)'e: "Ben senin civarına yakın bir yerde olmak istiyorum, bana bir süre kalacak bir imkan ver!" dedi. Nebi (s.a.v.) de ona üç aylık bir izin verdi. Süre bitinceye kadar iki tarafta birbirine saldırmadı. Uyeyne ve adamları şişmanlamış, süte kanmış ve hayvanları "deve ekmeği" denen sıllıyan otunu yiye yiye besilenmis. olarak geriye yurtlarına dönerken Gabe merasıridaki Efendimi/ (s.a.v.)'in süt develerine saldırdı. Haris b. Avf ona: "Sen Muhammed'le onun yurdunda anlaşma yaptın. Sonra ona savaş açtın!" deyince "O gördüğün gibi!" dedi.[108]
Yine Vakidi, Abdulaziz b. Ukbe b. Seleme amcası İyas b. Seleme babası Seleme'nin şöyle dediğini anlatır: Uyeyne kırk kişiyle Rasulullah'ın sağım develerine saldırdı. Orada bulunan Ebu Zer'in bir oğlunu öldürüp develeri sürüp götürdü. Nebi (s.a.v.) duyar duymaz Müslümanlarla beraber peşlerinden gidip on tane deveyi kurtardılar. Eşkıya diğer on deveyle beraber kaçıp kurtuldular. Habib b. Uyeyne, Mes'ade b. Hakem b. Malik ve amcası oğlu Kurafe b. Malik'i öldür-düler.[109]
Yine Vakidi Muhammed b. Abdullah, Zühri- Said b. Müseyyeb is-nadıyla şöyle anlatır: -Uyeyne b. Hısn, Ğatafan oğullarının Ahzab (Hendek) günü Kureyşlilerle birleşerek Peygambere savaşa geldikle-rindeki liderlerinden biriydi. Rasulullah (s.a.v.) ve ashabı mahsur kaldıklarında Nebi (s.a.v.) onunla Haris b. Avfa "Size Medine hurmalarının -mahsulün- üçte birini versem adamlarınızla beraber dönüp gider misiniz." diye haber saldı. Onlar buna razı oldular.
Onlar da Efendimiz de bir araya gelip sulh anlaşması metnini yazmak için kalem (hokka) ve kağıt getirdiler. Üseyd b. Hudayr geldiğinde, Uyeyne Efendimizin huzurunda ayaklarını uzatmış duruyordu. Üseyd ona: "Bana bak tilki gözlü! Topla ayaklarını Vallahi şurada Peygamber olmasa seni mızrakla boyardım." deyip sonra Efendimize gelerek: Ya
Rasulallah! Eğer bu sana Allah'ın gökten verdiği bir emir ise haydi imzala! Ama öyle değilse vallahi bunlara kılıçtan başka bir şey vermeyelim!" dedi. Onlara da- siz bizden böyle bir şey ne zamandan beri umuyorsunuz?" dedi. Sa'd b. Muaz ve Sa'd b. Ubade de aynı şekilde konuşunca Rasulullah (s.a.v.) "Anlaşma metni yırtılmıştır." buyurup kağıdı yırttı.
Uyeyne: "Vallahi sizin terk ettiğiniz anlaşma sizin şu hareketle aldığınız rezaletten sizin için daha hayırlı idi. Zira sizin bu topluluğa karşı koyacak gücünüz yok." dedi. Abbâd b. Bişr (r.a.) da: "Ya Uyeyne sen bizi kılıçla mı tehdit ediyorsun, yakında hangimizin daha dayanıksız olduğunu göreceksin. Vallahi Rasulullah'ın huzuru olmasaydı siz arkadaşlarınızın yanına varamazdınız!" dedi.
Onlar da: "Vallahi onlardan hiçbir şey almayı beceremedik." diyerek geri döndüler. Gatafanlılar gelip "ne oldu" diye sorunca, vallahi biz çok şuurlu bir toplum gördük. Canlarını Peygamberlerinin önüne sermişler, dediler.
Vakidi der ki: Birlik (Ahzab)ler dağılınca, Uyeyne ülkesine döndü. Mekke fethinden az önce Müslüman oldu. (Bazılarının rivayetinde: Rasulullah (s.a.v.) Mekke'ye bu Uyeyne ile Akra'nın arasında girdiği, yer almaktadır.)1[110]
İbnu Sa'd der ki: Bize Ali b. Muhammed el-Kuraşî -Ali b. Süleym isnadıyla Zübeyr b. Hubeyb'in şöyle dediğini bildirdi: Uyeyne b. Hısn gelirken, Medine'den çıkmakta olan bir grupla karşılaşıp onlara Müslümanlar ve Medineliler hakkında bilgi almak için sorular sordu. Onlar da: O konuda insanlar üç kısımdır:
1- Müslüman olan kimse Allah Resulü ile beraberdir. Araplara karşı onun safında savaşmaktalar.
2- Müslüman olmayanlar bunlar da ona karşı savaşıyorlar.
3- Bir kısım da var ki görüntüde Müslüman olduğunu söyler ama Kureyşlileri görünce onlardan olduğunu söyler." dediler. Uyeyne "Peki bu üçüncü gruba ne adı verilir?" deyince "Münafık diye tanımlanırlar!" dediler. O da: "Şu anlattığınız niteliğini belirttiğiniz -bu münafık- grup benim için öbürlerinden daha işini sağlam tutmuş. Siz şahit olun ki ben onlardanım." dedi.[111]
Sonra İbni Sa'd -senedi olmayan- Uyeyne'nin Taif fethi gününde, Hevazin gününde bir koca karıyı esir alışını bununla fidye alma hevesine kapıldığını, kadının oğluyla pazarlığını anlatan uzun bir kıssa sevk eder.
(Uyeyne Nebi (s.a.v.)'le Taife geldi ve "Ya Rasulallah izin ver de kaledeki kafirlerle konuşayım!" dedi. İzin verince kaleye gelip kendine güven verilirse yakına gelip konuşmak istediğini söyledi. Ebu Mihcen onu tanıyıp "yaklaştırın" dedi. Kaleye girince onlara "Anam babam size feda olsun, sizi böyle görünce ne kadar sevindim. Vallahi Araplar da sizin gibisi kalmamış. Muhammed de şimdiye kadar sizin gibi bir yiğitle karşılaşmamıştı. Şimdi ordusu yorgun. Siz kalenizde sağlam durun. Kaleniz çok sağlam, silahınız çok. Oklarınız hazır, yemeğiniz bol, suyunuz kaynaktan kesintisiz. Katiyetle korkmayın!" dedi. Uyeyne iiynlınca Sakif ileri gelenleri Ebu Mihcen'e "Bu herifin yanımıza gelmesinden hoşlanmadık. Bizde gördüğü bir açığı, kalemizde gördüğü bir gediği gidip Muhammed'e söyler diye endişeliyiz." deyince o da: "Dediklerinizi ben de anlıyorum, ama bizde bile Muhammed'e o kadar çetin olan bir düşmanı yok. Her ne kadar onunla birlik görünse de." dedi.
Uyeyne Nebi (s.a.v.)'e gelince "Onlara ne dedin?" dedi. O "Bir an önce İslam'a girin. Vallahi o siz teslim olmadan evinizden ayrılmayacak, kendinize can güvenliği alın. Daha önce Kaynuka Nadr, Kureyza ve Hayber gibi silah, malzeme ve kuleleri bulunan sizden güçlü olanları bile yendi, diyerek onları elimden geldiği kadar ürküttüm." dedi. Klendimiz susuyordu. Sözünü tamamlayınca "Yalan! Sen şöyle şöyle dedin." buyuranca "Estağfirullah!" dedi. Hz. Ömer: "Ya Rasulallah, mlisaade et şunun boynunu vurayım!" dedi. Efendimiz (s.a.v.): "İn-sunlara "Muhammed ashabını öldürüyor" dedirtemem." buyurdu. Hz. Ebu Bekir ona öfkelenip yaptığı kötülükleri saydı ve "Sonra İslam olduğunu iddia ediyorsun ama, düşmanlarımızı aleyhimize kışkırtıyor-«un." deyince "Esteğfirullah ya Ebu Bekr, Tevbe ediyor bir daha küfre geri dönmüyorum." dedi.
Rasulullah (s.a.v.) "İnşallah gidiyoruz!" ilanını verince, oraya gelen Said b. Ubeyd b. Üseyd b. Amr b. İlâç es-Sakafî, kendi kavmine: "Bu oymak yerinde kalıyor!" ilanını verdi. Uyeyne b. Hısn "Evet vallahi çok ciddi adamlar" dedi. Amr b. el-Âs da: "Allah canını alsın sen Rasulullah'tan imtina eden müşrikleri mi övüyorsun, üstelik Peygambere yardıma geldin!" diye azarladı. O da bu kere: Vallahi ben sizinle bu Sakiflilere harp etmeye gelmedim. Ama Muhammed Taif'i feth ederse ben de Sakiflilerden bir cariye elde ederim. Belki Allan ondan bana bir oğlan verir, zira bu Sakifliler münker bir kavimdir." dedi. Amr bunu Efendimize anlatınca gülümsedi ve "Bu ahmak, bir de kavminde sözü geçen biri!" dedi.
Hevazin kabilesinden alınan esirler getirilip bölüştürülünce, Uyeyne de onlardan bir tane almak istedi ve gözüne bir kocakarı kestirip "herhalde bu Hevazinlilerin anasıdır. Öyle olunca ona iyi bir fidye parası ödeyip kurtarırlar. Belki de orada nesebi (çoluk çocuğu) vardır." deyip kocakarıyı aldı. Oğlu anası gelince Uyeyne'ye "Yüz deveye ne dersin" dedi. "Hayır!" dedi. Kocakarı oğluna "Yüz deve verdikten sonra beni kurtarmak senin ne ihtiyacını görüyor. Bırak adamı nasıl olsa beni fidyesiz salıverecek." dedi. Bunu duyan Uyeyne "Bugünkü gibi bir hile görmedim. Ben bu karıda bir yanıldım, neyse zararı yok." dedi. Sonra Uyeyne'ye oğlan yine geldi. Uyeyne ona "O sözünde duruyor musun?" dedi. Oğlu da "Elliden fazla vermem" dedi. Uyeyne "yapamam deyip ayrıldılar, sonra yine gelince Uyeyne "Deminki sözünde duruyor musun?" dedi. O da "Evet ama yirmi beşten fazla veremem." dedi. Uyeyne, vallahi olmaz, dedi. Uyeyne insanların yol hazırlığına girdiğini görünce "deminki sözün tamam mı?" dedi. Oğlu da "On deveye ne dersin?" dedi. "Olmaz." dedi. İnsanlar harekete başlayınca Uyeyne oğluna "dilersen dediğine olur" deyince genç "onu gönder de sana bir teşekkür edeyim!" dedi. Uyeyne "Olmaz benim senin teşekkürüne ihtiyacım yok." dedi.
Uyeyne kendi kendine kızıp söylenerek yürüyünce genç ona: "Bunu sen kendine kendin yaptın, bir koca karıya göz diktin. Vallahi kabarmış bir göksü yok, karnında çocuğu yok, dudaklarında canlılık, sahibinde de zenginlik yok. Sen onu kimlerin arasında görüp aldın." deyince Uyeyne
"Al onu Allah sana bereketini vermesin!" dedi. Anasını alan genç "Ya Uyeyne! Peygamber bu esir kadınlara birer elbise dağıtmış ama onlar arasında anama yetişmemiş sen ona bir elbise versen!" deyince "Vallahi ona verecek bende elbise yok." deyip dirense de genç uğraşa uğraşa elbiseyi de almış.
Sonra genç ayrılırken "Sen fırsatları değerlendirmeyi hiç bilmiyorsun!" diyordu. Durumunu Ekra'a anlatınca o "Vallahi Sen ne I oy bir kız, ne orta yaşlı yumuşak tenli bir hanım, ne de malı olan bir koca karı seçtin. Sen hevazinde en muhtaç adamın hanımını cariye edinmeye kalktın." dedi.)
Rasulullah (s.a.v.) de Uyeyne'ye ganimetten yüz deve verdi.[112]
Vakidi der ki: Bize Musa b. Muhammed b. İbrahim et-Teymi babası Muhammed -Ebu Seleme isnadıyla Hz. Aişe'den şöylece nakleder: Dyeyne b. Hısn Nebi (s.a.v.)'e geldi. Ben de (s.a.v.)'in yanındaydım. Uyeyne "Bu Humeyra (Pembecik) kim? diye sordu, (s.a.v.) de "O Ebu Bekr kızı Aişe'dir!" buyurdu. Uyeyne de: Senin için insanların en güzelinden Cemre'nin kızından (hanımı) vazgeçeyim de sana vereyim mi? dedi. Nebi (s.a.v.) "Olmaz!" dedi. O gidince "Ya Rasulallah! Bu kim?" dedim de "Bu o sözüne itaat olunan Ahmak!" dedi.[113]
İbni Sa'd der ki: Araplar topluca dinden döndüklerinde Uyeyne de döndü ve Tuleyha el-Esedi'ye katıldı. Onun Peygamberliğine iman etti. Tuleyha hezimete uğrayıp kaçınca Halid b. Velid Uyeyne'yi yakalayıp bağlayarak Hz. Ebu Bekr'e Medine'ye yolladı. İbni Abbas der ki: Bir de ona baktım ki, elleri boynuna bağlanmış, Medineli çocuklar ona ellerindeki sopaları dürtüp vuruyorlar ve: "Ey Allah düşmanı, iman ellikten sonra kafir oldun ha!" diyorlar, o da "Vallahi ben o zaman iman etmedim" diyordu. (İbni Mesûd ona gelip bir şeyler söyledi) Sonra Ebu liekir gelip onunla konuştu. O da islam'a geri döndü. Bunun üzerine Hz. libu Bekir ona can güvenliği verdi.[114]
Medâinî, Amir b. Ebi Muhammed yoluyla naklediyor: Uyeyne, Hz.
Ömer'e "ya kendine güvenlik koruyucusu bul, ya da iranlıları Medine'ye sokma! Zira onlardan birinin seni (şurada) bıçaklamayacağına emin değilim!" diyerek (elini Ebu Lü'lüe'nin onu bıçakladığı yere (mihraba) koydu. Hz. Ömer vurulunca "Uyeyne ne yaptı?" diye sordu. Onlar da "Ya beni Fezaralıların El-hecim dedikleri suyun başında, ya da Temim oğulları yurdundaki Hacir denen yerde olsa gerek." deyince Hz. Ömer: "Sanki bu işte onun parmağı var gibi geliyor!" dedi.)[115]
Yine el-Medâini, Abdullah b. Faid'den naklediyor: Uyeyne, kızı Ümmü'l-Benin Osman'ın yanında idi. Uyeyne, Hz. Osman'ın yanına izinsiz girmiş, Hz. Osman da onu ayıplamıştı. Uyeyne "Ben Mudar oğullarından bir adamdan hicablanacağımı (kapıcıdan izin almak zorunda kalacağımı) sanmıyordum." dedi. Hz. Osman: "Haydi yaklaş da akşam yemeğinden sen de al!" deyince Uyeyne "Ben orucum!" dedi. Hz. Osman "Sen geceleyin de mi oruç tutuyorsun?" deyince o "Ben gece orucunun bana çok kolay geldiğini gördüm de..." dedi.[116]
Medaini der ki: Daha sonra Hz. "Osman'ın hilafeti döneminde Uyeyne kör oldu."[117]
(Yine Medaini Ali b. Muhammed) Ebu'l-Eşheb- Haseni Basri isna-dıyla derki: Hz. Osman (r.a.) Uyeyne'ye gücenerek: "Ben sana şu şu iyilikleri yapmadım mı? Buna rağmen sen Ömer'e gider bana gelmezdin öyle değil mi?" diye hitab etti. O da "Ömer bana senden daha hayırlı idi. Bize öyle verdi ki zengin olduk, bizi "öyle korkuttu ki takva olduk." dedi.[118]
Kays B. Kahd:[119] Kays b. Kahd b. Kays b. Sa'lebe Ensari. Neccar'ın Malik oğullan kolundan. Mus'ab ez-Zübeyri "Bu Kays, (muhaddis) Yahya b. Said el-Ensari'nin dedesidir." diyor. Ama onun bu görüşüne pek çok alim katılmıyor. Bir rivayette de, onun Ebu Meryem Abdulğaffar b. el-Kasım el-Kofi'nin dedesi olduğu geçer.[120] İbnu Mâkolû der ki: Kays Bedir harbine katıldı. Ondan oğlu Süleyman ve
Kays b. Ebi Hazim'in rivayetleri vardır."[121]
Onun sabah namazından sonra kılınan "iki rekat namaz" hususunda bir hadisi var."[122]
Lebid B. Rabia:[123] Nesebi: Lebid b. Rabia b. Malik b. Ca'fer b. Kilab olup Amir oğullarındandır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) 'in hakkında;
Arab'ın söylediği en doğru söz, Lebid'in söylemiş olduğu "Bilin ki Allah dışında her şey batıldır" sözüdür, buyurduğu zat budur.[124]
İmam Malik der ki: Bana ulaştığına göre Lebid yüz kırk yıl ömür sürmüş olup künyesi Ebu Akîl idi.[125]
İbnu Ebi Hatem, "(Lebid Velid b. Ukbe zamanında Kûfe'de öldü) Velid de onun evine yirmi tane deve gönderip gelenlere kesildi." der.[126] Lebid'in hicri 41'inci yılda öldüğü de söylenir ki, biz o yıl vefatlarında bunu tekrar edeceğiz. (İbnu Sa'd dördüncü tabakada Harice b. Abdullah'tan nakleder: Kilab oğulları delegeleri on üç kişilik bir delege ile hicri dokuzuncu yılda Peygambere geldiler. Medine'de Ramle binti Haris'in evine konuk oldular. Sonra Peygamber (s.a.v.)'e gelip İslam selamı vererek, İslam'a girdiklerini açıklayıp, sonra ülkelerine döndüler.)
İbnu Sa'd, Şa'bi'den naklediyor: Hz. Ömer, Küfe valisi Muğira b.
be'ye: "Senin döneminden önceki şairleri davet et, sonra onlara Cahiliye ve İslami dönemde söyledikleri şiirleri söylemelerini rica ederek, bunları yaz ve bana yolla." diye bir talimat yolladı. Muğira onları davet etti ve Lebid'den cahiliye ve İslami dönemde şiir olarak
neler inşat ettiğini sordu. Lebid ona "Artık Allah bana bu şiirlerin yerine Bakara ile Ali İmran suresini verdi, artık şiir söyleyemiyorum! dedi. Bu kere Muğira şair el-Ağleb el-İcli'ye "Sen oku!" deyince o;
"Sen recez mi, yoksa kaside mi istiyorsun? Sen mevcudu bulunan kolay bir şey sordun." dedi. Muğira bunları Hz. Ömer'e bildirince, Ömer (r.a.) "Lebid'e fazla ver, ama Ağleb'e ondan beş yüz aşağı ver!" diye yazdı. Ağleb gelip "Ben sözünü dinleyip şiir söylediğim için mi bana az verdin?" diye serzenişte bulundu. Hz. Ömer onun bu isteğini duyunca Velid'e "Ağleb'e vermediğin beş yüzü ver, ama Lebîd b. Raîa'nınkini de iyice artır!" diye yazdı.
Hişam el-Kelbi der ki: Kûfe'de Lebid'in oğulları vardı. Sonra hepsi çöle dönerek bedevi oldular. Oysa Lebid, Kûfe'ye göç etmiş ve orada ölerek Ca'fer b. Kilab oğullarına ait çorak bir araziye defnedildi.[127]
Müseyyeb B. Hazn: Nesebi, Müseyyeb b. Hazn b. Ebi Vehb b. Amrf b. Ayız b. İmran b. MaHz.ûm (Annesi Şu'be b. Abdullah kızı Ümmü Haris olup) MaHz.umlulardandır. (Meşhur Tabiin Said b. Müseyyeb'in babasıdır.)
Said b. Müseyyeb, babasının "Hudeybiye'de müşrikler onu engel olduklarında biz Rasulullah'la beraberdik. Sonra Umremizi kaza ettik." dediğini nakleder.) Müseyyeb, Hudeybiye günü oradaki ağacın altından Peygamber (s.a.v.)'e biat edenlerden idi.[128] Ondan oğlu Said b. Müseyyeb'in rivayeti vardır.[129]
Muaz B. Amr:[130] Muaz b. Amr b. el-Cumuh el-Ensari. Bedir ve diğer harplere katılmış bir sahabe. Abdullah b. Abbas (r.a.)'ın ondan rivayeti vardır.
O Ebu Cehl'i öldürenler arasında idi. Bunu şu şekilde kendisi anlatıyor:
-Bedir savaşı günü Ebu Cehl'i hedef aldım. Bu fırsat elime geçince hemen üzerine saldırdım ve kılıcımı indirip, ayağını inciğinden kestim. Oğlu İkrime de benim omzuma bir kılıç indirip kolumu kopardı. Elim sadece bir deri tuttuğu için yanı başımda asılı kaldı, çarpışma kargaşası onu öldürmeme engel oldu. O gün, akşama kadar çarpıştım, kolumu da arkamda sürüyordum.
Artık bana iyice acı vermeye başlayınca elimin üzerine ayağımı bastım ve kuvvetle çekip söküp koparttım.[131]
Muhammed B. Ca'fer: [132] Muhammed b. Ca'fer b. Ebi Talib. Künyesi Ebu'l-Kasım el-Haşimi. Annesi (meşhur sahabiye) Esma binti Umeys, onu Habeşistan'da hicrette iken doğurdu. Zira anne ve babası o sırada Habeşistan'da muhacir bulunuyorlardı. Ca'fer genç yaştayken vefat etti. Ebu Ahmed el-Hakim "Cafer, Hz. Ali'nin kızı Ümmü Gülsüm ile Ömer b. Hattab ölüp de dul kaldıktan sonra evlendi." der.
İbnu Abdi'1-Berr "Ca'fer Tuster'in fethinde şehid oldu." diyor. Allah bilir.[133]
Cerir b. Hazım anlatıyor: Bize Muhammed b. Ebu Ya'kub, Hasan b. Sa'd aracılığıyla Abdullah b. Ca'fer'den şöyle anlattı: Peygamber (s.a.v.), Cafer (r.a.) şehid olup da öldüğünü halka ilan ettikten sonra onların yanına gelmeye üç gün ara verdi daha sonra yanlarına geldi ve onlara
Bu günden sonra kardeşime ağlamayın artık." buyurup sonra da bana kardeşlerimin çocuklarını çağırın! dedi. Biz sanki kuş yavruları gibi getirildik. Bir berber çağırtıp başımızı traş etmesini söyledi. O da başlarımızı traş etti. Sonra da:
Muhammed, amcamız Ebu Talibe benziyor. Abdullah ise hem huyu hem kendisi bana benzer." buyurup, sonra benim elimi kaldırdı ve
Allah'ım, Ca'fer'e ailesinden yerini alabilecek birini nasib et. Abdullah’a da eliyle yaptığı tokalaşmaya (ticaretteki hayırlı olsun diye tokalaşma) bereket ver.” Diye üç kere tekrarladı. Sonra annemiz Esma gelip yetim kaldığımızı anlattı. Bunun szerine Nebi (s.a.v.)
“Sen onlara fakir kalacaklar diye mi endişe ediyorsun. Ben onların dünyada da ahrette de velisiyim.” Buyurdu.[134]
Ma’bed B. Ammas B. Amdulmuttalib:[135] Künyesi Ebu’l-Abbas olup Haşimoğullarındandır. (Kuzey) Afreki savaşında gienç yaşta şehit düşmüştür.
Muaykıb:[136] Muaykıb b. Ebi Fatıma ed-Devsi. Abdişems oğları antlaşmalısı. İslam’a ilk giren mütekaddimundan. Habeşistan hicretine gidenlerdendir. Hayber ve ondan sonra yapılan bütün savaşlarda bulunmuştur. H atta bir rivayette onun Bedir harbine katıldığı bile söylenir. Ancak bu görüşe hafız İbnu Mende dışında hiçbir alim katılmamıştır.
Peygamberimizin Mühür işlerini ayarlardı.
Hz. Ebu Bekir de Hz. Ömer de onu hazineden sorumlu bakan olarak atadılar. Bunun haberi kırkıncı yılda tekrar gelecektir.
Munkız B. Amr El-Ensari:[137] Munkız Neccar’ın Mazin oğullarındandır. (Nesebi Munkız b. Amr b. Atiye b. Hansâ b. Mebzûl b. Amr b. Funm b. Mâzin b. Neccar’dır.)
Başına isabet eden bir yara beyin zarına kadar indiği için dili peltekleşmiş aklı karışmış idi.[138]
Alış veriş yaparken insanları dolandıran o idi. Peygamber (s.a.v.) ona bu huyundan dolayı
“Bir şey sattığında “aldatmak yok” de” buyurmuştu.[139]
Nuaym B. Mes’ud :[140] Nesebi: Nuaym bb. Mes’ud b. Amir bl. Üneyf b. Sa’lebe b. Kunfüz b. Halave b. Sübey b. Bekr b. Eşca’. Künyesi Ebu Seleme olup Ğatafan’lıdır. Hendek savaşı sırasında İslam’a girdi. Ahab (birlikler) ordusu ile Kureyza Yahudilerinin birbirnie desteğini bozan odur. Medine’de ikamet ederdi. Sülalesi devam etmiştir. Oğlu Seleme b. Nuaym’in ondan rivayeti vardır. Hendek (Ahzab) kavaşındaki kıssayı İbni Sa’d şöyle anlatır:
Nuaym b. Mes’ud der ki: Ben Kurayza oğullarından Ka’b b. Esid’in yanına gelir günlerce kalırdım. Evime dönerkende bana hurma yüklerler ben de aileme getirirdim. Hendek savaşı esnasında her taraftaki Arap kabilelelri Muhammed’in üzerine saldırıya geçtiklerinde ben de kavmimle geldim. Hala eski dinimde idim. Rasulullah beni tanırdı. O sıra Allah gönlüme İslam sevgisi düşürdü. Ben bunu kavmimden gizleyerek Peygambere geldim. Peygamber neye geldiğimi sorunca iman etmeye geldiğimi söyledim ve “Ya Rasulallah bana yapabileceğim bir şey emret!” dedim. O da: “İnsanları bizimle savaşmaktan vazgeçirebilirsen iyi olur.” Buyurdu. “Peki ama nasıl söylesem!” deyince (.a.v.) “Aklına ne gelirse söyle, korkma haram olmaz!” buyurdu.
Bende, Benî Kureyza Yahudilerinin yanına vardım ve: “Kimseye söylemeyecekseniz, kimseye bildirmeyeceksen!” deyince Tamam, söyle” dediler. Ben de “Kureyş ve Gatafan kabileleri Muhammed’le savaştan vazgeçtiler. Eğer bir fırsat olursa ne ala, yoksa yurtalrına gidecekler. Sakın onlardan rehin almadan, onlarla beraber Muhammed’e savaşa kalkmayın!” dedim. Onlar da “Vallahi bu iyi bir görüş iyi bir nasihat!” dediler. Sonra gidip Ebu Süfyan’a vardım ve “Benim söylediğimi saklarsan sana bir nasihatim var!” dedim. “Tama” deyince “Sen de bilirsin ya, Kureyza Yahudileri Muhammed’le aralarında geçen hadiseye pişman oldular. Şimdi sulh arıyorlar ve tekrar ona müracaat edecekler. Ona şöyle bir haber de saldılar ki, ben de oradaydım. “Biz Kureyş ve Ğatafan'dan yetmiş ileri gelen zevatı alıp sana vereceğiz. Sen onların boyunlarını vur. Biz Kureyş'e karşı sizinle olacağız. Onları Senin yurdundan kovuncaya kadar çarpışalım. Sen de kırdığın kanadımızı (yani Nadr Yahudilerini) eski yurtlarına dönmelerine izin ver." dediler. Eğer size rehin istemeye adam yollarlarsa sakın onlara bir şey vermeyin." dedim. Sonra Ğatafanlılara varıp aynı şeyleri söyledim. Kendim Gatafanlı olduğum için onlar da bana inandılar. Sonra Kureyza yahudileri Kureyşlilere: "Vallahi siz bize yanımızda kalmak şartıyla rehin vermezseniz biz Muhammed'e karşı sizinle birlik olarak gitmeyiz. Zira siz belki çekilir gidersiniz bizi Muhammed'le karşı karşıya desteksiz bırakırsınız, diye korkuyoruz!" diye haber saldılar. Ebu Süfyan "İşte bu Nuaym'ın söylediği." dedi. Kureyzalılar aynı haberi Ğatafanlılara da gönderdiler. Her ikisi "Vallahi biz rehin falan veremeyiz. Çıkın savaş edin!" dediler. Yahudiler de "Tevrat'a yemin olsun ki vaziyet Nuaym'ın dediği gibi!" dedi. Diğerleri de aynı söylediler. Birbirlerine karşı ümitsizliğe kapılı ihtilaf ederek dağılıp geri döndüler.)
Ebuhuzeyme:[141] Nesebi: Ebu Huzeyme b. Evs b. Zeyd b. Esram b. Zeyd b. Sa'lebe b. Gunm. Benî Neccar'dan. Annesi Amra binti Mes'ud b. Kays'tır. Başta Bedir olmak üzere diğer harplerin hepsine katıldı. Hz. Osman'ın zamanında öldü. Sülalesi devam etmedi.
Zeyd b. Sabit (r.a.)'ın, (Kuran'ı cem ederken) Berâe suresinin son iki ayetini yanında bulduğu zat Ebu Huzeyme idi.[142]
Ebu Züeyb El-Hüzeli Nesebi: Huveylid b. Halid b. Muharriş b. Zübeyd b. MaHz.um b. Sahile b. Kahil b. El-Haris. Meşhur şair. Hem cahiliye hem de İslami döneme yetişen Muhadramûndan birisi. Hz. Sıddik'in hilafet döneminde (ilk gününde) Müslüman olmuştur. Çok iyi bir İslami hayat yaşamıştır.
Hüzeyl kabilesinin en iyi şairi odur. Hüzeyl kabilesi de tüm Arap kabilelerinin en iyi şiir bilenidir. (Hassan b. Sabit (r.a.)'a "En iyi şair kim?" denilince "kabile olarak mı, şahıs olarak mı?" dedi. "Kabile olarak!" denilince Hassan (r.a.): İnsanların en iyi şiir bilenleri Hüzeyl kabilesi, Huzeyl'in en iyi şairi de tartışmasız Ebu Züeyb'dir." dedi.) Onun pek çok şiirlerinden bir parça:
Ölüm pençesini taktığı zaman, muskadlarda göremezsin faydadan Onlar, zamanın şüphelerine karşı dayanamayıp, zayıflamadığımı görseler.
Hz. Osman zamanında çıktığı kuzey Afrika fethi sırasında gazi olarak orada öldü. Sabide oğulları sofasındaki hilafet tartışmalarına yetişip Peygamber (s.a.v.)'in cenaze namazını kıldı.[143]
Ebu Ruhm: (Ebu) Sebra b. Ebi (Ruhm) b. Abduluzza. Kureyşli el-Âmiri. Bu zat hakkında sadece İbnu Sa'd bilgi vermiş, diğerleri ondun bahsetmemiştir.[144]
Ebu Zeyd Et-Tâî (Ebu Zeyd): (Nesebi: Harmele b. El-Münzir b. Ma'di Kerib b. Hanzala b. Nu'nıan b. Hayye b. Sa'ne b. Haris b. Rabia b. Malik b. Sekr b. Henî b. Amı b. El-Gavt b. Tay b. Üded b. Zeyd b. Yeşcub b. Arîb b. Kehlan) Adı
Harmele b. Münzir olup Hıristiyan idi (ve Hıristiyan olarak öldü. Hem cahiliye hem de İslami dönemde olan Muhadramundan sayılmıştır.)
(Ebu Zeyd veya Ebu Zübeyd kralların özellikle İran krallarının saraylarına gelip giden biri idi. Hz. Osman (r.a.) da onu meclisine alanlardan biri idi. Bir gün Hz. Osman Muhacir ve Ensardan bir grupla otururken Ebu Zübeyd geldi. Söz dönüp dolaşıp Arap dil sanatına ve şiirlerine gelmişti. Hz. Osman ona döndü ve "Ey Hıristiyan (Yemen imparatoru) Tubba'ın kardeşi! Senden bu konuda birkaç beyit dinlesek! Haber aldığıma göre sen çok iyi şiir okuyormuşsun" dedi. O da bir aslanı tasvir eden şiirini okudu. Şu ondan bir beyittir:
Uzaklaşıp giden kavminize "gönül onlara hasret, onlara tutkun!" diye haberi kim verecek.
Bu şiirinde aslanı çok bedî' bir şekilde tasvir etmişti. Bunun üzerine Hz. Osman ona:
-Sen yaşadığın sürece sen aslandan bahsedip duracaksın. Vallahi ben seni korkak, ahmak biri sanıyordum!" dedi. (O da "Hayır ya Emira'l-Mu'minin! Ama ben aslanda öyle bir manzara, öyle bir heybet gördüm ki, hala hatırası kalbimde titreyip duruyor. Beni mazur gör kusuruma bakma!" dedi. Hz. Osman "Bu nasıl oldu?" diye sorunca Ebu Zübeyd "Bir yolculukta vadinin birinde gördükleri aslanı öyle bir anlattı ki, Hz. Osman "sus Allah dilini koparmasın kalplerimizi ürperttin!" dedi.)
Ebu Zübeyd Velid b. Ukbe'nin sohbet meclislerine devamlı katılan biriydi. (Velid b. Ukbe ölürken Ebu Zeyd ile yan yana defnedilmesini vasiyet etmişti.)[145]
Ebu Sebra: Ebu Sebra b. Ebu Ruhm b. Abdu'1-Uzza b. Ebi Kays b. Abdu Vud. Kurayşli ve Âmir oğullarından. İlk Müslümanlardan. Habeşistan'a hicret ettiği söylenir. Bedir ile ondan sonraki harplerde bulundu. Bu zat, Ebu Seleme b. Abdu'l-Esed'in kardeşidir. Anneleri Abdulmuttalib (Efendimizin amcası) kızı Berra'dır.
Rasulullah (s.a.v.): Ebu Sebra ile Seleme b. Sülame b. Vakş'i ahiret kardeşi yaptı.
Zübeyr b. Bekkar der ki: Bedir harbine katılan ashabdan Ebu Sebre dışında Medine'den Mekke'ye geri göç eden hiç kimse olmamıştır. Çünkü o Peygamber (s.a.v.)'in ölümden sonra Mekke'ye yeneşti ve (bu yüzden Müslümanlar bu adam hicretini bozdu diye ona ve oğluna bu göçü hoş görmemişler ve bu görüşlerini "Onun Mekke'ye, Medine'ye hicret ettikten sonra döndüğünü söyleyerek müdafaa ediyorlardı.[146] Ebu Sebra Hz. Osman'ın hilafeti döneminde ölmüştür.
Ebu Lübabe1:[147] Nesebi: Ebu Lübabe b. Abdul-Münzir b. Zübeyr b. Zeyd b. Ümeyye lup Ensardandır. Adının Büşeyr bir rivayete göre Rifâa olduğu söylenir. Annesi Zeyd b. Dubey'a kızı Nesibe'dir.
Bedir harbine giderken Ravha'ya gelindiğinde Peygamber (s.a.v.) onu geri göndererek Medine valiliğine atadı. Aynen harbe katılmış gibi onu hem ganimet hissesine hem de Allah katındaki kazanılacak olan sevaba ortak etti. Ebu Lübabe (r.a.) ashabın ileri gelenlerinden biriydi.
Ebu Lübabe (r.a.) Hz. Osman'ın hilafeti döneminde vefat etti. Bir rivayette Hz. Ali'nin döneminde, hatta bir başka rivayete göre Muaviye'nin döneminde vefat ettiği de söylenir.[148]
Akabe gecesi Peygambere gelen delegelerden biri de o idi.
Kendisinden oğulları Saib ile Abdurrahman, Abdullah b. Ömer, Salim b. Abdullah b. Ömer, İbnu Ömer'in azatlısı Salim, Ubeydullah b. Ebi Yezid, Abdullah b. Ka'b b. Malik, Selman el-Eğarr rivayette bulunur. Ancak bu ravilerin kiminin ondan direkt olarak yaptıkları rivayet Ebu Lübabe'ye yetişmedikleri için "mürsel"dir.[149]
Nesebi>: Ebu Haşim b. Utbe b. Rabia b. Abduşems b. Abdumenaf b. Kusayy. (Annesi Malik b. El-Müdrib kızı Hunastır) Ebu Haşim hicri 21’inci yıl hadiselerei zımnında da geçmişti. Hz. Osman’ın hilafeti sırasında öldü. (Ebu Haşim Mekke fğethi sırasında Müslüman oldu. sonra Şam’a gitti ve orada öldü.) Adı Halit’tir. bir rivayette Şeybe, bir diğerinde Huşeyyüm bir başkasında Mehşem diye de söylenir. huzeyfe (r.a)’ın kardeşidir. aynı zamanda Hz. Mus’ab b. Umeyr (r.a.) ile de ana kardeşidir. çok Salih bir zat olup Mekke fethi esnasında Müslüman olmuş, ardından Yermuk harbine katılmış orad bir gözünü kaybetmiş idi.
(Muaviye b. Ebi Süfyan’ın dayısıdır. peygamberimzidenr iki hadis rivayet etmiştir. birisini Ebu Hüreyre diğerini Muaviye ve diğerleri rivayet eder. ebu Hüreyre hadisi; orta namaz hakkında. Diğeri de Efendimizin ona söylediği “Ya Ebû Haşim! Herhalde sen bir sürü insanın taksim etmekte olduğu bir zamana yetişeceksin. sana mal olarak hizmetini görecek biri ve Allah yolunda cihat için lazımn olan binek.” hadisidir.)[151]
Ebu Abdullah Hakim der ki: Üstatlarımızın hepsi Nişabur şehrinin harp değil sulh yoluyla fethedildiğinde söz birliği halindedir. oranın fethi hicri otuz birinci yılda gerçekleşmiştir.[152]
Sonra Hakim kendi isnadıyla (Ali b. Ahmet el-Curcani -Ahmed b. Amr b. Fudale el-Kindî-Abbas b. Mus’ab b. Beşer-Ebu Hamid Muhammed bs. İbrahim-Süleyman b. Salih el-Leysi -Heysem b. Sa’d) Musa’ab b. Ebi’z-Zehra’dan naklediyor:
-Nişabur (ve ona bağlı yerlerin) kralı olan Künara o sırada Kûfe valisi olan Said b. El-Âs ve Basra valisi Âmir b. Abdullah’a yazarak onları Horasan diyarına davet etti ve onlara Yezdecürd’ün Merv halkını katlettiğini haber verdi. her ikisi de bu daveti kabul ettiler, (ve hangimiz daha önce oraya varırız diye hemen harekete geçtiler.
Said b. El-Âs’ın ordusunda Hz.b Hasan b. Ali b. Ebi Talib ile Abdullah b. Ez-Zübeyr (r.a.) cihad için bulunuyordu.) Abdullah b. Amir müşriklerin siyasi liderlerine geldi ve “Ben oraya daha önce ulaşırsam banan en verirsin?” dedi. o ra “Sana, senin haracını, ailenin haracını kıyamete kadar veririm” dedi. Abdullah da onu da alarak Ebu Müslim zamanında Ziyad b. Zürara’nını tuttuğu yolu tuttu. sonra Kûmus’a geldi. Nişabur’a bağlı Cüveyn şehrine geldi ve İzazvar köyünde konakladı. onlarla bir sulh anlaşması yaparak sonra Nişabur halkı ile yedi ay (veya dokuz ay) çarşpışıp sonra orayı fethetti.[153]
Sonra Hz. Osman onu Nişabur komutanlığına atadı. Abdullah, Hz.l Osman’ın teyze oğlu idi.
Peygamber (s.a.v.)’in Abdullah b. Âmir küçükken ağzına “tuh” diye tükürdüğü anlatılır.[154]
halife b. Hayat der ki: Abdullah b. Amir Horasan emirliğine Kays b. El-Heysem ve diğerlerini atayıp Nişabur’dan inhramlanıp hacca doğru yola çıktı.[155] bu hadisenin bir yıl önce olduğu da söylenir.[156]
Bu yıl Abdullah b. Sa’d b. Ebi Sarh Mısır’dan deniz yoluyla sefere çıkıp Massıysa tdaraflarına kadar geldi.[157]
(Müslümanların kuzey Afrika’da yaptıkları fetihler yayılınca, Hiraklius'un oğlu Kostantin şimdiye kadar Bizans'ta İslam döneminden beri görülmemiş bir ordu topladı. Beş yüz gemi ile Afrika sahiline geldi. Abdullah b. Sarh da gemilerle gelmişti. Gemileri birbirlerine bağlayarak gemilerin üzerinde bir savaş başladı. Denize dökülen kan ve canlan deniz dalga ile alıp kıyıya savuruyordu. O gün çok Müslüman şehit olurken sayılamayacak kadar da kafirden ölen oldu. Müslümanlarda eşi görülmemiş bir sabır sonunda Rum ordusu bozuldu, Kostantin geriye dönüp kaçtı.[158]
Bu yıl içinde Hakem b. Ebu'l-Âs b. Ümeyye b. Abdişems b. Abdi Menaf el-Emevi öldü. Mervan'ın babasıdır. Hakem'in yirmi tane erkek sekiz tane de kız çocuğu oldu.
Mekke fethi esnasında Müslüman olup Medine'ye geldi. Söylendiğine göre Peygamber (s.a.v.)'in sırrını ifşa ettiği için nebi (s.a.v.) onu kovup, Taif'teki Vecc vadisine sürgün etmişti. Tâ Hz. Osman'ın halifeliğine kadar burada sürgünde kaldı. Hz. Osman halife olunca, onu Medine'ye getirip akrabalık hukukunu gözetti ve ona yüz bin dirhem verdi. Zira o, Hz. Osman'ın amca oğluydu. Bir rivayette ise Rasulullah'ın onu Taife sürgün etmesi, Efendimizin yürüyüş tarzını ve bazı hareketini taklit ederek, gırgır geçmeye kalkmasından dolayı olmuştu.
Hakem'in lanetlenmesine dair bir çok münker, aslı astarı belli olmayan bir takım hadisler rivayet olunmaktadır ki, bunlarla ihticac etmek caiz olmaz. Hakem'in kendisini, Peygamberle sohbet yaparak esas sahabe olanlar cümlesine değil ama, herkesin arasında Peygamberi görmüş olarak sahabe olma cümlesine sokabiliriz.
Hammad b. Seleme ile Cerir, Ata b. Es-Saib aracılığıyla Ebu Yahya en-Nehâi'den şöyle rivayet ediyor: Ben Mervan, Hz. Hasan ve Hüseyin'in arasında idim. Hüseyin (r.a.), Mervan ile çekişiyorlardı. Mervan: "Siz ehli beyt olarak lanetlenmişsiniz!" dedi. Bunun üzerine Hasan (r.a.) öfkelenip: "Sen daha babanın sulbündeyken Allah (cc) Peygamberinin diliyle senin babanı lanetlemişti!" dedi. Ravi Ebu Yalıya en-Nehâi meçhuldür.[160]
El-Alâ, babası Abdurrahman aracılığıyla Ebu Hüreyre'den naklediyor: Rasulullah (s.a.v.) rüyasında; Hakem oğullarının Mimberine çıkmaya çalıştıkların görmüştü. Öfkelenmiş gibi sabahlayıp:
"Ne oluyor! Bana, Hakem oğullarının, maymunların sıçradığı gibi minberime tırmandıkları gösterildi." buyurdu.[161]
Mu'temir b. Süleyman, babası Hameş b. Kays -Ata isnadıyla İbni Ömer'den naklediyor:
-Nebi (s.a.v.)'in yanındaydım. Hz. Ali, Hakem'i kulağından çekerek getirdi. Peygamber (s.a.v.) ona üç kere lanet etti. Darakutni, "Mu'temir b. Süleyman bu haberde tek kalmıştır.[162]
Ca'fer b. Süleyman ed-Dubaî der ki: Bize Hammad b. Zeyd'in kar-ieşi Said -Ali b. El-Hakem -Ebu'l-Hasen el-Cezrî isnadıyla Efendimizle sohbeti olan Amr b. Murra'dan şöyle nakleder:
-Hakem b. Ebi'l-As, Nebi (s.a.v.)'in yanına girmek için izin istedi, fendimiz (s.a.v.) yanındakilere:
"Ona izin verin de gelsin. Allah ona ve onun sulbünden gelecek olan herkese -imanlı olanlar hariç- lanet eylesin!" buyurdu. Bu haberin snadında bilinmeyen biri var.[163]
Abdullah b. Amr (r.a.) anlatıyor: Hakem Rasulullah'ın meclisine gelir ve duyduklarını Kureyş'e taşırdı. Rasulullah (s.a.v.) "Ona ve kıyamete kadar onun sulbünden geleceklere lanet etti." Bu hadisin ravisi Süleyman b. Karm bu haberde tek başına kalmıştır. Kendisi de zuyıftır.[164]
İmam Ahmed Müsned'inde İbnu Numeyr-Osman b. Hukeym- Ebu Ümame İv Schl isnadıyla Abdullah b. Amr'ın şöyle dediğini anlatır: Peygamber (s.a.v.)'in yanında idim. "Az sonra yanınıza mel'un bir adam gelecek." buyurdu. Ben acaba kimdir diye merakla bir haldeydim ki, nihayet falanca yani Hakem içeri girdi.[165]
Şa'bi der ki: Abdullah b. Zübeyr'i şöyle derken duydum: "Kabe'nin rabbine yemin olsun ki Hakem b. Ebi'l-As ve oğlu, Muhammed (s.a.v.)'in diliyle mel'undur." Bu haberin isnadı sahihtir. [166]
İshak b. Yahya, halası Talha kızı Aişe aracılığıyla Hz. Aişe'den şöyle dediğini anlatır:
-Rasulullah (s.a.v.) odasında idi. Yadım sadığı bir gürültü duydu. Gidip baktılar ki Hakem Peygamber (s.a.v.)'i gözlüyormuş. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) ona ve onun sulbünden geleceklere lanet etti. Bu hadisi Muhammed b. Osman b. Ebi Şeybe, Ubade b. Ziyad'dan Müdrik b. Süleyman et-Tâî'nin bunu kendisine İshak b. Yahya'dan duyduğunu söyleyerek (yukarıdaki gibi) nakletti." diyor.[167]
Selem b. Et-Tebuzîkî der ki: Bize Osman b. Hukeym, Şuayb b. Muhamrrted b. Abdullah b. Amr aracılığıyla, dedesi Abdullah b. Amr (r.a.)'tan "Rasulullah (s.a.v.)'in "Yanınıza mel'un bir adam girecek." buyurdu. Ben Efendimizin yanına gelirken babamı evde bırakıp gelmiştim. Elbisesini giyiyordu. O mel'unun babam olacağından korkmuştum ki, bir de ne göreyim içeriye el-Hakem b. El-Âs girdi." dediğini huber verdi.[168]
Nesebi: Ebu Süfyan b. Harb b. Abdişems b. Abdimenaf b. Kusay. Asıl adı Sahr'dır. (Annesi Hazn b. Büceyr b. El-Hezm kızı Safiyye'dir) Arap dahilerinden biridir. Kureyş'in şeyhi o idi. Ahzab (Hendek) savaşında bütün grupların baş komutanı idi.
Daha sonra Mekke fethi günü Müslüman oldu. Hemen arkasından gelen Huneyn savaşına katıldı. Peygamber (s.a.v.) ona harp ganimetinden yüz deve ile kırk okıyye mal vermişti.
Taif savaşında bir gözünü kaybetti. Daha sonra Yermuk savaşına katıldı. O gün insanlara nasihat ederek harp meydanında onları harbe yüreklendirecek şeyler söylüyordu.[170]
Kendisinden Abdullah b. Abbas ile Kays b. Ebi Hazim'in rivayetleri vardır.[171]
Denildiğine göre ikinci gözünü de Yermuk savaşında Allah yolunda kaybetmiştir. Uhut savaşında cahiliye ordusunun komutanı o idi.[172]
Yaşça Peygamber Efendimizden on yaş büyüktü. Şam ve başka yerlere ticaret yapardı.
Yermuk savaşında oğlu Yezid b. Ebi Süfyan'ın komutası altında lavaştı.
Orada yaşına rağmen çok iyi çarpışıyor ve müslümanları yüreklendirmek için "Ey Allah ordusu ileri!" diye bağırırdı.[173]
Yine ordu biraraya geldiğinde onların yanında durup "Allah Allaaah! 5iz arapların yüz akı, islam dininin ensarısınız. İşte karşınızdakiler de lumların yüz akı ve müşriklerin ensarıdır. Allah'ım bu gün, yine sana ianan günlerden bir gün. Allah'ım kullarına gökten yardım indir! Diyordu.[174]
Ebu Süfyan hicri otuz birinci yılda öldü. Otuz ikinci, otuz üçüncü hatta otuz dördüncü yılında öldüğüne dair rivayetler de vardır. Takriben öldüğünde doksan yaşlarında idi.[175]
Bu yıl ölenler arasında Hz. Mikdad, Hz. Abbas, Hz. Abdurrahman bl Avf ve Amir b. Rabîa’nın birbirlerine yakın aralıklarla öldüğü söylenir ki bunlar az ileride gelecektir.[176]
Yezdecürd b. Şehriyar b. Pervîz, Mecûsî dininden olup zamanının İran Kisra’sıdır (imparatoru). Müslümanlar tarafından kendi yurdunda hezimete uğrayıp Merv şehrine kadar geriledi.
Kisralık devleti zayıflayarak parlak günleri kayboldu. Yezdecürd Kisraların sonuncusudur. Merv emirleri ona karşı isyan ettiler. Denildiğine göre Türkler ona komplo kurarak yakın çevresini öldürdü. Bunun üzerine o da kaçıp bir adamın evine sığınmıştı.
Fakat adam Yezdecürd’e ihanet edip onu öldürdü. Sonra da kendisi öldürüldü. Allah daha iyi bilir[177]
Bu yıl İstanbul (Kostantiniyye) şehri yakınındaki Boğaz harbi (Vak'atu'l-Medıyk) yapıldı. Ordu komutanı Muaviye idi.[178]
(Bu yıl Abdurrahman b. Ebi Rabia bir ordu ile Belencer şehrine geldi. Orayı kuşatıp şehrin kenarına Mancınıklar (taşı uzaktan atan alet) kurdurdu. İsabet alanlar mahvoldu. Ama Türkler gelip Belencer halkına yardım etti. Komutan Abdurrahman b. Rabia şehit oldu. Ona Zu'n-Nûr denirdi. Müslümanlar bozguna uğrayıp ikiye ayrılarak kaçtılar. Bir kısmı el-Bâb üzerinden kaçıp kurtulurken aralarında Ebu Hüreyre ile Selman-ı Farisi'nin de bulunduğu bölük Ceylan ve Cürcan üzerinden gittiler. Belencerliler gelip Abdurrahman b. Ebi Rabia'nın cesedini alıp büyük bir sepete koydular. Böylece ceset onların yanında kaldı. Ravi (Muhammed ve Talha) der ki: Abdurrahman bu gün hala Belencerliler tarafından yağmur duasında ve zafer (ve benzeri) dileklerde istimdad
edilir.)[179]
(Yine bu yıl Abdullah b. Âmir, Merveruz, Talekân, Faryab, Cüzcan ve Tuharistan şehirlerini ele geçirdi.)[180]
Bu yıl (Halife b. Hayyat'a göre) Übey b. Ka'b ile Ubade (r.a.)'ın kardeşi Evs b. Ubade vefat etmiştir ki, her ikisi de önceki yıllarda bahsedilmişti.
Sinan B. Ebu Sinan:[181]Sinan b. Ebi Sinan b. Mihsan. Esed oğullarından. Abduşems oğullarının antlaşmalısı. Amcası olan Ukaşe b. Mihsan'dan da yaşça daha büyük idi.[182] Sinan ile babası hem hicret ettiler, hem de Bedir harbine katıldılar.
Babası Ebâ Sinan Peygamberimiz hicri beşinci yılda Kureyza oğullarını muhasara altında tuttuğu sırada (orada) öldü (ve oradaki kabre defnedildi.)[183]
Vakidi "Sinan (Hudeybiye'deki) ağacın altında biat edenlerin ilkidir." der.[184]
Husayn Ve Tufeyl B. Haris B. El-Muttalib:[185] Bu bir görüşe göredir. Daha önce bu konu geçmişti. Kardeşi Husayn b. Tufeyl de Haris'ten dört ay sonra ölmüştür. Her iki kardeş de Bedir savaşına katılanlardan idi. (Bunlar peygamberimizin amcası olan Haris'in çocuklarıdır. Cübeyr b. Mut'im "Ya Rasulallah Muttaliboğullarına verdin bizi bıraktın deyince Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:
"Haşimoğulları ve Muttaliboğulları bir şeydir, bizden cahiliye döneminde de, islami dönemde de ayrılmadılar.[186]
Abbas B. Abdulmuttalib:[187] Nesebi: Abbas b. Abdul-Muttalib b. Haşim b. Abdi Menaf b. Kusay b. Kilab b. Murra b. Ka'b b. Lüeyy b. öalib b. Fihr b. Malik b. Nadr b. Kinane b. Huzeyme b. Müdrike b. İlyas b. Müdar b. Nizar b. Maadd b. Adnan.
Künyesi Ebu'1-Fazl. Peygamberimizin amcasıdır. (Annesi Cenab b. Müleyb b. Malik kızı Nüfeyle'dir.) Peygamberimizden iki ya da üç yıl önce doğdu. Bedir harbine katılmış müslümanlar da onu esir etmişlerdi. Kendini fidye verip serbest bıraktırdıktan sonra para vermemek için demesinler diye müslüman olduğunu bildirip ardından Mekke'ye avdet etti. Onun rivayet ettiği hadisler vardır.
(Hz. Abbas'ın (künyesini aldığı)
1- Fazl,
2- Abdullah
3- Ubeydullah
4- Abdurrahman
5- Kuşem
6- Ma'bed adlarında altı oğlu vardı. Fazl veda haccında Efendimizin devesine binen çok yakışıklı bir gençti. Şam fethi sırası Amvas'ta ortaya çıkan vebadan öldü. Abdullah bu ümmetin en alimlerinden idi. O da Taif'te öldü. Abdurrahman Şam'da, Kuşem Türkistan fethinde, Semerkant'ta öldü. Kuşem aynen peygamberimize benzerdi. Ma'bed'de kuzey Afrika'da şehid oldu. Kız olarak Ümmü llabibe vardı. Bunların annesi Hz. Abbas'ın eşi, Haris b. Hazn kızı Lübabe el-Kübra idi. Bundan başka onun Kesir, Temam, Safiyye, Ümeyme diye iki oğluyla iki kızı bir cariyeden doğmuşlardı. Ayrıca Haris diye bir oğlu daha vardı. Onun annesi Cündeb kızı Iluceyle'dir.)[188]
Hz. Abbas'tan, oğulları Abdullah ve Ubeydullah ile Ahnef b. Kays, Amir b. Sa'd, Malik b. Evs b. El-Hadesân, Nafi b. Cübeyr b. Mut'im, kızı Ümmü Gülsüm, Abdullah b. El-Haris b. Nevfel ve diğerleri rivayette bulunmuşlardır. Hz. Abbas'ın dillerden düşmeyen bir çok fazileti ve menkıbeleri vardır.
El-Kelbi, Hz. Abbas'ın şerif, heybetli ve çok akıllı olduğunu söyler.[189]
Kelbi'den başka biride: "Hz. Abbas ak, yumuşak tenli, güzel, irice, heybetli biri olup saçının iki örgüsü vardı. (Tarihi Dımışk'ta geçtiğine göre) İbni Abbas ise babasını şöyle anlatır: Babam yumuşak beyaz tenli, düz saçlı, ince güzel sakallı, hafif kıvrık burunlu, iri gözlü, düz yanaklı, eline dolgun iri biri idi. Yaşlanmadan önce saçlarını iki belik halinde örerdi. Ölümünden beş yıl önce gözleri kapandı. Önceleri kına kullanırdı, ama bunu sonra terk etti.) Boyu ne uzun ne kısa idi. Doğumu fil ordusunun Kabe'ye gelişinden üç yıl önce idi. Seksen sekiz yıl ömür sürdü ve Medine'de öldü. Namazını Hz. Osman kıldırdı. Bakî mezarlığına büyük bir kubbenin kapadığı bir mezara defnedildi.[190]
Hz. Abbas'ın hicri 34'üncü yılda öldüğünü alimlerden söyleyen sadece Halife b. Hayyat olmuştur.[191]
Zübeyr b. Bekkar der ki: Hz. Abbas'ın Haşim oğullarının çıplak kalanlarına giydirmek için elbiseleri, açlarını dgyurduğu bir kazanı (cahillerini cezalandırmak için bir falakası) vardı. Komşusunu korur, malını bolca harcar, felaketlerde malının tamamını verirdi. Cahiliye döneminde Ebu Süfyan'ın dostu idi.[192]
Sehl b. Sa'd'dan naklediliyor: Peygamber (s.a.v.) Bedir savaşından Medine'ye geri döndüğü zaman, Abbas Mekke'ye gelip, geri dönüp Medine'ye hicret etmek için izin istedi. Efendimiz de:
"Mutmain ol, içini serin tut, acele etme ya amca. Benim Peygamberlerin sonuncusu olduğum gibi sen de Muhacirlerin sonu olacaksın." buyurdu.[193] Bu hadisi Ebu Ya'la ile Heysem b. Küleyb Müsnedlerinde nakleder,
Yezid b. Ebi Ziyad, Abdullah b. El-Haris aracılığıyla Muttalib b. Rabia'dan naklediyor. Rasulullah (s.a.v.)
"Kişinin amcası, babası ile aynı kökten gelir. Kim Abbas'ı incitirse kesinlikle beni incitmiştir" buyurdu. Tirmizi bu hadisi Yezid b. Ebi Ziyad yoluyla Abdullah b. El-Haris'ten nakleder ve sahih olduğunu bildirir.[194]
Sika bir ravi olan Muhammed b. Talha et-Teymi, Ebu Süheyl b. Mnlik'ten, Said b. Müseyyeb yoluyla Hz. Sa'd'm şöyle anlattığını mıkleder: Bir gün Peygamberle beraber iken Abbas geriden göründü de Peygamber Efendimiz (s.a.v.)
"İşte şu gelen Peygamberinizin amcası Abbas'tır. Kureyş'in eli en cömert, onlara akrabalık bağını en iyi kuran o dedi. Bu hadisi Nesaî zikretmiştir.[195]
Yine bu konuda Abdul-Alâ es-Sa'lebi, Said b. Cübeyr'in Abdullah b. Abbas'tan Rasulullah (s.a.v.):
"Abbas bendendir ve ben de ondanım." buyurduğunu söyler. Hadisin tamamı şöyledir: Ensardan biri Abbas (r.a.)'ın cahiliye döneminde ölen kafir dedesinden birine sövmüş, Abbas da onu dövmüştü. O da akrabalarına varıp durumu anlatınca "Biz de onu dövelim" diye silaha sarıldılar. Peygamberimiz bunu duyunca hutbeye çıkıp "Ey insanlar! Allah'ın yeryüzündeki en mükerrem kulu kim?" buyurdu. "Sen" dediler. O da "Öyleyse Abbas benden ben de ondanım. Ölülerimize sövmeyin, dirilerimizi incitirsiniz." buyurdu. Ensarlılar da gelip "Senin öfkelenmenden Allah'a sığınırız ya Rasulallah." dediler.)[196]
Sevr b. Yezid, Mekhul-Kurayb (İbni Abbas'ın kölesi) yolu ile İbni Abbas (r.a.)'tan rivayet ediyor:
-Peygamber (s.a.v.) Abbas'a (Pazartesi gecesi yanıma gel çocukları da getir! buyurdu. Biz de yanına vardık.) Bize birer elbise giydirdi sonra da:
"Allah'ım Abbas'a ve yavrularına zahiri ve batini, hiçbir günahtan eser bırakmayan mağfiret et! Allah'ım evlatların onun yerini almaya nasib et." buyurdu. Bu hadisi Sevr b. Yezid'den nakletmede Abdul-Vehhab b. Atâ tek kalmıştır. Tirmizi yine de "bu hasen bir hadistir" demiştir.[197]
Abdurrahman b. Ebu'z-Zinad, Hişam b. Urve- Urve b. Zübeyr is-nadıyla Hz. Aişe'den şöyle dediğini rivayet ediyor: "Rasulullah (s.a.v.)'in Abbas'ı yücelttiği gibi ya da Abbas'a ikram ettiği gibi bir başkasına aynı muameleyi yaparken görmedim.[198]
Hz. Enes anlatıyor: Bir kıtlık olmuştu. Hz. Ömer, Hz. Abbas hatırına Allah'a yağmur duası yaparak "Allah'ım biz kıtlığa kuraklığa düşünce sana peygamberini vesile ederek dua ederdik. Sen de bize yağmur verirdin. Şimdi sana Peygamberin amcası hatırı ile yalvarıyoruz bize yağmur ver!" diye dua etti. Sonra yağmur yağdı.[199]
Ebu Mi'şar, Zeyd b. Eşlem babası Eşlem ve bir başkasından "Hz. Ömer (r.a.) Bedir harbine katılanların her birine ganimetten beşer bin dirhem verilmesini karar altına alırken Abbas (r.a.) on iki bin verilmesini kararlaştırdı." diye nakleder.[200]
İbnu Ebi'z-Zinad, babası Zinad'ın sika (güvenli diye söyleyip adını vermediği) birinden "Hz. Abbas (r.a.) Hz. Ömer veya Osman'a hayvanlarına binili olarak rast geldiğinde Rasulullah'ın amcasına hürmeten Abbas oradan geçip gidene kadar hayvanlarından inerlerdi." dediğini haber verir.[201]
AınrM). Mürra, Ebu Salih es-Semmân aracılığıyla Abbas'ın kölesi Suheb'den şöyle nakleder: -Hz. Ali'yi Hz. Abbas'ın el ve ayaklarını öpüp "Amcacığım rızanı isterim!" derken gördüm.[202]
Sevr b. Ye/id, Mekhul'den Said b. Müseyyeb'in "Hz. Abbas bu ümmetin en hayırlısı, Peygamberin varisi ve amcası" dediğini rivayet eder ki, bu isnadı sahih bir haberdir.[203]
Ouhlınk b. Osman el Hı/Ainî anlatıyor: Bir gün Hz. Osman'ın kölelerim* ihtiyacı olmuştu. Onlar cin, tâ (*iabe denen yerdeydi. Abbas (r.a.) Medine içindeki Scla dağına gece sonunda çıktı ve onlara seslenip sesini duyurnhildi. C*hıbe Medine'ye dokuz mil kadar bir mesafededir.[204]
Abdullah b. Abbas'ın oğlu Ali der ki: Hz. Abbas öleceği zaman yetmiş köle azad etti.[205] Medâinî "Hz. Abbas hicri otuz üçüncü yılda öldü." der.[206]
Abdullah B. Mesûd (R.A.):[207] Nesebi: Abdullah b. Mes'ud b. Gafil b. Habib b. Şemh b. Fâd b. MaHz.u b. Sahile b. Kahil b. El-Haris b. Temim b. Sa'd b. Hüzeyl b. Müdrike b. İlyas b. Mudar b. Nizar b. Ma'd b. Adnan, künyesi Ebu Abdurrahman olup Huzeyl kabilesindendir. Zühre oğullarının antlaş-malısıdır.
Annesi Ümmü "Abd," Ad b. Vudd b. Süvey Karim b. Sahile b. Kahil b. El-Haris b. Temim b. Sa'd b. Huzeyl, kızı olara o da Hüzeyl'dendir.[208]
İslam'a ilk önce girenlerden. Bedir olmak üzere bütün savaşlara katıldı. Bir (muallim olarak) kendisinin çok kıymetli bir ashabı (arkadaşı ve talebesi) vardı. Alkame, Ebu't-Tufeyl, Ebu Vail, Ebu Amr Eş-Şeybani, El-Esved, Mesruk Ubeyde es-Selmanî, Tarık b. Şihab, Kays b. Ebi Hazim, Nezzal b Şebra, Ebu Ma'mer Abdullah b. Sahbera, Amr b Meymun, Zirr b. Hubeyş, Şufeyr b. Şekel, Rabi' b. Huseym, Hemmam b. El-Haris, Haris b. Süveyd, Ebu'l-Ahvas, Zeyd b. Vehb ve daha bunlar gibi pek çok kimse buradandır.[209]
Peygamberimizin özel hizmeti için yanına girip ona hizmet eder, ve çok kere onunla olurdu. Kendisi peygamberimizin ayakkabılarıyla görevli olup Nebi (s.a.v.) onu çıkardığında onu alır veya bir yere kaldırırdı.
Peygamberimizin ağzından bizzat yetmiş sureyi dinleyerek öğrenmiştir.[210]
İbni Şirin der ki: (Hz. Osman Kur'an'in tek kıraatta toplanma görevi için topladığı heyete Zeyd b. Sabit'i başkan yaptığında, Abdullah b. Mes'ud Kûfe'de idi. Ve "Kur'an'ın toplanmasındaki korkusunu" izhar ederek bir konuşma yapmış ve "Şimdi siz bana kimin kıraati üzere okumamı emrediyorsunuz, Zeyd'in kıraati üzere mi? Vallahi ben bizzat Rasulullah'ın ağzından yetmiş küsur sûre aldım. O vakit Zeyd daha iki kakülü sallanan bir çocuk olup sabilerle oynuyordu." diye sitem etti. Sonra da "Peygamberle Cibril'in Kur'an'ı, birbirine yaptığı son arz etmede, benden daha sonra onu dinleyen, benden daha iyi bilen birinin, devenin ulaşabileceği kadar uzakta bile olsa- mevcudiyetini bilsem, derhal yanına giderdim." dedi.[211]
Amr b. Mürra Ebu'l-Buhteri'de naklediyor: Hz. Ali (r.a.)'a Abdullah b. Mes'ud hakkında sorulunca: "Kur'an ve Sünnet öğretilen biri, sonra bunun ötesini aramadı. (Bu da ilim olarak yeter.)" dedi.[212]
İbnu Mesud der ki: Daha çocuğum doğmadan (anası hamileyken) Peygamber (s.a.v.) bana "Ebu Abdurrahman" künyesi vermişti.
Said b. Müseyyeb der ki: İbnu Mesud (r.a.)'ı iri karınlı ince incikli biri olarak gördüm.[213]
Kays b. Ebi Hazim anlatıyor: Ben onu az etli esmer biri olarak gördüm.[214]
Ubeydullah b. Abdullah b. Ute de "O zayıfça, kısa boylu çok kara, saç ve sakalını kınalamayan biri idi." diyor.[215]
Bir başkası da İbnu Mesud fiziği (yapısı) güzel olup elbise bakımından insanların en iyi giyineni idi. Beyaz giyerdi. Kokusu da insanların en hoş olanı idi." der.[216]
İbni İshak "İbnu Mesud (r.a.) yirmi kişi Müslüman olduktan sonra İslama girdi." diyor.[217]
Ebu'l-Ahvas der ki: Ben Ebu Mesud el-Bedri ve Ebu Musa'yı Abdullah b. Mesud vefat ettiğinde görmüştüm. Biri diğerine: "Senin kanaatin ne, İbni Mesud kendi yerine kendi ayarında birini bırakıp da (ilimde) öyle öldü mü dersin?" deyince öbürü: "Sen böyle bir şeyin olabileceği kanaatinde misin? Bize yasaklandığında bile o yine Peygamber(as)'ın yanına girip çıkardı. Bizim bulunmadığımız zamanlarda o Peygamberin yanında olup bitenleri görür öğrenirdi." dedi.[218]
Ebu Musa el-Eş'ari der ki: Kardeşimle Yemen'den geri geldiğim zaman bir müddet Abdullah b. Mesud'la annesi Peygamberin ev halkından (ehli Beyt) sandım. Zira onun yanına çok girip çıkıyorlardı.
Kasım b. Abdurrahman anlatıyor: Abdullah b. Mesud, Peygamber (s.a.v.)'e ayakkabılarını giydirir, ve önünde bastonla yürüyüp meclise geldiğinde bu ayakkabıları çıkarır, Abdullah da onları alır ve bastonu Nebi (s.a.v.)'e verirdi. Abdullah Efendimizin önünde yürüyerek odaya ondan önce girerdi.[219]
Ubyedullah b. Abdullah der ki: Abdullah b. Mesud Peygamberin Sivadı, yani sırlarının sahibi, yastığı yani yatağının bakımcısı ve onun misvak, ayakkabı, su kabı ile görevlisi idi. Bu işler seferde olurdu. [220]
Abdullah b. Mesud anlatıyor: Peygamber (s.a.v.)'le beraber bir bahçede idim. Beni cennetle müjdeledi.[221] Rasulullah (s.a.v.):
"Kim Kuran'ı yeni gelmiş gibi hiç değişmeyen bir kıraatle okumak isterse Ümmü Abd'ın oğlu Abdullah'ın kıraatine göre okusun." buyurdu.[222] İbni Mesud devamla der ki: Sonra oturup dua etmeye başladım. Rasulullah (s.a.v.) de:
"İste! İsteğin verilecek." buyuruyordu. Ben o sırada: "Allah'ım ben senden reddolunmayacak bir iman, tükenmez nimetler ve cennetin o ebedi hayatında en yüksek yerinde Peygamberine arkadaşlık istiyorum!" diyordum.[223]
Ebu İshak es-Sübey'î anlatıyor: Haris, Hz. Ali'den Nebi (s.a.v.)'in:
"Ben danışmadan birini emir yapacak olsaydım, müslümanlara Ümmü Abd'ın oğlunu -İbni Mesud'u- emir yapardım." buyurduğunu nakletti.[224] Bu hadisi İmam Ahmed- Müsned adlı eserinde, Tirmizi de Camii'inde tahric ettiler.
Hz. Ali (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.v.), İbni Mesud'a bir meyve toplaması emrini verdi, o da bir ağaca tırmandı. Ashab, Abdullah'ın ayağına bakıp inciklerinin incecik oluşuna gülüştüler. Nebi (s.a.v.) de:
"Neye gülüyorsunuz ki, o iki zayıf incik, kıyamet günü Uhut dağından daha ağır gelecektir." buyurdu. Bu hadisi Muğira, Ümmu Musa yoluyla Hz. Ali'den nakleder.
Abdulmelik b. Umeyr, Rıb'î'nin kölesi -Rıb'î isnadıyla Huzeyfe (r.a.^'ta Nebi (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu anlatıyor:"
Benden sonra Ebu Bekir ve Ömer'e uyun, Ammar'ın gidişatına uyun, Abdullah b. Mesud'un da taahhüdüne tutunun." Tirmizi Hasen'dir diyor. Ancak sonu "İbni Mesud'un size anlattığı şeyi doğrulayın" şeklindedir.
Mansur, Kasım b. Abdurrahman'dan Nebi (s.a.v.)'in
"Ümmetim için Ümmü Abd oğlunun razı olduğu şeye ben de razıyım." buyurduğunu (mürselen) rivayet eder. Buna benzer şekilde birkaç ayrı tariktan da bu haber rivayet edilmiştir. (Bunlardan biri de Ca'fer b. Avn'ın Mesudî -Ca'fer b. Amr b. Hureys -Amr b. Hureys isnadıyla naklettiği şu haberdir:
-Peygamber (s.a.v.) İbni Mesuda' "Oku" buyurdu. O da: "Kur'an sana inerken senin huzurunda nasıl okuyayım?" deyince, Nebi (s.a.v.) "Ben Kur'an'ı başkasından dinlemeyi severim" buyurdu. İbni Mesud okumaya Nisa suresinden başladı.
"Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz, seni de bunlara şahit getirdiğimiz zaman (inkarcıların, isyancıların halleri) nasıl olacak!"
(Nisa ayet 41) ayetine geldiğinde, Rasulullah'ın gözlerinden yaşlar boşandı. Abdullah da okumayı kesti. Rasulullah (s.a.v.) (önce Ebu Bekr'e, sonra Ömer'e sonra bir başkasına hutbe okumalarını emretti.) Sonra da İbni Mesud'a "Konuş" dedi. İbni Mesud da söze Allah'a hamd ederek başlayıp, Allah'a senada bulundu. Sonra Nebi (s.a.v.)'e salat ve selam getirip; eşhedu enlâ ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve Rasuluhu deyip ardından "Rab olarak Allah'a, din olarak İslam'a razı oldum. Sizin için de Allah ve Rasulünün razı olduğu şeylere razı oldum!" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) "Ümmetim için Ümmü abd oğlunun razı olduğuna ben de razıyım." buyurdu.)
Alkame der ki: Gidişat, rehberlik ve üslupta İbni Mesud Nebi (s.a.v.)'e benzerdi.
Ebu İshak es-Sübey'î Abdurrahman b. Yezid'den şöyle işittiğini anlatıyor: Huzeyfe (r.a.)'a, "Bize önderlik ve üslubu Peygamber (s.a.v.)'e çok yakın birini söyle ki, ona talebe olarak devam edelim." dedik. Huzeyfe de gidişat, rehberlik ve üslup bakımından, evinin duvarının gizlediği Rasulullah'a, Abdullah b. Mesud'dan daha yakın birini bilmiyorum, dedi. Hz. Muhammed ashabından korunanlar (ölümden kurtulanlar) kesin bilirler ki, onların Peygambere en çok yakın olanı Ümmü Abd'ın oğludur.
Ebu İshak, Harise b. Mudarrib'den şöyle nakleder: (Hz. Ömer'in Şama gidip Küfe'ye gitmemesine içerleyen Kûfelilerden bir heyet Medine'ye gelip: Ya Emira'1-Mu'minin! Şam halkını bizden üstün tuttun! demişlerdi. Hz. Ömer onlara öyle olmadığını Kûfe'ye İbni Mesud'un gitmesini tercih ettiğini anlatıp) Bunun üzerine Hz. Ömer Kûfe'ye bir mektup yazdı. (Ravi Harise der ki: Ömer'in mektubu gelip bize okundu. İçinde yazılanlar şu idi:) "Emma ba'du! Ben siz Ammar b. Yasir'i siyasi -emiriniz olarak, Abdullah b. Mesud'u da öğretmen ve emir yardımcısı olarak tayin edip yolladım. Bu ikisi Hz. Rasulullah'ın ashabının en ileri gelenlerinden, Bedir harbine katılma şerefine ermiş iki seçkin insandır. Onları iyi dinleyin! Ben size kendim gelmek yerine
yerime sizin için Abdullah b. Mesud'u tercih ettim!" Abdullah b. Amr (r.a.) der ki: Rasulullah (s.a.v.)'den
"Kuran okumayı şu dört kişiden: Abdullah b. Mes'ud, Übey b. Ka'b, Muaz b. Cebel ve Huzeyfe'nin azatlısı Salim'den öğrenin." derken duydum.[225]
Mesruk, Abdullah b. Mesud'un "Ne hakkında indiğini bilemediğim hiçbir ayet yoktur. Eğer devenin beni kendisine ulaştırabileceği Kuran'ı benden daha iyi bilen biri olduğunu bilmiş olsam derhal ona giderdim (ve bilgisini bilgime ilave ederdim.)" dediğini söyler.
Zühri anlatıyor: Bana Ubeydullah b. Abdullah haber verdi ki: Abdullah b. Mesud, Kuran nüshalarının yazma (istinsah) işinin Zeyd'e verilmesini hoş karşılamadı da bu yüzden "Ey müslüman topluluğu! Benim gibi biri Kuran'in yazılmasında görevlendirilmeyecek, bu göreve benden başka birisi getirilecek öyle mi! Vallahi ben İslama girdiğim zaman Zeyd daha babasının sulbünde gizliydi -ana rahmine bile düşmemişti- diye serzenişte bulundu. Bu yüzden -Abdullah b. Mes'ud: "Ey Kûfeliler, ey Irak halkı! Elinizde bulunan Kur'an parçalarını gizleyin (Zeyd b. Sabit'e yollamayın) ve onları bir yerde tutun (Zira Allah
"Kim bir şeyi gizleyerek alıp saklarsa Kıyamet günü o sakladığı şeyle meydana getirilir! Buyuruyor. Siz de Allah'a bu Kuran sayfalarıyla kavuşmuş olursunuz. Yani onları yakılmaktan kurtarmış olursunuz.) demişti.
(Zehebi) derim ki: İbni Mesud (r.a.) bu sözünü Hz. Osman, Zeyd b. Sabit'i "Sahifeler halinde bulunan Kur'an parçalarını derleyip bir nüshaya geçirmek sahabelerin ellerindeki diğer sahifeleri isteyip yazılarını yıkayıp silmek veya yakmak üzere görevlendirdiği zaman söylemişti. Bunu böyle yapması bu ümmeti ilerde İncil'de olduğu gibi çıkacak nüsha farklılığından koruyacak bir Kur'an üzere birleştirmekti.
Ebu Vail anlatıyor: İbni Mesud (r.a.) Kûfe'de bir hutbe okuyup "Mushaflarınızı saklayın, bana Zeyd b. Sabit'in kıraatiyle okumam için nasıl emredebilirler, halbuki ben yetmiş küsur sureyi bizzat Allah Rasulünün ağzından almış biriyken, Zeyd o sırada başındaki iki kakülü ile çocuklarla oynamaya gelirdi, dedi.
Ebu Vail der ki: Ben Hz. Ömer'le beraber oturuyorken, İbni Mesud (r.a.) geldi. Boyunun kısalığından neredeyse oturanlar onunla aynı seviyedeydi. Yani o ayakta idi. Hz. Ömer onu görünce hemen gülümsedi. İbni Mesud, ayak üstü ona konuşup güldürüyordu. Sonra İbni Mesud dönüp gitti. Hz. Ömer İbni Mesud gözden kaybolana kadar onu gözleriyle takip etti. Sonra da "Torbacık ilim dolmuş!" dedi.
A'meş, Ebû Amr eş-Şeybanî'den Ebu Musa el-Eş'arî (r.a.)'ın "Şu büyük alim aranızda olduğu sürece bana hiçbir şey sormayın." dediğini ve "şu" ile de İbni Mesud'u kastettiğini söyler. (Bunu şunun için söylemişti: Adamın biri İbni Mesud'a gelip "Amcamın kızı benim bakımıma verildi. Hanımım da onu benim alacağım korkusuna kapılıp onu emzirdi, ne olacak." dedi. İbni Mesud "Bunu benden önce başka birine de sordun mu?" dedi. O da "Evet, ben önce Ebu Musa'ya sordum da, artık o sana haram olmuştur!" diye cevap verdi." dedi. İbni Mesud da: "Ebu Musa bu konuda bir hüküm vermemiş! Ben süt emme ile sütün çocuğun et ve kanını geliştirdiği (bebeklik hali) süre içinde haram edebilir." derim, dedi. Adam der ki: "Ben Ebu Musa'ya gelip bunu anlatınca "Bu alim aranızda oldukça bana hiçbir şey sormayın!" dedi.)
Ebu İshak, Ebu Ubeyde b. Abdullah'tan naklediyor: Ebu Musa el-Eşarî'yi "İbni Mesud ile sohbet edebildiğim bir meclis bana göre bir yıl amel etmekten daha güvenlidir." derken duydum.
A'meş, İmâra b. Umeyr'den Hureys b. Zuheyr'in: "Abdullah b. Mes'ud'un ölüm haberi kendisine ulaşan Ebu'd-Derdâ (r.a.): "Kendinden sonraya kendi ayarında birini bırakmadı" dediğini anlatır.
Mesruk: "Sahabelerin ilmi Abdullah b. Mesud'a varıp dayanır." der.
Zeyd b. Vehb der ki: Ben Abdullah'ın gözlerinde ağlamaktan meydana gelen bir siyahlık görüdüm.
İbni Mesud der ki: Şu iki sevimsiz şey ölüm ve yokluk (fakirlik) ne güzel şey. Allah'a yemin olsun ki, bu zenginlik de fakirliktir. Hangisi bana önce verilecek hiç de aldırmıyorum..
Seyf b. Ömer, Atıyye'den Ebu Seyf in şöyle dediğini anlatır: Abdullah b. Mes'ud (Bağdad civarındaki) Razân'da bir çiftlik edinmişti. Öldüğünde doksan bin miskal ağırlığında para bıraktı ki, köleler, ticaret malları ve davar sığ]r gjbj yaylını hayvanları da bunun haricinde idi.
Abdullah b. Ziibeyr'in oğlu Âmir der ki: İbni Mesud ölüm vasiyetini Zübeyr b. Avvam'a verdi.
Kays b. Ebi Hazim der ki: İbni Mesud'un ölümünden sonra Hz. Zübeyr, Hz. Osman'ın yanımı girdi ve: "Abdullah'ın devletten verilen ve Hz, Osman tarafındım uzun şiiredir verilmeyen ihsanı ver. Zira Abdullah'ın çoluk çocuğu onu beyini ınalden (hazineden) daha fazla hak sahihidir," deyince on be? bin dirhem verdi.
Hfinmmn, Kainde Salim b. Hbi'l Ca'd -babası Ebu'1-Ca'd isnadıyla İbni Mesul'tan naklediyor: Birisi İbni Mesud'a, önce zina ettiği bir kadınla ııonra evlenmiş olsa ne olur? diye sordu. O da: Onlar bir araya gelmedikleri süreye zina ediyorlar demektir, dedi.
Kalade der ki: Salim'e baban nasıl bir adamdı, dedim de "Allah'ın kitabını okuyan biri" de(ü.
A'mcş, Malik Tei-Haris'ten Ebu'l-Ahvas'ın: "Ben Ebu Mesud el-Ensaıi'yi "Vallahi ben Nebi (s.a.v.)'in Allah'ın kitabını şundan yani İbni Mesut'tan daha iyi bilen birini bıraktığını bilmiyorum." derken duydum." dediğini anlatır.
Ebu Davud-u Tayalisi nakleder: Bize Şu'be Seleme b. Küheyl aracılığıyla Habbe el-Urani'den naklediyor: Hz. Ömer Kûfelilere hitaben: "Ey Küle halkı! Siz arapların başı ve kafatası ve düşmana attığım okusunuz. Ben size, kendime bile tercih ederek Abdullah'ı seçip size yolluyorum!" diye bir mektup yazmıştı.
Abdullah b. Mesud (r.a.) Medine'de vefat etti. Kûfe'den Medine'ye geri gelmişti. Günlerce süren bir hastalıktan sonra ölüp Baki mezarlığına (vasiyetine göre Hz. Osman b. Maz'un'un yanına) gömüldü. Öldüğünde altmış yaşındaydı.[226]
Nesebi: Abdurrahman b. Avf b. Abdi Avf b. Abdu'l-Haris b. Zühre b. Kilab. Künyesi Ebu Muhammed olup Kureyş'ten ve Zühre oğulla-rındandır. (Annesi Şifa, Avf b. Abd b. El-Haris b. Zühre kızıdır)
Kendisi cennetle müjdelenen on sahabeden biridir. İslama ilk giren sekiz kişi arasında yer almış olup (Hz. Ömer'in isteği üzerine halife seçimi için toplanan) altı kişilik danışma kurulu üyesidir.
Kendisinden "Oğulları İbrahim, Humeyd, Amr ve Mus'ab ile Ebu Seleme ile Malik b. Evs b. Hadesân, Enes b. Malik, Muhammed b. Cübeyr b. Mut'im, Gaylan b. Şurahbil, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Cabir b. Abdullah, Becale b. Abde, Abdullah b. Âmir b. Rabîa, Abdullah b. Abdullah b. Haris, bacısının oğlu Misver b. Mahreme ve diğerleri hadis rivayet etmişlerdir.
Cahiliye döneminde adı "Abdi Amr" idi. Abdu'l-Ka'be olduğu da söylenir. (Müslüman olduğu zaman Nebi (s.a.v.) ona "Abdurrahman" adını vermişti.)
Hz. Ömer Cabiye'ye (Kudüs fethi için) geldiğinde Abdurrahman onun sağ tarafında (Tebük'ten sonraki) Sarğ denen yere geldiğinde de sol tarafında yer almış olarak gelmişti.
Doğumu fil hadisesinden on yıl sonra olmuştur. Buhari ve diğer ne-sepçilerden bazıları nesebini yazarken Abd Avf ı aradan düşürürler. Heysem b. Küleyb ve diğerleri Abdu'l-Haris'i (Abd b. El-Haris) olarak verir.
Abdurrahman b. Avf der ki: Adım Abd-i Amr idi. Rasulullah (s.a.v.) beni "Abdurrahman" diye isimlendirdi.
Sehle binti Asım der ki: Abdurrahman beyaz tenli, iri güzel yüzlü, dudak kıvrımları belli, hafif kıvrık burunlu, ön üst dişleri uzunca, bazen bu uzun dişler dudaklarını kanatırdı. Kulaklarından aşağıya sarkan saç beliği vardı. Boynu uzunca, elleri iri idi.
İbni İshak der ki: Abdurrahman b. Avf ön alt dişleri düşük kırık dişli, topal idi. Uhut harbinde ağzına darbe isabet edip ön dişlerini kırmış, yirmi yerinden yaralanmıştı. Bunlardan biri de ayağına isabet edip topal olmuştu.
Ya'kub b. Utbe de onu tarif ederken "Uzun boylu, güzel yüzlü, yumuşak tenli, kamburumsu beyaz pembe renkli, saç ve sakalını bo-yamayan biriydi." der.
Salih b. İbrahim b. Abdurrahman, babasından naklediyor: Bir gün Hz. Osman'la bir yere gidiyorduk. Biz de Hz. Osman babamı (Abdurrahman b. Avf'ı) görünce: "Şu şeyhe her iki hicrette de bulunma faziletiyle yarışmaya kimsenin gücü yetmez." dedi.
Hz. Osman Dönemi
Enes (r.a.) der ki: Abdurrahman Mekke'den Medine'ye hicret eliğinde Peygamber (s.a.v.) onunla Sa'd b. Er-Rabî b. El-Hazrecî'yi ahirel kardeşi yapmıştı. Sa'd ona "İşte malım gel onu seninle bölüşelim. İlcin iki tane hanımım var. Bir bak hangisini istersen onu boşaya-yım sen evlen!" teklifinde bulundu. Abdurrahman da "Allah seni ma-lınlu ailenle mübarek kılsın, ben onu istemem, ama bana sen çarşıyı göster yeter." dedi. O da gösterdi. Abdurrahman hemen çarşıya ticarete gidip geri geldiğinde bir şeyler kazanmıştı.
İmam Ahmecl "Müsned" adlı eserinde Hz. Enes (r.a.)'tan şöyle an-Itttıı: Abdurrahman b. Avf tam zenginleyip malı çoğaldı. Hatta bir ke-rttdnde Şam'dan buğday ve un taşıyan yediyüz devesi gelmişti. Kervan Medine'ye gelip de halk duyunca hayretten sevinç seslerinden ümidi I ar. Hu olay Hz. Aişe'ye ulaşınca "Ben Rasulullah (s.a.v.)'in
"Abdurrahman cennete ancak "bağışıyla" ya da sürünerek girecek buyurduğunu duydum!" dedi. Bu söz Abdurrahman'a ulaşınca (istersem oraya ayak üstü de girerim) "Anneciğim o develer yüküyle palaıııyla Allah yoluna verilmiştir." dedi.
Derim ki: Abdurrahman (r.a.) çok şanslı bir tüccar idi. Ticaret kapıları ona açıldı ve çok mal elde etti. Hatta bir keresinde bir araziyi kırk bin dinara satıp parasını sadaka olarak dağıttı. Allah yoluna gidecekler ıcin beş yüz at alıp mücahitleri donadı. Beş yüz de deve alıp onu da verdi.
Sahih bir haberde geçtiğine göre bir seferde Peygamber (s.a.v.) tuvalet ihtiyacı için ortalarda görünmedi. Namaz vakti girince ashab A bd u ıra hm an 'ı öne geçirdiler. O da namazı kıldırmaya başlamıştı. O nama/ kıldırırken Rasulullah çıkıp geldi. Onu hisseden Abdurrahman geri çekilmek istedi. Rasulullah (s.a.v.) ona "yerinde dur" diye işaret etti. O da devam etti. Rasulullah (s.a.v.) onun arkasında kıldı. Bu muazzam bir menkibedir.
Muhammed b. Amr, Ebu Seleme'den babası Abdurrahman b. Avf in "Rüyamda cenneti gördüm. Ben oraya apalayarak (zorlayarak) girmiş oluyorum. Yine oraya ancak fakirlerin girebilmiş olduğunu gördüm." dediğini anlatır.[227]
Abdullah b. Ebi Evfa der ki: Abdurrahman bir keresinde Halid'i Rasulullah (s.a.v.)'e şikayet etmişti. Rasulullah (s.a.v.) de: "Ya Halid! Bedir harbine katılmış birini incitme! Sen Uhut dağı kadar altın sadaka versen bile onun ameline yetişemeyeceksin!" buyurdu.[228] Muhammed b. Amr, Ebu Seleme aracılığıyla Ebu Hüreyre (r.a.)'tan Rasulullah (s.a.v.)'in
"Sizin en hayırlınız benim hanımlarıma en hayırlı davrananızdır." buyurdu. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf kıymeti dört yüz bin dirhem takdir edilen bir bahçeyi onlara verilmesini vasiyet etti.[229]
Abdullah b. Ca'fer anlatıyor: Bana Misver b. Mahreme kızı Ümmü Hekr anlattı ki: Abdurrahman b. Avf, Hz. Osman'dan kendine geçen bir bahçeyi dört yüz bin dinara satıp parasını Zühre oğullarının, Muhacirlerin ve Peygamberimizin hanımlarının ihtiyaçlı olanları arasında taksim etti. (Misver b. Mahreme der ki:) Ben Hz. Aişe'ye hissesini getirdim de: Hz. Aişe (r.a.): "Allah Abdurrahman'ı cennetin selsebil pınarından sulandırsın." dedi. Ravi Yahya el-Humani'nin bu hadisi (Abdullah b. Cafer'den nakleder) ve şu ilaveyi söyler: Hz. Aişe dedi ki: "Ben Rasulullah (s.a.v.)'i
"Benden sonra size yalnız salih insanlar şefkat gösterir." derken duydum.[230]
Muhammed b. İshak, Muhammed b. Abdurrahman b. Husayn -Avf b. Bl-llaıis isnadıyla Ümmü Seleme annemizden naklediyor: Rasulullah (l.tt.v.) hanımlarına
"Benden sonra size şefkat gösteren kişi kesinlikle sözünde sadık tukva olan kişidir." dedi. Ümmü Seleme "Allah!ım Abdurrahman b.
Avf ı cennet selsebili ile sula" diye dua etti.[231]
Niyar el-Eslemî der ki: Abdurrahman (r.a.) Rasulullah'm zamanında fetva verenler arasındaydı.[232]
Yezid b. Harun der ki: Bize el-Muallâ el-Cezrî, Meymun b. Mihran yoluyla Abdullah b. Ömer (r.a.)'tan şöyle nakletti: Abdurrahman b. Avf danışma kurulu üyelerine "Ben kendim seçilmeden ayrılıp içinizden birini seçme vazifesini bana vermeye ne dersiniz?" deyince Hz. Ali (r.a.) "İlk razı olan benim, zira Rasulullah (s.a.v.)'i sana
"Sen yeryüzündekilerin de gökyüzündekilerin de güvenisin." buyururken işittim.[233]
İbnu Lehî'a, Yahya b. Said, Ebu Ubeyd b. Ezher babası Ezher is-nadıyla nakleder ki: Hz. Osman burun kanamasına yakalanmıştı. Kölesi Humrân'ı çağırtıp: 77Befîden sonra halifeliği Abdurrahman'in yapması için vasiyetimi yaz!" dedi. O da bunu yazdı. Humran, Abdurrahman'a gitti ve (Müjdemi ver) sana bir müjde vereyim! Osman kendisinden sonra idareyi sana bıraktığını yazdı." dedi. Bunun üzerine Abdurrahman mescide gelip Efendimizin kabri ile minberi arasında ayağa kalktı ve: "Allah'ım bu halifeliğe Osman kendi karar veriyorsa benim canımı Osman'dan önce al!" diye dua etti. Bundan sonra sadece altı ay yaşadı.[234]
Sa'd b. Hasen der ki: Abdurrahman b. Avf kölelerinin arasında olunca bilinmezdi.[235]
Zühri'den şöyle dediği sabittir: Abdurrahman b. Avf Bedir harbine katılanlara malından pay verilmesini vasiyet etmişti. Varisler, onların yüz kişi kaldığını gördüler. Her bir kişiye dört yüz dinar düştü. Abdurrahman Allah yolunda cihat için bin tane de at bağışlamalarını vasiyet etmişti.[236]
İbrahim b. Abdurrahman b. Avf der ki: Babam öldüğü gün Hz. Ali'nin "Haydi git ey Avf oğlu! Şimdi seri suyun bulanığını atlayıp saf ve berrak yerine ulaştın." dediğini duydum.[237]
Muhammed b. Sîrin der ki: Abdurrahman b. Avf in hanımları o ölünce mirasın sekizde birini bölüştüler. Bu, üç yüz yirmi bin dinar tutarında idi.[238]
Hz. Abdurrahman yetmiş beş yaşındayken hicri otuz ikinci yılda öldü. Baki mezarlığına defnedildi.[239] Ka'bu'l-Ahbar (R.A.):[240] Nesebi: Ka'b b. Mâti' b. Amr b. Kays b. Muaviye b. Cüşem b. Abdi Şems b. Vail b. Avf b. Himyer b. Katan b. Avf b. Züheyr b. Eymen b. Himyer b. Sebe'dir) Künyesi Ebu İshak olup Yemendeki Himyerlilerden kitap ehli biridir. Hz. Ebu Bekir'in bir başka rivayete göre Hz. Ömer'in döneminde müslüman olmuştur.
Kendisi Hz. Ömer, Suheyb ve Tevrat ile İncil'den rivayet etmiştir. Geniş ilmi ve çok araştırması sebebiyle Tevrat ve İncil'deki hak olanlarla batıl uydurma olanları ayırabilirdi.
Kendisinden İbni Abbas, İbni Ömer, İbni Zübeyr, Ebu Hüreyre, Said b. Müseyyeb, Hz. Ömer'in kölesi Eşlem, Ebu Sellâm Memtûr el-Esved, Muğiys b. Sümey, Yezid b. Humeyr el-Yezenî, Muaviye, Ebu Said el-Hubranî ve Abdullah b. Gaylan'ın rivayeti vardır.
Sonra Şam'a gelip, oradaki fetihlere katılıp Hımıs'a cihad gayesiyle yerleşti ve orada öldü.[241]
Halid b. Ma'dan, Ka'b'ın şöyle dediğini anlatır: Benim Allah korkuşuyla ağlamam altınları sadaka vermemden bence daha iyidir. (Dünyada Allah için yaş döken gözlerin Ahirette Allah (cc) üzerine güldürülme hakları vardır.)[242]
Künyesi Ebu'd-Derdâ. Uveymir veya Amir. Nesebi Uveymir b. Zeyd (bir rivayette b. Abdullah) (Bir başka rivayete göre Uveymir b. Sa'lebe b. Âmir b. Zeyd b. Kays b. Ümeyye b. Malik b. Âmir b. Adiy b. Ka'b b. El-Haris b. Hazrec'tir.) Bu ümmetin hikmet bilginidir.
Kendisinden Enes b. Malik, Ebu Ümame, Cübeyr b. Nüfeyr, Alkame,
Zeyd b. Vehb, Kubeysa b. Züeyb, hanımı Ümmü Derdâ', oğlu Bilal b. Ebu'd-Derdâ, Said b. Müseyyeb, Halid b. Ma'dan (Fudale b. Ubeyd, Abdullah b. Amr, İbni Abbs, Ebu İdris el-Havlanî, Ata b. Yesar, Ebu Seleme, Ma'dan b. Ebi Talha, Esed b. Vedûa, Süleym b. Amir, Tavus Abdurrahman b. Cübeyr, Amr b. El-Esved, Yusuf b. Abdullah b. Selam, Abdurrahman b. Ganm, Şureyh b. Ubeyd, Hudeyr b. Kurayb, Ubeydullah b. Ziyade, Bişr es-Sa'lebi, Yezid b. Mersed el-Hemedani, Sümeyl b. Abdullah el-Eş'arî, Habib b. Ubeyd, Abdullah b. Habib es-Sülemi ve daha çok insan hadis rivayetinde bulunmuşlardır.[244]
Şam kadılığı görevini üstlenmişti. (Şam muhasarasına katılıp Hımış'a yerleşmişti. Sonra Hz. Ömer onu Şam kadılığı için Dımışk şehrine getirdi.) İbni Asakir'in dediğine göre evi "Babu'l-Berid" mıntıkasında olup, bu gün orası "Daru'l-Ğazzî" diye anılır.[245]
Söylendiğine göre Ebu'd-Derda (r.a.) "kavisli burunlu (doğan burunlu), ela gözlü, sakalını kına ile sarıya boyardı.[246]
A'meş, hayseme yoluyla Ebu'd-Derda (r.a.)'ın "Ben Peygamberlikten önce tüccar idim. Peygamberlik geldikten sonra hem ticaret hem de ibadet yapayım dedim, ikisi birleşmedi. Ben de ticareti bırakıp ibadete sarıldım." dediğini rivayet eder.[247]
Ebu'd-Derda'nın İslama girişi hayli geç oldu. Said b. Abdulaziz "O Bedir savaşı günü müslüman oldu. Uhut savaşına katıldı. Rasulullah (s.a.v.) ona Uhut günü dağdakileri kovma emrini ona verdi. O da tek başına onları geri kaçırttı.[248] (Uhutta ashab bozguna uğrayınca Ebu'd Derda Peygamberin etrafından ayrılmadı. Müşrikler onları dağ tarafından sarınca Nebi (s.a.v.) "Allah'm onlara bize karşı galibiyet verme!" diye yalvardı. Düşmanlar onları bulundukları yerden ileri attığında ) Ebu Derda (r.a.) en güzel imtihanını verdi. Rasulullah (s.a.v.) de:
"Uveymir ne güzel süvaridir." buyurdu.[249] Yine Nebi (s.a.v.)'in onun hakkında
"Ümmetimin hakîmi (filozofu) Uveymir'dir." dediği nakledilir.[250]
Buhari'nin naklettiğine göre Enes (r.a.) der ki: Rasulullah (s.a.v.) Öldüğünde şu dört kişi:
I- Ebu'd-Derda
2- Muaz b. Cebel
3- Zeyd b. Subit
4- lihu Zeyd el-Ensari dışında Kur'anı tamamen ezberinde toplayıp hal olan biri yoktu."[251]
Şa'hi der ki: Rasulullah (s.a.v.)'in zamanında Kur'an'ı ezbere hıfzeden altı kişi vardı:
1- Übey b. Ka'b
2- Muaz b. Cebel
3- Ebu'd-Derdâ
4- Zeyd b. Sabit
5- Sa’d b. Ubeyd
6- Ebu Zeyd. Efendimiz öldüğünde Mtlcemmi b. Cariye'nin de hafız olmasına iki veya üç sûre kalmıştı.
İbni Mesut bizzat Peygamberin ağzından yetmiş küsur sûre öğrenmişti. Kuran'ın diğer surelerini Mücemmi' b. Cariye'den öğrendi.
1 lal ile olan dört sahabeden Hz. Osman dışında hafız olan olmadı.[252]
Kbu'-Zahiriye'den "Ebu'd-Derda Ensar'ın son İslama girenidir." dediği anlatılır.[253]
Mımviye b. Salih, Ebu'z-Zahiriyye'nin Cübeyr b. Nüfeyr'den Rusulullah (s.a.v.)
"Allah bana Ebu'd-Derda'nın İslam'a gireceğini vaad etti." buyurduğunu, onun da müslüman olduğunu nakleder.[254]
İbni İshak (Mekhul'den naklen) der ki: Rasulullah (s.a.v.)'in ashabı kendi aralarında "En merhametlimiz Ebu Bekir, hakkı en iyi savunanımız Ömer, en güvenilirimiz Ebu Ubeyde, haram ve helali en iyi bilenimiz Muaz b. Cebel, Ku'ran kıraatini en iyi bilenimiz Übey b. Ka'b, ilimde en ilerimiz İbni Mes'ud, ilim ve amel peşinde en gayretlimiz Ebu'd-Derdây idi." diye konuşurlardı.[255]
Ebu Cuheyfe es-Sevâî der ki: Rasulullah (s.a.v.) Selman-ı Farisi ile Ebu'd-Derda'yi ahiret kardeşi ilan etmişti. Selman onu ziyarete geldi. Baktı ki Ebu'd-Derda'nın hanımı Ümmü Derda mübtezel (param parça eski) bir elbise içinde. Ona "Bu vaziyetin ne?" deyince hanım: "Kardeşin Ebu'd-Derdâ gece namaz gündüz oruç derdinde. Onun dünyadan bir şeye ihtiyacı kalmamış!" dedi. Derken Ebu'd-Derda gelip Selman'a hoş geldin dedi. Yemek hazırlayıp önüne koyarak buyur etti. Selman da -ev sahibi olarak- önce sen buyur" deyince o "ben oruçluyum" dedi. Selman bu kere "Ben de sana yemen için ant veriyorum." deyince o da orucu bozup yedi. O gece Selman orada geceledi. Gece olunca, Ebu'd-Derda ibadet için kalkmak isteyince Selman ona engel oldu ve: "Vücudunun sende hakkı var, Rabbinin sende hakkı var, ailenin sende hakkı var, bazen oruç tut, bazen tutma, bazen gece namaz kıl, bazen kılma ve ailenle beraber ol. Her hak sahibine hakkını ver!" dedi. Sabah yaklaşırken Selman "İstiyorsan şimdi kalk!" dedi. İkisi de kalktılar, abdestlenip gece namazı kıldılar. Sonra vakit gelince mescide gittiler. Ebu'd-Derda Selman'ın kendine emrettiği şeyleri Peygambere şikayet yollu haber vermek için Nebi (s.a.v.)'e yaklaşıp anlatınca, Peygamber (s.a.v.): "Selman pek doğru söylemiş."
"Ya Ebâ Derdâ, vücudunun sende hakkı var." Aynen Selman'ın söylediği gibi" buyurdu. [256]
Salim b. Ebi'1-Ca'd, Ebu'd-Derda'dan nakleder: Bana soracağınızı sorun! Vallahi beni kaybettiğinizde, çok muazzam bir yükü (ilmi) kaybetmiş olacaksınız![257]
Yezid b. Umeyra anlatıyor: Muaz b. Cebel'e ölüm gelip çatınca "Bize tavsiyede bulun!" dediler. O da: "İlmi şu dört kişide
1- Ebu'd-Derda
2- Selman
3- İbni Mesud
4- Abdullah b. Salim'in yanında arayın." Dedi.[258]
Ebu Zer'in "Yeşillikler senden daha alim birini gölgelendirmedi ya
Eba Derda!" dediği nakledilir.[259]
Ebu Amr ed-Dâni (kıraat imamı) der ki: Abdullah b. Âmir, Huleyd b. Sa'd el-Kârî, Raşid b. Sa'd ve Halid b. Ma'dân Kur'an (ı okuyarak) Ebu'd-Derda'ya arz ettiler.[260]
(Zehebi) Derim ki: Bu bahsedilenlerin Kur'an'ı ona arz (dinlettirme) etmeleri biraz zor görünüyor.250 A'meş İbrahim Nehaî aracılığıyla Hemmam b. Haris'ten naklediyor:
-Ebu'd-Derdâ arap olmayan birine Kur'an okutmaya çalışıyor fakat adam
Ta'âmu'l-Esîm ayetindeki & harfinin zorluğu yüzünden Ta'âmu'l-Yetîm diye okuyor, Ebu'd-Derda "Ta'âmul Esim" diye düzelttikçe o bir
250 Zehebi Ma'rifetu'l-Kurrâ'da 18 nolu dipnotaki olayı Süveyd b. Abdu'l-Aziz'den verdiği bir rivayetle doğrular gibi. 1/41. "Ebu'd-Derdâ, Kuşluk cami Emeviyeye gelince Krıaat okuyacaklar geliyor. O da onları onar onar grup yapıp başlarına birer kalfa veriyor. Kendisi mihraptan onları gözetliyor. Kalfaların düzeltmediğini düzeltiyor. İbnu Amir de bu kalfalardan idi. Ebu'd-Derdâ ölünce yerini İbni Amir aldı."diye nakleder. Yine bunları saydırıp bin altı yüz talebe olduğuuriu da nakleder. Ancak Abdullah b. Âmir'i anlatırken 1/83: "Onun Ebu Zerr'den arz yoluyla kıraat ilmini almasına "bu haber ğaribtir. O Muğira el-Mahzumi'den o da Hz Osman'dan aldı." diyerek bunları rivayeten doğrular. İbnu'l-Cezerî, Zehebi'nin bu itirazına "Bilmem onun bu görüşünün bir dayanağı var mı. Zira imamların çoğu buna kesin gözüyle bakıyor. Sadece Ebu Amr değil."diye itiraz ediyor. Buradaki incelik şu: Abdullah b. Amir Yahya b. Haris ez-Zimari'ye göre Hicri 21'inci yılda doğmuştur. Ebu'd-Derda'nın ölümünde hicri 32'dedir. O zaman henüz sekiz dokuz yaşında bir çocuğun kalfa olacak yaşa gelmesi zor görünüyor. Ama Halid b. Yezid'e göre Efendimizin ölümünde iki yaşında ise o zaman bir şey denemez.
türlü peltek "s" harfini söyleyemiyordu. Bunun üzerine biraz kızan Ebu'd-Derda (r.a.) anlamı bir olan bir kelime seçerek
"Ta'âmu'l-Facir" diye okuttu.
Halid b. Ma'dân der ki: İbni Ömer (r.a.) "Bize iki akıllıdan bahsedin!" deyince "iki akıllı kim?" dediler. O. da "Muaz ile Ebu'd-Derdâ" derdi.[261]
A'meş, Amr b. Murra yoluyla Heyseme'den nakleder: Ebu Derdâ tenceresini düzeltiyordu. Birden tencere elinden fırlayıp yüzüne çarptı ve tencere Allahı teşbih etmeye başladı. Ebu Derda "Ya Selman, gel!" babanın bir benzerini, asla duymadığı bir şey dinlemeye gel!" dedi. Selman gelince ses kesildi. Ebu'd-Derda olanı anlattı. Selman (r.a.) da: "Sen bana bağırarak çağırmasaydın kesinlikle Allah'ın büyük ayetlerinden bir mucizeyi görecek ya da duyacaktın." dedi. Bu sahih isnadlı bir hadistir.[262]
İmam Malik, Yahya b. Said el-Kattan'dan nakleder: Ebu'd-Derda iki kişi arasında yargılama yapıp da davalılar dönüp giderken onlara bakar ve "Yanıma geri gelin de ben size nasıl hüküm verdiğimi bana bir tekrarlayın!" derdi.[263]
Ebu Vail Ebu'd-Derda'dan nakleder: Ben size kendimin yapmadığım bir şeyi emretmiş olabilirim. Lakin ben Allah'ın beni, kendim yapmasam bile iyiliği söylediğim için mükafatlandıracağı ümidindeyim.[264]
Meymun b. Mihran'dan: Ebu'd-Derda: "Bilmeyene bir yazık, bilip de yapmayana yedi kere yazık olsun." derdi.[265]
Avn b. Abdullah anlatıyor: Ümmü Derda'ya: "Ebu'd-Derda hangi ibadeti daha çok yapar?" diye sordum. O da "Düşünmek ve ibret almak!" diye cevap verdi.[266]
Ebu'd-Derda'dan naklediliyor: Kendisine: "Günde kaç defa tesbihat yapıyorsun?" diye sorulmuştu. Halbuki o hiç zikrine ara vermezdi. "Yüz bin kere teşbih yapıyorum ancak sayarken parmaklar yanılıyor." dedi.[267]
Muaviye b. Kurra, Ebu'Derda'dan: Üç şeyi ben severim, insanlar nefret eder:
1- Fakirlik
2- Hastalık
3- Ölüm.[268]
Yine Ebu'd-Derda der ki: Rabbime kavuşmak içinölümü, Rabbime karşı tevazulu olmak için fakirliği, günahlarıma keffaret oluyor diye hastalığı seviyorum.[269]
İkrime b. Amar, Ebu Kudame Muhammed b. Ubeyd el-Hanefi aracılığıyla Ümmü Derda'dan şöyle dediğini anlatır:
-Ebu-Derda'nın namazda dua ettiği üç yüz altmış arkadaşı vardı. Ben bu konuda kendisine nasıl yapıyorsun diye konuştum. Bana: "Kardeşinin bulunmadığı yerde (gıyabında) bir kişi ona dua etti mi Allah hemen ona "Sana da aynısı" diyen iki melek görevlendirir. Ben meleklerin bana dua etmelerini istemeyeyim mi?" dedi.[270]
Vakidi ve Ebu Misher "Ebu'd-Derda hicri otuz ikinci yılda öldü." der.[271]
Adı Cündeb'dir. Nesebi Cündeb b. Cünâde b. Küayb b. Suayr b. El-Vak'a b. Haram b. Süfyan b. Huzeyme b. Müdrike b. İlyas b. Mudar. Doğru olan baba adının Cünâde oluşudur. Babasının adının Seken olduğu yine başka bir rivayette de, Büreyre b. Abdullah hatta Büreyre b. Cünâde bile denmiştir.[273]
îlk müslümanlardandır. Denildiğine göre İslama giren beşinci kişidir. Gifar kabilesinden Mekke'ye gelip müslüman olduktan sonra yine Peygamber (s.a.v.)'in emriyle ülkesine dönüp orada ikamet etti. Daha sonra Nebi (s.a.v.) Medine'ye hicret edince Ebu Zer de hicret etti.
Rivayet olunuşuna göre Ebu Zer (r.a.) esmer, iri yapılı, sık sakallı biriydi.
Ebu Davud: "Ebu Zer Bedir harbine katılmadı. Ancak Hz. Ömer kendi döneminde devlet gelirinden pay ayırdığında onu da Kurrâ olanlarla birlikte, Bedir'de bulunanlar kısmına dahil etti. İlim ve fazilet bakımından İbni Mesûd'un denginde biriydi. Çok zahid olup işi gücü iyiliği emretmek idi. Bu konuda Allah için bir şey söyleyecekse kimsenin kınamasına aldırmazdı. Peygamber (s.a.v.) onun hakkında:
"Dili Ebu Zer'den daha doğru olan birini, ne gök; altında gölgelendirdi, ne de toprak üstünde barındırdı." buyurmuştur. Bu hadisi Tirmizi Abdullah b. Amr'dan naklederek "hasen" dereceli sayıyor.[274]
Hz. Ali'den rivayet edilir ki, bir kere kendisine Ebu Zer sorulmuş o da "O, öyle bir ilim topladı ki, insanlar ondan istifadeden aciz kaldılar. O da bu ilim torbasının ağzını öyle bir büzüp bağladı ki içinden artık bir şey çıkmıyor." demiştir.[275]
Nebi (s.a.v.) ona şöyle buyurmuştu:
"Ya Ebâ Zer! Ben senin zayıf yapılı olduğunu görüyorum. Kendim için neyi seviyorsam senin için de onu isterim. Sen iki kişi üzerine bile emir olmayacaksın, yetim malının da velisi olmayacaksın."[276]
Ebu Ğassan en-Nehdî anlatıyor: Bize Mes'ud b. Sa'd -Hasen b. Ubeydullah- Rayâh b. El-Haris- Sa'lebe isnadıyla Hz. Ali (r.a.)'ın "Artık, bu gün Allah için iş yaparken, kınanmaya aldırmayan, Ebu Zer ile benden başka kimse kalmadı." diyerek eliyle göksüne vurdu.[277]
Bürayde b. Süfyan, Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'nin Abdullah b. Mes'ud'dan şöyle dediğini anlatır:
-Rasulullah (s.a.v.) Tebuk seferine hareket ettiği zaman ashab habire gelip bu sefere katılmakta geri kalanları bildirerek "Ya Rasulallah! Falanca da geri kaldı!" diyor, o da "Geçin onu, eğer onda bir hayır varsa Allah onu size yetiştirecektir." buyurmuştur. Nihayet: "Ya Rasulallah! Ebu Zer de geri kaldı." denilince "Bırakın bi hayır varsa Allah onu size yetiştirir. Değilse -münafıksa- ondan sizi kurtarmış olur." buyurdu. Ebu Zer'i devesi geri koymuştu. (Önce birkaç gün devesini besleyip öyle yola çıkmıştı.) Ama deve bir müddet sonra bitkinleşip dikilip kaldı.
Çaresiz kalan Ebu Zer de devedeki eşyalarını sırtına alıp o sıcakta yaya Peygambere yetişmek için yola devam etti. Artık geriden gelenler gelmiş yeni gelen kimse yoktu. Peygamber (s.a.v.) bir yerde konaklamışlardı. Ashabdan biri, "Ya Rasulallah! Şuradan bir adam yaya olarak geliyor." dedi. Rasulullah (s.a.v.) de: "Ebu Zer sen ol bari!" dedi. İnsanlar iyice bakınca "Ya Rasulallah vallahi o Ebu Zer!" dediler.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.)
"Allah Ebu Zer'enıhmet etsin, yapayalnız yürür, yapayalnız ölür, yapayalnız diriltilir." buyurdu.
Sonra Ebu Zer'e hayat vuracağı darbesini vurdu. Ebu Zer (hayatının sonuna doğru Hz. Osman tarafından) Medine yakınındaki Rabze'ye sürüldü. Öleceğini anlayınca hanımına ve kölesine: "Ben öldüğümde yıkayıp kefenleyin sonra beni yolun kenarına koyup bekleyin. İlk geçecek kervana bu Ebu Zer'dir deyin." diye vasiyet etti. Ölünce onlar da vasiyeti tuttular. Derken bir kervan geldi. Onlara bildirilmediği için hayvanları Ebu Zer'in teneşirine basayazdılar. Meğer gelen Kûfelilerden bir grup ile Abdullah b. Mes'ud imiş. "Bu ne?" diye sorunca, Ebu Zer'in cenazesi olduğu anlatıldı. İbni Mesud ağlamaya başladı ve "Ebu Zer'e Allah rahmet eylesin, yalnız yürür, yalnız ölür, yalnız dirilir." buyuran Peygamberimiz doğru söylemiştir." dedi.
(Bu rivayet ravi Büreyde'nin zayıflığı sebebiyle isnaden zayıf ise de) Abdullah b. Mesud'un Kûfe'den gelirken Rabze'ye uğrayıp Ebu Zer'in namazını kıldırıp defnettiği ittifakla sabit bir haberdir.[278] Ebu Zer (r.a.)'ın anlatılacak çok menkibeleri vardır: Kendisinden Enes b. Malik, Cübeyr b. Nüfeyr, Zeyd b. Vehb, Said b. Müseyyeb, Ebu Salim el-Ceyşanî, Süfyan b. Hânî, Ahnef b. Kays, Abdurrahman b. Ganm el-Eş'arî, Ebu Mürâh, Kays b. Abbâd, Süveyd b. Gafele, Ebu İdris el-Havlanî, Abdullah b. Es-Samit, Ma'rur b. Süveyd, Ebu Osman en-Nehdi ve nice alimler hadis rivayet etmişlerdir.
İbni Asakir "Tarih-i Dımışk"ında onun haber ve ahvalin "geniş biçimde ele almıştır.[279]
Hüseyin el-Muallim İbnu Burayde'den naklediyor: Eb Zer siyah bir kimse olup, sık sakallı idi. Ebu Musa el-Eş'arî ona ikram eder ve "Kardeşime merhaba!" der, o da "Sen artık benim kardeşim değilsin. Sen devlet görevi almadan (dünyaya dalmadan) benim kardeşimdin." derdi.[280]
Ebu Zer'in haberleri arasında onun atılgan şecaatli biri olduğunu gösteren şeyler vardır:
Muhammed b. Sa'd der ki: Bize Muhammed b. Ömer el-Vakidi -İbnu Ebi Sebra -Yahya b. Şibl isnadıyla Hifâf b. îmâ b. Rahsa'dan şöyle anlatır: Ebu Zer avına isabet ettiren biriydi. Çok cesur olup, tek başına gider düşmanın yolunu keser, bir yırtıcı hayvan gibi bir gruba saldırırdı. Sonra Allah onun kalbine İslam sevgisi verdi.[281]
Bize Fudayl b. Merzuk, Cebele binti Musaffih yoluyla Hatıb'dan naklediyor: Ebu Zer; "Rasulullah (s.a.v.) Cebrail ve Mikail'in göksüne boşalttığı şeyden hiçbirini bırakmadan, benim kalbime boşalttı. Ben de onun göksüme boşalttığı şeyden hiçbirini bırakmadan, onları Malik b. Damra'nın kalbine boşalttım." derdi.[282]
Ebu İshak es-Sübey'î, Hani b. Hânî'in Hz. Ali'den şöyle işittiğini anlatır: Ebu Zer ilim dolu bir kabdır. Sonra o kabın ağzını sıkıca bağladı ölünceye kadar içinden hiçbir şey çıkmadı. Bunu Ebu Davud anlatır.[283]
Şerik, Ebu Rabia el-Iyâdî, İbnu Büreyde isnadıyla Burayde'den
Rasulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söyler:
"Ben dört kişiyi sevmekle emroldum. Zira Allah onları seviyor. Ali, Ebu Zer, Selman ve Mikdad.[284] Ravi Ebu Rabia'dan Ebu Davud ve ; diğerleri hadis naklediyorlar. Ebu Hatem ise ona "Münkeru'l-Hadis"tir diyor.
Abdulhamid b. Behram der ki: "Bize Şehr (b. Haşveb) Esma (binti • Yezid)'den anlattı ki, Ebu Zer Nebi (s.a.v.)'e hizmet eder, hizmeti bitince mescide girerdi. Sanki orası evi idi de sırtını yaslardı. Bir gece Peygamber (s.a.v.) mescide girdiğinde onu uyur görmüş ve ayağıyla ona dürtmüştü ve: "Hey seni uyur görüyorum!" dedi. O da: "Nerede uyuyayım? Benim buradan başka evim mi var ki?" dedim. Rasulullah (s.a.v.) onun yanına oturdu ve "Peki seni bu mescitten çıkardıkları zaman ne yapacaksın?" buyurunca, "Şam'a giderim!" zira şam hicret yurdu, Mahşer'in kurulacağı arazi, Peygamberler diyarıdır. Ben de oralı olurum!" dedim. "Ya oradan çıkardıklarında ne yapacaksın?" buyurunca, ben "O zaman bu mescide gelir yerleşirim hem evim hem mescidim olur!" dedim. Nebi (s.a.v.) de "Ya seni buradan tekrar çıkarırlarsa ne yapacaksın?" buyurunca "O zaman kılıcımı alır ölünceye kadar kendimi savunurum." dedim. Rasulullah kaşlarını çatarak gülümsedi ve "Sana bundan daha hayırlısını göstereyim mi? Seni nereye çekerlerse oraya gidersin. Nereye sürerlerse oraya gidersin. Ta ki bana; kavuşuncaya kadar böyle davranırsın." buyurdu." Bu hadisi İmam Ahmed tahric ediyor.[285]
El-Evzaî, Ebu Kesir aracılığıyla babasından şunu nakleder: İnsanlar' Mina'daki orta şeytanın olduğu yerde etrafını sarıp, soru sordukları sırada ben de Ebu Zer'in yanına geldim. Bir adam geldi ve "Müminlerin emiri seni fetva vermekten men etmedi mi?" dedi. Ebu Zer başını kal-? dırdı ve "Sen benim murakıbımmısın -başını göstererek- siz buraya en, keskin kılıçla vursanız, ben de o kılıç kafamı koparana kadar Rasulullah'tan duyduğum bir kelimeyi söyleyebileceğimi sanırsam kesinlikle o sözü söylerim." dedi. Bu haberi Evzâî'den çok kişi rivayet etmiştir. Ravi Ebu Kesir'in adı Mersed olup "Saduk" bir ravidir.[286]
Sa'lebe b. Hakem Hz. Ali'den naklediyor: "Allah için kınayanların kınamasına aldırmayan Ebu Zer'le benden başka kimse kalmadı." deyip eliyle kendi göksüne vurdu.[287]
El-Cerîrî, Ebu'1-Alâ b. Eş-Şıhhır'dan el-Ahnef'in şöyle dediğini anlatır: "Ebu Zer Medine'de Kureyş'ten bir grubun başına dikilip "Hazine gibi para biriktirenlere, ateşte kızartılmış bir taşın, meme uçlarından basılarak omuzunun üstünden çıkacağını müjdeledi." Hepsi başını eğdi, hiç kimsenin ona bir şey dediğini görmedim. Ravi "Ben onu lakib ettim." diyerek kıssanın gerisini anlatır. Bu sahih bir haberdir.[288]
İbnu Lehia, Ebu Kabil'den naklediyor: Malik b. Abdullah b. iyadî'yi, Ebu Zer'den şöyle naklederken duydum: Hz. Ebu Zer, Hz. Osman'ın yanına gitmişti. (Yanında Kab vardı. Osman (r.a.) ona: "Ya Kii'b! Abdurrahman ölüp geriye mal bıraktı, bu konuda ne diyorsun?" dedi. Ka'b da: "Eğer zekatını vermişse bir sakıncası yok." dedi. Bunu duyan Ebu Zer (r.a.) öfkelenip, bastonunu kaldırıp, Ka'b'a vurdu. (Hz. )sman araya girdi) ve Ebu Zer: "Ben Rasulullah (s.a.v.)'i
"Şu dağ benim için altın olsa ondan verdiğim sadakalar da Allah kalında kabul olsa bile yine de ondan geriye altı okiyyelik bir miktar hınıkmak hoşuma gitmez." derken duydum. Allah için sana yemin ve-ı iyonun, Ya Osman sen bunu duydun muydu? diye üç kere tekrarladı, o (İM"lwct"dedi.[289]
Ca'fer b. Burkan, Sabit b. El-Haccac yoluyla Abdullah b. Sîdân'dan ımkledyor: Hz. Osman'la Ebu Zer çekiştiler, hatta sesleri bir hayli yükseldi. Sonra Ebu Zer Osman'ın yanından ayrılırken gülümseyerek ıtyrıldı ve "Ben emri dinleyen ve itaat eden biriyim. Eğer bana emirim,
Zira aynı haberi yine Müsned'de 5/161 apayrı bir isnadla ynrUyoru/.. Üstelik hadisin metin kısmı Buhari'nin zekat bab 4'te 1408 nolu hadisidir. Muidim 992; Müsned 2/450, 457, 5/176;"T. Dımışk 66/195, 197
Aden'e gitmemi bile emretse giderim!" dedi. Hz. Osman ona Rabze'ye gitmesini emretmişti[290]
A'meş, Meymun bin Mihran aracılığıyla Abdullah b. Sîydân'dan nakleder: Ebu Zer (r.a.) "Eğer Osman bana başımın üstünde (amut) yürümemi emretseydi, kesinlikle öyle yürürdüm." dedi.[291]
Ebu Cüveyriyye, Zeyd b. Halid el-Cühenî'den naklediyor: Ebu Zer (r.a.), Hz. Osman'a "Vallahi sen bana sürünmemi emretseydin gücümün yettiği kadar sürünüldüm." dedi.
Ehıı İmran el-Cevnî, Abdullah b. Es-Sâmit'ten nakleder: Ebu Zer Şam'dan -Muaviye'nin şikayeti üzerine Medine'ye geldiğinde, Hz. Osman'a "Ya Emira'l-Mu'minin! Kapıyı aç, (zira kapıda bir saat bekletilmişti) Sen beni Kur'an okudukları halde boğaz hançerelerinden öte geçmeyen (kalbine inmeyen), okun yaydan çıkıp gittiği gibi İsi anıdan çıkan, okun geriye gelemediği gibi geriye İslama dönmeyen kılıklarının alameti sakal kesmek olan o harici kavminden mi sanıyorsun. Vallahi ben onlardan değilim onlarla buluşmadım da. Bana kalk desen ayaklarım taşıdığı süke ayakta kalırım, beni bağlasan sen çözmedikçe bağı kendim çözmem." dedi.[292]
Avvam b. El-Havşeb der ki Bana Benî Sa'lebeli bir şeyh ve hanımı anlattı ki: Rabze'de konakladık. Yanımızdan saçları dağınık bir ihtiyar geçti. "Bu Peygamberin ashabından" dediler. Biz kendisinden başımı yıkama izni istedik. Bizi iyi karşılayıp "olur" dedi. Biz bu işle uğraşırken, Iraktan yanına bir grup geldi ve "Ya Eba Zer! Şu adam -Hz. Osman- demek sana yapacağını yaptı. Ona karşı isyan bayrağı çekersen sana dilediğin kadar adam ikmali yaparız!" dediler. O da "Ey müslümanlar, bana bu teklifi yapmayın. Sultanı zelil yapmayın. Zira sultanı alçaltanın tevbesi yoktur.[293] Vallahi Osman beni en uzun kalasa bile bağlasa yine itaat edip dinlerdim. Sabreder ve bunda kendime hayır görürdüm." dedi.
Humeyd b. Hilal, Abdullah b. Es-Samit'ten Ebu Zer'in hanımı "Vallahi Osman Ebu Zer'i Rabze'ye sürmedi. Ama Peygamber (s.a.v.) ona
"Evler Medine'deki Sel'a dağına kadar varırsa Medine'den çık." buyurmuştu, ondan gitti." dedi.[294]
İbn Şevzeb, Galib el-Kattan'dan nakleder: "Ya Eba Saîd, Ebu Zer'i Medine'den Osman (r.a.) mı çıkarmıştı?" deyince o "Allah korusun!" dedi.[295] Bu Ebu Said, Hasen-i Basri'dir.
Ebu Hilal, Katade yoluyla Said b. Ebu'l-Hasen'den nakleder: Ebu Zer'e yapılan devlet tahsisi dört bin dinar idi. Onu aldığında hizmetçisini çağırır ve yıllık ne kadar ihtiyaç olduğunu sorar, sonra ihtiyaçları yıllık olarak alır. Son kalanı ile de demir para alır ve "Hiçbir altın ya da gümüş kap yok ki üzerine eğilince sahibine parlamasın." derdi.[296]
El-Evzâî, Yahya'dan (İbni Ebi Kesir) naklediyor: Ebu Zer'in otuz binek atı vardı. Cihad'a giderken on beşine biner, diğer on beşini dinlendiriyordu. Geri dönünce de diğer on beşine binerdi.[297]
Sabit el-Bünanî anlatıyor: Ebu'd-Derda bir ev yapmıştı. Ebu Zer yanına geldi ve: Bu da ne, sen Allah'ın harab edilmesini emrettiği evi imar mı ediyorsun?" dedi.[298] (Ebu Derda evin inşasını bitirince şu şiiri söyledi:
"Bir ev yaptım ki ömür sürecek olan ben değilim.
Onu yapınca bildim evim neresi. "
Hüseyin el-Muallim, İbnu Bureyde'den nakleder: Ebu Musa Medine'ye geldiğinde Ebu Zer'e rastlar ve hep beraber olurlar. Ebu Musa ona ikram ederdi. Eş'ari zayıf, kısaca biriydi. Ebu Zer ise esmer, gür saçlı biriydi. Ebu Musa ona yaklaşınca "Ona, benden uzak c"." der. Ebu Musa "Merhaba kardeş!" deyince "Ebu Zer onu iter ve "Ben senin kardeşin değilim. Ben seninle, sen bu devlettekilere memur olmadan
kardeş idim." derdi. (Ebu Hüreyre'ye de aynısını söyledi. "Git yanımdan, sen bunlara çalışmadın mı?" deyince "Evet." dedi. "Peki yüksek bina, arazi veya hayvan edindin mi?" deyince Ebu Hüreyre "hayır" dedi o da "İşte sen kardeşimsin." dedi.)[299]
Ebu Zer'den sonra Abdullah b. Mesud da ancak yirmi gün kadar yaşadı." denir.[300] Cerîrî der ki: Bize Ebu'1-Alâ b. Abdullah Nuaym b. Ka'neb'in şöyle anlattığını haber verdi:
-Ebu Zer'in yanına gelmiştim. Hanımı tirit yemeği getirdi. Ebu Zer bana "Buyur sen ye! Ben orucum." dedi. Sonra kalkıp namaz kılmaya başladı. Sonra namazı boşlayıp yemekten yedi.
Ben "inna lillah ve innu ilcyhi raciun! Senin bana yalan löyleyeceğlni Naıımazdım!" dedi. O da: "Ben sana yalan söylemedim. %\m ben bu ayda Uç gün oruç tuttum. Bana sevabı yazıldı. Yemek de hilal oldu." dedi.[301]
İbni İshak ve diğerlerine göre bu yıl Kıbrıs seferi yapılmıştır. (Belazurî der ki, Kıbrıs önce fethedilmişti. Rumlar anlaşmayı bozunca Muaviye beş yüz adet gemi ile Kıbrıs'a saldırıp orayı harple zapt etti. Sonra eski antlaşma şartlarıyla sulh yapıldı. Sonra Muaviye her biri yazı bilen on iki bin kişi gönderdi.
Onlar Kıbrıs'ta ilk camiyi yaptılar. Ardından Ba'l-Bek şehrinden oraya göçmenler yollanıp orada bir şehir kurdular. Muaviye onlara ölene kadar mali destek yaptı. Denildiğine göre Yezid b. Muaviye hatırı sayılacak kadar büyük bir rüşvet alıp Kıbrıs ordusunu lağvetti. Ordu lağvedilince de Kıbrıs halkı, Müslümanların mescitlerini yıkıp kurdukları şehri tahrip ettiler.)[302]
Afrika Seferi: Bu yıl içinde Abdullah b. Ebi Sarh komutansında Afrika seferi gerçekleşti. Bu seferin bu yıl olduğunu el-Leys söylemektedir.[303] (Bu, anlaşmayı bozan kuzey Afrikalılara karşı ikinci sefer idi.)
Horasan Seferi: Halife, bu yıl olayı içinde şunu anlatır: Kârin denen adam Bazâğıs ve Herat'ta büyük bir ordu topladı. Kırk bin kişilik bir orduyla harekete geçti. Horasan emiri Kays b. El-Heysem Horasan diyarını bırakıp kaçtı. Müslümanların başına Abdullah b. Hâzim es-Sülemî geçti. Dört bin savaşçı topladı. Karin'le Abdullah'ın ordusu karşılaştı. Allah Abdullah'a zafer nasip etti. Onları yenip bir çok esir aldı.[304] Baş komutan olan Abdullah b. Âmir'e,zaferi mektupla bildirdi. Abdullah b. Âmir de onu Horasan emirliğine atadı. Sonra ibn-u Âmir, Abdurrahman b. Semura komutasında bir orduyu Sicistana yolladı. Zerenc şehrinin valisiyle sulh yaptı. Abdurrahman b. Semura, Hz. Osman'ın eşkıyalar tarafından muhasara edilişine kadar orada kaldı.[305]
Bu yıl Muaviye b. Ebi Süfyan, Halife b. Hayyat'ın dediğine göre Rum topraklarından Malatya ve Hısnu'l-Mer'e şehirlerine sefer yaptı.[306] Yine bu yıl Abdullah b. Ebi's-Sarh Habeşistan'a bir sefer düzenledi. Muaviye b. Hadic'in bir gözü oradaki çarpışmada kör oldu.
(Bu yıl Küfe valisi Said b. Âs ile Kûfeliler arasında çıkan ve uzun süre halkı meşgul eden bir fitne sebebiyle Hz. Osman bu işe karışanları te'dib için Şam'a sürgün etti.)[307]
Medfıinî'ye göre Abdullah b. Ka'b el-Ensarî el-Mazinî bu yıl ölmüştür, itedir ehli idi. Hicri 30'uncu yıl ölümlerinde anlatıldı. Bir görüşe güre Abdullah b. Mes'ud da bu yıl öldü deniyor. O da anlatıldı.
Mikdad B. Bl-Esved: Nesebi: Mikdud b. Amr b. Malik b. Rabia b. Sümame b. Matrud b. Amr h, Sıt'd b. Dühcyr b. Lüey b. Sa'lebe b. Malik b. Şerid b. Ebu Ehven b, Fftiş b, DUrcym b. Kaytı b. Khved b. Behra b. Amr b el-Hâf b. Kuxw il-Klndî el-Behranî. Cahiliye döneminde El-Esved b. Abdiyeğus, iS'ZUhrl'nln beslemesiydi. Sonra Esved onu oğulluk edindi deniyor.
Bir rlvnyete goıe Habeşistanlı bir köle iken Esved onu oğul edindi. HttbliNl Amr b. Sa'lcbc b. Malik, el-Hâf b. Kudâa oğullarındandır. Bir livtıyete yîMv ılc "Kinde kabilesinden birini öldürüp kan davasından kaçıp Mekke'ye gelerek, Esved b. Abdi Yeğus ile antlaşma yapmıştı. (Bu yüzden ona Mikdad b. Esved deniyordu. Kuran'daki, "Onları babttlurıııın adıyla çağırın" ayeti gelince Mikdad b. Amr denir oldu. İkinci Habeş hicretinde bulundu.)[308]
İlk iman edenlerdendir. Bedir savaşına katılmıştır. Yalnız "Onun Bedii u,ünü Müslümanların yegane süvarisi olduğu "rivayeti sahih değildir.[309] Raviler -Zübeyr'in de yegane süvari oluşunu da bildirip ihtilaf elliler.[310]
Mikdad'dan, Hz. Ali, İbn Mesud, İbni Abbas, Müstevçed, Tarık b.
Şihah, Said b. El-Âs, Ebu Ma'mer, Ubeydullah b. Adiy b. El-Hıyâr, Cübeyr b. Nüfeyr, Süleym b. Amir ve Ebu Zabiyye el-Külâî, Abdurrahman b. Ebi Leyla ve Hemmâm b. El-Haris hadis rivayet etmişlerdir.[311]
Yetmiş yıl yaşadı, cenaze namazını Hz. Osman kıldırdı.
Mikdad (r.a.) uzun boylu esmer tenli, iri karınlı, çok saçlı, iri gözlü, çatık kaşlı biriydi. Mekke fethi günü Peygamberimizin ordusunun sağ kanat komutanıydı.[312]
İbnu Avn, Umeyr b. İshak'ın Mikdad (r.a.)'tan şöyle dediğini anlatır: "Rasulullah (s.a.v.) kendisini bir seriyyeye komutan yapıp sefere yollamış, gelince ona: "Emir olmayı basıl buldun?" diye sormuş. Ben de "Ya Rasulallah ben bütün insanları hizmetçim hissine kapıldım. Vallahi yaşadığım sürece hiçbir sorumlu idarecilik -görev almayacağım!" dedi.[313]
Sabit el-Bünanî anlatıyor: Abdurrahman ve Mikdad konuşuyorlardı. Abdurrahman b. Avf "Neye evlenmiyorsun?" deyince Mikdad: "Haydi beni kızınla evlendir." dedi. Abdurrahman ona ağır konuşup darıldı, Mikdad da gelip Peygamber (s.a.v.)'e şikayet etti. Üzüntüsünü yüzünden anladı ve "Lakin seni ben evlendireceğim, öğünecek bir şey yok." Buyurup, Mikdad'ı amcasının kızı (Zübeyr b. Abdulmuttalib kızı) Dubâa ile evlendirdi. Dubâa, Peygambere olan akrabalığı dışında çok güzel, çok akıllı biriydi.[314]
Bürayde, Rasulullah (s.a.v.)'in "Allah bana dört kişiyi, Ali'yi, Ebu Zer'i, Selman'ı, ve Mikdad'ı sevmemi emretti." buyurduğunu söyler. Bu haberi İmam Ahmed Müsned'inde rivayet ediyor.
İbni Abbas (r.a.)'tan Rasulullah (s.a.v.)'in
"Cennet dört kişiye arzu duyar." buyurarak bu dört kişinin adını verdiği rivayet edilir. Ama isnadı zayıftır.[315]
Mikdad (r.a.)'ın kızı Kerime anlatıyor: Mikdad (r.a.) Hasan ve Hüseyin'in her birine on sekiz bin dirhem verilmesini, Efendimizin hanımlarının her birine de yedi bin dirhem verilmesini vasiyet etmişti.[316]
Hbu Faid der ki: Mikdad b. Amr (r.a.) (hayvanların otlamadığı) Kene otu yağı içip zehirlenerek öldü.[317]
Onun Medine-i Münevvere'den üç mil mesafe uzaktaki Cüruf denen yerde öldüğü ve Bakî mezarlığına defnedildiği rivayet edilir.[318]
Bu yıl Küfe halkı, valileri Said b. El-Âs aleyhine isyan edip onu Kûlc'den çıkartıp, yerine Ebu Musa'nın geçmesini isteyerek, bir mektupla bunu Hz. Osman'a bildirdiler. O da Ebu Musa'yı onlara vali olarak atadı. Kısa bir süre sonra Said b. El-Âs'ı tekrar emir olarak Küfe'ye yolladıysa da halk karşı gelip onu geri kovdular.[319]
Taberi ise konuyu gayet mufassal anlatır. İşte oradakinin özeti:
-Daha önce Hz. Osman'la çekişip de Hz. Osman tarafından Şam diyarına sürgün edilenler, Muaviye kendilerini Şam'dan çıkarınca Cezire'de kendi rızalarıyla toplandılar. Hz. Osman fethedilen yerlerdeki valileri azledip yerlerine yenilerini atamıştı. Küfe, azledilen ya da fitnelere yakalanan idarecilerle dolmuştu. Bunlar bir araya gelerek Hz. Osman aleyhine epey ileri geri konuşuyor ve fısıltılar etrafa yayılıyordu.
Aklı başında olan sahabe, olanları üzülerek izledi. Sonra toplanıp durumu görüştüler ve Hz. Osman'a olanları bildirmek için Amir b. Abdullah et-Temimî'yi yolladılar. O da varıp Hz. Osman'a "Müslümanlar toplanıp senin icraatını gözden geçirdiler. Gördüler ki, sen bazı yanlışlar yapıyorsun. Allah'tan kork, tövbe et ve bu işleri bir daha yapma!" dedi. Hz. Osman (r.a.) öfkelenip "Şuna bak! Bir de insanlar
onu Kur'an hafızı bilir. O da gelmiş hakaretler yağdırıyor. Vallahi kendisi Allah nerdedir onu bile bilmez." Deyince, Amir "Tabi nerde olduğunu biliyorum. Şimdi seni gözetliyor!" dedi.
Hz. Osman da Muaviye, Abdullah b. Ebi's-Serh, Said b. Âs ve Amr b. El-Âs ve Abdullah b. Âmir'e haber salıp getirtti. Bunlar onun genel valileri ve ordu komutanları idi. Onlara "Siz benim vezirlerim, danışmanlarım ve güvenlik görevlilerimsiniz. Olayları biliyorsunuz. Bir takım kimseler benden valilerimi görevden almamı, kendilerinin istemedikleri şeyleri bir daha yapmayıp, onların arzularına uymamı isterler, görüşünüzü söyleyin." dedi.
Birisi, "onları Cihat ve harple meşgul et de, seninle uğraşmaya vakitleri kalmasın!" dedi. Said b. As "Her toplumun bir yöneticisi olur. O öldü mü dağılırlar, bir daha bir araya gelemezler" dedi. Muaviye de: "Bence, bu fitnecilere karşı sen bu genel valileri görevlendir. Ben kendi tarafıma (Şam diyarına) garanti veririm." dedi. Abdullah b. Sa'd: "Görüyorum ki sen insanları istemedikleri bir şeye zorlamışsın. Adaletli davranmaya kararlı ol. Bunu yapmazsan onları görevden almada kararlı ol. Onu da yapamazsan kesin bir kararla, aldırmadan, kendi yolunda yürü." dedi. Hz. Osman: "Bre kürkü bitli, ciddi mi söylüyorsun sen" deyince hiç sesini çıkarmadı. Diğerleri dağılınca "Ya Emira'l-Mu'minin! Sen benim için çok daha değerlisin. Kesin biliyorum ki, bu konuşulanlar o adamların kulağına gidecek, ben de, benim sözümü duyarlar da bana güvenirler diye böyle dedim. Böylece sana hayırlı olacak şeyleri vesile olurum veya şerri senden uzaklaştırırım." dedi.
Sonra Hz. Osman Küfe'ye Said b. Âs'ı tekrar vali olarak gönderdi. Ama Kûfe'liler silaha sarılıp onu yolda el-Cera'a denen yerde karşılayıp geri çevirdiler. Said. b. As kovularak Medine'ye varınca, Hz. Osman Ebu Musa'yı vali olarak atadı. Bunu bütün şehirlere bildirdi. Ebu Musa göreve başladı. Valiler vazife başına, Huzeyfe de ordusuyla el-Bâb şehrine gitti.
Vakidî burada bu konunun bir başka tarafını şöyle anlatır:
-Hz. Osman aleyhine dedi kodu çoğaldığında çoğu susup kaldı. Pek azı onu müdafaa edebiliyordu. Toplanıp Hz. Ali'yi sözcü yaptılar. Hz. Osman'ın yanına girdi ve:
"-Vallahi arkamda arkadaşlar sana konuşmamı istediler. Ne diyeceğim bilemiyorum. Sen de bunları biliyorsun, sana bilmediğini öğretecek değilim. Bildiğimi sen de bilirsin, ne senden ileri gidip de görmediğini, ne de yokluğunda bulunmadığın bir şeyi haber verecek durumda değilim. Ne Ebu Bekir ne Ömer hak işe senden daha evla değil. Sen onların ulaşamadığı bir akrabalığa, Peygambere iki defa damat olmaya ulaştın. Ne cahil ne de körsün, yol açık, dinin ana umdeleri ayakta. Bilirsin ki ya Osman! Allah katında kulların en faziletlisi "adaletli devlet başkanı"dır. Sünneti diriltir, bidati öldürür. Her biri gayet açık sünnetin de, bidatin de gayet belli alametleri var. İnsanların Allah katında en şerlisi "Zalim idarecidir." Hem sapar hem saptırır. Sünneti öldürür, bidati diriltir. Rasulullah (s.a.v.): "Zalim idarecinin cehenneme atılıp, değirmen taşı gibi döndürülüp, en derin yerine atılacağını" haber verdi. Sakın ha sakın, sakın öldürülme! Zira kıtal kapısı açılırsa bir daha kapanmaz. Ümmet şaşkınlaşır, param parça olur. Batıl her tarafı sardı mı hakkı göremezler de batıla dalar giderler." dedi.
Hz. Osman kendini savunarak: "Ya Ali, Allah için, Muğira b. Şu'be pek de layık değilken, Ömer onu atamadı mı?" deyince "Evet." dedi. O da "Öyleyse benim İbn-u Âmir'i tayinime, akrabası diye neye kınarlar?" dedi. Hz. Ali de "Ömer birini tayin edince kulağını açar-, eğer valisi aleyhine bir kelime duysa hemen çağırtır ve derhal gerekeni yapardı. Sen ise yakınlarına merhamet edip zayıf kalıyorsun." dedi.
Hz. Osman "Biliyorsun ki Muaviye'yi Ömer tayin etti. Ben de yerinde bıraktım. Bunda ne suçum var." dedi. Ali de: "Muaviye Ömer'den, Ömer'in kölesi Yerfe'den fazla korkardı. Sen de biliyorsun ki Muaviye senden habersiz bir takım işler yapıyor. İnsanlar da "Bu Muaviye'nin değil Osman'ın işi." diye dedi kodu ediyor. Bu da sana ulaştığı halde ses çıkarmıyorsun!" deyip sonra çıktı.
Hz. Osman da gidip Mescitte sitem dolu bir hutbe okuyup "Vallahi Ömer'in yaptığı işi aynen uyguluyorum yine de beni ayıplıyorsunuz. O sizi tekmeler, tokat atar, azarlar siz de gönüllü gönülsüz itaat ederdiniz. Ben ise omuzlarımı ayaklarınızın altına serdim, elimi dilimi çektim yumuşak davrandım ama bana cüret ettiniz. Vallahi adamım sizden çok ve daha güçlü. Gel desem hemen gelecekler. Dilinizi valilerimin üzerinden çekin, zira ben birini size musallat olmaktan men ettim, eğer burada olup benim bu üslubumla konuşmasa bile onun konuşmasına razı olursunuz. Mal arttı, artanı ne yapacaktım. Yerine sarf edecek değilmiyim. Ben de öyle yaptım. Neye devlet başkanı oldum ki." dedi. Mervan da kalkıp: "Dilerseniz aramıza kılıcı hakem yapalım." deyince Hz. Osman: "Sus ashabımla aramıza girme!" diye azarladı.)[320]
Bu yıl (bir rivayete göre) Zat-ı Savarî (gemiler) savaşı İskenderiye taraflarında yapıldı. Komutan Abdullah b. Ebi's-Sarh idi. (Bu daha öncede anlatılmıştı.)[321]
Iyas B.Ebibükeyr:[322] Nesebi: İyas b. Ebi'l-Bukeyr b. Abdi Yalil b. Nâşb b. Ğıyara b. Sad b. Leys b. Bekr b. Abdi Menaf b. Kinane. Kinane oğullarından Adiy oğulları antlaşmalısı. İyas, (Bedr Uhut ve Hendek başta olmak üzere bütün savaşlara katılmıştır.) Bedir'e o ve kardeşleri Akil, Âmir ve Halid'le beraber katıldılar. Bedir harbine bunlardan başka dört kardeşin birden katıldığı kimse olmamıştır.
(Dört kardeş aynı günde Daru'l-Erkam'da Müslüman oldular. Orada Peygambere ilk biati bu kardeşler yaptı.) O ve kardeşleri çoluk çocuk hepsini alıp Medine'ye hicret ettiler. (Kardeşi Âkil, Bedir^harbinde, Halid Racî gazvesinde şehit oldu.) iyas, Mısır fethine katıldı.[323]
Akıl B. Ebi'l-Bukeyr:[324] Bu yıl içinde iyas'in kardeşi Akil da vefat etti.[325] Bazı tarihçiler ona Akil b. Bükeyr der. Sanki onun adıyla söylenir gibi. İbni Sa'd "Akil'in
adı Gafil'di. Rasulullah (s.a.v.) onu Akil'e çevirdi." der. Ebu Mi'şar ile Vakidi "İbnu Ebi'l-Bukeyr" olarak Musa b. Ukbe, İbni İshak ve İbnu'l-Kelebi ise "İbnu'l-Bukeyr" olarak kaydederler.
Yezid b. Roman bu dört kardeşin Mekke'de Darul-Erkam'da aynı gün Müslüman olduklarını söyler.[326]
Nesebi: Ubade b. Es-Samit b. Kays b. Fihr b. Kays b. Sa'lebe b. Ganm b. Salim b. Avf b. Amr b. Avf b. El-Hazrec. Ensar'dan. Hazreç kabilesinden. Akabe biati gecesinde Medine'den gelen on iki delegeden biri. Annesi Ubade b. Nadle b. Malik kızı "Kurratu'l-Ayn"dır. Künyesi Ebu'l-Velid'dir.
Başta Bedir olmak üzere bütün savaşlarda bulundu. Daha sonra Filistin kadılığını üstlendi ve Şam diyarına yerleşti.
Kendisinden rivayet edenler: Enes b. Malik, Ebu Ümame el-Bahilî, oğulluğu Ebu Übeyy, Ebu Müslim el-Havlanî, Ebu İdris el-Havlani, Cübeyr b. Nüfeyr, Ebu Seleme b. Abdurrahman, Halid b. Ma'dan, Ya'la b. Şeddad, Cünade b. Ebi Ümeyye, oğullan Velid b. Ubade, Vbeydullah b. Ubade, Davud b. Ubade, Sunabihî, Hıttan b. Abdullah er-Rakkaşî, Ebu'l-Eş'as es-San'anî ve Hukeym b. Cübeyr.
Bize ulaşan bilgilere göre uzun boylu, iri, güzel yapılı biriydi. Filistin'deki Remle şehrinde öldü. Kudüs'te öldüğü de söylenir.[328]
Muhammed b. Ka'b el-Kurazi der ki: Peygamberimiz döneminde Ensardan beş tane Kur'an hafızı vardı:
1- Muaz b. Cebel
2- Übey b. Ka'b
3- Ebu Eyyub el-Ensari
4- Ebu'd-Derdâ
5- Ubade b. Es-Samit. Hz. Ömer halife olunca, Şam emiri olan Yezid b. Ebi Süfyan bir mektup yazarak "Şam halkı çok kalabalık, kendilerine Kur'an öğretecek onlara dinlerinin fıkhını belletecek insanlara ihtiyaç var!" diye bildirdi ve "Bu konuda bana yardımcı olun." ricasında bulundu. Bunun üzerine Muaz, Ebu'd-Derda ve Ubade yola çıktılar. Yezid onlara "önce Hımıs'tan başlayın, Onlardan razı olursanız biriniz Şam şehrine (Dımışk'a), diğeriniz Filistin'e gider dedi. Ubade Hımıs'ta kaldı. Ebu'd-Derda Dımışk'a, Muaz da Filistin'e gitti. Amvas vebası çıkınca Muaz orada öldü. Ebu Ubeyde onun yerine Filistin'e geldi ve orada bu yıl içinde öldü. Ebu'd-Derda da Şam'da kaldı.[329]
İshak b. Kubeysa b. Züeyb babası Kubeysa'dan naklediyor: Ubade b. Samit, Muaviye'nin yaptığı bir şeyi kabul etmemişti. Muaviye de "Öyleyse seni burada oturtmam!" dedi. O da Medine'ye geri geldi. Hz. Ömer ona "Neye geri geldin?" diye sordu. O da Muaviye'nin yaptığını anlattı. Hz. Ömer de "Derhal geri git!, sen ve senin gibilerin olmadığı bir yeri Allah şeneltmesin!, Muaviye sana emirlik yapmayacak!" dedi.[330]
Ubade (r.a.): Biz Rasulullah (s.a.v.)'e "Dinlemek, itaat etmek, nerede olursak olalım hakkı gerçekleştirmeye uğraşmak, bu konuda hiçbir ayıplayıcının ayıplamasına aldırmamak." Şartıyla biat ettik." diyor.[331]
İmam Ahmed Müsned'inde İsmail b. Ubeyd b. Rifâa'dan şöyle naklediyor: Muaviye Hz. Osman'a bir mektup yazarak "Şu Ubade Şam'ı Şamlıları aleyhime çevirdi. Ya ona engel ol, yoksa onunla Şamlıların arasından çekilip onları baş başa bırakacağım!" dedi. Hz. Osman da "Ubadeyi Medine'de yanımıza gelmesi için yola çıkar" dedi. O da Ubade'yi yola çıkardı. O da Medine'ye geldi ve Osman (r.a.) da görüşmek için evine girdi. İçerde ilk Müslümanlarla bunlara uyan tabiinin büyüklerinden başka kimse yoktu. Hz. Osman bir köşede oturuyordu. Ona döndü ve: "Ya Ubade, benimle senin aranda ne var?" dedi. Ubade de insanların ortasında ayağa kalktı ve: "Ben Peygamber (s.a.v.)'i
"Benden sonra devlet işlerinizi, sizin münker bildiklerinizi size maruf yapacak, maruflarınızı da münker sayacak bir takım adamlar yöneteceklerdir. Allah'a isyan edene itaat yoktur. Rabbinize mazeret uydurmayın." buyurduğunu işittim.[332]
Alimlerimiz Ubade (r.a.)’ın hicri 34’te öldüğünde hemfikirdir.[333]Sadece Heysem b. Adiy onun yirmi beşinci yılda öldüğünü söyler ki, onun bu sözüne destek çıkan olmamıştır.[334]
Mistah:[335] Mistah b. Usâse b. Abbad b. El-Muttalib b. Abdimenaf, Muttalibî’dir. Meşhur ifk (iftira) hadisinde adı geçen budur. Bedir ve ondan sonraki harplerin hepsine katıldı. Çok fakir olup, geçimi için Hz. Ebu Bekir ona bağışlarda bulunurdu.
İbnu Sa’d der ki: Mistah; kısa boylu kaba sert parmaklı ve çukur gözlü idi, elli altı yıl yaşamıştır.[336]
Ebu Süfyan b. Harb: Bunun bu yıl öldüğünü sadece Medâini iddia eder. Tercemesi önce geçti.
Ebu Talha El-Ensari:[337] Adı Zeyd, Nesebi Zeyd b. Sehl b. El-Esved b. El-Harâm b. Amr b. Zeyd Menat b. Adiy b. Amr b.l Malik b. Necâr. Necar’ın malik oğullarından. Akabe biatdi gecesi ensarın delegelerinden biri. Başta Bedir, bütün harplere katıldı.
(Annesi: Neccar’dan Malik b. Adiy kızı Ubade’dir.) kendisinden hanımının oğlu Enes b. Malik, Zeyd b. Halid el-Cühenî, oğlu Abdullah, İbni Abbas, torunu İshak b. Abdullah ve Said b. Yesar ve diğerleri rivayette bulunur. Ebu Talha Efendimiz döneminde orucu bile tutmazdı. Peygamberimizden sonra orucu daha sık tutmaya başlayıp, Şam denizine (doğu Ak denize) gazaya gitti ve orada gemide öldü.[338] Bir rivayette de Medine’de ölüp, Hz. Osman’ın namazını kıldırdığı söylenir.[339] İbnu Sa’d “Ebu Talha dört köşe (Orta boylu) esmer biri olup, saç ve sakalının beyazını boyamazdı.[340]
Rasulullah (s.a.v.) “Ordu içinde Ebu Talha’nın narası yüz kişiden iyidir.” Buyurdu.[341]
Enes (r.a.) der ki: Ebu Talha, Huneyn savaşında yirmi kafir öldürüp harp malzemelerini aldı. Ensar içinde malı en fazla olan o idi.[342]
Ali b. Zeyd b. Cüd’ân, der ki: Enes’in “Ebu Talha Rasullullah’ın önünde diz çökerek oklarını serer ve “yüzüm yüzüyün koruyucusu, canım da sana fedadır!” derdi.[343] Enes (r.a.)’dan naklediyor: Ebu Talha,
“Hafif olarak da ağır olarak da cihada çıkın!” (Tevbe 41’inci ayet) ayeti gelince “Allah kimsenin üzerine bakmıyor!” deyip çok yaşlı olmasına rağmen harbe giderdi.[344]
Enes (r.a.)tan sahih bir haberde der ki: Ebu Talha deniz seferine çıkıp gemide öldü. Yedi günden önce hiçbir ada bulamamışlardı. Adaya varınca oraya defnettiler. Cesedi hiç bozulmamıştı.[345]
Enes der ki: Peygamber (s.a.v.) Mina’da saçını tıraş ettirip başının yan tarafındaki saçını Ebu Talha’ya verdi.[346]
Daha önce (Bedir harbi anlatılırken de) geçtiği gibi Ebu Talha Bedir savaşında tam muvaffak bir imtihan geçirdi.[347]
Vakidi, Medainî ve pek çok siyer yazarı “Ebu Talha 34’üncü yılda öldü” der.[348]
Ebu Abs: Ebu Abs b. Cübr b. Amr el-Ensarî el-Evsî. Adının Abdurrahman olduğu doğrudur. Adı önce Abdul-Uzza iken Peygamber (s.a.v.) onu değiştirdi. Yahudi din düşmanı Ka'b b. Eşrefi öldürenlerdendir. Bedir ve diğer savaşlara katıldı. Oğlu Zeyd, torunu Ebu Abs b. Muhammed, Abaye b. Rifâa ve diğerlerinin ondan rivayeti vardır. Medine'cfe öldü. Cenazesini Hz. Osman kıldırdı.[349]
Bu yıl (Medine'den Şam'a giderken bir konak mesafede bulunan) Zu Huşub gazvesi yapıldı. Bu gazvede Müslümanların komutanı Muaviye idi.
Yine bu yıl insanlara hac vazifesini ve hac mevsimini açma görevini (Osman'ın emri ile) İbni Abbas (r.a.) icra etti.[350]
Bu yıl Hz. Osman (r.a.) şehit edildi. Mısırlılar (Iraklılar) ve diğerleri Hz. Osman'a karşı ayaklanıp onu-Halifelikten atmak için ona doğru harekete geçtiler.[351]
(Abdullah b. Sebe, Yemen'in San'a şehrindeki Yahudilerden biri olup anası zenci idi. Hz. Osman zamanında Müslümanlığını ilan edip Müslümanların fethettikleri yerlerde sapık fikirlerini yaymak için çıkıp Hicaz'dan başlayarak Basra, Küfe ve Şam diyarlarını dolaştıysa da arzusuna ulaşamadı. Üstelik Şamlılar onu kovdular. O da Mısır'a geldi. Orada fikirlerini yaymaya başlayarak onlara: "Hayret doğrusu adamların kimisi İsa (as)'in tekrar geleceğini iddia ediyor da, Muhammed (as)'ın tekrar geleceği gerçeğini yalanlıyor. Oysa Allah:
"Sana Kuran'ı farz eden (Allah), seni kesinlikle dönüp varılacak yere gönderecektir." buyurmaktadır. Muhammed (a.s.) yeryüzüne geri getirilme hakkına İsa'dan daha fazla hak sahibidir." diyordu. Mısır halkı onun bu sözlerini kabul ettiler. O da onlara "Öldükten sonra tekrar dirilip dünyaya geri gelme" masalını uydurdu. Sonra da "Bin tane Peygamber var ki, bunları her birinin insanlardan Vasi'leri (Onların vasiyetini yerine getirmekle görevlendirilen kimseleri) vardır. Ali (r.a.) da, Hz. Muhammed'in vasisidir. Muhammed Peygamberlerin, Ali de vasîlerin sonuncusudur. Peygamberin vasiyetini gerçekleştirmeyenden daha zalim kim vardır. Peygamberin vasîsi Ali (r.a.) fırlayıp, şu ümmetin işini ıslah için ele almaya çalıştı. Ama Osman bunu zorla ele geçirdi. İşte Ali, işte Muhammed'in vasîsi! Bu işi düzeltmek için davranıp hareket edin. Önce başınızdaki emirlerinize kusur bulmaya bakın. Emri bil ma'ruf ve nehyi anil münker yapıyor gibi görünüp insanların gönlünü kazanıp sonra onları bu konuya davet edin." dedi.
Yetiştirdiği adamlarını çevreye yolladı. Şehirlerde bozgunculuk isteyen herkese mektuplar yolladı. Onlar da ona yazdılar. Dıştan iyiliği emredip kötülüğü men eder görünerek, içlerinden de kendi görüşlerini yayıyorlardı. Şehirlere gönderdikleri mektuplarda vali ve idarecilerinin ayıp ve kusurlarını yazıyor, dava arkadaşları da onlara aynı türde cevaplar yazıp gönderiyorlardı.
Böylece herkes kendilerine gelen bu mektupları kendi şehirlerinde-kilere okuyorlardı. Yeryüzünde, bu uydurma haberlerini genişlete ge-nişlete yayarak, tâ Medine'ye kadar ulaştırdılar. Göründüklerinin aksini arzu ediyor, ortaya attıkları şeyin aksini ise gizliyorlardı. Böylece beriki şehirlerde oturup da bu mektuplarla gelen öteki şehirdeki yalan haberi duyanların hepsi "Elhamdülillah bizim şehirde onların başına gelen bela yok" derken, sadece Medine halkı bu vaziyete ters düşüyordu. Zira onlara bu tür haber bir şehirden değil, her yerden geldiğinden onlar: "Biz bütün insanların uğradığı bu belaya uğramadık." diyorlardı.
İş bu vaziyetteyken, Muhammed Talha ve bir diğeri Hz. Osman'a gelip "Ya Emira'l-Mu'minin! Bize gelen insanların uğradığı musibet haberi sana da geliyor mu?" dediler. O da "Hayır, vallahi bana sadece
selamet haberleri geliyor!" deyince, onlar da kendilerine ulaşan kötü haberleri ona anlattılar. Hz. Osman "Siz benim bu işte ortaklarım ve insanların şahitlerisiniz bana ne yapmam gerektiğine işaret edin." dedi. Onlar da "Biz sana güvendiğin insanlardan bazılarını şehirlere gönderip sana onların durumlarını bildirmelerini tavsiye ederiz!" dediler. O da Muhammed b. Mesleme'yi Küfe'ye, Üsame'yi Basra'ya, Ammar b. Yasir'i Mısır'a, Abdullah b. Ömer'i Şam'a, birkaç kişiyi de diğer yerlere yolladı. Hepsi de Ammar'dan önce gelip: "Ey insanlar! Biz hiçbir gerçeği inkar etmedik, onu zaten Müslümanların ileri gelenleri de, avamı da inkar etmez. Hepsi bir ağızdan "Bu iş Müslümanların işidir!" Ancak şu bir gerçek ki, şehirlerin idarecileri, halkları arasında adaletle davranıp, onların işlerini iyi icra ediyorlar." dediler. Medineliler Ammar'in gecikmesinden dolayı öldürüldüğünü sandılar. Bir de beklenmedik bir zamanda Abdullah b. Sa'd b. Şerh onlara bir mektupla "Mısır'a bir takım adamların Ammar'a gelip onu kendi taraflarına çekmeye çalıştıklarını, bunlar arasında Abdullah b. Sevda, Halid b. Mülcem, Suvâ b. Humran ve Kinâne b. Bişr'in de olduğunu" bildirdi.
Sonra Hz. Osman şehirlere okunmak üzere şunu yazdı:
-Ben, valilerimi her hac mevsimi hesaba çekiyorum. Başa geldiğimden bu yana ben bu ümmete iyiliği emir, kötülüğü men işini teklif ettim. Bana veya valilerimden biri hakkında yapılan her şikayeti değerlendirip hakkını verdim. Ne benim, ne de çoluk çocuğumun vatandaştan öncelikli olma hakkı var. Bana Medine halkı diğer yerlerde bir kısım insanların dövülüp bir kısmının da sövüldüğünü dava ediyor. Gizlice dövülen ve sövülen kimse gelip bunu dava etsin ve hakkı ne ise benden yada valilerimden alsın.
Bu Mektubu duyanlar ağlaştılar. Osman'a dualar ederek "Eyvah bu ümmet bir şer doğuracak!" dediler.
Hz. Osman valilerini hac mevsiminde çağırdı. Abdullah b. Amir, Muaviye, ve Abdullah b. Sa'd geldiler. Hz. Osman onlarla yapacağı istişareye Said ile Amr'ı da aldı ve "Ne oluyor bu yayılan haber, bu şikayet ne?" diye söze başlayıp vallahi aleyhinizde çıkartılanların doğru olmasından korkarım. Bu sadece beni mahveder." dedi.
Onlar da: "Sen haberci yollamadın mı, biz sana halkın durumunu bildirmedik mi, onlar sana kimsenin ağzından bir şey duymadıklarını
söylemediler mi? hayır! vallahi bunu çıkaranlar doğru söylemiyor, iyi de etmiyorlar. Biz bunun kökünü kavrayamadık. Bu asla inanılıp güvenilmesi hşlal olmayan bir yaygaradır ki, onu teftişe gitmek bile bir şey'kazandırmaz." dediler. .
Hz. Osman onlara "Peki bana bir çözüm gösterin." Deyince, Said b. El-Âs "Bu uydurma haber gizlice yapılıp onu da esasını bilmeyenler yapıp anlatıyor. Sonra meclislerinde bunlar esas gibi konuşuluyor." dedi. Hz. Osman:
-Peki bunun çaresi ne? deyince Said "Bunları yayanları toplayıp bunlar arasında bu haber kimden çıkmışsa onların öldürülmesidir." dedi. Muaviye ise: Sen beni tayin ettin. Ben de öyle bir kavme valilik ediyorum ki, sana onlardan hayırlısı dışında bir haber ulaşmaz. Bu ikisi kendi taraflarında olanı benden iyi bilirler." Deyince, Osman (r.a.) "Görüşün ne?" dedi. O da "Güzel, edeble muamele edilmesi!" dedi. Hz. Osman "Ya Amr! Sen ne görüştesin?" deyince o da: "Görüyorum ki sen vatandaşa çok yumuşak davranıyorsun, sanki onlardan usanmış gibi davranıyorsun. Ömer'in onlara verdiğinden fazla veriyorsun. Bence senden önceki iki halifenin yolunu tut. Şiddetli davranacak yerde şiddetli, yumuşak davranmak gerekiyorsa yumuşak ol. Zira insanlara zarar vermeye gayret edene, şiddet uygulamak gerek. İnsanlara aykırı davranana nasihatle yumuşaklık gerek. Ama sen her iki gruba da yumuşak davrandın." dedi. Hz. Osman Allah'a hamd ile söze başlayıp:
-"Nasihatlerinizi duydum. Her işin girecek bir kapısı var. Şu korkulan fitne bu ümmetin başına gelecektir. Zira onu örten kapısı var ya, onunla gevşekler korunur. Ancak Allah'ın emrettiği cezalar hariçtir ki, kimse bunlardan birinin ayıbını başkası ile mukayese edemez. Eğer onu bir şey engellemişse bu bir rıfkla muameledir. Vallahi bu fitne kapısı açılacaktır. Kimsenin aleyhime delil getirme hakkı yoktur. Allah biliyor ki insanlar için elimden gelen iyiliği yaptım. Vallahi fitne değirmeni dönecektir. Ne mutlu Osman'a eğer onu hareket ettirmeden ölebilirse. İnsanları koruyun, haklarını bağışlayın, onlara acıyın. Allah'ın hukukuna el uzatılırsa, o zaman iki yüzlülük yapmayın." dedi.
Osman hareket edince, Muaviye ve Abdullah b. Sa'd da Medine'ye geldi. Abdullah b. Âmir ile Said geri döndü. Osman devesine binince deve sürücüsü:
"Zayıf binek hayvanı da bilir zayıf sert develerde Ondan sonra emir (halife) Ali'dir. Zübeyr de razı olunan halef.
Talha da onun velisidir."
Diye bir recez söyledi. Hz. Osman'ın arkasında yürüyen Ka'b da eliyle Muaviye'yi göstererek "Vallahi Osman'dan sonra emir Muaviye'dir." dedi.
Onun bu sözü Muaviye'ye ulaştırıldı. O da bunu Ka'b'a sordu. Ka'b "Evet ondan sonra emir sensin, ama benim bu sözümü sen yalanlamadan da emirlik sana gelmeyecektir" dedi. Böylece Muaviye'nin kalbine emir olabilme arzusunun tohumları ekilmiş oldu.
Hz. Osman valileri yerine yollarken, Muaviye de veda edip çıktı. Kılıcını kuşanıp sefer elbisesi giymişti. Yolda Talha, Zübeyr ve Ali'nin de bulunduğu bir gruba rastlayınca durup selam verdi, yay'ına yaslandı ve "Siz de biliyorsunuz ki, insanların bir birine adamlarıyla galib gelmeye çalıştığı bir dönemde ortaya çıktı. İçinizde topluluğunuzun reisi olması ona uyulması, dediğinin derhal icra edilmesi, onun şahitliği ve danışılması istenmeyen kimse yoktur. Bu iş Allah'ın Peygamberini gönderip, ona uyanlara, onunla ikramda bulunmasına kadar sürdü. Peygamberden sonra gelenler de işi müşavere ile yürüttüler. Üstünlükleri önce İslâm olmak, eski olmak ve çok çalışmakta bulurlardı. Eğer böyle olursa, böyle yaparlarsa bu iş onların olur ve insanlar onlara uyar. Ama dünyaya yönelip ona talib olurlarsa bu iş onlardan alınır. Allah onu bu işi yürütecek birine verir. Yoksa kıskançlıktan sakınsınlar. Zira Allah birinin yerine öbürünü bedel yapmaya gücü yeter. Zira kendi mülkünde dilemesi ve emri ona aittir. Şimdi ben aranızda bir zat bırakıp gidiyorum. Siz ona hayır tavsiye edin, onun etrafını alın, alın ki böylece saadete eresiniz." deyip vedalaşıp ayrılmak istedi. Bunu duyan Ali (r.a.):
-Ben bu adamda bir hayır görmüyordum!" deyince Zübeyr "Hayır, vallahi ne senin ne bizim, göksümüzde bu sabahki gibi büyük etkisi hiç olmamıştı." dedi.
Muaviye giderken Hz. Osman'a: "Şu azgınlar sana saldırmadan benimle Şam'a gelsen" ricasında bulununca, Hz. Osman "Ben Peygambere komşuluğu bir şeyle değişmem, boynum kesilse de." dedi. Muaviye "Bir ordu yollayayım." Teklifi yapınca da: "Be"n bu hicret yurdunun halkının geçimini bu ordunun erzakı yüzünden daraltamam." dedi. Muaviye "Vallahi ya öldürülecek, ya da çarpışacaksın." deyince "Hasbiyallah ve ni'mel vekil." dedi. Muaviye de "Ey kesimi kolay deve." diyerek çıkıp gitti.)[353]
İsmail b. Ebi Halid bu konuda şunu nakleder: Mısır'dan (fitne için) gelenler el-Cuhfe'de kamplarını kurup, Osman (r.a.)'ı ayıplamak ve tenkit etmek için yanına geldi. Osman (r.a.) da hutbeye çıkarak şunları söyledi:
-Benden dolayı Allah sizi şer ile cezalandırsın. Ey Muhammed ümmeti! siz kötülüğü yayıyor, iyiliği ise saklıyorsunuz. İnsanların en akılsızlarını benim yüzümden fitneye düşürdünüz. Şimdi hanginiz gidip de bu adamlara neyin intikamını almak istediklerini, böylece ne yapmak istediklerini soruverecek?" diye sorup, bu sorusunu üç kere tekrarladı. Ama kimse ona cevap vermedi.
Bunun üzerine Hz. Ali ayağa kalktı ve "Ben gideyim!" dedi. Hz. Osman da "Onlara akrabalığı en yakın olan sensin zaten." dedi. Hz. Ali onlara "Osman aleyhine neyin intikamını almak istiyorsunuz?" diye sordu. Onlar "Elbette intikam alıyoruz, zira o, ümmeti bir tek Mushaf üzerine toplayacağım diye Allah'ın kitabını mahvetti. (Yani diğer nüshaları imha ettirdi.) devlete ait develer için tahsis edilen korulukları çoğalttı. Akrabalarını görevlendirdi. Mervan'a yüz bin dirhem verdi. Rasulullah'in ashabına el attı.
Hz. Osman onların bu iddialarını red ederek dedi ki:
-Kuran'a gelince: O Allah katından gelmiştir. Ben size sadece Kur'an hakkında ihtilaf etmeyi yasakladım. Bana dilediğiniz harfi okuyabilirsiniz. Koru meselesine gelince: Vallahi ben onu kendi develerim ve koyunlarım için tahsis etmedim. Ben onu sadece zekat develerini himaye etmeye ayırdım. Mervan'a bin dirhem verdiğime gelince: İşte şu onların Beytu'l-Mâl'i (hazinesi)'dir. Onun başına dilediğinizi tayin edin. Sizin "Rasulullah'in ashabına el uzattı, incitti." İddianıza gelelim: Ben de bir insanım, kızarım da razı olurum da. Kim
bende bir hakkı olduğunu iddia ediyorsa, işte ben buradayım. Zulmettiğim söyleniyorsa karşınızdayım, ne dilerse; isterse kısas, isterse af etsin."
Bunu üzerine Mısır'dan gelenler, Osman'ın bu müdafaasını kabul edip, sulh oldular ve Medine'ye girdiler.
Muhammed b sa'd da bu konuda şöyle anlatır: Raviler der ki:
-Esas adı Malik b. El-Haris olan el-Eşter en-Nehaî, Yezid b. Mükeffef, Sabit b. Kays, Kümeyi b. Ziyad, Zeyd Süvhan, Sa'sa b. Süvhan, Haris el-A'ver, Cündüb b. Züheyr ve Esfar b. Kas Küfe'den Medine'ye Hz. Osman'ın Küfe valisi Said b. El-As'ı vazifeden almasını ricaya geldiler. Said b, Âs da Osman (r.a.)'ın^yanına hareket etmişti. Onlara Osman'ın yanında rastladı. Hz. Osman onun azlini red etti. O gece el-Eşter bir grupla derhal yola çıkıp, on gün sonra Küfe'ye gelerek şehri istila etti, sonra Mescidin minberine çıkarak onlara: "Şu vali Said b. As, size gelip Fırat ve Dicle kıyısındaki yeşil arazinin Kureyşli gençlere ait bahçeler olduğunu iddia etmektedir. Bu ovalan fethi için sizin başlarınızın düştüğü mızraklarınızın dikildiği yerdir. Kim Allah için bir hakkı olduğuna kanaat getiriyorsa, derhal Ceraa mevkiine gelsin." dedi. İnsanlar da gelip Ceraa'da kamp kurdular.
Said b. El-Âs bu sırada Medine'den geri dönüp el-Uzeyb denen yere gelmiş ve konaklamıştı. Ester ona karşı başlarında Yezid b. Kays el-Erhabî ile Abdullah b. Kinane el-Abdi'nin bulunduğu bin kişilik bir süvari grubu hazırladı ve "Haydi varın ve Said'i rahatsız edip geri Osman'a gönderin. Kabul etmezse boynunu vurun." dedi. Onlar gelince Said işin ciddiyetini görüp Medine'ye geri döndü.
El-Eşter Kûfe'de Mescidin hutbesine çıktı ve: "Ben sadece Allah ve sizin için öfkelendim. Şimdi sizin namazınız için Ebu Musa el-Eşarî'yi görevlendirdim. Huzeyfe b. El-Yeman'ı da Fey'inize (haraç ve ganimet malı) tayin ettim." deyip hutbeden indi ve "Ey Ebu Musa hutbeye çık!" dedi. Ebu Musa da: "Ben böyle bir şeyi yapamam. Ama gelin Müminlerin emirine biat edin, boynunuza borç olan biatinizi yenileyin!" dedi. İnsanlar bunu kabul edip biat yenilediler.
Ebu Musa yaptığı işleri Hz. Osman'a yazdı. Bu iş Osman (r.a.)'ın çok hoşuna gitti. Kûfeli şair Utbe b. Va'l:
Ey Affan oğlu bize sadaka gönder de sevabına er!
Birkaç gecelerde de olsa Ebu Musa el-Eşari'-yi bize emir yap!
Diye bir beyit söyledi. Osman (r.a.) da: Evet, eğer yaşayacak olursam değil birkaç gece aylar ve senelerce görevlendiririm." dedi.
İşte Küfe halkının, Said'in azli için yaptığı bu icraat, ona karşı cüret ettikleri vakit, Osman (r.a.)'ın idaresine giren ilk gevşeklik olmuştur.[354]
Yine İbnu Sa'd Zühri'den naklediyor:
Hz. Osman halife tayin olunmuş ve altı yıl insanlar hiçbir itiraz göstermeden vazifesini icra etmiş idi. Öyle ki ümmet nazarında Ömer'den daha sevimli olmuştu. Zira Ömer halka -hak için- çok sert davranıyordu. Osman yönetimi ele alınca onlara yumuşak davranıp onlarla alakasını iyi sürdürdü. Daha sonra ümmet idaresinde gevşeklik göstermeye başladı. Son altı yılında akrabalarını ve ailesinden olanları devlet görevine almaya başladı. Mısır ve Afrikiyye'nin Humus'unu -ganimetin beşte birini- Mervan'a verilmesini yazdı. Mal dağıtımında akrabalarını tercihe başladı. Bu konuda Allah'ın emrettiği sıla-i rahim emrini te'vil ederek, akrabalara mal verme şeklinde anladı. Bir çok mal edindi. Beytu'l-mal'den borç aldı ve: "Ebu Bekir ile Ömer bu hususta kendi haklarını kullanmaktan vazgeçtiler. Ben ise onu alıp akrabalarım arasında taksim ettim." dedi. İnsanlar da onun bu işini hoş karşılamadı.[355]
Derim ki: Hz. Osman'a karşı ayaklanma sebeplerinden biri de, onun Umeyr b. Sa'd'ı Hımış valiliğinden alması olmuştur. Umeyr salih ve takva bir zat idi. Yine onun, Şam diyarının tamamını Muaviye'ye vermesi, ayaklanmalardan biridir. Yine Amr b. El-Âs'ı Mısır valiliğinden alıp yerine İbnu Ebi Şerh'i oraya vali tayin etmesi de bu hoşnutsuzluktan biridir. Muğira b. Şu'be'yi Kûfe'den alıp, yerine Said b. El-Âs'ı tayin etmesi de halkın kendisine karşı gelmesine sebep olmuştur.
Kasım b. El-Fadl, Amr b. Mürra yoluyla, Salim b. Ebi'l-Ca'd'dan naklediyor: Hz. Osman aralarında Ammar'ın da bulunduğu Peygamberimizin ashabından birkaç kişiyi çağırtıp: "Ben size soracağım, isterim ki beni doğrulayasınız. Allah'a ant veriyorum ki siz Rasulullah
(s.a.v.)'in Kureyş oğullarını diğer insanlara tercih ettiğini Haşim oğullarını da diğer Kureyşlilere tercih ettiğini biliyor musunuz." dedi. Ashab buna cevap vermeyince Osman (r.a.): "Eğer cennetin anahtarları elimde olsaydı, cennete girmelerini sağlamak için onları Ümeyye oğullarına verirdim." dedi.
Ebu Vail anlatıyor:
-Abdurrahman b. Avf ile Hz. Osman arasında laf düellosu vardı. Abdurrahman: "Uhut harbi günü neye kaçıp gelmedin, Bedir harbine neye yetişmedin, Ömer'in icraatına neye aykırı davrandm?" diye haber saldı. O da ona "Bedir harbine yetişemedim, çünkü Peygamberin kızı (hanımı) hastalığı sebebiyle beni meşgul ettLJUhud'da bulunmadığımı Allah af etti. Ömer'in icraatına gelince, vallahi onu tatbike ne benim ne de senin gücün yeterdi." diye haber saldı.
Yine Ali ile Osman arasında bir kırgınlık olmuştu. Abbas ikisi arasında barıştırmak için gelip gidiyordu. Ali: Vallahi eğer Osman bana evimden çıkmamı emretse derhal yerine getiririm. Ama Allah'ı kitabının icra edilmemesine göz yumup, iki yüzlü davranmaya gelince bunu asla yapamam." dedi.
Seyf b. Ömer, Atiyye aracılığıyla Yezid el-Fak'asî'den şöyle dediğini rivayet ediyor:
İbnu's-Sevda (Abdullah b Selul) Mısır'a geldiğinde kah Kinâne b. Bişr'e kah da Sevdan b. Humrân'ın yanma gelirdi. Gâfiki'nin yanına gelmiş, o da vurup başını yararak bağırıp çağırdı. Bunun üzerine Halid b. Mülcem, Abdullah b. Razin ve aynı karakterdeki birkaç kişi onun etrafını çevirdiler. O da onlara güzel laflar sarf ettiyse de, onun Hz. Ali'nin Vâsîliği hususunu kabule yanaştırmamıştı. Bunun üzerine onlara: "Size Arabın dişine ve korumasına sarılmak gerek. Biz ise onun adamı değiliz. Görüyorum ki sizler ziraatçılık yapıyorsunuz. Bu yıl Mısır iflas edene kadar ziraat yapmayın. Böylece valiyi Osman'a şikayet edin, onu görevden uzaklaştırsın. Biz de yerine ondan daha zayıf birinin tayinini isteyelim ki, istediğimiz işle baş başa kalalım. İyiliği emredip kötülüğü men eder gibi görünüp işimize bakalım." dedi.
Onun bu teklifine ilk katılan Muhammed b. Ebi Huzeyfe oldu. Bu zat Muaviye'nin dayı oğlu idi. Yetim olduğu için Osman (r.a.)'ın himayesinde büyümüş sonra da Osman'dan diğer şehirlerden birine göçüp
gitme müsaadesi alarak Mısır'a yerleşmişti. Onu buna sevk eden sebep, Osman (r.a.)'tan devlette vazife isteyince onun "Sen bu işin ehli değilsin!" demesi olmuştu.
Bu adamla ibnu's-Sevdâ'nın dediğini icraya başladı. Sonra bunlar yanlarına Allah'ın rüsvaylığa müsaade ettiği insanlarla yola çıkıp, Hz. Osman'dan valileri, Amr b. El-Âs'ı şikayetle istifa ettirilmesini istediler. Osman yanına gelen şikayetçi gruptan birilerine Amr'ı müdafaa edip onları susturunca, diğer bir grup gelip bir başka şikayette bulunuyorlardı. Bunların her birisi Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'ın vali olmasını istiyordu. Nihayet Osman (r.a.) onlara:
-Ben şimdi Amr'ı size valilikten alıp harp komutanı olarak bırakıyorum, diyerek onların haraç işlerinin başına Abdullah b. Sa'd b. Ebi's-Serh'i tayin etti. Amr'ı da namaz kıldırmakla görevlendirdi. Bu anlaşmayı bozmak üzere Abdullah b. Sa'd ile Amr b. El-Âs arasında Sudan, Kinane b. Bîş ve Harice gidip geldiler. Onların arasına fitne soktular. Hatta ulaştırabildikleri kadar da yazıştılar. Her ikisi de Osman'a durumu yazdılar.
İbnu Ebi's-Serh, Hz. Osman'a "Bu Amr burada namaz emiri olarak kaldıkça benim haraç emiri olmam asla doğru olmaz." diye yazdı. Adamları da gelip onu doğrulayarak Amr'in müstafi sayılmasını istediler. Nihayet Hz. Osman da Amr'a: "Senden hoşlanmayanların arkadaşlığında senin hayrına bir şey olamaz. Bırak gel!" diye haber saldı. Sonra Mısır valiliğinin bütün vazifelerini İbnu Ebi's-Sarh'a devretti.
Rivayete göre, Ammar b. Yasir ile Abbas b. Utbe b. Ebi Leheb arasında bir çekişme olmuş. Osman da sulh için her ikisini dövmüştü.
Seyf b. Ömer, Mübeşşir ve Sehl b. Yusuf yolu ile Muhammed b. Sa'd b. Ebi Vakkas'tan şöyle nakleder:
-Ammar b. Yasir Mısır'dan geldiğinde, babam Sa'd hasta idi. Ammar'in geldiğini duyunca beni onu çağırmaya yolladı. Ammar benimle kalktı, başında kirli bir sarık, üzerinde de kürkten bir cübbesi vardı. Sa'd b. Ebi Vakkas'ın yanına girince Sa'd:
"Ulan horoz! Sen bizim aramızda iken kesinlikle hayır ehli idin. Peki şimdi Müslümanlar arsındaki şu fesada koşuşturup, müminlerin halifesine karşı insanları kışkırttığına dair bana ulaşan haberler neyin nesi, aklın halâ başında değil mi?" dedi, Ammar da sarığına uzanıp öfkeyle başından çıkardı ve: "Şu sarığı başımdan attığım gibi Osman'ı da vazifeden böyle attım!" dedi. Sa'd: "İnna lillah ve inna ileyhi raciûn, yazık sana, yaşın ilerledi, kemiklerin inceldi, ömrün sona erdi, şimdi de İslam'ın senin boynundaki halkasını çıkarıp atıyorsun. Dinden çırılçıplak soyunuyorsun öyle mi?" diye cevap verdi. Amraar öfkeyle kalkıp geri dönerken "Sa'd'ın fitnesinden Allah'a sığınırım!" diyordu. Sa'd da
"Dikkat edin onlar fitneye düştüler." Ayetini okuyup; "Allah'ım! Osman'ın affediciliği ve hilmi sebebiyle, katındaki derecesini yükselt!" diye dua etti. Nihayet Ammar kapıdan çıktı. Sa'd ağlamaya başlayıp sakalı sırılsıklam olana kadar ağlamaya devam etti. Bana "yavrucuğum kim fitneye düşmeyeceğinden emin olabilir. Ammar'dan duyduğun sözler sende kalıp çıkmayacak, zira onlar emanettir. Hem ben bu sözden dolayı insanların onu alıp Yasir aleyhine kullanmalarını da istemiyorum. Hem Rasulullah (s.a.v.):
"Yaşlılık bunaması kendisine galip gelmedikçe hak Ammar iledir."[356] buyurmuştur. Ne yazık ki bu hastalık onun aklını alıp bozmuş." dedi.[357]
Hz. Osman aleyhine kıyam edenlerden biri de Hz. Ebu Bekr'in oğlu Muhammed İdi. Rivayete göre Hz. Ömer'in torunu Salim b. Abdullah'a "Onun bu kıyamına sebep ne idi? diye sorulunca "öfke ve tamahkarlık onu bu hale koydu. O İslam'da yeri olan biriydi. Bir takım adamlar onu kandırdılar. O da bu işe tamah etti. Kendisinde cüretkar bir tavır vardı. Haktan ayrılmadı.
Muaviye hacca gidip döndü. Denildiğine göre Hz. Osman'ın (r.a.) yumuşak muamelesini ve idarenin zor durumunu görünce: "Şu senin reddinin imkansız olduğu kimseler, sana saldırmadan önce benimle Şam'a gel! Zira Şam halkı hala itaatkardır." diye teklif etmiş ama Hz. Osman "boynumun kesilmesi pahasına Peygamber (s.a.v.)'e komşu olmayı hiçbir şeyle değişmem!" demişti. Muaviye, "seni korumaları için ordu göndereyim!" diye teklif edince "Senin buraya yerleştireceğin askerler yüzünden Peygamber (s.a.v.)'in komşuları olan kimselerin geçimini daraltamam." diye cevap verdi. Muaviye de: "Ya müminlerin emiri! Sen kesinlikle saldırılıp helak edileceksin!" demiş. O da "Hasbiyallah ve ni'mel vekil" diye karşılık vermiştir.[358]
Mısır halkı, Küfe, Basra ve diğer yerlerde kendilerine katılan bütün taraftarlarına "emirleri aleyhine ihtilal hazırlığına girmelerini yazmışlardı.[359] Hatta emirlerinin bir yerden bir yere gittiği sırada orada toplanma kararı bile aldılar ise de bu işi bir türlü yapamadılar. Küfe halkı ise Yezid b. Kays el-Evhabî tarafından fitneye teşvik edildi ve etrafında bir takım adamlar toplandı. O vakit oranın harp komutanı Ka'ka'a b. Harb idi. Ka'ka'a ona geldiğinde insanlar etraflarını çevirmiş haldeydi. Ka'ka'a onlara yemin vererek yalvardı. Yezid de Ka'ka'a'ya "Senin ne bana ne de şu adamlara müdahelene sebep var. Vallahi ben, emirin emrini dinleyip itaat eden biriyim. Hem ben cemaatime lazım biriyim ancak ben Saîd'in emirliğinden istifasını istiyorum." dedi.
Bundan başka bir şey de açıklamadılar. Medine'den gelmekte olan Said'i karşılayıp onu Ceraa mevkiinden geri çevirdiler. İnsanlar da Ebu Musa'nın vali olması hususunda ittifak ettiler. Hz. Osman da bu kararı onayladı.
Emirler Medine'ye geri döndüklerinde Sebaîlerin (İbni Sebe çilerin) şehirlerden dışarı propagandaya çıkış imkanları kalmamıştı. Arzularına nasıl kavuşacaklarına dair görüş alışverişinde bulunmak için taraftarlarına Medine'de buluşmak için birer yazışma yaptılar. Hem kendilerinin, iyiliği emredip, kötülüğü men etmek istediklerini, bu meyanda Osman (r.a.)'a bir takım şeyleri sorup (bunların cevaplarını naklederek) Onun insnalar arasında şöhretini yayarak hilafetini sağlamlaştırmaya yardımcı olacaklarını iddia ederek Medine'ye gelip buluştular. Hz. Osman MaHz.um oğulları ile Zühre oğullarından iki adamı vaziyeti anlamaya yollayıp onlara: "Bunların ne istediklerini bir anlayın!" emrini verdi. Bu iki kişi Hz. Osman'dan edep elde etmiş insanlar olup hak uğrunda sabır gösterip içlerinde hiç kin tutmamış kimselerdi. Sebeiler bunları görünce yanlarına geldiler ve geliş sebeplerini bildirdiler. Bu ikisi: "Peki Medine halkından bu hususta sizinle beraber kimler var?" deyince, "Üç kişi" var dediler. Bu ikisi "Peki nasıl bir şey yapabileceksiniz?" diye sorunca, "İnsanların kalplerine saçmış olduğumuz bazı şeyleri Osman'a (şunu neye yaptın, neye böyle yapmadın diye) sorular sorup, sonra da bu insanların yanına dönüp, bu şeyleri Osman'a itiraf ettirdiğimizi ama Osman'ın bu yaptıklarından vazgeçmediği gibi tevbeye de yanaşmadığını iddia edeceğiz. Daha sonra da sanki hacca gidermiş gibi yola çıkıp Medine'ye gelerek Osman'ı kuşatıp halifelikten azledeceğiz. Diretecek olursa onu öldüreceğiz." diye cevap verdiler.
Bu iki kişi bu haberi Hz. Osman'a getirdiler. Osman bunları duyunca güldü ve: "Allah'ım şu insanlara selametler verip fitnelerden) beri kıl. Eğer onlara selamet vermezsen ümmetin birlik asasını parçalayacaklar. Ammar'a gelince: "O Abbas b. (Utbe b.) Ebi Leheb'in günahını bana yükleyip onu bırakıverdi. Muhammed b. Ebi Belcr'e gelince, o kibirlendi ve hukukun kendini bağlamadığı kanaatine vardı. İbnu Surra'ya gelince, o yakında bir belaya uğrayacak." dedi.
Mısırlılarla Kûfelilere haber salıp: "Haydin Mescid'e diye dellal çağırttı ki, onlar zaten onun yanında minberin dibinde idiler. Rasulullah (s.a.v.)'in ashabı" hemen davete katıldılar ve (Osman'ın etrafını çevirdiler). Hz. Osman Allah'a hamd ve sena ederek söze başlayıp, anarşistlerin durumunu onlara haber verdi. O iki kişi ayağa kalktılar. Ashabın hepsi birden "Ya Osman bunları öldürt! Zira Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz:
"İnsanların başında bir idarecisi varken, her kim kendisine veya başka birine itaate davet ederse, Allah'ın laneti onun üzerinedir, bu kimseyi öldürün!" buyurdu. (Hz. Ömer de: "Ben böyle birini öldürmenizi helal görüyorum ve bu işte sizin ortağınız oluyorum." demiştir.)[360]
Hz. Osman onlara: "Öyle yapmayalım. Üstelik onları af edip kabul edelim ve onlara son gayretimizle gerçeği göstermeye çalışalım, (had cezası gerektiren bir şeyi yapmadan kimseyi cezalandırmayalım, küfrünü açıkça ortaya koymadan had uygulamayalım) Bunlar benim hakkımda "Osman seferde namazı tam kılıp kasr yapmadı. Halbuki dinde seferde namazı tam kılmak yoktu." diyorlar. Dikkat edin, ben içinde ailem bulunan bir yere geldim. Bu sebeple (ailemin oralı olması sebebiyle seferde kısaltma hükmü kalktığından) böyle yaptım. Öyle değil mi?" deyince ashab "evet dedi.
Hz. Osman "Bana sen korulukları kendi hayvanlarına tahsis ettin diyorlar. Vallahi ben benden önce tahsis edilenlerden başka hiçbir yeri kendime ayırmadım. Hem ben bu vazifeye tayin edildiğim zaman arapların deve ve davan en fazla olanı iken, şimdi hac için kullandığım iki devemden başka malım yoktur. Öyle değil mi?" diye sordu, yine "Evet." dediler.
Yine bunlar: "Ku'ran bir çok nüsha iken Osman bunu bir tek nüshaya indirdi.!" diyorlar. "Dikkat edin, Kur'an tektir, tek olan Allah katından gelmiştir. Ben bu konuda şu işi bilenlere uydum, öyle değil mi?" dedi. Ashab "Evet." dedi.
Yine bunlar, benim Hakem b. Ebi'l-Âs b. Ümeyye b. Abdi Şems'i sürgünden geri alıp Medine'ye getirttiğimi iddia ederler. "Halbuki Rasulullah onu Taife sürmüş, sonra da geri getirtmişti. Onu sürgün eden de geri getirten de Allah Rasulü idi. Öyle değil mi?" deyince "Evet." dediler.
Bunlar "Sen çocukları vali tayin ettin." derler. "Ben buluğuna ermemiş herkesçe kabul edilmemiş hiçbir kimseyi devlet işine tayin etmedim. İşte şunlar benim işimin (vaziyetini bilen) işin ehli kimselerdir. Onlara sorun. Benden önceki geçen zat, benim tayin ettiğimden daha gencini tayin etmişti. Bu konuda Üsame (r.a.)'ı ordu komutanı yaptığı için Rasulullah (s.a.v.) hakkında benim hakkımda yapılandan daha fazla dedi kodu yapıldı. Öyle değil mi?" deyince "Evet." dediler.
Yine bunlar benim, İbnu Ebi Serh'a, Allah'ın ona fey olarak verdiği şeyi bağışladığımı, iddia ederler. Ben ise ona Allah'ın verdiği Fey'i (humusun) beşte birini bağışladım. Bu da yüz bin dirhem tutarında idi. Ebu Bekir ve Ömer de bu miktarda vermişlerdi. Asker, onların bundan hoşlanmadığını iddia etmiş, ben de onlara geri vermiştim. "Bu böyle olmadı mı?" deyince "Evet." dediler. "Benim ailemi sevdiğimi ve onlara bağışta bulunduğumu söylerler. Benim onları sevmem benim zulüm yapmamı gerektirmez, aksine onlara haklarını veririm. Onlara mal bağışlamama gelince, ben onlara kendi malımdan bağışlıyorum. Yoksa ne kendim ne de başkası için müslümanların malını helal görürüm. (Ben Rasulullah zamanında Ebu Bekir ve Ömer zamanında onlara öz malımdan veriyordum. O zaman ben, daha cimri ve daha hırslı idim. Şimdi ailemin en yaşlısıyım. Ömrüm varacağına vardı. Ben kendi malımı aileme dağıttım da mülhitler bir sürü laf ettiler, bundan sonra mı böyle yapacağım. Vallahi ben hiçbir şehre fazla bir şey göndermedim. Bana da humus dışında bir şey gelmedi. Humusten de bir şeyler almak bana helal olmaz. Ben sadece kendi malımdan yedim.) dedi.
(Yine bunlar, benim arazileri bir takım adamlara verdiğimi iddia ediyorlar. Bu araziler fethedildiği zaman, Muhacirlerle Ensar ortak olarak ona sahip olmuşlardı. Artık her kim bu fethedilen yerde ikamet edip kalıyorsa, o ailesinin bakanı, yardım eden kimsesi olmaktadır. Göçüp ailesine geri dönenler ise Allah'ın onlara nasip ettiği bu malı götürmüyor. Ben de, fey olarak hisseleri bulunanlara baktım ve araplar arsında arazi değerini bilenlerin tavsiyelerine göre bunları satıp parasını sahiplerine yolladım. Artık bu arazilerle ilgili hak bende değil sahiplerinin elindedir.)[361]
Hz. Osman malını ve arazilerini (halife olunca) Ümeyye oğulları arsında taksim edip, kendi öz oğlunu da bu hissedarlardan biri gibi kabul etmiş idi. (Önce Ebu'l-Âs'ın çocuklarından başlayıp, Hakem oğullarına onar bin vermiş ve onlar yüz bin almışlardı. Osman oğullarına da böyle verdi. El-Âs, el-Iys ve Harp oğullarına da vermişti.)
(Hz. Osman'ın çevresi, bu anarşistlere yumuşak davranmayı, diğer Müslümanlar da öldürülmeleri konusunda direnince, Hz. Osman onların bırakılmalarına karar verdi.) Onlar da, aynen hacılar gibi hacca gitmelerine izin verilme şartı ile, ülkelerine geri dönüp yandaşlarına "Şevval ayında Medine civarında buluşmak üzere" diye yazışıp anlaştılar.
(Hz. Osman civara mektuplar yazıp olanları ve sabredişini anlattı.) [362]
Bismillahirrahmanirrahim!
Mümin ve müslim olanlara Selamun aleyküm.
-Size, nimetler verip İslam'ı öğreten Allah'ı hatırlatırım. Dalalet içinden sizi hidayete eriştirmiş, küfür bataklığından sizi çekip almış, size nice delillerini göstermiş, düşmanlara karşı sizi desteklemiş, rızkınızı genişletmiş, üzerinize nimetlerini yağdırmıştır. Allah (cc) "Allah'ın nimetlerini sayacak olsanız, onu sayamazsınız. İnsan gerçekten ne zalim ne inkarcıdır." (İbrahim suresi ayet 34) ve "Ey iman edenler Allah'tan nasıl korkulması gerekirse öyle korkun ve mutlaka müslünıanlar olarak ölmeye bakın. Allah'ın ipine topluca sarılın sakın parçalanmayın. Allah'ın sizin üzerinizde bulunan nimetini hatırlayın hele -hani siz-bir zaman birbirinze düşmandınız da kalplerinizin arasını birleştirmiş böylece onun nimeti ile kardeş olmuştunuz. Ve yine hatırlayın hele, siz ateşten bir çukurun Yar’ı[363] üzerine idiniz de sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah hidayete eresiniz diye size ayetlerini böylece açıklar. Artık sizden hayra çağırıp iyiliği emreden, kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler bunlardır. Sakın kendilerine (Allah'ın) açıklamaları geldikten sonra tefrikalara düşüp parçalananlar gibi olmayın. İşte en büyük azap onlar içindir." (Ali İmran 102-105) ve yine "Ey iman edenler Allah'ın üzerinizde olan nimetini ve "işittik ve itaat ettik" dediğiniz zaman sizi bağladığı anlaşmayı hatırlayın! Allah'tan sakının. Şüphesiz Allah göğüslerdeki bulunanları bilmektedir." (Maide 7) ve "Ey iman edenler! Eğer size bir fasık haber getirirse, bilmeden bir topluma bir zarar isabet ettirirsiniz diye onu iyice araştırın, sonra yaptığınıza pişman olursunuz. Bilin ki aranızda Allah'ın Rasulü vardır. Eğer bir çok hususta siz, O uysa idi, kesinlikle sıkıntıya düşerdiniz. Lakin Allah size imanı sevdirdi ve onu gönüllerinizde süsledi. Size küfrü, fasıklığı ve isyanı da çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar onlardır. Bu Allah'tan bir lütuf ve nimettir. Allah bilen ve hakim olandır." (Hucurat 6, 7, 8) ve "Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir para karşılığında alanlar var ya, işte onların ahirette nasipleri yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz ve onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz. Elem veren azap onlaradır." (Ali İmran 77) ve "Dinleyin ve itaat edin ve kendinize hayır olması için infakta bulunun. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa onlar kurtuluşa erenlerdir." (Teğabun 16) ve "buyuruyor...- diyerek daha bir çok ayeti hatırlattı.[364]
Bismillahirrahmanirrahim!
Allah sizin dinleyip itaat etmenizden hoşnuttur. Sizin günah, tefrika, ve ihtilafınızdansa hoşlanmaz. Geçmiş ümmetlerin yaptığını size haber verip takdim etti ki siz ona isyan ederseniz kendi katında bu bir delil olsun. Allah'ın nasihatini kabul edip azabından korkun. Zira siz ihtilaf edip de ardından helak olmayan bir millet bulamazsınız. Artık bunları birleştirecek imamları olmaz. Ne zaman ihtilaflı olsalar namazı birlikte eda edemezler. Allah da düşmanlarını başlarına bela eder. Birbirinizin haramını helal sayarsınız. Böyle yapınca dininizi parçalar ve parça parça olursunuz. Allah: "Dinlerini parçalayıp grup grup olanlar var ya, sen onlardan değilsin. Onların işi ancak Allah'a aittir. Sonra onlara yaptıklarını haber verecektir."
İşte ben, size Allah'ın size vasiyet ettiği şeyi tavsiye ediyorum, azabından sakındırıyorum. Ku'ran ibret almamız için, sonuçta ona ulaşmamız için indirildi. Görmüyor musunuz, Şuayb (a.s.) kendi kavmine "Ey kavmim! Bana karşı gelmeniz size, Nuh (a.s.)'m kavminin, veya Hud (a.s.)'ın kavminin ya da Salih (a.s.)'ı kavminin başına gelen musibet gibi bir musibet getirmesin. Lut kavmi sizden uzakta değildir. Rabbinize istiğfar edin, sonra Ona tevbe edin. Şüphesiz Rabbim esirgeyen ve çok sevendir." (Hud 89, 90) demişti.[365]
Bismillahirrahmanirrahim.
Bu mesele hakkındaki dedikoduyu ortaya atanlar insanlara kendilerini Allah'ın kitabına ve hakka çağıran ve dünya menfaatini istemeyen kimseler gibi gösterdiler. Lakin hak insanlara arz edilince bu konuda ayrı ayrı oldukları görüldü. Kimi hakka sahip çıkıp verilecek olana karşı gelirken, kimisi de bu işi arzuladıkları için hakkı terk ediyor, onu silah zoruyla haksız olarak ele geçirmek istiyor, kadere acele ediyorlar. Ben onları, Muhacirlerle Ensar'ı toplayıp: "Bildiğinizi söyleyin!" diye yemin verdim. İlk haber verdikleri şey "Kendine ya da başka birine biata çağıranın -halife varken- öldürüleceği" hadisi oldu.)[366]
Şevval ayı girince tıpkı hacılar gibi yola çıkıp Medine'nin yakınında konakladılar.
Mısırlılar dört komutanla dört grup halinde geldiler.[367] " (Bunların sayısını az verenler 600, fazla diyenler de 1000 olarak söyler.) Başlarında
1- Abdurrahman b. Udeys el-Belevî
2- Kinane b. Bişr el-Leysî
3- Süvâd b. Humrân es-Sekûnî
4- Kuteyra b. Fulân es-Sekûnî olup başkomutanları da El-Gafikî b. Harp el-Akkî olup, İbnu's-Sevda da beraberlerinde idi. (Çıkışlarını insanlara bildirmeye cesaret edemediler.)
Kûfeliler de Mısırlılar kadar bir sayı ile Zeyd b. Sûhan el-Abdî, el-Ester en-Nehâî, Ziyad b. Nadr el-Hârisî ve Abdullah b. Esam idarelerinde, dört grupla başlarında Amr b. El-Esam olarak gelmişlerdi.
Basralılar da dört grup halinde, Hurkûs b. Züheyr es-Sâdi komutasında Hukeym b. Cebele, Zerih b. Abbâd el-Abdî, Bişr b. Şüreyh el-Kaysî ve İbnu Muharriş b. Amr el-Hanefî idaresinde yola çıkmışlardı.
Mısırlıların Hz. Ali (r.a.)'ı canları çekerken, Basralıların canı da Zübeyr (r.a.)'ı istiyordu. Kûfeliler ise Talha'nın halife olmasını istiyordu. (Bunlar Hz. Osman'ı indirmek hususunda çelişki içindeydiler.) Medine'ye üç konak mesafe kaldığında, Basra grubundan bir kısmı önden gidip Zü Huşub mevkiinde konakladı. Küfe grubundan bir kısmı da gelip el-A'vas'ta konakladı. Mısırlılardan bir kısmıda onlara katıldı. Ekserisi ise Zû Merve'de konakladı.
Basralılarla Mısırlılar arasında Ziyad b. Nadr ile Abdullah b. El-Esam görüşmeye gelip, onlara; (Acele etmeyin bizi de acele ettirmeyin. Medine'ye gidip durumun müsait olup olmadığını araştıralım. Zira duyduk ki Medineliler bize karşı ordugah kurmuşlar. Vallahi Medineliler maksadımızı bilmeden bizden korkup bizimle savaşı helal saymışlarsa, maksadımızı bilirlerse daha fena olur. Zira bu işimiz batıldır. Eğer bizimle savaşı helal ilan etmemişlerse duyduğumuzun aslı yok demektir ki biz bu bilgileri toplar geliriz. Onlar da "haydi gidin" dediler.)[368]
Bu iki kişi gidip Nebi (s.a.v.)'in hanımları ile Hz. Ali, Talha ve Zübeyr (r.a.)'lara rastladı. Onlara "Biz sadece şu ve (Beytullah'a) gitmek kasdıyla geldik. Bir de şu valiyi işimizin başından musta'fi saydırmak istiyoruz. Bu insanların Medine'ye girmesine izin verin!" dediler. Onların hepsi de kabul etmeyip, reddettiler. Böylece bu ikisi geri döndü.
Mısırlılardan bir delege grubu kalkıp Hz. Ali'ye, Basralılardan bir grup da Zübeyr'e, Kûfelilerden bir grup da Talha'ya geldiler. Asilerden her bir grup: "Ya bizim adama biat ederiz, yahut da onlara tuzak kurar cemaatlerini dağıtır, sonra geri gelip ansızın onlara baskın yaparız." diyorlardı.
Mısırlılar Medine içindeki Ahcar-ı Zeyt denen yerdeki askeri kampta bulunan Hz. Ali'ye geldiler. Üzerinde Yemen işi pamuklu bir elbise, kuşamlı idi. Oğlu Hasan'ı Hz. Osman'ın yanında toplananlarla olsun diye oraya yollamıştı. Mısırlılar Hz. Ali'ye selam verdiler ve isteklerini bildirdiler. Hz. Ali onları bağırarak kovdu ve "Salih insanlar kesinlikle biliyorlar ki, şu Zû Merve, Zu Huşub ve el-A'vas'ta toplanan ordu kesinlikle Hz. Mııhammed (as)'ın dili ile lanetlenmişlerdir. Dönün geriye! Allah size yar olmasın!" dedi. Onlar da "peki" deyip geri döndüler.
Basralılar Talha'ya gelip aynı cevabı alıp kovuldular. Kûfeliler de Zübeyr'e gelip aynı cevapla karşılaştı. Anarşistler bu durumu görünce memleketlerine gider gibi görünerek Medine'den çıktılar. Kamp kurdukları Zû Huşub ve el-A'vas'tan ayrılıp gerideki kamplarına geldiler.
Burası Medine'ye üç konak idi. Bunların ayrıldığını gören Medineliler de evlerine geri döndüler. Ordugahlarına varan bu grup Medinelilerin kampları boşaltıp evlerine gittiklerini görünce hemen geri dönüp ansızın Medine'yi bastılar. Medine halkı durumdan ancak Medine'nin etrafından duyulan tekbir sesleri ile kendilerine geldiler. Bunlar hemen askeri kampların bulunduğu yeri ele geçirip Hz. Osman'ı kuşattılar ve:
-Kim bu işten elini çekerse ona can emniyeti var! dediler.
Artık insanlar evlerinden ayrılmaz oldular. Bu sıra Hz. Osman Mescid-i Nebevî'de namaz kıldırmaya devam ediyordu. Kimseyi konuşmaktan men etmemişlerdi. İnsanlar anarşistlere gelip konuşuyorlardı. İçlerinde Hz. Ali de vardı. Ali (r.a.) onlara: "Gittikten sonra neye geri döndünüz, eski fikrinize neye döndünüz?" deyince onlar: "Biz içinde bizim öldürülmemizi emreden bir mektubu taşıyan postacıyı yakaladık." dediler. Talha'ya Basralılar, Zübeyr'e de Kûfeliler aynısını söyleyip: "Bizler de bu davayı savunan arkadaşlarımıza yardım edip onları savunacağız." diye ağız birliği edince Hz. Ali: Ey Kûfeliler, ey Basralılar Mısırlıların böyle bir şey ele geçirdiğini nereden bildiniz de birkaç konak ayrı taraflara gitmişken geri döndünüz. Vallahi bu Medine'ye karşı yaptığınız bir oyun." dedi. Onlar da bu adamı nere koyarsanız koyun. Bizim bu adamı azledivermenize ihtiyacımız yok." dediler.
Ashab bu işin tam bir tuzak olduğunu anlamıştı. Bu durumda onlar da Osman (r.a.)'in arkasında namaz kılıyor, o da onlara kıldırıyordu. Dileyen Osman (r.a.)'ın yanına girebiliyordu. Onlar onun gözünde topraktan bile ince idi. Bu sıra kimseye konuşmayı yasaklamadılar. Zaten Medine'de bunlar az bir grup idi. Sadece insanların toplanmalarına yasak koymuşlardı.
Hz. Osman bu durumu bir mektupla diğer şehirlere bildirerek onlardan yardım istedi.[369]
Bismillahirrahmanirrahim.
(Allah cc Hz. Muhammed (as)'ı müjdeci ve sakındıncı olarak gönderdi. O da kendisine emrettiği bu şeyleri Allah adına tebliğ etti, ve üzerine düşen risalet vazifesini yaptı. Aramızda hüküm için, içinde Helali ve haramı bildirilen olması mukadder şeyleri açıklayan kitabım bıraktı. Kulların sevmesi ve sevmemesine rağmen bu işleri yerine gelirdi. Sonra Ebu Bekir ve Ömer halife oldu. Daha sonra ben bilgim ve ümmetin bir kısmından herhangi bir talebim olmadan danışma üyesi seçildim. Sonra danışma heyeti toplanıp içlerinden bir grup ve halktan bir grubun kararı ile benim bir isteğim ve arzum olmamasına rağmen beni halife seçtiler. Ben de hilafeti ashabın maruf gördüğü münker saymadıkları bir tarzda idare edip bu konuda öncekilere uyarak kendime uymalarını talep etmeyerek icra ettim. Bidat yapmadım. Zorla uyulmayı istemedim. İşler sonuna varıp, şer şerlilere ahdini bozdurunca, geçmişte Kur'an'in tek nüsha olmasını imzalamak dışında hiçbir günah, hiç kimseye bir kin olmadığı halde bir kin veTıeva ortaya çıktı. Benden bir şey istediler, ama hiçbir delil ve mazeret olmadan istediklerini değil başka şeyleri ortaya attılar. Daha önce razı oldukları bir takım şeyleri bana ayıp saydılar. Yine aksi asla doğru olmayan, Medine halkından bir kısmının yaptığı şeylere de razı olmadılar. Ben yıllardır. Nefsime uymayıp onlara ilişmemeğe çalıştım. Olanları görüp işitiyorum. Bunlar Allah'a karşı cüretlerini iyice artırdılar ve nihayet Rasulullah 'in civarında onun Harem 'inde, hicret yurdunda bize hücum ettiler. Bedeviler onlara karşı sabit kaldılar. Onlar Ahzab savaşındaki gruplar veya Uhutta bize karşı savaşıp da göstermeyenler gibi bir haldeler. Bize katılmaya gücü yeten derhal gelip katılsın. "[371]
Bu mektup varacağı yerlere ulaşınca bütün zorluklara rağmen yola çıktılar. Muaviye b. Ebi Süfyan, Hz. Osman'a yardım için Habib b. Mesleme el-Fihrî'yi yolladı. İbnu Ebi Sarh da Muaviye b. Hudeyc'i yolladı. Kûfe'den de Ka'ka' b. Amr yola çıktı.
(Kûfe'de Hz. Osman'a yardımı teşvik için Ukbe b. Amr, Abdullah b. Ebi Evfa, Hanzala b. Er-Rabî ve emsali Hz. Peygamberin ashabı ile tabiinden Mesruk b. El-Ecda', Esved b. Yezid, Şüreyh b. El-Haris, Abdullah b. Ukeym gibi Abdullah b. Mesud'un talebeleri ve onlar ayarında kimseler hareket edip çevreyi dolaşıyor ve: "Ey insanlar! Söz bu günkü sözdür yarınkinde fayda yok. Bu günkü görüşünüz güzel kılacak yarını ise çirkin. Çarpışma bu gün helal ise de yarın haram olacaktır. Haydi halifenizin yanına!" diyorlardı.
Basra'da da Hz. Enes, Hişam b. Amir gibi ashabın yanında Ka'b b. Sûr, Hiram b. Hayyan gibiler desteğe çıkmışlardı.
Şam'da Ubeyde b. Es-Samit, Ebu Umâme, Ebu'd-Derda gibi ashab ile Şerik, Ebu Müslim el-Havlanî, Abdurrahman b. Ganm vardı.
Mısır'da da Harice ve emsali bu destek için yola çıkıp dolaştılar.)[372]
Mısırlıların Rasulullah'in mescidine konaklayışlarının ardından gelen ilk Cuma'da, cemaate namazı Hz. Osman kıldırdı ve hutbe okudu. Hutbesinde.
-Ey gaziler! Allah Allah! Vallahi Medine halkı kesinlikle biliyor ki siz Hz. Muhammed'in dili ile lanetlenmiş kişilersiniz. Hatayı doğru ile silin! Zira Allah (cc) kötü şeyi iyi şeyle silmez! dedi.
Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme ayağa kalkıp "Ben bu sözün doğruluğuna şahitlik ederim!" deyince Hukeym b. Cebele onu tutup yerine oturttu. Zeyd b. Sabit (r.a.) kalktı ve "Bana Kur'an'ı verin göstereyim!" deyince öte tarafta duran Muhammed b. Ebi Kuteyra üzerine atılarak onu yere oturttu ve çok kötü laflar söyledi. Anarşistlerin hepsi birden ayağa fırlayıp cemaati taşa tutarak mescitten çıkarttılar. Dönüp minberde bulunan Hz. Osman'ı taşa tutarak sonun da baygın şekilde minberden aşağı düşürdüler. Osmanı yüklenip evine götürdüler.
Mısırlılar, Medinelilerden üç kişi dışında kimseden yardım göreceklerini ummuyorlardı.
1- Muhammed b. Ebi Bekr
2- Muhammed b. Ca'fer
3- Ammar b. Yasir. Zira bunlarla yazışıyorlardı.
Aralarında Zeyd b. Sabit, Ebu Hüreyre, Sa'd b. Malik, Hasen b. Ali'nin de bulunduğu bir kısım ashab bu işi ciddiyetle ele alıp ölümü göze aldılar ve Hz. Osman'a her halükarda yardıma karar verip yanında yer aldılar. Osman onların ayrılması için kendinin kati kararlı olduğu haberini gönderince onlar da geri döndüler. Hz. Ali, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr de gelip Hz. Osman'ın geçirdiği baygınlık için ziyarette bulundular sonra da evlerine döndüler.
Amr b. Dinar, Cabir (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatır:
-Hz. Osman bizi elli kişilik bir süvari grubu olarak bunlara gönderdi. Komutanımız Muhammed b. Mesleme idi. Zû Huşub denen yere geldiğimizde ne görelim! Adamın birinin Kur'an boğazında asılı, gözlerinden yaşlar boşanıyor, kılıç elinde ve: "Dikkat edin şu Kur'an, bize şu kılıçla şu Kur'an'da bulunan bir mesele için vurmamızı emrediyor." diyordu: Muhammed b. Mesleme ona:
-"Otur hele! Biz ondaki bir emirle bu kılıçla senden çok önce vurduk." dedi. Adam da oturdu. Onları ikna edip geri dönünceye kadar konuştu.[373]
Vakidi anlatıyor: Bana İbnu Cüreyc ve diğerleri Amr b. Dinar yolu ile Cabir (r.a.)'tan şöyle nakletti:
-Mısırlılar, Hz. Osman'ı ele geçirmek kasdı ile yola koyulduk larında gelip Zu Huşub'ta konakladılar. Hz. Osman?duhammed b. Mesleme'yi çağırttı ve "Onların yanına git ve geri döndür. Onlara benim kendilerinden razı olduğumu, istedikleri şeyleri yapacağımı, hoşnut olmayıp tenkit ettikleri idarecileri görevden alacağımı, onlara bildir." dedi. Muhammed b. Mesleme de, binip Zu Huşub'a geldi. Cabir der ki: Osman (r.a.) onunla birlikte Ensar'dan elli binekli gönderdi. Ben de aralarında idim. Onların dört elebaşı vardı:
1- Abdurrahman b. Udeys
2- Sudan b. Humrân
3- İbnu'l-Beyyâ'
4- Amr b. Hamık. Bu sonuncunun adı diğerlerine baskın çıktığından bunlara "İbnu'l-Hamik ordusu." da denirdi. Muhammed b. Mesleme onlara: Müminlerin emiri şöyle diyor diyerek onun sözlerini onlara aktardı ve dönmeye ikna etti. Mısırlılar geri dönüp Büveyb denen yere geldiklerinde, üzerinde zekat mallan taşıyan bir deve gördüler ve onu aldılar. Bir de baktılar ki Hz. Osman'ın kölesi değil mi. Hemen eşyalarını alıp bir teftiş ettiler ki su tuluğu içindeki bir kurşun kalemin boşluğunda bir mektup. Mektupta şöyle yazılıydı:
"-Abdullah b.Sa'd'a:
Osman hakkında bu işi başlatan, falancaya şöyle yap falana böyle...."
Bunun üzerine anarşistler tekrar geri dönüp Zu Huşub'a geldiler. Uz, Osman yine Muhammed b. Mesleme'ye haber salıp "Çıkıp şunları geri dönmeye ikna et!" dediyse de o "Ben artık bunu yapamam!" dedi. Onlar da gelip Osman (r.a.)'ı muhasara ettiler.[374]
Vakidi, Abdullah b. El-Haris yolu ile babası Haris'in: "Osman (r.u.) bu mektubu kendinin yazmış olacağını inkar etti ve bu benim emrim olmadan uydurulmuştur." dediğini nakleder.[375]
Ebu Nadra, Ebu Üseyd el-Ensarî'nin azatlısı Ebu Said'den naklediyor:
(Hz. Osman (r.a.) Mısırıların geri geldiğini duyunca onları Medine dışındaki bir köyde karşıladı. Onlar yanına gelip "haydi bir Kur'un iste!" dediler. O da istedi. Kur'an gelince "Haydi yedinci sure olan Yunus'u aç" dediler. O da açıp okuyarak
"De ki: Allah'ın size indirdiği rızka bakıyor musunuz, ondan bir kısmını helal, bir kısmını nasıl haram yaptınız. De ki: Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?" (Yunus 59) ayetine gelince "Dur burda! Kendi keyfine göre "mibu Mera" tahsis ettin buna Allah mı izin verdi, yoksa sen ona iftira mı ediyorsun?" deyince Hz. Osman: "Bırak bu ayeti. Bu ayet şu şu hususta nazil oldu. Bu meraları benden önce Ömer zekat develerine tahsis etmişti. Develer çoğalınca ben merayı genişlettim." dediyse de bunlar bu ayeti öne sürmeye devam ettiler. O da "Bırakın, bu ayet şu şu konuda indirildi." demeye devum etti. Daha sonra Hz. Osman'ın içinden çıkamayacağı iddialar öne sürdüler: Hz. Osman durumu anlayıp "Ben Allah'a istiğfar ve tevbf ederim. Siz ne istiyorsunuz?" diye sordu.
Onlar ondan güvence sözü alıp bir takım şartlar ileri sürdüler. Hi, Osman da onlardan bu şartları tuttuğu sürece ümmetin birliğini bozmayacaklarına, cemaatten ayrılmayacak larına dair söz aldı. Onlar Medineliler feyden almayacak deyince, Hz. Osman "Bu mal cihada katılanlarla ashabdan şu şu kimselere aittir." dedi. Onlar da Hz. Osman'la beraber Medine'ye geldiler. Hz. Osman hitab ederek: "Şu yanıma gelen Mısır heyetinden daha hayırlı bir heyet görmedim." dedi. Yine "Ben bu Mısırlılardan korkmuştum ama artık ziraatı olan ekinin başına gitsin, davarı olan gidip sütünü sağsın. Bilin ki bizde (devlette) size ait bir mal yok, bu mal cihada katılanlarla Ashabın yaşlılarına aittir." dedi. Bunu duyan Medineliler öfkelenip "İşte Ümeyye oğullarından bir hile daha!" dediler.
Sonra Mısırlılar razı olarak geri döndüler. Yolda bir görünen bir kaybolan birini görüp "Ne oluyor?" deyince o "Ben Osman (r.a.)'ın Mısır valisine yolladığı elçiyim." dedi. Üzerini arayınca Hz. Osman'ın diliyle, Üzerinde mührü ile bir mektup buldular ki içinde Mısır valisine bunları asmasını emrediyordu. Hemen geri dönüp Medine'ye gelip Ali (r.a.)'ı buldular ve "Bak şu Allah düşmanına bizim hakkımızda ne yazmış." Kalk da ona gidelim. Allah onun kanını bize helal etti." dediler. Hz. Ali "Gelmem" diye red edince bunlar "Bunu neye yazdın?" dediler. Hz. Ali de "Vallah ben sizin hakkınızda böyle bir şey yazmadım." dedi. Adamlar birbirine bakıştılar. Hz. Ali de Medine'den çıkıp bir köye gitti.
Anarşistler Hz. Osman'a varıp: "Sen bizim hakkımızda şöyle bir şey yazdın mı?" dediler. Hz. Osman da onlara "İmdi siz bu hususta iki şeyden birini yapmaya mecbursunuz:
1- Ya Müslümanlardan bunu yaptığıma iki şahit bulacak
2- Ya da kendinden başka ilah olmayan Allah'a yeminimi kabul edeceksiniz. Ben ne böyle bir şey yazdım ve ne de bilgim var. Bu mektup benim ağzımdan yazdırılmış mühürse -istenildiği gibi- kazıtılabilir." dedi.
Onlar ise "Vallahi Allah senin kanını bize helal kılmıştır. Sen anlaşmayı ve verdiğin sözü bozdun." diyerek Hz. Osman'ı sarayında muhasara altına aldılar.[376]
İbnü Şirin anlatıyor:
Hz. Osman, anarşistlere Hz. Ali'yi göndermişti. Yanında biri daha vardı. Hz. Ali onlara Allah'ın kitabını arz ederek: "Allah'ın kitabının gereği size verilecek, ama her sakat tutumunuzda itab ve azarlanacaksınız." dedi. İleri gelenleri de katılıp beş şartta anlaştılar.
1- Sürgünler geri gelecek
2- Mahrumlara devlet yardım edecek
3- Harp ganimeti kısıtlanmadan dağıtılacak
4- Taksim adaletle yapılacak
5- Emanet sahibi ve güçlüler devlet işinde kullanılacak.
Bu şartları yazdılar. İbnu Amir'in Basra'ya, Ebu Musa el-Eş'arî'nin de Küfeye vali olması şart kılındı.[377]
Ebu'l-Eşheb, Hasan-ı Basrî'den naklediyor:
-Ben Hz. Osman (r.a.) öldürenleri mescitte taş atarlarken görmüştüm. Öyle ki atılan taşlardan gökyüzünü göremez olmuştum. Adamlardan biri Peygamberimizin mescide girişi olan hücrelerinden birinden, elinde Kur'an'ı havaya kaldırarak "Siz bilmiyorsunuz ki Hz. Muhammed (s.a.v.) dinini parçalayıp gruplaşan kimselerden uzaktır!" diye bağırdı.[378]
Sellam, Hasan-ı Basrî'den şöyle duyduğunu anlatır:
-Cuma günü Osman (r.a.) hutbeye çıkıp konuşmaya başladı. İnsanların arasından biri ayağa kalkıp: "Senden Allah'ın kitabını istiyorum!" dedi. Hz. Osman da: "Yazıkları olsun, sen de Allah'ın kitabı yok mu?" deyince adam oturdu. Bir başkası kalkıp aynı istekte bulundu. O da azarladı. Bir başkası öbür yandan bir başkası, öteden birisi derken bir sürü adam ayağa kalktı. Sonra taş atmaya başladılar, hatta gökyüzünü göremez oldum. Müminlerin annesinin gönderdiği bir adamın, Kuran'ı mescidin duvarı üzerine yayıp: "İşte şu sizi bundan men eder. Hz. Muhammed dini parçalayanlarla alakadar olmaz." dediği halâ gözümde.[379]
Bişr b. Şeğaf, Abdullah b. Selam'dan naklediyor:
-Emiru'l-Müminin Osman (r.a.) bir gün hutbe okurken adamın biri
kalkıp ona bir şey söyledi. Ben de onu azarlayınca sesini kesti. Adamın biri de: "Abdullah b. Selam'in insanlar arasındaki yeri bu Na'sele (ye benzeyen ahmak veya sırtlana benzeyen adama, yani Hz. Osman'a) sövmekten alıkoymasın. Zira o da bunun taraftarıdır." dedi. Abdullah b. Selam da: "Bu kıyamet (gibi kalabalığın toplandığı Cuma) gününde, Nuh (peygambere benzetilen Ömer) zamanından beri hiç görülmemiş büyük bir laf (hakaret) söyledin." dedi.[380]
Burada Osman'a Nasel denilmesi Mısır'da bulunan ve adı Na'sel olup uzun sakallı birine benzetilmesindendir.
Yine Na'sel sırtlanın erkeğidir. Hz. Ömer sertlik yönünden Nuh (as)'a benzetilmiştir.
Abdullah b. Ömer (r.a.) der ki: Hz. Osman hutbesini okuyordu ki Cahcâh el-Ğifarî denen adam ona doğru kalkıp fırladı ve bastonunu elinden alıp onu kendi dizinde parçaladı. İşte onu bir parçası (kamgası) dizine saplandı. Yarası iyileşemeyip orada kangiren meydana geldi.[381]
İbnu Ömer'den başkaları da bu konuda şöyle der:
-Eşkıyalar gelip Hz. Osman'ın evini sararak kuşattılar.[382]
Sa'd b. İbrahim babası İbrahim'in: "Ben o zaman Hz. Osman'ı "Allah'ın kitabında (hak da) benim iki ayağımı kelepçelenmesine dair bir şey buldu iseniz haydi onları kelepçeleyin." dediğini duyduğunu anlatır."[383]
Sümâme b. Hazn el-Kuşeyrî anlatır:
-Hz. Osman'ın konuşmak için eşkıya başlarının yanına geldiği zaman ben de orada idim. Hz. Osman: "Şu insanları benim aleyhime toplayıp gelen şu iki adamınızı bana getirin de konuşalım!" dedi. Onlar içeri çağrıldı. Bir de girdiler ki, sanki adam değil de iki deve veya iki eşek. Hz. Osman oradaki ashaba:
-Allah adına yemin veriyorum,' Rasulullah (s.a.v.)'in Medine'ye hicret edip geldiğinde Roma kuyusundan başka tatlı su olmayıp Peygamber (s.a.v.)'in
"Roma kuyusunu kim satın alır (Müslümanlara vakfeder ve) kendi su kovasını (hissesini) da Müslümanlarınki ile beraber (aynı miktarda) yaparsa cennette kendisine bundan daha hayırlısı vardır." Buyurduğunda, ben onu öz malımla satın alıp, kendi kovamı da o kuyudan su alan Müslümanların kovaları ile eşit yaptığımı sizler bilmiyor musunuz? Bu gün siz ise beni, o kuyudan su içmekten men ediyor ve tuzlu/acı su içmeye mecbur ediyorsunuz. Öyle değil mi? deyince oradakiler: "Allah için evet! Öyledir." dediler.
Hz. Osman: "Allah ve İslam adına size yemin veriyorum ki, siz bilmiyor musunuz, hani mescit cemaate dar gelmeye başlamıştı da Rasulullah (s.a.v.):
"Kim falan oğullarının arsasını satın alıp mescide katarsa Cennette kendisine daha hayırlısı verilecek." buyurdu. Ben de kendi paramla orayı alıp mescide kattım. Bu gün siz beni orada iki rekat namaz kılmaktan alıkoymaktasınız?" dedi. Onlar da "Allah için evet!" dediler.
Hz. Osman "Peki Allah ve İslam adına yemin vererek soruyorum, siz benim meşakkat ordusunu (denen Taif seferine ağustos sıcağında giden ordu) kendi malım ile teçhizatlandırdığımı bilmiyor musunuz?" deyince onlar, "Allah için evet!" dediler. Hz. Osman:
-Allah ve İslam hakkı için bilmiyor musunuz ki, Peygamber (s.a.v.) beraberinde Ebu Bekir, Ömer ve ben olduğum halde Mekke'deki Sebir dağına çıkmıştı. Dağ şöyle bir sallanmış Nebi (s.a.v.) de
"Ey Sebir! Sakin ol senin üzerinde sadece bir Peygamber, bir Sıddik ve iki şehit var." buyurmamış mıydı? Onlar "Allah için evet!" deyince, Hz. Osman: "Allahu Ekber! Kabe'nin Rabbine yemin olsun ki, bunlar
benim şehit olacağıma şahitlik ettiler." dedi.[384]
Ebu Seleme b. Abdurrahman da bunun aynısını nakleder ve: "Meşakkat ordusunun teçhizatını verdi." İlavesini yapar. Sonra da Hz. Osman'ın[385] "Fakat benim hilafet sürem size uzun gelince, siz acele edip Allah'ın bana giydirdiği (hilafet) elbisesini çıkarmayı arzu ettiniz." dediğini ilave eder.[386]
Abdullah b. Ömer (r.a.) der ki: Hz. Osman oldukları yere gelir ve: "Beni ne suç üzerine öldüreceksiniz? Rasulullah (s.a.v.)ün
"Müslüman kimsenin kanını akıtmak, şu üçten birini işlemedikçe helal olmaz:
1- Bk kimse; evli olduktan sonra zina ederse, buna recm cezası
2- Yahut bile bile birini öldürürse ona kısas cezası
3- Yahut İslam'a girdikten sonra dinden dönerse, buna da kati cezası vardır." buyurduğunu işittim. Vallahi ben ne cahiliye ne de İslamî dönemde zina ettim. Kimseyi öldürmedim ki, kısasla öldürüleyim. Müslüman olduğum günden beri asla dinimden dönmedim." dedi.[387]
Ebu Ümame b. Sehl b. Huneyf anlatıyor:
-Ben Osman (r.a.) kuşatıldığı zaman onunla beraberdim. Biz onun yanına girerken -bir giriş vardı, oradan girer ve insanların toplantı salonunda olanların konuşmalarını dinlerdik. Bir gün Hz. Osman oradan salona girip -biraz sonra- rengi değişmiş olarak yanımıza geri geldi (e; "Bu bozguncular az önce beni ölümle tehdit ettiler." dedi. Biz de "Ya emirü-1 müminin onlara karşı Allah kafîdir" dedik. Hz. Osman (r.a.) da:
-Bunlar beni niçin öldürecekler? Halbuki ben Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin: "Üç mesele dışında bir Müslüman'ın kanını akıtmak helal olmaz.
1- İslam'a girdikten sonra kişinin tekrar kafirliğe dönmesi
2- Evli olduğu halde zina etmesi
3- Bir kısas karşılığı olmadan birini öldürmesi." (Vallahi ben cahiliye döneminde de, İslam döneminde de asla zina etmedim. Allah bana doğru yolu gösterdikten sonra dinime bedel başka bir dinim olsun diye bir arzum olmadı. Ve ben kimseyi öldürmedim. Peki bunlar beni hangi şeyden dolayı öldürecekler" dedi.)[388]
Sehl es-Serrâc Hasen-i Basrî'den naklediyor:
-Hz. Osman (r.a.) anarşistlere: "Beni öldürmeyin! Vallahi beni öldürecek olursanız bir daha düşmana karşı topluca çarpışamayacak, bir daha harp ganimetini topluca bölüşemeyecek ve ebediyen namazı topluca birlikte kılamayacaksınız." dedi. (Hasan-ı Basrî, "Vallahi şimdi cemaat namazı toplu kılıyorsa da kesinlikle kalpleri paramparça olmuş durumda." dedi.)[389]
Abdul-Melik b. Ebi Süleyman, Ebu Leylâ el-Kindî aracılığıyla yaptığı rivayetinde aynen buna benzer bir nakilde bulunup sonra şu ilaveyi yapıyor: "Sonra Osman (r.a.) "Ey kavim! Bana olan düşmanlığınız Nuh kavmine veya Hud kavmine ya da Salih kavmine isabet eden musibet gibi bir musibete uğramanıza sevk etmesin! Lut kavmi size uzak değildir." Ayetini okuyup sonra da Abdullah b. Selâm (r.a.)'a "Bu konuda görüşün ne?" diye haber saldı. O da "Sakın sakın ilişme! Zira bu senin kendini savunman için en iyi bir delildir." dedi. Sonra asiler Hz. Osman'ın yanına girip onu öldürdüler ki, Osman oruçlu idi.[390] Allah ondan razı olup bizi de razı kılsın.
Hasan-ı Basrî anlatıyor:
Bana Vessab şöyle anlattı: Hz. Osman beni el-Eşter'i çağırmaya yolladı, ben de çağırıp getirdim. Osman "İnsanlar benden ne istiyorlar?" dedi. O da "Hiç birinin terki mümkün olmayan üç şey istiyorlar." dedi. Hz. Osman "onlar ne?" diye sorunca Ester: "Onlar seni "Bu hilafet işinden çekilip onlara "Bu iş sizin işinizdir, kimi istiyorsanız onu seçin." demen ile "Sana kısas uygulanması." Arasında muhayyer kılıyorlar. Kabul etmez direnirsen bunlar seni öldürecekler." dedi. Hz. Osman da "Bunların hiç biri imkansızdır. Ben nasıl bu işi kendi elimle çıkarıp onlara veririm. Ben Allah'ın bana giydirdiği bu gömleği asla çıkarıp atacak değilim!" (Hem sen de kesinlikle biliyorsun ki, benden önceki arkadaşlarım Ebu Bekir ve Ömer de bazı şeylerden dolayı muakabe edildiler. Hem vücudum kısası kaldıramaz!" dedi.[391]
Humeyd b. Hilal, Abdullah b. Muğaffel'den şöyle dediğini nakleder:
-Cuma günleri Abdullah b. Selam (r.a.) kendine ait bir araziden eşeğine biner gelir, namaz bitince geri tarlasına giderdi. Eşkıya Hz. Osman'ı muhasara altına aldığında: "Ey insanlar, onu öldürmeyin, ondan rıza isteyin. Nefsim elinde olan zata yemin ederim ki, Peygamberlerini öldüren ümmetlerden hiçbirisi yetmiş bin insanın kanı boşa akıtılmadan aralarında sulh yapamamışlar. Halifelerini öldüren ümmetlerden hiçbiri de kırk bin kişinin kanı boşa akmadan aralarında sulh edemediler. Bir ümmet Kur'anı sultana götürmedikçe helak olmamıştır.
Onu öldürmeyin razı etmeye bakın!" dedi ise de, eşkıya onun dediğine bakmayıp Hz. Osman'ı öldürdüler.
Sonra İbnu Selam gidip Hz. Ali'nin Irak'a gideceği yola oturup gelinceye kadar bekledi. Ali (r.a.) gelince: "Nereye gitmek istiyorsun?" diye sordu. O da: "Irak'a doğru." dedi. O da: "Sen Irak'a gitme! Peygamberin minberinden ayrılmaman gerek. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer bu mihrabı bu esnada terk edecek olursan onu ebediyen göremeyeceksin." dedi. Hz. Ali'nin yanındakiler "Müsaade et de bunu öldürelim!" deyince, Hz. Ali: "Bırakın Abdullah b. Selam'ı! Zira o çok salih bir kişidir." dedi.
Abdullah b. Muğaffel der ki: Ben Abdullah b. Selam'a kendi arazisinin bitişindeki bir tarlayı satın almak için danışmış idim. Konuşma bitince bana "İşte bu kırkıncı yılın başıdır. Bundan sonra Müslümanlar arasında sulh olacaktır. Sen burayı satın al!" dedi.
Ravî Süleyman b. Muğira der ki: Ben bu hadisi bana Abdullah b. Muğaffel'den nakleden Humeyd b. Hilal'e: Bu "Kur'an'm sultana götürülmesi" nasıl oluyor? diye sordum da bana "Haricileri görmüyor musun, Kur'an'ı nasıl sultana te'vil ediyorlar." dedi.[392]
Abdullah b. Ömer (r.a.), Hz. Osman kuşatma altındayken yanına girmişti. Abdullah onun müsteşarı idi. Hz. Osman: "Senin bunlar hakkındaki görüşün ne?" dedi. O da: "Kanaatimce sen bunların istediklerini kapı eşiğiyin dışında onlara ver ama, Allah'ın sana giydirdiği hilafet cübbesini onlar için sakın çıkarma!" dedi. Hz. Osman da: "Onlara vereceğin önünde!" dedi. Hz. Osman ona biraz öfkeli idi. İbni Ömer (r.a.) da: "Bu gün onun günü değildir." deyip sonra asilerin yanına girdi ve: "Bu ihtiyarı öldürmekten sakının! Vallahi eğer öldürecek olursanız topluca bir daha Allah'ın beytine hac edemeyeceksiniz, ebediyyen düşmanlarınıza karşı birlikte cihad yapamayacaksınız, harp ganimetinizi ebediyyen birlikte bölüşemeyeceksiniz. Ancak cesetleriniz birarada arzularınız başka başka olacak. Vallahi ben daha Hz. Peygamberin ashabının çoğu hayatta iken: "Önce Ebu Bekir, ardından Ömer, sonra Osman" dediğimizi kaç kez görmüşümdür." dedi. Bu haberi Asım b. Muhammed el-Omarî babası yolu ile Abdullah b. Ömer'den nakleder.
(Nafî de Abdullah b. Ömer'den şöyle nakleder:[393]
"Hz. Osman'ın yanına girdiğimde, yanında Muğira b. El-Ahnes vardı. Osman: "Biliyor musun bu ne söylüyor?" dedi. İbni Ömer, "ne diyor" deyince "Hilafetten ayrılırsam beni öldürmeyecekler yoksa öl-düreceklermiş, bırak kurtul, diyor." dedi. İbni Ömer: "Peki sen kendiliğinden halifeliği bırakırsan ilişilmeyip terk edilecek ve dünyada ebedi bir hayat mı süreceksin?" dedi. O da: "hayır" dedi. İbni Ömer "Peki cennet ve cehennem onların malı mı? bunları sana verecekler mi?" deyince, Hz. Osman "hayır" dedi. İbni Ömer "Peki halifeliği bırakmazsan öldürmeden başka sana cehenneme atma falan gibi ilave bir ceza verebilecekler mi?" dedi. Hz. Osman "hayır" deyince, "Öyleyse ben de derim ki, sen İslam dininde, bu halifeliği bırakma adetini yapma. Yoksa ne zaman bir grup emirlerine kızarsa onu vazifeden atmaya başlarlar. Allah'ın sana giydirdiği gömleği çıkarma!" dedi)[394]
Ebu Ca'fer el-Karî anlatıyor: Hz. Osman'ı kuşatan Mısırlılar altı yüz kişiydiler. Elebaşları Kinane b. Bişr, İbnu Udeys el-Belevî ve Amr b. El-Hamık idi. Kûfe'den gelenler iki yüz kişi olup başlarında Ester en-Nehâî vardı. Basra'dan gelenler yüz kişi olup reisleri Hukeym b. Cebele idi. Bunlar şer konusunda tek el gibi birlik içinde idi. Bunlara insanların aşağılık rezil takımından bir kısmı da, bunlara katıldı. Hz. Osman'a yardım etmeyerek onu yalnız başına bırakan Peygamberimizin ashabı da fitneye karışmaktan korkmuşlar ve işin Hz. Osman'ın öldürülmesi derecesine ulaşabileceğini tahmin etmemişlerdi. Ömrüme yemin olsun ki, eğer buna topyekün karşı gelseler, hatta değil hepsi, bir kısmı kalkıp bu eşkıya takımının yüzüne toprak saçsalardı, bunlar perişan olarak geri dönüp gideceklerdi.[395]
Zübeyr b. Bekkar der ki: Bana Muhammed b. Hasen bunu haber vererek şöyle dedi: Hz. Osman hakkındaki şikayetler çoğalınca bu dedikodulara katılmak istemeyen Hz. Ali, Yanbu'daki arazisinin başına çekip gitmişti. Hz. Osman ona şöyle bir mektup yazdı:
-Emma Ba'du: Kuşak/kemer memenin yanına ulaştı -iyice gevşedi, sel de tuzak çukuruna kadar vardı. İş çığırının üstüne çıktı. Kendini müdafaa edemeyen hilafet hevesine kapıldı:
"Eğer ben yenilecek bir şey olmuşsam sen onun hayırlı yiyeni ol 1 Yoksa ben paramparça edilmeden derhal bana ulaş."[396]
Bu şiir Abdul-Kays oğullarından bir şaire aittir.[397]
"Et-Tabyu" kelimesi at ve benzeri hayvanlarda göğüs hizasındaki yere gelir ki, semeri tutan kemer oraya inerse gevşer.
Muhammed b. Cübeyr b. Mut'im anlatıyor:
-Hz. Osman muhasara edildiği zaman Hz. Ali'ye "Amcanın oğlu öldürülmüş olacak, sen de zorla elinden alınan!.." diye haber salmıştı.
Hz. Osman'ın oğlu Ebân anlatıyor: Eşkıyalar Hz. Osman (r.a.)'in üzerine taş atmada ısrar edince, ben çıkıp Hz. Ali'ye geldim ve: "Amcacığım! Bu taşlar bizi yok etti!" dedim. Hemen kalkıp benimle geldi ve onlara taş atmaya başladı. Öyle ki omuzları yorulup bitab kalana kadar taşladı ve "Bak yeğenim! Bütün gücünü (akraba ve taraftarlarını) topla sonra da bu benim taş atış tarzım senin de tarzın olsun!" dedi.
Habîb b. Ebi Sabit, Ebu Ca'fer Muhammed b. Ali'den naklediyor:[398]
-Hz. Osman eşkıyalar tarafından mahsur kaldığında Hz. Ali'yi yardımına çağırdı. Hz. Ali de ona yardıma gelmek istedi ise de yanındakiler ona sarılıp alakoydular. O da başındaki siyah sarığını çıkartıp; "Allah'ım onun öldürülmesine asla razı değilim, böyle bir şeyi de kimseye emretmedim! dedi.[399]
Ebu İdris el-Havlanî anlatıyor:
-Hz. Osman Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.)'ı çağırtmış o da gelip bu konuyu görüşmüşlerdi. Sa'd kanaatini bildirerek "Sen Ali'ye birini yolla. Eğer gelir de razı olursa iş yoluna girer." dedi. O da "Öyleyse Ali'ye gidecek elçim sensin! Deyince, Sa'd kalkıp Hz. Ali'nin yanına geldi ve durumu arz etti. Hz. Ali de onunla beraber kalkıp Hz. Osman'ın yanına doğru gelirken, Malik el-Eşter'in olduğu yere uğramıştı. Malik el-Eşter arkadaşlarına: "Bu nereye gidiyor?" dedi. Onlar da "Osman'a gidiyor!" dediler. Malik arkadaşlarına, vallahi eğer bu onun yanına girecek olursa en son adamınıza varana kadar öldürüleceksiniz!" deyip Hz. Ali'ye arkadaşlarıyla birlikte saldırıp, onu Sa'd'den çekip ayırdılar ve anarşistlerin içine zorla oturttular. Ardından Mısırlılara: "Eğer onu öldürecekseniz acele edin!" diye haber saldılar. Bunun üzerine onlar Hz. Osman'ın yanına gidip onu şehit ettiler.[400]
Ebu Habîbe anlatıyor: (Zübeyr (r.a.) beni kuşatma altında bulunan Hz. Osman'a yolladı. Bir sıcak günde yanına girdim. Bir koltukta oturuyordu. Beraberinde Hz. Hasan, Hz. Ebu Hüreyre, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyr vardı. Önünde deri bir su kabı ve kırmızımsı bir elbise vardı. Beni sana Zübeyr b. El-Avvâm yolladı, sana selamı var. "Ben halâ onun itaatindeyim, istersen gelip buraya girerek buradakilerden biri de ben olayım. İstersen yerimde kalayım. Çünkü Amr b. Avf oğulları benim kapımda sabaha kadar nöbette olup, sonra ben ne söylersem onu yapacaklarına dair bana vaadde bulundular." diyor dedim.
Hz. Osman bunu duyunca: "Allahu Ekber! Kardeşimi bu fitneden kurtaran Allah'ıma hamd olsun. Ona selamımı ulaştır ve: "Eve girip bu topluluktan bir adam da sen ol. Senin yerin benim için daha iyi. Belki de, kim bilir Allah (cc) senin vesilenle, benden bunları def eder, dediğimi bildir." dedi. Ebu Hüreyre (r.a.) da: "Size bizzat kulaklarımla Peygamberimiz (s.a.v.)'den duyduğum bir haberi söyleyeyim mi?" deyince: "Evet." dediler. O da: (Ben Rasulullah (s.a.v.)'den duydum ki:
"Benden sonra fitneler ve bir takım karışık işler olacak." buyurdu. Biz de "Ya Rasulallah! Bundan kurtuluş nerede olacak?" diye sorunca:
"Emir ve onun yardımcılarının yanında" buyurdu.) diyerek eliyle Hz. Osman'ı gösterdi. Oradakiler: "İşte sen bizim görüşümüzü sağlamlaştırdın.) Bize Cihad için izin ver!" dediler de, Hz. Osman (r.a.): "Ben, bana itaat eden kimselerin, benim için çarpışmayacaklarına karar verdim." dedi.
Ravi Ebu Habîbe, Zübeyr b. Avvam (r.a.)'ı kölesi idi. Bu haberi ondan Musa b. Ukbe naklediyor.[401]
Muhammed b. Sa'd, Muhammed b. Ömer (el-Vakidi), Şurahbil b. Ebi Avn -babası Avn- Abdul-Humeyd b. İman, babası İmran aracılığıyla Misver b. Mahreme'den...
Yine Musa b. Ya'kub amcası isnadı ile Abdullah b. Zübeyr'den...
Yine İbnu Ebî Habîbe, Davud b. El-Husayn -İkrime isnadı ile Abdullah b. Abbas (r.a.)'tan şöyle naklediyorlar:
-Osman (r.a.), Misver b. Mahrame'yi kendisinin kuşatma altında olduğunu bildirmek ve kendisine acele bir ordu yollaması emrini ulaştırmak üzere Muaviye b. Ebi Süfyan'a yolladı. Misver varıp Muaviye'ye durumu bildridi. Mauviye yanına Muaviye b. Hudeyc ile Müslim b. Ukbe'yi de alıp güçlü devesine bindi ve acele yola düştü. Şam'dan on gün içinde Hz. Osman'a geldi. Medine'ye gece yarısı girip Hz. Osman'ın kapısını çaldı. İçeri girip Hz. Osman'a sarılıp başını öptü. Hz. Osman:
-Ordu nerede? diye sordu. O da "Hayır vallahi ben sadece üç kişilik bir kafile olarak geldim" deyince, Hz. Osman: "Allah seni sıla-i rahmine kavuşturmasın, senin desteğine güç vermesin. Seni hayırla mükafatlandırmasın. Vallahi ben sadece senin yüzünden öldürülüyorum. Benden intikam senin yüzünden alınıyor." dedi. Muaviye de: "Babam anam sana feda olsun. Eğer ben sana şimdi bir ordu gönderseydim, onlar da bunu duysalardı, acele sana gelirler ve ordu sana gelmeden seni öldürürlerdi. Ama ben yanımda çok güçlü ve hızlı develer getirdim ki, hiçbir deve onlarla yanşamaz. Benim geldiğimi kimse anlayamadı.
Haydi benimle yola çık. Vallahi üç konak geçmeden Şam yollarının işaretlerini görürüz."dedi
Hz. Osman (r.a.) da: "Sen ne kötü bir teklifte bulundun!" deyip teklifini reddetti. Muaviye de acele geri döndü. Misver b. Mahreme, Medine'ye doğru daha yeni geliyordu ki, Zul-Merve denen yerde Şam'a geri dönmekte olan Muaviye ile karşılaştı. Sonra Misver Hz. Osman'ın yanına geldi. Muaviye'yi ayıplıyor, onun mazeretini asla kabul etmiyordu.
Daha sonra, Mısırlıların tekrar gelip muhasara ettiklerinde, Misver b. Mahreme'yi tekrar Muaviye'ye destek istemeye yolladı.
Misver: "Osman beni sana kendisine adamlar, atlılar gönderip hak hususunda ona yardımcı, zulmü def etmede destek olman için yolladı." deyince Muaviye de: "Osman ihsan ederken Allah da ona ihsanda bulunuyordu. Sonra o değiştirdi. Allah da ona olan iyiliklerini değiştirdi." dedi. Misver der ki; ben ona iyice ısrar edince Muaviye de: "Siz Osman'ı yalnız bıraktınız, canı boğazına gelince de: "haydi git de onu ölümden koru diyorsunuz. Bu artık benim elimde değil." dedi. Sonra beni yanı başında bir odaya konuk etti. Henüz yanıma görüşmeye kimseler gelip gitmeye vakit olmadan Hz. Osman şehit edildi. [402]
Seyf b. Ömer ise bu konuda Ebu Harise ile Ebu Osman'ın şöyle dediklerini nakleder:
Muaviye'ye Hz. Osman'ın mahsur haberi ulaşınca hemen Habîb b. Mesleme el-Fihrî'ye haber saldı ve gelince ona: "Benim emrimi kusur etmeden yerine getirecek birini bul!" dedi. O da: "Bu işe benden iyisini tanımıyorum!" dedi. O da: "Öyleyse bu iş senin, ama şimdi bana görüşü tenkit edilemeyen, nasihati dinlenen bir adam bul ki, onu da senden önce göndereyim, sen onu ordunun keşif kısmında acele yola çıkar." dedi. O da "Asker mi, sivil de olur mu?" dedi. Muaviye de "Şamlı olsun!" deyince o "Ordudan olsun dersen birini sana tavsiye ederim, diğerlerinden olunca bilmediğim biri hakkında seni yanıltmak istemem." dedi. Muaviye "Haydi ordudan seç" demesi üzerine o "Yezid b. Şüc'a el-Himyerî!" dedi. O da bin kişilik bir öncü müfrezesinin başına Yezid b. Şüc'a'yi geçirip Ya Habib! Eğer sen Osman sağ iken Medine'ye ulaşabilirsen halife odur ve emir onun emridir. Sana ne emrederse onu yap. Eğer öldürüldükten sonra oraya ulaşırsan onun yerini gösteren ya da onun aleyhine olan hiç kimseyi sağ bırakmayıp öldüreceksin. Eğer sana sen oraya varmadan bir haber gelirse ilerleme yerinde dur ve emrimi bekle." dedi.
Böylece Yezid b. Şuc'a'yı bin kişilik bir süvarinin başında yola çıkardı. Katırlara binip atları yedeğe almışlar, beraberlerinde üzerlerinde bayraklar olan develer vardı. Peşlerine de Habib b. Mesleme'yi yola çıkardı. Baş komutan o idi. Birlikte yola çıktılar. Yezid daha hızlı gidiyordu. Hayber yakınlarına varınca Hz. Osman'ın ölüm haberi geldi. Az sonra da -Şam'a doğru- Hz. Osman'ın kanlı gömleği ile hanımı Naile'nin kesik parmaklarını götürmekte olan Nu'man b. Beşir ile karşılaştılar. Haberi alan Yezid Nu'man'la birlikte Habib'in olduğu yere geri döndü.
Nu'man Şam'a doğru gitti. Onlar Muaviye'nin haberini beklediler, sonra "dön" emrini alıp Şam'a geldiler. Muaviye hemen gömleği ve mafsalından kılıçla kesilmiş bir parça el ve iki parmağı çıkarıp Şam'daki minbere astı. Çevredeki ordulara bu haberleri yazdı. İnsanlar bir yıl ağladı bunlar orada asılı kaldı. Şam halkının erkeklerinden bir kısım Hz. Osman'ın katillerini öldürmeden hanımlarına el sürmeyeceklerine ihtilam dışı gusül etmeyeceklerine ve yatakta yatmayacaklarına dair yemin ettiler. Gömlek her gün minbere asılıp Naile'nin parmakları da iliklerine takılıyordu.[403]
Evzâî anlatıyor: Bana Muhammed b. Abulmelik b. Mervan, şunları söyledi: Muğia b. Şu'be, mahsur halde olan Hz. Osman'ın yanına girdi ve ona: "Sen umumun halifesisin, gördüğün gibi başına şu bela geldi. Şimdi ben sana üç husus arz ediyorum, bunlardan birini tercih et.
A- Ya çıkıp bunlarla çarpış zira yanında kafi miktarda sayı ve kuvvet var. Üstelik sen hak, onlar batıl için çarpışacak.
B- Yahut onların başında nöbet tuttukları kapı değil de, sana geçebileceğin kadar duvardan bir kapı deldir, oradan çıkıp bineğine atla ve Mekke'ye git. Zira sen Mekke'de oldukça onlar senin kanını helal sayamazlar.
C- Yahut da Şam'a git. Zira onlar Şamlı -yaman adamlardır. Üstelik de aralarında Muaviye var."
Bunu dinleyen Hz. Osman:
-Çıkıp onlarla çarpışmam hususuna geleyim, ben kesinlikle Peygamber (s.a.v.)'e ümmetinin kanını akıtma hususunda ilk halef -vekil-olmayacağım. Mekke'ye gitme meselesine gelince, evet onlar orada benim kanımı helal sayamayacaklar. Ama ben Nebi (s.a.v.)'in:
"Kureyşli bir adam Mekke'de ilhad yapar, alemin azabının yarısı onun boynunda olur." buyurduğunu işittim. Ben asla o kimse olmayacağım. Şam'a gitmeme gelelim. Evet Şam halkı Şam halkıdır, Muaviye de aralarındadır. Ama ben hicret yurdumdan asla ayrılmayacağım. Peygambere komşuluğu terk etmeyeceğim." dedi.[404]
Nafi, İbni Ömer (r.a.)'tan naklediyor:
-Hz. Osman (r.a.) bir sabah kalkıp insanlara rüyasını anlatarak dcdiki: Ben Rasulullah (s.a.v.)'i bu gece rüyamda gördüm, bana:
Ey Osman! Yarın yanımızda iftarını aç." buyurdu. O gün de öldürüldü.[405]
Muhammed b. Şirin der ki:
-Hz. Osman'ın öldürülüşünde Hz. Ali'yi itham eden hiçbir kimse tanımıyorum. Öldürüldüğünde ev tıklım tıklım dolu idi. Onlar arasında Abdullah b. Ömer, Hasen b. Ali de vardı. Ama Osman (r.a.) kesinlikle bunlarla savaşmama kararı aldı.[406]
Yine bir başka yoldan İbni Şirin şöyle anlatıyor:
-Hasen, Hüseyin, İbnu Ömer, Mervan ve İbni Zübeyr hepsi de silahlarını kuşanmış olarak gelip Hz. Osman'ın yanına girdiler. Hz. Osman: "Ben sizlerin geri dönüp silahlarınızı bırakmanızı ve evlerinizden ayrılmamanıza karar verdim." dedi. İbnu Ömer, Hasen ve Hüseyin (r.a.)'lar çıktı. Zübeyr'le Mervan ise: "Biz de buradan ayrılmamaya karar verdik." dediler.[407]
Yine İbnu Şirin der ki: O gün Hz. Osman'la beraber evde yedi yüz kişi vardı. Eğer Osman bunlara izin verseydi, Allah'ın izniyle eşkıyayı çevrelerinden sürüp çıkana kadar onlarla çarpışırlardı. (Bunlar arasında İbni Ömer, Hasen b. Ali ve Abdullah b. Zübeyr de vardı.)[408]
(İbnu Ebi Arûbe, Katade'nin Hasen-i Basrî'den yaptığı) rivayetinde, Hz. Osman'ın yanından en son çıkan kimsenin Hz. Hasen b. Ali olduğu söylenir.[409]
Abdullah b. Zübeyr (r.a.) der ki: Ben Hz. Osman'a haydi çık da bunlarla çarpış! Seninle beraber bulunan öyle kimseler var ki onlarla bu sayıdan daha az olanlara Allah zafer veriyor. Vallahi bunlarla savaşmayı Allah sana helal etmiştir." dedim de bana "Ben asla onlarla savaşmayacağım. Kim beni dinleyip sözümü tutuyorsa Abdullah b. Zübeyr'e itaat etsin." dedi. O zaman Abdullah, Hz. Osman'ın komutanlarından biriydi. Eşkıya girdiğinde Hz. Osman oruçlu idi.[410]
İbni Şirin anlatıyor: Zeyd b. Sabit (r.a.), Hz. Osman evinde mahsur iken Ensardan üç yüz kişilik bir kuvvetle Hz. Osman'ın yanına girdi ve "İşte Ensar kapıda emrini bekliyor ve "Biz Allah'a ikinci kere Ensar olmak istiyoruz." diyorlar, diye iki defa tekrar etti ise de Hz. Osman:
-Çarpışmak ha! Asla olmayacak, dedi.[411]
Ebu Salih, Ebu Hüreyre'den şöyle dediğini nakleder:
-Mahsur kaldığı sıra Hz. Osman'ın yanına girdim ve: Artık vurmak güzel oldu!" dedim de "Ben de içlerinde beraberken bütün insanları katletmem hoşuna gider mi?" diye sordu. Ben "hayır" deyince Hz. Osman: "Eğer sen bir tek adam öldürürsen bütün insanları öldürmüş olursun." dedi. Ben de geri dönüp çarpışmadım.[412]
Misver b. Mahreme (r.a.)'in kölesi olan Ebu Avn der ki:
-Mısırlılar, Hz. Osman'a Irak'tan (İbni Amir'in) Mısır'dan (İbnu Ebi Şerh'in) Küfe ve Basra'dan yardım ordusu haberi gelene kadar onun kanını ve onunla savaşı helal saymamışlardı. Lakin haber onlara gelince: "İmdad kıtaları gelmeden acele edelim!" dediler.[413]
Müslim Ebu Said (Hz. Osman'ın azat ettiklerinden biri) anlatıyor: Hz. Osman (r.a.) yirmi tane köle(sini) azad etti. Sonra birkaç tane don isteyip onları üzerine sıkıca bağlayarak giyindi. Halbuki bu donları -bu şekilde- ne cahiliye döneminde ne de Müslümanlık döneminde giymişti. Sonra: "Ben Rasulullah (s.a.v.)'i Ebu Bekr'i ve Ömer'i rüyamda bana:
"Sabret! Zira sen akşama bizimle iftar edeceksin." derlerken gördüm." dedi. Sonra bir Kur'an istedi ve önüne koyup sayfalarını açtı. (okumaya başladı.) öldürüldüğü zaman Kur'an hala önünde açık duruyordu.[414]
Şurahbil İbnu Avn, Hasen-i Basrî'den nakleder: BanaHz. Osman'ın azatlı kölesi Vessâb (bu konuda) şunları anlattı:
-Ruveycil denen adam, sanki kurt gibi bir görüntü ile gelip kapıdan içeriye bakıp, kontrol etti ve hemen geri çekildi. Ardından Hz. Ebu Bekr'in oğlu Muhammed on üç kişi ile birlikte gelip Hz. Osman'ın yanına kadar geldi ve sakalından tutup öyle bir kaldırdı ki, ben dişlerinin çatırtısını duydum. Sonra Hz. Osman'a "Artık Muaviye seni koruyamaz, İbnu Amir seni kurtaramaz. Çevreye yazdığın mektupların seni kurtaramaz." dedi. Hz. Osman "Kardeşimin oğlu sakalımı bırak." dedi.
Vessab der ki: Ben onu topluluktan bir adama gözü ile işaret ederek yardım isterken gördüm. O da ucu sivri bir demir alıp Osman'a geldi ve onu kafasına sapladı, (sonra o çekildi) sonra hepsi birden hücum edip onu öldürdüler.[415]
Üsame'nin azatlısı Rayta anlatıyor:
-Hz. Osman'ın katli sırasında ben de evdeydim. Muhammed b. Ebi Bekir geldi Osman'ı sakalından tutup salladı. Osman (r.a.)'ı "Kardeşimin oğlu sakalımı bırak. Sen bu yolduğun şeye verdiğin acı ile babanı incitecek bir şey yoluyorsun." dedi. Baktım ki sanki Muhammed bu sözden utanır gibi oldu ve Osman'ın üzerinden kalkıp elbisesinin ucu ile "geriye dönün" işareti yapmaya başladı. Rayta der ki:
-Bir de Hz. Osman'ın arkasından bir adam elinde yaş bir hurma değneği ile gelip alnına vurdu. Hz. Osman bir taraftan eliyle kanı siliyor, bir yandan da "Allah'ım kan davamı senden başka kimse istemesin." diyordu. Başka birisi gelip kılıçla Hz. Osman'ın göksüne vurdu ve onu öldürdü, diğerleri her taraftan kılıçlarıyla vurmaya başladılar.
Sonra gördüm ki, evi yağmalamaya başlayıp aralarında (biri elbiseleri, biri ayna başka biri bir başka eşya alarak) bölüştüler.[416]
Mücalid b. Said anlatıyor: Bana Şa'bi anlattı ki:
-Mısırlılardan Tûceybli bir adam geldi. Adamları Hz. Osman'ın etrafında idi. Kılıcını sıyırıp "Dağılın başından!" deyince insanlar kenara çekildi. Kılıcının ucunu Hz. Osman'ın karnına doğru savurdu. Hz. Osman'ın hanımı Naile binti Ferafisa Hz. Osman'ı korumak için eliyle kılıcı tutmaya kalktı. Kılıç da parmaklarını koparttı.[417]
Bir başka rivayette ise Hz. Osman (r.a.)'ı öldüren kimsenin Hımar (eşek) denen biri olduğu söylenir.403
Vakidi der ki: Bana Abdurrahman b. Abdülaziz, Abdurrahman b. Muhammed b. Abdi'nin şöyle dediğini anlattı:
-Muhammed b. Ebi Bekr, Amr b. Hazm'ın evinden duvardan atlayarak Hz. Osman'a hücum etti. Beraberinde Kinâne b. Bişr, Sûdân b. Humrân el-Muradî ve Amr b. Hamık vardı. Hz. Osman'ı, eşi Naile'nin yanında Bakara suresini okurken buldular.
Muhammed b. Ebi Bekr önlerine geçip Hz. Osman'ın sakalından tutup: Yâ Na'sel (ey sırtlan) işte Allah seni şimdi rüsvay etti." dedi. Hz. Osman da: "Ben Na'sel değil, Allah'ın kulu ve müminlerin emiriyim!" dedi. Muhammed de: "Artık seni benim elimden ne Muaviye kurtarabilir ne falan ne falanca." dedi. Hz. Osman ise "Bak yeğenim! Sakalımı bırak. Baban sağ olsaydı senin şu oturduğun göksüme oturup da senin yolduğun gibi sakalımı yolmazdı." dedi. Muhammed de: (Babam senin şu yaptıklarını görse hiçbirini kabul etmezdi.) Senden istenilen şu sakalını yoluşumdan daha çetindir." dedi. Hz. Osman (r.a.) da: "Sana karşı Allah'tan yardım diler ondan medet umarım." dedi.
Bunun üzerine elindeki keskin uçlu demiri Hz. Osman'ın alnına sapladı. Kinane b. Bişr de hücum edip elindeki bu sivri demirleri Hz. Osman'ın kulağının altına sapladı, demir orayı yırtarak varıp tâ boğazına saplandı. Sonra hep birden kılıçla hücuma geçerek onu öldürdüler.
Ravi Abdurrahman, İbnu Avn'den şunları duyduğunu anlatır:
-Kinane b. Bişr demir bir sopa ile onun alnına ve başının önüne vurup yüz üstü düştü, yere düşünce de Sudan b. Humran gelip kılıçla vurup öldürdü. Amr'in, Hz. Osman'a kini vardı. Dokuz kılıç vurup "Üç tanesi Allah için, altısı da bundaki hakkım için." dedi.[418]
Şa'bi, Muğira b. Şu'be (r.a.)'tan naklediyor.
-(Ben Ali (r.a.)'a: "Bu adamı öldürecekler. Eğer o öldürüldüğünde sen Medine'de olursan insanlar senin hakkında şüpheye düşecek, en iyisi sen çık falan yere git, böyle yaparsan Yemen'deki bir mağarada olsan bile insanlar sana gelecek." dedim. Lakin Ali (r.a.) kabul etmedi.) Hz. Osman (r.a.) yirmi iki gün muhasara altında tutuldu. Sonra Hz. Osman'ın kapısını yaktılar. (Evde Abdullah b. Zübeyr, Mervan ve daha çok kimse vardı. "Bize çarpışma izni ver!" dedilerse de o "Benim Peygamberime verdiğim bir sözüm var. Ona sabredeceğim. Bu adamlar kapıyı yakmakla daha büyük bir şey istiyorlar." deyip reddetti.) Evde bulunanlar da dışarı çıktılar. (Hz. Osman Kur'an isteyip okumaya başladı. Yanında Hz. Hasan vardı. Ona "İşte baban şimdi büyük bir belada, Allah aşkına sen de çık." dedi.)[419]
Süleyman et-Teymî, Ebu Nadra aracılığı ile Üseyd el-Ensarî'nin kölesi olan Ebu Said'den naklediyor:[420]
-Nihayet Hz. Osman kapıyı açıverdi ve önüne Kur'an-ı Kerim'i koydu. Yanına eşkıyadan biri girdi. Ona: "Benimle senin aranda hakim olarak Allah'ın kitabı var!" deyince bu adam Hz. Osman'ı bırakıp evden çıktı. Sonra bir başkası girdi. Hz. Osman yine "Benimle senin aranda Allah'ın kitabı var!" dedi ise de bu adam kılıcını çekip salladı. Hz. Osman onu eli ile karşılayınca kılıç elini kesti. Bilemiyorum elini koparttı, bilemiyorum yardı. Bunun üzerine Hz. Osman: "Ama vallahi Allah'ın kitabını ilk yazan bu el idi." dedi.
Sonra "Kara ölüm (el-Mevtu'1-Esved) " denilen bir adam içeri girdi. Hz. Osman'a henüz kılıç vurulmamıştı. Üzerine atılıp eliyle boğazını sıktı. (Sonra çıkıp) "Vallahi ben Osman'ın boğazından daha yumuşak bir şey görmedim. Onun boğazını sıktığımda tıpkı vücudunun içinde, bir yılan varmışçasına titrediğini gördüm." dedi.[421]
Zühri'den şöyle dediği rivayet edildi: Hz. Osman ikindi namazı vakti öldürüldü. Hz. Osman'ın azat ettiği siyah bir köle Kinane'ye saldırıp öldürdü. Sudan b. Hamran da köleyi öldürdü. (Kavga Osman'ın evinin her tarafını sardı. Eşkıyadan biri: "Osman'ın kanı helal olur da malı olmaz mı!" diye bağırdı. Hepsi yağmaya koyulup bütün eşyalarını aldılar. Hz. Osman'ın hanımı Naile "Kabe'nin Rabbine yemin olsun siz hırsızsınız. Vallahi ey Allah düşmanları siz onu Allah için öldürmediniz. Siz onu oruç ağzıyla namazın ilk rekatında Kur'an okurken öldürdünüz." diye bağırdı. Eşkıya evi terk edince evin kapısı kapatıldı. Üç ölü vardı: Hz. Osman, kölesi ve Kinane b. Bişr.)[422]
Ebu Nadra, yine Ebu Said'den şöyle anlatır:
-Hz. Osman (r.a.)'a demirlerle vurduklarında kan sakalından akarak Kur'an'in üzerine
"Onlara Allah kafidir. O işiten ve bilendir." (Bakara ayet 137) ayetine damladı. Hz. Osman Kur'an'ın üzerine kapandı.[423]
İmran b. Hudeyr anlatıyor: Herhalde Abdullah b. Şakik idi, bana bu konuda şunları anlattı:
-Hz. Osman'ın ilk damlayan kanı "Allah size kafidir. O işiten ve bilendir." Ayeti üzerine damlayan olmuştur. Çünkü Ebu Hüreys'in anlattığına göre kendisi ile Süheyl el-Murrî oraya gitmişler. Kendilerine bu Kur'anı çıkarıp gösterdiklerinde halâ damlaların bu ayet üzerinde olduğunu görmüşler. Çünkü bu damlalar Kur'an'a işlemiş idi.[424]
Muhammed b. İsa b. Sümey'a, İbnu Ebî Zi'b yolu ile Zühri'den naklediyor: Zühri der ki: Said b. Müseyyeb'e "Bana Hz. Osman'ın nasıl öldürüldüğünü anlatır mısın?" dediğimde "O mazlum olarak öldürüldü. Onu yalnız bırakanlar da mazur idiler." dedi. Ben de "Bu nasıl oluyor?" deyince Said bana şunları anlattı:
-Hz. Osman (r.a.) halife seçildiğinde Peygamber (s.a.v.)'in ashabının bir kısmı bunu hoş karşılamamışlardı. Çünkü o kendi kabilesini çok sever idi. On iki yıl hüküm sürmüş ve bu esnada pek çok Ümeyye oğullarından Peygamberle sohbeti olmayan -sahabî olmayan- kimseleri devlet idaresine atamıştı. Valilerinin pek çoğu Peygamber (s.a.v.)'in ashabının hoşlanmadığı şeyler icra ediyordu. Onlar hakkında Hz. Osman çok kere itaba maruz kalıp, ashabı razı etmeleri istenmişti. Buna rağmen onları görevden almıyordu. Hilafetinin son altı yılının başında, amca oğullarını ve kendileriyle olanları, diğerlerine tercih edip onları vali yapmaya başladı. Onlara işlerinde Allah'tan korkmalarını emrediyordu. Abdullah b. Ebi Sarh'ı Mısır genel valisi yaptı. Orada yıllarca kaldı. Mısır halkı sonunda şikayete gelip, onun zulmünü şikayet ettiler.
Daha önce de Hz. Osman'dan, Abdullah b. Mesud (r.a.), Ebu Zer (r.a.) ile Ammar b. Yasir (r.a.)'lara da, iyi olmayan bir takım kötülükler dokunmuştu.[425] Bundan dolayı, İbnu Mesud'un kabileleri olan Benu Huzeyl ve Benû Zührelilerin İbnu Mesud'a yapılanlardan dolayı kalplerinde bir kırgınlık vardı. Gifar oğullarıyla, onlarla anlaşması olan kabilelerinde Ebu Zer'den dolayı, kalpleri kırgındı. Mahzum oğulları da, Ammar b. Yasir'den dolayı Osman'ın boğazını sıkmak istiyorlardı. İşte bu sıra Mısırlılar gelip Abdullah b. Ebi Sarh'ı şikayet etmişler, Hz. Osman da, içinde valisini tehdid eden bir mektubu valiye yollamıştı. Fakat vali, Hz. Osman'ın kendisine yasakladığı bu suçları kabul etmedi.
Kendisini Hz. Osman'a şikayete gidenlerden birini döverek öldürdü.
Bunun üzerine galeyana gelen Mısırlılardan yediyüz kişi yolu çıkıp, Medine mescidine geldiler ve oradaki Peygamberimizin ashabımı vııll İbnu Ebi's-Serh'in yaptıklarını şikayet ettiler. Bunu dinleyenlerden Talha b. Ubeydillah (r.a.) kalkıp Hz. Osman'a çok sert bir konuşma yaptı. Hz. Aişe (r.a.), Hz. Osman'a: "Hz. Muhammed'in ashabı yunınn gelip bu adamı görevden al diyor, sen "o" diye diretiyorsun. Bu onlardan birini öldürdü. Valinin bu yaptıklarına karşılık onlara insaf et." diye haber saldı. Hz. Ali (r.a.) Mısırlıların sözcüsü olarak Osman'ın yanına geldi ve: "Bunlar senden bu adamın yerine başka bir adam istiyorlar, Onun yüzünden kan davası yapıyorlar. Valiyi görevden al, aralan udu hüküm ver. Eğer vali aleyhine bir şey varsa millete insaf et!" dedi.
Hz. Osman onlara: "Peki siz bir adam seçin onu onlara vali yapayım." deyince insanlar Hz. Osman'a Ebu Bekir'in oğlu Mulıammed'i tavsiye ettiler. Hz. Osman da onlara onu tayin ettiğini bildirip kararnamesini yazdı. Onlarla beraber muhacir ve ensardan bir grup insanı Mısırlılarla Abdullah b. Ebi Sarh arasındaki durumu kontrole gönderdi. Muhammed b. Ebi Bekr ve yanındakiler yola çıktılar. Medine'den üç konak mesafeye vardıklarında, ön ayaklarını yere vura vura, koşarak giden bir deve üzerinde siyah bir köle sanki birinden kaçıyor veya birini takip eder gibi bir vaziyetteydi. Ashab-ı Kiram ona: "Senin hikayen ne, vaziyetin ne? Kaçıyor musun kovalıyor musun?" dediler. O "Ben müminlerin emiri Hz. Osman'ın kölesiyim. Beni mısırdaki valisine gönderdi!" dedi. Ona "İşte Mısır valisi bu!" diye Muhammed'i gösterdiler. O: "Bu benim gittiğim değil!" dedi, ve Muhammed'e bu durumu anlattılar. O da bir adam salıp köleyi getirtti ve sorulunca; "kah, ben Hz. Osman'ın, kah ben Mervan'ın kölesiyim." dedi. İçlerinden biri onun Osman'ın kölesi olduğunu bildi. Muhammed ona sorular sordu ve üzerini arattı. Yanında mektup bulamadılar. Sadece yanında bir matara (deriden) olup derisi susuzluktan kurumuş ama çalkalanınca içinden ses geliyordu. Çıkartalım diye uğraştılar, çıkmayınca onu yardılar, baktılar ki bir mektup, Hz. Osman'dan vali Abdullah b. Sarh'a. Muhammed yanındaki sahabe ve diğerlerini toplayıp mektubu onların hu/urundu açtı. Bir de içinde: "Sana Muhammed b. Ebi Bekr, falan ve falan gelirse onları katletmen helaldir. Onun elindeki tayin kararnamesini yırt at,
benim yeni bir emrime kadar görevinin başında kal, senin zulmünü bana şikayete gelenleri benim kararım sana gelene kadar hapset" yazılıydı. Mektubu okuyunca müthiş öfkelenip paniklediler ve Medine'ye geri geldiler. Muhammed mektubu adamlardan birinin beraberinde taşıdığı mührü ile mühürledi. Mektubu onlardan birine verdi. Medine'de Talha, Ali, Zübeyr ve Sa'd (r.a.)'larla diğer ashabı toplayıp huzurlarında mektubu açtı ve kölenin hikayesini onlara anlattı ve mektubu okuttu. Medine'de Osman (r.a.)'a öfkelenmeyen kimse kalmadı. Ebu Zer, Abdullah b. Mesud ile Ammar b. Yasir'in adamlarının öfkesi iyice arttı. Mektup okununca ashap evlerine giderken, hepsi içindekilerden dolayı üzüntülü idi. Mısırlılar da gelip Osman (r.a.)'ı kuşattılar. Muhammed b. Ebi Bekir de, Beni Teymlilerle diğer kabileleri Osman'ın üzerine kışkırttı. Hz. Ali bu durumu görünce Talha, Zübeyr ve Ammar'la bir kısım ashaba -ki hepsi Bedir'de savaşanlardı- haber salıp sonra köleyi deveyi ve mektubu yanına alarak beraberce Hz. Osman'ın yanına girdi ve "Şu deve ve şu köle senin mi?" deyince Osman (r.a.): "Evet" dedi. "Peki şu mektubu sen mi yazdın?" deyince Hz. Osman "hayır" deyip onu yazmadığına, emretmediğine ve bilmediğine yemin etti. Hz. Ali de: "Peki ya bu mühür senin mi?" deyince Hz. Osman "Evet." dedi. Hz. Ali "Peki senin kölen, senin devenle, üzerinde senin mührün bulunan bir mektupla yola çıkar da, sen bunu nasıl bilmezsin?" dedi. Hz. Osman da köleyi böyle bir mektupla Mısır'a göndermediğine yemin etti. (Mektuba iyice) Dikkat edince, yazının Mervan'a ait olduğunu anlayıp, Hz. Osman'dan Mervan'ı kendilerine teslim etmesini istediler. Mervan o sıra Hz. Osman'ın muhasara altındaki evinde idi. Ama Osman onu vermeyi reddetti. Ashap yanından öfkeyle kalktı. Bu işte bir şüphe vardı. Kesinlikle Osman'ın batıl üzerine yemin etmeyeceğini biliyorlardı. Ancak içlerinden bir kısmı: "Mervan'ı bize teslim edip, onu sorgulayıp, mektubun gerçeğini ortaya çıkarmadan Osman kendini bizim kalbimizde aklayamaz. Peygamber ashabından bir kısmına, haksızca, nasıl ölüm fermanı verilir. Eğer bunu Osman yazdı ise görevden atacağız. Eğer Mervan onun adına uydurdu ise konuyu görüşeceğiz." diyorlardı. Ashap böylece evlerine dağıldı. Osman da öldürürler korkusuyla Mervan'ı onlara çıkartmadı.
İnsanlar Hz. Osman'ı kuşatıp hatta su vermemeye başladılar. Bir gün o insanlara gelip "İçinizde Ali var mı?" dedi. "Hayır" dediler. "Sa'd var mı?" dedi. "hayır" dediler. Biraz susup sonra: "peki içinizde Ali'ye isteğimi tebliğ edecek kimse var mı, bize su gönderse?" dedi. Haber Ali'ye ulaşınca ona üç tuluk su gönderdi. Haşim oğulları, kökleriyle Ümeyye oğulları arasındaki kavga sebebiyle su neredeyse ulaşamayacaktı. Bir çok kişi yaralandı. Ali (r.a.)'a "Osman'ın öldürülmek istendiğini sandığı" haberi ulaşınca, "Biz Mervan'ı yakalamak istiyoruz. Yoksa Osman'ın katline asla izin vermeyiz, onu kimseye bırakmayız." dedi.
Sonra oğullan Hasen ve Hüseyin'e: "Kılıçlarınızı alıp Osman'ın kapısında durun ve kimseyi içeri sokmayın!" dedi. Zübeyr (r.a.) oğlu Abdullah'ı Talha (r.a.) da oğlu Muhammed'i ona desteğe yolladı. Sahabenin bir kısmı da çocuklarını ona yolladı. Bunlar Mısırlıların Osman'ın yanına girmesine engel oluyor ve Mervan'ı teslim etmesini istiyorlardı.
Bir de insanların Osman'a attığı oklar; Osman'ın kapısında Hz. Hasan'in kanlar içinde bıraktı, Mervan'a bir ok isabet edip, biri de Muhammed b. Talha'yı kanlar içinde bıraktı, Hz. Ali'nin kölesi Kanber'in de yaralanması bir araya geldi. İşte Muhammed b. Ebi Bekr bunları görüp, Hz. Hasan'in dayıları sayılan Haşim oğullarının Hz. Hasan ve Hüseyin'in vaziyetine kızarak bir fitne yayabilecekleri korkusuna kapıldı ve iki arkadaşının ellerinden tutarak; "Haşim oğulları gelip Hasan'ı bu halde görürlerse, Osman'ın etrafını kuşatanlar dağılır ve arzumuz yok olur. Ama bizimle gelin, eve duvardan atlayarak girip onu kimse bilmeden öldürelim." dedi. Muhammed ve iki arkadaşı Ensardan birinin evinin duvarından tırmanarak Osman'ın yanına girdiler. Evdekilerden kimsenin haberi olmadı. Çünkü onların hepsi damda idiler. Osman'la hanımı Naile'den başka kimse yoktu. Muhammed arkadaşlarına "yerinizde durun. Önce ben gireyim onu yakalayınca siz girip onu öldürün." dedi. Muhammed girip Hz. Osman'ın sakalını tuttu. Hz. Osman: "Vallahi baban seni böyle görse senin bana yaptığın bu hureketin ona çok kötü gelirdi!" deyince Muhammed elini gevşetti. Ama diğer ikisi girip Hz. Osman'a saldırarak onu şehid ettiler. Sonra hemen geldikleri yerden kaçtılar. Sonra hanımı bağırdı. Evdeki gürültü lebebiyle bağırmasını duyan olmadı. O da dama çıkıp "müminlerin emiri öldürüldü." diye bağırdı. Hz. Hasan ve Hüseyin ve diğerleri içeri girdiler ki Osman (r.a.)'ı boğazından kesilmiş olarak buldular. Üzerine kapanıp ağlaştılar.
Ölüm haberi Hz. Ali, Hz. Talha, Hz. Zübeyr ve Hz. Sa'd'a ve Medine'dekilere ulaşınca akılları başlarından çıkmış gibi evlerinden çıkıp Hz. Osman'ın yanına geldiler. Onu boğazlanmış olarak gördüler. Bunun üzerine Hz. Ali, oğlu Hasan'a bir tokat, Hüseyin'in jöksüne bir yumruk atıp Talha'nın oğluna ağır sözler sarf edip Abdullah b. Zübeyr'e lanet okuyup "Siz kapıda beklerken müminlerin emiri nasıl öldürülür!" dedi. Öfke ile kalkıp evine gitti. Kanaatince Talha bu olaya yardımcı olmuştu. Yolda Talha rastladı ve çocukları niye dövdüğünü sorunca Hz. Ali: Allah onlara da sana da lanet etsin! Emirin katli ile bu kötülük bana da değsin diye çalıştın, Peygamber ashabından Bedir'e katılmış bir kimse, aleyhime ne bir delil ne şahit var." dedi. Talha da: "Eğer Osman Mervan'ı teslim etseydi öldürülmeyecekti." deyince Hz. Ali de: Eğer Mervan'ı size teslim etseydi "aleyhine hüküm verilmeden önce o da öldürülecekti." dedi. Sonra evine gitti.
İnsanlar hep birden koşarcasına Ali'ye geliyorlar ve "Sana biat edeceğiz, uzat elini!" diyorlardı. Ali (r.a.) ise: "Bu iş size düşmez. Bu iş Bedir'e katılanlara aittir. Bedir'e katılan sahabeler kime razı olursa halife o olur!" diyordu. Bedir'e katılanların hepsi de gelip: "Bu işe layık senden daha iyisini göremiyoruz, elini uzat da biat edelim." dediler. Hz. Ali, Talha ve Zübeyr neredeler?" dedi. Ona, dili ile ilk biat eden Talha, eli ile ilk biati yapan da Sa'd oldu. Sonra Ali (r.a.) mescide gidip minbere çıktı. Tebrik ve biate yanına ilk çıkan Talha oldu. Ona eliyle biat etti. Sonra Zübeyr, Sa'd ve Peygamberin diğer ashabı biat etti. Sonra inip insanlara dua etti ve Mervan ile Ebu Muayt'ın oğullarını istedi ise de onlar Hz. Ali'den kaçtılar.
Hz. Aişe ağlayarak çıkıp "Osman öldürüldü!" diyordu. Ammar onu "Sen dün onun aleyhine kışkırtıyordun, bu gün ona ağlıyorsun." dedi. Ali (r.a.) Osman'ın eşine gelip "Osman'ı kim öldürdü?" deyince "Bilmiyorum, iki kişi yanına girdi ki, onları tanımıyorum ancak yüzlerini görsem bilirim. Beraberlerinde Muhammed b. Ebi Bekr vardı." deyip Muhammed'in yaptığını Ali'ye anlattı. Hz. Ali, Muhammed'i çağırıp kadının anlattıklarını sordu. Muhammed de: "O yalan söylemiyor. Vallahi işin gerçeği, ben onu öldürmek için yanına girmiştim. Bana babamı hatırlatınca Allah'a tövbe ederek kalkıp gittim. Vallahi ne öldürdüm ne de öldürenlere tutuverdim." dedi. Hz. Osman'ın eşi de "Doğru söylüyor, ama onları içeri bu soktu." dedi.[426]
Muhammed b. Alkame b. Vakkas, babası aracılığıyla dedesi Alkame'nin şöyle dediğini anlatır:
-Hz. Osman'ın ölümünden sonra -halifeye- biat meselesini görüşmek için Mahrame'nin evinde toplanmıştık. Ebu Cehm b. Huzeyfe: "Sizden kime biat edecek isek, bizim ile kısas yapılma arasına Hz. Osman'ın katillerine kısas yapılmaya engel olmayacak!" dedi. Bunu duyan Ammar (r.a.) da: "Ama bu kısas Osman'ın kanına karşılık istenecekse bu olamaz!" dedi. Ebu Cehm de ona: "Bre Sümeyye'nin oğlu! Sen Osman'ın kanından kısas istemiyorsun da sırtına yediğin birkaç kırbacın kısasını mı istiyorsun!" deyince o gün insanlar biat edemeden dağıldılar.[427]
Ömer b. Ali b. El-Huseyn babası Ali'nin şöyle dediğini rivayet eder: Bir gün Mervan (vali iken):
-Şu topluluğun içinde Hz. Osman -bizim adamımız olduğu halde onu sizin adamınızdan -yani Ali'den- daha fazla müdafaa eden kimse olmamıştır, dedi. Ben de:
-Peki ne oluyor da siz ona, hutbeye çıkınca sövüp sayıyorsunuz!" dedim. Mervan da: "Vallahi bu idare işi ancak şimdilik böyle yürüyor." dedi. Bu hadiseyi İbni Hayseme kuvvetli bir isnad ile Ömer b. Ali'den rivayet ediyor:[428]
Vakidi, İbnu Ebi Sebra -Said b. Ebi Zeyd -Zühri isnadıyla Ubeydullah b. Abdillah'tan naklediyor. Şehit edildiğinde Hz. Osman'a ait otuz milyon dirhem ile, yüz elli bin dinar hazinecisinde idi. Yağmalayıp hepsini götürdüler. Sadece Rebze'de otuz bin sığır ile iki yüz elli bin dinar değerinde sadaka malı kaldı.[429]
İbnu Lehî'a, Yezid b. Ebi Hab'in: "Osman (r.a.)'ın üzerine giden bu grubun çoğunun delirdiği haberi bana ulaştı." dediğini anlatır.[430]
Leys b. Ebi Süleym, Tavus yolu ile İbni Abbas'tan Hz. Ali (r.a.)'ı "-Osman'ı kast ederek- Vallahi ne öldürdüm ne de bunu emrettim. Lakin mağlup edildim." derken duyduğunu nakleder. Bunu Hz. Ali üç kere tekrar etmiş.[431] Hz. Ali'den buna benzer bir çok ayrı rivayetler yapılmıştır.[432]
Yine Hz. Ali'nin "Hz. Osman'ı katledenlere lanet ettiği." nakledilir.[433] Şa'bi'den de şöyle dediği rivayet edilir:
-Ben Hz. Osman'a yakılan ağıtların (mersiyelerin) içinde Ka'b b. Malik'in (aşağıdaki) şirinden daha güzel birini görmedim:
Elini kavgadan çekti -sonra kapısını örttü.
Allah 'in bundan gafil olmadığını yakinen imanı vardı.
Evdekilere: onları öldürmeyin, savaşmayan Her kişiyi Allah af eder.
Allah'ın onlara dostluktan sonra nasıl düşmanlık ve buğzu onlar üzerine su gibi döktüğünü gördün.
Gördün mü hayrı, ondan sonra ürkmüş deve kuşu gibi nasıl insanlardan geri dönüp gitti.[434] o Hassan b. Sabit de şu sözlerle ona ağıt yazdı:
Kim, halis ölüm şerbeti tatmak isterse, Osman 'in evindeki aslan yatağına gelsin! Ak saçlıyı kuşluk vakti yediler.
Ondaki secdenin alameti geceyi teşbih ve Kur'an 'la kesmesi idi. Annem ve çocukları feda olsun sabret, Bazen sabır kötü şeylerde de faydalıdır.
Ey Osman'dan intikam alanlar, yakında kendi evlerinizde Allah'u ekber seslerini duyacaksınız.[435]
Hicri otuz beşinci yılda ümmetin ileri gelenlerinden şu kimseler vefit tttiler:
Haris B. Nevfel: Nesebi: Haris b. Nevfel b. El-Haris b. Abdi'l-Muttalib b. Haşim olup, Huşiın oğullarından (Efendimizin amcası olan Haris'in oğlu)'dır.
Kendisi sahabe olmak şerefine ermişti. Peygamber (s.a.v.) onu Mekke zekatlarını toplama memuru yaptı. Mekke'de ayrıca bir kısım memurlukları ona verdi. Daha sonra Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz, Osman Mekke idareciliğini ona verdiler. Daha sonra Basra'ya göçüp §r»da kendine bir ev yaptı. Ve bu yıl içinde vefat etti.[436]
Huris'in naklettiği tek hadis vardır ki, onu Hz. Aişe'den nakjeder, bunu Nesâî rivayet ediyor.[437]
Amir B. Rabî:[438]: Nesebi: Amir b. Rabîa b. Ka'b b. Malik el-Anezî (bin Vail'in oğlu Anez). Hattab el-Adevî oğullarının anlaşmalısı idi. Ömer (r.a.)'tan önce Müslüman oldu. Hem Habeş'e hem de Medine'ye hicret etti. Bedir harbine katıldı.
Kendisi Peygamberimizden, Ebu Bekir'den ve Ömer'den rivayette bulunmuştur. Oğlu Abdullah, Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Ömer ve Ebu Ümame b. Sehl de Âmir'den rivayette bulunmuşlardır.
Hz. Ömer'in babası onu evlat edinmişti. Hz. Ömer Cabiye'ye geldiğinde sancaktarı o idi.
İbnu İshak: Muhacir olarak Medine'ye ilk gelen Ebu Seleme b. Abdi'1-Esed ardından Âmir b. Rabîa olmuştur, der.[439]
Vakidi der ki: Amir b. Rabîa'nın ölümü, Hz. Osman'ın ölümünden birkaç gün sonradır. Âmir evine kapandığı için insanlar ondan ancak cenazesi musallaya çıkartılınca haberi oldu.[440]
Yahya b. Said el-Ensarî'nin Abdullah b. Amir b. Rabîa'dan nakline göre, babası Âmir, Hz. Osman'a kılıçla saldırdıklarında rüyasında yanına gelmiş ve Abdullah'a: "Kal da fitneden seni koruması için Allah'a yalvar." diye söylemiş.[441] ir rivayette de Hz. Osman'dan az önce öldüğü söylenir.
Abdullah B. Vehb:[442] Nesebi: Abdullah b. Vehb b. Zem'a b. El-Esved b. El-Muttalib b. Esed el-Kuresi el-Esedî. Annesinin adı Karîbe olup, müminlerin annesi Ümmü Seleme'nin bacısıdır.
Bir rivayette onun sahabe olduğu söylenirse de doğru olan onun sa-
Mizzi'ye (Tehzibu'l-Kemal 5/294 no 1049) itimaden sadece Nesai'ye havale etmiş. Yoksa hadisi Tahavi 1/48'de Müclez Haris-Aişe isnadıyla verir ve diğer sahabe ve Tabiinden aynı hadisi Hz Aişe'den nakleder.
I habe rütbesine ulaşamadığıdır. Urve ve diğerleri ondan rivayette bulunurlar. Hz. Osman (r.a.)'la beraber aynı evde o gün şehit edilmiştir.
Abdullah B. Ebî Rabîa: Nesebi: Abdullah b. Ebî Rabîa b. El-Muğîra b. Abdullah b. El-Mahzûmî. Meşhur Şair Ömer'in babası ve Ayyaş'in kardeşidir.[443] Adı Bahir olup, Peygamberimiz onu Abdullah diye adlandırdı. Kendisi ileri gelen bir Eşraf olup, suretçe insanların en güzellerinden idi. Kureyşlilerin Habeşistan'a göçen muhacirlere işkence etmesi ricası için, Amr b. El-Âs ile gönderdikleri o idi. Sonra Müslüman olmuş ve çok iyi bir Müslümanlık sergilemişti.[444]
Peygamberimiz onu (Yemen'deki Aden ile Taiz şehirleri arasındaki) el-Cened ve civarına emir olarak tayin etmiş, o da tâ Hz. Osman zamanındaki fitne çıkana kadar orada kalmıştı. Hz. Osman'a yardım etmek üzere yola çıkıp, Mekke yakınlarında bineğinden düşerek ölmüştür.[445] Peygamber (s.a.v.) ondan (kırk bin...) borç istemiş o da bunu vermişti.
Onun torunu İbrahim'in babası Abdurrahman aracılığı ile yaptığı bir hadis rivayeti vardır. Vakidi, Kesir b. Zeyd yolu ile Muttalib b. Hantab'dan naklediyor: Hz. Ömer onlara: "Bu idarecilik işi şu Tulekâ (denen Mekke fethinde Peygamberden iman suresi isteyen) denen heriflere verilmesi uygun değildir. Eğer bu hususta bir çelişkiye düşüyorsanız, Abdullah b. Ebî Rabîa'nın sizden gafil olduğunu sanmayın." dedi.
Bir adamdan Vakidi, Abdullah b. Rabîa'nın: "Beni de şuraya alın ki benim görüşümden mahrum olmayın!" deyince, "Sen aramıza giremezsin." dediler. O da: "Eğer Ali'ye biat ederseniz "duyduk ve isyan ettik, Osman'a biat ederseniz, duyduk ve itaat ettik deriz." dedi."
Hz. Osman muhasara edilince, Abdullah ona yardım edebilmek için Yemen'in San'a şehrinden süratle yola çıktı. Yolda kendisine at üzerinde gelen Safvan b. Ümeyye rastladı. Kendisi katır üzerinde binili idi. Katır attan ürküp geçerken sıyırdı geçti ve üzerindeki Abdullah'ı yere attı. Uyluk kemiği kırıldı, sonra kendisi bir sedyeye konuldu. Sonra Hz. Osman öldürülünce onun kan davasını elde etmek için bir çok insanı silahla donandırdı.[446]
Osman B. Affan (R.A.):[447] Nesebi: Osman b. Affan b. Ümeyye b. Abdi-Şems'tir. Müminlerin emiri, Ebu Amr ve Ebu Abdillah lakablı olup kureyşli ve el-Emevî'dir.
Peygamberimizden Ebu Bekr ve Ömer'den rivayeti vardır. Kur'an'ın kıraatle okunuş tarzını bizzat Peygambere arz (okuyup dinletme) tarzı ile dinleten odur. Ebu Abdurrahman es-Süllemî, Muğira b. Ebi Şihab, Ebu'l-Esved ve Zirr b. Hubeyş de Kur'an'ı ona arz etmişlerdir.[448]
Ondan rivayette bulunanlar: Üç oğlu, Ebân, Said ve Amr, kölesi Humran, Enes (r.a.), Ebu Ümame b. Sehl, el-Ahnef b. Kays, Said b. El-Müseyyeb, Ebu Vail, Tarık b. Şihab, Alkame b. Vakkas, Ebu Abdirrahman es-Sülemî, Malik b. Evs b. El-Hadesân ile bunlar dışında daha çok kimse.
Hz. Osman ilk Müslümanlardan olup, iki nur (zevce) sahipli lakabı olup, iki hicrette de bulunan bir kimsedir. İki bacının kocası olan odur. Hz. Ömer'le beraber Cabiye'ye geldi. Rasulullah'ın kızı Rukiye ile hicretten önce evlendi. Bu evlilikten Abdullah dünyaya geldi ve "Ebu Abdullah" künyesi oldu. Daha sonra diğer oğluna nisbeten "Ebu Amr" da dendi.[449]
Annesi, Kürez b. Habib b. Abdişems kızı Ervâ'dır.[450] Anneannesi Abdulmuttalib b. Haşim'ın kızı (Efendimizin halası) Beyzâ'dır.[451] Habeşistan'a hanımı Rukiyye (r.a.) ile hicret etti. Bedir savaşında Rukiyye hasta olduğundan Peygamber (s.a.v.) Osman'ı onun tedavisine baksın diye harbe götürmedi. Rukiyye Bedir harbinden birkaç gün sonra vefat etti. Peygamber (s.a.v.) onu harbe katılmış gibi sayıp Bedir ganimetine ve sevabına ortak etti. Sonra diğer kızı Ümmü Gülsüm'le evlendirdi. Oğlu Abdullah altı yaşında iken hicretin dördüncü yılı içinde vefat etti.[452]
Bize ulaşan rivayetlere göre Hz. Osman ne uzun ne kısa, güzel yüzlü, büyük sakallı, esmer tenli, eklem kemikleri iri, geniş omuzlu, sakalını sarıya boyayan ve dişlerini altınla kaplattıran biri idi.[453]
Şeddad'ın kölesi Ebu Abdullah'tan: "Osman'ı hutbe okurken gördüm. Üzerinde fiyatı kırk dirhem olan kaba bir gömlek, tüyleri dökülmüş Küfe işi bir mendil (havlu) olup, zayıf elli, uzun sakallı güzel yüzlü olarak gördüm." dediği nakledilir.[454]
Abdullah b. Hazm'dan şöyle dediği nakledilir: "Ben Hz. Osman'ı gördüm. Şimdiye kadar ondan daha güzel yüzlü ne bir erkek ne de bir kadın gördüm.
Hasen b. Ebî Hasen'in şöyle dediği nakledilir: Ben Hz. Osman'ı gördüm, yüzünde suçiçeği noktalan vardı. Tüyleri kollarını kaplamış gibi gür idi.[455]
Es-Saib'den: "Ben Hz. Osman'ı sakalını sarıya boyadığını gördüm. Ondan daha güzel bir ihtiyar görmedim!" dediği anlatılır.[456]
Ebu Sevr el-Fehmî anlatıyor: Eşkiyaların muhasarası altında kaldığı zaman Hz. Osman'ın yanına gelmiştim. Hz. Osman: "Ben on şeyi Rabbimin katına sakladım:
1- Ben İslam'a giren ilk dört kişinin dördüncüsüyüm.
2- Ömrümce kasıtlı bir şey yapmadım (diğer okunuşta müzik söylemedim.)
3- Yalana tenezzül etmedim.
4- Rasulullah'abiat için elini tuttuktan sonra, bir daha sağ elimi tenasül organıma dokunmadım.
5- Müslüman olduktan sonra üzerimden içinde köle azat etmediğim hiçbir Cuma geçmedi. Ancak kölem olmadığı zaman sonra azad ettim.
6- Ne cahiliye ne İslam dönemimde ben hiç zina etmedim.
7- Peygamberin teşvikiyle Tebük seferine çıkan ordunun donatımını temin ettim.
8- Peygamber (sav) kızını bana nikahladı.
9- Sonra o ölünce diğer kızını nikahladı.
10- Cahiliye ve İslam dönemimde hiç hırsızlık yapmadım.[457] İbni Ömer rivayet ediyor: Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz:
"Biz Osman'ı babamız İbrahim (as)'a benzetiyoruz." buyurdu.[458] Eğer sahih ise Hz. Aişe (r.a.)'tan da buna benzer bir rivayet var.[459]
Ebu Hüreyre'den naklediliyor: Rasulullah (s.a.v.), mescidin kapısı yanında Osman'a geldi ve: "Ya Osman! işte Cebrail bana Allah'ın seni Ümmü Gülsüm'le Rukiyye'nin mihrinin ve sohbetinin aynısı ile evlendirdiğini haber verdi." buyurdu. Hadis İbni Mace'dedir.[460]
Enes veya diğer birinden Efendimiz, Osman'daki ikinci kızı da ölünce, kabri başında durup şöyle buyurduğu rivayet ediliyor: "Ey dul babası ey dul kardeşi. (Yani dul kimseyi evlendirmeye yardımcı olanlar.) Ben Osman'la iki kızımı da evlendirdim. Eğer yanımda üçüncü bir kızım olsaydı onu da Osman'la evlendirirdim. Ben Osman'ı kendiliğimden değil, gökten gelen bir vahiy emri ile evlendirdim."[461]
Hasen-i Basri'den nakledildiğine göre, Hz. Osman (r.a.)'a "Zinnureyn" denilmesini şöyle açıklamış: Çünkü biz, bir Peygamberin iki kızıyla arka arkaya evlenerek kapısını onların üzerine örten –zifafa giren- Osman'dan başka bir kimse bilmiyoruz.[462]
Atıyye el-Avfî, Ebu Said el-Hudrî'den naklediyor:
-Rasulullah (s.a.v.)'i ellerini kaldırıp Hz. Osman'a dua ederken gördüm: "Ya Rab, Osman b. Affan'dan ben razı oldum, sen de razı ol!" diyordu.[463]
Abdurrahman b. Semura anlatıyor: Efendimiz (s.a.v.) Tebük seferini çıkmak için -meşekkat ordusunu- hazırladığı bir sırada, Hz. Osman elbisesinin içinde bin dinar getirip, onu Peygamber (s.a.v.)'in kucağına boşalttı. Peygamber (s.a.v.) onları eli ile tekrar tekrar karıştırarak:
"Affan'ın oğlu bu günden sonra amel etmese de bir zarara uğramaz." buyurdu. Haberi bu ifade ile Ahmed b. Hanbel Müsned'inde rivayet ediyor. Ebu Ya'la da Müsned adlı eserinde yine aynı hadiseyi Abdurrahman b. Avf tan nakleder ve "Osman meşekkat ordusunun yedi yüz okiyye altın ile donatımını yaptı." ifadesine yer veriyor.[464]
Huleyd b. Da'lec es-Sedusî de Hasen-i Basri'den şöyle dediğini anlatır: Tebük seferinde Osman b. Af fan yedi yüz elli deve, elli tane at -veya dokuz yüz yetmiş deve ile orduya destekte bulunmuş idi.[465]
Habbe el-Urani Hz. Ali'nin "Rasulullah (s.a.v.) efendimiz
"Allah Osman'a rahmetiyle muamele etsin, ondan melekler bile utanır!" buyurduğunu anlatır.[466]
El-Muharibî (Abdurrahman b. Muhammed), Ebu Mesud -Ebu Seleme Bişr b. El-Eslemî isnadıyla Beşir el-Eslemî'nin şöyle dediğini rivayet eder:
-Muhacirler Medine'ye geldiklerinde içme suyunu beğenmediler. Gifar oğullarından adamın birisine ait "Roma" adı verilen bir kuyusu vardı. Bir tuluğu bir Müd'den satılırdı. Rasulullah (s.a.v.) sahibine "Bu kuyuyu cennette sana verilecek bir pınar karşılığında parasız satar mısın?" buyurdu. Adam da: "Ya Rasulallah ne benim ne çoluk çocuğumun geçinebilmesi için, bundan başka gelir getirecek bir kaynağı yok. Teklifine evet demeye gücüm yetmez!" dedi. Bu durum Osman b. Affan (r.a.)'a ulaşınca hemen gidip o kuyuyu otuz beş bin dirhemden satın aldı. Sonra da Peygamber (s.a.v.)'e gelip: "Ben o kuyuyu alırsam, o adama teklif ettiğin cennette bir pınar karşılığına vermeyi, bana da teklif eder misin?" dedi. Rasulullah (s.a.v.) de: "Evet." deyince Hz. Osman "Öyleyse ben onu salın alıp Müslümanlara vakfettim" dedi.[467]
Ebu Hüreyre (r.a.)'tan nakledilir: Hz. Osman, Peygamber efendimizden cenneti iki defa satın aldı: 1- Roma kuyusunu aldığı gün 2-Meşakkat ordusunu donattığı gün.[468]
Hz. Aişe (r.a.) der ki: Bir gün Rasulullah (s.a.v.), inciği açılmış olarak evinde yaslanmış oturuyordu. Ebu Bekir gelip izin istedi. Girmesine izin verildi. Peygamber (s.a.v.) aynı vaziyette idi. Ebu Bekir'le konuştu. Sonra Ömer girmek için izin istedi. Ona da izin verildi. Yine aynı vaziyette idi. Onunla da konuştu. Sonra Osman izin istedi. Rasulullah hemen oturdu, elbisesini düzeltti. Osman da girip konuştu. Çıkınca Aişe dedi ki: Ya Rasulullah, Ebu Bekir girdi oturumuna gelmedin, aldırmadın. Ömer girdi yine aldırmadın. Sonra Osman girince oturup elbiseni düzelttin!" dedi. Nebi (s.a.v.) de: "Meleklerin kendisinden utandığı bir kimseden ben de haya etmeyeyim mi?" buyurdu. Hadisi Müslim Rivayet etmiştir.[469]
Buna benzer şekilde ifadelerle Ali, Ebu Hüreyre ve Abdullah b. Abbas (r.a.)'lardan da nakiller vardır.[470] Enes (r.a.) Nebi (s.a.v.)'in
"Ümmetimin ümmetime en merhametlisi Ebu Bekir, Allah'ın dinini korumada en katıları Ömer, hayaca en doğru amellisi Osman b. Affan'dır." buyurduğunu rivayet eder.[471]
Talha b. Ubeydullah da Rasulullah (s.a.v.)'in:
"Her Peygamberin bir arkadaşı vardır. Benim de -Cennetteki- arkadaşım Osman'dır." buyurduğunu nakleder.[472]
El-Kuff (Kuyu ağzını çevreleyen duvar) hadisinde Ebu Musa el-Eş'arî (r.a.) şöyle anlatır: Bu gün mutlaka Peygamberle olayım diye, mescide gelip Efendimizin Eriş kuyusunun olduğu bahçe tarafına gittiğini öğrenip oraya varır ve Efendimizi kuyunun ağzındaki duvarda oturduğunu görür, selam verip bahçe kapısına gelip oturur ve "Bu gün Rasulullah'in kapıcısı ben olacağım." der."
Ebu Musa devamla der ki:
-Ebu Bekir geldi, ona izin almaya geldim. Efendimiz: "Onu içeri al, ve cennetle müjdele!" buyurdu. Ben de öyle yaptım. Sonra Ömer gelip izin istedi. Ben de geldim Efendimiz aynısını söyledi, ben de Ömer'e söyledim. Ebu Bekir, Peygamber (s.a.v.)'in sağına Ömer de soluna oturdu.) Sonra Osman gelip izin istedi. Peygamberimize gelip haber verdim. Nebi (s.a.v.) de:
"Ona izin ver ve üzerine gelecek bir bela sebebiyle onu da cennetle müjdele." buyurdu.[473]
Şuayb b. Ebi hamze, Zühri'den Velid b. Süveyd'in şöyle dediğini nakleder:
-Süleym oğullarından, yaşı tâ Ebu Zer (r.a.)'ın Rabze'de olduğu zaman ona gittiğini anlatacak kadar ihtiyar bir adam anlattı ki: Ben Ebu Zer (r.a.)'ın da bulunduğu bir mecliste idim. Benim kanaatime göre, Ebu Zer kendisini Rabze'ye sürgün eden Hz. Osman'a karşı içinde bir öfke -tenkid besliyor olmalıydı. Osman'ın adı geçince mecliste bulunanlardan biri bu konuyu ona arz etti. O da, Ebu Zer'in Osman'a karşı içinde bir şey beslediği kanaatinde imiş.
Ebu Zer hemen: "Osman hakkında sakın hayırdan başka bir şey söyleme! Zira ben ondan müthiş bir görüntü seyrettiğime şahitlik ederim. Ben onda ölünceye kadar asla unutmayacağım şeye şahit oldum. Ben bir şeyler duyup öğrenmek için hep Peygamber (s.a.v.)'in boş kaldığı zamanları gözetleyen biriydim. Bir gün yanına gittiğimde evinden çıkmış başka birinin evinde idi. Yanına vardığımda kimse yoktu. Bana geliş sebebimi sordu. Ben de: "Allah ve Resulü getirdi." dedim. Oturmamı emretti yanı başına oturdum. Az sonra Ebu Bekir geldi. O da aynen benim yaptığım gibi yaptı. Sonra Ömer geldi, ona da aynısı yapıldı. Sonra Osman geldi, o da selam verip Ömer (r.a.)'ın yanına oturdu. Sonra Peygamber (s.a.v.) eline yedi taş aldı. Taşlar birden Efendimizin elinde teşbih getirmeye başladı. Hatta onların arı sesi gibi bir sesleri vardı. Sonra onları Ebu Bekr'e verdi. Onun elinde de teşbih getirdiler. Sonra onları yere koydu, sesleri kesildi. Sonra taşları Ömer aldı onun elinde de teşbih getirdiler. Rasulullah taşlan onun elinden alıp yere koyunca sesleri kesildi. Sonra bunları Hz. Osman eline aldı. Onlar da diğerlerinin elinde olduğu gibi onun elinde de teşbih ettiler. Sonra efendimiz onları Osman'dan alıp yere koyunca taşların teşbihi kesildi.[474]
Süleyman b. Yesâr anlatıyor: Cahcâh el-Ğifarî denen bir adam, Hz. Osman'ın dayandığı bastonu elinden kapıp, o bastonu kendi dizine vurarak kırdı. Bastonun kırığından çıkan bir ağaç kamgası dizine batıp yarası sonradan kangren oldu.
Abdullah b. Ömer (r.a.) der ki:
-Biz Rasulullah (s.a.v.)'in zamanında bile: Ebu Bekir, sonra Ömer, sonra Osman -gelir diye- sayardık. Bu haberi İbni Ömer (r.a.)'tan büyük bir grup muhaddis nakletmiştir.[475]
Şa'bi der ki: Hz. Osman dışındaki sahabe halifelerden hiç birisi, Kur'an'ı bir araya getirip, ezberinde toplamaya muvaffak olamamıştır. Ali (r.a.), dünya hayatından ayrıldığı zaman Kur'anı ezberinde toplayamamıştı.[476]
Muhammed b. Sirîn der ki: Ashabın hac ibadetini en iyi bileni Osman b. Affan (r.a.) sonra İbnu Ömer'di.[477]
Rıb'î b. Harâş, Huzeyfe (r.a.)'tan nakleder:
-Ben Ömer'le beraber, Arafat'ta Müzdelife'ye hareket için güneşin batmasını beklemek üzere dikiliyorduk. Ömer, insanların yüksek sesle gürültü yaptığını ve hareketlerini görünce bana: Yemenlinin oğlu! Bu fitne ne zamana kadar sürecek? dedi. Ben "Kapı kırılana yahut açılana kadar!" deyince, Ömer ürktü ve "Bu ne demek?" dedi. Ben de "Bu adamın ölmesi veya öldürülmesidir." Deyince, Ömer bunu dikte ettirip: Ya Huzeyfe kavmim benden sonra kimi emir yapacaktır?" dedi. Ben de: İnsanlar Hz. Osman'a bakıp bunu yaydılar bile" dedim.[478]
Ebu İshak, Harise b. Mudarrib'ten naklediyor:
-Hz. Ömer'le beraber hac yapmıştım. Deveyi şarkı okuyarak süren adam: "Emir ondan sonra Osman b. Affan'dır." diyordu. Daha sonra Hz. Osman'la hac ettim, deveci yine "Ondan sonra emir Ali b. Ebi Talib'tir." diyordu.[479]
El-Cürayrî, Abdullah b. Şakîk aracılığıyla Ömer (r.a.)'ın müezzini el-Akra'dan naklediyor:
-Ömer (r.a.) Piskopos'u çağırıp ona: "Kitabınızda bizlere dair bir bilgi bulabiliyor musunuz?" diye sordu. Piskopos da: "Biz sizin sıfatınızı ve amellerinizi bulabiliyoruz ama isimlerinizi bulamıyoruz." dedi. Hz. Ömer: "Peki beni kitabınızda nasıl buluyorsunuz?" deyince piskopos: "Demirden bir kale!" dedi. Ömer (r.a.): "Demir bir kale ne demek!" deyince "Güçlü bir başkan!" dedi. Hz. Ömer: "Allah-u Ekber ya benden sonraki?" deyince "Salih bir adam ama akrabalarını kayıran biri." dedi. Hz. Ömer de: "Allah Affan'ın oğluna acısın, ya ondan sonraki nasıl?" deyince o "Demir gibi bir genç!" dedi. Ömer (r.a.) da: Vay paslı vay, vay, paslı vay! deyince Piskopos: "Ağır ol ey müminlerin emiri, o salih birisidir. Ama onun hilafeti, kanların boşa akıtıldığı kılıçların sıyrıldığı bir dönemde olacak." dedi.[480]
(Ebu Ubeyde -Esmaî'den nakleder: Hammad b. Seleme bu H?. Ali kısmını "Sedeünmin hadîdin" diye nakleder ki, bu da o manaya yakındır. Sadea (ayın ile) kokusu olmayan pas iken, Sadece (elifle) kokusu olan pas demektir.)[481]
Hammad b. Zeyd der ki: Eğer ben "Hz. Ali (r.a.), Hz. Osman (r.a.)'tan daha üstündür." diyecek olursam "Rasulu Ekrem'in ashabı ihanet ettiler." demiş olurum.469
İbnu Ebi'z-Zinad, babasından, Amr b. Osman'ın: "Hz. Osman'ın yüzüğünün kaşına "Amentu billezi halaqa fesevva (yaratıp tesviye eden zata iman ettim.)" diye kazıttırılmıştı."[482]
Hz. Osman halife seçilince Abdullah ibni Mesud (r.a.) "Biz başımıza, yeryüzünde hayatta kalanların (ashabın) en hayırlısını başkan seçtik, yapacak başka şeyimiz yoktu." dedi.[483]
Mübarek b. Fudâle Hasen'den nakleder:
-Ben Hz. Osman'ı mescitte uyurken gördüm. Ridası başının altında -yastık yerine- idi. Bir adam bir iş için gelince, Osman ona ayağa kalkar, bir başkası gelince yine kalkıp otururdu, sanki o da onlardan birisiydi. Ben onun bir hutbesinde, köpeklerin öldürülmesini ve güvercinlerin
kesilmesini emrettiğine şahit oldum.
Hakim b. Abbad anlatıyor:
-Medine'de ortaya çıkan ilk münker dünya malı çoğalıp insanların alım gücü arttığında güvercin uçurtmak, silah atmak şeklinde ortaya çıktı. Hz. Osman (r.a.) da birine emredip kuşları kestirdi, silahları kırdırdı.[484]
Yine Hz. Osman (r.a.) Kur'an'ın tamamını (vitr'in son rekatında) bir rekatta okuduğu birçok yolla sahihtir.[485]
Abdullah b. Mübarek, Zübeyr b. Abdullah yolu ile bunun ninesinden -ki Hz. Osman'ın hizmetinde idi- şöyle haber verdiğini nakleder:
(Hz. Osman, ailesinden ve hizmetçilerinden hiç birini uyanık bulmazsa geceleyin bir hizmet için uykudan uyandırmazdı.) bütün ömrünü oruçla geçirirdi.[486]
Enes (r.a.) anlatıyor:
-Huzeyfe (r.a.), Hz. Osman'ın yanına geldi. O sırada Ermenistan (ve Azerbaycan) taraflarına sefer yapan Iraklılarla beraber o da (cihad için) orada idi. Bu gazveye Şamlılar da katılmışlardı. Kur'an konusunda aralarında münakaşa çıkmış ve Huzeyfe onların bu ihtilaflarından hoşlanmadığı sözler duymuş, bineğine atlayıp Hz. Osman'a gelmiş ve ona:
"Yahudi ve hıristiyanların kitapları hususunda içine düştükleri ihtilaflar gibi, Kur'an hakkında da şu ümmet birbiriyle çelişkiye düşmeden onların imdadına yetiş." dedi. Hz. Osman bunu duyunca korkuya kapıldı ve hemen müminlerin annesi Hafsa (r.a.)'a "Bana Kur'an'ın hepsinin toplandığı sayfaları gönder, biz onu diğer mushaflara istinsah edelim (çekelim) sonra onu sana geri göndeririz!" diye haber saldı. Hafsa (r.a.) da sahifeleri ona yolladı. Osman (r.a.) da Zeyd b. Sabit, Abdullah b.
Zübeyr, Said b. El-Âs ile Abdurrahman b. El-Haris b. Hişam'a "Bu sayfalardakini mushaflara aynen geçirin!" diye haber salıp sonra onlara: "Eğer Zeyd b. Sabit ile sizin aranızda, Kur'anın arapçası hususunda bir kelimede ihtilaf ederseniz onu Kureyş lehçesine göre yazın. Zira kuran onların dili ile indi." diye tenbih etti.
Onlar bu emri yerine getirdiler. Böylece Kur'an nüshaları yazılmış oldu. Yazım tamamlanınca Hz. Osman-sahifelerdeki (aslı) Hz. Hafsa'ya iade etti. Müslüman ordularından her birine de bu yazılan mushaf nüshalarından birer tane gönderdi. Onlara "Kendilerine göndermiş olduğu bu Mushaf'a aykırı bulunan, yanlarındaki diğer mushafları yakmalarını emretti.
İşte, o zaman, Kur'an nüshalarının ateşle yakıldığı zaman -diye meşhur oldu.[487]
Seyf[488] b. Ömer, Talha ve Muhammed'den naklederler:
-Huzeyfe (r.a.), ,Rey şehri alınınca, Abdurrahman b. Rabîa'ya destek için el-Bâb'a gitti, yanında Said b. Âs vardı. Onunla tâ Azerbaycan'a kadar varıp destek oldular. Sonra geri döndüler. Huzeyfe: Ben bu yolculuğumda öyle şeyler gördüm ki, insanları kendi başına bırakırsak Kur'an'"dan sapıp bir daha da ona dönemeyecekler!" deyince Said "O ne?" dedi. Huzeyfe dedi ki:
-Ben Şam destek orduları geldiğinde, Hımış halkından bir takım adamların Kûfelilere, "Kendilerinin Kur'an kıraatinin, Kûfelilerinkinden daha doğru olduğunu iddia edip, Mikdad (r.a.) bu kıraati Peygamber (s.a.v.)'den aldı." Dediklerini, Kûfelilerin de onlara aynı şekilde cevap verdiklerini gördüm.
Şamlılardan bir kısmını şu topluluğa "Bizim kıraatimiz sizinkinden daha doğru." dediklerini, onların da "Bizimki doğru!" dediğini gördüm. Huzeyfe Küfe'ye gelince mescide girdi. İnsanlar yanına gelip gidiyordu. O da seferde duyduğu şeylerden sakınmalarını istiyordu. Bu konuda Efendimizin ashabı ile onlardan ilim alan tabiînin çoğu ona yardımcı oldu. Abdullah ibni Mesud'un talebelerinden bir kısmı Huzeyfe'ye: Bunda münker ne var? Biz ibni Mesud'un, Basralılar Ebu Musa'nın kıraatine göre okuyup ona "Lübabu'1-Fuad" adını veriyorlar. Hımıslılar Mikdad ve Salim'in kıraatini esas almıyorlar mı? Deyince Huzeyfe ile yandakiler öfkelendi ve "Sizler sadece Bedevilersiniz, Abdullah b. Mesud da sizin gibi bedevilere gönderildi, yoksa kendisinden daha iyi bilenlere görevlendirilmedi, kesin sesinizi! Zira siz yanlışsınız." dediler. Huzeyfe ise: Vallahi yaşarsam bunu Halifeye şikayet edip müşavere edeceğim ve sizlerin Medine'deki ashabını ve cemaatin fikrine katılmanızı ona tavsiye- edeceğim." dedi. Bunu duyan Abdullah b. Mesud (r.a.) öfkelendi ve: "Öyleyse Allah seni yüz üstü cehenneme sarkıtır." dedi. Said b. Âs da: "yemin et bakayım bu doğru değil mi?" deyince hepsi öfkelenip dağıldı.
Huzeyfe (r.a.) yola çıkıp Medine'de Hz. Osman'a gelip gördüklerini anlattı ve ben çıplak bir uyarıcıyım, derhal yetişin!" dedi.
Hz. Osman ashabı toplayıp Huzeyfe'ye olanları anlattırdı. Hepsi de bu işin büyüyeceğini, sonucun tehlikesini Huzeyfe gibi görerek hepsi:
"Bu iş böyle bırakılır da bu asır geçerse, Kur'an bilinmez olur" dediler. Hz. Osman: "Lübabu'1-Fuâd ne?" diye sorunca kendisine "Bu Ebu Musa el-Eş'arî'nin yazdığı Kur'an olup, bunu Peygamberle bir araya gelip kıraatini ona dayandıramayan kimselere okuduğunu." Haber verdiler. Hz. Osman "Ya ibni Mesud'un Kur'anı" diye sorunca, "Ona Mücemma b. Cariye ile Habbab b. El-Erat (r.a.)'lara okuduğu bu Kur'an'ı Kûfe'de derlediğini ve Mushaf haline getirdiğini" söylediler. Hz. Osman Mikdad'ınkini sorunca "Onun da bunu Şam'da yazdığını bunların hiçbirinin yazıldıktan sonra Peygambere okunarak tashih edilmediğini, bunların bu Kur'an'lan bulundukları şehirlerde toplayıp yazdırdıklarını" söylediler.
Böylece, Huzeyfe Medine'de iken Mushaflar yazıldı. Kur'an'ı daha önce Nebi (s.a.v.)'e içlerinde okuyup arz edenler de vardı. Hz. Osman da bunları büyük şehirlere dağıtıp insanlara, buna itimat edip, şehirlerden öğrendiklerini terk etmelerini emretti. İnsanların hepsi bu işin iyiliğini anlayıp, bu nüshaları kabul etmede icma ettiler. Ancak Kûfe'den bir kısmı buna yanaşmadı. Zira Abdullah b. Mesud'tan kıraat öğrenen Kurrâ hafızlar, bu konuda çok ileri atılıp, neredeyse Peygamberin ashabına bile üstünlük satmaya, -insanların kıraatini- ayıplamaya başladılar. Bunun üzerine İbni Mesud (r.a.) aralarında ayağa
kalktı: "Bunun hepsi olamaz, vallahi siz açıkça ileri gittiniz, topal ayağınıza acıyıp, kaldıramayacağı yükü yüklemeyin." dedi.
Hz. Osman'ın yolladığı Kur'an Said'e varınca insanlar onda ittifak etti. Ashab-ı Kiram pek sevindi. Said b. El-Âs da, İbni Mesud'a "Yanındaki Mushafı ver!" diye haber saldı. O da "İşte Mushafım bu -bunu al- ama kalbimdekini almaya gücün yetecek mi? deyince Said: "Ya Abdullah! vallahi ben sana zor kullanacak biri değilim. Dilersen hicret yurdunun halkına ve Müslümanların bu birliğine katılırsın, istersen onlardan ayrılırsın, bu işi sen daha iyi bilirsin." diye cevap verdi.)[489]
Mus'ab b. Sa'd b. Ebi Vakkas anlatıyor:
-Osman (r.a.) insanlara hitabede bulunarak "Ey insanlar! Sizin Peygamber (s.a.v.)'le geçirdiğiniz on (üç) yılınız var. Siz Kur'an hususunda farklılıkları anlayabilen ve bu yüzden "Bu Übey'in kıraati, bu Abdullah'ın kıraati" diyebilen kimselersiniz. Bir adam kalkar ve "Biz senin kıraatini tatbik etmiyoruz." diyebilir. İşte bu yüzden ben "Sizin içinizde, kimde Allah'ın kitabından bir şeyler varsa onu getirip teslim etmesine" karar verdim." dedi.
İnsanlar bunun üzerine, yanlarında bulunan, üzerine Kur'an parçalan yazılı kağıt, deri, her ne varsa getirdi. Böylece bunlardan büyük bir kemmiyet ortaya çıktı. Sonra Osman bu meclise gelip sahiplerini birer birer çağırarak; "Allah aşkına, sen bu ayetleri sana imla ettirirken bizzat Peygamber'den mi duydun?, yemin et" diyor, onlar da "Evet." diyorlardı. Osman bu toplama ve tespit işi bitince yanındakilere: "İnsanların en iyi yazabileni kim?" diye sordu. Onlar da "Rasulullah'ın katibi olan Zeyd b. Sabit'tir." dediler. Osman (r.a.): "Arap dilini en iyi bilen kim?" deyince "Said b. El-Âs'tır." dediler. Osman (r.a.) da: "Öyleyse Said imla ettirsin (okusun), Zeyd de yazsın." dedi. Zeyd'de birçok nüsha yazdı. Hz. Osman da bunları diğer şehirlerde oturanlara dağıttı.[490]
Adı bilinmeyen biri Süveyd b. Gafele'den, Hz. Ali'nin, bu Kur'an'ın toplanıp diğerlerinin yakılışı konusunda: "Onu Osman yapmasa ben yapacaktım." dediğini nakleder.[491]
Ebu Hilal anlatıyor: Hasen-i Basri'yi şöyle derken duydum: -Hz. Osman on iki yıl idarede kaldı. Bu süre içerisinde onun idaresinden beğenmedikleri kötü bir şey olmadı."[492]
Said b. Cühmân, Efendimizin kölesi Sefine'den Peygamber (s.a.v.)'in
"Benden sonra hilafet otuz sene -kesintisiz-devam eder, sonra krallığa dönüşür." buyurduğunu nakleder.[493]
Katade, Abdullah b. Şakik isnadıyla Mürra el-Behzî'den naklediyor: Rasulullah (s.a.v.)'in yanında idim. Efendimiz (s.a.v.):
"Öküz boynuzu gibi fitneler olacak. Şu -yanımda- elbisesine sarılı duran kişi ve yanındakiler hak üzere olacaklardır." buyurdu. Varıp elbisesini kaldırınca gördüm ki, o Hz. Osman'dır.[494]
Aynı haberi el-Eş'as es-San'anî de Mürre'den naklederken Mu-hammed b. Şirin de Ka'b b. Ucre'den nakleder. Haberin bir benzeri de İbni Ömer'den nakledilir.[495]
Kays b. Ebi Hazim, Hz. Osman'ın kölesi Ebu Sehle aracılığıyla Hz. Aişe (r.a.)'tan şöyle nakleder:
(Rasulullah (s.a.v.) son hastalığında: "Şimdi yanımda ashabımdan birinin bulunmasını çok arzu ediyordum." buyurdu. Hz. Aişe de: "Ebu Bekir'i çağırayım mı?" deyince sustu. Hz. Aişe der ki: Anladım ki onu istemiyor, "Sana Ömer'i çağırayım mı?" dedim. Sustu. Anladım ki onu da istemiyor. "Sana Osman'ı çağırayım mı?" dediğimde "Evet" buyurdu. Ben den onu çağırdım. Osman gelince Peygamber (s.a.v.) bana eliyle "uzaklaşma" işareti yaptı. Osman geldi yanına oturdu. Nebi (s.a.v.) ona gizli bir sır anlatmaya başlamıştı. Osman'ın rengi değişiyordu.)
Ebu Sehle der ki: O kuşatma günü Osman'a "Ey müminlerin emiri,
bunlarla çarpışmayacak mısın?" denilince "Rasulullah (s.a.v.) bana bir öğüt vermişti. İşte şimdi ben o öğüdü tutmaya çalışıyorum." dedi.[496]
Ebu Sehle'yi el-Iclî "güvenilir sika" saymıştır.[497]
Cerirî, Ebu Bekr el-Adevî'den naklediyor: Hz. Aişe (r.a.)'ya "Rasulullah (s.a.v.) vefat ederken herhangi bir kimseye özel bir vasiyeti olmuş muydu?" deyince Hz. Aişe: "Allah korusun! O sadece Osman'a bir sır vererek, onun öldürüleceğini bildirip, elini bu fitneden çekmesini emretmişti." dedi.[498]
Şu'be anlatıyor: Bana Ebu Hamze, babasının Ali (r.a.)'ı şöyle söylerken duyduğunu anlattı:
-Allah Osman'ı benimle birlikte öldürdü.
Ravi Ebu Hamza derki: Ben bunu Abdullah ibni Aabbas'a anlattım da: "Gerçekten doğru söylüyor "Allah Osmanı öldürdüğünde beni de onunla öldürecek." derdi diye anlattı.[499]
-Derim ki (Zehebi) "Zaten Hz. Ali (r.a.): Peygamber (s.a.v.) bana sakalımın, kesilecek olan boğazımdan akan kanla, kızıla boyanacağını haber vermişti." derdi.[500]
Şu'be'nin rivayetine göre Habib b. Ez-Zübeyr, Abdurrahman b. Eş-Şerûd'dan Hz. Ali'nin: "Kesinlikle Allah'ın (Hıcr suresi ayet 47)
"Biz onların göğüslerinde, kinden ne varsa, söktük, artık kardeşler olarak yüz yüze koltuklarda -oturmakta- dırlar." Ayetindeki kast ettiği kimseler arasında ben ve Osman'ın olacağı ümidindeyim." dediğini nakleder.[501]
Bu haberi Abdullah (b. Ebi Süfyan b. El-Haris de Hz. Ali'den aynı ifadelerle nakleder.[502]
Mutarrif b. Eş-Şıhhîr anlatıyor: -Cemel harbinde Hz. Ali'ye rastlamıştım. Bana: "Ya Ebâ Abdillah! Seni bugüne kadar bize destek vermekten geri koyan ne idi, Osman b. Affan sevgisi mi?" deyip sonra da: "Eğer bu görüşte isen bile ne zarar var. Kesinlikle Osman (r.a.) bizim içimizde akraba bağlarını en iyi kuran, Rabbinden en iyi sakınan bir kimseydi." dedi.[503]
Said b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl anlatıyor: Vallahi bu gün gibi gözümün önünde, Müslümanlığa girdiğim için -amcaoğlu- Ömer beni ve hanımım olan bacısını iple bağlamış idi. Şimdi sizin Hz. Osman'a yaptığınız bu zulümden dolayı Uhut yerinden kayıp parçalansaydı, bu gerçekten doğru olurdu.[504]
Hişam der ki: Bana Muhammed b. Sirîn, Ukbe b. Evs yoluyla Abdullah b. Amr (r.a.)'in: "Bu ümmete on iki gerçek halife gelecek. Bunlardan biri Ebu Bekir'dir ki, onun adını tarihinize geçirdiniz. Ömeru'l-Faruk da çelikten bir boynuz olup o da geçti. Hz. Osman ki, rahmetten nasibi kendisine çift verilmiş biri olup, mazlum olarak öldürüldü. Siz onun da ismini bu on iki halife arasında elde ettiniz." dediğini nakletti. Bunu Muhammed b. Sirin'den çok kişi rivayet etmiştir.[505] Abdullah b. Şevzeb, Zehdem el-Cermî'den nakleder: -Bir gece Abdullah b. Abbas'ın yanında sohbetteydim. Size bir hadise anlatayım, diyerek şunları söyledi: "Hz. Osman'ın başına şu işler gelince ben Ali'ye "Sen bu işten çekil! Vallahi sen bir delikte bile olsan insanlar gelip sana biat edecekler." dedimse de sözümü tutmadı. Allah'a yemin ederim ki, Muaviye ona saldıracak. Bu söylediğimi, Allah'ın (İsra suresi ayet 33'teki)
"Kim de zulmedilerek (haksız yere) öldürülürce, biz onun velisine onun hakkını arama gücü veririz. Öyleyse o da öldürmede haddi aşmasın! Zira o veli artık desteklenmiştir." Ayeti ifade ediyor.[506]
Ebu Kilâbe el-Cermî der ki: San'â emiri olan Sümame b. Adiy'e, Hz. Osman'ın öldürülme haberi gelince uzun uzun ağladı ve: "İşte şimdi Peygamberlik hilafeti Muhammed ümmetinden alındı, artık bir krallık ve zorbalığa dönüştü. Bundan sonra kim neyi ele geçirse onu yer." dedi.[507]
Yahya b. Said el-Ensarî, Bedir'e katılanlardan olan Ebu Humeyd es-Saîdî'nin Hz. Osman öldürülünce: "Allah'ım! Sana kavuşuncaya kadar bir daha gülmek bana haram olsun!" dediğini bildirir.[508]
Katade der ki: Hz. Osman on iki yıldan on iki gün eksik hüküm sürdü. Halife b. Hayyat ve diğerleri de böyle der.[509]
Ebu Ma'şar es-Sindî ise: Hz. Osman Zilhicce ayının on sekizinci Cuma günü öldürüldü." derken bir başka tarihçi "...ikindiden sonra..." ilavesini yapar.[510]
Akşamla yatsı arası Bakî mezarlığına defnedildiğinde seksen iki yaşında idi. Doğru olan da budur. Bir rivayette onun seksen altı yaşında öldüğü söylenir.[511]
Abdullah b. Ferruh anlatıyor: Cenazede bende bulundum. Kanlı elbisesi ile gömülüp şehit olduğu için yıkanmadı. Bunu İmam Ahmcd'in oğlu Abdullah "Münsed"in Ziyadât'ında nakleder.[512] Bir rivayette yıkıt-mayıp namazını Mervan kıldırdı, denir.[513]
Vakidi'nin rivayetinde şu bilgiler vardır: Hz. Osman'ın hanımı Naile, yakasını parçalamış, bağırarak evinden çıktı. Yanında bir kandil vardı. Cübeyr b. Mut'im ona: "Şu kandili söndür de eşkıya bizden haberdar olmasınlar, ben bir takım patırtı kütürdü gördüm." dedi. Sonra Bakî mezarlığına geldiler. Namazını Cübeyr b. Mut'im kıldırdı. Arkasında Ebu Cehm b. Huzeyfe, Hakim b. Hişam, Niyar b. Mukrim ile Osman'ın iki eşi Naile ve Ümmü Benîn durdu. Bu iki kadın Hz. Osman'ın kabrine inen erkeklerden daha fazla gayret gösterdiler. Kabrine bir lahcl yapıp sonra mezarı belirsiz hale getirerek dağıldılar.[514]
Bir rivayete göre, "Cübeyr on altı kişi ile namazını kıldığı" varsa d» önceki daha doğrudur.[515]
Sevban (r.a.)'ın torunu Yahya der ki: Bir gün Naile aynaya bakıp ağzının güzelliğinde kendi de hayret etmiş. Bir taş alıp ön dişlerini kırmış ve: "Vallahi Osman'dan sonra kimse sizin meyvenizi toplaya-mayacak (ya da kimse sizi gelin olarak göremeyecek) dedi. Daha sonra Şam'a Muaviye'nin yanına gittiğinde Muaviye ona düğür oldu ise di Naile reddetti.[516]
Hassan b. Sabit bu konuda şu beyitleri söyledi:
Allah'ın veli kulunu evinin içinde katlettiniz, Doğru olmaya bir zulüm getirdiniz.
Raşit ve işi düzgün Osman'ın ölümüne yardım edin Kavmin yemini zafere eremedi.[517]
Ka'b b. Malik de şu şiiri okudu:
Üzüntümü dalgalandıran şu iş ricaline ağırdır! Şaşarım gübreliklerde ağlayanlara
Ben işkenceyle evinde öldürülen Osman'ı kefen içinde mezara verilirken gördüm.[518]
Başka bir şair de der ki:
Babanın ömrüne and olsun, sakın yalan söyleme, zira hayrın çoğu gidip, pek azı kaldı.
İnsanlar dinleri hususunda akıllarını kaybedip uzun bir şer ile Osman b. Affan baş başa kaldı.[519]
Hz. Osman (r.a.) zorbalıkla öldürülünce, Peygamber (s.a.v.)'in ashabının (kolu kanadı kırılıp düşmüş gibi) moralleri bozuldu ve Hz. Ali'ye biat ettiler. Daha sonra Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. V.\-Avvam, müminlerin annesi Hz. Aişe ve onlara uyan bir takım insanlar, kendilerinin içine düştükleri Hz. Osman'a yardımda gevşek kalmış oldukları utancından, kendilerini ancak Hz. Osman'ın kanını istemek üzere kıyama geçip, onu öldürenlerden onun intikamını almalarının kurtarabileceği kanaatine vararak, müminlerin emiri Hz. Ali (r.a.) ile hiçbir müşavere yapmadan Medine'den hareket ederek Basra şehrine doğru yola çıktılar.[521]
Halife b. Hayyat, Tarih'inde bu konuyu şöyle anlatıyor: -Talha, Zübeyr ve Hz. Aişe Basra'ya geldiler. Orada Hz. Ali hilafeti adına Osman b. Huneyf vali idi. Geldiklerini duyunca korkup Basra'dan ayrıldı. Hz. Ali de Osman'ın kardeşi olan Sehl b. Huneyf'i oraya vali tayin edip, sonra da kendisi Medine'den hareket etti. Oğlu Hasen ile Ammar b. Yasir'i önceden Küfe'ye insanları kendileriyle gelmeye davet için yollamıştı. Ardından Hz. Ali Kûfe'ye ulaştı. Hz. Ali'nin oraya varışından az önce Hukeym b. Cebele el-Abdî yedi yüz kişilik bir kuvvetle Basra'dan ayrılmıştı. Bu adam daha önce de geçtiği gibi Hz, Osman'a isyan eden liderlerden biri idi. Onun ordusu ile Talha ve Zübeyr (r.a.)'ların ordusu karşı karşıya gelip savaşa tutuştu. Allah, Hukeym'i kendi kavminden bir grubun içinde katletti. Diğerlerinin ordusunun öncü kuvvetlerini de Mücaşi b. Mesud es-Sülemî katletmiştir.[522]
Sonra iki taraf da sulh yapıp:
1- Basra valiliği ve Basra imamlığı Osman b. Huneyf e verilmesi
2- Talha ve Zübeyr'in Hz. Ali gelene kadar Basra'da istedikleri yerde konaklamaları şartı ile çarpışmaktan vazgeçtiler.
Ammar, Küfe halkına, Hz. Aişe'yi kast ederek "Vallahi ben de kesinlikle biliyorum ki, O, Peygamberimizin hem dünya hem de ahiretteki hanımıdır. Lakin Allah sizi Aişe ile imtihan edip sizin Hz. Peygambere mi yoksa hanımına mı uyacağınıza bakmak istedi." dedi.[523]
Sa'd b. İbrahim ez-Zühri, Eşlem kabilesinden birinin kendisine: "Biz Medine halkından dört bin kişi ile Ali'nin yanmdaydık" dediğini nakleder.[524]
Said b. Cübeyr der ki: Cemel vakasında Hz. Ali ile sekiz yüz ensarlı, dört yüz kiş/ de Bey'at-ı Rıdvan'da bulunan kimse vardı. Bu haberi Said'den Ca'fer b. Ebi'l-Muğira rivayet eder
Mutallib b. Ziyad Suddî'den naklediyor: Cemel harbi günü Hz. Ali'nin tarafında yüz otuz, Bedir harbine katılanlardan yedi yüz tane de Peygamberimizin ashabından kimse vardı.[525] Her iki ordu arasında otuz bin kimse öldürüldü. Bundan daha büyük bir harp yapılmamıştır.[526]
Bu konuda Şa'bi daha da ileri giderek "Cemel harbine ashabdan sadece Ali, Ammar, Talha ve Zübeyr katılmıştır." der.[527]
Seleme b. Küheyl anlatıyor: Kûfe'den altı bin kişi yola çıktı. Zî Kâr denen yerde Ali (r.a.)'a geldiler. On bin kadar bir güç oluşturup Basra'ya geldiler.[528]
Ebu Ubeyde anlatıyor:
Cemel harbinde Hz. Ali'nin süvari komutanı Ammar idi. Piyade birlikleri komutanı Muhammed b. Ebi Bekr es-Sıddik idi. Sağ kutuıt komutanı İlbâ b. El-Heysem es-Sedûsî vardı. Rivayetin birinde Abdullahb. Ca'fer, bir diğer rivayette ise Hasen b. Ali olarak geçer. Sol kanat komutanı Hüseyin b. Ali idi. Öncü kuvvetlerin başında i»e Abdullah b. Abbas vardı. Sancağı oğlu Muhammed b. El-Hancfiyye'ye vermişti.
Talha ve Zübeyr -ordusunun- sancağını Abdullah b. Hukcym İv Hizam taşıyordu. Süvarilerinin komutanı Talha, Piyadelerinki Abdullah b, Zübeyr, sağ kanat komutanı Abdullah b. Amir b. Kurayz, sol kanat komutanı da Mervan b. Hakem idi.[529]
Savaş bir Cuma günü, Basra dışında Ubeydullah b. Ziyad'in sarayı yanında cereyan etmiştir.[530]
Leys b. Sa'd ve diğerleri ise "Cemel hadisesi Cemadiy'1-Ûla ayında olmuştur." der.[531]
Ebu'l-Yakzan anlatıyor: Cemel günü Ka'b b. Sur el-Ezdî boynunda bir Kur'an'la kalkanını almış olarak çıkageldi. Hz. Aişe'nin bindiği devenin yularına sarıldı. Nereden atıldığı bilinmeye bir ok gelip onu öldürdü.[532]
Muhammed b. Sa'd der ki: Ka'b b. Sûr (r.a.) Müslümanlar arasındaki bu fitnelerden korunabilmek için -içine kapandığı evinin dışını da çamurla sıvatarak yemeğini ve suyunu alabileceği kadar duvarda bir gedik açmıştı. Hz. Aişe'ye "Eğer Ka'b seninle harbe gelirse cl-Ezd kabilesinden harbe katılmayan kimse kalmaz." denildi. O da ona bineği ile gelip seslendi, ve Ka'b'a konuştu ise de Ka'b ona cevap vermedi, Bunun üzerine Hz. Aişe (r.a.): "Ben senin anan değil miyim? Benim sende hakkım var." dedi. Ka'b da onunla konuştu. Hz. Aişe "Ben insanlar arasında sadece sulh ve barış istiyorum." dedi. Böylece 0 d»
çıkıp Kur'anı açarak, iki ordu arasında gidip gelerek onları Kur'an'daki hükme çağırıyordu ki, ansızın bir ok gelip ona isabet ederek öldürdü.[533]
Bu olayı Husayn b. Abdirrahman şöyle anlatır:
-Ka'b b. Sûr kalkıp iki ordunun ortasına Kur'an-ı Kerim'i koyarak açtı. Müslümanlara Allah ve İslam adına yemin vererek kanlarını korumalarını rica ediyordu. Bıkmadan yalvarmasına öldürülene kadar devam etti.[534]
Bir başka ravi ise şunları anlatmaktadır:
-Her iki taraf saflarını tutmuş idi. İki grubun liderleri olan Ali (r.a.) ile Talha (r.a.)'ın harp etmek gibi bir maksatları yoktu. Onların arzuları sözün bir araya gelmesi idi. Lakin her iki tarafın ayak takımı denen kimseleri oklarla atışmaya başlayınca harbin kıvılcımı tutuşmuş oldu. Nefisler kabardı. Talha artık devamlı "Ey insanlar susup dinleyin!" diyordu. Ama fitne kaynıyordu. Bunun üzerine Talha "Of Of! Ateş böcekleri, hırs canavarları!" diye söylenerek "Allah'ım, bu gün Osman için benden alacağını al, ta'ki sen razı olana kadar al, biz gerçekten Osman'ın başına gelen meselede hakkın hilafına hareket ettik. Dün bizler, bizden başkalarına karşı tek yumruk iken, bu gün birimiz diğer kardeşine hücum eden demirden iki dağ haline geldik. Lakin ben, Osman (r.a.) meselesinde kanımın akıtılması ve onun kanının taleb edilmesi dışında başka bir şeyle kefareti ödenemeyecek bir mesuliyet taşıyorum." diye dua etti.[535]
Katade, Cârûd b. Ebi sebra el-Huzeli'nin şöyle dediğini anlattı:
-Cemel harbi günü, Mervan b. Hakem Talha'ya baktı ve: "Bu günden sonra artık intikamımı istemeyeceğim" diyerek Talha'ya bir ok atıp onu öldürdü.[536]
Kays b. Ebi Hazim anlatıyor: Ben Mervan'ı, Talha'ya ok attığı gün gördüm. Ok Talha'nın dizine saplanıp, Talha ölene kadar kanı akmaya devam etti.[537]
Bu haberin bir diğer tarikinde: "Talha'ya bir ok atıp, işte bu Osman'a yardım eden kimsedendir!" dedi, diye geçer.
Yahya b. Said el-Ensarî amcasından naklediyor:
-Mervan, Talha'ya bir ok atıp sonra Hz. Osman'ın oğlu Ebân b, Osman'a dönüp "Senin yerine babanın katillerinden birine yettik." demişti.[538]
Zeyd b. Ebi Üneyse, birisinden Hz. Ali'nin: "Talha'nın katilini Cc hennemle müjdeleyin!" dediğini rivayet eder.[539]
İkrime, Abdullah b. Abbas (r.a.)'tan naklediyor:
-Altı yüz kişi ile Hz. Ali'nin yanında Cemel savaşına gittik. Ruh/c şehri yolunu tuttuk. Oğlu Hasan orada durduklarında, Hz. Ali'nin önünde durup ağladı ve "İzin ver de konuşayım!" dedi. Hz, Ali de: Ki/, çocukları gibi ağlayıp durmayı bırak da ne konuşacaksan konuş!" dedi. Hz. Hasan:
-Ben daha önce sana evinde oturup, insanların sana gelmesini bek' lemeni tavsiye etmiştim. Ama sen beni dinlemedin. İşte şimdi sana bir kere daha tavsiye ediyorum. Öyle görünüyor ki, Araplar için eğer; bil* dalaşma söz konusu olacak ve akılları uzakta olanlar bile ona dönecek olursa, sen kertenkele deliği gibi bir yere gizlenip saklansan bile, seni bulup ortaya çıkarmak için sana develerle gelecekler, dedi. Hz. Ali de:
-Bre babasız kalasıca! sen beni sırtlanların avlanma için yuvasının içinde gizlenerek -avının çıkardığı sesi beklerken, avcının hususi bir seti çıkararak dışarı çıkarıp onu avladığında olduğu gibi- oturup beklediğimi mi sanıyorsun." dedi.
Bu haberin benzeri iki ayrı yoldan rivayet olunmuştur.[540]
Yahya b. Said el-Ensari amcasından naklediyor:
Cemel savaşında Ali (r.a.) bir dellal çıkartıp -ordu arasında- "Dikkat kimseye ok atmayın, onlarla konuşun, zira bu makam öyle bir makam ki, kim burada kardeşini parçalarsa kıyamet günü de kendi parçalanır." diye ilan ettirdi, biz de demirin harareti (ok ve kılıç) bize gelene kadar Ali (r.a.)'m sözüne uyduk. Sonra onlar hep bir ağızdan bize doğru "Haydi Osman'ın intikamına" diye bağırdılar. Bir adım önümüzde sancağı taşıyan Muhammed b. Hanefiyye vardı. Hz. Ali elini göğe doğru kaldırdı ve "Allah'ım! Hz. Osman'ı öldürenleri yüz üstü ser." diye dua edip yakardı. Sonra Zübeyr (r.a.) yanındaki okçulara "haydin tebliği bırakın da onlara ok atın!" dedi. Sanki bu sözü ile harbi başlatmak ister gibiydi. Arkadaşlarımız onların okçularına bakınca artık gözlerini onlardan ayırıp yere bakmaya bile vakit kalmadan onlara hücum ettiler. Allah onları bozguna uğrattı. Mervan Talha'ya bir ok attı.
Ok atının yanı başındaki ayağına saplandı.[541]
Ebu Cerv el-Mâzinî'den şöyle dediği nakledilir: Karşı karşıya geldiklerinde Ali ve Zübeyr'i gördüm. Ali (r.a.), Zübeyr (r.a.)'a: "Allah adını ant veriyorum, sen Peygamber (s.a.v.)'i sana:
"Senin bana zulmederek, benimle çarpışacağını" söylediğini duy» madın mı? deyince Zübeyr (r.a.): "Evet, ancak ben onu şu undu durduğum yerde durana kadar hiç hatırlamamıştım." dedi ve sonra di oradan hemen geri döndü.[542]
Hasen-i Basrî, Kays b. Abbâd'dan naklediyor: Hz. Ali Cemel harbi günü oğluna: "Ya Hasan! Keşke baban bundan yirmi yıl önce ölmüş olsaydı (da bunları görmeseydi)." deyince Hz. Hasan: "Babacığım ben bu duruma düşmemen için seni bundan men etmiş idim." deyince o da: "Oğulcuğum ben bu işin bu noktaya varacağını düşünmemiştim." dedi.[543]
İbnu Sa'd der ki: Muhammed b. Talha o gün geçip Hz. Aişe'yi taşıyan devenin yularını aldı. Hz. Ali taraftarından biri ona saldırınca,
Muhammed b. Talha: "S^na "Hâ Mîm lâ yunsarûn" ayetini hatırlatırım." dedi ise de bu adam gelip ona mızrağıyla vurupı>öldürdü. Sonra bu adam onun hakkında şu şiiri söyledi: :
1- Müslüman gözünün görüşüne göre, o Rabbinin ayetlerine sımsıkı sarılan, bu uğurda toza toprağa belenen, eziyeti az birisi
2- Mızrakla gömleğinin yakasını parçaladığımda iki eli ve ağzı üzere yere serildi
3- Tam mızrak girerken bana; (Hamim suresini hatırlatıyor.) (ha* mim)'i öne geçmeden evvel okusa olmaz mıydı.
4- Başka bir şey üzere okumalıydı. Ali 'ye tabi olmamadan başka bir şeye... Zira hakka tabi olmayan pişman olacaktır.
(Cemel savaşı günü, insanlar birbirinden on iki bin ölü verdikten sonra ayrıldı) O gece Hz. Ali yanına meşale alarak ölüler arasında gezdi. Muhammed b. Talha'nın cesedinin olduğu yere geldiklerinde, Hz. Ali (başını oğlu Hasan'a çevirip) Ya Hasan! Ka'be'nin Rabbinc yemin olsun ki bu yatan Es-Seccâd (secdeci) Muhammed! Gördüğün gibi öldürülmüş. Onu bu meydana böyle seren babasıdır. Eğer babası ve onun da babasına olan aşırı bağlılığı olmasaydı, bu zat bu kadar takva ve fazileti ile buraya gelmezdi." dedi. Hasan (r.a.) da: "Arlık senin böyle demenin sana hiçbir faydası yok" deyince, Hz. Ali oğluna: "Ytt Hasan! benimle senin aranda ne var?" diye söylendi.[544]
Şerik, el-Esved b. Kays'tan nakleder: Bana Cemel günü ZUbeyr (r.a.)'ı gören birisi anlattı ki, Ali harp meydanında "Ya Ebû Abdullah!" diye Zübeyr'i çağırdı. O da duyunca Ali'ye doğru geldi, öyle ki bineklerinin boyunları birbirine değdi. Ali (r.a.) ona: "Allah adına sana yemin veriyorum, hatırlıyormusun bir gün ben sana bir şeyler fısıldıyordum. Rasulullah (s.a.v.) yanımıza geldi ve
"Sen onunla konuşuyorsun ama vallahi o sana zulmederek seninle çarpışacak." demişti. Zübeyr bu hadisi duyar duymaz havyanının başına vurup harp sahasından ayrıldı gitti.[545]
Ebu Şihab el-Hannât ve diğer birinin Hilal b. Habbâb'tan nakline göre: İkrime, İbni Abbas (r.a.)'tan Cemel harbi günü Zübeyr (r.a.): "Ey Safiyye'nin oğlu! İşte şu Aişe -amcası oğlu- Talha'nın mülkü ele geçirmesi için çarpışıyor. Peki sen akraban olan Ali'ye karşı ne için savaşıyorsun?" deyince, Zübeyr'in harpten çekilip gittiğini, İbnu Cermûz'un ona rastlayıp öldürdüğünü haber vermiştir.[546]
Yezid b. Ebi Ziyad, Abdurrahman ibni Ebi Leyla'dan nakleder:
-Cemel harbi günü Zübeyr, Ali ile konuşup geri çekildi. Onlar daha saf halinde idiler. Oğlu Abdullah b. Zübeyr babasının harbi terk etmek istediğini duyunca "Korkudan, korkudan -can korkusundan-" dedi. Zübeyr de: "Bütün insanlar bilir ki ben korkak değilim. Ama Ali bana benim Peygamberden duyduğum bir şeyi hatırlattı, ben de onunla savaşmayacağıma dair yemin ettim deyip sonra da:
"Akıbetinden korktuğum işleri Allah için terk etmem dünyada da dinde de daha güzeldir. Beytini okudu.[547]
Vekî', sika bir zat olan Isâm b. Kudame'nin, İkrime aracılığıyla Abdullah b. Abbas (r.a.)'tan Rasulullah (s.a.v.)'in
"Keşke bilseydim, acaba yüzü kıllı deveye binen hanginiz olacaktır, onun etrafında pek çok maktul olacak, nerdeyse yok olayazdıktan sonrn kurtulacak." buyurduğunu rivayet eder.[548]
Bir rivayette denildiğine göre; Cemel savaşında ilk öldürülen muslini el-Cühenî'dir. Hz. Ali'nin emri ile eline bir Kur'an alıp bununla orduları dolaşmış idi. Bu işine devam ederken öldürüldü.
O gün Dabbe oğullan kabilesinden yetmiş tane el kılıçla kesildi. H%, Aişe'nin bindiği deveyi çekmek için yularını kim tutmuşsa eli Uz. Âli taraftarlarınca kesilmiş, hemen bir diğeri el kesilenin yerine geçip recez söylemeye başlamış idi. Bu hal Hz. Ali taraftarlarından birinin devenin urkûbunu (art ayağını hareket ettiren kasını) kesin" diye bağırana kflditr devam etti. Adında ihtilaf edilen adamın birisi devenin ayak sinirini kılıçla kesti. Deve ve üzerindeki hevdeci -olduğu yerde- çöküp kaldı, Hevdece atılıp saklanan oklar yüzünden deve ve hevÜec tıpkı -çığiı-kirpi gibi olmuştu. Hevdec dışından zırhlara büründürülmüş, içinde d§ Hz. Aişe (r.a.) vardı. Hz. Aişe çevresindekileri: "Allah ne dilcmişse O olacak, dilemediği olmayacaktır." diyerek insanları harbi yüreklendiriyordu.[549]
Daha sonra meydana gelen bu olay sebebiyle Hz. Aişe de[550], Hz. AH de[551] çok pişman olmuşlardı.[552]
Efendimiz (s.a.v.) ile sohbet şerefine ermiş, Mekke fethinden öce Medine'ye hicret etmiştir. Kendisi Abdurrahman b. Avf'ın kardeşidir.
Cemel harbinde şehit düştü. Oğlu Câbir b. Esved Abdullah b. Zübeyr adına (kendini halife ilan ettiğinde) Medine valisi tayin edilmişti.[553]
Cündüb B. Züheyr El-Ğamidî El-Ezdî Kûfeli olup sahabe olduğu söylenir. Ölüm tarihindeki ihtilaf sebebiyle, ondan hicri on ikinci yılda bahsedilecektir.
Huzeyfe B. El-Yeman[554] Babası Yeman'ı asıl adı Hısl -ya da Hüseyl- olup Cabir b. Üseyd'in oğludur. Bu Cabir'in adının Amr olduğu da rivayet edilir. Lakabı Ebu Abdillah el-Absî'dir. Ensar'la güvenlik anlaşması olanlardandır. Peygamber (s.a.v.)'in sırlarının sahibi ve Muhacirdendir.
Babası kendi kavmi arasında kan davasına karıştığından kendi diyarından kaçıp Medine'ye gelmiş ve Adu'l-Eşhel oğullarıyla güvenlik anlaşması yaptı. İşte Yemenliler adına bu anlaşmayı yaptığından dolayı kendi kavmi ona "Yeman" adını vermişti. Bu Yeman Uhut harbi günü şehit oldu.[555]
Huzeyfe, Uhut ve Uhut'tan sonra yapılan bütün savaş ve gazalara katıldı. Hz. Ömer onu Medain'e vali tayin etti. Ölünceye kadar orada aynı görevde kaldı.
Hz. Osman (r.a.)'tan kırk gün sonra vefat etti.
Zeyd b. Vehb, Zirr b. Hubeyş, Ebu Vail, Rıb'î b. Hıraş ve pek çok kişi ondan hadis rivayet etmişlerdir.
Hayseme b. Abdirrahman anlatıyor: Medine'ye geldim ve bana iyi bir dosta kavuşturması için Allah'a dua ettim. Allah bana Kbu Hüreyre'yle arkadaşlık etmeyi nasip etti. Bir gün yanına gelip olurdum ve: "Ben buraya hayır aramak için tâ Kûfe'den geldim." dedim. Hüreyre: "Peki duası Allah tarafından kabul edilen Sa'd b. Malik, Peygamber (s.a.v.)'in ibriği ve ayakkabıları kendine hediye edilen Abdullah b. Mesud, Peygamber (s.a.v.)'in sırlarının haznedarı Huzeyfe, Peygamber (s.a.v.)'in diliyle Allah'ın kendisini şeytandan koruduğu Ammar ile iki kitabın yani hem İncil, hem de Kur'an'a inanma sırrına ermiş olan Selman-ı Fârisî sizde değil mi?" dedi.
Bu haberi Tirmizi sahih saymıştır.[556]
Ebu'l-Yakazân, Zâdan aracılığıyla Huzeyfe (r.a.)'tan naklediyor:
-Ashab "Ya Rasulallah! Yerinize bize bir halife tayin etseniz." dediler. Nebi (s.a.v.) de:
"Eğer size bir halife tayin eder de siz de ona asi gelirseniz, aiab olunursunuz. Ama Abdullah size ne söylemişse siz de onu okuyun," buyurdu.
Tirmizi bu hadisi hasen saymıştır.[557]
Ebu Nuaym, Malik b. Miğvel yohıyla Talha'dan naklediyor:
-Huzeyfe (r.a.) Medayin'e -vali olarak- bir eşeğe binerek gelmişti. Üzerindeki semere binmiş ayaklarını salıvermişti. Beraberinde uzık olarak kurutulmuş kemikli et ve ekmek vardı.
Huzeyfe'ye ait bilgileri İbni Asakir Tarihi Dımışk'ta gayet tafsilatlı olarak verir. Huzeyfe' nin şöyle dediği nakledilir:
-Bedir harbine katılmaktan beni engelleyecek bir şey yoktu, une«k ben, babam Huseyl ile Mekke'den Medine'ye doğru yola çıkmıştım. Kureyş kafirleri bizi yakaladı ve "Siz Muhammed'in yanma gitmek istiyorsunuz." dediler. Biz ise: "Biz sadece Medine'ye gitmek istiyoruz." dedik. Onlar da bizden "Medine'ye vardığımı/da Muham-med'le beraber olup harbe çıkmayacağımıza dair Allah adına lıuılılılH aldılar ve bizi serbest bıraktılar. Böylece Medine'de PeygumbSr (s.a.v.)'e gelip bu olayı anlattık. Peygamber (s.a.v.) de:
"Siz onlara verdiğiniz taahhüdünüzde durun, onlara karşı biz Allah'tan yardım dileriz!" buyurdu. Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.[558]
Huzeyfe (r.a.), Peygamber (s.a.v.)'in on dört seçkin ashabından biridir. Nebi (s.a.v.) ona bazı münafıkların isimlerini vermişti. Kıyametten önce ortaya çıkacak olan fitne (anarşi) hadislerinin çoğu ondan öğrenilmiştir.
Ömer (r.a.) ona Allah adına yemin vererek "Ben münafıklardan mıyım?" diye sormuş, o da: "Allah adına hayır, ama senden sonra kimseyi tezkiye etmeyeceğim." demişti[559]
Hendek harbi gecesi Huzeyfe'nin başından geçen olayı daha önce anlatmıştık.[560]
Dinever şehri, harp yoluyla Huzeyfe'nin eliyle fethedildi.[561]
Kütübü Sitte'de onun naklettiği hadisler vardır.
Hukeym B. Cebele El-Abdî[562] Hukeym (r.a.) gayet dindar, ibadete düşkün, çok şerefli, sözü dinlenen bir zat idi. Hz. Osman (r.a.) onu Sind'e vali olarak tayin etmişti. Daha sonra Sind halkının anlaşmayı bozduklarını sanarak, orayı terk edip Medine'ye geldi. Hz. Osman ona sind'in nasıl bir yer olduğunu sordu o da:
-Oranın suyu (hoş değil), hırsızları çok güçlü, sahilleri dağlıktır. Eğer ordu orayı ele geçirse açlıktan kırılır, orada sayıları az olursa da kalabalık arasında kaybolur giderler." diye cevap verince, Hz. Osman Hukeym'den sonra oraya kimseyi yollamadı.[563]
Daha sonra gidip Basra'ya yerleşti. Biz daha önce onun fitneye doğru gittiğini Cemel harbi vesilesiyle anlatmıştık. Cemel harbi fitnesinde öldürüldü. Allah ona müsamaha ile muamele etsin. Denilir ki, o çarpışmasına ayağı kesilinceye kadar devam etti. Sonra kesilen ayağını alıp kesen rakibine vura vura öldürdü. Sonra da:
"Ey bacak! Artık senden fayda yok, benim kolum var onunla btn korunurum", diye recez söylemeye başladı. Lakin kanı akmaya devam edip halsiz düşünce, ayağını kesen adamın cesedine yaslandı. Yanın» gelen arkadaşlarından biri ona "Ayağını kim kesti?" diye sorunca "Yaslandığım yastığım kesti." diye cevap verdi. Ondan daha cesur biri görülmedi. Daha sonra Suheym el-Huddânî gelip onu öldürdü.[564]
Zübeyr B. El-Avvam (R.A.):[565] Zübeyr b. El-Avvam b. Huveylid b. Esed b. Abdul-Uzza b. Kusay b, Kilab (r.a.). Lakabı: Ebu Abdillah el-Kuraşî el-Ezdî el-Mekkî. Rasulullah (s.a.v.)'in Havarîsi, halası Safiyye (r.a.)'ın oğkı cennetle müjdelenen on kişiden birisi. Devlet başkanını seçen danışma kurulundaki altı müşavirden birisidir. Bedir ve daha sonraki meydana gelen bütün olaylarda bulunmuştur. Daha on altı yaşında iken Müslüman olmuştur. İlk Müslümanlardan biridir. Allah yolunda ilk kılıcı sıyıran Müslüman odur.
Kendisinin rivayet ettiği hadisler gayet az sayıdadır. Oğulları Abdullah ile Urve, Malik b. Evs b. El-Hadesân el-Ahnef b. Kays, köleni Hukeym ve diğerleri Zübeyr (r.a.)'tan hadis rivayetinde bulundular.[566]
El-Leys, Ebu'l-Esved yoluyla Urve'nin şöyle dediğini anlatır: "Ba« bam Müslüman olduğunda sekiz yaşında idi. Şeytan "Rasulullah (s.a.v,) Mekke'nin yukarısında yakalandı" diye bir vesvese saldı. Zübeyr on iki yaşlarında bir gençti. Hemen kılıcını alıp yola çıkıp geldi. Onu gören şaşırıyor ve "Çocuğa bak kılıç taşıyor!" diyorlardı. Zübeyr Nebi (s.a.v.)'in yanına gelince, (Efendimiz) "Sana ne oluyor?" diye soıdu. O da durumu haber verip "Seni yakalayanları kılıçtan geçirmeye geldim." dedi.[567]
Rivayete göre Zübeyr (r.a.) gayet uzun boylu olup bineğe bindiğinde ayakları yerde sürünürdü. İnce yanaklı seyrek sakallı idi.[568]
Ya'kub b. Şeybe -leyyin- gevşek sayılan bir senedle Zühri'nin "Zübeyr (r.a.) uzun boylu mavi gözlü, yeşil saçlı biriydi." dediğini rivayet eder.[569]
Ebu Nuaym der ki: Orta boylu, zayıf tenli, hafif sakallı, esmer, kıllı, saç ve sakalını boyamayan biriydi.[570]
Vakidi der ki: Uzun da değildi kısa da değildi. Seyrek sakallı esmer tenli biriydi.
Onun, Cemel savaşı günü çarpışmayı bırakıp gittiğini, İbnu Curmuz'un arkasından yetişerek onu hile yaparak namazda öldürdüğünü daha önce anlatmıştık.
Sahih haberde kesin olarak geçmektedir ki: Zübeyr (r.a.) dört yüz milyon dirhemden fazla emlak bırakmıştır. Hiçbir zaman ne bir yere vali oldu ne de haraç (maliye) bakanlığı gibi bir vazife aldı. O sadece ticaret yapan, ticaretten kazanan biriydi.[571]
Denilir ki, onun kendine haraç ödeyen bin tane kölesi olup onların ödediği verginin tamamını oradan kalkmadan sadaka olarak dağıtırdı. Kendi evine bundan bir şey girmezdi.[572]
Leys b. Sa'd, İshak'ın kardeşi Ebu Ferve aracılığıyla, Hz. Ali (r.a.)'ın şöyle dediğini rivayet eder:
-Benimle beş kişi çarpıştı:
1- Benimle insanların kendisine en itaat olunanı Aişe
2- İnsanların en yiğidi Zübeyr,
3- İnsanların en hilebazı Talha b. Ubeydullah ki, hiçbir hilebaz ona hile yapamadı.
4- İbadete en düşkün insan Muhammed b. Talha b. Ubeydullah, o övgüye değen biriydi, babası onu kandırıp buraya getirdi.
5- İnsanların en cömerdi
Ya'la b. Münye, ki bir kişiye otuz dinar, silah ve atı benimle çarpışmaları için verirdi, savaş ettiler.
Musa b. Talha b. Ubeydullah'tan: "Ali, Zübeyr, Talha, Sa'd b. Ebi Vakkas aynı yıl içinde doğdular." diye nakledilir.[573]
El-Leys, Ebu'l-Esved'den nakledilir: Zübeyr sekiz yaşlarında İslam'a girmiştir.[574]
Daha önce anlattığımız gibi "Zübeyr, Bedir harbinde bir ata bindi. Başında sarı bir sarık vardı. Gökten yardıma gelen meleklerde başlarında sarı sarıkla indiler.[575]
Hassan b. Sabit onun hakkında şu şiiri söylemiştir:
1- Nebi (s.a.v.)'e yaptığı biat ve onun gidişatı üzerinde, Havarisi sabit kaldı. Söz fiil ile kemal buldu.
2- Peygamberin tarz ve yolunda gitti. Hakkın velisini veli edindi. Hak en adaletli olandır.
3- Meşhur bir gün olunca, hücum eden kahraman, meşhur süvaridir o.
4- Harp ayaklarından eteğini çekip kızıştığında ölüme en önde koşan yarışçıdır o.
5- Onların içinde Zübeyr gibisi yok, ondan önce de yoktu. Yezbül dağı yerinde durdukça gelecekte de öyle biri olmayacak.
6- Ey Haşim oğlu seni övmek bir grubun yaptığı işlerden daha hayırlıdır. Senin yaptığın daha iyidir.
7- Zübeyr kılıcıyla Mustafa (s.a.v.)'den nice tasaları giderdi. Allah veriyor verdikçe artırıyor.[576]
Yine oğlu Amir b. Abdillah b. Zübeyr şu şiirleri söyledi:
1- Muhammed (as)'in hala oğlu ve veziri, belalı zamanda dor atlı süvari
2- Bedir sabahının ilk süvarisi, harbe sarı miğferle gelen zat.
3- Düşman hep birden hücum ettiği gün, topluma yardım için meleklerin kendi simasında sarı miğferli olarak geldiği zat...[577]
Yine sahih haberlerde geçtiğine göre, Urve Hz. Aişe'den kendisine şöyle dediğini rivayet eder:
-Bacımın oğlu! Babam -yani Ebu Bekr es-Sıddik- ve Zübeyr ayette
"Kendilerine yara isabet ettikten sonra bile Allah ve Rasulüne -çağrısına- icabet ettiler." (Ali-lmran ayet 174) diye bahsi geçenlerdendir.
(Müşrikler Uhut'tan döndükleri, Efendimiz ve Ashabının başına gelen o musibet geldiğinde Peygamber (s.a.v.), Kafirlerin tekrar geri geleceği endişesiyle "Kim şu keferenin peşinden gider de bizim halâ savaş gücümüzün var olduğunu anlarlar?" buyurunca, Ebu Bekir ve Zübeyr yetmiş kişiyi alarak kafirlerin peşine düştü. Kafirler onların gelişini duyunca Mekke'ye doğru kaçtılar. Allah (cc) bunlar hakkında:
"Onlar Allah'tan kendilerine verilen nimet ve faziletle, hiçbir kötülük kendilerine dokunmadan geri geldiler."(A/i İmran 174) buyurdu. Gerçekten de hiçbir düşmana rastlamamışlardı.)[578]
Muhammed b. Münkedir, Cabir (r.a.)'tan şöyle nakleder: Hendek savaşında Peygamber (s.a.v.)'in:
"Bize Beni Kureyza -yahudilerinin ne yaptığı- haberini kim getire-; cek?" buyurdu. Zübeyr (r.a.): "Ben" diyerek atına binip gitti ve onların haberini getirdi. Sonra iş kızışınca Efendimiz yine "kim haber getirecek?" diye insanlara sordu. Yine Zübeyr "ben" dedi. Üçüncü kere yine Zübeyr "ben" deyince Peygamber (s.a.v.):
"Her Peygamberin bir havarisi var, benim havarim de Zübeyr'dir."? buyurdu.[579]
Yine Muhammed b. Münkedir, Cabir (r.a.)'tan Peygamber (s.a.v.)'in: "Zübeyr benim hala oğlum ve ümmetim içinden benim havarîmdir." buyurduğunu nakleder.[580]
Asım, Zirr b. Hubeyş'ten naklediyor: Zübeyr'i öldüren İbnu Cürmûz, Hz. Ali'nin huzuruna girmek için izin istedi. Ben de Ali'nin yanında
Havari kime denilir. İbnu'1-Esir en-Nihaye'de "h-v-r" maddesinde bu kelimenin "et-Tahvir" kökünden geldiğini, bunun bir şeyi beyazlatmak manasında olduğunu, Hz İsa'nın havarilerinin de elbise ağarttıklarını söyler. Yine "Beyez ekmeğe (francala) Hubzu'l-Huvvarâ dendiğini belirtir. El-Ezheri de bunların, Peygamberlerle daima baş başa kalanlara bunun anlamının da; ihlasla dindarlık edip, her türlü kirden arınmış olmaya geldiğini söyler.
idim. Hz. Ali mübaşire: "Sen Safiyye'nin oğlunun katiline cehennem ateşiyle müjdele! Ben Nebi (s.a.v.)'i: "Her peygamberin bir havarisi var. Benim havarim de Zübeyr'dir." buyururken duymuştum." dedi.[581]
Havari: Yardımcı demektir. Kelbî "havari dost" demektir derken, Zübeyrî ise: "havari her şeyin en halisi." der.
Urve, kardeşi Abdullah b\ Zübeyr'den babası Zübeyr'in şöyle dediğini rivayet eder: Rasulullah
"Anam da, babam da sana feda olsun." buyurarak benim için hem anasını hem babasını bir cümlede söyledi.[582]
Abdurrahman b. Ebi'z-Zinad der ki: Hendek savaşında Zübeyr, Osman b. Abdillah b. El-Muğira'ya kılıçla miğferine vurup onu bindiği hayvanın semerine kadar ikiye yardı. Ona: "Ne yaman kılıcın var!" dediler. O da öfkelendi ve bu işin kendi elinin maharetiyle olduğunu yoksa sırf kılıçla olmayacağını ima etti.[583]
Zübeyr'den nakledildiğine göre; Mekke fethi günü Mekke'ye yanında iki sancakla, biri kendisinin diğeri de Sa'd b. Ubade'nin sanca-ğıyla girmiş.[584]
Abdurrahman b. Ebi'z-Zinad, Hişam yolu ile babası Urve'den nakleder: Peygamber (s.a.v.) Zübeyr'e içi ipekliyle doldurulmuş bir (dışa giyilen) ipekli Yalmak (denen, çeketimsi bir şey) hediye etti.
Zübeyr savaşta onu (zırh yerine) giyerdi.[585]
Süfyan-ı Sevrî der ki: Şu üç kişi Hamza, Ali ve Zübeyr Peygamber (s.a.v.)'in ashabının yiğitleridir.[586]
Urve anlatıyor: Zübeyr'de üç tane kılıç darbesinin izi kalmıştı, Onlardan biri omuzundaydı. İstedim mi oraya parmağımı sokabilirdim. Yaranın ikisini Bedir harbinde almıştı. Üçüncüsünü Yermuk savuşuldu almıştı. (Urve derdi ki: Daha sonra Abdulmelik b. Mervan Zübeyr öldürüldüğünde bana "Ya Urve! Sen Zübeyr'in kılıcını tanıyabilir misin?" diye sorunca ben "tabi tanırım" dedim. O da "Peki onda -onu tanıyacağın ne vardı?" dedi. Ben "Bedir savaşında ağzında bir gedik oluşmuştu." deyince kılıcı sıyırıp o gediği gördü ve:
Onlarda savaşçıların darbelerinden dolayı gedikler vardır. Beytini okudu. Sonra onu kınına koyup bana geri verdi. Biz kardeşler arasında ona üç bin dinar kıymet koyduk.) sonra kardeşlerimizden biri onu aldı, Keşke onu alan ben olsaydım.[587]
Süheyl b. Ebi Salih, babası Ebu Salih yoluyla Ebu Hüreyre (r.a.)'tun naklediyor: Rasulullah (s.a.v.) Hıra dağı üzerinde bulunuyordu. Duğ sallandı. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):
"Ya Hira sakin ol! Zira üzerinde sadece bir Peygamber, bir sıddık vo bir şehit var." buyurdu.[588]
Peygamber (s.a.v.) on kişi hakkında "cennetliktir" buyurup bunlar arasında Zübeyr (r.a.)'ı da anmıştır.
(Bu konuda çok rivayet vardır. Bunlardan birisi Said b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'in naklettiği haberdir: Abdullah b. Zalim der ki: Said b. Zeyd'in yanına girdim ve "Şu zalimin yaptığına hayret etmiyor musun? Cuma namazında hatiplere, hutbede Ali'ye söğdürüyor." dedim. Said de "Demek bunu da mı yaptılar. Ben dokuz kişinin kesinlikle cennetlik olduğuna şahadet ederim. İstesem onuncuya da ederim. Biz Peygamberimizle Hira dağının üzerindeydik, dağ sallanınca Nebi (s.a.v.) "Hira sakin ol! Üzerinde sadece nebi, sıddik ya da şehit var." buyurdu, dedi. Ben "Hira'da kimler vardı?" deyince
1- Peygamberimiz
2- Ebu Bekir
3- Ömer
4- Osman
5- Ali
6- Talha
7- Zübeyr
8- Abdurrahman b. Avf
9- Sa'd dedi. Biz "ya onuncu" deyince "bendim" dedi.).[589]
Urve anlatıyor: Ömer (r.a.) derdi ki: Ben bir kimseye vasiyet yapacak, ya da bir mal terk edecek olsaydım, bunu kesinlikle onların içinde Zübeyr'e vermek isterdim. Zira o, dinin üzerinde durduğu temel direklerden biridir.[590]
Urve der ki: İçlerinde Hz. Osman, Abdullah b. Mesud VS Abdurrahman b. Avf in da bulunduğu sahabeden yedi kişi Zübeyr'i VİUÎ tayin etmişlerdi. Zübeyr varislere kendi malından yardımda bulunur, onların malını muhafaza ederdi.[591]
Hişam b. Urve der ki: Hz. Ömer (r.a.) öldürülünce, Zübeyr b, El-Avvam kendi adını devletin Divanından sildi.[592]
İmam Ahmed, Müsned'inde Mutarrif ten şöyle naklediyor:
-Zübeyr'e "Ya Eba Abdillah! Sizin vaziyetiniz ne? Osman'ı koru» yamadınız sonunda öldürüldü. Sonra da onun kanını istemeye geldi» niz?" dedim. Zübeyr bana "Biz Hz. Peygamber döneminde Ebu Bokr, Ömer ve Osman'ın hilafeti döneminde de hep Kur'an'daki;
"İçinizden sadece zalimlere dokunmayacak olan fitneden sakının." (Enfal ayet 25) ayetini hep okurduk da, bu fitneye yakalaıuumk olanın biz olacağı aklımıza gelmezdi. Sonunda fitne bizim içimizde düşeceği yere düştü" dedi.[593]
Yezid b. Harun, Amr b. Meymun yoluyla babası Mcymun b, Mihra'nın şöyle dediğini anlatır:
-Ukbe b. Ebi Muayt kızı Ümmü Gülsüm, Zübeyr'in nikahı altind» idi. Bu kadın kadınlara karşı pek hırçın idi. Bir gün kocasından hoş» lanmayıp kendisini boşamasını istedi. Zübeyr de boşamamaya diretince kavga ettiler. Zübeyr kadının hamile olduğunu bilmeden ona vurdu, Kadın ona abdest alırken ısrar etti. Zübeyr de onu bir talakla boşadı. Kadın da ayrılıp gitti, sonra karnındaki cenini düşürdü. Sonra Zübfyr namaza gitti. Peşinden kendilerinden biri gelip kadının bebek düşürdüğünü haber verdi. Zübeyr de "Kadın beni aldattı. Allah da onu aldatsın." deyip hemen Peygamber (s.a.v.)'e gelip olayı anlattı. Nebi (s.a.v.):
"Oflun hakkında Allah'ın kitabındaki iddet süresi geçmiştir. Artık sen ona tekrar düğür olabilirsin." buyurdu. Zübeyr de: "O bana ebediyyen dönemeyecek." dedi.[594]
Vakidi der ki: Sonra Ümmü Gülsüm'ü Abdurrahman b. Avf alıp ondan İbrahim ve Humeyd diye çocukları oldu. Bunu Yakub b. Şeybe anlatmıştır.[595]
Hişam babası urve aracılığıyla Zübeyr (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatır:
-Talha b. Ubeydullah oğullarına Peygamberlerin adlarını verirdi. Tabi o da Hz. Muhammed'den sonra Peygamber olmadığını biliyordu. Ben ise oğullarımın adını şehitlerimizin adını verdim, belki de Allah onlara da şehitlik verir diye içimden geçirdim.
1- "Oğlum Abdullah'ın adını, Abdullah b. Cahş'ın adından
2- Münzir'in kini, Münzir b. Amr'dan
3- Urve'ninkini, Urve b. Mesud'dan
4- Hamze'ninkini, Hamze b. Abdulmuttalib'den
5- Ca'fer'in adını, Ca'fer b. Ebi Talib'den
6- Musab'ınkini, Mus'ab b. Umeyr'den
7- Ubeyde'ninkini, Ubeyde b. El-Haris'ten
8- Halid'inkini, Halid b. Said'den
9- Amr'ınkini de Amr b. Said el-Âs'ın adından aldım. Bu yermuk'te şehid oldu.[596]
Fudayl b. Merzuk anlatıyor: Bana Şakik b. Ukbe, Kurra b. El-Haris aracılığıyla Cevn b. Kata'de'nin şöyle dediğini anlattı:
-Cemel savaşı günü Zübeyr (r.a.)'la beraberdim. Etba'ı onu "emir"
Bu kadın, Müslümanların müşriklerle Hudeybiye'de anlaşma yapıp, kafirlerden kaçıp gelenlerin geri verileceği şartını kabulünden sonra kaçıp gelen Ümmü Gülsüm'dür. O zaman kardeşi gelip onu geri götürmek istemişti. İşte Allah: "Ey iman edenler! Size mümin kadınlar muhacir olarak gelirlerse onları imtihan edin...." ayetini onun hakkında indirdi. Müslümanlar onu geri vermedi.
Zübeyr (r.a.)'ın diğer hanımı olan Ebu Bekir kızı Esma'yı dövdüğü, oğlu Abdullah'ın atılıp kurtardığı da meşhurdur. diyerek selamlıyorlardı.[597]
Husayn b. Abdurrahman, Amr b. Câvân'dan rivayet ediyor:
-Cemel savaşında ilk öldürülen Talha oldu. Bunun üzerine ordusu bozguna uğradı. Zübeyr (r.a.) da oradan ayrılıp gidiyorken eıı-Nciı el-Mücaşiî ona rastladı ve: "Ey Peygamber'in havarisi gel, sen benim korumam ve garantim altındasın." dedi. Zübeyr de onunla beraber yulu çıktı. Onları gören adamın birisi Ahnef b. Kays'a gelip Zübeyr'i Nel'vAn kuyusu yanında gördüğünü anlattı. Ahnef de: "Müslümanların birbirine saldırttı, birbirlerinin kaşının ortasına kılıçla vurmaya baş kul ı ki an m görünce de kaçıp çocuklarının yanına gitmek istiyor." diye söylendi.
Onların bu konuşmasını Umeyr b. Curmuz el-Mücaşiî adında birisiyle Fudale b. Habis ve bir diğer adam duydu. Hemen arkalarına düşüp Zübeyr'e Neir'la beraber giderken ulaştılar. Umeyr b. Curmuz, Zübeyr'in arkasına dolaşıp ona zayıf sayılan bir mızrak darbesi vurdu. Zübeyr hemen onun üzerine atıldı. Umeyri tam yakalayıp kavrayıncit Umeyr, Zübeyr'in kendisini öldüreceğini zannedip Yâ Fudâle, ya h-lanca yetişin! Diye bağırdı. Onlar da birlikte Zübeyr'e saldırıp onu öldürdüler. Bir rivayette denildiğine göre, Umeyr b. Curmuz ona mızrukla ikinci defa daha sert vurup onu yere düşürmüştü.[598]
İbnu Avn der ki: "Zübeyr (r.a.)'ın katilini Zübeyr'e saldırırken gör* düm. Zübeyr de ona doğru yöneldi. Sıkışınca Zübeyr'e: "Sana Allah'ı hatırlatırım." deyip adamı bıraktı. Zübeyr bunu birkaç defa adamı yakalamasına rağmen adamın "Sana Allah'ı hatırlatırım." demesi üzerine bıraktı. Adam tekrar gelince Zübeyr (r.a.): "Allah'ın kahrına ıığrayasıea! Ne oluyor buna, bize Allah'ı hatırlatıyor, kendisi Allah'ı unutuyor," dedi.[599]
Ebu Nadra'dan naklediliyor:
-Bedevi'nin biri Zübeyr'in başını kesip Hz. Ali'nin karargahına yi-rini getirdi. Hz. Ali ona: "Ey bedevi cehennemdeki yerini
rivayeti daha önce Cemel bahsinde geçmişti. dedi.[600]
Hz. Ali'nin torunu Ebu Ca'fer Muhammed b. Ali el-Bakır der ki: Hz. Ali (r.a.) "Umarım ki; Ben, Talha ve Zübeyr, Allah'ın:
"Biz onların göğüslerinde kinden ne varsa çıkarttık, kardeşler olarak koltuklar üzerinde birbirlerine karşı oturmuşlardır." (Hicr ayet 47) buyurduğu, kimseler oluruz." dedi.[601]
Mansur b. Abdirrahman el-Ğuddanî, Şa'bi'yi şöyle derken işittiğini söyler: "Ben, Rasulullah (s.a.v.)'in ashabından beş yüz, ya da daha fazla kimseye rastladım. Hepsi de: "Ali, Osman, Talha ve Zübeyr cennetliktir." diyorlardı."[602]
Onun hakkında Cerîr şu şiiri söyledi.
-Şiirde geçen Siba' vadisi Basra'dan -Medine'ye doğru- yedi fersahlık (bir fersah yaklaşık olarak sekiz kilometredir) mesafede bir yerdedir.
Urve der ki: "Babam Zübeyr, mal olarak elli milyon dirhem (değerinde)[603] mal bıraktı. Nakit para olarak da yine elli bin dirhem bıraktı." Bu rivayet, Ebu Usame'nin Hişam yoluyla babası Urve'den yaptığı nakildir. Süfyan b. Uyeyne'nin Hişam yoluyla babası Urve'den yaptığı rivayette: "Zübeyr'in malı kırk milyon olarak taksim edildi." diye söylenmektedir.[604]
Buhari, Zübeyr'in bu yılın Recep ayında öldüğünü söyler.[605]
Süfyan b. Uyeyne anlatıyor:
-Umeyr b. Cürmûz, Zübeyr'in oğlu Musab, kendini Mekke'de halife ilan eden Abdullah b. Zübeyr'in Irak valiliğine atandığında, MıiNib'in yanına geldi ve: "Beni Zübeyr'den dolayı kısas yap." dedi. Musub d fi konuyu kardeşi Abdullah b. Zübeyr'e yazdı. Abdullah b. Zübeyr onı; "Ben Zübeyr sebebiyle Umeyr b. Curmûz'u öldüreceğim ha? Ben onu Zübeyr'in na'lini'nin tasması karşılığında bile öldürmem." diyi yazdı.[606]
Urve'nin oğlu Abdullah'tan nakledilir:
-Umeyr b. Curmüz, öldürülme isteği reddedilince Musab'in yanındın ayrılır. Irak'ta Dicle kıyılarındaki şehirlerden birine varıp onulııki sarayın birine gitti. Sarayın birine vardı, üzerinde uzun bir mızrak vardı, (Veya sarayda uzun bir kale vardı.) sonra orada bulunan biline kendini mızrak atılmasını emretti. Adam da atıp onu öldürdü. Umeyr, Zübeyr'i öldürmenin verdiği dehşete kapılmış ve rüyasında gördüğü (korkutucu) şeylerden dolayı artık yaşamaktan hoşlanmaz bir hale gelmişli. Sonundu bu, onu kendini öldürtmeye sebep olmuştu.[607]
[1] lbni Asakir, Tarihi Mcdinct-u Dımışk, Osman b. Affan'ın tercemei hali
[2] İbni Sa'd, Tabakan Kübra 3/61, 62. İbni Asakir Tarihi Dımışk Hz. Osman Kısmı
[3] Tarihul Hulefa 154
[4] Ibn Sa'd 3/63; Taberi, Tarih 4/242
[5] Suyuti, Tarihu'l-Hulefa 154
[6] Burada "kılıcını kuşanmış olarak" cümlesini tam yazmış, "çıktı" kelimesine gelmiştim ki, torunum Bilal b. Hilmi düşüp ağlamaya başlayınca kablimin meşguliyeti ona kayınca kalemim kelimeyi "düştü" diye yazmış. Sübhanellah "mallarınız ve çocuklarınız sizin için fitnedir." Buyuran Kûr'an ne doğru söylüyor. (Mütercim)
[7] Ibni Sn'd Tnbakat 3/333: Tnberi, Tarih 4/239
[8] Ibni Sa'd Tabakat 3/333: Tnberi, Tarih 4/239
[9] İbni Sa'd, Tabakat 3/356; Taberi, Tarih 4/239, 243
[10] Taberi 4/240
[11] Halife b. Hayyat Tarih 157
[12] Taberi, Tarih 4/242, 249
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 9-13
[13] Süraka için bkz. Vakidi, Meğazi'l/31, 38,39 71, 75, 135, 2/941; Tarihi Halife 157; Tabakatı Halife 34; Fesevi, el-Ma'rife ve'-Tarih 1/240, 395, 2/627;
[14] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 13-14
[15] Taberi 4/244
[16] Taberi, Tarih 4/246
[17] Tabeti 4/247
[18] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 14
[19] Tubeıi4/23ii Tarihi Hftlife 157
[20] Ya'kubi, Tarih 2/165; Murucu'z-Zeheb 2/344;
[21] Bu konuya Zehebi "yirmi birinci yıl" olaylarını anlatırken de temas etmişti. Bkz Tnrihu'l-lslam 5/ 224 (orijinal)
[22] Tübeıi 4/250; Tarihi Halife s. 158; Zehebi'nin metninde "aynu şems" adı yerine sadece bir şehir diye geçer. Diğer kaynaklar ise bunu açıkça belirtir
[23] Ya’kubi, Tarih 2/164-165
[24] Tubeıi, Tarih 4/250; El-Kamil fi't-Tarih 3/86
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 14-15
[25] Tuberl, Tirlh 4/251; Ya'kubi, Tarih 2/164, 165; Tarihi Halife s. 159; İbnu'1-Esir, Tarih 3/87; Kaynaklarda Hz Oıman'ı ikna için konuşanın Abdullah b. Halid b. Esid olduğu yazar.
[26] Tarihi Yu'kubî 2/165; Tarihi Htılife ı. 158 "Taheıi, Tarih 4/251,252
[27] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 16
[28] Belazuri, Futuh s. 158
[29] Halife b. Hayyat, Tarih s. 160; İbnu Sa'd. 8/434; Zemahşeri, Rabiu'l-Ebrar 1/240; İlmi Asakir, Tarih Dımışk
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 17
[30] Tarihi Halife s. 159
[31] El-Kamil fı't-Tarih 3/89-93; Nihnyetu'1-treb 24/13-17
[32] Tarihi Halife s. 160
[33] Futuhu Mısr s. 184; Nihayetu'1-İreb 24/16
[34] Taberi 4/254
[35] Metinde kısaltmalar var, biz kaynağa göre ikmal ediyoruz.
[36] Tabeıi Tttilh 4/255
[37] Taberi Tarih 4/255iyi
[38] Tabeıi 4/256; Nihayetu'1-lreb 19/412
[39] Taberi 4/256
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 17-21
[40] Bu Vakidi'nin görüşüdür. Bkz Bclazuri, Futuh; Taberi 4/457
[41] Taberi 4/259
[42] Taberi 4/258, 262
[43] Taberi 4/263
[44] Taberi 4/263
[45] Tarihi Halife 160
[46] Taberi 4/263
[47] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 22
[48] Taberi 4/264; Tarihi Halife 161; Tarihi Ya'kübî 2/6; El-Muntazam 5/3
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 23
[49] Taberi, Tıırilı 4/264'ten ilavedir. El-Muntazam 5/4
[50] Tuberi, Tarih 4/264; Hl-Munlazam 5/4
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 24
[51] Tarihi Huliic 161-162
[52] Parantez arası ilaveler Tabcri'dendir.
[53] Turihi Halife 162; El-Muntazam 5/4
[54] Tarihi Halife 162; El-Muntazam 5/4'
[55] Taberi 4/2
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 24-26
[56] Taberi 4/267
[57] Taberi 4/268
[58]Taberi 4/269; Bu bölüm Taberi'ye göre terceme edildi.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 26-27
[59] Taberi 4/269, 270; İbnu'1-Esir el-Kamil 3/105
[60] Taberi 4/270
[61] Taberi 47273; El-Kamil fi't-Tarih 3/105, 106 .
[62] Tarihi Halife 164
[63] Tarihi Halife 164; Belazuri, Futuhu'l-Buldan 311
[64] Tarihi Halife 164, 165; Taberi 4/301, 303; Taberi ve Muntazam'da bunlar otuz birinci yıl olaylarıdır.
[65] Taberi 4/303
[66] Taberi ve Halife bu savaşı 31'inci yıl olayı olarak verir.
[67] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 28-31
[68] Hz Übey'in ölüm yılını Zehebi 19'uncu ve 22'nci yıl hadiselerinde de verir ve 19'uncu yılı tercih eder. Halife de Hz Osman'ın zamanında 32'nci yılda der. Bu izahlar 19'uncu yıl vefatında daha geniş izah edilir.
[69] Bkz İbni Sa'd 3/576; Taberani 2/270 no 2006; Hakim 3/222, 223; Müsned 3/421; Taberi 3/20
[70] Vakidi 105, 140, 145, 243, 425, 603, 797, 969; İbnu Sa'd 3/114; Halife, Tabakat 70; Tarih 166
[71] Meğazi bölümünde Mekke fethi bahsine bkz.
[72] Bkz. İbni Sa'd 3/52; Vakidi 153; İbni İshak, Siyer 258; Tabakalı Halife 115, 138; Taberi 2/543, 3/167
[73] İbni İshak 330; İbni Sa'd 3/518; İstiab 2/314; Vakidi 24, 50, 100, 164
[74] İbni Sa'd 3/400; Halife, Tabakat 25; Ensab 1/213; İstiab 3/995; Vakidi 24, 156
[75] Bu Iyaz beşinci cildin Hz Ömer dönemi hicri yirminci yıl vefatlar bölümünde geçti, Orijinal sayfa 5/216
[76] İbni Sa'd 3/417; Vakidi, Meğazi 157; Ensabu'l-Eşraf 1/226; İbnu Abdil Bcrr, el-Isliab 3/449
[77] Burada bir dizgi veya kısaltma hatası olsagerek. İbni Sa'd "Mesud'un Amr diye hu kardeşiolup peygambere ashab olma şerefine erdi. Bedir harbine de katıldı. Ama Mesud'un Bedir'e katıldığını tespit eden bir delil bulamadım. Siyer Alimleri onun adını vermiyor der.) geniş bilgi için bkz: İbni Sa'd 3/168; Vakidi 24, 155; İstiab 3/448;
[78] Bu zatın tercemesi 6'nci cildin kırkıncı yılı olayları sırasında geçiyor. Orijinal sayfa 6/655
[79] Zehebi'nin almadığı iki konuyu buraya Taberi'den özetleyerek veriyorum (M. Can)
[80] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 32-34
[81] Bu meşhur bir hadistir. Bu hadisi bizzat Ebu Zerr naklettiği gibi Hüreyre Abdullah b. Amr Ebu'd-Derda da aynı ifadelerle naklediyor. Metin için bkz. İbni Ebi Şeybe 12/124, 125, 13/344; Buharı Tarih 9/23, 2/328
[82] Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 6/166-171
[83] Taberi 4/273
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 34-38
[84] Havle İslam'da ilk zıhar türü boşanma ile karşı karşıya gelen bir hanımdır. Kocası Evs (r.a.)'ın sara türü bir hastalığı olup bir gün ayılınca "Sen bana anamın dah gibisin." Deid. O da "Vallahi çok ulu laf etin, bunun sonu neye varır bilmem." Deyip Peygamberimize gelerek durumu anlattı. Nebi (s.a.v.) kocasını çağırtıp sorunca "karım doğru söylüyor." Dedi. Nebi (s.a.v.) öyleyse ona yaklaşma yanına girme benim cevabımı bekle." Buyurdu. Havle de "Ya Rasulullah o talak kelimesini ağzına bile almadı. Beni gençliğim onun uğurunda harcandı. Karnım ona vereceği .ocukları verdi. Diye yalvardı. Rasulullah (s.a.v.) de "Öyle görüyorum iki artık sen ona haram oldu." Buyurdu. Kadın Efendimize tekrar tekrar anlatıp yalvararak "Allah'ım beni genişletecek bir hükmü Peygamberiyin diline indir. Allah'ım acımın şiddetini sana arz ediyorum, eşimden ayrılığın acısını sana arz ediyorum." Diyor hem kendi ağlıyor hem de çevresindekileri ağlatıyordu. Nihayet Allah mücadele suresinin beş ayetlerini indirdi. Geniş izah için bkz İbni Sa'd 3/547; Tabakatı Halife 99; Taberani 1/224; Taberi, Tefsir 28/1; Belazuri 1/251; El-Mearif 255
[85] İbni Sa'd 3/502; İstiab 1/70; Taberani 1/265; Üsdüi-Gabe 1/126
[86] Taberani, Kebir 1/229; İbni Sa'd 1/542; Taberi 3/211; Ensabu'l-Eşraf 1/445; Üsdü'I-Gabe 1/144
[87] Vakidi 588, 590, 992, 1062, 1070; Taberi.3/211; Ensabu'l-Eşraf 1/445; Üsdül Ğabe 1/144
[88] Fesevi 3/461; İbni Sa'd 3/571; Taberani Kebir 19/81; Hakim 3/219; Edebu'l-Mufred 296; Abdurrezzak, Musannef 20705
[89] İbni Sa'd 4/56, 7/14; Buhari, Kebir 2/264 no 2002, 2477; Tarihi Halife 195, 401
[90] İbni Kuteybe, el-Mearif 594; eş-Şiir ve'ş-Şu'ara 1/258; Uyunu'l-Ahbar 1/229
[91] İbni Sa'd Tabakat 3/534; Vakidi, Meğazi 35, 47, 81, 83, 148, 151, 166, 251, 282, 304, 341
[92] Müsned 1/199; Buhari, Kebir 3/383 no 1281; Taberani Kebir 5/248
[93] Onun rivayeti namazdaki 23 salavatla ilgilidir. Nesai Kübra 1215
[94] Metinde dört yıl geçti şeklinde ise de kaynaklarda yukarıdaki gibidir.
[95] Taberani, Kebir 5/218 no 5144, 5145; El-lstiab 1/561; Tehzibu'l-Kemal 10/62
[96] İbnu Abdi'1-Berr, El-İstiab 1/561
[97] İbnu Sa'd 6/131; Tabakatı Halife 142; Tarihi Halife 163, 165; Buhari, Kebir 4/136
[98] Müsned 3/450; Vakidi 603, 983, 1109; İbni Sa'd 4/719; Tabakatı Halife 26; Halife Tarih 79, 98, 142
[99] İbnu Sa'd 4/141; Tabakatı Halife 22; Buhari, T. Kebir 5/97
[100] El-Ma'rife ve't-Tarih 2/773; Halife Tabakat 53; İstiab 2/420
[101] Muvatta 27/8 feraiz sayfa 513; Lakin ravi Kasım b. Muhammed, bu olay sırası dünyada olmadığı için haber mürseldir. Bu hadisin esası Zühri -Osman b. tshak b. Hiraşe yoluyla Kabîsa b. Züeyb'den nakledilen şu haber olsa gerek:
-Bir büyük anne, Hz Ebu Bekr'e gelip torunundan düşecek mirası sorar. Hz Ebu Bekir: "Nine ile ilgili ne Kuran'da bir şey var, ne de sünnetten bir şey biliyorum. Ashaba sorayım" der. Ashaba sorar. Muğira "Ben Peygamberin altıda bir verdiğinde yanında idim" deyince "başka biri de var mıydı?" der. Muhammed Mesleme de "Aynen Muğira gibi sTtyler. Ebu Bekir de ona bu hükmü uygular. Sonra diğer büyük anne Hz Ömer'e aynı mirası sormaya gelir. Hz Ömer de "Allah'ın kitabında sana bir şey yok. Verilen hüküm de senden başkası için verilmişti. Ben feraize yeni bir hüküm ckleyemem. Bu sorduğun pay altıda birdir. Eğer her ikinin neneler olarak beraber olursanız bu altı da biri bölüşürsünüz. Hanginiz yalnız ise bu ona ait olur" dedi. Bkz Muvatta 27/8 sayfa 515; Ebu Davud 2894; Tirmizi 27/10/2; Nesai, Kübra 6346, 6339, 6340; İbni Mace 23/4
[102] İbni Sa'd 4/374; Tarihi Dımışk 46/478-494; Ezdi, Futuhu'ş-Şam 58, 70;
[103] İbni Asakir T. Dımışk 40/217-225; İbnu Makolâ 2/418; Nihayetu'1-İrab 2/201; Uyunu'l-Ahbar 4/129; Ensabu'-Eşraf 35/50
[104] Vakidi, Meğazi fihrist; Hakim 3/225; İbni Sa'd 3/578; İstiab 3/256, 257; Üsdü'l-Ğabe 4/205, 206; El-İsabe 3/237 no 7118
[105] Bilgi ilaveleri İbnu Sa'd'dandır. 3/587
[106] Uyeyne için bkz: Vakidi, Meğazi fihrist; Fesevi, Tarih 2/299, 408, 3/130; Taberi, Fihrist; Tarihi Halife 77, 90, 98, 103; Muhabber 97, 125, 249, 380, 473
[107] İbni Sa'd dördüncü Tabaka s. 550; Kelbi, Cemhere 433; İbni Kuteybe, Mearif 302
[108] İbni Sa'd dördüncü tabaka 551, 552; Taberi, Tarih 2/564; El-Mearif 303; Vakidi, Meğazi 2/552'de bu konuya isimleri vermeden Ebu Ubeyde'nin zu'1-Kassa seferi münasebetiyle anlatır.
[109] Vakidi, Meğazi 538-547 arasında tüm detayıyla. İbni Sa'd dördüncü tabaka 2/553; Buhari, Meğazi 64/bab 37 h. No 4194; Müsüm, Cihad no 1806; İbnu Hişam 3/281, 284,285; Belazuri, Ensab 1/348.
[110] İbnu Sa'd dördüncü Tabaka 2/555, 556; İbni Hişam 3/223; Vakidi, Meğazi 2/478, 479; îstiab 4/156; Taberi 2/572, 573; Ensabu'l-Eşraf 1/345; Parantez arası İbni Sa'd metnine göredir.
[111] I. Sa'd, Tabaka dördüncü tabaka 2/557; • Uyunu'l-Ahbar 3/73; Tezkeretu'l-Hamdaniyye 1/455
[112] İbni Sa'd dördüncü Tabaka 2/560; İbnu Hişam, Sire 3/490; Taberi 3/85
[113] İbni Sa'd dördüncü tabaka 2/561; İbnu Şebbe, Tarih-i Medine 2/537; Belazuri, Ensab 1/417; İstiab 9/97, 98; İsabe 7/195
[114] Taberi Tarih 3/260; İbni Sa'd dördüncü Tabaka 2/561, 562; İbni Kuteybe el-Mearif 33; Üsdu'1-Ğabe 4/331
[115] İbni Sa'd dördüncü tabaka 2/562
[116] İbni Sa'd dördüncü tabaka 2/564; El-Mearif 304; İkdu'l-Ferid 7/150
[117] İbni Sa'd dördüncü tabaka 2/564; İbni Şebbe, Tarihi Medine 2/538
[118] İbnu Sa'd adı geçen kısım 2/564, 565; İstiab 3/168
[119] Buhari, T. Kebir 7/142 no 638; Cemheretu, Ensab 439; İstiab 3/236; Üsdu'1-Gabe 4/224; El-Müştebeh fi'r-Rical 2/511;
[120] ibnu Abdi'1-Berr, el-İstiab 3/236
[121] İbnu Makola, el-İkmal 7/77
[122] Buhari, T. Kebir 7/143'te Kays (r.a.)'ı geçen hadisi her halde Zehebi'nin dediği olmasa gerek. Zira orada "imamları hastalandığı için onlar arkada oturarak tamamladıkları." Geçer. Yoksa Dr. Abdusselam Tedmuri'nin dediği gibi bu hadis, Zehebi'nin bahsettiği "iki rekat sabahtan sonra" diye bir şey yok.
[123] Bkz: Eş-Şi'r ve'ş-Şu'ara 1/94 no 25; El-Mearif 332, 642; İkdul'l-Ferid 5/270; El-Hğani 15/361; Cemhere 195, 285, İstiab 3/324
[124] Buhari, Edeb 78/90 no 6147; Menakibu'l-Ensar no 3841
[125] İbnu Ebi Hatem, el-Cerh 7/181
[126] İbnu Ebi Hatem, el-Cerh 7/181
[127] Parantez arası bilgiler İbnu Sa'd'dan ilavedir.
[128] Vakidi "Bizdeki bilgilerde böyle bir şey yok. Ancak Müseyyeb'in babası Hazn ile beraber Mekke fethinde müslüman olduğunu biliyoruz."diyor. Bkz. İbnu Sa'd dördüncü tabaka 1/369
[129] Müseyyeb için bkz: İbni Hişam 1/174; Zübeyri, Nesebi Kureyş 345; Halife Tabakat 20; İbnu Sa'd dördüncü tabaka 1/367
[130] Bkz Buhari T. Kebir 7/360; El-Mearif 157; Taberani, Kebir 20/177; Hakim 3/424; Tabei 2/368, 454; Cemhere 359; İstiab 3/361, 362; Üsdu'1-Ğabe 4/381; İsabe i/429
[131] Buhari h. No 3141, 3964, 3988; Müslim 1752; Müsned 1/193 no 1678; Hakim 3/425; îstiab 3/362; Taberani, Kebir 20/177
[132] İstiab 3/346, 347; Cemhere 38, 68; İkdu'l-Ferid 1/138; El-Muhabber 46, 56, 107, 274, 437; El-Mearif 205, 206, 389, 393
[133] İstiab 2/347
[134] İmam Ahmed, Müsned 1/204, 376; Taberani, Keabir 2/105; İbnu Sa7d 4/39; İbni Ebi Şeybe, Musannef 12/105, 14/516
[135] Muhabber 107, 409, 455; Tabakatı Halife 230, 291; Ensabu’l-Eşraf 1/447; Futuh 267, 269; İstiab 3/456
[136] Muaykıb için bkz: Müsned 3/426, 5/425, 426; İ. İshak, Siyer 227; Vakidi, Meğazi 721: İbni Sa’d 4/116
[137] Buhari Kebir 8/17 no 1990; Yapya b. Main, Tarih 2/589; İ. Ebi Hatem el-Cerh 8/366; Müsned-i Baki b. Mahled 159 terc. No 890
[138] Buhari Kebir 8/17
[139] Buhari, Sahih, Buyu’ 34/48, İstikraz 42/19, Husumet 44/2¸Müslim no 1533 (48): Tirmizi 1268; Ebu Davud 3500, 3501; Muvatta h. No 1381
[140] Nuaym için bkz: İbni Sa’d 4/277; Vakidi, Fihrist; Halife Tarih 192, Tabakat 47, 129
[141] İbni Sa’d 3/490; İstiab 4/50, 51; Üsdü’l-Ğabe 5/180, 181 El-İsabe 4/25 no 344
[142] Bkz Buhari, Fazailu’l-Kur’an 66/ Babu Cem’il Kur’an 3 hadis no 4986, 2807, 4049, 4679, 4784, 4988, 4989, 7191, 7425; Burada Zeyd b. Sabit ondan bu ayeti yazılı olarak bulduğunu anlatırken Ebu Huzeyme için “Rasulullah’ın şahitliğini iki kişinin şahitliği seviyesinde tuttuğu zat.” Der.
[143] Ebu Zü'eyb için bkz: El-Eğani 6/279; Uyunu'l-Ahbar 1/180; Eş-Şi'r ve'ş-Şu'ttl'a 2/547; Simaru'l-Kulub 561; îstiab 4/65
[144] Ebu Ruhm'u Zehebi burada asıl adının Sebra olduğunu Kureyşî ve Âmirî olduğunu bildirerek onu sadece İbnu Sa'd'ın bahsettiğin anlatıp bir bilgi vermiyor. Zehebi metninde mi yoksa İbnu Sa'd metninde mi olduğunu şimdilik anlayamadığını bir durum var: Zehebi Ebu Ruhm'u künye olarak alıp bu ismi Sebra diye bildiriyor. Anın bu ismi Sebra olarak da Ebu Ruhm olarak da Tecrid-i Esmai's-Sahabe'Dc ve Siyeri A'lamu'n-Nubela'da bahsetmez. İbnu Sa'd Tabakat 3/403'te bu zatı Ebu Selini h. Abdu'1-Uzza b. Kays b. Abdu Vud b. Nasr b. Malik b. Hisli b. Âmir b. Lüey olıırnk alıp künyesine Ebu Ruhm der. Sonra onun Habeşistan hicretinin her ikisinde de bulunduğunu, Efendimizin onu Ebu Sebre b. Ebu Ruhm ve Seleme b. Sülanıc b, Vnk| ile kardeş yaptığını, Bedir, Uhut, Hendek ve bütün seriyyelere katıldığını, Efendimi/in vefatından sonra Mekke'ye geri dönünce müslümanlann hicretten geri dönüşü hoş karşılanmadığını, çocuğu da onu müdafaa ederek babasının hicret etme işini bil irdikten sonra geri döndüğünü söylediğini ve Ebu Sebre'nin Hz Osman'ın hilafetinde öldüğünü söyler. Anlaşılan Zehebi'nin bahsttiği bu zattır. Ama bir başka Ebu Ruhm var ki Buhari Ebu Hatem Taberani ve diğerleri ondan hadis de nakleder. O, bu değildir.
[145] Konu biraz anlaşılsın diye parantez aralarını El-Eğani'den aldım. Bkz: 19/150; Nesebi Kureyş 110, 139; El-Muhaber 233;
[146] İşte bu Ebu Sebra ile bir önceki Sebra, sanki aynı adam. Yoksa kaynaklarda geçen Ebu Sebra bu neseb ile aynı kişi oluyor. Ama Zehebi'nin elindeki İbni Sa'd nüshasında ayrı bir Sebra olması gerek. Allah bilir. Ebu Sebra için bkz: İbn Sa'd 3/403, 5/443; Vakidi 136, 341; İbni İshak 224, 225; Halife, Tabakat 26; İbni Kuteybe, el-Mearif 128, 137
[147] İbni Sa'd 3/457; Müsned 3/430, 452, 453, 502; Yahya b. Main, Tarih 2/733; Ebu Zür'a, Tarih 1/477; Halife, Tabakat 84
[148] İbni Sa'd (3/457). "Ebu Lübabe Hz Osman'ın ölümünden sonra, Ali'nin ölümünde* evvel öldü." der. Beni Kureyza harbi günü işlediği bir günah sebebiyle, af ediletftj kadar kendini Mescidi Nebevi'nin direğine bağlayan odur.
[149] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 38-63
[150] İbnu Sad dördüncü Tabaka 1/80terc. No 304; İbni Sa’d kısaca 4/128; ZübeyrXî Nesebi Kurayş 153; Buhari, T: KEbir 9/79; Müsned-i İmam Ahmet 3/443
[151] İ. Asakir, T.Dımışk 67/288,299; M üsned 3/444, 5/320; İ.Sa’d dördüncü Tabaka 1/181 h.no 87; Müstedrek 3/638; Buhari, Kebir 9/79; Taberani, Kebir 7/362
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 64
[152] Zehebi bu bilgiyi sanırım Hakim’in Nişabur Tarihinden veriyor. hakim’in bu mühim eseri şimdiye kadar kayıplar arasında. inşallah bir Allah kulu himmet eder.
[153] İbnu ‘l-Cevzi, Muntazam 5/15, 16
[154] ibnu Sa’d, Tabakat 5/45; İ. Asakir, T. Dımışk 29/249, 253; Beyhaki, Delail’n Nubuvve 6/225
[155] Halife, Tarih s. 166; İbni Asakir, T. Dımışk 29/258, 260,263
[156] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 64-65
[157] Burada İslam tarihinin çok önemli bir savaşı yapılıyor ve bizzat Bizans İmparatoru bu harbe azim bir kuvvetle katılıyor. Müslümanların galibiyeti söz konusu olmasına rağmen Zehebi bu cümle ile bitiriyor. biz Taberi’den özetleyelim, Tarih 2/616
[158] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 65-66
[159] İbnu Sa'd 5/447, 509; İbni İshak s. 144; Tarihi İbni Main 2/124; El-Muhabber 451; Cahız el-Bürsân 69, 275, 326; Halife, Tabakat 197
[160] Zehebi buradan itibaren naklettiği haberleri tenkit ediyor ki, bunların çoğu İbnu Asakir tarafından hem rivayet edilip hem de tenkit edilmektedir.
[161] Ebu Yaia, Müsned 11/348 h. No 6461; Hakim 4/480; Beyhaki, Delail 6/511, 509
[162] İbnu Asakir, T. Dımışk 57/267
[163] İ. Asakir, Tarihi Dımışk 57/268; Beyhaki, Delail 6/512
[164] İbni Asakir 57/270 (Züheyr b: Akman'dan)
[165] Müsned 2/163; İbni Asakir 57/270
[166] İbni Asakir 57/271
[167] T. Dımışk 57/272
[168] I. Asakir, T. Dımışk 57/270. Bu haberlerin çoğu siyasi gailelerle uydurulmuş şeylerdiı, Huınya almışı ibret içindir. Yoksa ad verilerek ifade edilen hadislerin yüzde doksiin dokuzu uydurmadır. Zehebi Merhum Siyer-i A'lamu'n-Nubela'sında, bu Hakem vesilesiyle bunu orada da tekrarlar, bir kere hadislerdeki senedi bırakalım metin çok kckır. İfadeler alemlere rahmet Hz Muhammed (s.a.v.)'in, rahmetli ifadelerinin yerim- lııncl eden bir peygamber var. Sonra hem Hakemle kavgalı olunuyor, hem Hakem casusluk yapıyor elini kolunu sallayaa sallaya dolanıyor. Hem kıyamete kadar lanetlenmiş bir ailenin çocuğu olan Hakem oğlu Mervan, ashabı seven onlarla gayet iyi anlaşan liluı Hiiıeyıe'yi devamlı yanında bulunduran bir kimse. Hem hadis ravisi üstelik sika. Isnad yii/.iinden bütün zincirler bozuk. Bir kere çoğu mürsel, ravilerin de her türlü bo/.ukçuluk olabiliyor. İbni Teymiye Minhacu's-Sunne adlı eserinde buna geniş yer verir.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 66-68
[169] Geniş bilgi için bkz: İ. İshak, Meğazi 118, 144, 189, 197, 322, 233, 332, 334; İbni Sa'd, Tabakat, dördüncü tabaka 1/66-97; Muhabber 89, 111, 119, 126, 132, 161, 175, 246; Buhari, Kebir 4/310; İbni Kuteybe 3/74, 120, 344, 553, 575, 586, 588
[170] Tarihi Dımışk 23/435; İbni Sa'd dördüncü tabaka 1/73, 74, 87; Belazuri, Futuh 160; Jeseb-i Kurayş 122; İbni Hişam 3/494
[171] Oğlu Yezid'in de. T. Dımışk 23/421; İbni Abbas'in ondan rivyaetinin biri çok ııeşhudur. Ebu Süfyan'ın Hiraklius'la görüşüp onu Peygamberimizi sorduğu bu hafVrdir. Bkz: Buhari Sahih, Bed'u'1-İman 1/6; Beyhaki Delail 4/377; Müslim, Kitabu'l C'ihad 23/26 h. No 74; Taberi 2/642
[172] İ. Asakir, T. Dımışk 23/468
[173] İ. Sa'd dördüncü tabaka 1/91; El-Ma'rife ve't-Tarih 3/300; Tarihi Dımışk 23/466
[174] Tarihi Dımışk 23/466; Taberi 3/397 Üsdü’l-Ğabe 5/149: İbni Sa’d dördüncü tabaka 1/92, 93; Nesebi Kurayş 122
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 69-70
[175] İbni Sa’d dördüncü Tabaka 1/96, 97’de 32’nci yılda 88 yaşında der. Bu ihtilaflar için bkz: İ. Asakir, Tarihi Dımışk 23/472-474: Tarihi Halife 166: Taberani, Kebir 8/5
[176] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 70
[177] Belazurî Futuhu’l-Buldan s. 311; Taberi 4/293 (Daru’l Kutubu’l-İlmiyye Baskısı 2/620. taberi Yezdecür’ün ölümü ile ilgili altı kadar rivayet bildirir ve gayet mufassal olarak anlatır. Dikkatle bakınca konunun hep aynı olduğiu anlaşılıyor. R ivayetlerin hepsi, onun Merv’e kaçtıağını orada ihtilaflar çıktığını kimi ondan tarafa, kimi karşı taraf tavığr aldığını, Yezdecürd’ün kaçıp bir değirmenciye sığındığı, adamın onu uyurken öldürdüğünde ittifak halindedir. Bu ayrı ayrı anlatımların her biri kendi Babek soyundan gelen en son İran hükükmdarı budur. Bundan sonra idare Arapların eline geçmiştir” der.
[178] Zehebi de, bu harp tafsilatı bu kadar. Taberi ve diğer kaynaklarda da tam bulamıyoruz. Sadece oraya MuaviyeDnin hanımı Atike (veya Fatıma)’nın da olduğu belirtiliyor, ama harbin cereyanına ait bir şey bilmiyoruz.
[179] Taberi'den ilave 2/627 (4/304) İbnu'l-Cevzî, Muntazam 5/19
[180] Taberi 2/630, 631
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 71
[181] lbnu Sa'd 3/94; İstiab 2/80, 81; Üsdu'1-Ğabe 2/358; El-Cerh ve't-Ta'dil 4/250; Vakidi, Meğazi, Fihrist, Mearif 274
[182] Burada sanıyorum bir ihtisar ya da kalem hatası var. Zira Ukkaşe'den büyük olan Sinan değil, babası Ebu Sinan'dır. İbni Sa'd bunu bizzat Vakidi'den nakleder. Tabakat 3/93
[183] İbnu Sa'd, Tabakat 3/93
[184] Vakidi, Meğazi 2/603; İbni Sa'd, Tabakat 3/94
[185] İbni Sa'd 3/52, 53; Nesebi Kureyş 93, 95; Vakidi 24, 153; Halife, Tabakat 115, 138
[186] Buhari 3140,3502, 4229; Ebu Davud 2987; Nesai Fey bab 20; Beyhaki S. Kübra 6/340, 7/31, 2/149; Taberi 10/5; Ebu Nuaynı, Hilye 9/66
[187] Bkz. Müsned 1/206; Vakidi, Fihrist; İbni Ishak 32, 34, 68, 79, 138, 146; Nesebi Kurayş 18, 220, 240, 266; Yahya b. Main, Tarih 2/294
[188] İbni Sa'd 3/5, 6; İ. Asakir, Tarihi Dımışk 26; Fesevi 3/160; Belazuri, Ensabu'1-Eş-r»f 4/31
[189] Belazuri, Ensab 4/29; Kelebî buna yakın bir. ifadeyi Hz Ali'den de nakleder. İbni Stt'd 1/93, 3/28; T. Dımışk 26/354
[190] T. Dımışk 26/278; Belazurî 4/29
[191] Tarihi S. 168
[192] Bcla/.uri, Hnsab 4/29'da Saib'den; Tarihi Dımışk 26/285
[193] Ebu Ya'la, Müsned 5/h. No 2646; Taberani, Kebir 6/190; İbnu Asakir 26/296, 297
[194] Tirmizi, Menakıb 3758 ayrıca 2760, 2761; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 4/8 ve 11; İbni Asakir 26/301, 302; Beyhaki Süneni Kübra 4/111; Taberani Kebir 16/87; Tahavi Müşkil 1097; İbni Sa'd 4/27 (Eb Mizle'den); Nesai Kübra h. No 8176; T. Dımışk 26/313
[195] Müsned 1/185; Nesai, Kübra no 8174; Hakim 3/328, 329; Ebu Ya'la 2/820; Tarihi Dımışk 26/324; Belazuri 4/18
[196] Nesai, S. Kübra 5/570 h.no 8172; Müsned 1/100; Hakim 3/329, 325; İbni Sa'd 4/24; Tirmizi 3759; Tarihi Dımışk 26/303, 304; Hatib Bağdadi 4/101-406; T. Dımışk 26/304; Belazuri 4/16
[197] T. Dımışk 26/310, 311, 312; Tirmizi 3762; Hatib, Tarih 11/24, 10/39, 21; Bu haberi Hakim de 3/335 aynı isnadla alır. Zehebi Mizan'ında 2/682 tere. 5322'de "Ravi Abdu'l-Vehhab b. Atâ'nın "Hz Abbas hakkındaki hadisleri uydurmadır." der."
[198] Belazuri, linsuhu'l-Eşraf 4/16; Tarihi Dımışk 26/329; Hatib, Tarihi Bağdad 9/212
[199] Buhari, İstiska 15/3 h. No 1010; Fazailu Ashabi'n-Nebiyy 62/11 no 3710; Tarihi Dımışk 26/355
[200] Bcyhaki, Sünen Kübra 6/349, 350; Tarihi Dımışk 26/36; Bir başkası dediği, Gufran kölesi Amr b. Abdullah'tır.
[201] T. Dımışk 26/354; Belazuri, Ensab 4/18, 17
[202] Buhari, Edebu'l-Mufred no 976; Tarihi Dımışk 26/372; El-Ma'rife ve't-Tarih 1/514; Belazuri, Ensab 4/13
[203] Hakim 3/333; Tirmizi 3762; İ. Asakir, T. Dımışk 26/374
[204] İ. Asakir, T. Dımşk 26/375
[205] İbni Sa'd 4/30; Tarihi Dımışk 26/376
[206] Tarihi Dımşk 26/380
[207] Bkz. Müsned 1/374; İstiab 2/316; Taberani, Kebir 9/56-421, 10/5-286; Taberi (fihrist); İbni İshak (fihrist); İbni Main, Tarih 2/330
[208] İbni Sa'd 3/150; Belazurî, Ensabu'l-Eşraf 11/210; Tarihi Dımışk 93/55;
[209] Tarihi Dımışk 93/51; İbni Sa'd 3/150; Belazuri 11/210
[210] Tarihi Dımışk 33/130; Belazuri 117211,213
[211] Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 11/211; İbni Sa'd 2/342; İbni Asakir, Tarihi Dımışk 33/130, 135, 136; İbni Ebi Davud, Kitabu'l-Mesahif s. 15-16
[212] Belazuri, Ensab 11/223; İbni Ebi Şeybe 12/116; Ebu Nuaym, Hilye 1/129; Hakim 3/118
[213] Belazuri Esnab 11/222; Hakim 3/313, 314 T. Dımışk 33/65
[214] T. Dımışk 33/65
[215] Belazuri 11/224; Tarihi Dımışk 33/65, 66 Hatib Bağdadi 1/149; İbni Sa'd 3/158
[216] İbni Sa'd 3/157; Belazuri 11/211; Tarihi Dımışk 33/66, 67
[217] T. Dımışk 33/69; Fesevi, el-Ma'rife 2/544, 541; Müstedrek 3/316; Nesai, Kübra 5/72 no 8260
[218] T.Dımşık33/81,82;
[219] İbnu Sa'd 3/153; Tarihi Dımışk 33/89; Belazuri, Ensab 11/217; Sıfatu's-Safve 1/397; İ. Ebi Şeybe 12/112,113
[220] İbnu Sa'd 3/153; Belazuri 11/217; Tarihi Dımışk 33/89
[221] Tarihi Dımışk 33/91, 92; Taberani 10/206; Ebu Hanife, Müsned 1/221
[222] Müsned 1/7, 26, 38, 444, 4/279; İbni Mace 138; Hakim 3/368, 2/227; Beyhaki, Sü-nen-i Kübra 1/452; Tarihi Dımışk 33/95; İbni Sa'd 2/342; Taberani, Kebir 9/67; İbni Ebi Şeybe 10/521; Hatib, Tarih 4/326; İbni Huzeyme 156; Ebu Nuaym, Hilye 1/124; Nesai, Kübra 5/71 no 8255, 8256
[223] Müsned 1/445, 454; Hakim 3/317; Ebu Nuaym, Hilye 1/124; Tarihi Dımışk 33/95
[224] Müsned 1/76, 95, 107, 108, 229; Tirmizi 3808, 3809; Hatib 1/148; İbni Mace 664, 137; Hakim 3/318; Nesai, Kübra
[225] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 71-82
[226] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 82-84
[227] T. Dımışk 35/267; Burada şu ilave var: Abdurrahman uyanınca "Şamdan gelecek ktrvnnımı yüküyle devesiyle Allah yoluna vereyim de, ben de onlarla cennete yürüyifik girebileyim."dedi.
[228] Hakim 3/298; Hatib T. Bağdad 12/150, T. Dımışk 35/271; Taberani, Sağir 1/209
[229] Hukim Müstedrek 3/311; Tirmizi 3750; İnbi Sa'd 3/132 iki ayrı vecihten; T. Dımışk İS/2H2
[230] Müsned 6/104, 135; İbni Sa'd 3/13/2/133; Hakim 3/310, 311; T. Dımışk 35/283
[231] Müsned h. No 26642; Hakim 3/311; İbni Sa'd 3/132; T. Dımışk 35/283; Hz Aişe rivayetinde dua kısmında, Efendimizin gibi, Ümmü Seleme rivayetinde ise bu kısım, Ümmü Seleme'nin gibi görünüyor.
[232] T. Dımışk 35/288
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 84-88
[233] Tabakat-ı İbni Sa'd 3/134; İstiab 2/395; T. Dımışk 35/290, 291; Ebu Nuaym, Hilye 1/98
[234] T. Dımışk 35/292
[235] T. Dımışk 35/295
[236] Buhari, T. Kebir 1/167; Tarihi Dımışk 35/299
[237] İbnu Sa'd 3/136; Hakim 3/306, 308; Ebu Nuaym, Hilye 1/100; Taberani, Kebir 1/128 no 263; Tarihi Dımışk 35/300, 301
[238] İbni Sa'd 3/136, 137; İ. Cevzi, Sıfatu's-Safve 1/355; Tarihi Dımışk 35/304
[239] İbni Sa’d 3/135; T. Dımışk 35/306; Halife, Tarih s. 166
[240] Tarihi Dımışk 50/151-176; İbni Sa'd 7/445; Buhari, T. Kebir 7/223; Ebu Zür'a, Tarih 1/373; Ahbaru Mekke 1/31, 2/425; Yahya b. Main, Tarih 2/496; El-Mearif 439; Halife, Tabakat 308; Uyunu'l-Ahbar 1/146, 2/277, 177
[241] T. Dımışk 50/151
[242] T. Dımışk 50/173; İbnu Asakir, Said el-Makburî Ebu Hüreyre- Said b. Müseyyeb ve diğerlerinden Ka'b'dan İslam oluşunu şöykle anlatır: Babam Tevrat'ı çok iyi bilirdi. Bildiğini bana öğretirdi. Ölürken bana iki yaprak verdi ve bunda yakında çıkacak bir peygamberin haberi var. Ben senden gizlemiştim. Çünkü sahte peygamberler de çıkar, onlara kanarsın demiştim. Şimdi onları mühürledim. Böyle bir Peygamber gelince onu aç, değilse açma!" deyip öldü. Uzun süre açmadım. Sonra açtığımda Peygamberimizin vasfı vardı^'Muhammed, Allah rasulü Nebilerin sonuncusu, Mekke doğumlu, Taybe'yc göçecek, ne sert ne katı kalpli, ne de çığırtkan, dili daima tekbir ve (nkbirli bir ümmeti var. Kötülüğü iyilikle karşılar, af eder, bağışlar, ümmeti Allah'a her halde lıanul eder. Aralarındaki merhametleri anne merhameti gibi..." Ben öyle dururken Peygamberin Mekke'de çıktığını duydum. Umarım odur diye haberlerini takip ellini. Sonra ftlddftü haberi bana geldi. Ben belki de o değildi diye bir süre daha kıılılıııı. .Sonen yerine hir halifenin geçtiğini duydum. Az sonra da ordusu Yemen'e geldi, İçlinden hu iline girmek geliyordu ama ben işi garantiye alayım diye oyalandım. ıSuııitt öııiel lıalıle olmuşu. İlen Müslümanlardaki vefayı, Allah'ın onlara verdiği glh II görüme anladım ki bunlar onlardır. Kendi kendime ben bu dine gireyim dedim. Blı geı'e damda iken Müslümanlardan biri "Ky ehli Kitab verilenler, biz yüzleri silip «ıkalınına çevirine (cezası verme)dcn veya Cumartesi ashabını lanetlediğimiz gibi onları da lanetlememden önce, yanınızdaki kitabı tasdik etmek için indirdiğimiz kitaba iman edin." Ayetini okudu. Ben bunu duyunca sabaha kafam geri dönderilmiş olarak çıkarım diye korktum. Sabah olunca müminlerin emirine gidip bu haberi verip, ıııüslüman oldum. Ben müslümanları sevdim. Onlar da beni... Sonra Hz Ömer'e "Tevarat'ta yazılı olduğuna göre "İsrailoğulları yurdunu Salih, inananlara merhametli, kafirlere amansız, içi dışı bir, sözü özüyle aynı, Ona göre hak için yakın uzak hepsi bir. Arkadaşları gece Rahip gündüz aslan, birbirlerine merhametle bağlı ve takvalı olan biri fethedecektir."dedim. Ömer "Anan seni kaybetsin Ka'b bunlar doğru mu?" dedi. Ben de "Aynen duyduğun gibi!" deyince: "Bize Hz Muhammed ile izzet ve şeref veren rahmeti her şeyi kaplayan Allah'a hamd olsun."dedi.)
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/
[243] Müsned 5/194, 6/440, 445; Tarihi Dımışk 47/93-201; Hakim 3/336, 337; Buhari Kebir 7/76; Cerh ve 7/26-28; İbni Sa'd 7/391-393; Fesevî 2/327-330; Halife Tabakat 95-303;
[244] Bkz. Tarihi Dımışk 47/93
[245] A. G. E. 47/93, 94
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 88-90
[246] Hilyetu'l-Evliya 1/208; T. Dımışk 47/104
[247] İbni Sa'd 7/391; T. Dımışk 47/107; S. A. Nübela 2/338; Tehzbu'l-Kemal 22/472. Zchebi burada söylemediği latif bir taliki siyeri A'lamu'n-Nubela'sında ilave ederek der ki: "Faziletli olan Cihadla beraber bu ticaret ve ibadetin bir arada yapılmasıdır. Hbu'd-Derda'nın dediği de budur. Yani ibadete sarılıp ötekini terk mecburiyeti. Selef alimlerinden bir kısmı ile sofilerin yolu budur. Şüphesiz bu konuda insanların mizacı farklıdır. Kimi güçlüdür ikisini de başarır, kimi aciz olur sadece ibadetle yetinir. Kimi Önceleri güçlü iken sonra acizleşir kimi de tersinedir. Hz Ebu Bekir ve Abdurrahman b. Avf, İbni Mübarek gibileri ikisini de yapmaya gücü yeter. Her birini yapmak imkan dahilinde ama hanımın, çoluk çocuğun hakkını kesinlikle yerine getirmeye çalışmak gerekir."
[248] T.'Dımışk 47/108
[249] T. Dımışk 47/109; Vakidi 1/253; İbni Sa'd 7/392; Hakim 3/337; Parantez arası T.Dımışk'tan ilavedir.
[250] T.Dımışk 47/109
[251] Buhari, Sahih, Fazailu'l-Kur'an 66/8 h. No 5004, 3810 (menakibu'l-ensar) 3996; Müslim 2465; Buhari, Kebir 7/76; T. Dımışk 47/110
[252] Tarihi Dımışk 47/111; İbni Sa'd 2/335
[253] Ebu Zür'a, Tarih 1/220; T. Dımışk 47/105; Aynısını Ebu Salih -Muaviye b. Salih Abdurrahman b. Cübeyr'den nakleder.
[254] Hakim 3/336, 337; T. Dımışk 47/105
[255] Buhari, Tarih 7/77; T. Dımışk 47/113
[256] Buhari, Savm, 30/51 h. No 1968, Edeb 6139;Tirmizi 2415; T. Dımışk 47/116, 121; Beyhaki Kübra 4/276
[257] Tarihi Dımışk 47/120; Zehebi metninde ^Vj Zimlen kelimesi yanlışlıkla 2^j adam diye yazılmış ki, dizgi veya okuma hatasıdır. Mf T. Dımışk 47/122; Ebu Zür'a, Tarih 649
[258] T. Dımışk 47/122; Zehebi metninde Zimlen kelimesi yanlışlıkla adam diye yazılmış ki, dizgi veya okuma hatasıdır.
[259] T. Dımışk 47/122; İ. Ebi Hatem, el-Cerh ve't-Ta'dil 7/27
[260] Zehebi, Ma'rifetu'l-Kurrâ 1/85, S. A. Nubela 1/346
[261] İbni Sa'd 2/350; T. Dımışk 47/134; S. A. Nübela 2/343
[262] Tarihi Dımışk 47/155; Ebu Nuaym, Hilye 1/224
[263] T. Dımışk
[264] T. Dımışk 47/141, 149
[265] T. Dımışk 47/148
[266] T. Dımışk 44/149
[267] Bulamadım
[268] T. Dımışk 47/163; Ebu Nuaym, Hilye 1/217
[269] Tarihi Dımışk 47/163; Ebu Nuaym 1/217
[270] Tarihi Dımışk 47/188
[271] Tarihi Dımışk 47/188
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 90-96
[272] İbni Sa'd 4/219; İbni İshak 138, 141; Vakidi, Fihrist; Buhari, Kebir 2/221; Müsned 5/144; İbni Main, Tarih 2/704; Halife, Tabakat 31; Ahmed b. Hanbel, Zühd 182; İbnu Mübarek, Zühd, 15, 21, 88, 108, 190, 208, 228,426, 440
[273] İ. Sa'd 4/219; T. Dımışk 66/174
[274] Tirmizi 3801; İbnu Sa'd 4/228; Hakim 3/342;Hakim el-Esama 1/185, 4/480; İbni Mace 156; İ. Ahmed, Zühd 184; T. Dımışk 66/190; İ. Ebi Şeybe 12/125; Buhari, T Kebir 9/23; Ebu Nuaym, Hilye 4/172; Müsned 2/175, 223; Tahavi, Müşkilu'1-Asar no 532; İ. Hibban, İhsan 9/13 no 7091
[275] T. Dımışk 66/188, 190; İbni Sa'd 4/232
[276] İbni Sa'd 4/231; Müslim, İmara 1826; Müsned 5/180; T. Dımışk 66/219; Beyhaki, Sünen-i Kübra 6/283; Nesai 6/255; Ebu Davud 2868
[277] İbni Sa2d 4/331, 332
[278] İbni Hişam 4/133; Hakim, Müstedrek 3/50, 51; Beyhaki, Delail 5/221-222; Vakidi, Meğazi 1000, İbnu Asakir, Tarihi Dımışk 66/186; İbni Sa'd 4/234
[279] T. Dımışk 66/174-222 sayfaları arası. Ne yazık ki büyük bir bölümü kayıp olduğundan matbu kısımda Ebu Zerr il eilgili bölümünün çoğu Ebu Şamme'nin "ihtisar"ından alınmıştır.
[280] İbni Sa'd 4/230; İ. Asakir, Tarihi Dımışk; 66/210, 211
[281] İbni Sa'd 4/222; İbnu'l-Cevzi, Sıfatu's-Savfe 1/586; T. Dımışk 66/184; Uzun bir haber olup gerisi Ebu Zer'in İslam'a girişini anlatır.
[282] T. Dımışk 66/187; Taberani, Kebir 2/149 h. No 1624; İsnadında meçhul kişiler var. Bkz. Mecmeu'z-Zevaid 9/331, Zehebi, S. A. Nubela 2/58 "bu münkerdir" der.
[283] Bunu şimdilik Ebu Davud'da bulamadım. Belki bir yanılmadır. Ancak 4 nolu dipnotta bu haber geçmişti.
[284] Müsned 5/351; Tarihi Dımışk 66/189
[285] Müsned 6/457; Taberani, Kebir 2/148 no 1623. Bu sadece baş tarafıdır. Heysemi onu el-Evsat'ta diye belirtir. Mecmeu'z-Zevaid 2/22; İbni Sa'd 4/226; T. Dımışk 66/191, 192
[286] Ebu Nuaym, Hilye 1/160; T. Dımışk 66/194
[287] İbnı Sa'd 4/231, 232; Bu daha önce de geçmişti.
[288] Buhari, Zekat 4 h. no 1407, 4660; Müsned 5/176; Tarihi Dımışk 66/195; İbnu Sa'd 4229
[289] Müsned 1/63 h.no 455; Bu hadisi Dr. Tedmurî'nin, îbnu Lehîa sebebiyle zayıf say-tltRtii Hir şey ifade etmez.
[290] İbni Sa'd, Tabakat 4/227; T. Dımışk 66/201; Ravi İbni Seydan zayıftır.
[291] T. Dımışk 66/201
[292] T. Dımışk 66/201; Burada Ebu Zer'in tarif ettiği Hariciler hakkındaki sözleri Buhari'deki Ebu Said el-Hudrî hadisi olup Btıhari'nin sondan ikinci 7562 nolu hadislir.
[293] Miisned 5/165; İbni Sa'd 4/227; Tarihi Dımışk 66-201
[294] T. Dımışk 66/202; Hakim 3/344; Beyhaki, Delail 6/401
[295] T. Dımışk 66/202
[296] T. Dımışk 66/206; İbni Sa'd 3/230
[297] Tarihi Dımışk 66/209
[298] T. Dımışk 66/210
[299] Ibni Sa'd 4/230; T. Dımışk 66/210, 211
[300] T. Dımışk 66/222
[301] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 96-104
[302] Beluzuri, Futuhu'l-BuUlan sayfa 158; Parantez arası Belazuri'dendir.
[303] Taberi 2/634; Halife, Tarih s. 167
[304] Halife, Tarih s. 168; Belazuri 189
[305] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 104-105
[306] Halife 168; Belazuri 228, 229
[307] Taberi'den ilave. Aslında çok önemli bir kojıu. Zira Hz Osman döneminde baş gösteren fitnenin ilk zuhuru gibidir.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 105
[308] İbni Sa'd 3/161; T. Dımışk 6/143-154 arası bu konuyu hayret derecede geniş anlatır.
[309] İbni Sa'd 3/162. Bu rivayet Şu'be'nin Ebu İshak yoluyla bilinmeyen birinin Hz Ali'ye isnaden yaptığı rivayettir. T. Dımışk 66/163; Bu rivayeti İmam Ahmed 1/24 no 1024 ve 1/38, 1161 nolu hadiste bu meçhul adamı, Harise b. Mudarib olarak Hz Ali'den naklder. Zehebi'nin dediği, buradaki metin bilgisidir. Yani "sadece o değildir" manasınadır. Ebu Ya'la Müsned 1/305
[310] İbni Sa'd 2/24; İ. Asakir, Tarihi Dımışk 60/165'te Kuteybe b. Said'in Yezid b. Ro-ınan'dan naklettiği haberde: "Bedir'de üç atın olduğu, birinde Mikdad, birinde Mesed el-Ğanevî diğerinde Zübeyr (r.a.)'ın olduğunu haber verir.
[311] T. Dımışk 60/143
[312] T. Dımışk 60/168-182
[313] Hakim 3/349; Ebu Nuaym, Hilye 1/174; T. Dımışk 60/169
[314] İbni Sa'd 3/162; T. Dımışk 60/173
[315] T. Dımışk 60/177; Hakim 3/173; Ebü Nuaym, Hilye 1/190; İbnu Adiy 2/728
[316] T. Dımışk 6/181
[317] Ibni Sa'd 3/163; T. Dımışk 60/181
[318] Ibni Sa'd 3/163; T. Dımışk 60/182
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 106-108
[319] Halife b. Hayyat, Tarih s. 168
[320] Taberi 34'üncü yıl olayları 2/641-646
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 108-111
[321] Taberi 34'üncü yıl olayları 2/641
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 111
[322] Iyas için bkz: İbni Sa'd 3/389; Halife, Tabakat 23; El-İstiab 1/230; Usdu'1-Gabe 1/181; İbni İshak 144; Vakidi 1/156
[323] İbni Sa'd 2/283; T. Dımışk 26/207; Fesevî 3/310
[324] İbni Sa'd 3/388; İbni İshak 144; Vakidi 145, 156; Halife, Tabakat 23; Taberi 4/339; İstiab 3/160, 161; Üsdü'1-Ğabe 3/116
[325] Bu kesin yanlış. Sanıyorum kardeş münasebetiyle buraya girdi. Zira kaynakların hepsi, üstelik bizzat Zehebi S. A. Nübela 1/186'da, onun Bedir'de şehit olduğunu kendi söyler. İbni Sa'd Vakidi ve diğerleri bu konuda hem fikirdir.
[326] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 111-112
[327] Müsned 5/114; İbni Sa'd 3/546, 621; Buhari, Kebir 6/92; Halife, Tarih 168; Fesevi 1/316; El-Mearif 25, 357; El-Cerh 6/95; Müstedrek 3/354; İstiab 2/807; Üsdü'1-Ğabe 3/160; İ. Asakir, Tarih Dımışk 26/175-208; S. A. Nübela 2/5
[328] T. Dımışk 26/183, 184; Kitabui-Mesahif
[329] T. Dımışk 26/196; Ebu Zür'a, Tarih 1/215
[330] T. Dımışk 26/196; Ebu Zür'a, Tarih 1/215
[331] T. Dımışk 26/188, 195,196
[332] Müsned 5/325, 329 no 22853 h.no 22836 ve İbni Mace 2865; Hakim 3/356; T. Dımışk 26/197, 198; Beyhaki, Kübra 3/127''
[333] T. Dımışk 26/204; 205,206
[334] T. Dımışk 26/207, 208
[335] İbni Sa’d 3/53; Vakidi, fihrist; Halife, Tabakat 9; Neseb-i Kurayş 95; Taberi, fihrist; El-Cerh 8/425
[336] İbni Sa’d 3/53; Fakat burada Mistah’ın tarifi yok.
[337] Bkz. T. Dımışk 19/391-426; İbni Sa’d 3/504: Vakidi, fihrist; Müsned 4/28, 31: Halife, Tabakat 88; Müsned-i Baki 89; Y. B. Main, Tarih 2/183
[338] T. Dımışk 19/398
[339] T. Dımışık 19/400-418
[340] İbin Sa’d 3/507; T. Dımışk 19/405, 425, 426
[341] T. Dımışk 19/408, 409: Hakim 3/352; müsned 3/112, 261Humeyî 1202:
[342] İbni Sa’d 3/505: T. Dımışk 19/411; Müsned 3/123
[343] İstiab 4/114
[344] T. Dımışk 19/421: İbni Sa’d 3/507
[345] İbni Sa’d 3/507; T. Dımışk 19/422-424; Fesevi, El-Ma’rife 3/319
[346] Müslim 1306 (no 325, 326: Tirmizi 912)
[347] Bkz. Tarihi Dımışk 19/405,406
[348] T. Dımışık 19/424,425
[349] Bkz. Müsned 3/479 Vakidi Fihrist; Yahya b. Main 2/714; İbni Sa'd 3/450; Muhabber 74, 282, 412; Halife, Tabakat 79; El-Maarif 326; Taberi Fihrist; ElCerh 5/220
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 112-116
[350] Taberi, Daru'l-Kutubu'l-îlmiyye 1987 baskısı 2/684; El-Ma'rife ve't-Tarih 3/311; İbni Sa'd, Tabakat 3/64
[351] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 116
[352] Burada Zehebi'nin bahsetmediği bu facianın başlatılış sebebini Taberi'den kısaltarak veriyoruz.
[353] Taberi 2/647-650
[354] İbni Sa'd, Tabakat 3/64; Ensabu'l-Eşraf
[355] Tabakat-i İbni Sa'd 3/64
[356] Zehebi hadise ilişmiyor. Hadisin metnini Ukaylî Zuafa'sında 1829 no ile zayıf olarak verir.
[357] Haberi Tarihi Dımışk'ta Hz Osman'nı terceme-i hal'inde geçer.
[358] Taberi, Tarih 2/650; Tarihi Dımışk Hz Osman bölümü s. 309
[359] Burada metinde "Katebû yerine yanlışlıkla "bâyeû" diye yazılmıştır ki, Taberi ve diğerlerinde doğrusu "Kâtebû" şeklindedir.
[360] Parantez arası Taberi ve Tarihi Dımışk'tan ilavedir.
[361] Bu kısım atlandığı için burayı Tarihi Dımışk'tan verdim.
[362] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 116-130
[363] Yar: Toroslarda halâ kullanılan, dere ve benzeri şeylerin kenar yamaçlarına denir.
[364] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 131-132
[365] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 132
[366] İbni Asakir, Tarihi Dımışk 39/315-317
[367] Zehebi'nin ibaresidir. (Mısırlılar dört yüz olarak çıktılar) şeklinde yanlış okunmuştur. Biz Taberi ve İbni Asakir'e göre veriyoruz.
[368] İlave Taberi ve Tarihi Dımışk'tandır.
[369] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 133-135
[370] Taberi 2/653 35'inci yıl hadiseleri
[371] Bu bölümler konuyu tamamlamak için Taberi ve diğerlerinden ilavedir. Müellif Zehebi aynı rivayeti kısaltarak veriyor.
[372] İlave Taberi ve İbnu Asakir'dendir.
[373] Tarihi Dımışk
[374] Tarihi Dımışk 39/322 İbni Sa'd, Tabakat 3/65
[375] Üst kaynaklar, Ensabu' 1-Eşraf, Taberi
[376] Taberi, Tarih 2/655-656; Halife b. Hayyat, Tarih s. 168, 169; Tarih-i Dımışk 39/323, 324; İbni Ebi Şeybe, Musannef 15/210 no 19536
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 136-140
[377] Tarihi Halife s. 169, 170; Tarihi Dımışk 29/325
[378] Tarihi Dımışk 39/325
[379] Tarihi Dımışk 39/326
[380] Herevî Ğaribu'l-Hadis "Na'sel" maddesi. lbnu'1-Esir En-Nihaye "na'sel" maddesi. İbni Asakir Tarihi Dımışk 39/327. Haberde geçen Na'sel Mısırlı veya İsfehanlı uzun sakallı bir şaşkın veya sırtlanın erkeği. Hz Osman'n sakalı uzun olduğu için ona benzetilmiş. (Nuh zamanından) sözü de. Efendimiz Bedir esirleri konusundaki istişarede "öldürelim" diyen Ömer'i sertlik bakımından Nuh 26 ayetinde "Ya Rab, yer yüzünde kafirlerden kimseyi bırakma" diyen Nuh'a benzettiği için, Ömer'e Nuh demiştir.
[381] Taberi 2/662 (4/366); Tarihi Dımışk 39/330; Taberi haberi Nafi'den Mürsel olarak verir. İbni Asakir aynı yerde şu bilgiyi verir. "İbnu Sa'd "Ben, bu hadisi naklettiğim ravi olan Abdullah b. İdris'ten duymadım. Bu hadis ona arz tariki ile ulaşmıştır." Belazuri Ensabu'l-Eşraf 6/161; Süleyman b. Yesar'dan.
[382] Tarihi Halife s. 169
[383] Tabakatı İbni Sa'd 3/70; Tarihi Halife s. 171; Tarihi Dımışk 39/358 İmam Ahmed, Müsncd 1/156 h.no 526; Belazurî, Ensab 6/195; İbni Ebi Şeybe, Musannef 15/234
[384] Buhari bunu kısaca muallak olarak Fazailu'Ashabinnebiyy 37/7'de, bir kısmını da Müsakat'ta 42/18 bab l'de yine muallak olarak verir. Nesai, Sünen-i Kübra 4/97 h.no 6435; Nesai, Mücteba 6/235 h.no 3608; Müsned 1/75 h. No 557; Tirmizi 3703
[385] Bkz. Müsned 1/59 no 422; İbnu'l-Asakir 39/339; Nesai, Mücteba 6/235 no 3608; Nesai, Kübra no 6436; Ebu Asım, Sünne no 1309;Darakutni 4/196; Taberani 1/146'da Sehf b. Sa'd'dan bu dağı Uhut diye verir. Bu haber şöyledir. Hz Osman onlara: Allah aşkına o dağ sallandığında ayağıyla vurup "Sakin ol! Zira senin üzerinde peygamber, sıddik ve iki şehitten başka kimse yok." buyurduğunu duyan yok mu?" deyince öyle olduğuna şahadet ettiler. Yine Osman Biat-ı Rıdvan günü Rasulullah'ı kendi elini göstererek "Bu Osman'ın eli Bu da Allah'ın" dediğine şahit olanını sorunca "ona da şahidiz" dediler. Efendimizin "Kim kabule layık bir infaktan bulunursa" buyurunca ordunun yarısını teçhiz ettiğime şahadet edeniniz var mı?" deyince ona da ettiler. Hz Osman, Efendimizin "Cennetteki bir eve karşılık kim şu mescidi genişletirse...?" ben malımla arsayı aldığıma şahit olan var mı?" deyince "Evet." dediler. Roma kuyusunun suyu parayla satılınca onu satın alıp herkese bedava vakfettiğime de şahit olur musunuz?" dedi. Evet, dediler.
[386] Ebu Seleme hadisinin bu ilaveli kısmı İbni Asakir'de 39/339-340'ta Ali b. Bahr el-Kattan -İsa b. Yunus -Yunus b. Ebi İshak, Ebu İshak babası yolu ile Ebu Seleme'den olan rivayettir. Halife bunu 171'de Ümmü Yusuf'tan kısaca son cümleyi verir. İbni Sa'd da 3/6'da aynı isnadla aynen kısaca verir. Darakutni 4/198 Buradaki Hz Osman'ın "Allah'ın bana indirdiği...." kısmı İbni Mace s. 11 Tirmizi'nin 705 no ile İbnu Ebi Asım'ın 1173, İmam Ahmed'in 6/89; İbni Ebi Şeybe'nin 12/49 ve 15/20l'de Hz Aişe'den naklettiği "Ya Osman! Eğer Allah sana hilafet gömleği giydirir de münafıklar onu çıkarmak isterse sakın çıkartma." Hadisine temessükendir.
[387] Nesai Mücteba 7/92, 103; İbni Mace 2533; Ebu Davud 4502; Müsned 1/61, 63, 70, 383, 444, 465, 6/58,214; Darami 2/171; İbni Ebi Şeybe 9/414, 14/270, Hakim 4/350, 367; İbni Sa'd 3769; Tarihi Dımışk 39/348; Taberi 4/379; İbni Ebi Sim, Sünne 1/3, 2/434; Ş. Meani'u'1-Asar 3/160
[388] Ebu Davud, Diyat 4502; Müsned 1/70 no 511, 1/65 no 470, 439; İbni Sa'd 3/67; İbni Asakir, T. Dımışk 39/347, 348; Parantez arası ilave kaynaklarınkidir. Belazuri, Ensab 6/193
[389] İbni Sa'd, Tabakat 3/67; Tarihi Halife s. 171; İbni Asakir 39/348; Taberi 4/372
[390] İbni Sa'd 3/71; Tarihi Dımışk 39/349; İbni Ebi Şeybe 14/590; Belazuri, Ensab 6/194
[391] Tarihi Halife 170; İbnu Sa'd 3/72; İbni Ebi Şeybe 15/200, 14/589; Ravi Vessab, Hz Ömer'in azat ettiği bir köle olup, Hz Osman'ın hizmetinde idi. İbni Ebi Şeybe'nin bu rivayeti gayet geniştir. Belazurî Ensab 6/213
[392] İbni Asakir, T. Dımışk 39/353
[393] İbni Asakir, Tarihi Dımışk 39/356
[394] İbni Sa'd 3/66; Tarihi Halife's. 170; İbni Asakir 39/357; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 6/194; Bu kısım Zehebi'de yoktur.
[395] İbni Sa'd, Tabakat 3/71; Belazuri, Ensab 6/219; Tarihi Dımışk 39/360
[396] İbni Asakir, T. Dımışk 39/361, 362; Ebu Ubeyde, El-Emsal s. 343; Müberred, I!» Kamil 1/27; İbnu Kuteybe, İmame 1/37; Ebu Ubeyd, Ğaribu'l-Hadis 3/428; Belazurf, Ensab 6/212
[397] Bkz: İbni Asakir, Tarih 39/362; Belazurî Ensabu'l-Eşraf 6/212; İbni Kuteybe, İmame ve's-Siyase 1/37; Uyunu'l-Ahbar 1/34; Müberred, El-Kamil 1/7; Ikdu'l-Ferld 2/164; Meydanı 1/91; Ebu Ubeyd el-Emsal. Bu şairin adı Mümezze el-Abdî'dir,
[398] İbni Asakir, T. Dımışk 39/366 183 İbni Asakir, T. Dımışk 39/369
[399] İbni Asakir, T. Dımışk 39/369; İbni Sa'd 3/68; Belazurî 6/215; İbni Ebi Şeyhe bunu A'meş yolu ile Münzir b. Ya'la'.dan nakleder 15/209 ve Ali'yi kucaklayıp Kalmayanın oğlu Muhammed b. Hanefiyye olduğunu belirtir.
[400] Tarihi Dımışk 39/37
[401] Haberi İbn Asakir'den naklettim. 39/372; Zehebi bunun son satırını vermiş. Ayrıca aynı haberi kısa olarak aynı isnadla Hakim 3/99; İbni Ebi Şeybe 12/50 Halife (s. 173) ise Abdullah b. Amir'den verir. Hakim ve İbni Ebi Şeybe Metninde Ebu Habibe yerine "Ebu Hasene" yazılmış ki, okuma hatası olsa gerek. Ancak Zehebi bu zatı meçhul gibi veriyor ve Mizan'da da sadece buradakine benzer şeyler söylüyor. Bu zat meşhur Tarihçi ve hadis ravisi olan Musa b. Ukbe'nin anneden dedesidir. İbni Asakir ve Buhari ve İbni Ebi Hatem böyle bildiriyor.
[402] Tarihi Dımışk 29/377
[403] Tarihi Dımışk 39/378, 379; Taberi 4/562
[404] Müsned-i İmam Ahmed 1/67 h.no 483; İbni Asakir 39/381; Hatib, Tarih 14/272
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 141-154
[405] Tarihi Dımışk 39/384; İbni Sa'd 3/75; İbni Ebi Şeybe 12/50 (Naile'den) 14/592 İbni Ömer
[406] İbni Ebi Şeybe 15'te (Hz Ali'ye halife olarak biat edilince itham başladı) ilavesi var. Tarihi Dımışk 39/390; Belazuri 6/223
[407] Tarihi Halife s. 174; Tarihi Dımışk 39/391
[408] İbni Sa'd 3/71; Tarihi Halife 173; Tarihi Dımışk 39/391
[409] Halife 174; Tarihi Dımışk 39/391, 392
[410] İbni Ebi Şeybe, Musannef 14/591, 15/204; İbni Sa'd 3/70; Tarihi Dımışk 39/394, 395
[411] İbni Sa'd 3/70; Tarihi Dımışk 3/395; İbni Ebi Şeybe 15/205; 14/591; İbn Ebi Şeybe 15/227 no 19551'de Hasen-i Basri'den buna yakın ifadelerle anlatılır ve (iki kereyi) birincide Rasulullah'a şimdi de sana" şeklinde verir.
[412] Halife, Tarih 173; İbni Sa'd 3/70; Tarihi Dımışk 39/396
[413] İbni Sa'd 3/72; Tarihi Halife ; Belazuri 6/219; Tarihi Dımışk 39/399-400
[414] Tarihi Dımışk 39/400; Heysemi Mecmeu'z-Zevaid 7/232, 9/96'da hadisi Ebu Ya'la'nın Kebir'ine isnad edip "ricali sikadır." der. Aynı haberi İbni Ebi Şeybe 11/76'da İbni Sa'd 3/75'te Hz Osman'ın eşinde nakleder.
[415] İbni Ebi Şeybe 5/201; Tarihi Halife 174; İbni Sa'd 3/73; Tarihi Dımışk 39/404, 405; Belazuri Esnab 6/215
[416] Tarihi Dımışk 39/406
[417] Tarihi Dımışk 39/405
[418] İbni Sa'd 3/73; Belazuri 6/220; Taberi 4/393; Tarihi Dımışk 39/409
[419] Zehebi tek cümle ile verince hadiseyi Taberi'den (4/392) İbni Asakir 39/410'dan naklettim. Hadisin gerisi aynen üst kaynaktaki gibi devam eder.
[420] Bu uzun bir haber olup burası son kısmından bir bölümdür.
[421] İbni Ebi Şeybe 15/219; Tarihi Halife s. 174; Taberi 4/386; Tarihi Dımışk 39/411
[422] Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 6/221; İbni Sa'd 3/74; Taberi 47391; Tarihi Dımışk 39/413, 414; Belazuri, Muhammed b. Sa'd'ın Vakidi'den: "Doğru olan Kinane b. Bişr'in Hz Ebu Bekr'in oğlu ile daha sonra Mısır'da öldürülüşüdür. Burada anılması hatadır." dediğini anlatır.
[423] Belazuri, Ensab 6/220; Tarihi Dımışk 39/419
[424] Tarihi Halife 175; Tarihi Dımışk 39/414; Taberi 4/384
[425] Bu konuyu Zehebi atlıyor. Ama biz bu kıssadan sonra bunları anlatacağız.
[426] Belazuri Ensabu'l-Eşraf 6/134 ve 6/183-187; Tarihi Dımışk 39/415 ve devamı
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 154-165
[427] Şimdilik kaynağını bulamadım
[428] Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 2/407'de bunu İbni İshak yolu ile Ömer b. Ali'den nakleder.
[429] İbnu Sa'd, Tabakat 3/76, 77; Tarihi Dımışk 39/442
[430] Tarihi Dımışk 39/446
[431] İbnu Sa'd 3/82; Tarihi Dımışk 39/450, 451; Belazuri, Ensab 6/224; İbni Ebi Şeybe 15/208; Abdurrezzak, Musannef 11/450
[432] Bkz. Musannef 15/208; Ebu Zürare ve Ebu Abdillah'tan ve Zeyd b. Erkam'ın cariyesinden. İbni Asakir, 39/451, 53, 54'te Belazurî aynı yerde Ammar, Husayn el-Harisî ve diğerlerinden
[433] Tarihi Dımışk 39/456
[434] Tarihi Dımışk 39/537; Ayrıca şiir için bkz. İstiab 3/82 Divanı Ka'b s. 309; El-Eğani 16/233
[435] Divan 1/96 ; İkdu'l-Ferid 3/81, 4/159, 284, 298
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 165-167
[436] Bkz. ibni Sa'd 4/56, 57; Buhari, T. Kebir 2/283 no 2477; Belazuri, Ensabu'l-EşiRİ 1/440, 3/297; Tarihi Halife 195, 401; El-Muhabber 104;
[437] Burada bir yanlışlık var. Her halde ya dizgi ya okuma hatası. Haris'in ıloğrudıiM İfindiıııi/.'dcn de rivayeti var. Nesai onun Hz Aişe'den de rivayetini verir. Buhnri'dı Tirlh'inclu 2/terc. No 2477'de bunu söyler. Nesai'deki Hz Aişe hadisi 157 Müsnod ft/67, 280'dcki "Ben Efendimizin elbisesinden meniyi ovalayarak giderirdim," Efendimizden direkt rivayetini İbni Sa'd 4/57'de Onun "Cenaze ilmisini hcr bize şöyle öğretti..." rivayetini nakleder. Zehebi'nin de burada arkadaşı
[438] Amir b. Rabia için bkz: İbni İshak, Siyer 143, 181, 223; Vakidi, Meğazi 1/2/14 , 19, 31, 574, 721, 770, 1098, İbni Sa'd 3/386; Halife, Tarih s. 168; Ebu Zür'a, Tarih 1/164;
[439] İbni Sa'd 3/387; Hakim, Müstedrek 3/357
[440] İbni Sa'd 3/387; Hakim 3/358; El-İstiab 3/6
[441] İbni Sa’d 3/387; İstiab 3/6
[442] Bkz. Buhari, Tarihi Kebir 5/218; Halife, Tabakat 241; Belazuri, T. Dımışk; İstaib 2/307, 309; Üsdü'1-Ğabe 3/273; Hakim 3/640; Tehzibu'l-Kemal 6/70
[443] Bkz. Vakidi, Meğazi 33, 89, 130, 140, 198, 220, 70, 785, 829, 863, 895; İbni İshak 159, 169, 213, 25, 322; Tarihi Halife 154; Tabakat-ı Halife 21; Buhari, T. Kebir 5/9; El-Ma'rife ve't-Tarih 1/248; Belazuri 1/232-234
[444] İbni Sa'd 5/444; El-Vafî bi'1-Vefeyat 17/146; İstiab 6/167
[445] Buhari, Kebir 5/10; İbni Sa'd 1/337'de onu tayin edenin Efendimiz değil, Hz Ömer olduğunu söyler.
[446] Buhari, Kebir 5/10; İbni Sa'd yeni kısım 1/334, 335 h.n o 146; Müsned 4/36; Nesai, Mücteba 7/314; İbni Mace 2/809; El-Ma'rife ve't-Tarih 1/248
[447] Hz Osman için bkz: İbn Sa'd 3/53-58; Belazuri 6/99 ve devamı Tarihi Dımışk tam cilt 39; Buhari, T. Kebir 6/no 2191; İbni Hişam; Tarihi Halife 168; Fazailu's-Sahabe 1/448-527; Müsned 1/57, 75;Buhari Sağir 1/58-71; El-Cerh ve't-Ta'dil 6/882; Istiab 3/1037, 1053; Tehzibu'l-Kemal 19-446 no 3847
[448] Geniş izah için bkz. Belazuri Ensabu'l-Eşraf 6/100
[449] Tarihi Dımşık 39/3, 4
[450] İbni Sa'd 3/58; Tarihi Dımışk 39/6
[451] İbni Sa’d 3/53: Tarihi Dımışk 39/6 lakabı Ümmü Hakim’dir.
[452] T. Dımışk 39/8; İbni Sa'd 3/54; Bu oğlunun gözüne horozun biri gagası ile vurup yaraladı. Yara azarak ölümüne sebep oldu.
[453] Tabakat 3/58; T. Dımışk 39/16; Taberani 1/30
[454] Taberani, Kebir 1/30; Tarihi Dımışk 39/20
[455] T. Dımışk 39/23; Yalnız burada Saib'den değil hanımından nakledilir.
[456] T. Dımışk 39/23; Yalnız burada Saib'den değil hanımından nakledilir.
[457] İbni Ebi Şeybe 12/53; İbni Ebi Asım 27581 no 1308; Belazuri 6/104; Tarihi Dımışk 39/27; El-Ma'rife ve't-Tarih 2/488; Taberi 4/390;
[458] T. Dımışk 39/28, 32; İbnu Adiyy, Kamil 5/1783; Ukaylî 3/174; İlelu'l-Mütenahiye 1/196; İbnu Adiyy: "Bu hadisi Ramehürmüz kadısı Amr b. Salih el-Ehvazî, El-Omarî'den rivayet etti. Onun bundan başka da hadisleri var ki bunlara uyulamaz." der. Belazurî 6/101'de Said b. Müseyyeb'den.
[459] Zehebi'nin işaret ettiği hadisi İbni Adiy 5/178; İbnu Asakir 39/28de Amr b. El-Ezher el-Ateki'den Hişam b. Urve -Urve isnadıyla Hz Aişe'den "Efendimizin kızı Ümmü Gülsümü Hz Osman nikahladığında "Deden İbrahim ve baban Muhammed'e en çok benzeyen odur." Hadisidir. Ama Buhari T. Kebir'inde bu Amr'ın yalancı olduğunu söylediği gibi İbnu Adiy de bu hadisi Hişam b. Urve'den bu adamdan başka nakleden yok, derken Nesai, Yahya b. Main ve diğerleri de "zayıf der.
[460] İbni Mace 110; Ravi Osman b.halid zayıftır. Tarihi Dımışk 39/39, 40
[461] T. Dımışk 39/44-45; İbni Ebi Asım, Sünne 2/572 on 1291
[462] T. Dımışk 39/51
[463] T. Dımışk 39/54; Belazuri, Ensab'ında bunu İbni Ömer'in oğlu Salim'den nakleder.
[464] Müsned 5/63 no 20657; Tarihi Dımışk 39/63; Tirmizi 3701; Hakim 3/102; Beyhaki, Delail 5/215; İbni Ebi Asım 2/588; Abdurrahman b. Avf rivayeti: Ebu Ya'la 2/161 no 852; Ravi İbrahim b. Amr b. Ebân zayıftır.
[465] İbni Ebi Asım, Sünne 2/588; İlelu'l-Mütenahiye 1/254; Tarihi Dımışk 39/70; Lakin bu Huleyd zayıflığında ittifak edilen bir ravidir. Bilhassa naklettiği zıt bir bilgi ise ona uyulmaz.
[466] Tarihi Dımışk 39/80-94
[467] Tarihi Dımışk 39/73
[468] Tarihi Dımışk 39/72
[469] Müslim, Fazailu's-Sahabe h. No 2401/36; Tarihi Dımışk 39/80; Müsnedi Ebu Ya'la 3/h.no 4815, 7/415 h.no 4437; Müsned 6/104, 1/71 h.no 516; Hakim 3/95; Tahavi, Müşkil 1695; Buhari Edebu'l-Mufred 603
[470] Hakim, Müstedrek 3/95, 103; Buhari, Tarihi Kebir 5/104; İbni Adiy, El-Kamil 7/21; Tarihi Cürcan s. 369 tere. No 620; Tarihi Dımışk 39/91; Hz Ali'den, Tarihi Dımışk 39/92'de İbni Abbas ve Ebu Hüreyre'den.
[471] Tarihi Dımışk 39/95; İbnu Mace 104, Hakim 3/422; Beyhaki Kübra 6/210; Abdurrezzak 20387; Müsned 3/281;
[472] Tirmizi 3698; Hakim 3/97; T. Dımışk 39/104; İbni Mace 109; İ. Ebi Asım 1289'da bunu Ebu Hüreyre'den verir. T. Dımışk 39/105; Tirmizi "Bu hadisin isnadı kavi değil, hem munkatıdır." der. Sebebi de Haris Abdurrahman b. Ebi Zübab'ın Talha'ya yetişmemesidir. Zira Talha 36'ncı yılda Cemel savaşında öldü. Bu ise hicri 146'da vefat etti.
[473] Buhari, Fiten 92/4; Fazailu Ashabın Nebiyy 5, 7, Edeb 19; Müslim, Fazailu's-Sahabe 2403; Müsned 3/408, 4/407, 293, 2/165, 6/40; Tirmizi 3710; Edebu'l-Mufred 1151; Haberin parantez arası kaynaklardan ilavedir. İbni Ebi Şeybe 12/55 ve Ahmed b. Hanbel Müsned 3/407'de buna benzer bir hadisi Nafi b. Abdu:'l-Haris (r.a.)'tan nakleder ki bu da Kuf hadisidir. Nesai Kübra 8132
[474] Tarihi Dımışk 39/118; Hayseme Fazailu's-Sahabe s. 105, 106
[475] Tarihi Dımışk 39/162-165; Hatib, Tarih 8/257; İbni Adiy, El-Kamil 2/298; Ebu Davud 4627, 4628; Buharı, Fazailu Ashabı'n-nebi 3697
[476] Tarihi Dımışk 39/178, 179; El-Ma'rife ve't-Tarih 1/487. Şa'bi bir rivayette der ki: Peygamber zamanında Kur'an'ı ezbere bitiren altı kişi oldu. 1-Übey 2-Zeyd b. Sabit 3-Muaz 4-Ebu'd-Derda 5-Said b. Müseyyeb 6-Ebu Zeyd.
[477] İbni Sa'd 3/60, 2/351; Tarihi Dımışk 39/181; Belazuri 6/104
[478] Tarihi Dımışk 39/186; Zehebi metni buradak kısa olan haberi vermişse de anlaşılması için ben uzun olanı aldım.
[479] Belazurî, Ensab 6/112, Tarihi Dımışk 39/187
[480] Tarihi Dımışk 39/189; Ebu Ubeyd, Ğaribu'l-Hadis 3/235, 236; İbnu Ebi Şeybe ise bu haberi 12/30, 15/214'te biraz değişik ifadelerle verir. Ebu Davud 4657; İbni Sa'd 3/81, 7/103'tc bunun pek azını verir.
[481] Zehebi'nin metin arasına soktuğu bu kısım esasen Muhammed Ahmed'in dedesi Ya'kub b. Şeybe'den naklettiği ayrı bir izahı olup, bunu İbni Asakir 39/189'da "Bu hadis Ebu Ubeyd'c okundu da..." diyerek onun Esmaî'den izahını nakleder.
[482] Tarihi Dımışk 39/209
[483] Tarihi Dımışk 39/213; Fesevî el-Ma'rife ve't-Tarih 2/760. İbni Sa'd 3/63; Belazuri, Ensab 6/129. İbni Şeybe 12/43; Hakim 3/97
[484] Taberi, Tarih 4/398; Tarihi Dımışk 39/228
[485] Tarihi Dımışk 39/232; Abdurrezzak, Musannef 3/24; Beyhaki, S. Kübra 3/24, 25, 119; İbni Sa'd 3/76; Tahavi, Ş. M. Asar 1/174; İbni Ebi Şeybe, Musannef 1/368; Abdurrahman b. Osman et-Teymî Hz Osman'ı vitir kılarken hatmettiğini naklettiği gibi eşi Naile de söylemiştir.
[486] Tarihi Dımışk 39/236
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 167-179
[487] Nesai, Süneni Kübra: Fazailu'l-Kur'an bab 5. h.no 7987; Tarihi Dımışk 39/241
[488] Üst kıssanını tam bir izahı olan bu kısmı, önemine binaen buraya alıyorum. Yoksa Zchebi'nin metninde bu kısım yoktur.
[489] Tarihi Dımışk 39/241-243
[490] Tarihi Dımışk 243; Ebu Hatem, Kitabu'l-Mesahif s. 31
[491] Tarihi Dımışk 33/245," 248
[492] Tarihi Dımışk 33/245, 250
[493] Tarihi Dımışk 39/251 metin için bkz: Tahavi, Müşkil h.no 3349; İbni Hibban 9/48, 8/228; Taberani, Kebir 1/45, 7/98; Beğavi, Sünne 14/78; İbnu Ebi Asım, Sünne 2/545 h.no 1171; Müsned 5/220; Tirmizi 2226; Beyhaki, Delail 6/342
[494] Müsned 5/33 h. No 20315, 5/35 no 20396; T. Dımışk 39/271
[495] Tarihi Dımışk 39/275-277
[496] İbni Ebi Şeybe, Musannef 12/44 no 12086, 15/202, 19503; Tarihi Dımışk 39/284; İbni Sa'd 3/66; Beyhaki, Delail 6/391; İbni Mace 113; Müsned 6/53-213; Hilyetu'l-Evliya 1/85; Humeydî 268; Tirmizi 3795; İstiab 3/75
[497] El-İclî, Tertibu's-Sikat 500 no 1962; Tarihi Dımışk 39/287;
[498] Tarihi Dımışk 39/288; Bu üst haberin bir aynısı olup Zehebi kısaltmıştır.
[499] Tarihi Dımışk 39/457; İbni Ebi Şeybe 15/210'da bu bilgiyi başka bir kaynaktan verir. Taberani 1/80 no 112
[500] İbni Sa'd 3/24; İstiab 3/60. Burada Zehebi'nin almadığı önemli bir kıssa var ki Hz. Ali'nin üst paragraftaki yakınışının bir devamıdır. Hadiseyi Fesevi El-Marife vet-Tarih'inde (3/118) verir. İbni Asakir (39/473,47) ve diğerleri de ondan nakleder. Kıssa halen bizim için bir ibrettir.
Üç Öküz ve Aslan
Hz. Ali bir gün Kûfe'de hutbe okurken haricilerden bir gurup hutbesini kestirdi. O da inip evine girdi. Cemaatte içeri girince, Ali (r.a.) "ben beyaz yenildiğinde yenilmişdim" deyip şöyle bir örnek verdi: Üç öküzle bir aslan aynı ormanda yaşarmış. Beyaz, sarı ve siyah. Aslan onlara bir şey yapmak isteyince hemen üçü birleşir aslanda bir şey yapamazmış. Bir gün aslan, sarıyla siyah renkli olana: "Şu ormanda bizi teşhir eden sadece şu beyaz öküz var. (avcı uzaktan onu görüyor) benimle onu bir baş başa biraksanızda işini bitirsem de kurtulsak. Sonra orman bizim demektir. Renginiz rengime benziyor, bizimki de sizinkine. Böylece onları bıraktılar, aslan hemen beyazı yedi. Biraz sonra acıkıp onlara gelişinde yine birleşiyorlar aslanda aciz kalıyordu. Birgün sarıya şu siyah, ormanda başımıza bir iş açacak sen bir geri dur. Sonra ikimiz kalırız, zaten renklerimizde uygun dedi. O geri durunca siyahın işini bitirdi. Bir müddet geçip acıkınca geri gelip sarı ineğe "seni yiyeceğim" dedi. Çaresiz oda: "ne yapalım, yalnız bana müsaade etsende gelecek nesillere üç kere bir tellal çağırsam. Sonra ne istersen yap!" dedi. Müsadeyi alınca yüksek sesle: "Heeey! ben şimdi değil, beyaz öküz yendiğinde yenilmiştim deyip üç kere tekrarladı."
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/
[501] Tarihi Dımışk 39/459; Taberi cüz 14 sayfa 37; Belazuri 6/111
[502] Tarihi Dımışk 39/459, 464
[503] Hatib, Tarih 11/100; Tarihi Dımışk 39/470
[504] Buhari, Menakibu'l-Ensar 3862, İkrah 6942; İbni Ebi Şeybe 15/205; Tarihi Dımışk 476; Hakim 3/440; İbni Sa'd 3/79; İstiab 3/84; Tarihi Halife 176
[505] İbni Ebi Şeybe 12/52; Tarihi Dımışk 39/476
[506] Tarihi Dımışk 39/477
[507] İbni Ebi Şeybe 12/42, 14/395; Belazuri 6/226; T. Dımışk 39/482; İbni Sa'd 3/80
[508] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 179-186
[509] Tarihi Halife s. 177; Tarihi Dımışk 39/512; İbni Sa'd 3/77; İmam Ahmed, Müsned 1/74 h. No 547, 549
[510] Taberi 4/412; Müsned 1/74 no 547; Tarihi Dımışk 39/514; Tarihi Halife 176
[511] Taberi 4/412; İstiab 3/81; Tarihi Dımışk 39/515, 517, 518
[512] Müsned 2/4; Tarihi Dımışk 39/527
[513] Tarihi Dımışk 39/526
[514] Tarihi Dımışk 39/530; İbni Sa'd 3/78; Belazurî, Ensab 6/222. Bir rivayete göft Cübeyr on altı kişi ile namazını kıldığı varsa da önceki daha doğrudur.
[515] İbni Sa'd 3/79; T. Dımışk 39/530, 70/140
[516] Tarihi Dımışk 70/139; Belazuri 6/222
[517] Divan 1/320; Tarihi Dımışk 39/535; İstiab 3/82
[518] Ka'b b. Malik, Divan s. 286; Tarihi Dımışk 39/536; İstiab tere. No 1778; Bu beyitler Hassan'ın divan'ında da ufak tefek kelime farkı ile geçer. Divan 1/319
[519] Taberi 4/426; İstiab 3/82; Taberi bunun şairinin meşhur Ferazdaq'ın amcası el-Hubab b. Yezid el-Müşacıî olduğunu bildirir.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 186-188
[520] Cemel savaşı için bkz: Tarihi Halife s. 181 ve devamı Ebu Hanfe ed-Dlneveil, Ahbaru't-Tıval s. 144; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 3/21-64; Taberi 2/10-59
[521] Daha geniş izahı için Taberi 3/6", 7
[522] Tarihi Halife b. Hayyat sayfa 180, 181; İbni Sa'd, Tabakat 3/32; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 3/23-26 ve 56
[523] Buhari Fiten 18 no 7100, Fazailu's-Sahabe 30 no 3772; İmam Ahmed, Müsned 4/265; Beyhaki, Delail 6/412; Halife b. Hayyat, Tarih s. 184; Belazuri, Ensab 3/26; İbni Ebi Şeybe, Musannef 15/264 h.no 19629 ve 12/132 no 12333; Beyhaki, S. Kübra 8/174
[524] Üst kaynaklar
[525] Üst Kaynaklar. Bu konuda kaynaklarda Zehebi'nin bahsetmediği çok ihtilaf vardı.
[526] Bu ifade kaynaklarda çok farklı. Ancak Belazuri 3/30'da Ebu Mihnef ten "Ali, Yedi yüz Ensar'ın başında Medine'den yola çıktı. "der.
[527] Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 3/61; İbni Ebi Şeybe 15/264 no 19628
[528] Tarihi Halife s. 184
[529] Tarihi Halife b. Hayyat s. 184; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 3/35'te rivayetleri toplu verir. Ahbaru't-Tıval s. 146
[530] Tarihi Halife agy
[531] Belazurî (Ensab 3/35) Cemadiye'1-Ahir ayının onuncu Cum'a günü yapıldı, der.
[532] Belazuri 3/37 isim vermeden böyle bir hadiseyi verir ama, o zatın Hz Ali tarafından vazifelendirdiğini nakleder. Fesevî el-Ma'rife ve't-Tarih 3/401'de buradakindon kili olarak verir.
[533] Biraz farkla Taberi, Tarih 2/35
[534] Tarihi Halife s. 185; Dinaverî el-Ahbaru't-Tıval s. 149
[535] İbni Sa'd, Tabakat 3/222; Belazuri Ensabu'l-Eşraf 3/44
[536] İbni Ebi Şeybe, Musannef 3/259; Tarihi Halife 185; İbni Sa'd 3/223; Belazuri, El-Ensab 3/43, 44; Ahbaru't-Tıval s. 148; İbni Ebi Şeybe ve İbni Sa'd ve Belazuri bu haberi Kays'tan verir ve şunu ilave eder: Talha ölünce onu nehrin kıyısına defnetti. Ailesinden biri daha sonra rüyasında Talha'nın kendisine üç kere "Beni sudan kurtarın ben battım." Dediğini gördüğünü söyledi. Kabrini kazınca onu yem yeşil gördüler. Suyu akıtıp cesedini çıkardılar ki, alnı ve sakalından yere gelen kısmını toprak yemişti. On bin dirheme Ebu Bekre mahallesinden bir ev alıp oraya defnettiler.
[537] İbnu Sa'd 3/223; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 3/43; Fesevi, El-Ma'rile ve't-Tmlh 3/403; İbnu Ebi Şeybe 13/101 ve 15/259'da Kays'tan.
[538] Tarihi Halife s. 185; Ensabu'l-Eşraf 246
[539] İbnu Sa'd 3/225
[540] İbnu'l-Cevzi Muntazam 5/82, 83; İbnu Ebi Şeybe 15/274; Hakim 3/115; Tıılıcıi, Tarih 2/36'ncı yıl sayfa 10, 11; Hakim, Müstedrek 3/115; Taberi bu haberi imik h, Şihab'dan şöyle nakleder: Hasan gelipdediki: -Babacığım sana kaç kere nasihat ettim, bana kulak asmadın bu yüzden yarın sana yardım eden kimsen olmadan boşu boşuna öldürülüp gideceksin. -Hz Ali de: "Sen halâ kız çocukları gibi inileyip duruyorsun, bana ne söyledin de seni dinlemedim?" dedi. Hz Hasan da:
-Hz Osman asiler tarafından kuşatıldığında, sana: "Medine'den çıkıp git. Hz Osman öldürülürse sen orada bulunmamış -itham edilmemiş- olursun demiştim. (Dinlemedin) Hz Osman öldürüldüğünde sana "Bütün şehirlerin ve arap kabilelerinin elçileri ve bütün şehirlerin sana biat haberi gelmeden, sadece Medine halkının biatlarını kabul etme!" dedim. (Yine dinlemedin) Yine şu iki kişi, Talha ve Zübeyr yapacaklarını yaptıkları şu iş ortaya çıkınca, "kendi aralarında sulh yapana kadar evinden çıkma. Eğer iş fesada giderse bu senden başkasının eliye olmuş olur" dedim. Ama sen bunların hepsine itiraz ettin" deyince Hz Ali (r.a.):
"-Ey yavrucuğum! Hz Osman kuşatıldığında benim Medine'den ayrılmam teklifine gelelim. Eşkıya onu kuşattığı gibi bizi de kuşatmıştı. İkinci sözüne gelince "Şehirlerin biati gelene kadar bekle" diyorsun. Halbuki bana göre halife tayini işi Medine halkına aittir. Biz bu işin bozulacağından korktuk. Talha ve Zübeyr'in çıkışındaki teklifine gelince: Buna müdahele etmemek müslümanlara karşı bir idareci olarak otoritesizlik olurdu. Vallahi halife oluşumdan beri halâ kahrolmuş, yapılması gereken şeylere layık olduğu şekilde ulaşamayacak kadar noksan biriyim. Bana "Evinde otur" diyorsun. Yapmam gereken bu kadar iş, benden bu kadar beklentiler varken, nasıl evde oturabilirim. Yoksa sen benim, tıpkı etrafı avlanmak için kuşatılan ve "debâbi, debâbi" diye bağırılarak yuvasından çıkartılıp öldürülen sırtlan gibi olmamı mı istiyorsun, beni ilgilendiren bu mesele ile ben alakalanmazsam kim alakalanır, çekil önümden" dedi.
[541] Muntazam 5/88, 89; Taberi 3/34; Ensabu'l-Eşraf 3/29, 30
[542] Ebu Ya'la, Müsned 2/h. No 666; Hakim, Müstedrek 3/366; Ukaylî, Zual'u'u'l-Kiblf 3/35 tere. No 990; İlelu'l-Mütenahiye h. No 1418; İbnu Hacer; Melalib h. No 4476; İbnu'l-Cevzî ve Ukayli bu hadisi zayıf sayarlar. Zira Ravi Abdu'l-Melik b. Müslim »I-Rakkası hakkında imam Buhari Tarihi Kebir'inde aynı hadisi İbnu Ebi Haşini -Cn'fer b. Süleyman -Abdullah b. Muhammed b. Abdulmelik -Abdulmelik b. Müslim -Ibu Cerv el-Mazinî isnadıyla, Ebu Cerv'in "Ali ve Zübeyr'i konuşurlarken duydu ki,,," diye metinsiz olarak verir ve Abdulmelik"in hadisi sahih değildir" diye hükmeder, (bkz. Tarihi Kebir 5/431 tere. No 1403 Abdulmelik b. Müslim) Yine Muinin nynı eserin 9/21 tere. No 165'te bu hadisi Aynen Zehebi isnadıyla ve bu metinli' verir, Sonra Ya'la b. Ubeyd İbnu Ebi Halid- hayye Kabilesinden Abdusselam diye birinden bu hadisin aynısı diye verir ve Ravi Ebu Cerv'in meçhul olduğuna belki de llttyyeli Abdusselam'ın o olduğunu telmih eder ama ne cerh,ne ta'dil eder. Yine İbnu libi Hatem de bir şey söylemez.
Bu haber buna yakın ifadelerle İbn Ebi Şeybe tarafından 15/283'te 19673 no ile Beni Hayyeli Abdusselam tarafından 19674 no ile Esved b. Kays aracılığıyla "Zübeyr'l gören biri tarafından" diye verilir ki, birinci haber Buhari'nin 9/21'de bahsettiği ihıuui olup ravi meçhuldür. İkinci haber de bu ravinin adı da yoktur. Bu haberi Beliumri 3/49'da, Ma'mer aracılığıyla Katade'ye isnad ettiği bir kısmın sonuna ilave odtr, arkasından da Rifâa b. İyas'ın babası İyas'tan o da babası Nüzeyr'den aynı hsıbiri tekrarlar. Burada babası, İyas'ın bu Cemel harbine giderken konaklanıldıgındu H» Ali'yi gördüğünü Buhari Tarih'inde 1/443'te nakleder. İbnu Ebi Hatem de onu benzer bir ifade kullanır. Lakin bu zatın babası olan Nüzeyr meçhuldür. Zehebi Mizan'lndi bunu kesin bir dille ifade eder. Bkz 4/248 tere. No 9020; Hafız Mizzi bu Rilıuı bym b. Nüzeyr el-Dabbî'yi 9/200'de 1913 nolu terceme ile anlatırken, Nosui'nin Müsned'inde senedi âli olarak kendine kadar gelen bir isnadla, dede Nüzeyr'den şüyl» nakleder: Ali (r.a.) Talha'ya "Allah adına sana yemin veriyorum sen Rasulullııh'ı "Bgn kimin velisi isem Ali de onun velisidir." Dediğini duydun mu? Deyince o du "Bv»t" dedi. Bu haber de aynı olayda geçen, aynı şekilde cereyan eden ama muhntnbin değiştiği görülen bir ifade var. Taberi bu hadiseyi 2/37'de Ömer -Ebu Bekr el-Hübilj -Katade isnadıyla uzunca verir. Burada ikisi arasındaki konuşma harpten öıttü. olmuştur. Yine Taberi 2/40'ta Yunus b. Yezid el-Eyli aracılığıyla Zühri'den nakleder. Burada yine Zübeyr'e yukarıdaki Peygamberimizin ifadesini Hz Ali haber verip doğruluyor. Zübery (r.a.) geri dönmeye kalkınca, oğlu Abdullah b. Zübeyr babasını ölümden korkmakla itham ederek konuşup onu kalmaya ikna ettiği ileri sürülmekte ki, Taberi bu rivayetin önceki rivayete aykırı olduğunu açıka ifade eder. Hulasa bu rivayetlerin hepsinde zayıf ve meçhul raviler var. Bu yüzden İbnu Adiy, İbnu'l-Cevzî ve Ukayli ile onların sözlerine güvenenler bu haberi zayıf, hatta uydurma sayıyor. Hakim ise bu hadisleri 3/66'da verdikten sonra Zehebi ona "Ravi Abdi bilinmeyen biridir, hadiste şüphe var" diye itiraz eder. Ancak Ebu'1-Harb hadisini hem Zehebi, hem Hakim sahih sayar. Hakim sonra Ebu'1-Cerv hadisini buna şahit olarak getirir. Zehebi bunun başka bir varyanıtna işaretle yetinir.
Şimdi bu durumda hadisin hükmü ne olacak? Aslında bu konu için çok daha uzun bir araştırma, inceleme, mukayese yapmamız gerekirdi. Fakat her hadise bu kadar zaman ayırsak bu kitabı bitirmemiz söz konusu olamaz.
Ben burada naçiz kanaatimi belirteyim. -Bu Zübeyr (r.a.) ile Cemel hadisesinde geçen hadislerin çokluğu ve ayrı ayrı ravilerce belirtilmesi Hakim, Taberi ve Zehebi gibi zatların bu haberi kabul etmelerine sebep olmuştur. Zira haber çok yaygındır. İnkar edenler, ravi meçhuldür diye inkara çalışıyorlar ki, bu da usul bakımından sakattır. Zira sözü söyleyen bilinmeyince sözünün yalan veya doğru olduğu da bilinmez. Bana öyle görünüyor ki, Zübeyr (r.a.)'ın bu harpte Hz Ali ile konuştuğu, hatta İbnu Abbas'la da konuştuğu ve ikna olup geri dönmeye kalkınca, şehit edildiği kesindir. İşte bu konuşmada geçen ve Peygamberimize atfedilen sözler gerçek mi değil mi? Taberi ve İbnu Ebi Şeybe gibi konuyla ilgili rivayetleri nakledenler o toplantıdan bahsedip, ama böyle bir hadisten söz etmiyorlar. İşte bunu tespit edince konu üzerinde daha fazla durup dikkatle inceledim.
Bu hadise kaynaklık teşkil eden ravilerin hemen hepsi, dikkat edilince Kûfeli, Basralı ya da Hz Ali taraftarı olan kimselerdir. Burada Hz Ali'nin haklılığına delil bulmak için, Hz Peygamber (s.a.v.)'in sözlerini araya sokmak isteyenlerin metodlarına benzer bir şey seziliyor. Doğrusunu Allah bilir. (M.Can)
[543] İbni Ebi Şeybe 15/284'te Kays b. Abbâd'dan bu haberin üst kısmını verirse de buradaki ifadeleri vermez. Lakin 15/288'de buna benzer bir ifadeyi Süleyman b. Surad'dan nakleder. Aynı haber Belazuri Ensab 3/64
[544] Belazuri Ensab 3/40; İbnu Sa'd 5/54, 55; Taberi 2/51 (öteki baskı 5/526); Bcla^ui'İ, Ensab 3/40; Taberi ve İbni Sa'd bu rivayette; Hz Aişe'nin devesinin yularını tutttn herkes öldürülünce, Muhammed b. Talha atılıp yuları aldı ve Hz Aişe'yc "Anneciğim ne emredersin?" deyince Hz Aişe: "Gücün yeterse Hz Adem'in en hayırlı oglıı olmnya çalış" diyerek, Habil ve Kabil kıssasındaki ölen değil, öldürülen olma hususunu ifarst etti. İbni Ebi Şeybe 15/282'de sadece bu kısmı nakleder.
[545] Hakim, Müstedrek 3/366; Hakim bu hadise sahih diyor. Zehebi de sanırım bu isnada sahih der. Biz bu konduaki kanaatimizi sadece rical ile sınırlamamız gerektiği inancındayız. Zira Efendimize isnad edilen metin çok kekre bir ifadedir. İşi yeryüzünü İslah olan bir Peygamber nasıl olur da ileride yapılacak bir kavgada taraf olarak, dinleşerek bir daha durmak bilmeyecek bir kavganın sebebi olacak ifadeler kullanmış olabilir. Efendimizden müstakbele ait çok sahih rivayetler var. Onların hiç birinde tayin edici belirleyici ifade yok. Bunlar arasında en belirgin olanı ileride de geleceği gibi Hz Hasan hakkında söylediği "Benim bu yavrucağızım cennet gençlerinin efendisidir. Ümmetimden iki büyük taife birbirine girdiklerinde benim bu oğlum onları barıştıracak, her ikisinin de davası bir olacak." Hadisidir. Burada gayet net olarak Efendimiz (s.a.v.) bu ümmet arasındaki sulhun cennet seyyitliği olduğunu vurgulaypı her iki tarafı ayn dengede tutuyor. Dikkat edilirse bu tür göklere çıkarıcı veya yerin dibine batına ifadeler sahabenin meşhur ravileri arasında hiç olmadığı gibi böyle olayları nakledenler kimliklerini saklayan kimselerdir. Allah şerlerinden korusun.
[546] Belazuri, Ensab 3/50; İbni Sa'd, Tabakat 3/110; Tezkiratu'l-Hamdı.niyye
[547] Ebu Nuaym, Hilyetu'l-Evliya 1/91; Taberi bu hadiseyi 3/40, 41'de Zühri'den gayet uzun olarak verir.
[548] İbni Ebi Şeybe, Musannef 15/265 no 19631; Bu hadisin şahidi Müsncd 6/97 V« Beyhaki, Delail 6/410'da geçen Hz Aişe hadisidir. Bu hadise, İbni Ebi Hntem ti-İlel'inde (2/426): "Bu hadisi Isam'dan başka rivayet eden yoktur. Bu münker bir hidiü olup onun dışında başka birinin yoluyla rivyet olunmamıştır." Der. Buna merhum Nasuriddin Albanî "sahiha"sında (1/767-777 hadis no 474) gayet mufassal bir vermiş olduğundan biz oraya atıfla yetiniyoruz.
[549] Taberi, İbnu'l-Cevzi ve Belazuri konuyu uzunca verirler.
[550] Mesela Buhari Tefsir 65; Nur suresi 8. İmam Ahmed Müsned 6/106; İbnu Şeybe Musannef 15/260, 277,
[551] Bu daha önce geçti.
[552] Zehebi bu konunun bir çok yerini aşırı kısaltmışım Yoksa kaynaklarda bu hadise elli sahifeye yakın bir yer tutmaktadır.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 189-199
[553] El-Esved için bkz: İbnu Kuteybe el-Me'arif 235; Tarihi Halife 187; İstiab 1/9; Üsdü'1-Ğabe 1/87; El-Vafi bi'1-Vefeyat 9/255 no 4166; Neseb-i Kurayş 265
[554] Bkz: İbni Sa'd Tabakat 5/527, 6/15, 7/317; İmam Ahmed, Müsned 5/382-408; İbni Main, Tarih 2/104; Tabakatı halife 48, 130; Buharı, Tarihi Kebir 3/15
[555] Hakim, Müstedrek 3/380; El-İstiab 1/277; Tarihi Dımışk
[556] Tirmizi 5/339 h. No 3899
[557] Tirmizi, Menakib 5/339 no 3900; Hatib Tarihi Bağdad; İbnu Asakir, Tirihi Dimijk
[558] Müslim, Cihad 1787; Müsned 5/397;
[559] İbni Asakir, Tarihi Dımışk
[560] Meğazi bölümüne bkz.
[561] Üsdü'1-Ğabe 1/468; Tehzibu Tarihi Dımışk 4/103
[562] El-Mearif 196; Futuhu'l-Buldan 530; Tarihi Halife 168, 180, 181, 183, 195; Ensabu'l-Eşraf; Cemheıetu Ensabi'1-Arab 298; El-İstiab 1/324; Üsdü'1-Ğabe 2/39; Vefeyatu'l-A'yan 7/59; Siyeru A'lamu'n-Nubela 3/53
[563] Futuhu'l-Buldan 530; Tarihi halife 180; Usdu'1-Ğabe 2/40; El-İstiab 1/325
[564] İstiab 1/325; Tarihi Halife 183; Siyeri A'lamu'n-Nubela 3/532
[565] Zübeyr için bkz: Müsned 1/164-167; Buhari, Tarih-i Kebir 3/409; İstiab 1/580; Hilyetu'l-Evliya 1/89-92; Futuhu'ş-Şam 1; Halife b. Hayyat, Tabakat 13, 89, 291; Ibnl Kuteybe, el-Mearif 128, 142, 157, 59, 68, 219, 311, 575, 585; Fesevi, Iil-Mn'rlfo 2/412-414
[566] Bkz. Müsnedi Ahmed, Zübeyr b. El-Avvam'ın müsnedi 1/164-167; Müsnedl Ihu Ya'la 2/29-47; Bu bilgileri böylece İbni Asakir Tarihi Dımışk'ta verir. 18/337
[567] İbni Ebi Şeybe 12/92; Hakim 3/360, 361; Hilyetu'l-Evliya 1/89; İbnu Abdi'1-Berr, İstiab 1/581; Üsdü'1-Ğabe 2/197; El-İsabe 1/545; Tarihu Dımışk 18/344; Burada "Allah yolunda çekilen ilk kılıç oldu." İlavesi var.
[568] İbni Sa'd, Tabakat 3/107; Hakim 3/360; Taberani, Kebir 1/118, 119; İbnu Asakir, Tarihu Dımışk 18/346; El-Bed'u ve't-Tarih 5/83; İstiab 1/581
[569] Tarihi Dımışk 18/346
[570] Ebu Nuaym, Hilyetu'l-Evliya 1/89; Tarihi Dımışk 18/346
[571] Tarihi Dımışk 18/346, 347; İbni Sa'd 3/107
[572] Tarihi Dımışk 18/399; İstiab 1/583; Üsdü'1-Ğabe 2/99; El-Vafi bi'1-Vefeyat 14/183
[573] Siyeri A'lamu'n-Nubela 1/44; Tarihi Dımışk 18/343
[574] Hakim 3/360; Üsdü'1-Ğabe 2/198; İstiab 1/581; Ebu Nuaym, Hilye 1/89
[575] İbni Sa'd 3/103; Taberani, Kebir 1/120 no 230; Hakim 3/361; İbni Asakir, Tarihi Dımışk 18/353; Üsdü'1-Ğabe 2/197; Zemahşeri, Rabiu'l-Ebrar 4/38; Zehebi, S. A. Nubela 1
[576] Divan-ı Hassan b. Sabit s. 199; İsfehani, el-Eğani 4/144; Hakim 3/362; İstiab 1/583; Hilyetu'l-Evliya 1/90; Üsdü'1-Ğabe 2/198; Rabiu'l-Ebrar 4/274; Nihayetu'1-İreb 20/95; Tarihi Dımışk 18/401; İbni Asakir ve Ebu'l-Ferec el-İsfehani şu ön izahı yapar: -Hz Ebu Bekr'in kızı Esma -Zübeyr'in hanımı- anlatıyor: Zübeyr Peygamber (s.a.v.)'in arkadaşlarının toplandığı bir meclise uğramıştı. Hassan (r.a.) onlara kendi şiirinden birşeyler okuyordu. Ashab ise ondan dinledikleri şiirden pek zevk alarak hoşlarına gider bir durumda değildiler. Zübeyr onların yanına oturu ve onlara: "Ne oluyor yahu bakıyorum da (İbnu Füray'a'nın şiirinden) okunana pek kulak asmıyorsunuz. Hassan bu şiirlerini Peygamber (s.a.v.)'e arz ederdi de Efendimiz (s.a.v.) onu güzelce dinler ve sevabını ona bol bol bağışlar ve onu dinlerken başka bir şeyler uğraşmazdı.
[577] Tarihi Dımışk 18/354, 355; Siyeri A'lamu'n-Nubela 1/47
[578] Buhari, Meğazi 4077; İbni Ebi Şeybe 12/94 NO 12218; İbni Mace 124; Müslim, Fazailu's-Sahabe 4/1881 h. No 2418 (52) İbni Sa'd 3/104; Vakidi s. 97; Humeydi, Müsned 263; Hakim 3/363; Taberi, Tefsir cüz 4/178; Tarihi Dımışk 18/356; Zehebi, Siyeri A'lamu'n-Nubela 1/47: Buhari ve İbni Asakir rivayetlerine göre terceme edildi. Zira diğerleri "...bahsi geçenlerdendir." Kısmının gerisini anlatmıyorlar. Devamını bu yüzden parantez arasında verdim. Nesai S. Kübra Tefsir'de 11083 nolu hadiste bu haberi İbn Abbas'tan buna yakın ifadelerle nakleder.
[579] Buhari 2846, 2847, 2997; Müslim 2415; Tirmizi 3745; İbni Mace 122; Taberani, Kebir h. No 227; İbni Sa'd 3/105; Humeydi, Müsned 1231; İbnu Asakir, Tarihi Dımışk 18/36, 361; Ebu Yaia, Müsned 4/2022; Beyhaki, S. Kübra 6/367, 9/148; Nesai, Kübra 8212
[580] Müsned 3/314; İbni Ebi Şeybe 12/92; Hatib, Tarihi Bağdad 5/126, 8/95; Tarihi Dımışk 18/362, 363; Nesai, S. Kübra h.nö 8212
[581] İbni Ebi Şeybe 12/93 NO 12217; Müsned 1/89, 101, 103; Tirmizi 3745; Taberani, Kebir 1/119 no 228, 243; Hakim 3/367; İbni Sa'd 3/161; Üsdü'1-Ğabe 2/199; Tarihi Dımışk 18/370
[582] EbuYa'la, Müsned h. No 672-673; Müsned 1/164; İbni Mace 123; İbni Sa'd, Tabakat 3/106; Îbnu'1-Esir, Üsdü'1-Ğabe 2/187; Tarihi Dımışk 18/377; Hadisin metninde gönlümde halledemediğim bir şey var. Hadisin diğer rivayetlerinde yine Abdullah babası Zübeyr'den "Rasulullah Unut günü bana anam babam feda olsun!" buyurdu diyerek "at" kısmını söylemiyor. Urve'nin babası Zübeyr'den naklinde "bu at ifadesi var ama Hendek harbi" diye izah eder. Bkz. Tarihi Dımışk 18/378, 379; sonra Buhari "At anam babam sana feda olsun" hadisini Cihat'ta 2905, 4056 ve 6184'te Müslim Fezail'de 2411 no ile Hz Ali'den "Ben Peygamberimizi Sa'd b. Ebi Vakkas dışında kimseye "anam babam feda olsun." Dediğini duymadım. Sanırım Uhut günü "Anam babam feda olsun at" buyururken işittim der.
[583] Tarihi Dımışk 18/380
[584] Tarihi Dımışk 18/380; Ebu Ya'la, Müsned h. No 684. heysemi ravi Muhammed b. Hasen b. Zibâle sebebiyle bunu zayıf sayar. Mecmeu'z-Zevaid 6/169
[585] Tarihi Dımışk 18/384; Buna benzer bir haberi İmam Ahmed Müsned'dc 6/358 Zübeyr'in hanımı Esma binti Ebi Bekr'den "Ben de Peygamberin savaşta giymesi için Zübeyr'e hediye ettiği ipek zırhı vardı." Diye nakleder. İbni Sa'd da Enes'ten bunu teyit eden bir rivayet verir. 3/103
[586] Tarihi Dımışk 18/384
[587] Buhari Fazailu Eshabi'n-Nebiyy h. No 3721, Meğazi 3973, 3975; Tirmizi 3637; Tarihi Dımışk 18/386; Parantez arası Buhari ve diğer kaynaklardandır. Şiir Nabiğu'nın meşhur "Bâiyye"sinden alınma olup başı şudur: Kılıçlarının gedikliği dışında onlarda ayıplanacak birşey yok."
[588] Müslim F. Sahabe 2417; Tirmizi 3697; Tarihi Dımışk 18/387; Bu hadis Said b, Zeyd ve diğerleri tarafından da nakledilir. Ebu Ya'la, Müsned 2/no 969, 970; NcitHİ, Mücteba 6/236; Taberani 1/116; Delail h.no 337; İbni Mace 134; Müsned 1/188; lfr 5/346; İbni Ebi Şeybe 12/14; İbni Ebi Asım, Sünne 2/261
[589] Buhari, Tarihi Kebir 5/124 tere. No 367'de Abdullah b. Zalim'in Said b. Zeyd'den naklettiği "on kişi cennetliktir" hadisi senedi ile zikreder ve ikinci bir isnadını belirtip "sahih olamaz" der. Ve "Abdullah b. Zalim'in bundan başka hadisi yoktur." Der. Lakin el-İclî onu sika sayar
Nesai, S. Kübra Menakib bab 14 h.no 8190, 8191, 8192, 8193'te de Rabah b. Haris yoluyla Said b. Zeyd'den. Yine Nesai 8210; Müsned 1/193; Tirmizi 3748; Ebu Ya'la, Müsned 2/835; Buhari, T. Kebir 5274'te Said b. Zeyd'den, Efendimizin: "On kişi cennetliktir." Diyrerek bu on kişinin adını saydığını naklederler. İbni Ebi Şeybe aynı haberi Fazailde (Cild 12) bu on kişiyi de teker teker nakleder.) Buhari'nin itirazı elbette doğru. Her halde o bu rivayete yaptığı ilaveyi kast etmiştir.
[590] Taberani Kebir h.no 232; Tarihi Dımışk 18/396; Heysemi bu habere "İsnadı hasendir" der. Mecmeu'z-Zevaid 9/151, Yine heysemi 7/223'te geçen bir hadis vesilesiyle üst hadisinde ravisi olan Abdullah b. Muhammed b. Yahya b. Urve b. Ez-Zübeyr'i "metruktür" diye anar. İbnu Hibban da el-Mecruhin'inde 2/10 "O uydurma hadislerini sika kimselerin ağzından uydururdu." Der. Bu vesileyle Şeyh Şuayb Arnavut Siyer-i A'lamu'n-Nubela'nın tahkikinde (1/55) bu haberi Zayıf sayar. Dr. Tedmuri de Tarihu'l-İslam'da bunu aynen tekrarlar. Oysa Heysemi bu hadiste Abdullah b. Muhammed olmasına rağmen, kendi onu tenkide tabi tuttuğu halde burada "hasen" demesi önemlidir. Zira bu hadisi İbni Asakir aynen böyle bu rivayetle aldığı gibi 397'nci sayfada bu haberi Zübeyr b. Bekkar, Muhammed b. Hasen -Zekeriyya b. İbrahim -Abdullah b. Muti' -Hişam b. Urve yoluyla, Mutf b. El-Esved'den aynı metni nakleder.
Yine aynı haberi daha geniş olarak Ali b. Misher -Hişam -Urve isnadıyla nakleder, Yine Muhammed b. Harb -Ebu Mervan el-Ğassanî Hişam-Urve isnadıyla da tekrirlir, Yine İbni Asakir, orada Zübeyr'i vasî tayin edenlerin adlarını senedlerle 7,ikr#dif, Burada Zübeyr'in torunu Abdullah b. Yahya yoktur. Öylece haber metince üytf olamaz.
Üstelik İbni Adiy (4/1501) onun pek tanınmadığını eski alimlerin ona iyi kötü bir f»y demediklerini bahisle "sikalar ondan pek hadis almaz." Der.
[591] Tarihi Dımıkş 18/397; Taberani 246
[592] Taberani 1/22 no 240; İbnu Sa'd 5/367; T. Dımışk 18/403
[593] Müsned 1/165; İbni Ebi Şeybe 11/115; Taberi Tefsir 13/474; Nesai, S. KUbrn 6/1S1 h.no 11206'daZübeyr'den benzerini verirler. Tarihi Dımışk 18/405
[594] İbni Mace Talak 2026; İbni Sa'd, Tabakat 8/230; Tarihi Dımışk 18/400
[595] İbni Sa'd, Tabakat 8/230, 231, Devamı Abdurrahman ölünce, Amr b. El-Âs'la evlendi ve onun nikahında öldü.
[596] İbnu Sa'd, Tabakat 3/101
[597] İbni Sa'd 3/111
[598] Tarihi Dımışk 18/415; El-Ma'rife ve't-Tarih 3/311-312; Bu haberi İbn Ebi 15/270-273'te 19644 no ile yine 11/118'de 10678 no ile gayet geniş anlatır. T»biil
[599] Tarihi Dımışk 18/420
[600] Taberani 1/123 no 243; Tarihi Dımışk 18/421; S. A. Nübela 1/61; Bu rivayet yanlış olsa gerek. Zira Hz Ali'ye getirilen Zübeyr'in kılıcı idi. Ebu Nadra eğer Münzir b. Malik ise sahabeye yetişmiş biridir. Öbürü ise meçhuldür. Ne burada ne de Tarihi Bağdat'ta bu belli değildir.
[601] Tarihi Bağdad 18/423; İbni Sa'd 3/113; İbni Ebi Şeybe 15/269, 282
[602] İbni Asakir, Tarihi Bağdad 18/425
[603] Değerinde kelimesini mecburen ekledim. Zira "el-urûz" kelimesi "Dirhem ve dinar dışındaki bütün mallara" kullanılır.
[604] İbni Sa'd, Tabakat 3/110; Hakim, Müstedrek 3/110; İbni Asakir, Tarihi Dımışk 18/428. Süfyan-ı Sevri'nin bu görüşü, bir de Mücalid yoluyla Şa'bi'den rivayet edilir ki, bunu Hakim aynı yerde rivayet eder.
[605] Buhari Tarihi Kebir 3/409
[606] İbni Asakir, Tarihi Dımışık 18/437
[607] Tarihi Dımışk 18/438
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 200-215