1. Din Anlayışındaki Yorum Farklılıklarının Sebepleri
Din: Allah tarafından vahiy yoluyla ve Peygamberler aracılığıyla gönderilen ilahi kurallar bütünüdür.
Din anlayışı (mezhep): İslam alimlerinin (müctehidlerin) dini anlama ve yorumlama çalışmaları sonucunda ortaya çıkan kollar
İslam dininin temel kaynakları: Kur'an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin sünneti.
Din ve Din anlayışı (mezhep) arasındaki farklar:
1- Din vahye dayanır, mezhep insanların görüşlerine dayanır.
2- Din evrenseldir, mezhep bölgeseldir
3- Dinin hükümleri değişmez, mezheplerin hükümleri insana ve zamana göre değişebilir
4- Din bir tektir, mezhepler birden fazla olabilir
1- İnsanın yapısı: Mezheplerin birbirinden farklı olmalarını etkileyen faktörlerin başında insanın yapısı, yani müctehidlerin (mezhep kurucularının) yapısal özellikleri gelir. Bazı insanlar olaylar karşısında duygusal bir yaklaşım sergilerken, bazı insanlar mantıklarını ön plana çıkarırlar. Yine herkesin hayat tecrübeleri, eğitim-öğretim düzeyleri farklılık arz eder. Örneğin; öğretmenimiz sınavda bir atasözünü açıklayan kompozisyon yazdırsa, herkes farklı cümleler, farklı örnekler ile olayı anlatmaya çalışır. Hiç kimsenin görüşü harfiyyen ötekine uymaz. Yaş faktörü de insanların sorunlar karşısında farklı yaklaşımlar, farklı düşünceler sunmasında etkendir. İşte bu durumlar İslam alimlerinin Kur'an ve sünneti yorumlarken (ictihad ederken) farklı görüşler sunmalarına sebep olmuşlardır.
2- Kültürel yapı: Mezheplerin birbirinden farklı olmalarını etkileyen faktörlerden biri de, müctehidlerin farklı toplumlarda ve kültürlerde yetişmiş olmalarıdır. Her toplumun benzer yanları olduğu gibi, örf, adet ve kültür bakımından farklı yönleri de vardır. Müctehidler Kur'an ve sünneti yorumlarken (ictihad ederken) yaşadıkları toplumun özelliklerini, kültürünü, adetlerini, örfünü İslam'ın özüne aykırı olmayacak şekilde ictihadlarına (yorumlarına) yansıtmış olabilirler.
3- Toplumsal değişim: Toplumlar sürekli değişim ve gelişim içindedirler. Örneğin insanoğlu tarım toplumundan sanayi toplumuna, oradan da teknoloji toplumuna geçiş yapmıştır. Bu değişimler insanların düşüncelerini, olaylara bakışını etkilemiştir.Bu sebeple Kur'an ve sünnetin yorumlanması da zaman içinde değişmiştir. Ancak Kur'an'ın hükümleri zamanın değişmesiyle asla değişmez. Kıyamete kadar değişmeden sürecektir. Burada değişen ictihadlardır. Örneğin İmam-ı Azam hazretlerinin yaşadığı devirde hoparlör, televizyon, radyo vb yoktu. Bu cihazların ibadetlerde kullanımı ile ilgili yeni hüküm arayışları, toplumsal değişimin sonucudur.
2. İslam Düşüncesinde Yorum Biçimleri
İtikadî Yorumlar (İnançla ilgili yorumlar): İtikâdî mezhepler İslam inançları konusunda ortaya çıkan ekollerdir. İslam’da belli başlı itikâdi mezhepler şunlardır: Kaderiye, Mürcie, Mutezile, Eş’arilik-Maturidilik, Selefilik, Bahailik, Kadıyanilik.
İslam tarihinde inançla ilgili yorum biçimlerinden ikisi bugün de Müslümanların büyük
çoğunluğu tarafından benimsenmektedir.
Bunlar Maturîdilik ve Eş'arîliktir.
Maturidîlik:
İnanç konularında Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed el-Maturidi'nin görüşleri çerçevesinde oluşan ehli
sünnet mezhebidir. Kurucusu olan İmam Maturidi, Türkistan'daki Semerkant şehrine bağlı Maturid köyünde tahminen 852 yıllarında
doğmuştur.
Döneminin ünlü âlimlerinden dersler alan
İmam Maturidi, Ebu Hanife'nin kelam anlayışının temsilcisi olarak bilinir. Bu konuyla ilgili
en meşhur eseri "Kitabu't-Tevhit"tir. Maturudi, aklı bilgi kaynağı olarak yeterince kullanmış bir İslam bilginidir. Başlıca görüşleri
şunlardır:
1. Allah (c.c.) akılla bilinir fakat dinî emir ve ibadetler ise akılla bilinemez.
2. Allah'ın (c.c.) zatından ayrılmayan sıfatları vardır.
3. Cennete giden müminler, Allah'ı (c.c.) göreceklerdir.
4. Büyük günah işleyen, yaptığı günahın haram oluşunu inkâr etmedikçe dinden çıkmaz.
Eş'arîlik:
Ebu'l-Hasan el-Eş'ari'nin (ö. 935), inanca ait konularda ayet ve hadislerden
çıkardığı görüşlerini kabul edenlerin bağlı olduğu itikadi bir mezheptir. Eş'arilik, sünni
kelam mezheplerinin en önemli temsilcilerindendir.
Bu mezhep ilk önce Irak ve Suriye'de daha sonra da Nizamiye Medreseleri sayesinde
geniş bir alana yayılmıştır. Eş'ariliğin temel görüşleri şunlardır:
1. Allah'ın (c.c.) birliği, sıfatları ve isimleri konusunda ayet ve hadisler esastır.
2. Cennetlikler ahirette Allah'ı (c.c.) göreceklerdir.
3. Büyük günah işleyen günahı helal saymadıkça dinden çıkmaz.
4. Allah'ın (c.c.) zati ve subuti sıfatları vardır.
İslam Düşüncesinde Fıkhî Yorumlar Fıkhî mezhepler ise İslam’ın ibadet ve muamelât konusunda uygulamaların nasıl olacağına dair ortaya çıkan ekollerdir. Bunlar içinde belli başlı mezhepler şunlardır: Ehli Sünnet içindeki dört mezhep olan Hanefîlik, Hanbelîlik, Şafiîlik ve Malikîlik. Ehli Sünnetin dışında Zahirîlik, Caferîlik.
İslam
tarihinde ibadetler ve ahlaki konularla ilgili
ortaya konulan farklı uygulamalar, fıkhi yani
ibadetle ilgili yorumlar olarak adlandırılır. Hanefilik, Malikîlik, Şafiîlik ve Hanbelîlik başlıca
fıkhi mezheplerdir.
Hanefilik:
Hanefilik, Ebu Hanife'nin
(ö. 767) görüşleri etrafında oluşan ve ona
nispet edilen mezhep, fıkıh ekolüdür. Asıl
adı Numan b. Sâbit olan Ebu Hanife, 699 yılında Kûfe'de doğmuştur. Önceleri kelam
ilminde meşhur olmuş, daha sonra fıkıh öğrenimi yapmıştır.
Kur'an-ı Kerim ve sünnetten hüküm çıkarma yönteminin oluşmasında en büyük paya
sahip olan Hanefi mezhebi içtihada çok önem vermiş ve meydana gelmemiş fakat gelme
olasılığı olan olaylara bile çözüm üretmiştir. Ebu Hanife, fıkhi içtihatlarını İslami ilimlerin
bütün dallarından oluşturmuş olduğu büyük bir komisyonla yürütmüştür. Meseleler
ortaya atılıp uzun uzun tartışıldıktan sonra ağırlık kazanan görüş çerçevesinde Ebu
Hanife tarafından karara bağlanmıştır.
Ebu Hanife 800'e yakın öğrenci yetiştirmiştir. Mezhebinin sistemleşmesinde ve
yayılmasında en çok pay sahibi olan öğrencileri İmam Ebu Yusuf (ö. 182/798) ile İmam
Muhammed (ö. 189/805)'dir. Ebu Hanife 767 yılında Bağdat'ta vefat etmiştir.
Hanefilik, günümüzde Türkiye, Balkanlar, Kafkasya, Türkistan, Afganistan, Pakistan,
Bangladeş ve Hindistan'da yaygındır.
Malikîlik:
Malik b. Enes'in (ö.795) görüşleri etrafında oluşan ve ona nispet edilen fıkıh
mezhebidir. Maliki Mezhebi'nin kurucusu Ebu
Abdullah Malik b. Enes Medine'de doğmuştur.
Medine'nin seçkin âlimlerinden fıkıh ve hadis
öğrenimi görmüştür. Kendisi de daha sonra
hadiste otorite olmuş ve İslam dünyasının en
meşhur hadis kaynaklarından el-Muvatta'yı hazırlamıştır.
Maliki Mezhebi, sünnetin beşiği olan Medine'de doğduğu için Medineli sahabelerin gö-
rüşlerine özel önem verir. Sahabeler, Medine'yi
yurt edinip Hz. Peygamber'in hayat tarzını en güzel biçimde yaşadıkları için bu hayat tarzı
Medine halkı tarafından da benimsenmiştir. Bundan dolayı Malikiler, Medine halkının yaşayışını hüküm çıkarmada bir dayanak olarak ele almışlardır.
Maliki Mezhebi bazı Kuzey ve Batı Afrika ülkelerinde yaygındır
Şafiîlik:
İmam Muhammed b. İdris eş-Şafii'nin (ö. 819) görüşleri etrafında oluşan ve ona
nispet edilen bir mezhep ve fıkıh ekolüdür. İmam Şâfii, 767 yılında Filistin'in Gazze şehrinde
doğmuş, 819 yılında Mısır'da vefat etmiştir. Çocuk yaşta Mekke'ye götürülmüş ve orada
dinî ilimleri öğrenmeye başlamıştır.
İmam Şafii, dinî konularda karar verirken hüküm çıkarma yöntemi olarak şöyle bir yol
izlemiştir: Hükmünü aradığı meselenin çözümünü önce Kur'an-ı Kerim'de, sonra Hz. Peygamber'in sünnetinde, onlarda da bulamazsa İslam bilginlerinin ortak görüş ve kararlarında
aramıştır. Burada da bir çözüm bulamadığında ise olaylar arasındaki benzerlikten hareket
ederek zaman zaman kıyas metodunu kullanmıştır.
Şafii Mezhebi Mısır'da, Anadolu'nun doğu kesiminde, Kafkasya, Azerbaycan, Filistin, Seylan, Malaya ve Endonezya adalarında yayılmıştır.
Hanbelîlik:
Ahmed b. Hanbel'in (ö. 855) görüşleri etrafında oluşan ve ona nispet edilen
mezhep ve fıkıh ekolüdür. Hanbeli mezhebinin ilk imamı olan Ahmet b. Hanbel Bağdat'ta
doğmuştur. Ahmed b. Hanbel, çok iyi bir öğrenim görmüş, ilim uğrunda birçok seyahat yapmıştır.
Hanbeli mezhebinde, meseleler çözüme kavuşturulurken önce Kur'an-ı Kerim'e sonra
da Hz. Peygamber'in sünnetine başvurulmuştur. Hz. Peygamber'in sahabelerinin sözleri de
icma niteliğinde kabul görmüştür.
Ahmed b. Hanbel'in en ünlü eseri, binlerce hadisi içinde bulunduran "Müsned" adlı hadis
kitabıdır. Günümüzde Hanbeli mezhebi daha çok Suudi Arabistan'da yaygındır
3. İslam Düşüncesinde Tasavvufi Yorumlar
Tasavvufun amacı sadece bilgi vermek değil, İslam’ın amaçladığı noktaya ulaşabilmek için insanı eğitmek, onun niyetini, ahlâkını, düşüncesini, inancını saflaştırmaktır.
Tarih içinde bazı Müslümanlar İslam’ın sembolik ve mistik yönüne ağırlık vermiş ve İslam’ı bu boyuttan değerlendirmiş, böylece insanları bu gün de cezbeden tasavvuf ortaya çıkmıştır. Tasavvufi anlayışlar, farklı tarikatların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Tarikat, gidilen yol anlamına gelir ancak bununla daha çok tasavvufî eğilimlerde takip edilen yol kastedilir. Tasavvufun amacı sadece bilgi vermek değil, İslam’ın amaçladığı noktaya ulaşabilmek için insanı eğitmek, onun niyetini, ahlâkını, düşüncesini, inancını saflaştırmaktır. Tarih içinde bu yolda yürüyen büyük tasavvufçular çıkmış, kendi meşreplerine ve tarzlarına göre tasavvuf anlayışı ve yöntemler belirlemişler bunlar da zaman içinde tarikatlar adı altında ekolleşmiştir.
Yesevilik
Yesevî tarikatı Hoca Ahmet Yesevi’nin
fikirleri etrafında oluşmuştur.
Yesevî tarikatının en önemli özelliği, tasavvuf kültürü ile Türkçenin bir araya getirilmesidir.
Ahmet Yesevî, İslâmî ilimler hakkındaki engin bilgisine ve İran edebiyatına olan
aşinalığına rağmen, düşüncelerini Türk kavimlerine anlatırken, Türk halk
edebiyatından faydalanmış; tasavvuf hükümlerini açıklarken basit ve anlaşılır bir dil
kullanmış, görüşlerini Türk halk edebiyatına uyan üslup ve nazım şekliyle ifade
etmiştir. Onun en büyük eseri olan şiirlerine “Hikmet” adı verilmiştir. Tarikatında
bölgede yaşayan Türk kavimlerinin örf ve adetlerini göz önünde bulundurmuştur.
Ahmed Yesevî’nin sade ve yalın şiir türü, Türklerin oturdukları bölgelerde çok
sayıda taklitçi buldu. fiiirlerinin etkisini, yaşadıkları ülkelerde büyük bir itibar sahibi
olan ve şiirleri geniş halk kitlelerinin dillerinde dolaşan Hakim Ata, Abay, Mahtum Kulî
ve Yunus Emre gibi büyük şairlerin şiirlerinde kolayca görebiliriz. Hoca Ahmed
Yesevî’nin “Divân-ı Hikmet” adı altında toplanmış olan şiirleri, dervişlerin faziletleri
ile ilgili medhiyeler, Hz.Peygamber ve büyük İslam sufîleriyle ilgili kıt’alar, dünyanın
durumundan şikâyet, kıyametin yaklaşması, cennet ve cehennem hikâyeleri gibi konuları ele alır.
Kadirilik
Abdülkâdir-i Geylânî'ye (ö. 561/1165-66) nisbet edilen İslâm dünyasının ilk ve en yaygın tarikatın adıdır. Kâdiriyye'yi Anadolu'ya XV. yüzyılda Eşrefoğlu Rûmî getirmiştir. Bu tarikat geniş bir alana yayılmayıp İznik Bursa çevresiyle sınırlı kalmıştır. Kadiriyye XVII. yüzyılda, tarikatın Rûmiyye kolunun pîri İsmail Rûmî'nin faaliyetleri sonucu başta İstanbul olmak üzere Anadolu ve Balkanlar'da yaygınlık kazanmıştır.
Kâdiriyye tarikatında kendini arıtma ve Allah’a varma, Allah'ın yedi isminin zikredilmesiyle gerçekleştirilir. Bu tarikata katılan bir kişi kabiliyetine göre bütün mertebeleri aşıp nefs-i kâmile makamına ulaşabilir veya belli bir mertebeyi aşamayıp arada kalabilir.
Mevlevilik
Mevlana Celaleddin-i Rumi'ye (ö. 672/ 1273 ) nispet edilen tarikatın adıdır. Mevleviliğe göre tasavvufi eğitimin amacı insanın kendine gelmesini, kendini bulmasını sağlamaktır. Gerçeğe ulaşmak için insan fıtratına aykırı yöntemlere başvurmaktan kaçınmalıdır. Esasen gerçeğe ulaşmanın asıl yolu aşk ve cezbedir. Sultan Veled (ö.712/1312), babasının düşüncelerini sistemli bir hale getirerek Mevleviliği kendine özgü kuralları, törenleri olan bir tarikat durumuna getirdi. Bu sebeple Sultan Veled, Mevleviliğin asıl kurucusu ve ikinci pîri sayılır. Anadolu'da siyasal ve sosyal sıkıntıların had safhada olduğu bu dönemde yetiştirdiği halifeleri Amasya, Kırşehir ve Erzincan'a yollayarak buralarda zaviyeler kurdurmak suretiyle Mevleviliği yaymaya başlamıştır. Mevleviliğin Türk düşünce ve sanat hayatına oldukça önemli etki ve katkıları olmuştur. Mevlevi tekkeleri, tarikat faaliyetlerinin yanında bir sanat ve kültür kurumu gibi çalışarak birçok şair, yazar ve bestecinin yetiştiği merkez işlevini görmüştür.
Nakşibendilik
Bahâuddin Nakşibend Muhammed b. Muhammed el-Buhârî'ye (ö. 718/1318) nispet edilen tarikatın adıdır. Nakşibend'in vefatından sonra, geniş bir alâna, özellikle İmam Rabbânî'nin gayretleriyle Hindistan ve çevresinde yayıldı. Bu tarikat, Fatih Sultan Mehmed zamanında, Molla İlâhî Simâvî (ö. 896/1490) aracılığıyla İstanbul'a girdi. Dini kurallara tam uygunluk, tarikat ile özü temizlemek, hakikat ile ilâhî yakınlık elde etmek ve marifet ile Allah'a ulaşmak. Bu tarikatta Kur'ân ve sünnete bağlı kalmaya büyük önem verilmiş, haramlardan ve kötü alışkanlıklardan korunmak için tövbe, istiğfar, zikir, tefekkür, nafile namazlar, Kur'ân okuma ve ilimle meşgul olmak tavsiye edilmiştir.
Alevilik-Bektaşilik
Sözlükte "Hz. Ali'ye mensup" onun soyundan gelen, onu seven, sayan ve bağlılığını ifade eden kimse demektir. Bu kavram, siyasi anlamda Hz. Peygamberin vefatından sonra Hz. Ali'yi ve onun soyundan gelenleri imam (halife veya devlet başkanı) olarak kabul edenler için gündeme gelmiştir. Daha sonraları, Hz. Ali ve oğulları Hasan ile Hüseyin'in neslinden gelenler için Alevi nisbesi dışında şerif, seyyid ve emir gibi lakaplar da kullanılmıştır. Bazı tasavvufçulara göre, bütün tarikatlar ashaptan birine nispet edilir. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'a mensup tarikatlar olduğu gibi Hz. Ali'ye ulaşan tarikatlara da Alevi denir.
Bektaşilik: Adını Türk düşünürü Hacı Bektâşî Velî'den alan Anadolu'da XIII. yüzyılda kurulan bir Türk tarikatının adıdır. Hacı Bektâşî Velî, 646/1248 (veya 645/1209) tarihinde Horasan'ın kültür merkezi olan Nişabur şehrinde doğmuştur. Bektâşîlikte Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin başta olmak üzere ehl-i beyt sevgi ve saygısı ön plana çıkarılmış. Bektâşîlikte; eline, diline ve beline sahip olma temel düsturdur. Birlik; iman, amel ve ahlak ile gerçekleşir. Birlik ve dirliği; kibir, haset, cimrilik, aç gözlülük, öfke ve gıybet gibi ahlâk dışı davranışlar bozar. Muharrem ayının ilk on günü oruç tutulur.
Alevilik-Bektaşilikle İlgili Temel Kavram ve Erkânlar:
Cem, insanları bir araya toplamak anlamına gelir. Cem, Alevilikte insanların cemevinde toplanmaları veya burada zikir ve dua yapmaları anlamına gelmektedir. Cemevi, Alevilerin zikir yaptıkları, Hak ile batıl olanı ayırdıkları, ölmeden önce öldükleri, sorgu ve sual verdikleri ibadet mekânıdır. Aleviliğe göre Cemevine girmenin her ibadet yeri gibi bir adabı vardır. Kul hakkı yiyen, hak sahibi ile helalleşmeden cemevine giremez, zulmedenler ve birbirinden razı olmayanlar da cemevine giremez. Yapılan en büyük ibadetlerden biri Ali'ye yakılan ağıtlardır. Cem'de kıyam, rüku ve secde niyazla birleştirilmiştir.
MUSAHİPLİK (YOL KARDEŞLİĞİ)
Alevilerde yol kardeşliği anlamında kullanılır. Bu kardeşlik "kan kardeşliği", "kan bağıyla akrabalık" dışında kurulan toplumsal bir akrabalıktır. Musahip ise şöyle olunur: İyi anlaşan iki arkadaş "Yol kardeşi" olmaya karar verdiklerinde önce ailelerinin ve eşlerinin bu konuda rızalarını almaları gerekir. Musahiplik taraflardan biri ölmedikçe bir kere yapılır. Hayatta sadece bir kişi ile yapılır. Evli olunması ve eşlerin de benimsemesi şarttır. Eğitim düzeyleri, sosyal konumları, ve ekonomik yapılarının birbirleriyle uyumlu olmaları gerekir. Bu uyum sağlanmazsa ileride sorun çıkabilir. Tabi en önemlisi de iki musahibin ve eşlerinin çok iyi anlaşması gerekir.
Razılık ve Kul Hakkının Sorulması
Razılık ve kul hakkının sorulması ise cemin şartlarındandır. Ulu dîvana (mahşer meydanına) alnı açık, yüzü ak olarak kul hakkıyla gitmemek için cemde tüm canlar (aleviler) helalleşir ve birbirlerinden razılık alırlar. Pîr (Alevi dedesi) canlara şu uyarıyı da yapar: “Aldığın varsa ver. Verdiğin varsa al. Döktüğün varsa doldur. Ağlattığın varsa güldür. Yıktığın varsa kaldır.” O kişide kul hakkı yoksa, Hakk’ın emrinden, farzından, Muhammed’in farzından, sünnetinden, Ali’nin tarîkinden sorulur.
On iki Hizmet
1. Mürşid (Dede): Görev itibariyle Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Haci Bektaş Veliyi temsil eder. Cemin başkanlığını yapar, ikrar alır nasip verir. Yerine göre Cenaze, musahiplik, nikah, sünnet, isim verme görevleri de vardır.
2.Rehber: Görev itibariyle İmam Hüseyin´i temsil eder. Yola (tarikata) girmek isteyenleri hazırlar, yol gösterir. Mürşidin en yakin yardımcısıdır.
3.Gözcü: Görev itibariyle Ebu Zer Gıffari’yi temsil eder. Rehberin yardımcısıdır. Cem’in sessiz ve sakinlik içinde geçmesini sağlar. Cem’in bekçisidir.
4.Çerağcık (Delilci): Görev itibariyle Cabir El Ensari’yi temsil eder. Cem evinde bulunan aydınlatma araçlarını yakar. Buhurdanlıkları ve Mumları (Çerağları) hazırlar.
5.Zakir (Aşık): Görev itibariyle Bilal Habeşi’yi temsil eder. Cemde tevhit, duazde imam, mersiye, semah, nevruziye söyler.
6.Süpürgeci (Ferraş): Görev itibariyle Selman Farisi’yi temsil eder. Cemevinin sürekli temizliği ile meşgul olur.
7.Meydancı: Görev itibariyle Hüzeymetül Yemani’yi temsil eder. Cemevinde Semahserleri kaldırır. Postları yerine dizer.
8.Niyazcı: Görev itibariyle Mahmut el Ensari’yi temsil eder. Kurbanları tekbirler ve keser. Gelen Lokmaları (yemekleri) alır ve dağılımını sağlar.
9.İbrikçi: Görev itibariyle Kamber hazretlerini temsil eder. Cemde mürşidin ve cem erenlerinin (ceme katılanların) abdest almalarını sağlar.
10.Kapıcı: Görev itibariyle Gülam Keysani’yi temsil eder. Ceme gelen erenlerin evlerini gözetler.
11.Peyikçi: Görev itibariyle Amri Ayyari’yi temsil eder. Cem olacağını tüm canlara duyurur.
12.Sakacı: Görev itibariyle Ammari Yaseri’yi temsil eder. Cemevinde su, şerbet, saka, süt vb. şeylerin dağılımını sağlar.
3.3.5.1.3. Semah
Aleviliğe göre semah dönen canlar; duygunun, sevginin, aşkın dorukta olduğu adeta ayrı bir dünyaya yolculuk edildiği bir trans halini yaşarlar. Aleviler cem gibi semahın da kaynağının Kırklar Meclisi’nden geldiğine inanırlar.
Semah
Alevi-Bektaşi cemlerinde ceme katılanların Allah'a (c.c.) sevgi ve bağlılık duygusuyla onun güzel isimlerinden herhangi birini anarak ayakta dönmesine denir. Alevi-Bektaşiler, evrende bulunan her şeyin dönmesinden hareketle Allah'a (c.c.) olan aşk ve
sevgilerini semahla ifade ederler. Semah sırasında ilahiler okunur, manevi bir coşkuyla eller gökyüzüne uzatılır ve Allah'ın (c.c.) adı çokça zikredilir.
GÜLBENKLER
Alevilik-Bektaşilikte dua sözcüğü ile eş anlamlı olarak “gülbenk” kullanılmaktadır. Değişik zamanlarda değişik amaçlarla yapılmaktadır. Özellikle cem ibadeti sırasında Dede sık sık gülbenk okur (dua eder). İbadet ederken, bayramlarda, mutlu zamanlarda ve üzüntülü anlarda ‘gülbenk” ve “tercüman’’ okunarak dua edilir. Alevilikte tüm dualar halkın anladığı anadilde yapılır. Ocak, dede ve bölgelere göre bu dualarda bazı değişiklikler olabilir. Bu dualar kaynağını ilahi bir kitaptan almaz, mürşit ve pirler tarafından hazırlanır bazı duaların yüzlerce yıllık geçmişi vardır. Bölgeden bölgeye doğal olarak dualarda değişiklikler olsa da, genelde tüm Alevi duaları ‘Bismişah’la (Şahımızın adıyla demektir.) başlar ve Hz. Ali ve Bektaşi Veli atıf sözler ile biter.
Lokma Duası
Alevi-Bektaşilikte her yemek sonrasında yapılan sofra duasının dışında bir de lokma duası vardır. Pişirilen yemekler sofraya getirilmeden önce dedeye sunulur ve duası alınır. Getirilen bu yemeklere lokma denir. Aşağıdaki iki duadan biri yapıldıktan
sonra yemekler sofraya konur ve yenilir
Hızır ve Muharrem Orucu
Hızır orucu, Hızır ayı da denilen bir zaman da kışın bazı yöredeki aleviler-bektaşilerce 13-14-15 Şubat tarihlerinde üç gün tutulur. Hz. Ali, Hz. Fatıma ile birlikte 3 günlük oruca başlarlar ve başlarından geçen olaylar sonunda Peygamber efendimizle aralarında konuşma geçer. Bu olaya nisbet edilerek tutulmaktadır.