dindersioyun.com
Dini Terimler Sözlüğü

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

T



taassup

1. Bağnazlık, aşırı taraftarlık, tutuculuk, körü körüne bağlılık, fanatizm.

2. Herhangi fikri, siyasi veya sosyal olayın çözümü ve açıklamasıyla ilgili bir düşünceyi tek doğru kabul edip karşı görüşte olan insanların düşüncelerine değer vermeme; anlayıp dinlemeden inkâr etme, kendi görüşlerini başkalarına kabul ettirmek için baskı yapma.

Cahillikten, düşüncesizlikten kaynaklanan taassup İslam dininin reddettiği bir şeydir. Taassubun her türlüsü Hz. Peygamber tarafından yerilmiştir.

“İnkâr edenler, gönüllerine cahiliye çağının taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah, Peygamberine ve inananlara huzur indirdi; çünkü onlar takvaya (ilahî huzura) en çok layık olanlardı. Allah her şeyi bilendir.”

Kur’an-ı Kerim 48/26



tabiin

1. Tâbi olanlar, birinin peşinden gidip ona uyanlar, birinin görüşlerini benimseyen ve yolundan gidenler, izleyenler.

2. Hz. Peygamber’in sahabelerinin zamanına yetişen, onlarla görüşen, sohbette bulunan ve Müslüman olarak ölen kişiler.

3. Sahabelerden hadis nakleden Müslümanlar.

Tabiinin gerek hadis rivayetinde ve gerekse İslam dininin daha sonraki nesillere öğretilmesinde önemli hizmetleri olmuştur. İslami ilimlere ait kitaplar, onların devrinde yazılmaya başlanmıştır.

“Ümmetimin en hayırlıları benimle aynı asırda yaşayan sahabelerim, sonra onları takip eden tabiin sonra da tabiinden sonra gelenlerdir.”

Hadis-i Şerif



tabu

1. Yasaklanarak korunan nesne, söz, davranış.

2. Kutsal sayılan bazı insanlara, hayvanlara, nesnelere dokunulmasını, kullanılmasını yasaklayan, aksi yapıldığında zararı dokunacağı düşünülen dinî inanç.



tabut

1. Ölünün defnedilmek için mezarlığa götürülürken içine konduğu sandık.

Tahtadan yapılmış bir uzun kutu

Baş tarafı geniş, ayak ucu dar,

Çakanlar bilir ki, bu boş tabutu

Yarın kendileri dolduracaklar.

Necip Fazıl Kısakürek

2. Hz. Musa’nın, savaşlarda ordunun önünde bulundurduğu ve içerisinde Tevrat’a ait metinler ile On Emir’in bulunduğu sandık.

“Ve peygamberleri onlara (İsrailoğulları’na) dedi ki: “Onun hükümdarlığının alameti; içinde Rabbinizden bir huzur, Musa ve Harun ailesinin geriye bıraktığından bir kalıntı bulunan, meleklerin taşıdığı (Allah’ın Ahid Sandığı) Tabut’un size gelmesidir. Eğer inanıyorsanız bunda sizin için (Talut’un hükümdarlığına) kesin bir alamet vardır.”

Kur’an-ı Kerim 2/248



tadil

Bir hadis ravisinin naklettiği hadislerin geçerli kabul edilebilmesi için o ravinin, Kur’an-ı Kerim ve sünnetin buyruklarına uygun davrandığının, şahsiyetini zedeleyici söz ve davranışlardan uzak durduğunun, naklettiği hadisleri olduğu gibi aktarıp birbirine karıştırmadığının belirlenmesi, ortaya konması.

Bir hadisin sahih olması ve kabul edilmesi için ravilerinin tadil edilmesi şarttır. İslam’ın ilk dönemlerinde Hz. Peygamber’den hadis nakleden raviler, hadis otoriteleri tarafından ayrı ayrı incelenmiş ve tadil süzgecinden geçen ravilerin hadisleri kabul edilmiştir. İnanç, ibadet ve ahlak bakımından tadil edilmeyen ravilerin naklettiği hadisler ise alınmamıştır.



tadilierkân

Namazda rükûyu güzelce yapma, rükûdan sonra doğrulup bir müddet bekleme, secdeleri gereği gibi yerine getirip iki secde arasında bir müddet oturma gibi namazla ilgili tüm hareketleri Hz. Peygamber’in yaptığı gibi yerli yerince acele etmeden ve tam olarak uygulama.

Hz. Peygamber tadilierkâna uymaya çok önem vermiş, tadilierkâna uymayanların namazlarını tekrar kılmalarını istemiştir.



tafsili iman

1. İman edilecek şeylerin hepsine ayrıntılı olarak inanma.

İmanın tam ve eksiksiz olabilmesi için tafsili iman gerekir. Tafsili imanın üç derecesi vardır: 1) Allah’ın varlığına, birliğine, tek yaratıcı olduğuna ve Hz. Muhammed’in Allah’ın kulu ve resulü olduğuna inanma. 2) “Amentü” esaslarına yani; Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününün gerçekleşeceğine, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanma. 3) Kur’an-ı Kerim ve sünnet ile bildirildiği kesin olarak bilinen dinî hükümlerin hepsine ayrı ayrı inanma.

2. Allah katından Hz. Peygamber aracılığı ile gelen iman esaslarının ve Allah’tan geldiği kesin olan diğer dinî kuralların her birisine ayrı ayrı iman etme.

Tafsili imanın kapsamına giren herhangi bir şeyi inkâr etmek kişiyi İslam dininden uzaklaştırır.



tağut

1. Haddi aşan, azgın, ileri giden, ölçüsüz, zorba.

2. Şeytan.

“Müminler Allah yolunda savaşırlar, inkârcılar ise tağut yolunda savaşırlar. O hâlde şeytanın dostlarıyla savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.”

Kur’an-ı Kerim 4/76

3. Sihirbaz, kâhin.

“Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? Baksana onlar put ve tağuta inanıyorlar…”

Kur’an-ı Kerim 4/51

4. Allah’a isyan ederek insanların tek hâkimi ve sahibi olduğunu iddia eden ve onları kendine kulluk yapmaya zorlayan kimse veya kurum.

“Allah, inananların dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin dostları ise onları aydınlıktan karanlıklara sürükleyen tağuttur. İşte onlar cehennemliklerdir. Orada temelli kalacaklardır.”

Kur’an-ı Kerim 2/257

5. Allah’a karşı tanrılıklarını ilan eden ve bu uğurda halkına baskı yapan krallar, firavunlar, nemrutlar.



taharet

1. Temizlik, temiz olma, temizlenme.

“Taharet imanın yarısıdır.”

Hadis-i Şerif

2. Büyük ve küçük abdest yapıldıktan sonra su veya temizleyici olan bir şey ile temizlenme.

3. Dinen pis kabul edilen şeyleri su ile yıkama veya temizleyici olan başka şeylerle temizleme.

“Gökyüzünden size su indirdik. Bu su ile taharetinizi yapınız.”

Kur’an-ı Kerim 25/48

4. Abdest alma.

“Taharetsiz olarak kılınan namazı Allah kabul etmez.”

Hadis-i Şerif

5. Cünüplükten, hayız ve nifas denilen hâllerden çıkmak için gusül abdesti alma.

“Cünüp olduğunuz zaman mutlaka taharetinizi güzelce yapınız.”

Kur’an-ı Kerim 5/6



Taha Suresi

Kur’an-ı Kerim’in yirminci suresidir. Mekke’de indirilmiştir. Yüz otuz beş ayettir. Adını ilk ayette geçen “ta-ha” harflerinden almıştır. Ta-ha, Hz. Peygamber’in adlarından da biridir.

Sureye, Kur’an-ı Kerim’in Allah tarafından gönderildiğini ve özelliklerini açıklayan ayetlerle başlanır. Mekke müşriklerine Allahuteala isim ve fiilleriyle tanıtılır. Bütün bilgilerin sahibi olan Allah tarafından daha önce Musa’ya vahiy gönderildiği gibi Hz. Muhammed’e de vahiy gönderildiği belirtilir. Surede, Musa Peygamberin peygamber olarak seçilip yetiştirilmesine, ona verilen mucizelere, Firavun’a gidip öğüt vermesine, kendisine yardımcı olan kardeşi Hz. Harun’un peygamber olarak seçilmesine kısaca yer verilir. Surede, Allah’ın Hz. Musa’yı Firavun’un zulmünden kurtardığı gibi Hz. Muhammed’i de Mekkelilerin zulmünden koruyacağına dair müjdeler verilir.

Surede, Musa ve Harun Peygamberlerin Firavun’u İslam’a davet edişleri ele alınır. Hz. Musa’nın, Allah’ı nasıl tanıttığına yer verilir. Mısır’da ve dünyadaki sonsuz nimetlerin Allah’ın olduğu hatırlatılır. Firavun’a, insanın ölümlü olduğu ve ahirette yeniden dirilmenin önemi ısrarla açıklanır. Hz. Musa’yı daha çocukken denizde boğulmaktan kurtaran ve Firavun’un şerrinden koruyan Allah’ın ona İslam’ı tebliğ ederken de Hz. Musa’yı koruyacağı bildirilir. Hz. Musa’ya verilen mucizeler ele alınır. Hz. Musa’nın gösterdiği mucizeleri sihir olarak niteleyen Firavun’un tüm sihirbazları toplayıp Hz. Musa ile onları yarıştırması konu edilir. Mucizenin karşısında sihir yok olunca; sihirbazların topluca Müslüman oluşlarına ve sonra da Firavun tarafından şehit edilişlerine yer verilir.

Surede, kıyamet ve kıyametin kopması, kıyamet gününde inkârcıların yeniden dirilmesi ile ilgili tasvirler yapılır. İşlenen günahlara verilen cezaların bireyselliği üzerinde durulur. Ahirette kâfirlere herhangi bir şefaat ve yardım olmayacağı belirtilir. Ahirette kurtuluşun iman ve salih amel ile mümkün olabileceği açıklanır.

Mekke’de inen birçok surede olduğu gibi Taha Suresi’nde de ilk insanın yaratılmasına, cennete konulmasına ve şeytanın vesvesesi ile cennetten çıkarılmasına yer verilir. Bu arada, Allah’ı zikretmeyen ve vahiyden yüz çeviren kişilerin ilahî rahmetten uzaklaştırılmaları ele alınır. Allah, inkârcı toplumları hemen yok etmiyorsa, bunun onlara tanınan bir tolerans olduğu hatırlatıldıktan sonra, ahiretteki kurtuluşun iman ve namaza devamla mümkün olacağı belirtilir.

İnkârcı Mekke müşriklerini ilahî bir azapla tehdit eden ayetlerle sure son bulur.



tahiyye

1. Her türlü eksiklikten uzak olma ve kusursuzluk durumu.

2. Selamlama, selam, sağlık ve esenlik temennisi, Allah’tan hayırlı ömür dileme.

“Birini bir selam ile selamladığınız zaman, siz de ondan daha güzeli ile tahiyyeleyin veya verilen selamı aynen iade edin.”

Kur’an-ı Kerim 4/86

3. Yücelik, bütün varlıkların tek başına sahibi olma ve bu hâlin devamı.

“Tahiyye, her türlü övgü, mali ve bedeni ibadetler; mülk ve yücelik yalnızca Allah’a aittir…”

Hadis-i Şerif



tahiyyat duası

Namazın ikinci ve son rekâtlarında okunması gereken bir dua, teşehhüt.

Hz. Peygamber müminlere tahiyyat duasını Kur’an-ı Kerim’den bir ayet öğretir gibi öğretmiştir. Bu dua, Miraç Gecesi’nde Hz. Muhammed’in Allah’ı selamlamasını ve Allah’ın ona verdiği cevabı içerir.

Tahiyyat duasının okunuşu şöyledir: “Et-tahiyyatü lillahi ve’s-salevatü ve’t-tayyibatü, es-selamü aleyke eyyuhe’n-nebiyyu ve rahmetullahi ve berakatüh, es-selamu aleyna ve alâ ibadillahissalihîn. Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abdühü ve resulüh.”

Tahiyyat duasının anlamı şöyledir: “Bütün dualar, övgüler, mali ve bedenî ibadetler, mülk ve ululuk Allah’a mahsustur. Ey Peygamber! Selam, Allah’ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Selam ve esenlik bizim ve Allah’ın salih kullarının üzerine de olsun. Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Yine ben şehadet ederim ki Muhammed onun kulu ve elçisidir.”



tahiyyetülmescit namazı

Camiye veya mescide giren kimsenin, namaz kılmanın doğru olmadığı vakitlerin dışında, Allah’a duyduğu sevgi ve saygının bir göstergesi olarak onun hoşnutluğunu kazanmak için kıldığı nafile namaz.

Tahiyyetülmescit namazı en az iki rekâttır. Mescide girildikten sonra, hemen kılınması uygundur.



tahrif

1. Saptırma, çarpıtma, değiştirme, bozma, bozulma.

“Şimdi (ey müminler!) siz, bunların (Yahudilerin) size inanmalarını mı umuyorsunuz? Oysa bunlardan bir grup vardır ki, Allah’ın sözünü işitirlerdi de düşünüp aklettikten sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi.”

Kur’an-ı Kerim 2/75

2. Allah’ın göndermiş olduğu ayetleri ve bu ayetlerin yazılmış olduğu kitapları söyleniş amacının dışında yorumlama, ayetleri bulunduğu yerden çıkarıp yok etme veya değiştirme, kişisel görüşlerini ayetlerin içine katma.

Kur’an-ı Kerim’in bildirdiğine göre, Kur’an’dan önceki kitaplar insanlar tarafından tahrif edilmiştir. Bu kitaplara aslı bozulduğu için ‘muharref kitaplar’ denir.

“Yahudilerden öyleleri vardır ki (Allah’ın koymuş olduğu) kelimeleri yerlerinden tahrif ederler…”

Kur’an-ı Kerim 4/46



tahrimen mekruh

bk. mekruh.



tahrim tekbiri

bk. iftitah tekbiri.



Tahrim Suresi

Kur’an-ı Kerim’in altmış altıncı suresidir. Medine’de indirilmiştir. On iki ayettir. Adını birinci ayette geçen ve ‘yasaklama’ anlamına gelen “tahrim” kelimesinden almıştır. Allah’ın helal kıldığı şeyleri peygamberin bile yasaklamasının söz konusu olamayacağı anlatılır.

Sureye, Hz. Peygamber’in eşlerine davranış biçimi anlatılarak başlanır. Hz. Peygamber’in eşlerinin hoşnutluğunu kazanmak için göstermiş olduğu özveri üzerinde durulur.

Surede, helal ve haram kılma yetkisinin sadece Allah’a ait olduğu belirtilir. Ahiret vurguları yapılarak insanı cehennem ateşinden koruyacak davranışlar teşvik edilir. Tövbenin önemi açıklanarak güzel davranışlarda bulunmanın tövbenin ön şartı olduğu bildirilir. Allah’a iman etmenin ilahî bir bağış olduğu açıklanarak bu bağışı peygamberin yanında olmalarına rağmen elde edemeyen, Hz. Nuh ve Hz. Lut Peygamberlerin inkârcı hanımları örnek verilir. Buna karşın kötü bir insanın yanında bulunmasına rağmen iman etme mutluluğunu elde eden Firavun’un karısı Hz. Asiye’den de bahsedilir. Namusunu ve iffetini korumada simge olan Hz. Meryem’den bahsedilerek sure son bulur.



takdiriilahî

bk. kader.



takdis

1. Yüceltme, ululama, arındırma, mübarek sayma.

2. Allah’ı, tanrılığa aykırı olan her şeyden, eksik sıfatlardan, kusurlardan, acizlikten, tembellikten ve güçsüzlükten uzak tutma.

“Hani, Rabbin meleklere: ‘Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim.’ demişti. (Melekler): ‘Orada bozgunculuk yapan, kan döken birini mi halife yapacaksın? Oysa biz seni överek tespih ediyor ve seni takdis ediyoruz.’ dediler. (Rabbin): ‘Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.’ dedi.”

Kur’an-ı Kerim 2/30

3. Allah’ın şükre ve övgüye layık olduğunu bilme, başkasına bildirme ve buna göre inanıp ibadet etme.



takıyye

1. Korkma, elem ve zarar verecek şeylerden sakınıp korunma; çekinme, gizlenme, saklanma, tedbir alma.

2. Müminlerin, kendilerine karşı güç kullanan inkârcıların karşısında can, mal, ırz, din ve her türlü kutsal değerleri tehlikeye düştüğünde onların zararlarından kurtulmak için imanlarını gizlemeleri; gerektiğinde inandıkları görüş ve davranışların aksini ortaya koymaları.

Takıyye, inkârcıların işkenceci tavırlarına karşı Müslümanlara tanınan bir kolaylıktır. Takıyyenin dayanakları Kur’an-ı Kerim ve sünnettir. (bk. Kur’an-ı Kerim 3/28; 16/106) Hz. Peygamber, Mekke döneminde müşriklerin işkencelerine uğrayan bazı sahabelere ‘takıyye’ izni vermiştir. Müslümanlar, İslam’ın kendilerine vermiş olduğu bu izni kullanıp kullanmamakta serbesttirler.

Şii Müslümanlar arasında takıyye çok yaygınlık kazanmış hatta iman esaslarından biri olarak kabul edilmiştir.



takke

Müslüman erkeklerin namaz kılarken başlarına giymiş oldukları yarım küre biçiminde ince hafif başlık.



taklit

1. Gerdanlık, kolye, madalya, kılıç gibi şeyleri boyuna takma; kılıç kuşanma.

2. Bir başkasının yaptıklarının ve söylediklerinin doğruluğunu, yanlışlığını araştırmadan kabul etme; ona benzemeye çalışma.

İhtiyar amcanı dinler misin, oğlum, Nevruz?
Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işte gerek.
Lafı bol, karnı geniş soyları taklit etme;
Sözü sağlam, özü sağlam, adam ol, ırkına çek.

Mehmet Akif Ersoy

3. Bir kimsenin dinî delillerden olmayan sözü ile dinî bir delile dayanmadan amel etme.

4. İçtihat yetkisi olmayan bir kişinin delillerini bilmeksizin herhangi bir müçtehidin görüşlerini alması ve uygulaması.



takva

1. Bilinçli davranma; uyanıklık, dikkatli olma, sakınma, korunma, korkma, endişelenme, kaygılanma.

2. Allah’ı görüyormuşçasına bir bilinç içerisinde farzları, vacipleri hakkıyla yerine getirme; Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak amacıyla nafileleri çokça yapma; sünnete uyma.

“…Şüphesiz ki Allah takva sahiplerini sever.”

Kur’an-ı Kerim 9/4

3. Haramları, dinen şüpheli olan durumları ve dinin kötü gördüğü şeyleri terk etme.

“Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi takva sahibi olmanız için size de farz kılındı.”

Kur’an-ı Kerim 2/183

4. Müminin tüm tutum ve davranışlarında Allah’a kulluk bilinciyle hareket ederek Allah’ın koruması altına girmesi, ona duyduğu sevgi ve saygıyı güçlendirmeye gayret etmesi, bu sevgi ve saygıyı zedelemekten korkması.

“Allah katında sizin en değerli olanınız en takvalı olanınızdır.”

Kur’an-ı Kerim 49/13

5. Kulun zihnini ve kalbini, kendisine Allah’ı unutturacak her şeyden uzak tutması, koruması.

“Muhakkak ki Allah takva sahipleri ve güzel iş yapanlarla beraberdir.”

Kur’an-ı Kerim 16/128



talak

1. Boşama, serbest bırakma, sözleşmeyi iptal etme, ayrılma.

2. Evli eşlerin evliliği sona erdirmeleri, evlilik anlaşmasını bozmaları.

“Talak, yeryüzünde Allah’ın hiç sevmediği bir helaldir.”

Hadis-i Şerif

3. Nikâh bağı ile gerçekleştirilen evlilik sözleşmesinin açıktan açığa boşamayı ifade eden sözlerle veya boşama niyeti taşıyan kapalı ifadelerle ortadan kaldırılması, evliliğe son verilmesi.

İslam dini, boşanmayı kurum olarak kabul etmesine rağmen “Allah’ın sevmediği bir helal” olarak nitelendirir. Hz. Peygamber, aile kurumunun yıkılmasına karşı duyduğu tepkiden dolayı boşanma sözcükleri ile şaka yapmayı ve bu konuda gereksiz konuşmayı hoş görmemiştir.

“Bir kadın, hiçbir ciddi neden yokken kocasından talakını isterse, ona cennetin kokusu bile haram olur.”

Hadis-i Şerif



Talak Suresi

Kur’an-ı Kerim’in altmış beşinci suresidir. Medine’de inmiştir. On iki ayettir. Adını birinci ayette geçen ve ‘boşama, evliliği sona erdirme’ anlamına gelen “talak” kelimesinden almıştır.

Surenin girişinde, eşlerin birbirlerinden ayrılma durumlarında gözetmeleri gereken karşılıklı haklardan ve özellikle kadınların hukukunun korunmasından bahsedilir. Bu çerçevede kadının doğal hastalık hâli olan hayız durumunda boşanmasının hoş olmadığı hatırlatılır. Surede, kadınların haklarıyla ilgili birçok tavsiye yapıldığı için sureye “Küçük Nisa Suresi” de denilir. Surede, kadınlar eşlerinden ayrıldıklarında bu ayrılığın şahitlerin önünde gerçekleşmesinden, onlara nafaka ve barınak temin edilmesinden bahsedilir. Ayrıca, kadınlara kötü davranmanın çirkinliği ele alınır.

Surede, birçok toplumun yaptıkları haksızlıklar yüzünden yok edilişlerine yer verilir. İman etmenin, Allah’ın emirlerine bağlanmanın, Peygamberi örnek almanın ve güzel davranışlarda bulunmanın önemine vurgu yapan ayetlerle sure son bulur.



Talmut

Yahudiliğin kanunlarını yorumlayan ve ortaya çıkan problemlere çözüm getiren, Tevrat’tan sonra Yahudiliğin en önemli kitabı; Tevrat tefsiri.

Talmut, İsrailoğulları tarafından birçok kere değiştirilerek yaklaşık 700 yılda tamamlanmıştır. İki tür Talmut vardır: Mişna ve Gemera Talmutları.

Talmut’a inanmayan gerçek anlamda bir Yahudi sayılmaz. Karaim ve Habeşistan Yahudileri, Talmut’a inanmadıkları için Yahudi olarak kabul edilmemişlerdir.



Tanah

Eski Ahit’e Yahudilerce verilen ad.

Tanah; Torah(5), Nebiim(19) ve Ketubim(11) olmak üzere toplam 35 kitaptan oluşur.



Tarık Suresi

Kur’an-ı Kerim’in seksen altıncı suresidir. Mekke’de inmiştir. On yedi ayettir. Adını birinci ayette geçen ve ‘gece doğan yıldız’ anlamına gelen “Tarık” kelimesinden almıştır.

Sureye, Allah’ın yaratmış olduğu gök cisimlerinin önemine vurgu yapılarak başlanır. İnsanın yoktan var edilişine ve ölümden sonra diriltilmesine yer verilir. Ölüm hâli ile beraber insanın dünyadaki yaptıkları ile başbaşa kalacağı anlatılır. Kıyamet vurgusu yapılarak müşriklerin küfürden ve içinde bulundukları vurdumduymazlıktan uyanmaları istenir. Onlara verilen sürenin yakında sona ereceği, eğer akıllarını başlarına almazlarsa, bu durumun haklarında hayırlı olmayacağı uyarısı yapılarak sure son bulur.



tarikat

1. Yol, takip edilen metot, meslek, yapılan iş.

2. İslami ilimlerde yetişkin ve hurafelerden uzak kalan bir tarikat önderinin öncülüğünde Allah’ın hoşnutluğunu elde etmek ve Allah’ı görüyormuş gibi ibadet yapma bilincini kazanmak için girilen ve kendisine ait kuralları olan yol.

Şeriat, tarikat yoldur varana

Hakikat meyvası andan içerü.

Yunus Emre

3. Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in sünnetinde emredilen şeyleri ilahî aşkın etkisiyle coşkulu bir biçimde yaşama yolu.

Mumsuz baldır şeriat, tortusuz yağ tarikat

Dost için balı yağ, pes niçin katmayalar

Yunus Emre

4. İslam’ın emir ve yasaklarına göre hareket eden, dini iyi bilen kâmil bir mürşidin önderliğinde, kişinin tüm ahlaki hastalıklarından kurtulmak, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak ve Hz. Muhammed’in örnek ahlakıyla ahlaklanmak amacıyla yapmış olduğu manevi yolculuk; bu uğurda takip ettiği yol, metot.



tasadduk

1. Bağışlama, sadaka verme, yardım etme, hayır yapma.

“Yarım hurma bile olsa tasadduk ederek kendinizi ateşten koruyunuz.”

Hadis-i Şerif

2. Allah yolunda harcama yapma; zekât ve fitre verme.

“Sizden birine ölüm gelip de; ‘Rabbim, ölümümü bir süreye kadar erteleseydin de tasadduk eden iyilerden olsaydım.’ demeden önce size verdiğimiz rızıktan fakirlere sadaka verin.”

Kur’an-ı Kerim 63/10

3. Allah’ın rızasını elde etmek amacıyla helal yollardan sahip olunan kazancın bir bölümünü ibadet niyetiyle ihtiyaç sahiplerine verme.

“Şayet, borçlu kimse darlık içindeyse, bolluğa erişinceye kadar beklemek gerekir. (Alacağınızı) tasadduk ederseniz bu durum sizin için çok daha hayırlıdır.”

Kur’an-ı Kerim 2/280



tasavvuf

1. İslam’ın ruhi ve manevi yönünü öne çıkaran, insana Allah’ı görüyormuşçasına bir ibadet ve davranış bilinci kazandırmayı hedefleyen düşünce biçimi, hayat tarzı.

2. Kötü huyları terk edip güzel huylar edinme; Hz. Muhammed’in edep ve ahlakını davranış hâline getirme yolu.

“Tasavvuf güzel ahlaktır.”

Seri es-Sakati

3. Gönlü Allah’tan alıkoyan her şeyden arındırma, dünya ve içindekilerin geçici olduğunu bilip hayata bir yolcu gibi bakabilme anlayışı.

4. Kâmil bir insan olabilmek için kalp ve dille sürekli Allah’ı zikretme ve Hz. Muhammed’i hayatın bütün alanlarında örnek alma.

“Tasavvuf, karşılıklı dostluk ve sevgidir. Hiçbir kaygı duymadan Allah ile birlikte olmaktır…”

Ebubekir Şibli



tasdik

1. Doğrulama, gerçekliğini kabul etme, inanma, iman etme, gönülden bağlanma.

“Kim bir falcıya veya kâhine gider onun söylediklerini tasdik ederse, Muhammed’e geleni inkâr etmiştir.”

Hadis-i Şerif

2. Allah’ın, peygamberi aracılığı ile göndermiş olduğu şeylerin doğruluğuna kesin olarak inanma, içtenlikle bağlanma.

“Müminler, kıyamet gününü kesinlikle tasdik ederler.”

Kur’an-ı Kerim 70/26



tatavvu

1. Fazlalık, nafile, gönüllü olarak fazladan yapılan şey.

2. Farz ve vacibin dışında Müslümanların Allah rızası için yapmış oldukları ibadetler.

Zekât dışında fakire yardım etme, farz orucun dışında oruç tutma, farz namazların dışında namaz kılma, umre yapma gibi nafile ibadetler tatavvudur.

“…Kim tatavvu yaparsa, bilsin ki Allah karşılığını verir ve yaptığı iyilikleri bilir.”

Kur’an-ı Kerim 2/158



tavaf

1. Dönme, çevresini dolaşma, bir şeyin etrafında yürüme, ziyaret etme.

2. Hac ve umre ibadetini yapacak kişinin Kâbe’nin etrafında yedi kez dönmesi.

Tavaf, hac ve umrenin şartlarındandır. Kâbe’nin etrafında bir dönüşe “şavt” denir. Yedi şavt bir tavaftır. Tavafa başlanırken eller Haceriesvet’e doğru kaldırılarak selamlanır ve ‘En büyük olan Allah’ın adıyla başlarım.’ anlamında “Bismillahi Allahu ekber” denir.

“İbrahim ve İsmail’e şöyle emir verdik: ‘Evimi (Kâbe’yi) hem tavaf edenler, hem itikâf yapanlar, hem de rükû ve secde edenler için tertemiz bulundurun!”

Kur’an-ı Kerim 2/125



tavafı kudum

Mekke dışından gelenlerin, Kâbe’yi selamlamak için yapmaları sünnet olan ilk tavaf.



tavafı sader

Mekke dışından gelenlerin, Kâbe’ye veda etmek amacıyla yaptıkları vacip olan veda tavafı.



tavafı tatavvu

Mekke’de bulunan insanların ibadet niyetiyle zaman zaman yaptıkları nafile tavaf.

Mekke dışından gelenlerin tavafı tatavvu yapmaları, nafile namaz kılmalarından daha faziletlidir.



tavafı umre

Umre yapanların ihramlı olarak yapmak zorunda oldukları ve ilk dört şavtı umrenin şartlarından olan tavaf.



tavafı ziyaret

Arafat’tan inince yapılan ve yapılması farz olan tavaf.

Tavafı ziyarete, ‘tavafı ifada’ da denir. İlk dört şavtı farzdır. Tavafı ziyaret yapılmadan hacı olunmaz.



tayyib

1. Tertemiz olan, temizliğinde şüphe bulunmayan, pis olmayan.

“De ki: Hiç pis olanla tayyib olan bir olur mu?”

Kur’an-ı Kerim 5/100

2. Namuslu, iffetli.

“Kötü erkekler kötü kadınlara, tayyibe hanımlar da tayyib erkeklere layıktır.”

Kur’an-ı Kerim 24/26

3. Haram olmayan, helal yiyecek ve içecekler.

“Ey iman edenler! Kazanmış olduğunuz şeylerin tayyiblerinden (ihtiyaç sahiplerine) veriniz.”

Kur’an-ı Kerim 2/267

4. Dinen ve ahlaken kusursuz, mükemmel.

“Allah’ın melekleri, tayyib olanların ruhlarını alırken onlara ‘Allah’ın selamı üzerinize olsun; yaptıklarınıza karşılık cennete girin!’ derler.”

Kur’an-ı Kerim 16/32

tazarru

1. Yalvarma, rica etme, dua etme, dileme, niyaz etme.

“Rabbini tazarru ile ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam zikret; gafillerden olma!”

Kur’an-ı Kerim 7/205

2. Kulun, Allah’a dua ederken kendi yetersizliğini fark etmeye çalışarak boyun bükmesi ve Allah’ı yüceltip isteklerde bulunması.

“Rabbinize tazarru ile (içtenlikle ve) sessizce dua edin. Şüphesiz o (duada) haddi aşanları sevmez.”

Kur’an-ı Kerim 7/55

tazim

1. Yüceltme, ululama, saygı gösterme, kıymet ve önem verme, hürmet etme.

2. Allah’a itaat edip emir ve yasaklarını yerine getirmek suretiyle ona saygı gösterme, her türlü eksiklikten Allah’ı uzak bilme ve tespih etme.

“Kim Allah’ın koymuş olduğu yasaklara tazim ederse (bu yasaklardan kaçınırsa), Rabbi katında kendisi için bu daha hayırlıdır.”

Kur’an-ı Kerim 22/30

3. Peygamberlere, meleklere, sıddıklara, salihlere, âlimlere ve ana babaya hürmet etme, onların değerini bilme.



tazir

1. Engelleme, menetme, yasaklama, azarlama.

2. İslam hukukunda, dinin miktarını belirlemediği bazı suçlara devlet yetkililerinin vermiş olduğu caydırıcı nitelikteki ceza(lar).

Dinin miktarını belirlemediği bazı tazir cezaları şunlardır: Kınama, azarlama, tehdit etme, mahkemeye çağırma, hapis vb.

“Kim, had cezası olmayan (miktarı dinen belirlenmeyen) bir konuda had cezası kadar tazir cezası verirse zulüm yapmış olur.”

Hadis-i Şerif



taziye

1. Teselli etme, rahatlatma, baş sağlığı dileğinde bulunma, acılara karşı sabırlı ve dirençli olmayı tavsiye etme.

2. Bir yakını ölen kimseye “baş sağlığı” dileğinde bulunma.

Türk kültüründe taziye “Başınız sağ olsun.” “Allah kalanlara ömür versin.” “Allah tüm ölenlerinize rahmet etsin.” “Allah günahlarını affetsin.” “Allah cennette buluştursun.” gibi cümlelerle yapılır. Taziyede bulunma Hz. Peygamber’in çok değer verip teşvik ettiği bir davranıştır.

“Başına gelen bir musibetten dolayı, kardeşine taziyede bulunan bir mümine, Allahuteala kıyamet günü çok değerli elbiseler giydirecektir.”

Hadis-i Şerif

tazminat

1. Ödeme garantisi verme, kefil olma, borçlanma, sorumluluğu paylaşma.

2. Haksız bir uygulamadan dolayı maddi ya da manevi zarara uğrayan birisinin zararının karşılanması.

İslam fıkhına göre, zarar gören bir kimse mahkemeye müracaat ettiğinde en kısa zamanda kendisine hak ettiği tazminatı ödenir, çünkü İslam’da kişi hak ve hürriyetlerine saygı göstermek esastır. İslam dini insanların canlarını, mallarını, soylarını korumayı gaye edinir. Bunlardan herhangi birisine zarar verildiğinde kişilerin tazminat davası açma hakları vardır.

“Bahçesi olan kimseler bahçelerini gündüz korurlar. Geceleyin ise hayvanlar, başkasının bahçesine zarar verirlerse sahipleri tazminat öder.”

Hadis-i Şerif



teala

Allah’ın yüceliğini belirtmek için isimlerinden hemen sonra bir sıfat gibi kullanılan “yüce olsun, ulu olsun.” anlamlarına gelen övgü sözü.

“Allahuteala her şeyin gerçek sahibidir.”

Kur’an-ı Kerim 20/114



Tebareke Suresi

bk. Mülk suresi.



Tebbet Suresi

Kur’an-ı Kerim’in yüz on birinci suresidir. “Mesed Suresi” diye de bilinir. Mekke’de inmiştir. Beş ayettir. Adını birinci ayette geçen ve “kahrolmak, yok olmak.” anlamlarına gelen “tebbet” kelimesinden almıştır.

Bu sure, Hz. Muhammed akrabalarını ilk defa İslam’a davet ettiğinde Ebu Lehep’in ona; “Yuh olsun sana! Bizi buraya bunun için mi çağırdın?” demesi üzerine inmiştir.

Surede, Hz. Peygamber’e iman etmeyip İslam düşmanlığında aşırı giden amcası Ebu Lehep’in yaptığı kötülükler konu edilir. Biriktirdiği mallara ve ailesinin çokluğuna güvenen Ebu Lehep’in kazançlarının ahirette kendisine fayda vermeyeceği vurgulanır. Surede, Ebu Lehep ile beraber karısı Ümmü Cemile’nin de cehenneme gireceği haber verilir. İman etmedikten sonra peygambere akraba olmanın bile ahirette kişiye bir yararının olmayacağı hatırlatılarak sure son bulur.



tebeitabiin

1. Sahabeleri gören kişilerle karşılaşıp onlarla sohbet eden ve Müslüman olarak ölen kişi.

2. Hz. Peygamber’in hadislerini nakleden üçüncü nesil Müslümanlar.

Tebeitabiin neslinin çoğu ya bir sahabe torunu ya da sahabelerle görüşen kişilerin çocuklarıdır. Bu insanlar, sahabe ve tabiin vasıtasıyla Hz. Peygamber’den nakledilen hadisleri ve rivayetleri toplamışlar ve onları özümsemişlerdir. Bulundukları bölgelerin önde gelen âlimleri olan tebeitabiin nesli, İslami ilimlerin gelişmesine çok önemli katkılarda bulunmuşlardır.

“Size ashabımın, tabiinin ve tebeitabiinin haklarını gözetmenizi, (değerlerini bilmenizi) tavsiye ederim.”

Hadis-i Şerif



teberrük

1. Mübarek sayma, uğurlu kabul etme, hayır ve bereket umma; bir şeyi bereket ve mutluluk vesilesi sayma.

2. Hayırlı ve güzel işler için duasının kabul olacağı umulan âlimlerden, salih kimselerden veya anne babadan hayır duası isteme.



tebliğ

1. Ulaştırma, duyurma, açıklama.

“Benden, duyduğunuz bir ayet bile olsa tebliğ ediniz…”

Hadis-i Şerif

2. “Allah’ın kendilerine indirmiş olduğu vahiyleri insanlara eksiksiz olarak bildirmesi.” anlamında peygamberlerin sıfatlarından biri.

“Peygamberin üzerine düşen (görev) sadece tebliğ etmektir…”

Kur’an-ı Kerim 5/99

3. Açıklanması gereken dini bir hükmü, yerine göre örnekler vererek yerine göre nasihat ederek sözlü ve yazılı bir biçimde eksiksiz olarak anlatma; etkileyici bir dille insanlara duyurma.

“(Ey Musa ve Harun) Firavun’a gidin. Çünkü o azmıştır. Ona yumuşak ve tatlı bir sözle tebliğde bulunun. Belki öğüt alır veya Allah’tan korkar.”

Kur’an-ı Kerim 20/43-44

4. Allah’ın kendi katından göndermiş olduğu ilahî emirleri inkârcılara duyurma, inkâra düştükleri hususlarda onları ikna etmeye veya inanç alanıyla ilgili şüpheleri varsa, şüphelerini gidermeye çalışma; İslam’ı inkârcılara anlatma.

Tebliğ, peygamberlerin görevi olmakla birlikte onlara iman eden müminler için de en öncelikli sünnettir. Yerine göre tebliğin farz olduğu durumlar da vardır. İslam dininin ilkelerinin tamamen unutulmaya yüz tuttuğu, haramların açıkça işlendiği, kötülüklerin toplumsal bir boyut kazandığı, din, can, mal, akıl ve namus emniyetinin kaybolduğu ortamlarda her mümin için tebliğ görevi farz olur.

“Bu Kur’an, onunla uyarılsınlar ve tek bir Tanrı bulunduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara tebliğ edilmiştir.”

Kur’an-ı Kerim 14/52



Tebük Seferi

Hz. Muhammed’in hicretin dokuzuncu yılında Şam topraklarında toplanan Bizans ordusuna karşı çarpışmak üzere Medine’den Tebük’e bizzat kendisinin de katılarak sevk ettiği en güçlü askeri harekât.

Tebük, Hicaz bölgesinin kuzeyinde, Medine’den Şam’a giden yolun ortasında bulunan bir şehrin adıdır. Tebük seferi, Hz. Peygamber’in katıldığı savaşların sonuncusudur. Müslümanlar bu savaşa otuz bin kişiyle katılmıştır.

Tebük Seferi, Veda Haccı’ndan önce yapılmış ve bu seferde savaş olmamıştır. Fakat pek çok zorluklara göğüs gerilerek İslam’ın en kuvvetli ordusu çıkarıldığı için, askerî ve siyasi açıdan çok büyük bir başarı elde edilmiştir.

Tebük Seferi’nde İslam ordusu, sıcak, susuzluk ve çöl yolculuğu nedeniyle büyük sıkıntılar çekmiştir. Bu nedenle Tebük Seferi’ne “Güçlük Ordusu” anlamında “Ceyşülusre” de denilmiştir.

Hz. Peygamber, ordusuyla beraber Tebük’te yirmi gün kalmış ve daha ileri gitmek istememiştir. İslam’ı zorla kabul ettirmek fikrinde olmayan Hz. Peygamber, insanların kanının dökülmesine razı olmamıştır. Fakat, o bölgelerde bulunan küçük Hristiyan kabilelerle anlaşmalar yapmıştır. Sınırda sükûnet ve emniyeti sağlamıştır. Hz. Peygamber, arkadaşlarıyla istişare edip savaş yapmadan dönmeye karar vermiştir. Siyasi başarılar elde edilerek sefer sona ermiştir.



tebzir

bk. israf.



tecdidiiman

1. İmanın yenilenmesi.

2. Mümin bir kişiden, iman esaslarına aykırı bir söz veya davranış meydana geldiğinde imanının zarar görmemesi ve küfre düşmemesi için kelimeitevhit ve kelimeişehadet okuyarak Kur’an-ı Kerim’deki iman esasları çerçevesinde imanını yenilemesi.

Türk kültüründe tecdidiiman, camilerde cuma ve perşembe günleri ikindi veya yatsı namazından sonra yapılan bir duadır.



tecessüs

1. Dikkatle araştırma, gözlemleme, casusluk yapma.

“(Yakup, oğullarına dedi ki:) Ey oğullarım! Gidin Yusuf ve kardeşini tecessüs edin, Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin…”

Kur’an-ı Kerim 12/87

2. İnsanların birbirlerinin gizli durumlarını, ayıplarını ve kusurlarını araştırıp ortaya dökmeleri.

Tecessüs, Kur’an-ı Kerim’de yasaklanan davranış bozukluklarından biridir. Buna göre müminlerin kötü zandan, gıybetten ve tecessüsten uzak durmaları gerekir.

“Ey iman edenler! Birbiriniz hakkında yersiz zanda bulunmaktan çok sakınınız. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyiniz. Birbirinizin gıybetini yapmayınız…”

Kur’an-ı Kerim 49/12



teçhiz

1. Donatma, hazırlama, hazırlık yapma.

2. Düşmanlara karşı dini, vatanı, milleti ve namusu her türlü tehlikeden korumak için ordu hazırlama, orduyu silah ve malzeme ile donatma.

“Kim Allah yolunda savaşan bir gaziyi teçhiz ederse o da Allah yolunda savaşmış gibi sevap alır.”

Hadis-i Şerif

3. Ölen bir kimsenin yıkanıp kefenlenmek suretiyle gömülebilecek hâle getirilmesi.



tecvit

1. Bir işi güzel yapma, güzelleştirme, iyi ve güzel söz söyleme, süsleme.

2. Kur'an-ı Kerim’i, harflerin çıkış yerlerine ve sıfatlarına uygun olarak hatasız bir biçimde okumayı öğreten ilim.

Kur’an-ı Kerim okurken tecvit kurallarına göre okumak gerekir. Kelimelerin doğru anlam kazanması tecvit kurallarına uymaya bağlıdır. Tecvit kurallarında Hz. Peygamber’in Kur’an-ı Kerim’i okuyuş tarzı esas alınmış ve bu okuyuş tarzı kıraat âlimleri tarafından nesilden nesle aktarılarak günümüze kadar gelmiştir.

“Kur’an-ı Kerim’i tecvit ile okuyunuz. Sesinizi güzelleştirerek onu süsleyiniz ve Arapça kurallara uygun olarak okuyunuz.”

Abdullah b. Mesud

3. Kur’an-ı Kerim’i güzel bir biçimde okumak için uyulması gereken kurallar ilmi.



tedvin

1. Yazılı şeyleri bir araya getirme, düzene koyma, kitap yazma, kaydetme.

2. Herhangi bir ilim dalının dağınık hâldeki konularını bir araya getirerek düzene sokma ve kitap şekline getirme.

3. Hz. Peygamber’in vefatından sonra, İslam coğrafyasının dört bir tarafına dağılan sahabelerden hadislerin toplanıp bir araya getirilmesi.

Hz. Peygamber’in hadislerini onun hayatında bizzat duyan ve öğrenen sahabeler, Hz. Peygamber’in vefatından sonra İslam devletinin sınırlarının genişlemesiyle beraber İslam’ın yayıldığı yerlere dağılmışlardır. Tefsir, kelam, fıkıh gibi İslami ilimlerin oluşma döneminde Hz. Peygamber’in görüşlerini içeren hadislere çok büyük ihtiyaç duyulmuştur. Özellikle tabiiler ve sonraki dönemde, hadisler bir araya getirilmeye; tedvin edilmeye başlanmıştır.



teenni

1. Acele etmeme, yavaş davranma, ağırdan alma, ihtiyatlı olma.

2. Bir iş yaparken ilerisini düşünüp istişare yaparak karar verme, acele etmeme; işi vaktinde ve kurallarına uygun yapma.

“Teenni Allah’tan, acelecilik ise şeytandandır.”

Hadis-i Şerif

tefekkür

1. Düşünme, derin düşünme, fikir yürütme, kavramaya çalışma, kafa yorma.

2. Var olan bir şeyin manasını anlamaya çalışma ve eşyanın bilgisini zihinde toplayabilmek için aklın hareket hâlinde olması, derin derin düşünmesi.

“Yeryüzünü yayıp genişleten ve onun üzerine yerinden oynatılmaz dağlar yerleştirip vadilerinden nehirler akıtan ve orada her türlü bitkiden iki cins yaratan ve gündüzü geceyle örtüp bürüyen Allah’tır. Doğrusu, bütün bunlarda tefekkür edenler için mutlaka (çıkarılacak) dersler vardır.”

Kur’an-ı Kerim 13/3

3. Allah’ın ayetleri, yarattığı tüm varlıklar ve onun tarafından meydana getirilen olaylar üzerinde kafa yorup düşünme; ibret alma, yaratan ile yaratılanlar arasında ilgi kurma, Allah’ın Rablığını kavramaya gayret etme.

“Müminler ki; ayakta dururken, otururken ve uyumak için uzandıklarında Allah’ı anar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde tefekkür ederler...”

Kur’an-ı Kerim 3/191

tefrika

1. Parçalanma, ayrılma, gruplaşma, fırkalaşma, nifak.

Tefrika girmeden bir millete düşman giremez;

Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.

Mehmet Akif Ersoy

2. Doğruluğu din ve akıl yoluyla belirlenmiş olan konularda ayrı hareket etme, farklı görüşler ileri sürme, doğrunun etrafında birleşmeme, muhalefet etme.

Farklı konularda özgür bir şekilde görüş bildirmek tefrika değildir. İslam dini, inanç esaslarında, ibadetle ilgili hükümlerde, müminlerin doğruluğu hakkında görüş birliğine vardığı şeylerde ve İslam toplumunun birlik ve beraberliğini sarsacak konularda tefrikaya düşmeyi yasaklamıştır.

“Hepiniz birden Allah’ın dinine sımsıkı tutununuz. Tefrikaya düşmeyiniz…”

Kur’an-ı Kerim 3/103



tefsir

1. Kapalı bir şeyi açma, bir manayı açığa çıkarma ve bir şeyi açıklama.

2. İnsanın bilgi birikimi ve Arap diline hâkimiyeti ölçüsünde Kur'an-ı Kerim metninin içerdiği manaları ortaya çıkarması, yorumlaması.

3. Kur’an-ı Kerim ayetlerinin anlamlarını açıklamaya, hükümlerini ve bu hükümlerin dayandığı gerekçeleri açığa çıkarmaya ve ayetleri belirli bir yöntem çerçevesinde yorumlamaya yarayan ilim dalı.

4. Ayetlerin ve surelerin inişini, indiriliş sebeplerini, Mekki ve Medeni olarak düzenlenmesini, nasihini, mensuhunu, tek bir olaya mı yoksa genel olaylara mı işaret ettiğini, ayetlerdeki kapalılıkları, söz sanatlarını ve cümle yapılarını bilmeye yarayan ilim dalı.

Alanlarında uzman olan İslam bilginlerinin Kur'an-ı Kerim’in kapalı ifadelerini, belirli bir metot ve kural dâhilinde açığa çıkarma faaliyeti olan tefsir iki çeşittir:

1. Rivayet Tefsiri: Kur’an-ı Kerim’i daha çok hadis ve sahabelerin açıklamalarına dayanarak yorumlama biçimi.

2. Dirayet tefsiri: Kur’an-ı Kerim’i açıklarken sadece rivayetlerle yetinmeyip dil, edebiyat, dinler tarihi, sosyoloji, psikoloji ve insanlık tarihi gibi bilimlerden yararlanarak yapılan tefsir.

“Kim Kur’an-ı Kerim’i (Kur’an’dan ve Hz. Peygamber’in sünnetinden kopuk bir şekilde) kendi kişisel görüşleri çerçevesinde tefsir ederse cehennemdeki yerine hazırlansın.”

Hadis-i Şerif



tefsir usulü

Konusu her yönüyle Kur’an-ı Kerim olan ve onun en doğru biçimde anlaşılmasına yardımcı olmayı amaç edinen ilim dalı, ulumulkur’an ilmi.

Kur’an-ı Kerim’i anlama süreci içerisinde oluşan tefsir usulü, Kur’an-ı Kerim incelemelerinde izlenmesi gereken ilke ve yöntemleri belirleyen, sınırları ve amacı belli bir ilim dalıdır. Bu ilim dalı Kur’an-ı Kerim’in inişi, tertip edilişi, toplanması, yazılışı, okunuşu, mucize oluşu, nasih ve mensuhu, Mekki ve Medeni oluşu, nüzul sebepleri vb. dil ve tarih çerçevesinde incelenebilecek Kur’an-ı Kerim’le ilgili konuların tamamını içerir.



Teğabün Suresi

Kur’an-ı Kerim’in altmış dördüncü suresidir. Medine’de inmiştir. On sekiz ayettir. Adını dokuzuncu ayette geçen ve “kâr-zarar” anlamına gelen “teğabün” kelimesinden almıştır.

Surede, Allah’a iman, ibadet ve güzel ahlak konuları üzerinde durulur. Tüm insanlara şu dört hususun önemi hatırlatılır: 1. İçinde yaşamakta olduğunuz evren sahipsiz değildir. 2. Bu evren amaçsız yaratılmamış ve evrenin varlığı bir hikmete dayanmaktadır. 3. Allah, insanları en güzel biçimde yaratmış, küfür ve imanı seçmede serbest bırakmıştır. Fakat, herkes seçiminin sonucuna katlanacaktır. 4. İnsanlar başıboş ve sorumsuz bırakılmamıştır.

Surede, inkârcılar Hz. Peygamber aracılığıyla doğru yola davet edilir ve ahirette hesap verecekleri hatırlatılır. İman edenlere de seslenilerek bazı talimatlar verilir. Bu talimatlar şunlardır: Dünyada hiçbir felaket Allah’ın izni olmaksızın insanın başına gelmez. Şartlar kötü bile olsa sabırlı olmak gerekir. “İman ettim.” demekle her şeyin bittiğini sanılmamalıdır. İman edildikten sonra Allah’a ve Resulüne itaat edilmesi gerekir. Mümin, yalnızca Allah’a güvenir. Bir mümin için mal, evlat ve eş önemli birer imtihan sebebidir. Her insan gücü oranında sorumluluk taşır.

Fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine karşılıksız borç vermenin önemini ve geleceği sadece Allah’ın bildiğini hatırlatan ayetlerle sure son bulur.



tehlil

‘Allah’tan başka iman edip ibadet yapılacak hiçbir tanrı yoktur.’ anlamına gelen ‘La ilahe illallah’ kelimeitevhidini söyleme, tekrarlama.

Tehlil okumayı, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber tavsiye etmiştir. Hz. Peygamber, ölüm anında en son sözü tehlil olan kimsenin cennetlik olacağının müjdesini vermiştir.

“Ölmek üzere olan hastalarınıza tehlil okumalarını teşvik ediniz.”

Hadis-i Şerif



teheccüd namazı

Gecenin son üçte birlik bölümünde uykudan kalkarak kılınan nafile namaz.

Teheccüd namazı, Hz. Peygamber’in önemli sünnetlerindendir. O, seher vakti denilen gecenin son üçte birinde kalkar, Kur’an-ı Kerim okur, Allah’ı zikreder ve tefekkür yapardı.

Yatsı namazından sonra henüz uyumadan kılınan nafile namaza ‘gece namazı’ anlamında ‘salatıleyl’ denir. Teheccüd namazı ise seher vaktinde uykudan kalkılarak kılınır. En az iki rekât kılınır. Dört, altı veya sekiz rekât olarak da kılınabilir.

“Kim geceleyin uyanır ve hanımını da uyandırarak beraberce iki rekât teheccüd namazı kılarlarsa, Allah katında bu kişiler, ‘Allah’ı çokça zikreden erkekler ve kadınlar’ olarak kaydedilirler.”

Hadis-i Şerif



tekabbelallah

1. Namazı birlikte kılan Müslümanların birbirlerine söyledikleri “Allah kabul etsin!” anlamında bir dua sözü.

2. Zekât ve sadaka verdikten, hac ve umre yaptıktan, oruç tuttuktan veya herhangi bir hayırlı işi bitirdikten sonra müminlerin birbirlerine “Allah kabul etsin!” anlamında söyledikleri dua sözü.



Tekasür Suresi

Kur'an-ı Kerim’in yüz ikinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Sekiz ayettir. Adını birinci ayette geçen ve ‘dünya malını artırıp çoğaltmada yarış etme’ anlamına gelen “tekasür” kelimesinden almıştır.

Sureye, insanların hayatın aldatıcı şeyleri ile uğraşıp dünya malını biriktirmeye olan düşkünlüklerinden bahsedilerek başlanır. İnsanların dünya malına olan bu tutkularının, ölüm kendilerine ansızın gelip malları ile aralarını ayırıncaya ve onları kabirlere götürünceye kadar devam ettiği anlatılır. Ayrıca surede, müşriklerin ölümü ve ahireti gereği gibi düşünmediklerinden dolayı dünyaya taparcasına bağlandıkları belirtilir. Ahiret duygusu gelişen ve cehennemin ne olduğunu bilen insanlarda dünyaya olan bağlılığın aşırı olamayacağı vurgulanır. Ahirette, insanların dünyada iken elde ettikleri her türlü nimetten hesaba çekileceğini bildiren ayetle sure son bulur.



tekbir

1. Büyük görme, yüceltme, ululama, büyüklüğünü kabullenme.

2. Allah’ın büyüklüğünü, yüceliğini anmak için söylenen ve “Allah en büyüktür.” anlamına gelen ‘Allahu Ekber’ sözü.

Tekbir, iman ifadesidir. İnsan bu cümleyi söyleyerek kimi ilah olarak tanıdığını, kime ibadet edeceğini ilan etmiş olur.

“(Ey Muhammed) şöyle de: “Hamt Allah’a mahsustur. Allah, çocuk edinmemiştir, onun mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O, âcizlik sebebiyle bir yardımcı da edinmemiştir. Onu sürekli tekbir ederek yücelt.”

Kur’an-ı Kerim 17/111

3. Namaza başlarken söylenen ‘Alllahu Ekber’ sözü.

4. Kurban bayramının arefe günü sabah namazından, bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar olan sürede farz namazlardan sonra söylenen ‘Allahu Ekber Allahu Ekber. La ilahe illallahu vallahu ekber. Allahu ekber velillahil hamd.’ şeklindeki teşrik tekbiri.

Teşrik tekbirinin anlamı şöyledir: ‘Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. Allah’tan başka tanrı yoktur. Allah en büyüktür. Bütün hamt ve övgüler Allah’adır.’

Yüreklerden taşsın

Yine, imanlar!

Itrî, bestelesin Tekbîr’ini;

Evliyâ, okusun Kur’an’lar!

Ve Kur’an’ı göz nuruyla çoğaltsın

Kayışzade Osman’lar!

Arif Nihat Asya



tekebbür

1. Kibirlenme, büyüklenme, böbürlenme, kendini üstün görme.

2. Kişinin, kendisini yaratan Allah’ı ve yaratılış amacını unutarak daha çok maddi olan şeyleri öne çıkarmak suretiyle kendini üstün görüp ibadet yapmaktan yüz çevirmesi ve başkalarını da küçük görmesi.

“Yeryüzünde tekebbürde bulunanları ayetlerimden uzaklaştıracağım (onları anlamayacaklar). Onlar, bütün mucizeleri görseler yine de iman etmezler. Doğru yolu görseler o yola girmezler. Fakat, azgınlık yolunu görseler hemen o yola girerler. Bu durum, onların ayetlerimizi yalanlamala-rından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir.”

Kur’an-ı Kerim 7/146



tekfin

İnsana saygının ve değer vermenin bir ifadesi ve son insanlık görevi olarak ölen bir kişinin baştan ayağa beyaz bez ile usulüne göre sarılması, kefenlenmesi.

Şehitler öldükleri sırada üzerlerinde bulunan elbiseleri ile gömüldüklerinden kefenlenmezler.

“Ölülerinizi beyaz bez ile tekfin ediniz.”

Hadis-i Şerif



tekfir

1. Birinin İslam’dan çıkıp küfre girdiğini söyleme.

2. Bir Müslümanı yaptığı bir iş, davranış veya düşüncesinden dolayı dinden çıkmakla suçlama, kâfirlikle itham etme.

Küfre girdiği, dinî delillerle kesin olarak kanıtlanmayan bir insanı küfürle suçlamak veya işlediği günahlardan dolayı dinden çıkmasına hükmetmek İslam’a göre büyük günahtır. İslam dini müminlerin birbirlerini rastgele tekfir etmelerini yasaklamıştır.

“Bir Müslüman, herhangi bir mümini tekfir ettiğinde, tekfiri gerektiren suç o kişide varsa sözünde isabet etmiştir. Eğer söylediği tekfir ifadesi o kişide yoksa söyleyen kişi kâfir olur.”

Hadis-i Şerif



tekke

1. Dergâh, hankâh, zaviye.

2. Bir tarikata bağlı olan kişilerin bir şeyhin maddi ve manevi idaresi altında zikir, ibadet, eğitim ve öğretim ile meşgul olup ruhen ve ahlaken olgunluk kazandıkları yer.

Tarihte tekkeler halka psikolojik, pedagojik ve tıbbi konularda hizmet vermiştir. Devrin mektebi, hastanesi, spor okulu, dinlenme kampı, güzel sanatlar akademisi, edebiyat ve fikir ocağı olmuştur.

Yemekte çerviş olur

Tekkede derviş olur

Tanrı yardım ederse

Dünyada her iş olur

Suat Akalın



tekvin

1. “Allah’ın herhangi bir şeyi örneksiz olarak en güzel bir şekilde yaratması ve yoktan var etmesi.” anlamında Allah’ın sıfatlarından biri.

2. Yahudilerin mukaddes kitabı Tevrat’ın yaratılış konularından bahseden ilk bölümü.



Tekvir Suresi

Kur'an-ı Kerim’in seksen birinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Yirmi dokuz ayettir. Adını birinci ayette geçen ve ‘kıyamet gününde güneşin ışığını kaybetmesi ve güneş sisteminin bozulması’ anlamına gelen “tekvir” kelimesinden almıştır.

Surede, kıyametin kopması ve peygamberliğin önemi olmak üzere iki konu işlenir. İlk bölümde, kıyametin başlangıcında gerçekleşecek olan güneşin işlevini kaybetmesi, yıldızların kararması, dağların eriyip yok olması, bütün evcil ve vahşi hayvanların dağılması, denizlerin kabarması ele alınır. Daha sonra insanın amel defterinin açılıp yaptıklarının karşılığını görmesi, buna bağlı olarak cennetlik veya cehennemlik olması anlatılır. Bu kıyamet tablosundan sonra, insanın düşünmesi istenir ve cezaların bireysel olduğu vurgulanıp insanlar güzel iş yapmaya teşvik edilir.

Surenin ikinci bölümünde, peygamberlik konusu üzerinde durulur ve Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği vahyin, bir delinin sözleri ve şeytanın vesveseleri olmadığı bildirilir. Hz. Muhammed’in Allah’ın tüm insanlara gönderdiği gerçek bir peygamber olduğu vurgulanır. Allah’ın bütün âlemlerin Rabbi olduğunu ve Allah dilemeden hiçbir şeyin olmayacağını bildiren ayetle sure son bulur.



telbiye

1. İtaat etme, emre koşma, çağrıya karşılık verme, emri yerine getirme.

2. Hac ve umre için ihrama giren kişinin “Buyur Allah’ım! Her zaman emrindeyim Allah’ım! Buyur Allah’ım! Senin asla hiçbir ortağın yoktur. Emrindeyim her zaman Allah’ım! Bütün hamdler ve şükürler sanadır Allah’ım! Ve bütün nimetler sendendir, tüm var olanların sahibi sensin. Senin asla hiçbir ortağın yoktur!” anlamına gelen “Lebbeyk Allahümme lebbeyk. La şerike leke lebbeyk inne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk la şerike leke” biçiminde söylediği dua.

“Sizden kim hac yapacak olursa mutlaka telbiye getirsin.”

Hadis-i Şerif



telfik

1. Süsleme, uydurma, ulaşma, katılma, eli boş dönme.

2. Fıkıhta, taklit yoluyla bir mesele veya amel üzerinde iki veya daha fazla mezhebin farklı hükümlerini birleştirerek uygulama.

3. Bir mesele üzerinde birbirine aykırı iki görüş varken, daha sonra gelen bir müçtehidin bu ikisine uymayan üçüncü bir görüşü ortaya koyması.



telkin

1. Birisine bir şeyi anlatıp zihnine sokma, kabul ettirme, emir ve talimat verme.

2. Ölmek üzere olan kişinin yanında Allah’ın varlığını ve birliğini, Hz. Muhammed’in peygamberliğini hatırlatmak amacıyla yüksek sesle “Kelimeitevhit” okuma.

“Ölmek üzere olan hastalarınıza kelimeitevhit telkin ediniz.”

Hadis-i Şerif

3. Cenaze mezara gömülüp herkes dağıldıktan sonra kabri başında ölüye âlim ve ahlaken güzel bir kişinin Rabbinin Allah, dininin İslam, kitabının Kur’an-ı Kerim ve peygamberinin Hz. Muhammed olduğunu hatırlatan sözleri yüksek sesle söylemesi.



temettu haccı

bk. haccıtemettu.



temyiz

1. Ayırt etme, anlama, tercih etme, sezginlik.

2. Yetişkin bir kişinin veya henüz büluğ çağına ulaşmamış bir çocuğun iyi ile kötüyü, faydalı ile zararlıyı kendi lehinde ve aleyhinde olan durumları ayırt edebilmesi.

3. Yargılama hukukunda, ilk derecedeki mahkemelerin yasaya aykırı olarak karar vermesi ve yetkili olmaması gibi durumlarda kararın bozulması için yüksek dereceli mahkemeye (yargıtaya) başvurulması.



tenasüh

1. Bir şeyin diğerini takip ederek yok etmesi, bir şeyi elden ele dolaştırma, bir şeyin dolaşarak diğerinin yerini alması.

2. Ruh göçü; ruhların bedenden bedene veya insandan başka varlıklara göç etmesi; reenkarnasyon.

3. Ölen insanların ruhlarının bir hayvana, insana, bitkiye veya cansız bir varlığa geçmesi inancı.

Tenasüh inancı, eski Mısır dinlerinde, Budizm ve Hinduizm’de vardır. Hindistan’da doğmuş, oradan Tibet, Çin, Kore, Japonya ve eski Yunan’a yayılmıştır. Ayrıca, İsmailiye, Bahailik, Durzilik, Nusayrilik ve Yezidilik mezheplerinde de tenasüh inancı vardır. Bu mezheplerde tenasüh, inanç esaslarındandır. İslam dini tenasüh inancını kesinlikle kabul etmez.





teneşir

Üzerinde ölü yıkanan seki, uzun masa, kerevet.

Gözüm kaldı şu kaplanın postunda,

Azrail de can almanın kastında,

Döne döne teneşirin üstünde,

Yunmayınca gönül yardan ayrılmaz.

Karacaoğlan



tenzih

1. Arındırma, kötü şeylerden uzaklaştırma, kusur kondurmama.

2. Allah’ı, şanına ve zatına layık olmayan şeylerden uzak ve yüce tutma; yaratılmışlara ait olan her türlü eksikliği Allah’a yakıştırmama.

Yüce Allah’ı eksikliklerden tenzih eden birçok sıfat vardır. Kıdem, Beka, Vahdaniyet, Muhalefetün lilhavadis ve Kıyambinefsihi Allah’ın tenzihi sıfatlarından bazılarıdır. Bu sıfatlardan yola çıkarak Allah’ı, doğmak, ölmek, ortağı olmak, yemek, içmek, evlenmek ve başkasına muhtaç olmak gibi insana ait nitelemelerden tenzih etmek gerekir.



tenzihen mekruh

bk. mekruh.



tenzil

1. Peyderpey, yavaş yavaş, kademeli olarak indirme.

“Bu kitabın tenzili âlemlerin Rabbi’ndendir. Bunda hiçbir şüphe yoktur.”

Kur’an-ı Kerim 32/2

2. Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinin veya surelerinin insanların ihtiyaçlarına, aralarında meydana gelen olaylara, değişen şartlara, zamana ve duruma göre Hz. Peygamber’in yirmi üç yıllık peygamberlik süresinde Allah tarafından ayet ayet, sure sure indirilmesi.

“Gerçek şu ki, bu Kur’an’ı sana tenzil eden biziz.”

Kur’an-ı Kerim 76/23

teokrasi

1. Yönetimin din adamları tarafından gerçekleştirildiği siyasi toplum düzeni.

2. Yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarına ilişkin bütün devlet gücünün, ancak ilahî kaynaklı olması hâlinde geçerlilik ve hukukilik kazanacağını savunan ve bu gücün sadece Tanrının yeryüzündeki vekilleri tarafından kullanılabileceğini öngören siyasi düşünce.



teoloji

1. Yeryüzündeki dinleri; doğuşları, tarihleri, inanç esasları, ibadet biçimleri, bağlıları, yayıldığı yerler başta olmak üzere bütün yönleriyle inceleyen ilim dalı.

2. Allah’ın varlığı, birliği, yaratması, hüküm koyması, isimleri ve sıfatları gibi konularla uğraşan, insan yaşamının anlamını inceleyen ilim dalı, din ilmi, ilahiyat.





teravih namazı

Ramazan ayında yatsı namazından sonra sünnet olarak kılınan namaz.

Teravih namazı yirmi veya sekiz rekât olarak kılınır. Hanefi Mezhebinde yirmi rekât kılınacağına dair hadisle amel edilir. Teravih, Hz. Ömer döneminden itibaren cemaatle kılınmıştır. Camiye gidemeyenler teravih namazını evlerinde de kılabilirler. Bir özür sebebiyle oruç tutamayanlar da teravih namazı kılabilirler. Teravih namazının kazası yoktur.

“Kim ramazan ayının sevabını Allah’tan bekleyerek (oruç tutarak, teravih namazı kılarak) değerlendirirse Allah onun geçmiş günahlarını affeder.”

Hadis-i Şerif



terbiye

1. Edeplendirme, eğitme, eğitim verme, yetiştirme, yetenekleri geliştirme, davranışları kontrol etme.

“Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha iyi hediye veremez.”

Hadis-i Şerif

2. Allah’ın “Rab” isminin bir gereği olarak, tüm varlıkların var olmalarından ölümlerine kadar, her türlü durumlarıyla ilgili kurallar koyması ve insanları vahiy göndermek suretiyle eğitip geliştirmesi ve mükemmel bir insan hâline gelmeleri için onları yetiştirmesi.

“Beni Rabbim terbiye ettiği için edebim güzel oldu.”

Hadis-i Şerif



tercüme

1. Çeviri, bir sözü bir dilden başka bir dile aynen çevirme.

2. Bir metni, bütün edebî özelliklerini ifade etmeye özen göstererek bir dilden başka bir dile denk bir anlam ile çevirme.

İslam bilginleri Kur'an-ı Kerim’in sadece anlamıyla değil kelimeleri, kelimelerin cümledeki dizilişi ve bu dizilişten doğan ahenkle de mucize olduğundan, tercüme edilmesini mümkün görmemişlerdir. Tercüme ile Kur'an-ı Kerim’in anlatmak istediklerini tam karşılamanın imkânsız olduğunu belirten İslam âlimleri, tercüme yerine “meal” kavramını kullanmışlardır. Hiçbir meal, Kur’an-ı Kerim’in asıl metninin yerine geçemez. Her meal bir tefsir niteliğindedir. Meallerde, meali yapanın bilgi, kültür ve düşüncelerinin etkileri görülür.



tereke

1. Terk edilenler, geride bırakılan mallar.

2. Ölünün mirasçıları arasında paylaşılmak üzere bırakmış olduğu para dâhil taşınır ve taşınmaz mallar, miras.

Kişi öldüğü zaman terekesinden ilk önce borçları ödenir. Sonra vasi­yeti yerine getirilir. Geriye kalan mallar da mirasçıları arasında paylaştırılır.



tertib sahibi

bk. sahibitertip.



tertil

1. Bir şeyi düzene koyup açık açık hakkını vererek okuma, sözü yerinde, düzenli ve güzel söyleme, bir metni tane tane, acele etmeden okuma.

2. Kur’an-ı Kerim’i tecvit kurallarına uygun bir biçimde okuma.

“… Biz Kur’an’ı senin kalbine yerleştirmek için (parça parça) indirdik ve onu sana tertil ile okuduk.”

Kur’an-ı Kerim 25/32

3. Kur’an-ı Kerim’in anlamını düşünerek, harflerin çıkış yerlerine dikkat ederek, anlamına göre sesi yükseltip alçaltarak, durulacak yerlerde durup geçilecek yerlerde geçerek ağır ağır okuma.

“Gece biraz ilerleyince (namaz için) kalk. Gece yarısından biraz önce ya da sonra (kalk) ve tertil ile Kur’an oku.”

Kur’an-ı Kerim 73/2-4



terviye günü

Hacı adaylarının Mina’ya çıktıkları zilhicce ayının sekizinci günü; arife gününden bir önceki gün.

Hacılar, terviye gününde sabah namazını kıldıktan sonra topluca Mina’ya çıkarlar ve orada gecelerler. Ertesi sabah -arife günü- sabah namazını kılıncaya kadar burada kalırlar. Terviye günü Mina’ya çıkmak ve orada kalmak haccın sünnetlerindendir.



tespih

1. Allah’ı zatında, sıfatlarında, fiillerinde ve isimlerinde her türlü eksiklikten uzak tutma.

“Ey Allah’ım! Senden başka ilah yoktur. Seni tespih ederim.”

Kur’an-ı Kerim 21/87

2. Allah’ı yüceliğine layık olmayan kusur ve eksikliklerden, yanlış nitelendirmelerden gerek inanç, gerekse söz ve kalp ile tenzih etme, uzak tutma, arındırma.

“Allah’ın çocuk edinmesi söz konusu değildir. (Onu böyle nitelendirmeden) tespih ederiz.”

Kur’an-ı Kerim 19/35

3. “Allah’ım! Seni her türlü eksiklikten uzak tutarım.” anlamına gelen “subhanallah” dua cümlesini söyleyerek Allah’ın yüceliğini sözlü olarak ifade etme.

“Yüce Allah’ın en sevdiği söz ‘Süphanallahi vebihamdihi’ şeklindeki tespihdir.”

Hadis-i Şerif

4. Namazlardan sonra “Süphanallah, Elhamdülillah ve Allahu ekber” dualarını otuz üçer defa söyleme.

“Kim her namazın peşinden otuz üçer kez “süphanallah’, ‘elhamdulillah’, ‘Allahu Ekber’ diyerek tespih eder, sayıyı yüze tamamlamak için de; ‘La ilahe illallahu vahdehu la şerikeleh, lehülmülkü ve lehülhamdü ve hüve alâ külli şeyin kadir’ derse hataları denizin köpüğü kadar çok olsa bile (Allah tarafından) bağışlanır.”

Hadis-i Şerif



tespih namazı

Hz. Peygamber’in haftada, ayda, yılda veya ömürde bir defa kılınmasını tavsiye ettiği nafile bir namaz.

Tespih namazı dört rekât olarak kılınır. Tespih namazı kılan kişi, dört rekâtte toplam üç yüz defa “Ey Allah’ım! Seni her türlü eksiklikten uzak tutarım. Tüm övgüler ve hamt sanadır. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür.” anlamına gelen “Sübhanellahi velhamdülillahi vela ilahe illallahü vallahu ekber.” biçimindeki tespih duasını okuduğu için bu namaza tespih namazı adı verilmiştir. Tespih namazı, namaz kılınması mekruh olan vakitlerin dışında her zaman kılınabilir.



tesettür

1. Örtünme, kapanma, gizlenme, saklanma.

2. Kadın ve erkeklerin avret yeri de denilen ve dinen örtülmesi gereken yerlerini örtmeleri.



teslis

1. Üçleme, üçe çıkarma, üçe bölme, üç parça yapma.

2. Baba, oğul ve Ruhulkudüs’ün birleşmesinden meydana geldiğine inanılan Hristiyanlıktaki tanrı anlayışı, inanç biçimi.

Teslis inancına göre, baba Allah’ı, oğul İsa’yı, Ruhulkudüs de Cebrail’i simgeler.

“Andolsun ki ‘Allah, kesinlikle Meryem oğlu mesihtir.’ diyenler kâfir oldular. Oysa Mesih (İsa) ‘Ey İsrailoğulları’! Benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin; kim Allah’a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona cennete girmeyi haram eder; (böylelerinin) varacağı yer ateştir. Zalimlerin yardımcıları yoktur.’ dedi. Andolsun ki ‘Allah üçün üçüncüsüdür.’ diyerek teslis anlayışına sahip olanlar da kâfir olmuştur; oysa Tanrı ancak bir tek tanrıdır. Dediklerinden vazgeçmezlerse, andolsun inkâr edenler elem verici bir azaba uğrayacaklardır.”

Kur’an-ı Kerim 5/72-73



tespih

Allah’ı anarken veya Hz. Peygamber’in öğrettiği duaları okurken sayıları şaşırmamak için kullanılan ve genellikle otuz üç veya doksan dokuz taneden oluşan çeşitli maddelerden yapılan dizi.



teşehhüt

1. Kelimeişehadet getirme.

2. Tanıklık yapma.

3. İki rekâtlı namazların ikinci, üç rekâtlı namazların iki ve üçüncü, dört rekâtlı namazların ise ikinci ve dördüncü rekâtlarında ‘Ettehiyyatü Duası’nı okuma.

Teşehhüt, namaz kılarken Yüce Allah’ı, Hz. Peygamber’i, melekleri ve Allah’ın diğer salih kulları arasındaki selamlaşmayı simgeler. Hz. Peygamber, Teşehhüt Duası’nı Kur’an’dan bir ayet öğretir gibi öğretmiş ve tüm Müslümanların öğrenmesini istemiştir.

“Son secdeyi yapıp teşehhüt için yeterince oturduğunuzda namazınız tamam olmuştur.”

Hadis-i Şerif

teşrik günleri

Kurban Bayramı‘nın birinci gününden sonraki üç güne verilen ad; Kurban Bayramı’nın ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri.

Kurban Bayramı’nın birinci günü, ‘Nahr Günü’ (kurban kesme günü)dür. Diğer üç gün ise teşrik günleridir. Teşrik günlerinde oruç tutmak haramdır. Hz. Peygamber, bu günlerde ve bayram günlerinde oruç tutmayı yasaklamıştır.



teşrik tekbiri

Kurban Bayramı’nın bir gün öncesi olan arife gününün sabah namazından başlayıp bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar, farz namazlardan sonra; ‘Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. Allah’tan başka tanrı yoktur. Allah en büyüktür. Bütün hamt ve övgüler Allah’adır.’ anlamına gelen “Allahu Ekber, Allahu Ekber. La ilahe illlallahu vallahu ekber. Allahu Ekber velillahi’l-hamd.” biçimindeki övgü cümleleri.

Kurban Bayramı’nın arife gününün sabah namazından bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar yirmi üç vakit her farz namazın sonunda mukim, yolcu, kadın, erkek her Müslümanın teşrik tekbiri okuması gerekir.



tevatür

bk. mütevatir.



tevazu

1. Alçak gönüllü olma, kibirlenmeme, yumuşak huylu ve mütevazi olma.

Âbidesi hesaplardan taşarken

Mimarı, kendini çekmiş ortadan…

Başarı buradadır, tevazu burada

Eser ululuktan, imza noktadan.

Arif Nihat Asya

2. Gösterişsiz olma.

3. Allah’ın emirlerine gönülden ve içtenlikle bağlı olma hâli.

“Allah, bana sizlerin tevazulu olmanızı vahyetti.”

Hadis-i Şerif

4. İnsanın, kendisinin de yaratılmış olduğunu bilerek insanlara karşı büyüklük taslamaması.

“Kim Allah için tevazulu olursa Allah onun kendi katındaki derecesini yükseltir.”

Hadis-i Şerif



Tevbe Suresi

Kur’an-ı Kerim’in dokuzuncu suresidir. Medine’de inmiştir. Yüz yirmi dokuz ayettir. Sure, yüz iki ile yüz on sekizinci ayetleri arasında, Tebük Seferi’ne özürsüz olarak katılmayan kişilerin pişmanlıklarını ve işledikleri günahtan dolayı tövbelerini konu edindiği için ‘Tevbe Suresi’ adını almıştır. Ayrıca, birinci ayette geçen ve “müşriklerden uzak durma, onları dost edinmeme.” anlamına gelen “berae” kelimesinden dolayı “Berae Suresi” de denilmiştir.

Tevbe Suresi, Kur’an-ı Kerim’de besmele ile başlamayan tek suredir. Müşriklere ve münafıklara tavır alma emredilip onlara ültimatom verildiği için sureye, Allah’ın rahmetinin, şefkatinin ve bağışının bir göstergesi olan besmele ile başlanmamıştır.

Sure, Arap yarımadasında yaşayan müşriklere bir bildiri niteliğindedir. Bu bildiride onlardan İslamiyet’i kabul etmeleri istenir. Müslümanlığı kabul etmedikleri takdirde kendilerine hukuki bir güvencenin verilmeyeceği duyurulur. Bu çerçevede müminler ile müşriklerin ayrı ayrı bloklar oluşturduğu belirtilir. Arabistan’daki müşriklerin, daha önceden yapılan antlaşma şartlarına uymaları tavsiye edilir. Müşriklerin, Kâbe’yi çıplak bir şekilde tavaf etmeleri yasaklanır. İman etmedikçe yapılan hayırlı işlerin ahirette sahibine hiçbir yararı olmayacağı vurgulanır. Kâbe’ye hizmet dâhil hiçbir salih amelin, iman ve cihatla aynı değerde olamayacağı açıklanır. İslam’da gerçek kardeşliğin din kardeşliği olduğu haber verildikten sonra Allah’a, Peygambere ve ahiret gününe inanmayanların öz kardeşler bile olsa müminler ile bir bağlarının olmadığı ilan edilir.

Surede, Allah’ın göndermiş olduğu gerçek dini bozan Yahudi ve Hristiyan bilginleri ve bunların görüşlerine körü körüne uyan kimseler kınanır. Bu bağlamda, dinde helal ve haram kılma yetkisinin Allah’a ait olduğu belirtilir. İnsanlara, Allah’a rağmen helal ve haram koyma yetkisi vermenin bu kişileri tanrılaştırma olduğu hatırlatılır. Yahudi ve Hristiyanların din büyüklerini tanrılaştırarak sapkınlığa düştükleri örneklerle gözler önüne serilir.

Surede, sadaka ve zekât gibi mali ibadetlerin üzerinde durulur. Haksız yere kamu mallarını yiyen, bu malları stoklayarak sömürü aracı hâline dönüştüren Yahudi hahamlarının ve Hristiyan rahiplerinin ahirette tadacakları azaplardan örnekler verilir.

Surede, dinin korunması için cihat ibadetinin önemi hatırlatılır. Münafıkların, fakirlere karşı cimri davranmaları, Allah yolunda harcamada bulunmamaları, cihattan kaçmaları ve Peygamberi desteksiz bırakmaları kınayıcı bir üslupla gözler önüne serilir. Münafıklarla ilgili psikolojik tahliller yapılır. Münafıklara karşı müminlerin uyanık durmaları tavsiye edilir.

Zekât ve sadakanın kimlere verileceği ayrıntıları ile anlatılır. Zekât ve sadaka başta olmak üzere, İslam’ın ibadet sistemi ile alay etmenin münafıklık ahlakı olduğu belirtilir. İnsanlar arasındaki dostluk bağının, Allah’a iman çerçevesinde oluşmasının gerekliliği belirtildikten sonra müminlerin birbirlerinin dostu, münafıkların da kendi aralarında dost oldukları açıklanır. Münafıklığı belli olan kişilere Allah’tan bağışlanma dilemek ve öldükleri zaman cenaze namazlarını kılmak kesin bir dille yasaklanır. Onların ahiretteki çekecekleri azap gözler önüne serilir.

Surede, cihat ibadeti çok geniş biçimde açıklanır. Şehitlik çok yüce bir mertebe olarak sunulur. Allah’ın dinini insanlığa ulaştırma konusunda herkesin sorumlu olduğu bildirilir. Ancak, hastalar, felçliler ve görme özürlü kimselerin cihada katılma konusunda özür grubuna girdikleri haber verilir. Özür grubuna girmemelerine rağmen, Tebük Seferi’ne katılmayan üç Müslümanın içtenlikle yapmış oldukları tövbeye yer verilir.

Surede, ilmî çalışmalar övülür. Cihada gidemeyenler veya cihat esnasında ilim öğreniminden geri kalanları eğitmenin önemi vurgulanır. Hz. Peygamber’in risaletinin yüceliğini, onun bütün müminler için örnek olduğunu bildiren ve müminlerin her konuda Allah’a güvenmelerini emreden ayetlerle sure son bulur.



tevekkül

1. Güvenme, bağlanma, vekil tayin etme, havale etme.

“Yalnızca Allah’a tevekkül et. Güvenilecek tek varlık Allah’tır.”

Kur’an-ı Kerim 33/3

2. İnsanın, yapacağı işlerde kendisine düşen görevleri yapıp her türlü tedbiri aldıktan, yeterli ve gerekli çalışmaları en güzel biçimde yerine getirdikten sonra sonucu Allah’tan beklemesi.

“(Toplumu ilgilendiren) her konuda müminlerle görüş, onlarla istişare et. Kararını verdiğin zaman da Allah’a tevekkül et. Allah kendisine tevekkül eden Müslümanları sever.”

Kur’an-ı Kerim 3/159



tevessül

1. Yakınlaşma, yakınlaşmaya sebep arama, başvurma ve girişimde bulunma.

2. Allah’a yakınlaşmak, onun sevgisini ve rızasını kazanmak için salih amelleri ve güzel davranışları aracı kılma.

“Ey iman edenler! Allah’ın emirlerini yerine getirerek onun korumasına girin, ona (iman ve itaatle yakınlaşmaya) tevessül edin ve Allah yolunda cihat ederek kurtuluşa erin!”

Kur’an-ı Kerim 5/35

3. İlim ve ibadetle Allah’ın yolunda gitme ve İslam’ın güzelliklerini benimseme.



tevfik

1. Başarılı olma.

2. Kulun, Allah’a karşı sorumluluklarını içtenlikle yerine getirmesi ve onun rızasını kazanması sonucunda Allah’ın sevdiği ve razı olduğu işlerde kulunu başarılı kılması.

“Tevfikim ancak Allah’ın yardımı iledir. Yalnız ona güvenir, ona yönelirim.”

Kur’an-ı Kerim 11/88



tevhit

1. Birleme, bir şeyin bir olduğuna karar verme, tek kılma.

2. “Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed onun resulüdür.” anlamına gelen “La ilahe illallah, Muhammedün resulullah.” cümlesine kalp ile inanıp dil ile söyleme.

3. Allah’ı zatında, sıfatlarında ve fiillerinde birleme, tek ve eşsiz olduğuna inanma, ona hiçbir şeyi şirk koşmadan ibadeti yalnızca Allah için yapma.

“İslam beş esas üzerine kurulmuştur. Bunlar: Tevhit (Allah’ı birleme), namaz kılma, zekât verme, ramazan orucu tutma ve haccetmedir.”

Hadis-i Şerif



tevil

1. Döndürme, bir şeyi aslına döndürme, sonuçlandırma, netice.

“…Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız herhangi bir konuda anlaşmazlığa düştüğünüz zaman (olayın çözümünü) Allah(ın kitabı Kur’an)a ve Resulü(nün sünneti)ne götürünüz. Tevil olarak bu sizin için daha hayırlı ve daha güzeldir.”

Kur’an-ı Kerim 4/59

2. Yorumlama, kapalı anlamları açığa çıkarma.

“(Ey Yusuf!) Böylece Rabbin seni (peygamber olarak) seçti ve sana olayların tevilini öğretti.”

Kur’an-ı Kerim 12/6

3. Birçok anlama gelme ihtimali olan bir ayete, konusunda uzman olan İslam bilginlerinin bu anlamlardan birini tercih etmesi.

4. İslam bilginlerinin akla gelen ilk anlamı vermeyip İslam dininin temel prensiplerine ters düşmeyecek olan anlamları belirli gerekçelere dayandırarak vermeleri.

“Ey Allah’ım! Abdullah b. Abbas’ı dinde fakih kıl ve ona Kur’an’ın tevilini öğret.”

Hadis-i Şerif



Tevrat

1. Dört büyük kitaptan ilki olan ve Hz. Musa’ya gönderilen ilahî kitap.

2. Yahudi geleneğinde Eski Ahit denilen kitaplar bütünü.

Yahudilerin kutsal kitabı olan Eski Ahit otuz dokuz kitap ve üç bölümden meydana gelmiştir. Bu üç bölüm şunlardır: 1. Tevrat (Kanun) kitabı, 2. Nebiler (Nebim) kitabı, 3. Yazılar (Ketübim) kitabı. Hz. Musa’ya gönderildiğine inanılan asıl Tevrat’ın, birinci bölümünü oluşturan Tevrat olduğu söylenir. Bu asıl Tevrat beş bölümden oluşur: 1. Tekvin, 2. Çıkış, 3. Levililer, 4. Sayılar, 5. Tesniye.

Tevrat’ın İbranice, Yunanca ve Süryanice nüshalarının olduğu kabul edilir. Yahudiler ve Protestanlar İbranice, Roma ve Doğu kiliseleri Yunanca, Samiriler de Samirice nüshayı tercih ederler. Günümüz Yahudileri ise Tevrat yerine Tanah terimini kullanırlar. M.Ö. yaklaşık 1200-1100 yılları arasında tamamlanan ve İbranice yazılmış olan Tanah’ın içinde birkaç Aramca metin de vardır.

Yahudiler nazarında Tevrat Allah kelamıdır ve önemli bir yer tutar. Havra ve sinagogların mihrap denilen yerindeki dolapta ipekli örtülere sarılmış yazma nüshaları korunur. Onlara göre Tevrat okunurken başın mutlaka örtülmesi gerekir. Açık başla Tevrat okunmaz ve mabede girilmez. Din bilgisi, tarih ve okuma kitaplarına Tevrat’tan seçilmiş metinler konur. Tevrat hakkında tartışma ve eleştiriye izin verilmez. Okul çağındaki her öğrencinin bir Tevrat’ı vardır.

Kur’an-ı Kerim, Tevrat’ın Allah’tan gönderildiği şekliyle korunamadığını belirtir. Kur’an, Yahudi bilginlerinin ve hahamlarının Tevrat’taki ayetleri gizleyerek, bir kısmını çıkararak zaman zaman da kendi arzularına göre eklemeler yaparak bu ilahî kitabı değiştirdiklerini vurgular. Her Müslüman, Tevrat’ın aslının Allah’tan geldiğine iman eder.



Tevvab (et-Tevvab)

“Yapmış olduğu günahlardan pişmanlık duyan, günahlara bir daha dönmemede kararlı olan ve günahlarına içtenlikle tövbe eden kullarını bağışlayan ve onların tövbelerini çokça kabul eden.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“Bilmiyorlar mı ki kullarının tövbelerini kabul eden Allah’tır; (onun rızası için verilen) sadakaları kabul eden de o. Şüphesiz Allah tevvab ve rahimdir.”

Kur’an-ı Kerim 9/104



teyemmüm

Suyun bulunmadığı veya bulunsa bile kullanılmasının mümkün olmadığı durumlarda, kişinin niyet ederek abdest veya gusül abdesti yerine geçmesi için yaptığı manevi temizlik.

Teyemmüm, niyet ettikten sonra toprak cinsinden bir şeye, iki kez ellerin iç kısmını sürüp birinci defasında yüzü, ikinci defasında sol elin içiyle sağ kolu, sağ elin içiyle sol kolu sıvama biçiminde yapılır.

“Su bulamazsanız temiz bir toprağa (veya toprak cinsinden bir şeye) teyemmüm edin.”

Kur’an-ı Kerim 5/6

tezkiye

1. Temizleme, paklama, arıtma.

2. Geliştirme, büyütme, artırma.

3. Yüce Allah’ın şirk, küfür, günah, iki yüzlülük, cehalet gibi çirkin düşünce ve davranışlardan insanı temizleyip arındırması.

“(Allah) ümmilere kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, tezkiye eden, kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderdi.”

Kur’an-ı Kerim 62/2

4. Dinin, etinin yenilmesine onay verdiği bir hayvanı dinî usuller çerçevesinde kesme.

5. Dinen zengin sayılan birinin malının sadakasını ve zekâtını vermek suretiyle malını arındırması, hayır yaparak malının bereketini artırması.

“Onların mallarından kendilerini temizleyeceğin ve tezkiye edeceğin bir sadaka al ve onlara dua et.”

Kur’an-ı Kerim 9/103

6. Mahkemelerde şahitlik yapacak olan kimselerin durumlarının bilinmesi, şahitlik yapmaya uygun olup olmadıklarının belirlenmesi için yapılan araştırma, soruşturma.

7. Ölen bir kimsenin, geride kalan Müslümanlar tarafından inancındaki sağlamlık, ibadetlerindeki titizlik, ahlakındaki temizlik gibi güzel özellikler ile anılması, Müslümanların ölen kimsenin lehine olarak tanıklık yapması.

Türk toplumunda ölen kişinin cenaze namazı kılındığında cenazeye katılan Müslümanlar veya taziyeye gelenler ölünün iyiliklerinden bahsederek hayırla anarlar. Hz. Peygamber, ölünün lehine olarak en az üç Müslümanın yapmış olduğu tezkiyenin ahirette ölüye faydasının olacağını söylemiştir.



tıbbınebevi

Hz. Muhammed’in insan sağlığının önemi ve korunması ile ilgili öğütleri, bazı hastalıkların tedavisi ile ilgili görüşleri ve önerdiği pratik çözümler.

İslam dini insan sağlığına büyük değer vermiştir. Sağlığın korunmasını emretmiştir. Bu çerçevede konuyla ilgili Hz. Peygamber’in de önemli tavsiyeleri vardır. Tıbbınebevi ile ilgili öğütler, düzenli beslenme ve temizlik konularında yoğunlaşmaktadır.



tilavet

1. Okuma.

“Allah, ayetlerini tilavet etmek, onları arındırmak ve onlara ilahî kelamı ve hikmeti öğretmek için içlerinden bir peygamber çıkararak müminlere lütufta bulunmuştur; hâlbuki onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorlardı.”

Kur’an-ı Kerim 3/164

2. Takip etme, bir şeyin peşine düşme, tabi olma.

3. Kur'an-ı Kerim’i tecvit kurallarına uygun olarak ve anlamını düşünerek okuma.

“Müminler o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. Onun ayetleri tilavet edildiğinde bu tilavet onların imanlarını artırır. Onlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler.”

Kur’an-ı Kerim 8/2

4. Kur’an-ı Kerim ayetleri üzerinde düşünme, azapla ilgili ayetler okunurken Allah’a sığınma, müjdelerle ilgili ayetlerde şükretme; emredilenleri yerine getirmeyi ve haramlardan kaçınmayı amaç edinerek okuma.

“Kendilerine indirmiş olduğumuz kitabı hakkıyla tilavet edenler, kitaba inanırlar; kitabı inkâr edenler ise (dünyada ve ahirette) pişman olacaklardır.”

Kur’an-ı Kerim 2/121



tilavet secdesi

Kur'an-ı Kerim’deki secde ayetlerinden birisini okuyan veya duyan kimsenin yapması gereken secde.

Secde ayetlerinde, Allah’ın insanlara verdiği nimetlerin bolluğu ve Allah’a ortak koşanların bu nimetlere şükrün gereği secde etmekten kaçınmaları anlatılır. Müşriklerin Allah’a secde etmekten kaçınmalarına karşılık, Müslümanlar, Allah’a imanlarının gereği olarak secde etmeye davet edilirler. Secde ayetleri Mekke’de inen surelerin içerisinde yer alır. Secde ayetleri özel bir işaretle Kur’an-ı Kerim’in sayfa kenarlarında gösterilmiştir.

Tilavet secdesi şöyle yapılır: Tilavet secdesi tek secdeden meydana gelir. Secde ayetini okuyan veya duyan kişi ellerini kulaklarına kaldırmadan doğrudan tekbir alarak secdeye varır ve üç defa “Subhane rabbiye’l-a’la” der ve tekrar tekbir alarak kalkar. Tilavet secdesi tek başına yapıldığı gibi cemaatle de yapılabilir.



Tin Suresi

Kur'an-ı Kerim’in doksan beşinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Sekiz ayettir. Adını birinci ayette geçen ve ‘incir’ anlamına gelen “Tin” kelimesinden almıştır.

Sureye, Allah’ın insanlar için yarattığı bazı önemli nimetler sayılarak başlanır. İslam bilginleri, incir ve zeytinin surede anılmasından amacın bu bitkilerin yetiştiği yerler olduğunu söylemişlerdir. Bu İslam bilginleri, söz konusu yerlerin birçok peygamberin görev yaptığı Filistin ve Şam toprakları olduğunu da belirtmişlerdir. Ayrıca Hz. Musa’ya vahyin geldiği Tur Dağı ve insanlık için en güvenilir şehir olan Mekke’nin önemi de surenin girişinde vurgulanmıştır.

Surede, insanın fiziksel ve ruhi anlamda en güzel biçimde yaratılışına dikkat çekilir. İnsanın, elinin ve yüzünün güzelliği, ayakları üzerinde yürümesi ve fiziki yapısındaki mükemmelliğin hiçbir varlığa verilmediği belirtilir. En güzel biçimde yaratılan bu varlığa tertemiz bir ruh ve akıl bağışlandığı anlatılır. İnsan, aklını iyi kullanmaz, şeytanın ve tutkularının esiri olacak olursa insanlık konumundan uzaklaşacağına da surede dikkat çekilir. Yüce Allah, insanoğluna onur ve şerefini kaybetmemesi için Allah’a iman ve bu imanın gereği olarak ibadetlerini aksatmadan yerine getirme gibi iki önemli tavsiyede bulunur.

Şekil güzelliği, ruh temizliği ve akıl verilen insanın, dini ve ahiret hayatını yalanlamasının yanlışlığı vurgulanır. Allah’ın insanlık için göndermiş olduğu ilahî kurallara iman edip teslim olmanın önemine işaret eden ayetle sure son bulur.



Tirmizi

bk. sünen.





tövbe

1. Dönüş, günahtan pişmanlık, günahı terk etme, vazgeçme, istiğfar.

2. İnsanın, bilerek veya bilmeyerek yaptığı hata, kusur, büyük ve küçük günahlarından dolayı pişman olup bir daha aynı günahları yapmamaya karar vererek vazgeçmesi.

“Günahına tövbe eden sanki onu işlememiş gibi olur.”

Hadis-i Şerif

3. İnkârcıların, inkârlarından vazgeçip mümin olmaları.

“Kim inkârından tövbe eder, namazını kılar, zekâtını verirse onlar artık sizin dinde kardeşleriniz olur.”

Kur’an-ı Kerim 9/11

4. Müslüman bir kişinin, ibadetleri terk etmesinden ve işlediği günahlardan dolayı pişman olması; bir daha günaha dönmeme ve ibadetlerini aksatmama konusunda kesin karar vermesi.

“O Allah ki, kullarının tövbelerini kabul eder ve onların günahlarını bağışlar.”

Kur’an-ı Kerim 42/25

5. Allah’ın emirlerine, Hz. Peygamber’in hayat tarzına aykırı bir söz ve davranıştan dolayı kalben kirlenme, yaratılıştaki günahsızlık hâlinden uzaklaşma sebebiyle yeniden Allah’ın emrine, bağışına, korumasına dönme; bir daha günahlara dönmeme konusunda Allah’tan özür dileme.

Tövbenin kabul edilebilmesi için şu şartların yerine getirilmesi gerekir: Geçmiş günahlardan pişmanlık, farzları yerine getirme, her türlü haksızlığı terk etme, hak sahiplerine haklarını vererek helalleşme, bir daha günaha dönmemeye kararlı olma.

Kur’an-ı Kerim, bir daha günahlara dönmeme konusundaki kararlılığa “tövbeyinasuh” adını vermiştir.

“Kim yaptığı zulümden (şirk, küfür, isyandan) tövbe eder, durumunu düzeltirse şüphesiz, Allah onun tövbesini kabul eder. Çünkü, Allah kullarını bağışlayan ve merhamet edendir.”

Kur’an-ı Kerim 5/39



tuba

1. “Ne mutlu, ne güzel, gözün aydın olsun.” anlamında bir seslenme sözü.

2. Cennet.

“İman edip salih amel işleyenlere tuba vardır. Varılacak en güzel yer orasıdır.”

Kur’an-ı Kerim 13/29

3. Cennette bir ağaç.

Salınır tuba dalları,

Kur’an okur hem dilleri,

Cennet bağının gülleri

Kokar Allah deyü deyü

Yunus Emre

tufan

Yüce Allah’ın, Hz. Nuh zamanında, inançsızlık ve ahlaksızlıkta aşırı giden kimseleri cezalandırmak amacıyla gökten bolca yağmur yağdırıp yeryüzünden de suları kaynatmak suretiyle meydana getirdiği tabiat olayı.

“Şüphesiz biz, Nuh’u kavmine peygamber olarak gönderdik. Onların arasında dokuz yüz elli sene geçirmişti. Sonra, zulüm batağında yaşarlarken tufan onları yakalayıverdi.”

Kur’an-ı Kerim 29/14



tuğyan

1. Azgınlık, taşkınlık, zulüm, haddi aşma, aşırı gitme, büyüklenme, kibirlenme, sapıklık.

2. Allah’ı inkâr, isyan ve günahta aşırı gitme.

“Rabbinden sana indirilen Kur’an, onların (Yahudilerin) tuğyanını ve küfrünü artıracaktır.”

Kur’an-ı Kerim 5/64

3. Kişinin, ilahî emirlere karşı duyarsız davranarak şehvet ve tutkularını ilah edinmesi.

“Bize kavuşmayı ummayanları (ahiret gününe inanmayanları) kendi hâllerine bırakırız. Onlar da tuğyan içerisinde bocalar dururlar.”

Kur’an-ı Kerim 10/11

4. Yöneticilerin kendi iktidarlarını devam ettirmek için yaptıkları her türlü haksızlık, zulüm, işkence.

“(Ey Musa ve Harun) Firavun’a gidin; çünkü o tuğyan etti. Ona kibarca konuşun. Belki öğüt alır ve korkar (yaptıklarından vazgeçer).”

Kur’an-ı Kerim 20/43-44



tuliemel

1. İleriye yönelik sonu gelmeyen arzular, tutkular, hırs, tamah, aç gözlülük.

2. Dünyaya ve dünya nimetlerine hiç ölmeyecekmiş gibi bağlanarak Allah’ı unutma, ahiret için hazırlık yapmama.

Dost sevgüsin gönülde canıla berkitmeyen

Tuliemel defterin dürmeyen aşık mıdır?

Yunus Emre



Tûr Dağı

Yüce Allah’ın Hz. Musa’yı peygamberlikle şereflendirdiği, ona vahiy verdiği, Hz. Musa’nın Allah ile konuştuğu Mısır yakınlarında bulunan ve Kur’an-ı Kerim’de adı geçen bir dağ.

Turisina da denilen bu dağdan, Kur’an-ı Kerim’de yaklaşık on ayette bahsedilmiştir. Kur’an-ı Kerim bu dağın kutsal olduğunu belirtmiştir.



Tûr Suresi

Kur’an-ı Kerim’in elli ikinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Kırk dokuz ayettir. Adını birinci ayette geçen ve “dağ” anlamına gelen “Tûr” kelimesinden almıştır.

Sureye, diğer peygamberlere vahiy inen yerlerin, vahyin bir araya getirildiği kitabı okumanın, evrenin en güzel biçimde yaratılmasının önemini belirtilerek başlanır. Kıyamet koparken meydana gelecek olayların tasviri yapılır. Kıyamet gününde, peygamberleri ve peygamberlerin getirdiği hakikatleri yalanlayanların kötü durumları anlatılır. Peygamberleri yalanlayan kimselerin yerlerinin cehennem olduğu vurgulanır. İman edip peygamberiyle ortak hareket eden müminlerin cennetteki mutlulukları da ele alınır. Surede, cennetteki güzellikler ve nimetler tasvir edilirken onlara bir müjde olarak, Müslüman olan yakın akrabalarıyla buluşacakları haber verilir. Cennette çeşitli nimetlere kavuşan müminlerin bu nimetler sebebiyle Allah’a yapmış oldukları şükür ve dualar da surede anlatılır.

Surede, peygamberliğin önemi üzerinde durulur ve Hz. Peygamber’e iftira atan Mekke müşrikleri kınanır. Onlara, Kur’an-ı Kerim’in Hz. Peygamber’in sözü olmayıp Allah’ın sözü olduğu hatırlatılır. Allah’ın yaratmadaki eşsizliği ele alınır. Allah’ın çocuk edinmesinin söz konusu olmadığı açıklanır. Bu açıklamayla Üzeyir’i, İsa’yı ve melekleri Allah’ın çocukları olarak kabul eden Yahudiler, Hristiyanlar ve Mekke müşrikleri üstü kapalı bir şekilde yerilir.

Surede Allah’a, Kur’an’a ve Hz. Muhammed’e inanmayanları ahirette bekleyen acıklı sona yer verilir. İnkârcıların dünyada yaptıkları iyiliklerin, imanları olmadığı için ahirette kendilerine yarar sağlamayacağı bildirilir. Hz. Peygamber’e Mekke müşriklerinin yapmış olduğu her türlü işkenceye sabretmesini ve Allah’ı sürekli tespih etmesini emreden ayetlerle sure son bulur.



türbe

1. Ziyaret edilen üstü kapalı veya yarı açık mezar.

2. Sahabeler, büyük âlimler, şehitler, veliler, hükümdarlar, vezirler ve tarihte önemli işler başarmış kişilerin mezarları üzerine yapılan ve üzerleri kubbelerle örtülü bina.

Müslüman olmayanların mezarları üzerine yapılan binalara türbe denilmez. İslam dini, türbelerin ziyaret edilmesinde bir sakınca görmez. Çünkü türbe, bir kabir olduğu için kabirleri ziyaret etmek insanlara ölümü hatırlatır. İslam dini, türbe ziyaretinde, ölüden yardım isteyip dilekte bulunmayı, ona adakta bulunmayı, mum yakmayı, çaput bağlamayı, para atmayı kesinlikle yasaklar.

Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye

Yattığı toprak belli

Tuttuğu bayrak belli

Kim demiş ‘Meçhul Asker’ diye?

Arif Nihat Asya



türbedar

Türbelerin bakımı ile uğraşan ve gelen ziyaretçileri bilgilendiren görevli, türbe bekçisi.

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,

Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem,

Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem.

Mehmet Akif Ersoy