dindersioyun.com
Dini Terimler Sözlüğü

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

F



facir

1. Günaha dalan, günahkâr, isyankâr, azgın.

“Mümin, günah işlerse sanki üzerine bir dağ düşecekmiş gibi hisseder; facir ise günah işlediği zaman sanki burnuna bir sinek konmuş gibi önemsemez.”

Hadis-i Şerif

2. İslam’ın koymuş olduğu emirleri ve yasakları çiğneyen.

“O gün (kıyamet günü) yüzler var ki kapkara olmuştur. Onları karanlık bürümüş (öylesine üzgün ve dertli)tür. İşte onlar kâfirler ve facirlerdir.”

Kur’an-ı Kerim 80/42

3. İnkârcı, kâfir.

“Şüphesiz ki facirler cehennemdedirler.”

Kur’an-ı Kerim 82/14

4. Ahlaksız, edepsiz.

5. Zina yapan.

6. Münafık.



fahiş

1. Ölçüyü aşan, aşırı, çok fazla.

2. Ahlak ve törelere aykırı olan, çirkin, kötü.

“Kişiye günah olarak fahiş sözlü, cimri ve korkak olması yeter.”

Hadis-i Şerif

3. Dinin koymuş olduğu ölçülere uygun olmayan.

“De ki: “Rabbim, gözüken ve gözükmeyen fahiş şeyleri, günahı, zulmü, haksız yere başkasına saldırmayı haram kılmıştır…”

Kur’an-ı Kerim 7/33



Fahriâlem

“Âlemin övünç ve gurur duyduğu kimse.” anlamında Hz. Muhammed için kullanılan bir saygı ve sevgi sözü.

Fahriâlem göç eyledi dünyadan

Evlatlarım size olsun elveda.

Süleyman Çelebi



Fahrikâinat

“Bütün varlıkların övünç ve gurur duyduğu kimse.” anlamında Hz. Muhammed için kullanılan bir saygı ve sevgi sözü.



fahişe

1. Evlilik dışı cinsel ilişki kuran, zina yapan (kimse).

“Allahuteala, kâhinlikten elde edilen parayı ve fahişenin elde ettiği kazancı haram kılmıştır.”

Hadis-i Şerif

2. İffet ve hayâ sınırlarını aşan, dinen ve ahlaken yasaklanıp kınanan cinsel suçları işleyen (kimse).

“Allah fahişe olana buğzeder.”

Hadis-i Şerif

3. Erkek ve kadınların nikâh bağı olmadan yapmış oldukları cinsel ilişki.

“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o fahişedir ve çok kötü bir yoldur.”

Kur'an-ı Kerim 17/32

4. İslam’ın getirdiği güzel ahlak ve edep kurallarına aykırı davranarak ahirette azabı, dünyada kınanmayı ve hukuki bir yaptırımı gerektiren suçları işleyen.

“(Müminlerden birisi) fahişe olan bir davranışta bulunduğunda veya kendisine (günah işleyerek) haksızlıkta bulunduğunda Allah’ı çokça anar ve günahlarından dolayı ondan bağışlanma diler...”

Kur’an-ı Kerim 3/135

5. Kötü yola düşmüş ve bu huyunda devam eden kadın veya erkek.



faiz

1. Fazlalık, artma, çoğalma, nema, riba.

2. Hizmet ve emek karşılığı olmaksızın paranın kullanılmasına karşılık olarak elde edilen ve dinen yasal olmayan her çeşit kazanç.

“Allah, faizi alana da verene de lanet etsin…”

Hadis-i Şerif

3. Borç alacak ilişkisinde borçlunun, süresi dolan borcunu ödeyememesi durumunda sürenin uzatılmasına karşılık ödemeyi garanti ettiği fazlalık, para.

“Ey iman edenler! Kat kat faiz yemeyin, Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.”

Kur’an-ı Kerim 3/130

4. Ödünç işlemlerinde ve alışverişte karşılığı bulunmayan veya süreye bağlı olan ya da kalite farkına bağlı olarak ortaya çıkan fazlalık.

“Menfaat karşılığı olarak verilen her borç faizdir.”

Hadis-i Şerif

5. Bankaların tasarruf sahiplerinden vadesiz olarak veya belirli vadelerle topladığı paralar karşılığında belirlenen süre sonunda ana paraya ek olarak ödemeyi garanti ettiği miktar.

6. Kapitalist ekonomide, artık değerin değişikliğe uğramış biçimi olan paranın fiyatı, kiralanan paranın kira bedeli.

İslam dini ayet ve hadislerle faizin her türlüsünü haram kılmıştır. Hz. Peygamber, bu yasağı Veda Haccı’nda bir kez daha vurgulamış ve faizi cahiliye âdeti olarak kabul etmiştir. Hz. Peygamber faizle beraber faiz şüphesi olan tüm alışverişleri yasaklamıştır.

“Ey iman edenler! Gerçekten iman etmişseniz Allah’tan korkun ve alacaklı olduğunuz faizi, insanlardan almayın. Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Resulü tarafından size savaş açılacağını bilin. Eğer tevbe eder (faizi bırakırsanız) sermayeniz sizindir. Ne haksızlık yapın ne de haksızlığa uğrayın.”

Kur'an-ı Kerim 2/278-279



fakih

1. Din bilgini, fıkıh âlimi, müçtehit.

“Gerçek anlamda fakih, Allah’ın koymuş olduğu kurallara uygun davranan kişidir.”

Abdullah b. Mesud

2. İslam fıkhını iyi bilen ve kendisine sorulan konular hakkında fetva verme ve çözüm önerme yetkisine sahip olan kimse.

“Bir fakih, şeytana, (sadece) ibadet eden bin kişiden daha zor gelir.”

Hadis-i Şerif

3. Dinî hükümler konusunda derin anlayış ve kavrayışı olan, insanın lehindeki veya aleyhindeki hükümleri delilleriyle ortaya koyabilecek ölçüde fıkıh ilminde uzmanlaşan kimse.

Bir kişinin fakih olabilmesi için Arapçayı ayrıntılı olarak bilmesi, Kur'an-ı Kerim, hadis ilimlerinde derinleşerek otorite olması, yaşamış olduğu çağın meselelerini İslam’a göre yorumlayabilmesi, davranışlarının İslam inançlarıyla uyumlu olması ve iyi niyetli olması gerekir.

“Allah, bir kimse hakkında hayır dilerse onu dinde fakih kılar.”

Hadis-i Şerif



fakir

1. Yoksul, maddi ihtiyaç içinde bulunan kimse.

“Ey Allah’ım! Fakirlikten, tembellikten, âcizlikten, küfürden ve korkaklıktan sana sığınırım.”

Hadis-i Şerif

2. Yeterli miktarda malı ve geliri bulunmamakla birlikte bu hâliyle geçinmeye çalışan kimse.

“Zekâtlar, fakirlere, düşkünlere, zekât toplamakla görevlendirilen memurlara, kalpleri (İslam’a) ısındırılmak istenenlere… verilir.”

Kur'an-ı Kerim 9/60

3. Kendisinin ve ailesinin zorunlu ihtiyaçlarının dışında malı olmayan, zekât verebilecek miktarda mala sahip olmayan kimse.

“Herhangi bir yerde bir fakir ihtiyacından dolayı ölecek olursa o beldenin halkı Allah’ın zimmetinden çıkar.”

Hadis-i Şerif



fakr

1. Kulun Allah’tan başka hiçbir şeye ihtiyaç duymaması.

2. İnsanın iç zenginliğini sağlama sürecinde zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacak imkânlardan yoksun olması ve kendisini her zaman Allah’a muhtaç hissetmesi.



fal

1. Uğur, talih, şans, meymenet.

2. Geleceği öğrenmek, şans ve kısmeti anlamak amacıyla oyun kağıdı, kahve telvesi ve el ayası gibi şeylere bakarak anlam çıkarma.

3. Çeşitli tekniklerle gelecekten ve bilinmeyenden haber verme, gizli kişilik özelliklerini ortaya çıkarma sanatı.

4. M.Ö. 4000 yılları civarında Çin, Mısır, Babil ve Kalde dinlerinde değişik yöntemlerle geleceğe ait olayları veya kişilerin karakterlerini söyleme sanatı.

İslam dini, falcılığı yasaklamış ve büyük günahlardan saymıştır. İslam dinine göre geleceği sadece Allah bilir.

“Kim falcıya gider de fal baktırır ve falcının dediklerini doğrularsa; Hz. Muhammed’e indirilen(vahy)i inkâr etmiş olur.”

Hadis-i Şerif

Faraklit

İncil’de, Hz. İsa’nın kendisinden sonra geleceğini müjdelediği peygamber, Hz. Muhammed.

İslami kaynaklara Faraklit şeklinde geçen bu kelimenin aslı Grekçedir. Latinceye “Paracletus” olarak geçmiştir. Kilise dilinde “Tesellici” anlamında kullanılmıştır. (Yuhanna 14/16-26) Müslüman âlimler ise Faraklit biçiminde geçen bu kelimenin Ahmed anlamına geldiğini söylemişlerdir. Hz. İsa’nın müjdelediği Ahmed adlı bu peygamber ise Hz. Muhammed’dir. Bu durumu Kur'an-ı Kerim şöyle dile getirmiştir:

“Meryem oğlu İsa: Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevrat’ı doğrulamak, benden sonra gelecek ve adı Ahmed olacak bir peygamberi müjdelemek için size gönderilmiş Allah’ın bir peygamberiyim.”

Kur'an-ı Kerim 61/6



fariza

bk. farz.



farz

1. Belirleme, tayin ve takdir etme, karar verme.

2. İslam dininde mükelleflerden yapılması kesinlikle istenen ve terk edilmesi günah olan fiiller, emirler.

Farzların yapılmasında büyük sevaplar vardır. Özürsüz yere terk edilmesi cezayı gerektirir. Müslüman, dinin farz kıldığı bütün fiilleri kayıtsız şartsız yerine getirmekle yükümlüdür. İslam fıkıh âlimleri farzları inkâr edenin İslam dininden çıkacağını söylemişlerdir.

“Ey iman edenler! Daha bilinçli bir Müslüman olmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.”

Kur'an-ı Kerim 2/183



farzıayın

Dinen sorumlu sayılan kimselerin her birinin ayrı ayrı yapması zorunlu olan fiiller, emirler.

Mükelleflerin farzıayın emirleri bizzat kendilerinin yerine getirmesi gerekir. Kimse kimsenin yerine namaz kılamaz, oruç tutamaz. Farzıayın olan fiil ve emirleri terk edenler büyük günah işlemiş sayılırlar.



farzıkifaye

Dinen sorumlu sayılan kimselerden bazılarının yapmalarıyla diğerlerinden sorumluluk kalkan fiiller, emirler.

Farzıkifaye olan yükümlülükleri mükelleflerin bir kısmı yerine getirdiğinde diğerlerinden sorumluluk kalkar. Örneğin, bir beldede Müslüman bir kişinin cenaze namazını Müslümanlardan bır kısmı kıldığında diğerlerinden sorumluluk düşer.



fasık

1. Allah’ın emirlerine aykırı davranan, kötü huylu, kötülük yapmayı alışkanlık hâline getiren kimse, günahkâr.

“Müslümana sövmek fasıklık, onu öldürmek ise küfürdür.”

Hadis-i Şerif

2. Çok yalan söyleyen, başkalarını aldatan.

“Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirecek olursa haberin doğruluğunu araştırın. Aksi hâlde bilmeden bir topluma kötülük yaparsınız, sonra da pişman olursunuz.”

Kur'an-ı Kerim 49/6

3. Allah’ın emirlerine karşı gelen, Hz. Peygamber’in getirmiş olduğu dinin bir kısmını veya hepsini inkâr eden.

“Şüphesiz sana apaçık ayetler indirdik. Onları fasıklardan başkası inkâr etmez.”

Kur’an-ı Kerim 2/99

4. Allah’ın indirdiği şekliyle İncil’e iman edip içindekileri uygulaması kendilerine farz olan Yahudiler, Hristiyanlar.

“İncil’e inananlar, Allah’ın onda indirdiğiyle hükmetsinler. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar fasıklardır.”

Kur’an-ı Kerim 5/47

5. İslam dinine inandığını söyleyen fakat kalbiyle inkâr eden iki yüzlü, münafık.

“Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerinin velileridirler. Kötülüğü emrederler, iyiliği engellerler ve cimrice davranırlar. Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onlara unut(ul)muş (gibi) davrandı. Şüphesiz münafıklar fasıklardır.”

Kur’an-ı Kerim 9/67

6. İnsanlara haksızlık yaparak onları horlayan; emeklerini sömürüp kanlarını döken.

“(Ey Musa) elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve bütün korkulardan sıyrılmış olarak elini kolunu indir. Bu iki şey senin Rabbin tarafından Firavun ve onun seçkinler çevresine gönderilen bir elçi olduğunu gösteren ayetlerdir. Çünkü onlar, fasık bir topluluktur.”

Kur’an-ı Kerim 28/32

7. Kötülüğe ve kendisine yapılan haksızlığa boyun eğen, zalime itaat eden.

“Firavun kavmini küçümsedi. Onlar da ona boyun eğdiler. Çünkü onlar fasık bir topluluktu.”

Kur’an-ı Kerim 43/54

8. Alay eden, kötü lakap takan, yalancı şahitlik yapan, zenginliğiyle şımaran, sözünde durmayan, emri bilma’ruf nehyi anilmünker görevini yapmayan.

“Ey iman edenler! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Belki alay edilenler alay edenlerden daha hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Alay edilenler alay eden kadınlardan daha hayırlı olabilir. Birbirinizde kusur aramayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın, imandan sonra fasıklık ne kötü bir şeydir. Kim (bu kötü davranışlarından) tövbe etmezse işte onlar zalimdirler.”

Kur’an-ı Kerim 49/11

fasıla

1. Aralık, ayıran şey, bölme, kesinti.

2. Kur'an-ı Kerim ayetlerinin son kelimesi, iki ayeti birbirinden ayıran kelime.

3. Kur'an-ı Kerim’deki bir cümleyi kendinden sonraki cümleden ayıran kelime.

4. Cümlede anlamın tamamlandığını gösteren durak işaretlerindeki birbirine uygun harfler.

5. Noktalama işaretlerinin henüz bulunmadığı dönemde, Kur'an-ı Kerim okunurken durulması gereken yerleri yani cümlenin başlangıcını ve sonunu göstermek için yapılmış düzenleme.

Kur'an-ı Kerim’deki fasılalar ya Hz. Peygamber’in uygulamasıyla ya da uzman kıraat bilginlerinin içtihatlarıyla bilinir. Fasıla işaretleri, günümüzdeki Mushaflarda özel işaratlerle gösterilmektedir.



fasit

1. Bozan, hükümsüz bırakan, doğru ve uygun hareketi bozan.

“Vücutta bir et parçası vardır. O, güzel olduğu zaman bütün vücut güzel olur. O, kötü olduğu zaman bütün vücut fasit olur. Dikkat edin! O, kalptir.”

Hadis-i Şerif

2. İki kişinin arasını bozan, nifak ve anarşi çıkaran, toplumsal birlik ve beraberliği yok etmeye çalışan.

“(Münafıklara) ‘Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın!’ denildiği zaman ‘Biz ancak ıslah edicileriz.’ derler. İyi bilin ki onlar fasit kişilerdir, fakat bozguncu olduklarının farkında değildirler.”

Kur’an-ı Kerim 2/11-12

3. Kâfir.

4. Bir ibadetin veya hukuki işlemin nitelik ve şartlarındaki eksiklik ve bozukluk sebebiyle hükümsüz olması.

İslam dinine göre nikâh akdi yapılırken en az iki şahidin bulunması şarttır. Şahitler olmadan evlilik yapılacak olursa böyle bir evlilik sözleşmesi fasit olur.

5. Dinin farz veya vacip olarak emrettiği bir ameli bozan, iptal eden şey.

Namaz kılan bir insanın gülmesi fasit bir davranıştır.



Hz. Fatıma

Hz. Peygamber’in en küçük kızı, Hz. Ali’nin eşi.

Hz. Fatıma (ö. 11/632), Hz. Muhammed’e peygamberliğin gelmesinden yaklaşık beş yıl önce (605) Mekke’de dünyaya gelmiştir. Annesi Hz. Haticedir. ‘Beyaz, parlak, aydınlık yüzlü hanım’ anlamına Zehra, ‘iffetli, namuslu kadın’ manasına Betül lakaplarıyla meşhur olmuştur. Mekke döneminin sonlarında Hz. Peygamber’in uğramış olduğu işkencelere karşı ona yardım etmiştir. Kardeşleri ve yakın akrabaları ile beraber Mekke’den Medine’ye hicret etmiştir.

Hz. Fatıma ile birçok kimse evlenmek istemesine rağmen Hz. Muhammed onu amcasının oğlu Hz. Ali ile evlendirmiştir. Bu evlilikten Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Muhsin, Hz. Ümmü Gülsüm ve Hz. Zeynep adlı çocukları dünyaya gelmiştir. Hz. Peygamber’in soyu Hz. Fatıma’dan olan torunları vasıtasıyla devam etmektedir. Hz. Muhammed’in, Hz. Hasan’ın soyundan gelen torunlarına ‘şerif’, Hz. Hüseyin’in soyundan gelen torunlarına ise ‘seyit’ unvanı verilmiştir.

Hz. Fatıma, sahabe arasında cömertliği ve ibadete olan düşkünlüğü ile tanınmıştır. Hz. Peygamber ona ayrı bir sevgi göstermiştir. Hz. Peygamber’in vefatından sonra derin bir üzüntüye kapılan Hz. Fatıma çok yaşamamış; yaklaşık altı ay sonra Medine’de vefat etmiş ve Baki mezarlığına defnedilmiştir.



Fâtır Suresi

Kur'an-ı Kerim’in otuz beşinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Kırk beş ayettir. Adını, birinci ayette geçen ve “Yaratan” anlamına gelen “Fâtır” kelimesinden almıştır.

Sureye, Allah’ın varlığını, birliğini, onun yaratmadaki eşsizliği tanıtılarak başlanır. Yaratmış olduğu varlıklardan melekler özellikleriyle tanıtılır. Meleklerin görevleriyle ilgili bilgiler verilir. İnsanlarla ilgili psikolojik tahliller yapılır. Bu çerçevede onların nankörlükleri, şehvetlerine düşkün olmaları ve şeytanın peşine düşmelerinin nedenleri açıklanır. Hz. Peygamber’in, insanları İslam’a davet ederken kendisini çok fazla yıpratmaması hatırlatılır.

Surede, yağmuru yağdırarak ölü toprağa hayat veren Allah’ın ölümden sonra da insanları aynı şekilde dirilteceği vurgulanır. Allah’ın, insanın hizmetine karaları ve denizleri vermesi ele alınır. Bütün bunları sonsuz kudretiyle yaratan Allah’a şirk koşmanın büyük bir günah oluşu hatırlatılır. Tanrı diye tapınılan varlıkların hiçbir şeyi yaratmaya güç yetiremeyecekleri haber verilir.

Surede, peygamberlik konusu üzerinde de durulur. Her insanın sorumluluğunun bireysel olduğu vurgulanır. Bu sorumluluklar çerçevesinde insanlar, gayba inanmaya, namaz kılmaya, günahlardan tövbe ederek arınmaya çağrılır. Peygamberleri yalanlamanın yanlışlığı üzerinde durulur ve onları yalanlayanların ilahi cezalara çarptırılacağı belirtilir.

Surede, insanı çevreleyen tabiatın önemi üzerinde durulur ve insanlar tabiatı incelemeye davet edilir. Ayrıca Kur'an-ı Kerim’i okuyanların, namaz kılanların, kazançlarını fakirlerle bölüşenlerin ahirette Allah’ın sevgisini kazanacakları haber verilir.

Tevhit, peygamberlik ve hidayet konusu tekrar ele alındıktan sonra Allah’ın her şeyi bildiği ve her şeye gücü yettiği hâlde insanları hemen cezalandırmayıp birtakım nedenlerden dolayı cezalarını ertelediğini bildiren ayetlerle sure son bulur.



Fatiha Suresi

Kur'an-ı Kerim’in ilk suresidir. Mekke’de inmiştir. Yedi ayettir. Kur'an-ı Kerim bu sure ile başladığı için “açan” anlamında “el-Fatiha” adı verilmiştir.

Allah ile kul arasında bir sözleşme ve anlaşma niteliğinde olan Fatiha Suresi, Allah-insan ilişkisini en güzel bir biçimde ortaya koyan surelerden biridir. Namazların her rekâtında olmak üzere günde kırk defa Fatiha Suresi okunur. Öneminden dolayı Hz. Peygamber: “Fatiha okunmadan kılınan namaz tamam değildir.” buyurmuştur. Anlamı bilinerek okunduğu zaman Allah’la insan arasında doğrudan bir iletişim kurulmuş olur.

Sure; hamt, şükür ve övgünün, âlemlerin Rabbi olan Allah’a özgü olduğunu bildirerek başlar. Bu başlangıç ayeti, yaratmada ve emretmede Allah’ın eşsizliğini bildirir. Bu ayeti Allah’ın esirgeyen ve bağışlayan, aynı zamanda din gününün sahibi olduğunu ifade eden övgü ayetleri takip eder. Bu hamt ve övgü ayetlerinden sonra insanoğlunun Allah karşısında durumunu belirleyen ayetler gelir. Bu da gönüllü olarak Allah’a kulluk etmek, ibadeti yalnızca ona yapmak ve her türlü yardımı yalnızca Allah’tan beklemektir.

Surede, Allah’tan nelerin isteneceği bildirilir ve bu istemenin yolu da öğretilir. Buna göre insanın, istemeden önce ne istediğini bilmesi, sonra ona gerçekten ihtiyacı olduğunu belirtmesi, daha sonra da onu elde etmek için yapılması gerekenleri yapması tavsiye edilir. Böylece gerçek duanın Allah’ın nimetlerini hayal ve arzu etmek değil, o nimetleri elde etmek için kararlı bir şekilde çalışmak olduğu vurgulanır. Allah’tan, peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin yoluna tüm müminleri iletmesi istenir. Çünkü bu yol “sıratımüstakim” denilen en doğru yoldur. Gazaba uğrayanların ve sapkınların durumuna düşmemek için Allah’tan yardım istemeyi tavsiye eden ayetle sure son bulur.



fazilet

1. Olgunluk, erdemlilik, üstünlük, değer, kıymet.

“Amellerin en faziletlisi vaktinde kılınan namaz, anaya babaya yapılan iyilik ve kabul olmuş hacdır.”

Hadis-i Şerif

2. İffet, namus, güzel ahlak.

Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır;

Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

Mehmet Akif Ersoy



3. İnsanın doğuştan sahip olduğu ve sonradan çalışma yoluyla geliştirip zenginleştirdiği güzel nitelikler.

“Allah, insanı yarattı, seçerek yükseltti ve ona fazilet, bilgi, akıl ve anlayış verdi.”

Yusuf Has Hacip



fecir

1. Güneşin doğmasından önceki vakit, tan yerinin ağarması.

“(Kadir gecesinde) melekler ve Ruh Rablerinin izniyle ilahî rahmeti taşıyarak bölük bölük inerler. Bu gece, insanı fecre kadar her türlü kötülükten emin kılar.”

Kur’an-ı Kerim 97/4-5

2. Gece ile gündüzü birbirinden ayıran ve sabah namazının vaktinin girdiğini gösteren aydınlık.

Fecir vakti, sabah namazının vaktinin girdiğini veya sahurun bitip oruç tutma zamanının başladığını bildirmesi açısından önemlidir. Fecrin namaz ve oruçla ilgili yükümlülükleri belirleyecek şekilde tespiti Hz. Peygamber’in söz ve uygulamalarına dayanır.

3. Sabah namazı.

“Ortalık ağarınca fecri kılın. Çünkü (bu vakitte kılmanın) sevabı daha çoktur.”

Hadis-i Şerif









fecrikâzip

Sabaha karşı doğu yönünde ufuktan göğe doğru dikey olarak yükselen, piramit şeklinde ve Samanyolu ışığına benzeyen beyazlık.

“Yalancı sabah” anlamına gelen fecrikâzibe Araplar arasında “kurt kuyruğu” da denir.

Fecrikâzip, gecenin bir bölümü kabul edildiği için dinî bir hükme konu teşkil etmez. Bu vakitte sabah namazı kılınmaz, oruç tutma zamanı başlamaz.



fecrisadık

Fecrikâzipten bir süre sonra ufukta yatay olarak boydan boya uzanan ve giderek genişleyip yayılan aydınlık.

Sabah namazı vaktinin girmesi, sahurun sona erip orucun başlaması fecrisadıkın girmesiyle olur. Hz. Peygamber’in şu hadisi fecrisadığı tanımlamaktadır: “İki çeşit fecir vardır. Kurt kuyruğu gibi olan fecir, herhangi bir şeyi ne helal ne de haram kılar. Ufukta genişliğine yayılan fecre gelince, sabah namazı o vakitte kılınır ve sahur yemeği de o vakit içinde haram olur.”



Fecr Suresi

Kur'an-ı Kerim’in seksen dokuzuncu suresidir. Mekke’de inmiştir. Otuz ayettir. Adını üçüncü ayette geçen ve “tan yerinin ağarması” anlamına gelen “fecr” kelimesinden almıştır.

Surenin ilk dört ayetinde; fecre, on geceye, çift ve tek olana ve her şeyi örten geceye yemin edilir. Fecrin, Kurban Bayramı sabahı veya Kadir Gecesi’nin sabahı; on gecenin de zilhicce ayının ilk on gecesi veya Hz. Peygamber’e ilk vahyin geldiği Ramazan ayının son on gecesi olduğu söylenir. “Tek” olandan kastedilen Allah’ın tek ve eşsiz oluşu; “çift” olandan kastedilenin ise insanın ve diğer canlıların birbirine benzer şekilde yaratılmış olmalarıdır.

Sonraki ayetlerde küfrün ve zulmün sonunun yaklaşmakta olduğuna dikkat çekilir. Ad ve Semud kavimlerinin ve Firavun’un, inananlara yaptıkları zulümler sebebiyle yok oluşları anlatılır. İnkârcıların uğradıkları felaketler birer ibret tablosu biçiminde gözler önüne serilir. Verilen bu örnekler Mekke müşriklerine bir uyarıdır. Allah’ın bu uyarısı kendisinin her şeyi görüp gözetlediğini belirten ayetle pekiştirilir.

Surede, insanın bencilliğinden, kendisine bol rızık verildiği zaman sevinmesinden ve az rızık verildiğinde de sızlanmasından söz edilir. Sızlanmak yerine kazancı bol olduğunda fakirleri ve yetimleri kollayıp gözetmesi tavsiye edilir. İnsanın mala karşı düşkünlüğü, helal haram demeden biriktirme arzusu anlatılır. Geçici olan dünya malına karşı dengeli bir tutum içinde olmak tavsiye edilir ve kıyamet gününün dehşeti dile getirilir. O gün herkesin Allah’ın huzurunda hesaba çekileceği, cehennemin bütün dehşetiyle ortaya çıkacağı ve inkârcıların pişman olacağı fakat son pişmanlığın fayda vermeyeceği belirtilir.

Hırslarına engel olup teslimiyetle Allah’ın emirlerine itaat edenlerin cennete gireceklerini müjdeleyen ayetlerle sure son bulur.



fedailülkur’an

1. Kur'an-ı Kerim’in üstünlükleri.

2. Kur'an-ı Kerim’in faziletini, onun tamamını veya bazı sure ya da ayetlerini öğrenip okuyan, öğreten, dinleyen, ezberleyen ve hükümlerine göre amel edenlerin kazanacakları sevaplardan bahseden Kur'an ilmi, tefsir usulü ilminin bu bilgilere dair bölümü.

3. Bazı sure ya da ayetlerin şifalı oluşuna ilişkin bilgileri nakleden eserler.



felah

1. Kurtuluş, zafer, selamet.

“(Bu dünyada) Kendisini arındıran (öbür dünyada) felah bulmuştur.”

Kur’an-ı Kerim 87/14

2. Mutluluk, bahtiyarlık.

3. Arzu edilen şeyleri elde etme, istenmeyen şeylerden kurtulma, hayır, nimet.

“Ey iman edenler! Zorluklara sabırla katlanın ve birbirinizle sabırda yarışın, savaşa hazırlıklı, uyanık bulunun. Allah’a karşı sorumluluk bilinci duyun ki felaha erebilesiniz.”

Kur’an-ı Kerim 3/200

4. Allah’ın affını ve bağışını kazanma. “…Kafirler (hiçbir zaman) felah bulmazlar.”

Kur’an-ı Kerim 28/37

5. Kişinin dinî ve ahlaki yükümlülüklerini yerine getirmesinin sonucunda dünyada elde edeceği başarı ve mutlulukla, ahirette ulaşacağı ebedî kurtuluş.

“Namazlarını huşu ile kılan, boş söz ve davranışlardan uzak duran, zekâtlarını veren, namuslarını koruyan müminler felah bulmuşlardır.”

Kur'an-ı Kerim 23/1-5



Felak Suresi

Kur'an-ı Kerim’in yüz on üçüncü suresidir. Mekke’de inmiştir. Beş ayettir. Adını birinci ayette geçen ve “sabah aydınlığı, şafak” anlamına gelen “felak” kelimesinden almıştır.

Sureye, felak’ın Rabbine sığınma emri ile başlanılır. Birinci ve ikinci ayetler arasındaki ilgiye bakıldığında kâinatın yokluktan bir patlama ile meydana geldiğine hükmedilebilir. Suredeki bastıran karanlıktan maksat gece karanlığı, zulmün ve cehaletin karanlığı, insanın iç dünyasını karartan kin, öfke, şehvet ve kıskançlık olabilir. Dördüncü ayette “düğümlere üfleyenlerin şerrinden” Allah’a sığınmanın gerektiği dile getirilir. Bu ifade ile üfürükçülük ve büyücülük gibi kötülüklerin etkisinden ayrı olarak, sapık fikirlerin tesiriyle insanların içindeki inançsızlık düğümlerinin çözülüp küfür ve ümitsizlik karanlıklarına düşmemelerine de işaret edilir.

Hasetçinin şerrinden Allah’a sığınmanın önemini dile getiren ayetle sure son bulur. Fakat bu sığınma sadece sözle olmamalı ve beraberinde bütün tedbirler alınarak yapılmalıdır.

Felak ve Nas Sureleri’nin ikisine birden “kendileriyle Allah’a sığınılan” anlamında “Muavvizeteyn” denilmiştir. Hz. Peygamber, İhlas, Felak ve Nas Sureleri’ni her gece yatmadan önce okumak suretiyle zararlı şeylerin şerrinden Allah’a sığınmıştır.



felsefe

1. Hikmet, hikmet sevgisi.

2. İnsanın gücü ölçüsünde ebedî ve külli varlıkların mahiyet ve sebeplerini bilmesi.

3. İnsanın kendini tanıması.

4. Varlık, bilgi ve değerler alanlarıyla ilgili problemleri, akılcı, tenkitçi yöntemlerle inceleyen ve temellendiren sistemli bilgi faaliyeti.

5. Madde ve hayatı; bunların toplum, ruh, kâinat gibi belirtilerini; sebep, prensip ve gaye bakımından inceleyen zihnî çalışma ve bu çalışmaların zihnî ürünü; varlığın ve bilginin kaynağının ilmî olarak araştırılması.





fenafillah

1. İnsanın benlik duygusundan vazgeçerek söz ve davranışlarında yalnızca Allah’ın iradesine göre hayatına anlam vermesi.

2. Tasavvuf yoluna giren dervişin, tüm davranışlarında Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmayı gaye edinmesi sonucunda ulaşabileceği hâl.

3. İnsanın yaratıcısıyla iletişim kurmasının bir sembolü olarak tüm söz, davranış ve ibadetlerinde Allah’ı görüyormuşçasına bir bilinç hâliyle sadece onun rızasını gözeterek Allah’a yönelmesi.



feraiz

1. Hisseler, paylar.

“Feraizi hak sahiplerine veriniz.”

Hadis-i Şerif

2. Müslümanlıkta yerine getirilmesi gereken emirler, farzlar.

“Kur’an-ı Kerim ve feraizi öğrenin ve insanlara da öğretin. Ben aranızdan ayrılacağım gibi ilim de bir gün ortadan kalkacaktır. Öyle bir zaman gelecek ki iki kişi bir farizada ve dinî bir meselede anlaşmazlığa düşecek de aralarında hüküm verecek birini bulamayacaktır.”

Hadis-i Şerif

3. İslam hukukuna göre mirasçıların her birine düşen payları ayrıntılı biçimde inceleyen ilim dalı, feraiz ilmi.

“İlim üçtür: Kur’an-ı Kerim, sünnet ve hisselerin hak sahiplerine adaletli bir şekilde dağıtıldığı feraiz…”

Hadis-i Şerif



feraset

1. Çabuk seziş, zihin uyanıklığı, keskin zekâ, çok seri kavrayış kabiliyeti.

2. Akıl ve duyu organlarıyla bilinemeyen, ancak sezgi gücü ile ulaşılabilen bilgi; ilham, keşif, kalp gözüyle görme.

“Ferasetin kuvvetli veya zayıf olması imanın kuvvetine bağlıdır. İmanı kuvvetli olanın feraseti daha keskindir. Feraset nuruyla bakan Hakk’ın nuruyla bakar. İlmini Hak’tan alır. Unutkanlık ve gaflet olmaz.”

Kuşeyri

3. İnsanın Allah’a karşı yükümlülüklerinin ve sorumluluklarının farkında olup bunları içtenlikle yerine getirdiği zaman insanda oluşan yetenek.

“Müminin ferasetinden sakının. Çünkü o, Allah’ın nuru ile bakar.”

Hadis-i Şerif

4. Allah Teâla’nın sevdiği kullarının kalplerine ihsan ettiği bir nevi idrak, anlayış, kavrayış.

“Feraset, Allah’ın âlimlerin kalplerine ve dillerine yerleştirdiği bir şey (kavrayış)dir. Bu nedenle, âlimlerin feraseti karşısında dikkatli olun. Çünkü onlar, Allah’ın nuru ile bakarlar.”

Hadis-i Şerif

5. İnsanın, bütün hâl ve hareketlerine Allah’ın vâkıf olduğunu bilmesi ve bu bilinç hâlinin zihninde devamlı canlı tutması.

6. Olayların iç yüzünü keşfetme ve geleceğe yönelik doğru tahminlerde bulunma.

7. Bir kimsenin dış görünüşüne bakarak onun ahlak ve karakteri hakkında tahminde bulunma yetisi.



Ferisilik

M.Ö. II. yüzyılda ortaya çıkan bir Yahudi mezhebi.

Yahudiler arasında Tevrat geleneğine sıkı sıkıya bağlı, Yahudiliği yaşamanın en küçük ayrıntısına bile riayet eden bir mezheptir. Hristiyanlığın ortaya çıkmasından önce Yahudi toplumunun sosyal hayatında önemli roller oynamıştır. Ferisiler, sinagog yapımına çok büyük önem vermekle bilinirler.



fesat

1. Bozukluk, karışıklık, yolsuzluk.

“…(Yahudiler) yeryüzünde fesat çıkarmak için çalışırlar. Allah, fesat çıkaranları sevmez.”

Kur’an-ı Kerim 5/64

2. Nifak, bozgunculuk, ifsat.

“Allah sana nasıl iyilikte bulunuyorsa sen de (insanlara) iyilikte bulun. Yeryüzünde hiçbir zaman fesada uyma…”

Kur’an-ı Kerim 28/77

3. Bir şeyin normal hâlinden ve hedefinden çıkıp yararsız duruma gelmesi.

“Eğer yerde ve göklerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı (her şey) fesada uğrardı…”

Kur’an-ı Kerim 21/22

4. Kokuşma, yozlaşma, çürüme, orta yoldan ayrılma, insanlar arasında fitne çıkarıp onların durumunu ve hayat tarzlarını doğruluktan saptırıp, din ve dünyaya ait çıkarlarını zedeleme.

“…(Yahudiler) Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah o ateşi söndürmüştür. (Onlar) Yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışırlar. Allah, fesat çıkaranları sevmez.”

Kur’an-ı Kerim 5/64

5. Hak ve adaletin ortadan kalkmasının bir sonucu olarak insan hayatında kaçınılmaz biçimde ortaya çıkan kargaşa.

“(Münafıklar) Hâkimiyeti ellerine alır almaz yeryüzünde fesat çıkarmaya, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmaya çalışırlar. Allah fesadı sevmez.”

Kur'an-ı Kerim 2/205

6. Bir ibadetin veya hukuki işlemin, nitelik ve şartlarındaki eksiklik ve bozukluk sebebiyle geçersiz olması.



fesih

1. Hükümsüz bırakma.

2. Bir sözleşmenin veya hukuki bağın ortadan kaldırılması.



fesüphanallah

“Allah’ı yanlış anlamaya ve anlatmaya neden olacak her türlü söz ve davranışlardan kaçınırım.” anlamında hayret ve şaşkınlık bildiren bir söz.

“Eğer yerde, gökte Allah’tan başka tanrılar olsaydı, ikisi de (yer de, gök de) bozulup gitmişti. Fesüphanallah! Arşın sahibi Allah, onların nitelendirmelerinden yüce (münezzeh)dir..”

Kur'an-ı Kerim 21/22

feta

bk. fütüvvet.



fetanet

1. Zeki olma, zihin açıklığı, bir şeyi çabuk ve iyi anlama yeteneği, kavrayış.

2. Üstün zekâ ve kavrayış gücüne sahip olma anlamında peygamberlerin sıfatlarından biri.

Allah’ın gönderdiği bütün peygamberler, insanların en zekileridir. Çünkü peygamberlik görevini yerine getirmek ve gönderilen vahiyleri kavramak için fetanet sahibi olmak gerekir.



fetih

1. Açma, açılma.

2. Bir yeri savaşla ele geçirme, zaptetme.

“Allah’ın yardımı ve (Mekke’nin) fethi geldiği ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiklerini gördüğün zaman Rabbini överek tespih et, ondan bağışlanma dile. Çünkü o, tövbeleri çokça kabul edendir.”

Kur’an-ı Kerim 110/1-3

3. Hüküm ve karar verme, anlaşmazlıklarda sorunları çözme ve arayı bulma.

4. Müslümanların, zulmü ortadan kaldırmak, adaleti yerleştirmek ve ilayıkelimetullah için ülke veya şehirleri yönetimlerine almaları.

“Biz sana apaçık bir fetih verdik.”

Kur'an-ı Kerim 48/1

5. Kıyamet günü.

“Onlar: ‘Eğer söylediğiniz doğru ise fetih günü ne zaman?’ diye soruyorlar. De ki: ‘Fetih günü, kâfirlere imanları hiçbir fayda sağlamayacak, onlara (dünyaya yeniden dönmeleri için) bir süre de verilmeyecektir.”

Kur’an-ı Kerim 32/28-29

6. Cemaatle kılınan namazlarda imamın yanlış okuyuşunu düzeltme veya unuttuğu ayeti hatırlatma.



fetihname

Tarihte, İslam ve Türk-İslam devletlerinde fethedilen beldeleri, kazanılan zaferleri haber veren mektup ve fermanlarla bu fetihleri anlatan tarihsel eserlerin genel adı.



Fetih Suresi

Kur'an-ı Kerim’in kırk sekizinci suresidir. Yirmi dokuz ayettir. Medine’de inmiştir. Adını birinci ayetteki “fetih” kelimesinden almıştır.

Surede, hicretin altıncı yılında Hz. Peygamber’le Mekkeli müşrikler arasında yapılan “Hudeybiye Barışı” anlatılır. Bu barış büyük fetih olan “Mekke Fethi” için bir başlangıç sayılır. Bu nedenle sure “Fetih Suresi” adını almıştır.

Sureye, Hz. Muhammed’e Allah tarafından apaçık bir fetih verildiğini bildiren ayetle başlanır. Tefsir bilginlerince, buradaki fethin Hudeybiye Barışı’nın doğuracağı savaşlar; Hayber’in fethi, Hz. Peygamber’e verilen peygamberlik veya Mekke’nin fethi olduğu yorumları yapılmıştır.

Surede, müminlerin en büyük yardımcısı olan Allah’ın onların kalplerine güven verdiği ve bu sayede imanlarını güçlendirdiğinden söz edilir. Müminler cennetle müjdelenirken, münafıklarla müşriklerin sonlarının kötü olacağı haber verilir. Hz. Peygamber’in insanlar üzerinde bir şahit, müjdeci ve uyarıcı olduğu, ona inanmanın ve biat etmenin Allah’a biat etme anlamına geldiği vurgulanır.

Surede, münafıkların ve göçebe Arapların Hudeybiye seferine katılmayışları ve iki yüzlülükleri anlatılır. Bedevilerin ve münafıkların Hz. Peygamber’den özür dilemelerine rağmen özürlerinde samimi olmadıkları üzerinde durulur. Bu kötü niyetli insanların savaşlara ganimet elde etmek için katılacakları, ganimet umudu olmayan savaşlar için ciddi bir hazırlık yapmadıkları gerçeği hatırlatılır. Daha sonra da savaşa katılmama konusunda mazereti olan gruplar haber verilir.

Hz. Peygamber’e biat eden gruplardan Allah’ın razı olduğu, isim verilmeksizin Hayber’in fethedileceği, daha başka zaferler kazanılacağı ve birçok ganimet elde edileceği müjdelenir. Hudeybiye’de savaş çıkacak olsaydı kâfirlerin korkup kaçacağı ve korkakça davranacakları dile getirilir. Müminlerin Hudeybiye’de savaşmamalarının gerekçesi olarak, Mekke’de Müslümanlıklarını açığa vuramamış zayıf müminlerin varlıkları gösterilir. Mekkeliler cahiliye öfke ve taassubu ile hareket ederken Müslümanların takva ile hareket eden insanlar oldukları açıklanır.

Surenin son bölümünde, Hz Peygamber’in müminlerle beraber Kâbe’ye gireceğine ilişkin gördüğü rüyanın gerçekleşeceğini haber veren ve onun hak peygamber olduğunu destekleyen ayetler yer alır. Evrensel bir din olan İslamiyet’in bütün dinlere üstün geleceği ilan edilir. Bütün bu üstünlüklerin elde edilebilmesi için Hz. Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna iman edip onu desteklemenin, namaz kılmanın ve müminlerin kendi aralarında birbirlerine yardımcı olmalarının önemini vurgulayan ayetle sure son bulur.



fetret ehli

1. Herhangi bir peygamberin daveti kendilerine ulaşmayan kimseler.

2. İslam dininin varlığından haberdar olmayan ve İslamiyet’i kabul etmesi için herhangi bir çağrıyla, dine davetle karşılaşmayan kimseler.

3. Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasında geçen dönemde yaşayan topluluklar.

Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasında yaklaşık altı yüz yıllık bir süre vardır. Bu dönemde herhangi bir peygamber gelmemiştir. İnsanlar ilahî vahiyden habersiz olarak yaşamışlardır. Bu insanların ahiretteki durumları İslam kelam bilginleri tarafından tartışılmıştır. Birçok İslam bilgini bu dönemdeki insanların ibadetlerden sorumlu olmasalar da akıllarıyla Allah’ın varlığını ve birliğini bilmelerinin gerekliliğini savunmuşlardır.

4. Ergenlik çağına ulaşmadan ölen, Müslümanların ve kâfirlerin çocukları.



fetretiresul

1. İki peygamber arasında kalan ve yeni bir peygamberin gelmediği zaman dilimi.

2. Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasında geçen ve peygamber gönderilmeyen yaklaşık altı yüz yıllık süre.



fetretivahiy

İlk vahiy olan Alak Suresi’nin ilk beş ayetinden sonra, Müddessir Suresi’nin gelmesine kadar Hz. Peygamber’e vahyin inmediği dönem.

Vahyin bir müddet kesilmesindeki hikmet, Hz. Peygamber’i ruhen peygamberliğe alıştırmak ve kalbini vahye hazırlamak içindir. Çok kısa süren bu hazırlama döneminden sonra Allah, vahyini sürekli olarak göndermeye başlamış ve Hz. Peygamber’in vefatından birkaç gün öncesine kadar vahiy devam etmiştir.



Fettah (el-Fettah)

“Bütün anlaşmazlıkların hakemliğini yapmak suretiyle mutlak adaleti gerçekleştiren, hak ile batılı birbirinden ayırıp durumu açıklığa kavuşturan, mazlumlara yardım eden, mümin kullarına hayır kapılarını açan ve kurtuluş yollarını gösteren.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“De ki Rabbimiz (kıyamet günü) hepinizi bir araya toplayacaktır. Sonra aranızda hak ile hükmedecektir. O, Fettah olan ve her şeyi hakkıyla bilendir.”

Kur'an-ı Kerim 34/26



fetva

1. Fıkıh ile ilgili bir meselenin dinî, hukuki hükmünü açıklayan cevap.

“Yüce Allah, ilmi kullarının kalbinden silerek değil de, âlimlerin ruhunu alarak (ölümleri nedeniyle) kaldırır. Nihayet hiçbir âlim kalmayınca halk kendilerine cahil kimseleri önder edinir. Bunlara bir mesele sorulur. Onlar da ilimleri olmadığı hâlde fetva verirler de hem kendileri sapıklığa düşer, hem de halkı doğru yoldan saptırırlar.”

Hadis-i Şerif

2. Hayatın akışı içerisinde Müslümanların karşısına çıkan problemlere ilişkin, sahasında uzman olan İslam fıkıh âlimlerince gösterilen çözüm yolu.

“Kim bilgisi olamadan bir konuda fetva verirse, vermiş olduğu yanlış fetvanın günahını yüklenir.”

Hadis-i Şerif

3. İslam hukukuyla ilgili bir sorunun Kur’an-ı Kerim ve sünnet çerçevesinde çözümünü açıklamak üzere şeyhülislam veya müftü tarafından verilen belge.

4. Müftünün, herhangi bir konuda soru soran kişiye, fıkıh âlimlerinin vermiş olduğu fetvaları kaynaklarından araştırarak tercih edilen veya kişinin faydasına olan görüşü bildirmesi, açıklaması, ifta.

Müslümanların, Kur’an-ı Kerim ve sünnetin iyi anlaşılmasını ve insanlara aktarılmasını sağlayacak, bunlardan hüküm çıkaracak; fetva verecek, yol gösterecek âlimleri yetiştirmeleri farz bir görevdir. Fetva vermek, içtihat yapmaya yakın ağır ve sorumluluk gerektiren bir görevdir. Bu nedenle ehil olmayan insanlar fetva veremezler, verseler bile verdikleri fetvanın bağlayıcılığı yoktur.



fey

1. Savaş yapmaksızın Müslümanların gayrimüslimlerden almış olduğu taşınır ve taşınmaz mallar, ganimet.

“Allah’ın, zahmet çektirmeksizin onlardan alıp Peygamberine verdiği fey için, siz ne at ne de deve koşturup yorulmuş değilsiniz. Fakat Allah, peygamberlerini dilediği kimselere üstün kılar. Allah’ın kudreti her şeye yeter.”

Kur’an-ı Kerim 59/6

2. Eskiden Müslüman yöneticinin Müslüman olmayan vatandaşlarından aldığı cizye, haraç ve ticaret malları vergilerinin ortak adı.

feyiz

1. Verimlilik, gürlük, ongunluk.

2. Akma, taşma, taşıp çoğalma.

3. İçten gelen sevgi ve saygı ile Allah’a yönelen kimsenin kalbine doğan manevi haz, ilham, onu kuşatıp içine alan iç huzur.

Neyle gaşyolmuş uyur Mevlana;

Uyusun tunç, uyusun mermerler!

Açılır feyz alarak ruhundan

Dalda güller, suda nilüferler.

Arif Nihat Asya

4. Bütün bilgilerin ve varlıkların Allah’tan zuhur ve tecelli etmesi.

5. Bir karşılık beklemeksizin her şeyi yaratan Allah’ın, başta insan olmak üzere tüm varlıklara karşı sürekli lütufta bulunması.



fezailülkur'an

bk. fedailülkur'an.



fıkıh

1. Derin anlayış, kavrayış; bir şeyi en ince ayrıntısına kadar bilme.

“(Savaş zamanı) müminlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru olmaz; onların arasından her gruptan bazılarının seferden geri kalmaları, (bunun yerine) dinde fıkıh sahibi olmak için çaba göstermeleri ve seferden dönen kardeşlerini aydınlatmaya çalışmaları daha yerinde olacaktır. Böylece onlar kötülüğe karşı kendilerini (daha iyi) korumuş olacaklardır.”

Kur’an-ı Kerim 9/122

2. İbadet, cezalar ve muamelatla ilgili dinî hükümleri Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in sünnetinden çıkarılan ayrıntılı delillerle bilme.

Fıkıh, dinin ameli hayata ait hükümlerinin adı olduktan sonra kapsamı daha da genişlemiştir. Bu çerçevede ilmihâl, hukuk ve hukuk metodolojisi, ekonomi, siyaset, idare bilimleri ve bu bilimlerle ilgili kurumlar İslami ilimler sayımında fıkıh ilminin içerisinde düşünülmüştür. Fıkıh ilminin kaynakları Kur’an-ı Kerim, sünnet, icma ve kıyastır.

3. Kişinin günlük hayatta ve ahirette yararına ve zararına olan şeyleri bilmesi.

4. İslam’ın ibadet ve hukuk ilmi.

5. Fakihin, bireyin yükümlülükleri hakkında ana kaynaklar olan Kur’an-ı Kerim ve sünnete dayanarak zihni çaba yoluyla elde ettiği bilgi.

Fıkıh ilmi, inananların Allah’a, insanlara ve diğer varlıklara karşı hak ve sorumluluklarını ayrıntılı biçimde ele alır. Ele aldığı konular arasında, ibadet, ahlak, aile ve şahıs hukuku, ticaret, ceza ve milletler arası hukuk gibi konular vardır.



fıkıh usulü

1. Fıkhın asılları, delilleri.

2. İslam fıkıh metodolojisi ilmi.

3. Müçtehidin ibadet ve amelî konularla ilgili hükümleri kaynaklarından çıkarma yöntemini ele alan ilim.

4. Müçtehidin, Kur’an-ı Kerim, sünnet ve İslam fıkhının diğer kaynaklarından uygulamaya yönelik dinî hükümleri çıkarabilmesine yarayan yöntem ve kuralları içeren ilim dalı.

5. Müçtehidin, Kur’an-ı Kerim ve hadislerden hükümler çıkarabilmek için bilmesi zorunlu olan; ihtiyaç duyduğu kural ve kaideler ilmi.

İslam’ın ilk dönemlerinde Müslümanlar problemlerini Hz. Peygamber’e sorarak çözmüşlerdir. Daha sonra, sahabeler de Hz. Peygamber’e olan yakınlıkları ve Arapçaya olan hâkimiyetleri sayesinde insanların sorularına cevap vermişlerdir. Bu nesillerin kaybolması ile beraber İslam’a yeni girenler kendi dillerine ait kelime ve kavramları Arapçaya soktukları gibi eski din ve düşüncelerinden de bazı görüşleri İslam’a sokmak istemişlerdir. Bu çerçevede yeni yeni problemler ortaya çıkmıştır. Bu ve benzeri sebeplerden dolayı doğru bir hükme varabilmek için fıkıh ilmi ile ilgili birtakım kuralların konulması gerekmiştir. Âlimler bu kuralları tespit edip hicri II. asırdan itibaren de fıkıh usulü ilminin kurallarını belirlemişlerdir.



Fıkhıekber

İmam Ebu Hanife (150/767)’ye ait, Ehlisünnet inancının özetlendiği ve birçok İslam bilgini tarafından şerh edilen meşhur akait kitabı.



fıkhılhadis

Hz. Peygamber’in sünnetinin ve hadislerinin anlaşılmasını ve onlardan hüküm çıkarılmasını konu edinen ilim dalı.



fırka

1. Topluluk, grup, bölük.

“Hep birlikte Allah’ın dinine sarılın fırka fırka olmayın.”

Kur'an-ı Kerim 3/103

2. Mezhep.

3. Siyasi parti, hizip.

Müslüman fırka belasıyla zebun bir kavmi,

Medeni Avrupa üç lokma edip yutmaz mı?

Ey cemaat yeter Allah için olsun, uyanın!..

Sesi pek müthiş öter sonra kulaklarda çanın!..

Mehmet Akif Ersoy

4. İslam düşünce tarihinde kendilerine özgü görüş ve inançlara sahip olan mezhep ve siyasi akımlar.



fısk

1. Hak yoldan ayrılma, Allah’ın emirlerine itaatsizlik etme.

“Üzerine Allah’ın adı anılmayarak kesilen hayvanların etlerinden yemeyin, böyle bir davranış (bunların etinden yemek) fısktır.”

Kur’an-ı Kerim 6/121

2. Küfür, inkârcılık.

“…Biz, zalimleri yapmış oldukları fısk nedeniyle gökten üzerlerine acıklı bir azap indirdik.”

Kur’an-ı Kerim 2/59

3. Büyük günahları işleme ve küçük günahta ısrar etme.

“Bilin ki Allah’ın Resulü aranızdadır. Şayet o, birçok işte size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu sizin kalplerinizde süsledi. Size küfrü, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte dosdoğru yolda olanlar bunlardır.”

Kur’an-ı Kerim 49/7

4. Kişiye yönetim, kadılık, şahitlik ve velayet gibi bazı kamu görevlerinin verilmesine engel olan, dinen ve ahlaken suç sayılan davranışlar.

“Müslümana sövmek fısk, onun canına kıymak ise küfürdür.”

Hadis-i Şerif

Kur'an-ı Kerim’e göre fısk olan davranışlar şunlardır: Allah’a şirk koşma, Allah’ın ayetlerini inkâr etme, Allah’ın göndermiş olduğu vahyi değiştirme, haram yeme, yalan söyleme, Allah’ın emirlerini davranış hâline getirmeme, peygamberler arasında ayrım yapma, Allah’ı hatırlamama, çokca günah işleme, Müslümana sövme, Müslümanın canına kıyma, uyuşturucu kullanma, insan haklarını ihlal etme, başkalarının emeğini sömürme, kamu malını korumama, insanların kişiliklerini rencide etme, sihir ve büyü yapma.



fıtra

bk. fitre.



fıtrat

1. Yokken var etme, yaratma.

2. İnsanın yaratılıştan sahip olduğu fiziki özellikler.

3. İnsanın doğuştan sahip olduğu ahlak, huy, karakter, tabiat.

4. Allah’ın, tüm varlıkları kendi varlığını ve birliğini tanıyabilme gücü ve yeteneği ile yaratması, Haniflik, tevhit ve İslam inancı.

“Dünyaya gelen her insan fıtrat üzere doğar; sonra anne ve babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.”

Hadis-i Şerif

5. Âdet, sünnet.

“Beş şey fıtrattandır: Sünnet olmak, tırnakları kesmek, koltuk altı kıllarını temizlemek, etek tıraşı olmak, abdest alırken ağza ve burna su verip temizlemek.”

Hadis-i Şerif

6. Geçmiş peygamberlerin ve dinlerin üzerinde ittifak ettikleri; Müslümanların yerine getirmesi gereken dini esaslar.

“Böylece sen, batıl olan her şeyden uzaklaşarak bütün benliğinle kararlı bir şekilde hak dine yönel ve Allah’ın insan bünyesine yerleştirdiği fıtrata uygun davran…”

Kur’an-ı Kerim 30/30

7. İnsanın yaratılışında bulunan ve hayatı anlamlandırma çabalarına yön veren, çalışmakla elde edilemeyen ve inanmayı da içeren, insanın doğuştan getirdiği yetenek; Tanrı vergisi öz.

İnsan, bütün yapıp etmelerinde, hayatını anlamlandırmayı ve fıtratını tatmin etmeyi hedefler. Fıtratına uygun hareket eden insan hem kendisiyle hem de çevresiyle barışık yaşama imkânına kavuşur.



Ficar Savaşları

İslam’dan önce bazı Arap kabileleri arasında savaş yapılması yasak kabul edilen ve haram aylar olarak bilinen zilkade, zilhicce, muharrem ve recep aylarında yapılan savaşlar.

Cahiliye döneminde zaman zaman haram ayların kutsallığı çiğnenmiş, şiddetli savaşlar meydana gelmiştir. İşte bu savaşlar, müşrikler tarafından, “günahın işlendiği savaşlar” anlamını ifade etmek üzere Ficar Savaşları diye adlandırılmıştır. Arap tarihinde dört kez Ficar Savaşı yapılmıştır. Yirmi yaşlarında olan Hz. Muhammed’in bunlardan sonuncusuna kabilesiyle beraber katıldığına dair bir görüş vardır. Hz. Muhammed bu savaşta silah kullanmamış ve kan dökmemiştir.

fidye

1. Kurtuluş bedeli, kurtulmalık.

“İnsan ölüme karşı fidye verebilseydi, hükümdarlar fidye verir ve ölümden kurtulurlardı.”

Yusuf Has Hacip

2. Kefaret.

3. Esiri veya herhangi bir kişiyi içine düştüğü durumdan kurtarmak için verilen mal, para, fidyeyinecat.

“Düşmanlarınıza üstün geldiğinizde onları esir alın; savaş sona erince ya onları karşılıksız serbest bırakın, ya da fidye karşılığında salıverin.”

Kur'an-ı Kerim 47/4

4. Dince geçerli bir nedenden dolayı ibadetlerde meydana gelen bir eksikliğe karşılık olarak verilen mal, para.

Fidye, ibadetteki bir eksikliğin birebir karşılığı değildir. İbadeti emreden Yüce Allah’a karşı insanın sorumluluğunun bilincinde olmasının bir göstergesidir.

“Sizden hasta olan veya yolculukta bulunan, oruç tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar. Oruç tutmaya dayanamayacak kadar güçsüz olanlar ise bir fakiri doyuracak kadar fidye verir.”

Kur'an-ı Kerim 2/185



fidyeyinecat

bk. fidye.



fiilî sünnet

bk. sünnet.



Fil Olayı

bk. Ashabıfil.

Fil Suresi

Kur'an-ı Kerim’in yüz beşinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Beş ayettir. Surede, “Ashabıfil Kıssası” anlatıldığı için bu adı almıştır.

Surede, Allah’ın fil ordusunu ve bu ordudaki askerleri nasıl yok ettiği anlatılır. Ayrıca bu ordunun hazırlıkları ve Mekke halkına kurmuş oldukları tuzakların boşa çıkarılması, Allah’ın üzerlerine gönderdiği sürü sürü kuşların attığı taşlarla böceklerin yediği yapraklar gibi yerlere serilip perişan edilmeleri ele alınır. Bu olaydan insanların ibret alması tavsiye edilir.

Surenin üslubundan, İslam’dan önce meydana gelen bu olaydan Mekkeli müşriklerin haberdar olduğu anlaşılmaktadır. Fil olayına tanıklık eden bazı insanlar sure indirildiğinde hâlâ hayattaydılar. Nitekim Hz. Peygamber’i yalanlamaktan zevk duyan müşrikler bu sure inince Hz. Peygamber’e tepki gösterememişlerdir.

Surenin gönderilişinin asıl amacı fil olayı hakkında bilgi vermek olmayıp Mekke müşriklerine, bildikleri bir olayın sonucunu hatırlatmaktır. Böylece Kur’an-ı Kerim’e ve Hz. Muhammed’e karşı düşmanca tavır sergilemeyi sürdürdükleri takdirde müşriklerin de başına böyle korkunç bir bela geleceği uyarısı yapılmaktadır.



firaset

bk. feraset.



Firavun

Eski Mısır hükümdarlarına verilen unvan.

Mısır’daki eski imparatorluk dönemi olan M.Ö. yaklaşık 2400 yıllarından itibaren rastlanan bu kelime krallık sarayını ve orada oturanları ifade ediyordu. XVIII. Sülale dönemi ortalarına kadar Firavun, Mısır krallarının lakabı olarak değil de saray anlamında kullanılmıştır. Per’ao kelimesinin kral anlamında kullanılışına ise M.Ö. 1370’lere doğru yazılan eserlerde rastlanmaktadır. XXII. Sülaleden önce kralın adı zikredilmeksizin kullanılan bu kelime bu sülale döneminin (M.Ö. 950-730) metinlerinde kralın adının başında bir unvan olarak kullanılmıştır.

Kur’an-ı Kerim’de Firavun kelimesi sadece Hz. Musa dönemindeki Mısır Kralını ifade etmektedir. Değişik sure ve ayetlerde 74 yerde geçen kelime, Hz. Musa’nın karşısında yer alan, büyüklük taslayan, böbürlenen, ilahlık iddiasında bulunan, Musa’nın Tanrısına ulaşmak için kuleler yaptıracak kadar taşkınlık gösteren, halkını küçümseyip zayıfları ezen ve gerçeklere sırt çeviren biri olarak tasvir edilmektedir.



Firdevs

1. İçinde her çeşit ağacın, özellikle üzüm bağlarının bulunduğu bahçe.

2. Arşın altında bulunan cennetin ortası, en yüksek ve değerli bölgesi.

“İman edip salih amel işleyenlerin konaklama yerleri Firdevs cennetleridir.”

Kur'an-ı Kerim 18/107

3. Cennet ırmaklarının fışkırdığı bölge.

“(İmanlarının gereğini hakkıyla yapan) müminler Firdevs cennetlerine girecekler ve orada ebedi olarak kalacaklardır.”

Kur’an-ı Kerim 23/11

4. Peygamberler ve Allah’ın sevgili kullarının kalacağı cennetin en değerli bölgesi.

Firdevs cennetine namazlarını vaktinde ve bilinçli bir şekilde kılanlar, boş işlerden uzak duranlar, zekâtlarını verenler, namuslarını koruyanlar, emanete titizlik gösterenler ve verdikleri sözlerde duranlar gireceklerdir.

“Cennetin yüz tabakası vardır. Her tabaka arası yerle gök arası kadardır. Firdevs, cennetin en üst tabakasıdır ve buradan dört tane nehir çıkar. Firdevs’in üzerinde ise Allah’ın arşı vardır. Allah’tan (cennet) istediğinizde Firdevs’i isteyiniz.”

Hadis-i Şerif



fisebilillah

1. Allah yolunda, Allah uğrunda.

“Fisebilillah harcamada bulunun, mallarınızı (Allah yolunda) harcayın. (Cihattan geri durarak ve cimrilik yaparak) Kendinizi tehlikeye atmayın…”

Kur’an-ı Kerim 2/195

2. Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla hiçbir karşılık beklemeksizin yapılan maddi ve manevi fedakârlıklar, çabalar.

“Ey iman edenler! Hem bu dünyada hem öteki dünyada sizi şiddetli bir azaptan koruyacak bir alış verişi haber vereyim mi: Allah’a ve Peygamberine iman edip fisebilillah malınız ve canınızla cihat etmenizdir. Eğer bilirseniz (bunları yapmak) sizin için gerçekten çok hayırlıdır.”

Kur'an-ı Kerim 61/10-11



fiten

1. Fitneler, belalar, musibetler, kargaşalar.

“Kıyamete yakın zamanda gece karanlıkları gibi fiten olacaktır. Bu fitene katılmayarak oturmayı tercih eden kişi fitnelere katılandan daha hayırlıdır.”

Hadis-i Şerif

2. Sapıklıklar.

“Kıyamet öncesinde karabulutlar gibi fiten olacaktır. Bu fiten öncesinde çokça salih amel yapın…”

Hadis-i Şerif

3. Gelecekte ortaya çıkacak sosyal kargaşa, savaş gibi önemli olaylar ve kıyamet olaylarına ilişkin hadis kitaplarındaki haberler.



fitne

1. İmtihan, deneme, sınama.

“Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer fitnedir. Bu fitnede (başarılı olanlar için) Allah katında büyük mükâfat vardır.”

Kur'an-ı Kerim 8/26

2. Bozgunculuk, karışıklık, kargaşa, geçimsizlik, genel güvenliği bozma.

“(Münafıklar) önceden de fitne çıkarmak istediler ve sana birçok işi tersine gösterdiler. Nihayet hak geldi onlar istemedikleri hâlde Allah’ın emri üstün oldu.”

Kur’an-ı Kerim 9/48

3. Zulüm, haksızlık, inanç uğruna başa gelen ağır işkence, azap, baskı.

“… Mescidiharam’a karşı nankörlük etmek, halkını oradan (Mekke’den) sürüp çıkarmak, Allah katında daha büyük bir günahtır. Fitne ise, (adam) öldürmekten daha kötüdür…”

Kur’an-ı Kerim 2/217

4. Şeytanın hile ve tuzakları, şeytanın zayıf ruhlu kişilere aşıladığı batıl inanç, kuruntu.

5. Bela, felaket, musibet.

“Öyle bir fitneden sakının ki, aranızdan yalnız haksızlık edenlere ulaşmakla kalmaz (hepinizi kuşatır)…”

Kur’an-ı Kerim 8/25

6. Nifak, münafıklık.

“Onlar(münafıklar)dan ‘Bana izin ver (Tebük Savaşı’na götürme), beni fitneye düşürme.’ diyen vardır. Bilin ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdi. Şüphesiz cehennem, inkâr edenleri kuşatacaktır.”

Kur’an-ı Kerim 9/49

7. Delilik.

“(Ey Muhammed!) Sen büyük bir ahlak üzerinesin. Yakında sen de göreceksin onlar da görecekler kimin fitnelenmiş olduğunu.”

Kur’an-ı Kerim 68/4-6

8. Geçim sıkıntısı.

“…Eğer onlardan birine bir fitne gelirse yüz üstü döner (dini kötüleyerek ondan vazgeçer.) O, dünyayı da ahireti de kaybetmiştir. İşte apaçık ziyan budur.”

Kur’an-ı Kerim 22/11

9. Dinsizlik, şirk, sapıklık.

“Yeryüzünde fitne kalmayıp Allah’ın dini hayata egemen oluncaya kadar mücadele edin.”

Kur'an-ı Kerim 8/39

10. Şiddete başvurarak bir fikri bastırma, ortadan kaldırma, baskı.

“İnsanlardan kimi vardır ki ‘Allah’a inandık’ der, fakat Allah uğrunda kendisine bir işkence edilince insanların fitnesini Allah’ın azabı gibi sayar. Ama Rabbinden sana yardım gelse, andolsun: ‘Biz de sizinle beraberdik’ derler…”

Kur’an-ı Kerim 29/10



fitre

1. Ramazan bayramı sadakası, şükür sadakası, sadakayıfıtır.

“Hz. Peygamber, erkek, kadın, hür ve köle için fitre vermeyi emretti…”

Hadis-i Şerif

2. Gücü yeten Müslümanların sağlıklı olmalarının bir şükrü olarak ramazan ayının sonuna kadar fakirlere ödemekle yükümlü oldukları sadaka.

Fitre, hicretin ikinci senesinde (M.S. 624) emredilmiştir. Hür olan Müslümanların yerine getirmesi gereken bir ibadettir. Dinen zengin sayılan herkes fitre vermelidir. Küçük çocukların fitrelerini velileri verir. Fitre miktarı ortalama olarak sabahlı akşamlı bir günlük yiyeceğin parası hesaplanarak belirlenir. Dolayısıyla bu miktar, fitrenin en alt sınırı olup en üst sınırı ise dinen belirlenmemiştir. Herkes zenginliğine göre fitre vermelidir.

“Hz. Peygamber fitreyi, oruç tutanı anlamsız ve çirkin davranışlardan temizlesin, fakirlere de yiyecek bir lokma olsun diye emretmiştir.”

Abdullah bin Abbas



fuhuş

1. Söz ve fiilde çirkinlik, edep ve ahlak dışı söz ve davranış.

“Allah adaleti, iyilik yapmayı ve akrabaya yardımda bulunmayı emreder, fuhşu, (her türlü) kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Allah size, düşünüp ibret alıp tutmanız için öğüt veriyor.”

Kur’an-ı Kerim 16/90

2. Evlilik dışı cinsel ilişki, nikâhsız birleşme, cinsel sapıklık, zina.

“İnsanlar arasında fuhşun yayılmasını isteyenler için dünyada da ahirette de çok şiddetli bir azap vardır.”

Kur'an-ı Kerim 24/19

3. Bir kadının, evlilik dışında meslek edinerek veya başta para olmak üzere herhangi bir karşılık gözeterek vücudunu bir erkeğin cinsel tatminine sunması.

“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o (zina) fuhuştur ve çok kötü bir yoldur.”

Kur’an-ı Kerim 17/32

4. Homoseksüellik (eşcinsellik), lezbiyenlik (sevicilik).

“Lut’u da peygamber olarak gönderdik. Kavmine dedi ki: ‘Siz, sizden önce dünyada hiç kimsenin yapmadığı fuhşu yapıyorsunuz. Siz, kadınlarınızı bırakıp erkeklere yaklaşıyorsunuz, yol kesiyorsunuz ve toplantılarınızda edepsizce şeyler yapıyorsunuz!’…”

Kur’an-ı Kerim 29/28-29

5. Din, ahlak, iffet ve hayâ sınırlarını aşan cinsel suçlar ve davranış bozuklukları.

“De ki: ‘Rabbim, ister açıktan isterse gizli olsun fuhşun her çeşidini yasaklamıştır...”

Kur’an-ı Kerim 7/33



fukaha

Fakihler, fıkıh bilginleri, İslam hukukçuları.



Fukahayıseba

Tabiin döneminde yetişen Medineli yedi meşhur İslam hukukçusu.

Fukahayıseba fıkıh, hadis ve tefsir alanında şöhret kazanmış kişilerdir. İsimleri şöyledir:

1. Urve b. Zübeyr (ö. 94/712)

2. Said b. Müseyyeb (ö. 94/712)

3. Ebu Bekir b. Abdurrahman b. Haris b. Hişam (ö. 94/712)

4. Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe (ö. 98/716)

5. Harice b. Zeyd b. Sâbit (ö. 104/722)

6. Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekir (ö. 107/725)

7. Süleyman b. Yesâr (ö. 107/725)



fukara

1. Fakirler, yoksullar, muhtaçlar.

“Sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz; ama içinizden kiminiz cimrilik ediyor. Cimrilik eden kendine cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, sizler ise fukarasınız…”

Kur’an-ı Kerim 47/38

2. Gelirleri bir yıllık zorunlu ihtiyaçlarını; barınak, giyecek, yiyecek, eğitim ve sağlık giderlerini karşılayamayan kimseler.

Fukaraya yardım etmek Allah’ın emridir. Kur'an-ı Kerim fukaranın her türlü maddi ihtiyaçlarının karşılanması için zengin Müslümanlara zekât, sadaka, fitre, yemin ve oruç kefaretleri gibi yükümlülükler getirmiştir.

“Sadakalarınızı açıktan vermeniz güzeldir ama fukaraya gizlice vermeniz sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızın bir kısmının bağışlanmasına neden olur…”

Kur’an-ı Kerim 2/271



furkan

1. İki şeyin arasını ayıran.

2. İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, iman ile küfrü, helal ile haramı birbirinden ayıran.

“Kur’an-ı Kerim, insanoğluna bir rehber, bu rehberliğin apaçık bir delili ve furkan olarak ramazan ayında indirilmiştir. Bundan dolayı, sizden kim bu aya erişirse onu baştan sona oruçlu geçirsin…”

Kur’an-ı Kerim 2/185

3. Hak ile batılı ayırma, bu ayrılmayı sağlayan Allah’ın koyduğu ölçü, hak ile batılı ayırma yeteneği.

“Ey iman edenler! Allah’ın koyduğu kurallara uyarak onun koruması altına girin. O, size furkanı verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük bir lütuf sahibidir.”

Kur’an-ı Kerim 8/29

4. Kur'an-ı Kerim.

“Âlemlere uyarıcı olması için kuluna furkanı indiren Allah çok yücedir.”

Kur’an-ı Kerim 25/1

5. Hz. Musa’ya indirilen Tevrat.

“Andolsun biz, Musa’ya ve Harun’a korunanlar için bir nur ve öğüt olarak furkanı verdik.”

Kur’an-ı Kerim 21/48



Furkan Suresi

Kur'an-ı Kerim’in yirmi beşinci suresidir. Yetmiş yedi ayettir. Mekke’de inmiştir. Adını, birinci ayette geçen ve ‘hak ile batılı birbirinden ayıran’ anlamına gelen furkan kelimesinden almıştır.

Sureye, Hz. Muhammed’e “Furkan”ı indiren ve onu bütün âlemleri uyarmak için peygamber olarak gönderen Allah’a övgüyle başlanır. Hz. Muhammed’e peygamberliğin verilişinin Allah’ın bağışı olduğu vurgulanır. İnkârcıların, peygamberin sıradan insanlardan farklı olmadığı şeklindeki itirazlarına sure içerisinde cevaplar verilir ve onların iddiaları çürütülür. Yerde ve gökte tek tanrı olduğu üzerinde durulur, müşriklerin tapındıkları putların hiçbir şey yapamadığı anlatılır, böyle uydurma tanrılara tapmalarından dolayı müşrikler kınanır.

Surede, Hz. Muhammed’in gerçek bir peygamber olduğu ele alınır. Onun diğer insanlardan farklı olmadığı, yiyip içtiği, gezip dolaştığı, alışveriş yaptığı hatırlatılır.

Müşriklerin Kur’an-ı Kerim’in niçin toptan değil de parça parça indirildiği yönündeki sorularına surede cevap verilir. Buna göre, ayetlerin müminlerin kalbine daha iyi yerleşmesi, Kur’an-ı Kerim’in içerdiği bilgiler ve eylemsel ilkelerin gerektiği şekilde benimsenebilmesi ve hayata katılabilmesi için parça parça indirildiği vurgulanır.

Surede, peygamberlerini inkâr eden eski toplumların cezalandırılma şekillerine işaret edildikten sonra, onların durumundan ibret almayan Mekkeli müşrikler kınanır. Evrende, Allah’ın birliğini gösteren deliller üzerinde insanın düşünmesi öğütlenir. Allah’a imanın ve ona secde etmenin önemine değinilir. Müslümanlığı güzel yaşayanların örnek davranışlarına yer verilir. Onların geceleri ibadet etmeleri, konuşma biçimleri, kendilerine sataşanlara aldırış etmemeleri, Allah’a yalvarmaları, israftan uzak durmaları, cana kıymaktan, zina etmekten, yalan söylemekten ve yalan yere şahitlik etmekten kaçınmaları örnek olarak gösterilir. Allah’a dua etmenin önemini belirten ayetle sure son bulur.



Fussilet Suresi

Kur'an-ı Kerim’in kırk birinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Elli dört ayettir. Adını, üçüncü ayette geçen ve ‘bir şeyin ayrıntılarıyla açıklanması’ anlamına gelen fussilet kelimesinden alır.

Sureye, Kur’an-ı Kerim’in Allah tarafından gönderilen bir kitap olduğu vurgulanarak başlanır. İnsanlar tek ilah olan Allah’a inanmaya ve yalnızca ona yönelmeye çağrılır. İnat ve kibirleri yüzünden Allah’a şirk koşanlar kınanırken inanıp salih amel işleyenlere müjdeler verilir. Allah’ın büyüklüğünü yok sayan her türlü inkârcı davranışın anlamsızlığı dile getirilir. İnkârcıların Ad ve Semud kavimleri gibi felakete uğrayabilecekleri hatırlatılır. Helak olan toplumların tarihlerinden ibret alınması öğütlenir. Çok güçlü ahiret vurguları yapılır. Bu çerçevede insanların hakikati söylemekten kaçınmaları hâlinde kulaklarının, gözlerinin ve derilerinin kendi aleyhlerine şahitlik edeceği haber verilir. Bu tip insanların uyarılmadıkları için değil de, uyarıldıkları hâlde gerçekleri kabule yanaşmadıkları için ahirette korkunç bir azap çekecekleri bildirilir.

Surede, Kur’an-ı Kerim’in insanları etkileyen üslubu ile her geçen gün müminlerin sayısının artmasından dolayı, müşriklerin Kur’an-ı Kerim dinlemeyi protesto eden tavırları tasvir edilir. Onların bu çirkin tavırlarına karşılık samimi müminler öğülür.

Surede kötülükleri iyilikle savmanın, sabırlı olmanın önemi üzerinde durulur. İnkârcıların büyüklük taslamakla gerçeği küçük düşüremeyecekleri ve İslam’ın Allah’ın izniyle yayılacağı, gökten yağan yağmur gibi ölü ruhların İslam’la diriltileceği anlatılır. Kur’an-ı Kerim’i inkâr edip anlamsız tartışmalara girenlerin cezalandırılacağı bildirilir. Kur’an-ı Kerim’in apaçık ve anlaşılır bir dille insanlık ve toplum için çözümler önerdiği belirtilir.

Surenin son bölümünde herkesin iyiliğinin de kötülüğünün de kendisini bağladığı açıklanır. Hesap gününde, Allah’ın kullarına haksızlık etmeyeceği gerçeği hatırlatılır. Hakikate karşı kulaklarını tıkayan insanlarla ilgili örnekler verilir; onların didişmeyi seven, günaha meyilli, aceleci, sabırsız, nankör ve bencil karakterli oldukları gözler önüne serilir. Kur’an-ı Kerim’in gerçeklerinin inkâr edilemeyeceği ve bu gerçeklerin insanların gönlünü ve dünyayı etkisi altına alacağı vurgulanır. Kur’an-ı Kerim’in ve Hz. Peygamber’in değerini bilmeyen müşrikleri kınayan ayetlerle sure son bulur.



fücur

1. İsyan, günah, günahları açıktan işleme.

“Doğruluk insanı iyilik yapmaya yönlendirir, iyilik de kişiyi cennete götürür. Yalan ise insanı fücura yönlendirir. Fücur da kişiyi cehenneme götürür.”

Hadis-i Şerif

2. Küfür, inkâr.

“İyilik yapanlar naim cennetindedirler. Fücur sahipleri ise cehennemdedirler.”

Kur’an-ı Kerim 82/14

3. Dince çirkin sayılan davranışlar, ahlaksızlık, edepsizlik.

“Yoksa biz, inanıp salih amel işleyenleri, yeryüzünde bozgunculuk yapanlarla (eşit) mi tutacağız? Ya da müttakileri fücur sahipleriyle (bir) mi sayacağız?”

Kur’an-ı Kerim 38/28

4. Zina, zinaya götüren söz ve davranışlar.

5. Yalan, söz ve davranışların farklı olması.



Fütuhatname

bk. fetihname.



fütüvvet

1. Mertlik, yiğitlik, kahramanlık.

Gör nur-i Muhammed’le nübüvvet bitti!

Ardınca Ali göçtü… fütüvvet bitti!

Arif Nihat Asya

2. Gençlik, delikanlılık.

“Fütüvvet, bir dava sahibi olmak ve neye mal olursa olsun bu davadan dönmemektir.”

Hallacı Mansur

3. Cömertlik, el açıklığı.

“Fütüvvet, insanlara eziyet etmekten kaçınıp bol bol ikramda bulunmaktır.”

Kuşeyri

4. Kişinin, başkasının menfaatlerini kendisine tercih etmesi, fedakarlık.

“Bize göre fütüvvet, ele geçen bir şeyi tercihen başkalarının yararlanmasına sunmak; ele geçmeyen bir şey için de şükretmektir.”

Cafer es-Sadık

5. Hz. Muhammed’in sünnetine uyma, bağlanma.

6. Eskiden esnaf teşkilatlarına verilen isim.



fütüvvetname

1. Fütüvveti konu alan veya fütüvvetin kuralları hakkında bilgi veren eser.

2. Tarihte esnaf teşkilatının uyması gereken kural ve ilkelerden bahseden eser(ler).